Prof. Dr. Sinsi
|
Hz Muhammed'in Geniş Hayatı - Peygamber Efendimizin Geniş Hayatı
3- HÂNE-İ SAÂDET'İN İNŞÂSI ve RASÛLÜLLAH (S A S )'İN HZ ÂİŞE İLE EVLENMESİ
İnşâsı 7 ay süren Mescid'in bir tarafına Rasûlullah (s a s ) ve âilesinin ikameti için odalar (hücreler) yapıldı Bu odaların sayısı daha sonra dokuza çıkmıştır Odalardan her birinin genişliği 3-3,5 arşın, uzunluğu 5 arşın, yüksekliği ise bir adam boyu kadardı Hz Aişe, Safiyye ve Sevde'nin odaları Mescid'in güneyinde; Ümmü Seleme, Ümmü Habibe, Meymûne, Cüveyriye, Zeyneb bt Cahş ve Zeyneb bt Huzeyme'nin odaları ise Mescidin kuzeyinde bulunuyordu Rasûlullah (s a s )'in hâlen "Kabr-i Saâdet"inin bulunduğu yer, Hz Âişe'ye tahsis edilen oda idi
Mescid ve hücrelerin yapımı tamamlanınca, Hz Peygamber (s a s ) misâfir kaldığı Halid b Zeyd'in evinden buraya taşındı Evlâtlığı Zeyd b Hârise ve Ebû Râfi'i Mekke'ye gönderip kendi âilesi ile Ebû Bekir'in âilesini de Medine'ye getirtti Kendi âilesi, Hz Hatice'nin vefâtından sonra evlendiği Zem'a kızı Hz Sevde ile kızları Ümmü Gülsüm ve Fâtıma idi Kızlarından Rukiyye daha önce eşi Hz Osman'la birlikte hicret etmişti Diğer kızı Zeyneb, kocası henüz müşrik olduğu için gelemedi (145/2) (Zeyneb, Bedir savaşından sonra hicret edebildi)
Ebû Bekir'in âilesi ise, karısı Ümmü Rumân ile çocukları Abdullah, Esmâ ve Âişe'den ibâretti Bunlarla berâber Zeyd b Hârise'nin eşi Ümmü Eymen ile oğlu Üsâme de Medine'ye geldiler
Hz Ebû Bekir'in kızı Âişe ile Rasûl-i Ekrem (s a s ) hicretten önce Mekke'de iken nişanlanmışlardı Hicretten 8 ay sonra, Şevval ayında Medine'de evlendiler Böylece, Rasûlullah (s a s ) ile Hz Ebû Bekir arasındaki mânevi bağ, akrabalık bağı ile daha da kuvvetlenmiş oldu
Hz Âişe son derece zeki, bilgili ve kültürlü bir hanımdı Dinî hükümlerin, Müslüman kadınlara öğretilmesinde büyük gayreti yanında, özellikle Rasûlullah (s a s )'in ev ve âile hayatıyla ilgili bilgileri Müslümanlar O'ndan öğrenmişlerdir Kendisinden 2210 hadis rivâyet edilmiştir
4- SUFFE ASHÂBI (ASHÂB-I SUFFE)
Mescid'in bir tarafına da, etrâfı açık, üstü hurma dallarıyla örtülü bir gölgelik, (çardak, suffe) yapıldı Evi ve âilesi olmayan fakir Müslümanlar burada kaldıkları için onlara "Ashâb-ı Suffe" denilmiştir
Suffe ashâbı son derece fakirdi İş buldukları zaman çalışırlar, diğer zamanlarda Mescidde ilim ve ibâdetle meşgul olurlardı Burası İslâm Târihinde ilk yatılı öğretmen okulu durumundaydı Bu okulun dershanesi mescid, yatakhanesi suffe, öğrencileri suffe ashâbı, öğretmenleri de bizzat Rasûlullah (s a s ) idi Medine'nin dışında yeni Müslüman olan topluluklara İslâm'ı öğretmek üzere bir öğretmen göndermek gerektiğinde, bunlar arasından gönderiliyordu Sayıları 70 ile 400 arasında değişen Suffe ashâbının ihtiyaçları, ashâbın zenginleri tarafından karşılanıyordu Rasûlullah (s a s ) her akşam bunlardan bir kısmını kendi sofrasına alır, bir kısmını da ashâb arasına dağıtırdı Getirilen sadakaları tamamen bunlara gönderir, kendisine gelen hediyelerden de suffe ashâbı için hisse ayırırdı (146/1) Rasûlullah (s a s )'den en çok hadis rivâyet etmiş olan Ebû Hüreyre de suffe ashâbındandı
5- FARZ NAMAZLARIN DÖRT REKAT OLMASI
Mirâctan önce Müslümanlar akşam ve sabah olmak üzere iki vakit namaz kılıyorlardı Beş vakit namaz mirâcta farz kılındı Ancak, Hicretten önce, akşam namazının farzı üç rekât, diğer vakitlerin hepsi de ikişer rekâttı, Hicretten sonra, öğle, ikindi ve yatsı namazlarının farzları dört rekâta çıkarıldı Sefer zamanlarında ise ilk farz kılındığı sayıda bırakıldı (146/2)
6- EZÂN'IN MEŞRÛİYETİ
Mescid-i Nebi'nin inşâsı bittikten sonra, namaz vakitlerinin Müslümanlara duyurulmasına ihtiyaç duyuldu Çünkü, namaza erken gelenler vaktin girmesini bekleyip işlerinden kalıyorlar; geç gelenler ise cemâate yetişemedikleri için üzülüyorlardı
Rasûlullah (s a s ) vahiy gelmeyen konularda ashâbı ile istişâre ederdi (147) Bu konuda yapılan istişâre esnâsında, namaz vakitlerinin "çan veya boru çalınarak, ateş yakılarak, yüksek bir yere bayrak çekilerek duyurulması" teklifleri yapıldı Rasûlullah (s a s ), "çan çalmak Hristiyanların, boru çalmak Yahûdîlerin, ateş yakmak Mecûsîlerin âdetidir " diyerek kabûl etmedi Bayrak çekme teklifi de beğenilmedi İstişâre sonunda hiç bir şeye karar verilemedi
Ensârdan Zeyd oğlu Abdullah, rüyâsında elinde nâkûs (çan) bulunan birini görmüş, namaz vakitlerini duyurmak için bu nâkûsu satın almak istemiş, Rüyâsında gördüğü bu zât ona:
-"Ben sana daha güzelini öğreteyim" diyerek ezân lafızlarını söylemiş Abdullah uyanınca, Rasûlullah (s a s )'e gelerek rüyasında gördüklerini haber verdi Rasûl-i Ekrem (s a s ):
-"İnşâllah hak rüyâdır Bilâl'in sesi seninkinden gür Gördüğünü ona öğret Namaz vaktinde ezânı o okusun", buyurdu Bilâlin okuduğu ezân, Medine'nin her tarafından duyuldu Aynı rüyâyı Hz Ömer de görmüş, fakat Abdullah daha önce haber vermişti (148) Daha sonra Bilâl, sabah ezânlarına "es-salâtü hayrun minen-nevm" (namaz uykudan hayırlıdır ) cümlesini de eklemiştir
Ezân, şeâir-i İslâmiye'dendir Vâcib derecesinde kuvvetli bir sünnetdir Yalnız rüyâ ile değil, Rasûlullah (s a s )'in sünneti ve daha sonra inen âyetlerle de sâbittir (149)
7- ENSÂR İLE MUHÂCİRLER ARASINDA KARDEŞLİK
Mekke'li Müslümanlar, dinleri uğrunda bütün servet ve varlıklarını Mekke'de bırakmışlar, Medine'ye hicret ederek muhâcir olmuşlardı Medineli Müslümanlar, onları kendi nefislerine bile tercih ederek, her türlü yardımı yapmışlar, onların bütün ihtiyâçlarını karşılamışlardı (150) Fakat muhâcirler, ensâr'a yük oluyoruz, kendi kazancımız yok, diye üzülüyorlardı
Rasûlullah (s a s ) muhâcirlerin bu üzüntüsünü gidermek, aradaki sevgi ve samimiyeti güçlendirmek, herhangi ayrılık belirtisini önlemek için Hicretin 7'inci ayında muhâcirlerle ensârı, Mâlik oğlu Enes'in evinde topladı (151) Burada, bir muhâciri, bir ensârla kardeş yaparak 90 (veya 360 kişi asarında kardeşlik bağı kurdu (152) Ensâr, muhâcir kardeşlerini alıp evlerine götürdüler Mallarına ortak ettiler Rasûl-i Ekrem (s a s )'e başvurarak:
-Ya Rasûlallah, hurmalıklarımızı, muhâcir kardeşlerimizle aramızda paylaştır  dediler Rasûlullah (s a s ):
-Hayır, mülkiyet size âit Muhâcir kardeşlerinizle birlikte çalışacak, mahsûlü paylaşacaksınız  buyurdu (153/1) İki taraf buna râzı oldular Kardeşler birbirlerine o derece bağlandılar ki, başlangıçta, zev'il-erhâmdan önce birbirlerine mirâsçı bile oldular (153/2)
Ensâr'dan Reb'i oğlu Sa'd, muhâcir Avf oğlu Abdurrahman'a:
-Ben malca ensârın en zenginiyim Rasûlullah (s a s ) ikimizi kardeş yaptı Malımın yarısı senindir İki zevcem var, dilediğini boşayacağım Onu da nikâhlarsın  dedi Abdurrahman:
-Allah malını da, zevceni de sana mübârek kılsın Benim bunlara ihtiyâcım yok Sen bana çarşıyı göster  dedi (154)
Abdurrahman ticârete başladı, kısa zamanda zengin oldu Muhâcirlerin büyük kısmı ticâretle hayatlarını kazandılar
Ensâr ve muhâcirlerden belirli kimseler arasında Hz Peygamber tarafından yapılan kardeşlik, daha sonra "Mü'minler ancak kardeştirler"(el-Hucurât Sûresi, 10) âyet-i celîlesiyle genişledi Fakat bu kardeşliğin, mirâsla ilgili hükmü, Bedir Savaşı'ndan sonra "  Akraba olanlar (mîrâs hususunda) Allah'ın Kitabında mü'minlerden ve muhâcirlerden daha yakındır " (el-Ahzâb Sûresi, 6) ve "Allah'ın Kitâbında (mirâs hususunda) hısımlar birbirlerine daha yakındır " (el-Enfâl Sûresi, 75) ayet-i kerimeleri ile kaldırıldı (155/1) Çünkü muhâcirler, çalışıp ticâret yaparak ilk sıkıntılı günlerinden kurtuldular Bedir Savaşı ganimetlerinden de yararlandıktan sonra, artık ensârın yardımına ihtiyaçları kalmadı
8- MÜSLÜMANLARLA YAHÛDÎLER ARASINDA VATANDAŞLIK ANLAŞMASI
Rasûlullah (s a s ) Mekkeli muhâcirlerle, Medineli ensârı kardeş yaparak birbirlerine bağladıktan sonra, Medine'yi dış düşmanlara karşı müştereken savunmak üzere muhâcirler, ensâr ve Medine'deki Yahûdîler arasında yazılı bir "vatandaşlık anlaşması" yaptı Bu anlaşmaya göre:
a) Diyet ve fidyelere ait kurallar, eskiden olduğu şekilde devam edecek:
b) Yahûdîler kendi dinlerinde serbest olacaklar;
c) Müslümanlarla Yahûdîler, barış içinde yaşayacaklar,
d) İki taraftan biri, üçünçü bir tarafla savaşırsa, diğer taraf yardımcı olacak,
e) Taraflardan biri Kureyşle dostluk kurmayacak ve onları himâyesine almayacak,
f) Dışardan bir tecâvüz olursa, Medine müştereken savunulacak,
g) İki taraftan biri, üçüncü bir tarafla sulh yaparsa, diğer taraf bu sulhü tanıyacak,
h) Müslümanlarla Yahûdîler arasında çıkacak her türlü anlaşmazlıkta Hz Peygamber (s a s ) hakem kabûl edilecekti (155/2)
9- MEDİNE'DE MÜSLÜMANLARIN DURUMU
Müslümanlar Medineye göç etmekle rahata kavuşmuş olmadılar Bir bakıma tehlike ve düşmanları daha da çoğaldı Hicretten önce karşılarında düşman olarak yalnızca Mekke müşrikleri vardı Hicretten sonra puta tapıcı müşrikler, münâfıklar ve Yahûdîler olmak üzere üç sınıf düşmanla karşı karşıya geldiler
a) Puta tapıcı müşrik Arablar: Arabistan'ın çeşitli bölgelerinde Kâbe'yi ve putlarını ziyârete gelen Arab kabîleleri sâyesinde bol kazanç elde eden Mekkeliler, maddî çıkarlarını putperestliğin yaşamasında gördükleri için, Müslümanlığa düşman olmuşlar, Müslümanları yok etmek için ellerinden gelen her şeyi yapmışlardı Müslümanlığın, Şam ticâret yolu üzerinde bulunan Medine'de yayılması da onların işine gelmedi Bu sebeple hicretten sonra, Müslümanların peşini bırakmadılar Müslümanlığı henüz kuvvetlenmeden yok edebilmek için her tedbire başvurdular
b) Yahûdîler: Evs ve Hazrec kabîleleri arasındaki anlaşmazlığı körükleyerek onları zayıf düşürüp, Medine'de ekonomik yönden hâkim duruma gelen Yahûdîlerin de, Müslümanlık menfaatlerine uygun gelmemişti Hz peygember (s a s ) Efendimiz bunlardan gelecek tehlikeleri önlemek için Yahûdî kabîlelerinin her biriyle ayrı ayrı anlaşmalar yapmıştı Fakat, bunlar anlaşmalara sâdık kalmıyorlar, Kureyş kabîlesi ve Müslümanlara düşman olan diğer unsurlarla işbirliği yapıyorlardı
c) Münâfıklar: Hicretten önce Hazrec kabîlesinin ileri gelenlerinden Übeyy oğlu Abdullah'ın (Abdullah b Übeyy b Selûl) Hazrec kabîlesine reis olması kararlaştırılmıştı Taraftarları ona süslü bir taç bile hazırlamışlardı Müslümanlığın Medine'de süratle yayılması ve Rasûlullah (s a s )'in hicret etmesi, Abdullah'ın reisliğine engel oldu Bu yüzden Abdullah ve taraftarları Müslümanlığa düşman oldular Fakat mücâdele ve bozgunculuklarını daha etkili yapabilmek için, imân etmedikleri halde Müslüman göründüler Böylece bir de "Münafıklar zümresi" meydana geldi Peygamber Efendimiz (s a s ) bunları bilyor, fakat ayıplarını yüzlerine vurmuyordu
Mekkeli müşrikler, Medine'deki Yahûdîlerle münâfıkları, Müslümanlara karşı el altından devâmlı teşvik ve tahrik ediyorlar, Medine etrafındaki müşrik Arab kabîleleriyle anlaşmalar yaparak Medine'ye baskın yapmağa hazırlanıyorlardı Münâfıkların reisi Übeyy oğlu Abdullah'a bir mektup yazarak:
"Siz Muhammed (s a s )'in yurdunuzda barınmasına izin verdiniz O'nu ya öldürmez veya bize teslim etmez, yahut da Medine'den çıkarmazsanız hepinizi öldürmek, esir etmek ve kadınlarınıza tecâvüzde bulunmak üzere Medine'yi basacağız" (156/1) diye münâfıkları bile tehdit etmişlerdi Medine'lilerin gözlerini korkutmak ve Müslümanlara yardımcı olmaktan vazgeçirmek için bir defa da Câbir oğlu Kürz komutasındaki bir çete ile Medine'lilerin mer'ada otlamakta olan hayvanlarını sürüp götürmüşlerdi
Görüldüğü üzere Müslümanlar, Medine'ye hicretten sonra da güven içinde olmadılar Bu yüzden Peygamber Efendimiz (s a s ) Medine'nin savunmasıyla ilgili bütün tedbirleri aldı Medine'deki Yahûdîler ve Medine etrâfındaki müşrik Arab kabîleleri ile saldırmazlık anlaşmaları yaptı Etrafa seriyyeler (küçük askeri birlikler) göndererek, düşmanın hareketlerini kontrol altına aldı Mekkelilerin Şam ticâret yolunu kapattı Müşriklerin gece baskını ihtimâline karşı geceleri Medine sokaklarında ashâb nöbet tuttu Peygamber Efendimiz (s a s ) bile ancak kapısında nöbet beklendiği zamanlarda endişesiz uyuyabiliyordu (156/2)
10- İLK NÜFUS SAYIMI
Savunma ile ilgili alınan tedbirler arasında, Müslümanların sayısını bilmeğe de lüzûm görüldüğünden, Rasûlullah (s a s ) "Bana Müslüman olduklarını söyleyenlerin isimlerini yazınız," buyurmuştur Sayım sonunda Medine'de 1500 müslüman bulunduğu anlaşılmıştır (157)
11- İLK SERİYYELER
Rasûlullah (s a s ) düşmanın hareketini kontrol altında tutmak, Medine'yi muhtemel bir tecâvüzden korumak için, civârdaki bazı bölgelere "keşif kolları" (seriyye) göndermiş, fakat kendilerine silahlı tecavüz olmadıkça çarpışma izni vermemiştir
Hicretin ilk yılında üç seriyye gönderilmiştir İlk seriyye, Hz Peygamber (s a s )'in amcası Hz Hamza komutasındaki 30 kişilik seriyyedir İslâm'da ilk sancak bu seriyyeye verilmiştir
2'inci seriyye, Rasûlullah (s a s )'in amcalarından Hâris'in oğlu Ubeyde komutasında; 3'üncüsü ise Sa'd b Ebî Vakkas komutasında gönderilmiştir
Bunlar Kureyş kervanlarını takip için gönderilmişlerdi İlk iki seriyyede karşılaşma olduğu halde çarpışma olmamıştır Sadece Sa'd b Ebî Vakkas, ikinci seriyye'de bir ok atmıştır ki İslâm'da Allah yolunda atılan ilk ok budur
Bu seriyyeler, hicretin 7-8 ve 9' uncu (Ramazan, Şevval ve Zilkade) aylarında gönderilmiştir
Seriyye: Rasûlullah (s a s )'in kendisinin bulunmadığı küçük harp müfrezesi demektir Rasûlullah (s a s )'in katıldığı ve bizzât idare ettiği askeri harekâta ise "Gazve" denir Seriyyeler, genellikle gece çıkarılan ve sayıları 5-400 arasında değişen askeri birliklerdir Gazvelerin sayısı 19'dur Seriyyelerin sayısı daha çoktur
(144) "Hepiniz, toptan sımsıkı Allah'ın ipine (İslâm Dini'ne ve Kur'ân-ı Kerîm'e) sarılın Allah'ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın Hani siz birbirinizin düşmanları idiniz de O, kalblerinizi birleştirmişti İşte O'nun bu nimeti sâyesinde kardeş olmuştunuz Siz bir ateş çukurunun kenarında iken sizi oradan da O kurtarmıştı " (Âl-i İmrân Sûresi, 103)
(145/1) el-Buhârhi, 1/ 111; Tecrid Tercemesi, 2/306 (Hadis No: 270); Zâdü'l-Meâd, 2/145-146; Tarih-i Din-i İslâm, 3/21-26
(145/2) Târih-i Din-i İslâm, 3/14
(146/1) Tecrid Tercemesi, 12/202-207 (Hadis No: 2027);Târih-i Din-i İslâm, 3/26-27
(146/2) Bkz el-Buhârî, 1/93; Tecrid Tercemesi, 2/233, (Hadis No: 228); İbn Hişâm, 260
(147) Bkz Âl-i İmrân Sûresi, 159
(148) Bkz Ebû Dâvud, es-Sünen, 1/116 (Hadis No: 499), Mısır, 1371/1952; Tecrid Tercemesi, 2/451, (Hadis No: 358);
(149) Bkz el-Mâide Sûresi, 58; el-Cum'a Sûresi,9; Tecrid Tercemesi, 2/451 (358 No lu hadisin açıklaması)
(150) Daha önceden Medine'yi yurt edinmiş ve gönüllerine imânı yerleştirmiş olan kimseler (ensâr), kendilerine hicret eden muhâcirleri severler, onlara verilen şeylerden dolayı, içlerinde bir çekememezlik duymazlar, zaruret içinde olsalar bile, muhacirleri kendilerine tercih ederler  (el-Hâşr Sûresi,9)
(151) Tecrid Tercemesi, 7/99 (Hadis No: 1035); Zâdü'l-Meâd, 2/146
(152) Kimin kime kardeş olduğu için bkz İbn Hişâm, 2/150-153; Tecrid Tercemesi, 7/102-106
(153/1) Tecrid Tercemesi, 8/66-69, (Hadis No: 1145)
(153/2) İmân idip hicret eden ve Allah yolunda malları ve canlarıyla cihâd eden muhâcirlerle, bu muhâcirleri barındırıp onlara yardımcı olanlar (ensâr) bir birlerinin velisidir (el-Enfâl Sûresi, 72)
(154) Bkz el-Buhârî 3/3 Tecrid Tercemesi, 6/407, (Hadis No:958)
(155/1) Tecrid Tercemesi, 7/99-106 (1035 numaralı hadisin izahı); Zâdü'l-Meâd, 2/146
(155/2) 47 maddelik bu yazılı antlaşmanın tam metni için bkz İbn Hişâm, es Sîretü'n-Nebeviyye, 2/147-150; Tuğ, Doç Dr Salih, İslâm Ülkelerinde Anayasa Hareketleri, 31-40, İst , 1969; M Hamîdullah, İslâm Peygamberi, 1/131-134, İst , 1966
(156/1) Asrı Saâdet, 1/327
(156/2) Bkz el-Buhârî, 4/İ; Tecrid Tercemesi, 8/372 (Hadis No: 1217)
(157) Bkz el-Buhârî, 4/34; Tecrid Tercemesi, 8/483 (Hadis No: 1277)
II- HİCRETİN İKİNCİ YILI (623-624 M )
"Sizinle savaşanlara karşı, Allah yolunda siz de savaşın Aşırı gitmeyin; doğrusu Allah aşırı gidenleri sevmez"
(el- Bakara Sûresi, 190)
1- SAVAŞA İZİN VERİLMESİ
İslâm'da asıl olan barıştır Savaş, zulmün önlenmesi, hakkın kabûl ettirilmesi için meşrû kılınmıştır 13 seneye yaklaşan Mekke Devri'nde ve Medine Devrinin ilk yılında, müşriklerden gördükleri bunca zulüm, işkence ve haksızlığa rağmen, mü'minlere sabırlı olmaları, Allah'ın dinini güzellikle tebliğe çalışmaları emredilmiş(158), savaşa izin verilmemişti Müslümanlardan:
-Ey Allah'ın Rasûlü, nedir bu çektiklerimiz? İzin ver de şunları gizli gizli öldürelim, diye izin istiyenlere Hz Peygamber (s a s ):
-Henüz savaş izni verilmedi, sabredin Allah'ın yardımı yakındır, çektiğiniz çilelerin mükâfâtını göreceksiniz, diye cevap vermişti
Hicretten sonra Müslümanlar, giderek müşriklere karşı koyabilecek duruma geldiler Üstelik Müslümanların düşmanları çoğaldı, sabır yolu ile barışı sürdürmek artık mümkün değildi Bundan dolayı Hicretin 2'inci yılı başlarında Safer ayında;
"Zulüm ve haksızlığa uğratılarak, kendilerine savaş açılan kimselere (mü'minlere) savaş izni verildi Allah onlara yardım etmeğe elbette Kâdirdir Onlar, 'Rabbımız Allah'tır' dediler diye, haksız yere yurtlarından (Mekke'den) çıkarıldılar  " (el-Hacc Sûresi, 39-40) anlamındaki âyet-i kerimelerle Müslümanlara, kendilerini savunmak üzere savaş izni verildi
2-İLK GAZVELER
Mekke müşrikleri, Medine'ye baskın hazırlığı içindeydiler Rasûlullah (s a s ) düşmanın hazırlıkları hakkında bilgi edinmek için zaman zaman seriyyeler gönderdiği gibi, Medine ile Mekke arasındaki kabîlelerle görüşüp anlaşmalar yapmak, kureyş'in planladığı yağmaları önlemek için bizzat kendisi de askerî yürüyüşlere katıldı Rasûlullah (s a s )'in katılıp bizzât idâre ettiği askeri harekâta "Gazve" denir
Rasûlullah (s a s )'in ilk gazvesi, 60 kişilik müfreze ile Ebvâ Köyüne yapılan gazvedir (159) Hicretin ikinci yılı Safer ayı başında yapılmıştır Aynı yıl içinde sırasıyla Buvat, Uşeyre, Küçük Bedir ve Büyük Bedir Gazveleri olmuştur İlk dördünde düşmanla karşılaşma olmamış, kan dökülmemiştir Büyük Bedir Gazvesi, Müslümanların yaptığı ilk savaş olmuştur
3- KIBLENİN DEĞİŞMESİ
İslâm'ın ilk yıllarında namaz, Beyt-i Makdis'e (Kudüs'e) doğru kılınıyordu Ancak, Hicret'ten önce Rasûlullah (s a s ) Mekke'de namaz kılarken, mümkün mertebe Kâbe'yi arkasına almaz; Kâbe, kendisiyle Beyt-i Makdis arasında kalacak şekilde, Rükn-i Yemânî ile Rükn-i Hacer-i esved arasında namaza dururdu Böylece hem Kâbe'ye hem de Kudüsteki Mescid-i Aksa'ya yönelmiş oluyordu Hicretten sonra Medine'de Mescid-i Aksa'ya yöneldiğinde Kâbe'nin arka tarafta kalmasından Rasûlullah (s a s ) üzüntü duyuyor, kıblenin Kâbe'ye çevrilmesini içten arzu ediyordu (160) Çünkü Kâbe, atası Hz İbrahim'in kıblesiydi
Hicretten 16-17 ay kadar sonra, Şaban ayının 15'inci günü Hz Peygamber (sa s ) Medine'de Selemeoğulları Yurdu'nda öğle namazı kıldırırken, ikinci rek'atın sonunda;(161)
"Yüzünü gök yüzüne çevirip durduğunu görüyoruz Seni elbette hoşnut olduğun kıbleye çevireceğiz Hemen yüzünü Mescid-i Harâm'a doğru çevir (Ey mü'minler) siz de nerede olursanız, (namazda) yüzlerinizi, onun tarafına çeviriniz  " (el-Bakara Sûresi, 144) anlamındaki âyet nâzil oldu Hz Peygamber yönünü hemen Kudüs'ten Mescid-i Harâm'a çevirdi Cemâat da saflarıyla birlikte döndüler Kudüs'e doğru başlanılan namazın, son iki rek'atı, Kâbe'ye yönelinerek tamamlandı Bu yüzden Selemeoğulları Mescidine "Mescid-i Kıbleteyn" (iki kıbleli mescid) denilmiştir
4- CAHŞ OĞLU ABDULLAH SERİYYESİ ve BATN-I NAHLE OLAYI
Medine'ye baskın hazırlığı yapan Kureyş'in harekâtından haber almak üzere, Peygamber Efendimiz, Recep ayının son günlerinde, Mekke tarafına halasının oğlu Cahş oğlu Abdullah komutasında, 8 kişilik bir seriyye gönderdi İki gün sonra açılmak üzere Abdullah'a bir de mektup vermişti Mektupta, Mekke ile Tâif arasındaki Nahle Vâdisi'ne kadar gidilmesi, Kureyş'in faâliyetleri konusunda bilgi toplanması isteniyordu (162)
Nahle Vâdisinde, Kureyş'in Tâif'ten dönmekte olan bir kervanına rastladılar Kervanın reisi Hadramî oğlu Amr'ı öldürüp ele geçirdikleri iki esir ve zaptettikleri mallarla Medine'ye döndüler Rasûlullah (s a s ) bu olayı hoş karşılamadı Çünkü kendilerine çarpışma izni verilmemişti Üstelik bu olay, kan dökülmesi yasak sayılan "eşhür-i hurum"dan Recep ayında meydana gelmişti Mekke müşrikleri bu olayda öldürülen Hadramî oğlu Amr'ın intikamını vesile ederek savaş hazırlıklarını hızlandırdılar "Muhammed harâm aylara bile saygı göstermiyor, harâm aylarda kan döküyor, yağma yapıyor " diye de yaygara kopardılar (163)
|