09-07-2012
|
#1
|
Prof. Dr. Sinsi
|
Gün Ağarmasa

Celal, gece yarısı televizyonu kapatıp uyumak üzereyken, ekranda
ansızın bir kepçenin bir binanın duvarını yıkmaya çalıştığını görür
Biraz daha dikkatli baktığında ise o binanın gençliğini geçirdiği cezaevi;
duvarın da, içinde altı yıl kaldığı kendi koğuşunun duvarı olduğunu
fark eder "Hayata dönüş" operasyonu başlamıştır  
Bellidir, upuzun bir gece olacaktır; ekran ölüm haberleriyle
kanamaktadır Korkunun yüzü gelir sonra, çaresizliğin, ve özlemin yüzü Sonra da cesaretle, savaşla, aşkla geçmiş günlerden kopup gelen bir
hayaletler ordusu kuşatır geceyi Derken bir sessizlik çöker ve
karanlığın içinde bir yüreğin kıpırtısı duyulmaya başlar
Celal’in gördüğü, ölümün kırbacıyla terbiye edilen bir ülkenin
resmidir Her kaybın şehitlik mertebesine çıkarıldığı, şiddetten
soluk almaya fırsat bulamayan bir ülkenin fotoğrafı Dibe vurmuş
acılar, içe atılmış öfkeler, sadece ruhları ıslatmış gözyaşları,
unutturulmaya çalışılan eski güzel günler ve bir zamanlar hayatı
dönüştürmeye, tarihe yön vermeye cüret etmiş, şimdilerdeyse
hayattaki ve tarihteki yerini arayan bir kuşak  
Nihayet o sarsıcı soru: "Nasıl bir insan olarak öleceğim?"
Cevabını sessizlikte bekleyen, yazıldığı geceyle aynı hızda
geçivermişçesine yaşanan bir hayatın sorusudur belki de bu
Osman Akınhay, ölüme karşı hayata tutunmaya çalışan
bu romanında, ortalama bir devrimci karakter üzerinden başarılı
geri dönüşlerle, 78 kuşağının kabuk bağlamış yaralarını kaşıyarak,
"kendimizi kendi durduğumuz yerden" anlamaya çalışıyor
Gün Ağarmasa, gündüzlerin geceyi bile fenerle aratacak kadar
karanlık olduğu bir yerde ve anda atılan insani bir çığlık 
|
|
|