Prof. Dr. Sinsi
|
Hz Muhammed'in Geniş Hayatı - Peygamber Efendimizin Geniş Hayatı
II- NEBÎLİK VE RASÛLLUK
Şüpheziz, seni biz, şâhit, müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik"
(Fetih Sûresi, 8)
İlk vahiy'den sonra, kısa bir süre vahyin arkası kesildi (57) Bir gün Hz Peygamber (s a s ) Hira'dan dönerken, bir ses işitti Başını kaldırıp semâya bakınca, kendisine daha önce Hira'daki mağarada gelen meleği gördü Korku ve heyecân içinde evine döndü
"Hemen beni örtünüz, beni örtünüz " dedi Bu esnada Cebrâil, el-Müddessir Sûresinin ilk âyetlerini getirdi
"Ey örtüsüne bürünen (peygamber) Kalk, (insanları) azâb ile korkut Rabb'ının adını yücelt (Namaz'da tekbir getir ) Elbiseni temiz tut Kötü şeyleri terket " (el-Müddessir Sûresi, 1-5)
İlk vahiy ile Hz Muhammed (s a s ) "Nebî" olmuş, henüz başkalarına "Hak Dini" tebliğ ile görevlendirilmemişti Bu ikinci vahiy ile "Risâlet" verildi Hak Dini tebliğ ile görevlendirildi Ancak açık dâvet emredilmedi 1- İSLÂMDA İLK İBÂDET
İslâmda Allah'a imândan sonra ilk farz kılınan ibâdet, namazdır İkinci vahiy ile el-Müddessir Sûresinin ilk âyetlerinin indirilmesinden sonra, Mekke'nin üst yanında bir vâdide, Cibril (a s ), Rasûlullah (s a s )'e gösterip öğretmek için abdest almış, peşinden Cibril'den gördüğü şekilde Rasûlullah (s a s ) de abdest almıştır
Sonra Cibril (a s ) Hz Peygamber (s a s )'e namaz kıldırmış ve namaz kılmayı öğretmiştir (58)
Eve dönünce Rasûlullah (s a s ) abdest almayı ve namaz kılmayı eşi Hz Hatice'ye öğretmiş, o da abdest almış ve ikisi birlikte cemâatle namaz kılmışlardır 2- İLK MÜSLÜMANLAR
"İyilik işlemekte önde olanlar, karşılıklarını almakta da önde olanlardır "
(Vâkıa Sûresi, 10)
Hz Peygamber (s a s )'e ilk imân eden ve O'nunla birlikte ilk defa namaz kılan kişi, eşi Hz Hatice oldu Daha sonra evlâtlığı Hârise oğlu Zeyd (59) ve amcasının oğlu Hz Ali Müslüman oldular
a ) Hz Ali'nin İslâm'ı Kabûl Etmesi
Ebû Tâlib, Hz Muhammed (s a s )'i, 8 yaşından 25 yaşına kadar evinde barındırmış O'nu öz çocuklarından daha çok sevmişti Evliliğinden sonra Hz Muhammed (s a s ), eşi Hz Hatice'nin evine geçmiş ve maddî bakımdan refâha kavuşmuştu (60) Ebû Tâlib'in âilesi ise pek kalabalıktı Peygamberimiz (s a s ) amcasının sıkıntısının biraz azalması için 5 yaşından itibâren Ali'yi yanına almıştı Bu yüzden Ali, Hz Peygamber (s a s)'in yanında kalıyordu (61)
Hz Ali, Peygamberimiz (s a s ) ile Hz Hatice'yi namaz kılarken görünce, bunun ne olduğunu sordu Peygamber Efendimiz, O'na Müslümanlığı anlattı O da Müslümanlığı kabûl etti Bu esnâda Hz Ali henüz on yaşlarında bir çocuktu
b) Hz Ebû Bekir'in Müslüman Olması
Hz Muhammed (s a s )'in yakın ve en samîmi dostu olan Ebû Kuhâfe oğlu Ebû Bekir, Kureyş kabîlesi'nin Teymoğulları kolundandır Baba ve anne tarafından soyu, Hz Peygamber (s a s )'in soyu ile Mürre'de birleşir
Hz Ebû Bekir'in Mekke'de Kureyş arasında büyük bir itibârı vardı Zengin ve dürüst bir tüccârdı Aralarındaki güven ve samîmiyet sebebiyle, Peygamberimiz (s a s ) âilesi dışındakilerden ilk olarak Hz Ebû Bekir'i İslâm'a dâvet etti Hz Ebû Bekir bu dâveti tereddütsüz kabûl etti Esâsen, câhiliyet devrinde bile putlara hiç tapmamış, ağzına bir yudum içki koymamıştı Hz Ebû Bekir'in Müslüman olmasıyla, Peygamberimiz (s a s ) büyük bir desteğe kavuştu Onun gayret ve delâletiyle, Mekke'nin önemli şahsiyetlerinden Affân oğlu Osmân, Avf oğlu Abdurrahman, Ebû Vakkas oğlu Sa'd, Avvâm oğlu Zübeyr, Ubeydullah oğlu Talha da Müslümanlığı kabûl ettiler Hz Hatice'den sonra Müslüman olan bu 8 zata "İlk Müslümanlar" (Sabıkûn-i İslâm) denilir
(57) İlk vahiy ile ikinci vahiy arasında geçen "fetret-i vahy" süresinin ne kadar devâm ettiğine dâir rivâyetler 15 gün ile 3 yıl arasında değişmektedir (Bkz Tecrid Tercemesi, 1/11 Hadis No: 4'ün açıklaması) Olayların seyrine göre, 1-2 aydan daha çok olmaması gerekir 2-3 yıl gibi uzun süre olduğunu söyleyenler, "gizli dâvet" süresi ile "fetret-i vahy"i ayıramamış olmalıdırlar
(58) İbn Hişâm, 1/260-261; Tecrid Tercemesi, 2/231, (Hadis No: 227'nin açıklaması); Tâhir Olgun, İbâdet Târihi, 28, İstanbul, 1946
(59) Zeyd, Kudâa kabilesindendi Küçük yaşta esir edilmiş, köle olarak satılmıştı Hz Hatice, evliliklerinden sonra O'nu Hz Muhammed (s a s )'e hediye etti Babası Hârise, oğlunu araya araya nihâyet Hz Peygamber (s a s )'in yanında buldu Hz Peygamber (s a s ) kendisini âzâd ederek babası ile gitmesine izin verdi Fakat Zeyd, babası ile gitmedi; "babam da sensin, annem de  " diyerek, Hz Muhammed (s a s )'den ayrılmadı Hz Muhammed (s a s )'de onu evlâd edindi (İbn Hişâm, 1/265), Kur'an-ı Kerîm'de açık olarak adı geçen sahâbî, yalnızca Zeyd'dir (el-Ahzâb Sûresi, 37) Peygamberimiz (s a s ) onu Ümmü Eymen ile evlendirmiş, bu evlilikten meşhûr komutan "Üsâme" doğmuştur Zeyd, Hicretin 8'inci yılında Mûte Savaşında şehid olmuştur (Geniş bilgi için bkz Tecrid Ter 4/538 - 540, Hadis No: 644)
(60) Bkz ed-Duhâ Sûresi, 8
(61) Abbas da aynı maksatla Câfer'i yanına almıştı (Bkz İbn Hişâm, 1/263) 3- AÇIK DÂVETİN BAŞLAMASI (613-614 M)
Peygamber (s a s ) Efendimiz ilk üç yıl halkı gizlice İslâm'a dâvet etti Yalnızca çok güvendiği kimselere İslâm'ı açıkladı (62) Başta Hz Ebû Bekir olmak üzere, Hak dini kabul etmiş olanlar da, el altından güvendikleri arkadaşlarını teşvik ediyorlardı Bu üç yıl içinde Müslümanların sayısı ancak 30'a çıkabildi (63) Bunlar ibâdetlerini evlerinde gizlice yapıyorlardı
Peygamberliğin dördüncü yılında (614 M ) inen: "Sana emrolunan şeyi açıkca ortaya koy, müşriklere aldırma" (el-Hicr Sûresi, 94) anlamındaki âyet-i celile ile İslâm'ı açıktan tebliğ etmesi emrolundu Bunun üzerine Rasûl-i Ekrem (s a s ) halkı açıktan İslâm'a dâvete başladı
Harem-i Şerif'e gidip kendisine inen âyetleri açıktan okuyordu:
"Ey insanlar şüphesiz ben, göklerin ve yerin mülk (ve hâkimiyetine) sâhip ve kendinden başka hiç bir tanrı olmayan, dirilten ve öldüren Allah'ın sizin hepinize gönderdiği Peygamberiyim O halde Allah'a, ümmî nebiy olan Rasûlune-ki O'da Allah'a ve O'nun sözlerine inanmıştır,- imân edin, O'na uyun ki doğru yolu bulmuş olasınız  " (el-A'raf Sûresi, 158) diyerek onları İslâm'a dâvet ediyordu
Açık dâvetin başlamasından sonra, halkla daha kolay temas edebilmek için Rasûlullah (s a s ), kendi evinden, Safâ ile Merve arasında işlek bir yerde bulunan "Erkam"ın evine taşındı Bir çok kimse bu evde İslâm'la şereflendiği için bu eve "Dâr-ı İslâm" denildi (64/1) 4- YAKIN AKRABASINI İSLÂM'A DÂVETİ
"Önce en yakın akrabanı (Allah'ın azâbıyla) korkut" (eş Şuarâ Sûresi, 214) anlamındaki âyet-i celîle inince Rasûl-i Ekrem (s a s ), Safâ Tepesi'ne çıkarak:
"Ey Abdülmuttaliboğulları, Ey Fihroğulları, Ey Abdimenâfoğulları, Ey Zühreoğulları  " diyerek bütün akrabasına oymak oymak seslendi Hepsi toplandıktan sonra:
-"Ey Kureyş cemâati, size "şu dağın eteğinde veya şu vâdide düşman süvârisi var Üzerinize baskın yapacak desem, bana inanır mısınız?" diye sordu Hepsi bir ağızdan:
-"Evet, inanırız, çünkü şimdiye kadar senden hiç yalan duymadık, sen yalan söylemezsin  " dediler O zaman Rasûlullah (s a s ):
-"O halde ben size, önümüzde şiddetli bir azâb günü bulunduğunu, Alah'a inanıp, O'na kulluk etmeyenlerin bu büyüyk azâba uğrayacaklarını haber veriyorum  Yemin ederim ki, Allah'tan başka ibâdete lâyık tanrı yoktur Ben de Allah'ın size ve bütün insanlara gönderdiği Peygamberiyim  (Rasûl-i Ekrem her bir oymağa ayrı ayrı hitâb ederek) Allah'tan kendinizi ibâdet karşılığında satın alarak, azâbından kurtarınız Bu azâbtan kurtulmanız için, ben Allah tarafından verilmiş hiç bir nüfûza sâhip değilim  "(64/2)
-"Ey Kureyş Cemâati! Siz uykuya dalar gibi öleceksiniz Uykudan uyanır gibi dirileceksiniz Kabirden kalkıp Allah divânına varınca, muhakkak dünyadaki bütün yaptıklarınızdan hesâba çekileceksiniz İyiliklerinizin mükâfâtını, kötülüklerinizin de cezâsını göreceksiniz "O Mükâfât ebedi Cennet, cezâ da Cehennem'e girmektir  " (65) diyerek sözlerini bitirdi
Peygamberimiz (s a s )'in bu sözleri, umumi bir muhâlefetle karşılanmadı Yalnızca Ebû Leheb:
-"Helâk olasıca, bizi bunun için mi çağırdın?" sözleriyle Rasûlullah (s a s )'in gönlünü kırdı Bunun üzerine onun hakkında:
"Ebû Leheb'in iki elleri kurusun,yok olsun O'na ne malı ne de kazandığı fayda verdi Alevli bir ateşe yaslanacaktır O Boynunda bükülmüş bir ip olduğu halde, karısı da odun hammalı olarak " (Leheb Sûresi, 1-5) meâlindeki sûre-i celîle nâzil oldu (66)
(62) İbn Hişâm, 1/280
(63) Târih-i Din-i İslâm, 2/145; Bu esnâda Müslümanlık çevrede de yavaş yavaş duyuluyor, ağızdan ağıza yayılıyordu "Muhammed (s a s ) yeni bir din çıkarmış Abdülmuttalib'in yetimine gökten haberler geliyormuş  diye alay edenler oluyordu
(64/1) Târih-i Din-i İslâm, 2/151,
(64/2) Bkz Riyâzü's-sâlihîn Tercemesi, 1/361, (Hadis No: 327)
(65) el-Buhârî, 3/191 ve 4/161; Tecrid Tercemesi, 8/252-255 (Hadis No: 1170) ve 9/283-289; İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, 2/60-61
(66) İbnü'l-Esîr,a g e , 2/60-61; Târih-i Din-i İslâm, 2/154
III- MEKKE MÜŞRİKLERİNİN MÜSLÜMANLARA KARŞI DAVRANIŞLARI
İslâm'ın Mekke'de yayılmaya başlaması ile Mekke halkı iki kısma ayrıldı l) Müslümanlar, 2) Müslümanlığı kabûl etmeyen müşrikler
Müşriklerin, Müslümanlara karşı davranışları, sırasıyla beş safha geçirdi: Alay, hakaret, işkence, ilişkileri kesme (boykot), memleketten çıkarma ve öldürme (şiddet politikası) 1- ALAY VE HAKARET DÖNEMİ
Kureyşliler başlangıçta Hz Muhammed (s a s)'in Peygamberliğini önemsememiş göründüler İmân etmemekle beraber, putlar aleyhine söz söylemedikçe, Hz Peygamber (s a s )'in dâvetine ses çıkarmadılar Yalnızca, Rasûlullah (s a s )'i gördüklerinde, "İşte gökten kendisine haber geldiğini iddia eden  " diyerek eğlendiler Müslümanları alaya alıp küçümsediler Böylece "alay devri" başlamış oldu
Kurân-ı Kerîm, onların bu tutumlarını bize bildirmektedir
"Suçlular, şüphesiz mü'minlere gülerlerdi Yanlarından geçtiklerinde, birbirlerine göz kırpıp, kaş işâretiyle istihzâ ederlerdi Arkadaşlarına döndüklerinde, eğlenerek (neş'e içinde) dönerlerdi Mü'minleri gördüklerinde, "bunlar gerçekten sapık kimseler" derlerdi (el-Mutaffifîn Sûresi, 29-32)
Putlarla ilgili, "Siz de; Allah'ı bırakıp tapmakta olduklarınız (putlar) da, hiç şüphesiz Cehennem odunusunuz  " (el-Enbiya Sûresi, 98) anlamındaki âyet-i kerîme inince, müşrikler son derece kızdılar Artık Müslümanlara düşman olup, hakaret ettiler Böylece, "hakaret devri" başladı
Kureyş'in puta tapıcılıkta yararı vardı Mekke puta tapıcıların merkezi durumundaydı Kâbe ve civârındaki putları ziyâret için gelenlerle Mekke hergün dolup taşıyor, bu yüzden Kureyş, hem para, hem itibâr kazanıyordu Mekke'de Müslümanlık yayılırsa bütün bu menfaatler elden gittiği gibi, diğer kabîleler Kureyş'e düşman olabilirlerdi Üstelik Müslümanlık herkesi eşit sayıyor, soy-sop, asâlet, zenginlik-fâkirlik farkı gözetmiyordu Bu yüzden Kureyş ileri gelenleri Müslümanlığı kendi çıkarları için tehlikeli gördüler Müslümanlığın yayılmasını önlemek ve ortadan kaldırmak için her çâreye başvurdular 2- İŞKENCE DÖNEMİ
a) Kureyş'in Ebû Tâlib'e Başvurması:
Kureyş'in ileri gelenlerinden Utbe b Rabia, Şeybe b Rabia, Ebû Cehil, Ebû Süfyan, Velîd b Muğıra, Âs b Vâil ve Âs b Hişâm'dan oluşan bir hey'et Hâşimoğullarının reisi Ebû Tâlib'e gelerek:
"Kardeşinin oğlu ilâhlarımıza hakaret ediyor, dinimizi yeriyor, bizi aptal, dedelerimizi sapık gösteriyor Ya O bu işten vazgeçsin, yahut sen himâyeden vazgeç de, biz hakkından gelelim  " dediler Ebû Tâlib onları tatlılıkla savdı (67) Hz Peygamber (s a s )'in eskisi gibi görevine devam ettiğini görünce yeniden Ebû Tâlib'e geldiler
"Artık sabır ve tahammülümüz kalmadı Ne olacaksa olsun, iki taraftan biri yok olsun, diğeri kurtulsun  " diye tehdit ettiler Ebû Tâlib durumun nâzik olduğunu gördü Bütün Kureyş'e karşı koyamazdı Yeğeni Hz Muhammed (s a s )'e durumu anlatarak:
-"Bak oğlum, akraba arasında düşmanlık sokmak iyi olmaz Sen yine dinine göre hareket et, ama onların putlarını aşağılama, onlara sapık deme Kendini de , beni de koru, bana gücümün üstünde yük yükleme  " dedi Hz Peygamber (s a s ) üzüldü Artık amcası da kendisini koruyamıyacaktı Müslümanlar henüz sayıca az ve zayıftı Mübârek gözleri yaşlarla dolarak:
-"Ey amca, Allah'a yemin ederim ki, onlar sağ elime Güneş'i, sol elime de Ay'ı koysalar, ben yine görevimi bırakmam  " diyerek ayrılmak üzere yerinden kalktı Yeğeninin gücenmesine dayanamayan Ebû Tâlib:
-"Ey kardeşimin oğlu, istediğini söyle, yemin ederim ki, seni hiç bir zaman, hiç bir şey karşısında himâyesiz bırakacak değilim " dedi (68) Daha sonra Ebû Tâlib, Hâşimoğullarını toplayarak durumu anlattı ve Kureyş'e karşı âile şerefi adına Hz Peygamber (s a s )'in korunmasını istedi Ebû Leheb'den başka bütün âile fertleri, Müslüman olsun, olmasın, bu teklifi kabûl ettiler (69)
b) Kureyş'in Hz Peygamber (s a s)'e Başvurması
Ebû Tâlib'e yaptıkları mürâcaatlardan bir sonuç alamayınca Kureyş uluları bizzât, Hz Peygember (s a s )'e geldiler:
-"Yâ Muhammed! Sen soy ve şeref yönünden hepimizden üstünsün Fakat Araplar arasında, şimdiye kadar hiç kimsenin yapmadığını yaptın; aramıza ayrılık soktun, bizi birbirimize düşürdün Eğer maksadın zengin olmaksa, seni kabîlemizin en zengini yapalım Reislik istersen, başkan seçelim Evlenmek düşünüyorsan, Kureyş'in en asil ve en güzel kadınları ile evlendirelim Eğer cinlerin kötülüğüne kapılmışsan, seni tedâvî ettirelim İstediğin her fedakârlığa katlanalım Bu davâ'dan vazgeç, düzenimizi bozma  " dediler Rasûlullah (s a s ):
-"Söylediklerinizden hiç biri bende yok Beni Rabb'ım size Peygamber gönderdi, bana kitâp indirdi Cenâb-ı Hakk'ın emirlerini size tebliğ ediyorum İmân ederseniz, dünya ve âhirette mutlu olursunuz İnkâr ederseniz, Cenâb-ı Hak aramızda hükmedinceye kadar sabredip bekleyeceğim Putlara tapmaktan vazgeçip, yalnızca Allah'a ibadet ediniz   " diye cevâp verdi (70)
- "Bizim 360 tane putumuz Mekke'yi idâre edemezken bir tek Allah dünyayı nasıl idâre eder  " diyerek gittiler (71)
"O kâfirler, içlerinden bir uyarıcının (Peygamberin) geldiğine şaştılar 'Bu yalancı bir sihirbâzdır' dediler O (Peygamber) bütün ilâhları tek bir Tanrı mı yapmış? Bu cidden şaşılacak birşey  dediler" (Sa'd Sûresi, 4-5)
c) İlk Müslümanların Gördükleri Eza ve Cefalar
Müşrikler, Ebû Tâlib ve Hz Peygamberle yaptıkları görüşmelerden netice alamayınca Müslümanlara ezâ ve işkenceye başladılar (72)
Hz Ebû Bekir, Hz Osman gibi kuvvetli ve itibârlı bir âileye mensup olanlara pek ilişemiyorlardı Fakat kimsesiz, fakir Müslümanlara, özellikle köle ve câriyelere cihân târihinde eşine rastlanmayan vahşet derecesinde işkenceler yapıyorlardı Ebû Füheyke, Habbâb, Bilâl, Suhayb, Ammâr, Yâsir ve Sümeyye bunlardandı
Safvân b Ümeyye'nin kölesi olan Ebû Füheyke, efendisi tarafından her gün ayağına ip bağlanarak, kızgın çakıl ve kumlar üzerinde sürükletilirdi
Demirci olan Habbâb, kor hâlindeki kömürlerin üzerine yatırılmış; kömürler sönüp kararıncaya kadar, göğsüne bastırılarak kıvrandırılmıştı
Ammâr'ın babası Yâsir, bacaklarından iki ayrı deveye bağlanıp, develer ters yönlere sürülerek parcalanmış, kocasının bu şekilde vahşice öldürülmesine dayanamayıp müşriklere karşı söz söyleyen Sümeyye, Ebû Cehil'in attığı bir ok darbesiyle öldürülmüştü (73)
Halef oğlu Ümeyye, kölesi Habeşli Bilâl'i hergün çırılçıplak kızgın kumlar üzerine yatırır, göğsüne kocaman bir taş koyarak güneşin altında saatlerce bırakır; Hz Peygamber (s a s )'e küfretmesi, Müslümanlığı terk etmesi için ezâ ederdi Birgün, ellerini ayaklarını sımsıkı bağlayarak boynuna bir ip geçirmiş, sokak çocuklarının eline vererek çıplak vücûdunu kızgın kumlar üzerinde Mekke sokaklarında sürütmüştü Sırtı yüzülüp kanlar içinde kalan Bilâl, bu durumda yarı baygın halde bile "Ehad, Ehad" (Allah bir, Allah bir) diyordu (74)
Anne ve babası vahşice öldürülen Ammâr, gördüğü işkencelere dayanamamış, müşriklerin istedikleri sözleri söylemişti Ellerinden kurtulunca, ağlayarak Hz Peygamber (s a s )'e durumu anlatmış, Rasûlullah (s a s )'de: "Sana tekrar eziyet ederlerse; kurtulmak için yine öyle söyle" demişti "(75)
Hz Ebû Bekir, müşrik sâhiplerinin işkencelerinden kurtarmak için, yedi tane Müslüman köle ve câriyeyi büyük bedeller ödeyerek satın alıp âzâd etmişti Rasûlullah (s a s )'in müezzini Bilâl bunlardandı (76)
Hâşimîlerden çekindikleri ve Ebû Tâlib'in himayesinde olduğu için önceleri Rasûlullah (s a s )'in şahsına dokunamıyorlardı Zamanla "mecnûn, falcı, şâir sihirbaz" gibi sözler söylemeğe başladılar En sonunda fırsat buldukça O'na da hakaret, işkence ve her türlü kötülüğü yapmaktan çekinmediler Geçeceği yollara dikenler döküyorlar, üzerine pis şeyler atıyorlar, kapısına kan ve pislik sürüyorlar, evinin önüne pislik atıyolardı Bir defa Harem-i Şerifte namaz kılarken "Ukbe b Ebî Muayt" saldırıp boğmak istemiş, Hz Ebû Bekir kurtarmıştı (77) Başka bir zaman, Kâbe'nin yanında namaz kılarken, Ukbe b Ebî Muayt Ebû Cehil'in teşvikiyle yeni kesilmiş bir devenin iç organlarını, secdeye vardığında üzerine atmış; kızı Fâtıma yetişip üzerindeki pislikleri temizledikten sonra, başını secdeden kaldırabilmişti (78) Müşriklerin kötülükleri giderek dayanılmaz bir duruma gelmiş Müslümanlar Mekke'de barınamaz hâle gelmişlerdi
(67) İbn Hişâm, 1/283-284; İbnü'l-Esîr, a g e , 2/63
(68) İbn Hişâm, 1/284; İbnü'l-Esîr, a g e , 2/64; Târih-i Din-i islâm, 2/156
(69) İbn Hişâm, 1/287; Târih-i Din-i İslâm, 2/158
(70) İbn Hîşâm, 1/315-316; Târih-i Din-i İslâm, 2/161
(71) Târih-i Din-i İslâm, 2/163
(72) İbn Hişâm, 1/287
(73) Zâdü'l-Meâd, 2/116; Asr-ı Saâdet, 1/254
(74) Zâdü'l-Meâd, 2/116; Asr-ı Saâdet, 1/253
(75) "Kalbi imânla dolu olduğu halde, zor ve baskı altında olan kimseler dışında, imândan sonra Allah'ı inkâr edip gönlünü küfre açan kimselere Allah katından bir gazap vardır Büyük azâb da onlar içindir " (en-Nahl Sûresi, 106) anlamındaki âyet-i kerime o olaydan sonra indi
(76) İbnü'l-Esîr, 2/66-70; Zâdü'l-Meâd, 2/117; Tecrid Tercemesi 6/ H No 1017'nin izahı
(77) el-Buharî, 4/240; Tecrid Tercemesi 10/45-48 (Hadis No : 1544); İbnül Esîr, a g e 2/279
(78) el-Buhârî, 1/65; Tecrid Tercemesi, 1/161-164 (Hadis No: 177) ve 2/377-378 (Hadis No: 314); Rasûlüllah (s a s ) namazını bitirdikten sonra, üç defa: "Allahım, Kureyş'i Sana havale ediyorum" buyurmuş sonra da orada aralarında gülüşüp istihza etmekte olan Ebû Cehil, Utbe b Rabia, Şeybe, b Rabia, Velid b Ukbe b Ebî Muayt, Ümeyye b Halef'i isim isim sayarak, "Allahım, şu güruhu sana havale ediyorum" buyurmuştur Bunların hepsi de Bedir Savaşında öldürülerek bir çukura atıldılar Tecrid Tercemesi, 1/161 (Hadis No: 177) ve 10/47-48 3- HABEŞİSTAN'A HİCRET
"Zulme uğradıktan sonra, Allah yolunda hicret edenleri, and olsun ki, dünyada güzel bir yerde yerleştiririz Âhiret ecri ise daha büyüktür "
(en-Nahl Sûresi, 41)
a) Habeşistan'a İlk Hicret Edenler (615 M )
Müşriklerin ezâları dayanılmaz bir hal almıştı Müslümanlar serbestçe ibâdet edemiyorlardı Bu sebeple Rasûlullah (s a s ) Müslümanların Habeşistan'a hicret etmelerine izin verdi
Müslümanlar Habeşistan'a iki defa hicret ettiler İlk defa 12'si erkek, 4'ü kadın 16 kişi Mekke Devri'nin (Peygamberliğin) 5'inci yılında (615 M ) Recep ayında Mekke'den gizlice ayrılarak Kızıldeniz kıyısında birleştiler Başlarında bir reisleri yoktu Buradan kiraladıkları bir gemi ile Habeşistan'a geçtiler İçlerinde, Hz Osman, eşi Rukiyye, Zübeyr b Avvâm, Abdurrahman b Avf ve Abdulllah b Mes'ûd gibi muhterem zâtlar da vardı (79)
b) İkinci Habeşistan Hicreti (616 M )
İlk hicret edenler Habeşistan'da iken inen "en-Necm Sûresi"ni Hz Peygamber (s a s ) Hârem-i Şerifte müşriklere okudu Bitince, sûrenin sonunda "secde âyeti" bulunduğu için, Allah'a secde etti Bu sûrenin 19 ve 20'inci âyetlerinde müşriklerin putlarından "Lât, Uzza ve Menât'ın" isimleri de geçtiğinden müşrikler de Hz Peygamber (s a s )'le birlikte putları için secde etmişlerdi Bu olay, "Mekkeliler toptan Müslüman oldu" diye bir şâyianın çıkmasına sebep olmuş, bu asılsız şâyia tâ Habeşistan'da duyulmuş, bu yüzden hicret eden Müslümanlar da, Habeşistan'da üç ay kaldıktan sonra dönmüşlerdi (80) Müslümanlar, Habeşistan'dan döndüklerine pişman oldular Çünkü müşrikler zulüm ve işkencelerini daha da artırmışlardı Bu sebeple Müslümanlar, Mekke Devri'nin 7'inci yılında (616 M ) 77'si erkek, 13'ü kadın olmak üzere 90 kişi 2'inci defa Habeşistan'a hicret ettiler Bu ikinci hicrette kafile başkanı Hz Ali'nin ağabeyi Câfer Tayyar'dı (81)
c) Kureyş Elçileri İle Câfer Arasında Geçen Münâzara
Müslümanların Habeşistan'a hicreti, müşrikleri endişelendirdi Müslümanlığın etrâfa yayılmasından korktular Hicret eden Müslümanların kendilerine teslim edilmesi için Habeşistan Necâşi'si (82) Ashame'ye kıymetli hediyelerle Amr b Âs ile Abdullah b Ebî Rabia'yı elçi olarak gönderdiler (83) Necâşi Müslümanlarla Kureyş elçilerini huzurunda karşılaştırdı Müslümanlara:
-"Kureyşliler elçi göndermişler, sizi geri istiyorlar, ne dersiniz" diye sordu Müslümanların reisi Câfer ayağa kalkarak:
-"Ey hükümdar, sorunuz onlara, biz onların kölesi miyiz?"
Kureyş delegeleri adına Âs oğlu Amr (Amr b Âs) cevâp veriyordu:
-Hayır, hepsi hürdür
-Onlara borcumuz mu var?
-Hayır, hiç birinde alacağımız yok
-Kısas edilmemiz için, onlardan öldürdüğümüz kimse var mı?
-Öyle bir isteğimiz yok
-O halde bizden ne istiyorlar?
Amr cevap verdi:
-"Bunlar atalarımızın dininden çıktılar, ilâhlarımıza hakaret ettiler, gençlerin inançlarını bozdular, aramıza ayrılık soktular "
Bu iddialara karşı Câfer:
-"Ey hükümdar, biz câhil bir kavimdik Taştan, ağaçtan yaptığımız putlara tapıyorduk Kız çocuklarımızı diri diri taprağa gömüyor, ölmüş hayvanların leşlerini yiyorduk İçki, kumar, fuhuş ve hertürlü ahlâksızlığı yapıyorduk Hak hukuk tanımıyorduk Kuvvetliler zayıfları eziyor, zenginler fakirlerin sırtından geçiniyordu
Cenâb-ı Hakk bizim hidâyetimizi diledi İçimizden soyu-sopu, asâleti, ahlâk, fazilet ve dürüstlüğü hakkında kimsenin kötü söz edemeyeceği bir Peygamber gönderdi O bizi puta tapma zilletinden kurtardı Tek, Allah'ı tanıttı Yalnız O'na kulluğa çağırdı Bütün ahlâksızlıklardan uzaklaştırdı Doğru söylemeği, emâneti gözetmeyi, akrabalık haklarına riâyeti, komşularla hoş geçinmeyi öğretti Yalan söylemeği, yetim malı yemeği, haksızlık etmeği yasakladı
Biz O'na inandık O'nun gösterdiği Hak Dini kabûl ettik Bu yüzden kavmimizin hakaret ve işkencelerine uğradık Fakat dinimizden dönmedik Dayanamaz hâle gelince onlardan kaçıp, sizin himâyenize sığındık  " dedi Kur'ân-ı Kerim'den âyetler okuyarak herkesi heyacâna getirip ağlattı (84) Hz İsâ ve Meryem'le ilgili olarak:
"Meryem çocuğu alıp kavmine getirdi Onlar: Meryem, utanılacak bir şey yaptın Ey Harûn'un kızkardeşi, baban kötü bir kimse değildi, annen de iffetsiz değildi  dediler Meryem çocuğu gösterdi: Biz beşikteki çocukla nasıl konuşabiliriz  dediler Çocuk: Ben şüphesiz Allah'ın kuluyum, bana kitap verdi ve beni Peygamber yaptı Nerede olursam olayım, beni mübârek kıldı Yaşadığım müddetçe namaz kılmamı, zekât vermemi ve anneme iyi davranmamı emretti, beni bedbaht bir zorba kılmadı Doğduğum günde, öleceğim günde ve dirileceğim günde bana selâm olsun dedi"
İşte hakkında şüpheye düştükleri Meryem oğlu İsâ gerçek söze göre budur " (Meryem Sûresi, 27, 34)
Bu âyetleri dinleyen Habeş hükümdarı:
-"Allah'a yemin ederim ki, bu sözler Hz İsây'a gelen sözlerle aynı kaynaktan," dedi ve Kureyş elçilerinin teklifini reddetti (85)
Ertesi gün, Amr Necâşi'nin huzuruna çıkarak:
-"Onlar Hz İsâ hakkında yakışıksız sözler söylüyorlar", diyerek hükümdarı tahrik etmek istedi Çünkü Habeş Necâşisi Ashame Hırıstiyandı
Bu idiaya karşı Câfer:
-"Biz, Hz İsâ hakkında Cenâb-ı Hak Kur'ân'da ne bildirmişse ancak onu söyleriz" dedi ve sonra şu anlamdaki âyeti okudu
"Meryem oğlu İsâ Mesih, Allah'ın Peygamberi, Meryem'e ulaştırdığı kelimesidir O, Allah tarafından bir rûhdur  " (en-Nisâ Sûresi, 171)
Bunun üzerine Necâşi yerden bir çöp alıp göstererek:
"-Hz İsâ'nın dedikleri ile sizin söyledikleriniz arasında şu çöp kadar bile fark yok Sizi ve Peygamberinizi tebrik ederim Şehâdet ederim ki, O zât, hak Peygamberdir O'nu Hz İsâ müjdelemişti  " dedi Sonra, Kureyş elçilerine:
"-Peygamberlerini yalanlayan kavmin hediyesi bana lâzım değil," diyerek getirdikleri hediyeleri geri verdi (86)
Habeşistan'da Müslümanlar güven içinde kaldılar Bunlardan bir kısmı, Müslümanlar Medine'ye hicret edince Medine'ye gittiler (622 M ) Bir kısmı Hudeybiye barışına kadar orada kaldılar (628 M ) Câfer'in başkanlığında son 16 kişilik kafile ise Hayber'in fethi esnâsında Medine'ye döndü (628 M )
(79) İbn Hişâm, 2/344-353; İbnü'l-Esir, a g e , 2/76-77; Zâdü'l-Meâd, 2/117
(80) İbnü'l-Esîr, a g e , 2/77; İbn Hişâm, 2/3; Zâdü'l-Meâd, 2/118
(81) İbnü'l-Esîr, a g e, 2/78
(82) "Necâşi", Habeş hükümdârlarının ünvanıdır
(83) İbn Hişâm, 1/356-357; İbnü'l-Esîr, 2/79; Zâdü'l-Meâd, 2/121
(84) İbn Hişâm, 1/359-360; İbnü'l-Esîr, a g e , 2/79-81; Târih-i Din-i İslâm, 2/216-218
(85) İbn Hişâm, 1/360; Târih-i Din-i İslâm, 2/221
(86) İbn Hişâm, 1/361-362; İbnü'l-Esîr, 2/81
|