Konu
:
Psikoterapinin Tarihçesi
Yalnız Mesajı Göster
Psikoterapinin Tarihçesi
09-06-2012
#
1
Prof. Dr. Sinsi
Psikoterapinin Tarihçesi
Psikoterapinin tarihçesi en az insanlık tarihi kadar eskidir
Tıp bilimini inceleyen bilim adamları
eski çağlarda din adamları
şamanlar ve tıbbi yardımda bulunan kişilerin uyguladığı yöntemlerin birçok hastalığa iyi geldiğini söylemişlerdir
Bu yöntemler bugün uygulanan psikoterapi yöntemlerinin ilk örnekleri olmuştur
Ortaçağda normal dışı davranışların oluşumu şeytan ya da kötü ruhların varlığı ile açıklanırdı
İlk kez Yunan antik döneminde bireyin içinde olduğu psikolojik yapının hastalıkların oluşumunda etkili olduğu vurgulanmıştır
Tarih boyunca hekimler hastalarına güvenlik ve destek vermek
dinlemek
anlamak ve yardımcı olmak gibi destekleyici tedavi yöntemleri uygulamışlardır; ama psikoterapinin tıbbın bir uzmanlık alanı haline gelmesi 19
yüzyılın ikinci yarısından sonradır
Ondokuzuncu yüzyılın başında anatomi
fizyoloji
nöroloji
fizik
kimya ve biyoloji alanlarında bilimsel gelişmeler başlamıştır
Beyin fonksiyonlarındaki bozuklukların ruhsal hastalıklara neden olabileceği görüşleri önem kazanmıştır" Ruhsal yapı ve davranışların temelinde organik etmenler etkilidir" görüşüyle yeni bir dönem başlamıştır
1883 yılında Alman hekim Emil Kraepelin beyin patolojisinin ruhsal hastalıklara neden olduğunu söylemiştir
Kraepelin ilk kez davranış bozukluklarını sınıflandırmış ve tanımlamıştır
Bu dönemde doğaüstü inançlar bütünüyle terk edilerek
( halk arasında olmasada ) tıp adamları birçok ruhsal hastalığın beyin patalojisiyle ilgisini ortaya koyarak kabul etmişlerdir
İlk kez ruhsal hastalıklar Kraepelin'le bedensel hastalıklar gibi
hastalık olarak kabul edilmişlerdir
Anatomi
fizyoloji
biyolojiden yararlanılarak beyin patalojisini araştıran araştırmalar yapılmıştır
Fakat tüm bu çalışmalarda hastaların yarısından fazlasında organik bir pataloji bulunup
ruhsal bozukluk ve davranış bozuklukları bir nedene bağlanamamıştır
Araştırmacı hekimler ya laboratuvar teknikleri yetersiz olduğu için beyinde var olan bir bozukluğu ortaya koyamadıklarını düşünüyorlar
ya da durumu kalıtımla ve genetik bozuklukla açıklamaya çalışıyorlardı
Bu varsayımların geçerliliği de kanıtlanmamıştı ve ortada açıklanamayan kocaman bir boşluk kalmıştı
20
yüzyılın başlarında " Beyin patolojisi davranış bozukluklarının nedenidir
Pataloji yoksa bu genetik bozukluktur ve tedavi edilemez " görüşüne karşı çıkan
yeni bir devrimci düşünce oluşmaya başladı
Bazı ruhsal bozuklukların organik kökenli olmayıp psikolojik nedenlerden oluştuğunu söyleyen PSİKANALİZ kuramına göre günlük yaşamda olan bazı engellemeler ve kişiler arası çatışmalar
kişi için aşılamaz görülüp çözüm üretme
uyum yapma çabaları başarısız olabilir
ya da sağlıksız yollar kullanılabilir demiştir
Gerçekte psikanalizi HİPNOZ VE TELKİN'in histeri ile ilişkisini inceleyen araştırmacıların araştırmaları oluşturmuştur
Hipnozun ise geçmişi ilk çağlara dayanır ve bu eski geçmiş çok iyi bilinmemektedir
(1734 - 1815) Avusturyalı hekim Franz Anton Mesmer'in hipnozu kullandığını görüyoruz
Viyana'da başarılı olamayıp 1778'de Paris'te bir klinik açarak çeşitli hastalıkları " hayvansal manyetizma " yolu ile tedaviye başladı
Hastalar çember biçimindeki bir sıraya
yüzleri çemberin dışına dönük oturuyorlar
sıranın iç kısmını oluşturan sütunda asılı ve renkli sıvılarla dolu şişelerden çıkan demir çubuklar hasta olan beden kısımlarına bağlanıyordu
Karartılmış odada uygun bir müzik çalıyor ve bir süre sonra mermer leylak rengi bir giysi içinde görünüp bir hastadan diğerine dolaşıyor ve elleri ile onlara dokunuyordu
Mesmer'in histerik kökenli birçok duyu bozukluklarını ve felçleri bu telkin yöntemiyle iyileştirebilmiş ve sonraki yıllarda hipnoz kullanarak yapılan benzer çalışmaların ilk uygulayıcısı olmuştur
Daha sonraları meslekdaşları tarafından " şarlatan" ilan edilerek Paris'I terk etmeye zorlanan Mesmer'in ismi bir daha duyulmamıştır
19
yüzyıl sonu Fransa'da davranışı etkileyen psikolojik etmenlerin anlaşılmasına yönelik daha ciddi çalışmalar başlamıştır
Liébault ve Bernheim adlı iki hekim Nancy'de Histeri ve Hipnoz arasındaki ilişkileri inceleyerek histerinin hipnoz altında telkinle ortaya çıkabileceğini ve aynı şekilde ortadan kaldırılabileceği sonucuna vardılar
Bu görüşleri paylaşan hekimler Fransa'da Nancy ekolü olarak anıldılar
Paris'li ünlü hekim Jean Martin Charcot ve arkadaşları
önce histeriyi oluşturan nedenlerin organik bir patolojiden kaynaklandığı görüşünde direnip
sonra bu yeni görüşe katıldılar
İşte bugünkü psikanaliz ve psikoterapi alanlarında büyük değişimlere neden olacak büyük buluşma
Freud'un Charcot ile tanışması
bu dönemde oldu
Freud Charcot ile çalışmaya başladı; onun güçlü kişiliğinden ve zengin görüşlerinden etkilendi
1886'ya kadar Charcot ile çalışan Freud
bu tarihte Viyana'ya döndü ve nöroloji uzmanı olarak muayenehane açtı
1889'da tekrar Nancy'ye giden Freud
Liébault'un kliniğinde Bernheim'ın titiz çalışmalarına katıldı ve gözlemler yaptı
Telkine açık olma eğilimi
yalnız histeri belirtileri gösteren hastalarda değil
normal ve diğer nevrotik kişilerde de gözlemlenebiliyordu
Bernheim'ın normal ve normal dışı tepkiler arasındaki ilişkiyi ilk kez ortaya koyan bu görüşleri insan davranışlarının anlaşılması ve bu konudaki klinik çalışmalara temel oluşturması adına önemli bir adımdı
Freud Nancy'den dönerken insan bilincinin dışında oluşan zihinsel süreçlerin varlığına olan inancı kesinleşmişti
Freud'un yaşamında 1887'ye dek geçen 10 yıllık süre psikanalizin temellerinin atıldığı dönem olarak kabul edilebilir
Tüm bu çalışmaların bir kurama dönüşmesinde rol oynayan etkilerin sonuncusu Joseph Breuer'den geldi
Breuer Viyana'nın seçkin ve tanınmış bir hekimi olarak hipnozu
çoğu kadın hasta üzerinde kullanıyordu
Hastalar hipnoz altında sorulara baskısız açık yanıtlar veriyor ve uyandıklarında rahatlıyorlardı
Duyguların boşalmasını oluşturan bu yönteme Arıtma anlamına gelen KATARSİS denmişti
Hastanın duygusal çatışmalarını ve içsel sorunları ile
hastalık belirtileri arasındaki ilişkiyi
hipnoz altında hekim inceleyebiliyordu
Breuer
Freud'un histeri patalojisine duyduğu ilgi nedeniyle Literatürde Anna O
adı ile anılan bir hastasından ona söz etti (Anna O
ile ilgili bulgular psikanaliz tarihçesine geçmiştir ve bu kuramın gelişmesinde önemli katkıda bulunmuştur)
Freud 'un Breuer'le yaptığı ortak çalışmalar 1893'te " ön iletişim "
1895'te " histeri üzerine incelemeler "
adıyla yayınlanmıştır
Bu yapıtlarda Freud ve Breuer psikodinamik ( Bilinç dışı güçlerin davranışları yönlendirme olgusunu tanımlayan kavram ) kavramının temelini attılar
Breuer histeri belirtilerinin oluşumunda
cinsel etmenlerin oynadığı rolü Freud kadar önemli kabul etmediği için
iki hekim ortak çalışmalarına son verdiler
Freud ilerleyen yıllarda hipnozdan vazgeçti ve hastalarının uyanıkken düşüncelerini sıralamalarını istedi ve bunları yaparken ahlak kurallarını gözetmemelerini
akıllarına ne geliyorsa hiç sansür kullanmadan ifade etmelerini istedi
Bu yöntemle hasta içsel engelleri yenebiliyor
unutulmuş anılara inebiliyor ve giderek sorunlarını açıkça tartışabilir duruma gelebiliyordu
Bu yeni yönteme SERBEST ÇAĞRIŞIM deniyordu
Bu yöntem aracılığı ile hastaların içsel dünyalarına inerek kendilerini daha iyi tanımaları ve daha sağlıklı bir uyum düzeyine erişebilmelerine olanak sağlayan ilkelere de " PSİKANALİZ " adı verildi
Freud bu görüşlerini Viyana'daki bilimsel arenada açıkladığında alay konusu oldu ve bazıları onun kaçık olduğunu iddia ettiler
1890 - 1900 yılları arasındaki on yıl süresince entellektüel bir yalnızlığa giren Freud
bu sürenin ilk yıllarında kuramını geliştirdi
1902'de bir kadın hastasının yardımı ile üniversiteye doçent olarak atandı
1920'de profesör ünvanı aldı
1902 yılında evinde başlattığı haftalık tartışma grupları ilerleyen zamanla " Viyana Psikanaliz Derneği " nin kurulmasını sağladı
Dernek ise zaman içinde kurumlaşarak Uluslararası Psikanaliz Birliği'ne dönüştü
1909'da Freud
bir dizi konferans vermek üzere Clark Üniversitesi'nden çağrı aldı ve Amerika Birleşik Devletleri'ne gitti
Amerika dönüşü Freud'un izleyici ve hasta sayısında artış oldu
Freud'un ilk büyük eseri 1900 yılında çıkan Rüyaların Yorumu oldu ve bunu pek çok kitap ve yazılar izledi
Çeşitli ülkelerden gelerek çevresinde toplanan İsviçre'den Carl Jung
New York'dan A
A
Brill
Macaristan'dan Sandor Ferenczi
Berlin'den Karl Abraham
Viyana'dan Alfred Adler sayılabilir
Bu gruptan Jung ve Adler daha sonra kendi kuramlarını geliştirerek gruptan ayrıldılar
Freud çağdaş psikiyatrik görüşlerin başlangıç noktasını oluşturacak katkılarda bulunmuş ve psikiyatri alanına yeni ve dinamik bir yaklaşım biçimi getirmiştir
Psikoterapinin tıp bilimi olarak kabul edilmesi
2
Dünya Savaşı'ndan sonraki yıllarda gerçekleşmiştir
1940'lara kadar diğer tıp dallarında çalışan hekimler psikanalistlere hasta göndermemişlerdir ve insanlar kendi kararlarıyla psikanalize başlamışlardır
Genel tıpta yavaş gelişmesine karşın psikanalitik düşünce sanatçıların
yazarların
tarihçilerin
antropologların insana bakış açısında önemli değişiklikler yaratmıştır
1950'lerden sonra Freudçu teoriyi
bu arada gelişen diğer tekniklerle bir arada kullanan bilim dalı psikoterapi olarak isimlendirilir
Psikoterapi
herhangi bir konuşma yöntemidir
Freud'un serbest çağrışım yöntemi
tedavinin çekirdeğinde yer almıştır
Prof. Dr. Sinsi
Kullanıcının Profilini Göster
Prof. Dr. Sinsi Kullanıcısının Web Sitesi
Prof. Dr. Sinsi tarafından gönderilmiş daha fazla mesaj bul