Konu
:
Çocuklar İçin Dini Hikayeler - Çocuklara Dini Hikayeler - Dini Hikayeler
Yalnız Mesajı Göster
Çocuklar İçin Dini Hikayeler - Çocuklara Dini Hikayeler - Dini Hikayeler
09-08-2012
#
7
Prof. Dr. Sinsi
Çocuklar İçin Dini Hikayeler - Çocuklara Dini Hikayeler - Dini Hikayeler
Yakup Amcalar / Yusuf Ünal
Memleketime son gidişimde Yakup Amcaların evini ve bahçesini oldukça bakımsız gördüm
Sükut içindeki civar terk edilmiş bir yer görüntüsüne bürünmüştü
Perdesini sıyırdığım pencerenin önünde durup karşı evin avlusuna baktım
Baktıkça hatıraların içinde kayboldum
Hayat insanı ne çabuk büyütüp değiştiriyor böyle! Dünün çocukları bugün anne- baba
anne- babaları ise dede- nine oluvermiş
kiminin de dünyası değişmiş
Şu ihtişamlı çınarın dalına salıncak kurup Yakup Amcanın bizi sallayışı
daha dün gibi aklımda
Cırcır böceklerinin ötüştüğü
dolunaylı yaz gecelerinde asmaların altında kaynattığımız semaverler
radyodan dinlediğimiz yanık gurbet türküleri… Şimdi bunlardan eser kalmamış
Bütün mahalleyi sulayan kuyunun yumuşacık suyu çekilmiş
ağaçların dalları kırılıp sağa sola yatmış
pencerelerin pervazları sökülmüş
saksılar boş kalmış…
Evimiz geniş elma bahçeleri
tımarlı üzüm bağları
“camlarından kızıl biberler sarkan” mütevazı evleri
yakın çevredeki kaynak suları
onların oluşturduğu şırıl şırıl akan dereleri ve çayırlı çimenli mesîre alanlarıyla maruf Lâlebahçe mahallesindeydi
Kesme taştan yapılmış tek katlı evimizin önünde annemin tarhlarda ve teneke saksılarda envâi çeşit çiçek yetiştirdiği avlu vardı
Güllerin ve çiçeklerin hakkı müsellem
ben avlunun girişindeki boz yapraklı
enfes kokulu iğdeleri çok severdim
Mayıs ortalarında salkım salkım açan sarı çiçekleri mahalleyi tesiri altına alan cennet misal bir râyiha neşrederdi
Arka tarafta ağaçlarını babamın bizzat budadığı
zaman zaman yeni fidanlar diktiği
her bahar su arklarını yeniden açtığı
ilaç mevsimi pompayı sırtlanıp ilaçladığı meyve bahçemiz uzanırdı
Meyveler olgunlaşıp hasat mevsimi gelince kirazların
kayısıların tepelerine tüner; elma ve armutların eteklerine tutunurduk
Evin tahta çelenli balkonuyla sarmaş dolaş yaşayan geniş yapraklı asmalar perde vazifesi görürdü
Asma yapraklarının kendine has kekremsi
taze bir kokusu olurdu
Annemler onları en uygun zamanlarında toplar
büyük tencerelere genişçe yayıp üzerlerine yassı taşlar koyarak kaynatır
sonra da bunlardan
serçe parmak kalınlığında
limon sıkıp yemeye doyamadığımız
el emeği göz nuru sarma sararlardı
Asmaların ak üzümleri ağarmaya
kara üzümleri kararmaya başlayınca çubukların arası üzümlerin şerbetine gelen arıların uğultusu ve kuşçukların cıvıltısıyla şenlenirdi
Çatımızın bir bölümünün üzeri kapatılmayıp teras olarak bırakılmıştı
Fakat o geniş balkonlu
ferah avlulu evde terasa çıkmaya
orayı kullanmaya kimse ihtiyaç hissetmezdi
Bu durumdan istifade eden küçük ağabeyim terasa bir güvercin kümesi konduruvermişti
*
Bize en yakın ev Yakup Amcalarınkiydi
Yakup Amca çok memleket gezmiş
güngörmüş
elinden her iş gelen zevk-i selim sahibi bir kimseydi
Evinde yok
yoktu
Mahallelinin hâcet kapısı gibiydi
herkes aradığını orada bulabilirdi
Ağaçlarını budayamayan
tulumbası bozulan
elektrikleri ârızalanan
musluklarından su akmayan ve bunların hakkından kendileri gelemeyenler Yakup Amcanın kapısını çalardı
O mübarek
Hızır Aleyhisselam gibi her işe yetişirdi
Mahallede arabası olan birkaç kişiden biriydi o
Bu yüzden eşinin doğum sancısı tutanlar
çocuğunun üzerine çaydanlık devrilenler
şehir dışından yolcusu gelecek olanlar hep onu bulurlardı
Geçinemeyen karıyla kocanın
anlaşamayan alıcıyla satıcının
kira artışı zamanlarında ev sahibiyle kiracının arasını da o bulur
son sözü o söylerdi
Mahallenin en alımlı evi Yakup Amcanınkiydi
Babamla asker arkadaşıydılar
Askerdeyken ‘aynı yerden arsa alıp yan yana ev yaptıralım
çoluk çocuğumuz da arkadaş olsun
ölene kadar birlikte yaşayalım nasipse’ diye kavilleşmişler
Yakup Amca evinin planını kendisi çizmiş
Ustaların başında durup yapacakları işi tek tek tarif etmiş
Beğenmediği yerde eline malayı alıp kendisi yapmış
Bahçesini briket veya taş duvarla çevirmek yerine
göze hoş geldiği düşüncesiyle
tahta çitlerle çevirmiş
Bunların selim bir zevkin ürünü olduğu ilk görüşte anlaşılırdı
Yakup Amca kimsenin bilmediği meyve fidanlarını
nereden getirtirse
getirtir bahçesini onlarla şenlendirirdi
O zamanlar mahallede kimsenin bahçesinde bulunmayan defne
akasya
çınar gibi ağaçları da yetiştirir ve onlara en az meyve ağaçları kadar ihtimam gösterirdi
Sonradan öğrendiğime göre defnenin kokusuyla birlikte yaprağını çok severmiş
akasyanın üzüm salkımı gibi hevenk hevenk açan beyaz çiçeklerini
Avlunun tam ortasında
tulumbanın yanı başındaki çınarı ise Osmanlı’yı hatıra getirdiği için dikmiş
Parmak kadar fidanken diktiği çınara bir an önce büyüyüp Bursa’da gördüğü ulu çınara benzemesi için özel gübreler verirmiş
Aynen babam gibi sabahtan akşama kadar elinde ağaç makası veya kürekle ağaç gölgelerinde kıpraşıp dururdu
Evin her hangi bir yerinde yıpranma görse hemen orayı tamire koyulurdu
Bu yüzden bahçesine ve evine daima gıpta edilirdi
Onun bin bir emekle şekillendirdiği evi
avluyu hanımı Zehra Teyze dantel gibi desen desen işlerdi
Sebze ve meyvelerin en tazelerini
çiçeklerin türlü türlüsünü mevsim mevsim sofraya taşırdı
Müsait bulduğu her yere - annem gibi- teneke veya plastikten yaptığı saksıları yerleştirirdi
Avludan başlayarak evin girişine kadar; hiçbiri ne koku
ne renk
ne de tür olarak diğerinin aynısı olmayan çiçek koridoru yapmıştı
Pencerelerin hepsinin pervazı saksılarla doluydu
Pervazlardan aşağı allı morlu çiçekler şelale misali
çağıl çağıl salınırdı
O evin çevresinde görebildiğiniz her yerde köpük köpük çiçekler patlardı
Sadece evin ve bahçenin değil her şeyin en güzeli Yakup Amcanınkiydi
En gür ve en güzel su onun kuyusundan çıkardı mesela
Çünkü en derin sondajı o vurdurmuştu
Ramazan’ın yaza denk geldiği uzun ve sıcak günlerde
iftar yaklaşınca mahallenin çocukları elimizde sürahi ve bidonlarla
pınar başına giden köylüler gibi
onların tulumbasından su doldurmaya giderdik
Meyvelerin en olgun
en lezizleri de onların bahçesinde yetişirdi
Gelenden geçenden hiç esirgemez
herkese ikram ederlerdi bunları
Ama onların nazarında öncelik ilim tahsil edenlerindi
Yakup Amca meyvelerin en iyilerini tek tek toplayıp sepetlere yerleştirir ve onları ayağını hiç kesmediği öğrenci yurduna götürürdü
Oraya elleri dolu dolu haftada birkaç kez uğramasa içi rahat etmezdi
Ekseriyetle bizi de peşine takardı giderken
Yakup Amcanın en yakın arkadaşı babamdı
Günün beş vakti camide görüşen bu iki dost bir gün görüşemeseler içlerini sıkıntı kaplardı
Hatta annem Yakup Amcayı kıskanır: “Benden bile çok görüşüyor onunla
” diye babama sitem ederdi
Dostlukları o seviyedeymiş ki babam ilk oğluna onun adını vermiş
Yakup Amca da doğan ilk oğluna babamın adını vermiş: Ali Rıza
Babamla Yakup Amca bu arsaları aldıklarında henüz yeni evliymişler
Evleri yaptırıp içine taşındıklarında ikisinin de birer çocuğu varmış
İki kişi olarak temeli atılan aileleri giderek büyümüş
horantaları gittikçe kalabalıklaşmış
Cenab-ı Allah babama beş
Yakup Amcaya altı çocuk bahşetmiş
Benim aklımın ermeye başladığı yıllarda bu iki ev öyle kalabalıklaşmıştı ki evlere giren çıkan belli olmaz
evlerin kapıları hiç kapanmaz
önlerinde illaki birileri bulunurdu
Çocuk cıvıltıları iki evi birbirine bağlardı
Başlangıçta mahallede de ancak birkaç ev varmış
Etraf ıssız mı ıssızmış
Gel zaman git zaman hem mahalle hem de bizim aileler büyümüş
Çevreye her yıl yeni evler inşa edilmiş
Her yapılan ev bahçeleri küçültmüş
ağaçların
kuşların
böceklerin yaşama
çocukların ise oyun alanlarını daraltmış
Şükür ki
bu büyüme mahallenin dokusunu çok değiştirememiş
Yakup Amca henüz hayattayken akrabaları
eş ve dostları sürekli gelip gider
onlarda kalırlardı
Bir de bahsini ettiğim yurdun öğrencilerini gurup gurup kahvaltıya
yemeğe alırlardı
Evleri hiç boş kalmazdı
Onlar da misafiri velî nimet bilir
rahat ettirebilmek için çırpınıp dururlardı
Yakup Amcalarda yaprak dökümü ben liseye yazıldığım sene başladı
Çınar ağacının yapraklarından soyunmuş olduğu bir aralık günü Yakup Amca rahmet-i Rahman’a kavuştu
Trafik kazası geçirmişti
Cenazesi çok kalabalık oldu
Evlerine fevc fevc taziyeci aktı
Bütün mahalle yasa boğuldu
Mahallede günlerce müzik sesi duyulmadı
Evlerinin önünden geçen arabalar olabildiğince sessiz uzaklaşıp mateme ortak oldular
Sanki kuşların sesi kısıldı
rüzgâr sert sert esse de ağaçlar ses vermez oldu…
Onun bâkî âleme intikali babama çok tesir etti
Günlerce kendine gelemedi
Her gün ikindi namazını müteakip mezarlığa gider Yakup Amcanın kabri başında Yâsin-i şerif okur
evde ise gece yarılarına kadar onun ruhuna hatim indirirdi
Ölenle ölünmezmiş
diğer yanda hayat akmaya devam ediyordu
Zehra Teyze çocuklarını kanatları altında topladı
O günden sonra hem ana hem baba olacaktı yavrularına
Henüz yalnızca Ali Rıza’ları ve Rahime’leri evlenmiş barklanmıştı
Kalan dört yetimin en büyüğü on dokuz yaşındaki Melek Ablaydı
O seneden sonra ev hızla boşaldı
Önce Ferhat Ağabey üniversiteyi kazanıp İstanbul’a gitti
Birkaç sene sonra Melek
ardından Nazlı Ablalar evlendi
Evin en küçüğü Zübeyir de benimle aynı sene üniversitede okumak için Ankara’ya gidince Zehra Teyze kocaman evde yapayalnız kalıverdi
Her biri ayrı yerlere dağılan yavruları onu yalnız bırakmıyorlardı ama bundan ne çıkar? Yılın kaç günü gelebilirlerdi ki?
Yakup Amcanın vefatından sonra ne bahçeye ne eve eskisi gibi bakan oldu
Kimse onun gibi bakamazdı zaten de
onun yarısı kadar bakan da olmadı
Ağaçlar da ev de yetim kalmıştı onun gidişiyle
Sağlığı yerinde oldukça babam kendi bahçesiymiş gibi bakmıştı ağaçlara
Her sene budamış
ilaçlamıştı
Ama bir süre sonra babam kendi bahçesiyle dahi ilgilenemez hâle düşmüştü
Yakup Amcanın bin bir emekle dikip yetiştirdiği ağaçlar artık gelin gibi süslenip çiçeğe durmuyor; vahşice sağa sola dal- budak atarak azmanlaşıyordu
Her sene birkaç ağaç odunlaşıp hızara gidiyordu
Kuyunun suyu iyice azalmıştı
Zaten ona pek ihtiyaç duyan da yoktu
Evin duvarlarında yer yer çatlaklar oluşmaya başlamıştı
Boyalar kavlıyor
sıvalar dökülüyordu
Yakup Amca gidince evin de bahçenin de hatta mahallenin de neşesi kaçmıştı
Dakikalardır pencerenin önünde hatıralara dalmışım
Anacığımın elindeki lâle desenli fincandan burnuma gelen taze kahve kokusuyla daldığım âlemden sıyrıldım
“Zehra Teyze ne yapıyor anacığım?” dedim
“Horantaları dağıldıktan sonra kocaman evde iyice yalnız kaldı evladım
” dedi mahzunca
Biz bunları konuşurken Zehra Teyzeyi elindeki maşrapayla avludaki üç beş cılız çiçeğe su verirken gördüm
Eşimle birlikte oğlumuzu da alıp kapısını çaldık
Son gördüğüme göre biraz daha yaşlanmış
hareketleri biraz daha yavaşlamıştı
Ama her zamanki gibi cana yakındı
Elini öptük
halini hatırını sorduk
Hemen mutfağa seğirtip bir şeyler hazırlamak istedi
Önce zahmet vermek istemedim
Ancak onunla yemek yiyeceğimizden
uzun süre misafiri olacağımızdan o kadar emin kalkmıştı ki yerinden
ağzımı açmaya çekindim
İncitirim diye korktum
Oğlu Zübeyir’den ayırmazdı beni sağ olsun
Onunla birlikte biz de mutfağa geçtik
Eşimle o yemek pişirdi ben salata yaptım
Bir yanda kısık ateşte yemek
diğer yanda muhabbet pişti ağır ağır
Zehra Teyzenin mütevekkil duruşu beni tesiri altına aldı
Daima Allah’a şükrediyor: “Allah bu günlerimizi aratmasın yavrum
” diyordu
Evlatlarına sürekli dua ediyor: “Evlatlarım hayırlı çıktı
hiç yalnız komazlar beni
eksik olmasınlar
” diyordu
“Zehra Teyze
oğlanların kızların yanına gitsene
böyle tek başına
” diyecek oldum
“Hepsi çağırıyorlar oğlum
Ama ben gidemiyorum
rahmetlinin yadigârı buralar
her yerde onun hâtırası var… Ne yaparsın
Allah’ın kanunu böyle
İnsan hayatı bir çembere benzer
sonunda başladığı noktaya döner
Az iken çoğalır
çok iken azalır
İkisine de hazır olmak
alışmak lazım
” dedi
beni ebkem bıraktı
Biz onunla laflarken kapı çaldı
Gelenler Yakup Amcanın gediklisi olduğu öğrenci yurdunun mütevelli heyetinden iki esnaf ve yanlarındaki bir mimar ve bir mühendisti
Meğerse Yakup Amca’nın varisleri babalarının amel defterine sevapların akıp durması niyetiyle bahçenin büyük bir kısmını vakfetmişler
Üç katlı şirin bir yurt inşa edilecekmiş oraya
Nasıl sevindim
nasıl heyecanlandım anlatamam! Yakup Amca’yı bu kadar memnun edecek başka bir şey olamazdı belki
O bahçe yeniden şenlenecek yeniden şakıyacaktı şimdi
Fidanlar ağaç olmayacaktı belki amma çocuklar “adam” olacaktı orada
Ben daha “Bu hayır işine iştirak etmemek olmaz
” diye düşünüp elimi cebime atmadan hanım kolundan bileziğini sıyırıp vermesi için Zehra Teyze’ye uzatmıştı bile!
Prof. Dr. Sinsi
Kullanıcının Profilini Göster
Prof. Dr. Sinsi Kullanıcısının Web Sitesi
Prof. Dr. Sinsi tarafından gönderilmiş daha fazla mesaj bul