05-12-2007
|
#1
|
|
angelesdream
|
Vücudumuzla İlgili Deyimler Ve Anlamları
VÜCUDUMUZLA İLGİLİ DEYİMLER
AĞIZ
Ağız ağza vermek: İki kişinin başkaları işitmeyecek şekilde konuşması
Ağız yaymak: Dürüst davranmaktan kaçınmak
Ağız dalaşı: Bağrışma derecesini geçmeyen kavga
Ağız değişikliği: Yemeğin çeşidinde değişiklik
Ağız kahyası: Birinin söyleyeceği veya söylemeyeceği sözlere karışan kimse
Ağız kalabalığı: Çabuk söylenen ve birbirini tutmayan sözler
Ağız kavafı: Satıcılar gibi, insanı kandırmak için çok lakırdı söyleyen
Ağız satmak: Yüksekten atarak kendini övmek
Ağzı gevşek: Sır tutmayan
Ağız tamburası çalmak: Sözle avutmaya çalışmak
Ağza alınmaz: Söylenmesi ayıp, çirkin söz
Ağzının mührü ile: Oruçlu olarak
Ağza tat,boğaza feryat: Miktarı pek az olan yiyecek şey
Ağzı açık ayran delisi: Yeni gördüğü her şeye alık alık bakan kimse
Ağzı çiriş çanağına dönmek: Ağzı kuruyup acılaşmak
Ağzı kara: Kötü haber vermekten hoşlanan, şom ağızlı
Ağzı kulaklarına varmak: Çok sevinmek
Ağzı pis: Sövmeyi huy edinmiş olan
Ağzı teneke kaplı: Çok sıcak veya çok soğuk şeyleri kolayca içebilen kimse
Ağzı var,dili yok: Pek sessiz bir kimseyi övmek için söylenir
Ağzına baktırmak: Kendini beğeni ile baktırmak
Ağzına bir kemik atmak: Susturmak için az bir şey vermek
Ağzına bir zeytin ver, altına tulum tutar: Küçük iyiliğe, büyük çıkar beklemek
Ağzına burnuna bulaştırmak: Bir işi beceremeyip batırmak
Ağzına taş almış: Lakırdıya karışmayıp susanlar için kullanılan söyleyiş
Ağzına vur, lokmasını al: Uysal ve sessiz kimseler için söylenir
Ağzında bakla ıslanmamak: Hiç sır saklamamak
Ağzından baklayı çıkarmak: Sabrı tükenip sakladığı şeyleri söylemek
Ağzından bal akmak: Çok tatlı konuşmak
Ağzından çıkanı kulağı duymamak: Sözleri tartmadan ağır söylemek
Ağzından dirhemle çıkmak: Sözünü sanki kıskanırcasına söylemek
Ağzından girip burnundan çıkmak: Diller dökerek birini kandırmak
Ağzından kaçırmak: İstemediği halde boş bulunup söyleyivermek
Ağzını açıp gözünü yummak: Öfkelenip ağır sözler söylemek
Ağzını bıçak açmamak: Üzüntüsünden söz söyleyecek halde olmamak
Ağzının payını vermek: Haddini bildirmek, paylayıp susturmak
Ağzını kiraya vermek: Kendini de ilgilendiren bir durumda düşüncesini söylemek
Ağzını poyraza açmak: Umduğunu elde edememek
Ağzını toplamak: Söylemekte olduğu kötü söz veya küfürleri kesmek
AYAK
Ayak atmamak: Bir yere hiç uğramamak
Ayak basmak: Bir yere varmak
Ayak bağı: Bir yere veya işe gidilmesini engel olan kimse
Ayak sürümek: Üstüne aldığı bir işten kaçınma çareleri aramak
Ayağı dolaşmak: Şaşırıp, yanlış bir davranışta bulunmak
Ayağı düze basmak: Güçlükleri savarak ilerisinden korkmayacak duruma gelmek
Ayağı suya ermek: Bir gerçeğin önemini sonra anlayıp, aklı başına gelmek
Ayağına bağ vurmak:Bir engele çarptırmak
Ayağına kadar gelmek: Alçak gönüllük gösterip birinin yanına gelmek
Ayağına kara su inmek:Uzun süre ayakta kalarak yorulmak
Ayağına pabuç olamamakeğerce ondan çok aşağıda olmak
Ağına sıcak su mu dökelim soğuk su mu?: Uzun bir zamandan beri gelmediği bir yere günün birinde çıkagelen kimseye yarı sitem yarı sevinçle söylenen söz
Ayağında donu yok,fesleğen ister başına: Yoksulluğuna bakmayarak süs ve
gösteriş yapmak isteyenler için söylenir
Ayağını denk almak: Uyanık ve sakıngan davranmak
Ayağını kesmek: Bir yere gitmez olmak
Ayağını yorganına göre uzatmak: Giderini,gelirine uydurmak
Ayağını bastığı yerde ot bitmez: Uğradığı yeri yakar yıkar
Ayağının altına karpuz kabuğu koymak: Bir kimseyi düzenle yerinden etmek
Ayağının tozu ile: Gelir gelmez,henüz dinlenmeden
Ağanın türabı olmak: Biri ötekine kul gibi bağlanıp onun her türlü kahrını çekmek
Ayaklar baş, başlar ayak oldu: Değersizler başa geçti, değerliler ise geride kaldı
Ayakları geri geri gitmek: Bir yere giderken istemeye istemeye gitmek
Ayakları yere değmemek: Çok sevinmek
BAŞ
Baş başa vermek: Birkaç kişi, bir işi aralarında konuşmak üzere toplanmak
Baş çekmek: Önayak olmak
Baş göstermek: Belirmek
Baş kaldırmak: Karşı gelmek veya ayaklanmak
Baştan savma: Üstünkörü
Baş sallamak: Karşısındakinin her sözünü uygun bulur görmek
Baş üstünde yeri olmak: Baş tacı gibi değerli görülmek
Başa geçmek: En üstün yeri almak
Başı dinç: Kaygısı ve tasası olmayan
Başı göğe ermek: Umulmayan bir mutluluğa ermek
Başı kazan olmak: Başında uğultulu bir sersemlik olmak
Başı nara yanmak: Başkası uğruna büyük bir zarara uğramak
Başı sıkılmak: Herhangi bir güçlük karşısında kalmak
Başına çalsın: Birine verilmek istenilen bir şeyin öfke ve tiksinme ile geri
çevrildiğini anlatmak için söylenir
Başına dolamak: Musallat etmek
Başına devlet kuşu konmak: Büyük bir nimeti ele geçirmek
Başına hal gelmek: Pek çok güçlüklerle karşılaşmak
Başına iş açmak: Uğraştırıcı ve üzücü bir işin çıkmasına yol açmak
Başına taç etmek: Çok değer verip ilgi göstermek
Başında kavak yeli esmek: Toyca hülyalarca beslemek
Başından atmak: Yapılması güç bir işi yapmaktan kendini kurtarmak
Başından büyük işlere girişmek: Gücünün üstünde işlere karışmak
Başından korkmak: Canında veya ağır suçlu düşmekten korkmak
Başını bir yere bağlamak: Birini işe koymak yolu ile alaverelikten kurtarmak
Başını ezmek: Bir daha kötülük edemeyecek duruma sokmak
Başını koltuğunun altına almak: Ölümü göze alarak bir işe karışmak
Başını taştan taşa vurmak: Çaresiz kalarak çok pişman olmak
Baştan çıkartmak: Ayartmak, kötü yola sürüklemek
BURUN
Burun kıvırmak: Önem vermeyip alay etmek
Burun bükmek: Aşağısamak
Burun şişirmek: Kibirlenmek
Burun yapmak: Üstünlük taslamak
Burnu havada: Kendini pek beğenmiş
Burnunda tütmek: Çok özlemek
Burnu sürtülmek: Büyüklenme huyundan vazgeçip uysal bir hale geçmek
Burnundan kıl aldırmaz: Kendisine söz söyletmez, huysuz ve gururlu kimse
Burnundan yakalamak: Hiçbir bahane ile kaçınamayacağı bahane ile yakalamak
Burnunu kırmak: Büyüklenmesini önlemek
Burnunu sokmak: Gerekmediği halde bir işe karışmak
Burnunun dikine gitmek: Öğüt dinlemeyerek kendi bildiği gibi davranmak
Burnunun direği kırılmak: Pis bir koku duyarak tedirgin olmak
Burnunun direği sızlamak: Çok acı sızlamak
Burnunun ucunu görmüyor: Çok sarhoş
Burnunun yeli harman savuruyor:Çok büyüklenenler hakkında söylenir
DİŞ
Diş bilemek: Öç almak için elverişli durum kollamak
Diş geçirmek: Güçlü bir kimseye sözünü geçirebilecek durumda olmak
Diş gıcırdatmak: Öfkesini haliyle göstermek
Dişine göre:Gücü göre olan
Diş kirası: Eskiden iftardan sonra çağrılılara verilen armağan
Dişine değmemek: Pek az gelmek
Dişinden, tırnağından artırmak: Yiyecek ve giyeceğinden keserek biriktirmek
Dişini tırnağına takmak: En zayıf çarelere bile baş vurmak
Dişten artırmak: Giderleri kısarak tutum sağlamak
EL
El altından: Gizlice
El atmak: Karışmak
El çekmek: Vazgeçmek
El ayak çekilmek: Herkes uykuya dalıp ortalık sessiz kalmak
El bebek gül bebek: Nazlı, şımarık
El kadar: Küçücük
Eli açık: Cömert
El elden üstün: Herkesin kedinden üstün biri bulunacağını anlatan deyim
El ermez, güç yetmez: Bir iş karşısındaki güçsüzlüğü anlatmak için kullanılır
El etek öpmek: Bir işi yaptırmak için yalvarmak
El koymak: Yetkili olanlar, bir sorun veya olayı ele almak
El pençe divan kurmak: Saygı için ellerini birleştirip ayakta beklemek
El üstünde tutmak: Bir kimseye çok saygı ve sevgi göstermek
Elde, avuçta bir şey kalmamak: Hiç malı, parası kalmamak
Elden ağza yaşamak: Günlüğü ancak günlük kazancını karşılayacak kadar olmak
Ele avuca sığmamak: Söz dinlememek, baskı altına alınmamak
Ele bakmak: Avuç içindeki çizgilere bakıp kişinin geleceğini okumak
Ele vermek: Suçlu bir kimseyi haber verip yakalatmak
Eli ağır: Yavaş iş gören
Eli ayağı bağlı: İstediğini yapamayacak durumda olan
Eli boş: O sırada işi olmayan
Eli sıkı: Çok tutumlu
Eli uz: Usta,becerikli
Eli böğründe kalmak: Bir işi yapmaya meydan bulamamak
Eli darda: Geçimini sağlayacak parası olmayan
Eli hafif: Acıtmadan iş gören
Eli dursa ayağı durmaz: Kıpırdak, hareketli
Eli ekmek tutmak: Geçimini kendi emeğiyle sağlayacak hale gelmek
Eli genişlemek: Bolca paraya kavuşmak
Eli kalem tutar: Düşündüğünü yazabilir
Eli kolu bağlı kalmak: Bir engel dolayısıyla hiçbir iş yapamaz hale gelmek
Eli uzun: Fırsat buldukça öteberi aşıran
Eli maşalı: Şirret, edepsiz
Eli varmamak: Bir işi yapmaya gönlü razı olmak
Elini sallasa ellisi, başını sallasa tellisi: Bir işaretim üzerine dilediğim kadar
ve dilediğim gibi istek çıkarabilir
Eline eteğine sarılmak: Çok yalvarmak
Elinden hiçbir şey kurtulmamak: Her şeyi becerebilmek
Eline eteğine doğru: Temiz, her türlü kötülükten uzak olan
Eline kalmak: Ondan başka yardımcısı olmamak
Elini ayağını kesmek: Uğramaz olmak
Elini çabuk tutmak: Çabuk davranmak
Elini eteğini çekmek: Uzun zaman yapageldiği bir işten çekilmek
Elini sıcak sudan soğuk suya sokmamak: Pek nazlı yetişmiş olmak
Elinin körü!: Ortaya sürülen saçma bir düşünceye karşı azar olarak söylenir
Elden vefa,zehirden şifa: Zehirden şifa beklenemeyeceği gibi, yabancılardan da vefa beklemek boştur
GÖZ
Göz almak: Göz kamaştırmak
Göz aşinalığı: Birbirini ara sıra uzaktan görmekle doğan tanışıklık
Göz atmak: Kısaca bakıvermek
Göz boyamak: Gösterişle aldatmak
Göz dikmek: Bir şeyi ele geçirmek arzusuna kapılmak
Göze gelmek: Bakışları karşılaşmak
Göz önüne getirmek: Tasarımlamak
Göz hakkı: Görülüp de imrenilebilecek ufak şeylerden görenlere çıkarılan pay
Göz hapsine almak: Bakışlarını üzerinden ayırmamak
Göz kamaştırmak: Hayran etmek
Göz kesilmek: Bütün dikkatiyle bakmak
Göz koymak: Bir şeyi ele geçirme isteğini gütmek
Göz önünde tutmak: Hesaba katmak,dikkate almak
Göz yummak: Kusurları görmezlikten gelmek Gözden düşmek: Sevgi ve ilgiyi kaybetmek
Gözü açık: Uyanık ve becerikli
Gözden sürmeyi çekmek: Çalamayacağı hiçbir şey bulunmayacak derecede becerikli hırsız olmak
Gözden uzaklaşmak: Ayrılıp başka yere gitmek
Göze almak: Gelebilecek her türlü zararı önceden kabul etmek
Göze batmak: Bakanları tedirgin edebilecek gibi aykırı, uygunsuz görünmek
Göze çarpmak: Üzerine dikkati çekmek
Gözü keskin: Çok iyi gören
Gözleri bayılmak: Uyku, arzu gibi herhangi bir hal gözlerine vurmak
Gözleri çakmak: Ateşli hastalıkta gözleri kızarmış ve parlak
Gözleri fal taşı gibi açılmak: Hayretten gözleri fırlamak
Gözleri kan çanağına dönmek: Gözleri çok kızarmak
Gözleri velfecri okuyor: Gözlerinden kurnaz bir zeka belli oluyor
Gözlerinin içi gülmek: Çok sevindiği yüzünden,gözlerinden belli olmak
Gözlerinin içine kadar kızarmak: Utancından yüzü çok kızarmak
Gözü aç: Kanmak bilmez, açgözlü
Gözüne kestirmek: Başarabileceğini ummak
Gözü açılmak: İyiyi kötüyü veya kendine yarayanı ayırt eder hale gelmek
Gözü arkada kalmak: Arkada bırakılan bir şeye merak ve ilgi ile bağlanmak
Gözü doymak: Çok istenen bir şeyin yeter miktarını elde ettikten sonra artık çoğunu istememek
Gözü gönlü açılmak: Ferahlamak
Gözü ısırmak: Bir kimseyi tanır gibi olmak
Gözü kaymak: İstemeyerek bakıvermek
Gözü sönmek: Kör olmak
Gözü toprağa bakmak: Ölmek üzere olmak
Gözünü korkutmak: Yıldırmak
Gözü yüksekte: Yüksek emel peşinde olan
Gözünde büyümek: Bir şey birine olduğundan büyük veya önemli görünmek
Gözünde tütmek: Çok özlemek
Gözünü doyurmak: Bol bol vermek
Gözünü dört açmak: Çok dikkatli ve uyanık olmak
Gözünü kan bürümek: Adam öldürecek derecede öfkelenmek
Gözünün kuyruğu ile bakmak: Belli etmemeye çalışarak yandan bakmak
KAŞ
Kaş göz etmek: Kaşlarını,gözlerini oynatarak işaret etmek
Kaş yapayım derken göz çıkarmak: İşi düzelteyim derken hepsini bozmak
Kaşla göz arasında: Kimsenin sezmesine meydan vermeyecek kadar kısa bir
zaman içinde
Kaşlarını çatmak: Öfkelenmek üzere bulunmak
Kaşlarının altında gözün var dememek: Doğru ve zararsız da olsa, hiçbir şey söylememek, her yaptığını hoş görmek
KOL
Kol atmak: Etrafa yayılmak
Kol gezmek: Karakol dolaşmak
Kol kanat olmak: Yardım etmek ve korumak
Kol vurmak: Dolaşmak
Kollarını sallaya gelmek: Hiçbir şey getirmeden gelmek
Kolu kanadı kırılmak: Bir şey yapamayacak hale gelmek
KULAK
Kulak asmamak: Önem vermemek
Kulak kabartmak: Belli etmemeye çalışarak dinlemek
Kulak kesilmek: Büyük bir dikkatle dinlemek
Kulak kesilmek: Büyük bir dikkatle dinlemek
Kulak misafiri olmak: Yanında konuşulan bir şeyi dinlemek
Kulak vermek: Merak edip dinlemek,işitmeye çalışmak
Kulağı delik: Olup bitenleri çabuk haber alan
Kulağı kirişte: Ne söyleneceğini işitmek için çok dikkatli
Kulağına kar suyu kaçmak: Sıkışık bir duruma düşmek
Kulağına koymak: Bir hale veya söze hazırlamak üzere önceden anlatmak
Kulağına küpe olmak: Başa gelen bir halden alınan dersi hiç unutmamak
Kulağını bükmek: Bir sorun karşısında dikkatli davranmasını söylemek
Kulakları dolmak: Aynı şeyleri dinlemekten usanç gelmek
Kulakları paslanmak: Çoktan beri müzik dinlememiş olmak
Kulaktan dolma: Şurada burada işitilerek edinilen bilgi
PAKMAK
Parmak atmak: Mesele çıkarmak
Parmak bozmak: Ahbaplığı bozmak
Parmak basmak: O nokta üzerine dikkati çekmek
Parmak ısırmak: Şakalaşmak
Parmak yalamak: Kendine, hakkı olmaksızın bir çıkar sağlamak
Parmağı ağzında kalmak: Şaşakalmak
Parmağı var: İlgisi var
Parmağına dolamak: Bir şeyi ele alıp ilgilileriyle sürekli uğraşmak
Parmağında oynatmak: Ona her zaman istediğini yaptırmak
Parmağını bile oynatmamak: Hiç aldırış etmemek
Parmakla gösterilmek: Eşi az bulunmak
Parmaklarını yemek: Bir yiyeceğin çok lezzetli olması
SAÇ
Saç ağartmak: Uzun süre emek vermek
Saçı başı ağarmak: Yaşlanmak
Saç saça baş başa: Sıkı bir kavgaya tutuşarak
Saç sakal ağartmak: O işte uzun zaman çalışmış olmak
Saçı bitmedik: Doğalı çok olmamış
Saçına ak düşmek: Saçı ağarmaya başlamak
Saçını başını yolmak: Üzüntüsünü gürültülü olarak açığa vurmak
Saçları iki türlü olmak: Yaşı ilerlemiş bulunmak
Saçını başını süpürge etmek: Özveri ile çalışıp hizmet etmek
TIRNAK
Tırnak göstermek: Gözdağı vermek, tehdit etmek
Tırnak sürüştürmek: Kavgayı körüklemek
Tırnak takmak: Musallat etmek
Tırnaklarını sökmek: Elindeki güçten yoksun bırakmak
--------------------------------------------------------------------------------
|
|
|
|