09-06-2012
|
#1
|
Prof. Dr. Sinsi
|
Kainattaki Dengeler
Kainattaki Dengeler
Şu an dünya üzerinde yaşayan çoğu insanlar nasıl bir evrende ve nasıl bir dünyada yaşadıklarının pek farkında değillerdir Gerek evrenin kendisi gerekse içinde yaşadığımız dünya, gerçekte inanılmaz dengeler ve ince hesaplar üzerine oturtulmuştur
İçerisinde yaşadığımız evrende inanılmaz hassasiyetteki dengeler daha ilk kozmolojik bulgularda kendini göstermektedir Bu hassas dengeleri evrenin kökeninden yani büyük patlama " Big bang " den başlayarak tek tek ele alacağım
Çok değil yanlızca 1900 lü yılların başında evrenin sabit ve sonsuz olduğu kabul ediliyordu O zamanlarda tüm çevreler tarafından kabul gören bu teoriye göre evrenin sonu yoktu Sonsuz bir büyüklüğe sahip olan evren ezelden beri vardı ve gelecektede varlığını sonsuza kadar sürdürecekti
Bu teori ta ki " Albert Einstein " ın genel görelilik kuramını ortaya koyuncaya dek kabul gördü Albert Einstein yaptığı hesaplamalar neticesinde evrenin aslında sonsuz değil, aksine bir başlangıcının olduğunu ve evrenin
" Statik " değil " Kinetik " bir yapıya sahip olduğunu ortaya koyuyordu Fakat Einstein, o zamanarda tüm çevreler tarafından kabul gören " Sabit evren " modelinin doğru olduğunu varsayarak, ortaya çıkardığı sonuçları bu modele uydurmaya çalışıyordu
Çok geçmeden evrenin sabit olmadığını ve sürekli bir devinim içerisi olduğu anlaşılacak ve Einstein kariyerinin en büyük hatasını, yani kendi sonuçlarını " kozmolojik sabit " rakamıyla sabit evren modeline tatbik etmeye çalıştığını itiraf edeckti
Gerçektende evren Einstein'in hesapladığı gibi sürekli bir hareket içerisindeydi Ve evren genişlemekteydi O halde evren genişliyorsa bir başlangıcı olmalıydı Bu teoriden yani " Kinetik evren " teorisinden den yola çıkılarak dev teleskoplar yapılmış ve evrenin gerçektende genişlediği ispatlayan deliller ortaya konulmuştur
1950 li yıllarda Edwin Hubble adlı bir bilim adamı, dev bir teleskopla uzayı incelerken galaksilerin yaydığı ışıkların sürekli olarak kırmızıya kaydığını farketti Hubble, o zamana kadar evrenin genişlemesi üzerine en büyük ispatlardan birini keşfetmiş oldu
Kızıla kaymanın anlamı :
Günlük hayatımızda sık sık karşılaştımığımız olaylardan biriside " Doopler " olayıdır
Siz yolda yürürken arkanızdan, içinden yüksek bir gürültüyle müzik sesi yayılan bir araba yaklaşmaktadır Araba sizin yanınızdan geçip uzaklaşmaya başladıkça, arabadan kulağınıza gelen müziğin tonu boğuklaşmaya başlar
İşte bu bir doopler olayıdır Bu olayı şekille açıklamaya çalışalım

A noktasında bulunan bir kimsenin kulağına gelen ses dalgalarının boyu, B noktasında bulunan bir kimsenin kulağına gelen ses dalgalarının boyundan daha kısadır Dolayısıyla A noktasındaki kişi arabadan gelen müziğin sesini daha tiz olarak duyar Fakat B noktasındaki kişi sesi biraz daha boğuk yani diğer bir deyimle biraz daha kalın olarak duyar Yeşil ok arabanın ilerleme yönünü göstermektedir
Dalgaların, yayıldığı kaynağın hızına bağlı olarak boyunun değişmesinin nedeni ise, dalganın bulunduğu ortamda ancak belirli bir hızla ilerleyebilmesinden dolayıdır Durum böyle olunca ses kaynağının, hızına bağlı olarak hemen önünde oluşturduğu dalgalara yetişme durumu vardır Kaynak durmadan dalga üretmekte, üretilen bu dalgalarda hemen önünde ilerleyen diğer dalgalara yetişmektedir Dolayısıyla bir " Dalga sıkışması " meydana gelmektedir Eğer ses kaynağı hiç hareket etmeseydi, A noktasındaki ile B noktasındaki kişiler sesi aynı tonda duyacaklardı
Işıkta bir dalga hareketidir Dolayısıyla ışık dalgalarını üreten bir kaynak eğer hareket halindeyse, bu kaynağın hemen önündeki ışık dalgaları sıkışmış, kaynağın arkasındaki dalgalar ise genişlemiş bir durumda olacaktır
Galaksiler birer yıldız kümeleridir ve yıldızlar vasıtasıyla ışık saçarlar Eğer bir galaksi hareket ediyorsa galaksiye önden bakan bir kimse galaksiden gelen ışığı mavi, galaksiye arkadan bir kimse ise galaksiden gelen ışığı kırmızı olarak görecektir

Teleskopla uzayın derinliklerine bir göz atma şansınız olsaydı gözlemlediğiniz galaksilerden gelen ışığı kızıla kayan bir tonda olarak görmiş olacaktınız Kırmızı ışığın dalga boyu insan gözüyle görülebilen ışın en uzun dalga boyuna sahip olan ışıktır ve dalga boyu 7500 angströmdur Mavi renk ise görünen ışığın en kısa dalga boyuna sahip ışık olup dalga boyu 4500 A dur Bundan da anlaşılacağı gibi ne yöne bakarsak bakalım galaksilerin bizden uzaklaştığını görürüz
Galaksilerin birbirlerinden uzaklaşmasının farkına varılmasından sonra evrenin genişlemekte olduğu anlaşılmıştır Eğer evren patlayarak genişlemeye başladıysa, patlamadan arta kalan " Kozmik Radyasyon " un evrenin her yerinde sabit olması gerekirdi Bu kozmik radyasyon 1965 li yıllarda iki amerikalı bilim adamı tarafından tesadüfen keşfedilmiştir Bu kozmik artıklara bir örnek verecek olursak şu anda odalarımızın içine kadar giren ve televizyonlarımızda kar tanesi gibi cızırtılara neden olan ışınları verebiliriz Bu artık radyasyonu gözönünde bulunduran bilim adamları özel geliştirilmiş teleskoplarla kainatın 3 boyutlu bir haritasını çıkarmıştır

Çıkarılan 3 boyutlu haritalarda bilim adamları, gerçektende beklenildiği gibi evrenin her bölgesine eşit olarak dağılan bir radyasonun kalıntısını buldular
Bu gelişmelerle birlikte " Big Bang " teorisi kesinlik kazanmaya başlamıştı
Fizikçiler çalışmalarını dahada ilerleterek patlamanın hangi noktada başladığı üzerine hesaplamalar yapmaya başladı
Ünlü bir fizikçi olan Stephen Hawking, evrenin başlangıç noktasının yani Big bang ' in büyük bir hassasiyetle hesaplandığını açıklamıştır
Peki Big Bang hangi noktadan başlamıştır ?
Fizikçilerin, Big Bang'in bir tekillikten meydana geldiğini matematiksel olarak ortaya koymaları ise oldukça şaşırtıcıdır
Yapılan hesaplamalar neticesinde evrenin patlama noktasındaki kütlenin bir nokta olduğu sonucuna varılmıştır
Noktanın fiziksel anlamı ise " 0 " hacimdir Yani " Mo " başlangıç kütlesini belirtmek üzere Mo = 0 çıkmıştır Bunun anlamı ise içinde yaşadığımız evrenin başlangıç noktası bir hiçliktir Yani yoktan yaratılmıştır
Big Bang'in kesinlik kazanmasından sonra galaksilerin neden birbirlerinden uzaklaştığı anlaşılmıştır Büyük patlama neticesinde herbir atom ve ardından oluşan herbir yıldız ve galaksiler birbirlerinden uzaklaşmaktaydılar Galaksiler birbirlerinde uzaklaştığından dolayı teleskoplar hangi galaksiye çevrilirse çevrilsin, galaksilerden gelen ışıklar daima kırmızı olarak görülür
Big Bang deki hassasiyet :
Big bang yani büyük patlama zannedildiği gibi sıradan bir patlama değildir
Yapılan fiziksel hesaplar patlamanın inanılmaz bir hesaplama üzerine oturtulduğunu göstermektedir
Hesaplamalar şu sonuçları vermiştir - Patlama, saniyenin milyar kere milyar kere milyar kere milyar kere milyonda biri kadar inanılmaz bir kısa zaman zarfı içerisinde meydana gelmiştir (10 üzeri - 43 saniye)

- Bu kadar kısa zaman zarfı içerisinde meydana gelen Big bang, eğer daha uzun bir zaman zarfı içerisinde meydana gelmiş olsaydı (örneğin 10 üzeri - 42 saniye) evren patlamadan hemen sonra içerisine göçecekti

- Eğer patlama, bu kısa zaman zarfından daha kısa yani daha şiddetli bir şekilde meydana gelseydi (10 üzeri - 44 saniye gibi) o zamanda doğacak evrende ne bir yıldız nede bir galaksi meydana gelecekti

Anlaşılacağı gibi Big bang gerçektende akıl almaz bir hassasiyetle hesaplanmış bir patlamadır Öyleki bu hassasiyetler Big bang lede sınırlı değildir
Patlamadan sonra doğan 4 temel fizik kuvveti (Kuvvetli nükleer kuvvet, Zayıf nükleer kuvvet, Elektromanyetik kuvvet ve Yer çekimi kuvveti) atomların birbirleri arasında mükemmel bir denge doğmasına neden olmuştur
Maddeyi meydana getiren temel yapı olan atomun protonları ve elektronları arasında tıpkı Big bang deki gibi çok hassas bir etkileşim vardır Bu etkileşimdeki en ufak bir değişme atomun yapısını bozmakta dolayısıyla yıldızların oluşumu, galaksilerin doğumu ve canlılığın meydana gelmesini temel basamaklardan engellemektedir
Uzay gerçektende akıl almaz bir büyüklüğe sahiptir Işık hızı saniyede 300 000 km yol almaktadır Güneş sisteminin içinde bulunduğu samanyolu galaksisinin çapı ise yaklaşık 250 bin ışık yılıdır (Işık yılı ışığın biryılda aldığı yoldur) Uzayda ise milyarlarca galaksi vardır Ve uzaya derinlemesine bakıldığında ise galaksi ve yıldızlar çok dağınık bir şekilde görülürler Fakat galaksilerin aralarında muhteşem dengeler olup Big bang den sonra nasıl meydana geldikleri halen açıklık kazanamamıştır


Soldaki şekilde uzayın bir noktasına sabit kılınan bir teleskoptan çekilmiş derinlemesine bir resim ve resimde yüzlerce binlerce galaksi görülmektedir
Resimdeki galaksiler sizlere oldukça dağınık olarak konumlanmış gibi gelsede aslında aralarında inanılmaz bir düzen vardır Büyük fizikçilerden Albert Einstein, karşılaştığı bu muazzam hassasiyetteki dengeler neticesinde evrenin ancak yaratılarak meydana gelebileceğini söylemiştir
Gerek Big bang'in hassasiyeti, gerek galaksiler arası hassas dengeler ve gerekse güneş sistemi ile dünya arasındaki muhteşem matematik hesaplar, evrenin tesadüfen oluşabileceği fikrini geçersiz kılmaktadır
Güneş sistemimizdeki hassas dengeler :
Dünyamızında içinde bulunduğu güneş sistemi olağan üstü bir denge durumu içerisindedir Bu dengeler, güneşin derinliklerinden dünyadaki magma tabakasına kadar her noktada kendisini göstermektedir

Güneşin merkezi yaklaşık 20 milyon santigrat olmasına karşın dış yüzeyi 5800 C dir
Güneş'in bu özelliğinden dolayı, yaydığı yaydığı ışıkların dalga boylarının %80'i 4500 A - 7500 A arasındadır
4500 A ile 7500 A dalgaboylarındaki ışık ise tam yaşam için ideal sınırlardadır Bu dalboyları aralığı gerçektende mucize denilebilecek bir sınırdadır
Yıldızlar gözle görülebilen ışığın (4500 A - 7000 A) yanında gözle görünemeyen, kızıl ötesi ve mor ötesi dalga boylarında ışıklarda yayarlar
Bir yıldızın yayabileceği değişik dalga boylarına sahip ışık tayfının adeti ise 10 üzeri 23 dir Yani milyar tane milyar tane milyon adet ayrı dalga boylarına sahip ışık yayarlar
Yıldızlar bu kadar fazla çeşitte ışık yayabilmesine karşın bizim yıldızımız güneş ise bu milyar tane milyar tane milyon adet farklı dalga boyuna sahip ışık arasından ekseri olarak yaşam için gerekli olan 4500 A - 7500 A aralığındaki görünür beyaz ışığı yayar Görünür ışık, 10 üzeri 23 adet değişik dalga boylarına sahip ışık tayflarından yanlızca küçük bir aralığını teşkil eder
Dahada inanılmaz olan bir gerçek ise dünya üzerindeki yaşamın yanlızca bu dalga boyları arasında mümkün olabileceğidir Bu sınırlar dışında kalan kızılötesi, radyo dalgaları, infrared, morötesi ve X ışınları gibi daha bir çok ışık türü, yıkıcı etkilerinden dolayı yaşama izin vermemektedir
Bunun yanında dünya ile güneş arasındaki mesafede çok kritik bir değerdedir Güneş ile aramızdaki mesafe yaklaşık 150 milyon km olup bu mesafenin kısa veya uzun olması durumunda dünya ya bir cehenneme dönecekti yada devasal bir buz kütlesine
|
|
|