Konu
:
Dinler Tarihi Ve Din Felsefesinde Kurtarıcı Ve Kurtuluş
Yalnız Mesajı Göster
Dinler Tarihi Ve Din Felsefesinde Kurtarıcı Ve Kurtuluş
09-06-2012
#
1
Prof. Dr. Sinsi
Dinler Tarihi Ve Din Felsefesinde Kurtarıcı Ve Kurtuluş
DİNLER TARİHİ VE DİN FELSEFESİNDE KURTARICI VE KURTULUŞ
Joachim WACH
T
R; Yrd
Doç
Dr
Ali Coşkun
DİNLER TARİHİNDE KURTARICI
KURTARICI KAVRAMI
Bir kurtarıcının bulunması
dinî kurtuluş öğretilerini felsefî olanlardan ayırt eden temel özelliktir
Felsefî doktrinler insanların kendi özel çabaları sonucu kurtarıldıklarını öğretirken dinî öğretiler başka biri tarafından kurtarılma ilkesini öne sürerler: “İnsanoğlunun sınır-çizgisi-durumlarında (Grenzsituationen)” kendini hissettiren sonluluk
sınırlılık ve hiçlik tecrübesi dinî tecrübeden uzak düşünülemez
Bu ise bizi doğrudan şu ya da bu şekilde bütün yüksek dinlerde açıkça formüle edilen kurtuluş ihtiyacına götürür
Bu ihtiyaca benzer bir biçimde kurtarıcı şahsiyetler
aracılar ve ilâhî tecessüdlerde kendini gösteren yardım isteme olgusu gündeme gelmektedir
Biz zaten daha önce böyle bir anlayışın
meselâ Algonkinler örneğinde Amerikan yerlilerinde rastladığımız kültür kahramanlarının çeşitli şekillerinde (Kultur-und Heilbringer) olduğu gibi ilkel insanların dinî inançlarında başlangıçlarını görebilmekteyiz
Şüphesiz yüksek dinlerin kurtarıcıları çok değişik kökenlerden gelme özelliklere sahiptir
Sözü edilen ilkel Heilbringer’den Gnostik
Budist ya da Hıristiyan kurtarıcılara kadar uzanan kesintisiz bir zincirleme halkayı yeniden inşa etmek asla mümkün değildir
Bir kurtarıcının her yerde ve sürekli bulunuşunu yukardaki gerekçelerden ziyade bu figürün insanların evrensel kurtuluş düşüncesinde oynadığı ve tecessüm eden bir inayetin yardımına can atmaktan doğan zorunlu bir role bağlı olarak anlamak daha yerinde olur
Böyle bir açıklama
maamafih
bizim ferdî bir olay olarak kurtarıcı şahsiyetin tarihî ve genetik ilişkiler ışığındaki durumuyla birlikte hususi aaaahürlerini ve karakteristiklerini araştırma görevini bırakmamıza mazeret oluşturamaz
Aynı zamanda kurtarıcılara inancın çokbiçimli tabiatı
bizi şüpheci bir izafiyetçiliğe götürmemelidir; zira dogmatikler kurtarıcının husûsî ehemmiyetini imanla özdeşleştirirken dinlerin tarihî araştırması neye inanılması gerektiğini değil
yalnızca neye inanıldığı
neye inanılmakta olduğu ve neye inanılabileceği konularını belirler
Dinlerin tarihî araştırması
değişik halkların inançlarındaki kurtarıcıların çokluğunu tarihî bir olgu olarak önümüze sermektedir
KURTARICI ŞAHSİYETLER
Dinlerin tarihî araştırması
ilkel dinlerde çeşitli
ama yine de hatırı sayılır ölçüde benzerlikler taşıyan kurtarıcı anlayışlarının varlığını ortaya koymaktadır
Kurtarıcı orada yoksunluktan ve talihsizlikten kurtaran (liberator) biri olduğu gibi ferahlatıcı ve yardım edici biri olarak ya da ölümsüzlük getiren biri olarak da karşımıza çıkabilmektedir
Genellikle o bir hayvan
bir insan ya da bir tanrı olarak görünebilmektedir
Meselâ Tlingit Yerlilerinin Yelch’i Algonkin’lerin Michabozho’su
Iroquois’in Yokesha’sı
Yoruba’nın Edshu’su
Polinezya’nın Maui’si ve Peruluların Viracocha’sı gibi
Temel vurgu bu şahsiyetin teçhizatına
yeteneklerine ve (mesela; ateş
âletler veya kültür gibi) hediyelerine yapılmıştır
O
mitolojide merkezî sîmâlardan biridir
Yine tamamen mitolojik özellikte başka kurtarıcı şahsiyetler Yakın Doğu dinlerinde de bulunmaktadır
Mısırlıların Oziris’i
Bâbillilerin Marduk ve Temmuz’u
Suriyelilerin Esmun ve Adonis’i ve Mandelilerin (Mandaens
Sâbiîler) Manda d’Hajje ve Hibil-Ziwa’sı gibi
Aynı şey Hindistan dinleri için de söz konusudur
Meselâ Vişnu-Krişna-Vasudeva ve Şiva figürleri gibi
Bu son kurtarıcı bir ilâh çeşidi olup genellikle bitki ilâhı olarak tabiattaki hayatla yakından bağlantısı bulunmaktadır
O
rızık bahşedip ölümsüzlük güvencesi vermekte ve mü’min onun acı çekişlerine ve zaferlerine iştirak etmektedir
Böylece Yakın Doğulu Kurtarıcı'nın genel olarak “kurtarılmış bir kurtarıcı” olduğu anlaşılmaktadır
Üçüncü bir kurtarıcı tipi daha ortaya çımıştır ki
o da bir kurtuluş mesajıyla gelen yahut hemen hemen arzusu hilafına veya öldükten sonra taraftarlarınca kurtarıcı olarak paye verilen tarihî şahsiyetlerdir
Bu kurtarıcı grubuna geç antikite döneminde; Pitagoras
Tyana’lı Apollonius
Abonoteichos’lu Alexander
Simon
Magus vb
birçok mistik ve kurtuluş öğreticisi ile kendi cemaatları tarafından peygamberlikten kurtarıcılığa dönüştürülen Mani
Zerdüşt ve (Hz
) Muhammed [(s
a
v
)] girmektedir
Yardımlarıyla kurtuluş ve özgürlüğe kavuşan kimseler için Buda ve Jina en derin anlamıyla kurtarıcıdırlar
Değişik Budist grupları ve okullarının dogma tarihi
bir kurtarıcıya olan inancın nasıl oluşup geliştiğini güzel bir şekilde ortaya koymaktadır
Budist inanışlar Guatama’yı sadece bir öğretmen olarak düşünmekten başlar
onu tabiatüstü ve ilâhî bir kurtarıcı olarak düşünmeye kadar uzanır
Aslında takipçileri tarafından bir kurtarıcı olarak kabul edilen (Hz
) İsa da tarihî bir şahsiyettir
St
Paul ve özellikle Luka gibi evangelistler onu tarihî terimlerle tasvir ettiler
Hıristiyan teolojisi yüzyıllar boyunca onun şahsiyetini ve faaliyetlerini oldukça engin bir şekilde tarihî şahsiyete sahip kimselerdenmiş gibi algılamaya çalıştı
KURTARICI MİTLERİ
Bu tarihî şahsiyetlerle bağlantılı olarak mitler genellikle tıpkı kendi zamanımızda bile olduğu gibi meselâ İran’daki Bab’ın misyonundakine benzer bir şekilde gelişmektedir
Zaman zaman mitolojinin aşırı gelişmesi Mahayana Budizmi’nin şu kurtarıcılarında gördüğümüz gibi tarihî olan her şeyi yok eder: Amida ve Amitabha
Avalokitesvara ve Manjusri
Maitrea ve Vairocana
Bu kurtarıcılarda eski mitik şahsiyetlerle birlikte evvela kendisinden zuhur ettikleri tarihî Buda Guetama’yı çok az bir şekilde ayırt edebilmekteyiz
Sufi dindarlık
başlangıçta bir kurtarıcı olmaktan uzak bir durumda olan (Hz
) Muhammed’i [(s
a
v
)]
başlıca duğumundaki
Ay’ı ikiye bölmesindeki ve mîrâcındaki mucizelerle birlikte bir kurtarıcı kültü’nün merezî şahsiyeti haline dönüştürdü
Öte yandan Şia
(Hz
) Ali’yi [(r
a
)] neredeyse bir kurtarıcı haline getirdi
Aynı şeyler
Gnostisizmin çok renkli kurtarıcıları için de söz konusu olacak şekilde ortaya çıkmaktadır
Şöyle ki
Gnostikler; Valentinus
Basilides
Pistis Sophia ve Mani’nin kristolojilerinde olduğu gibi tarihî (Hz
) İsa’dan çok sayıda efsanevî şahsiyetler türettiler
Farklı bir kurtarıcı tipi de
geçmişte hiçbir zaman aktif olmayıp gelecekte olması beklenilen kurtarıcılar tarafından teşekkül ettirilmektedir
Gelmekte olan bir mutluluk çağına hükmedecek ve genellikle Assurbanipal veya Augustus gibi tarihî bir şahsa dayanan bir kişi fikrinden ilâhî bir kurtarıcıya geçiş; ilkel mitolojik bir kraldan tıpkı Yahudilerin Mesihi ve Şiîlerin İmamı gibi “başlangıcından beri kurtarıcı olan” bir kurtarıcıya geçiş kadar hızlı ve akışkan bir geçiştir
İran’lıların Saoşyant’ı
Buda Maitreya
Peruluların Viracocha’sı
Algonkin’in Heilbringer’i ve Aztek’lerin Quetzalcoatl’ı gibi ister benzer isterse farklı biçimlerde ya da yeni bir inkarnasyon olarak olsun taraftarlar daha önce yeniden döneceği kabul edilen bir kurtarıcı bekledikleri vakit çeşitli düşünceler biraraya gelmektedir
Ayrıca Kurtarıcının hem (Elijah
Yusuf ve Davud soyundan gelen Mesihler gibi) seleflere hem de (Ahriman
Deccal ve Sahte Mesih gibi) muhaliflere ve hasımlara sahip olması mümkündür
KURTARICININ TABİAT ve MAHİYETİ
Daha önce gördüğümüz gibi Kurtarıcı’nın tabiatına dair görüşler büyük ölçüde değişmektedir
Kimi Kurtarıcılar insan
kimi ise bir ilâh olarak tasavvur edilmişlerdir
Her iki görüşün de birleştiği yerde
-uknumsal birlik ve ilâhî irade ile beşerî iradenin karşılaşması hakkındaki sorular gibi- İlk Hıristiyanları epeyce zor durumda bırakan problemler türünden zor problemler ortaya çıkmıştır
Docetizm (recat veya zâhirî ölüm) ilginç ve ortancıl bir safha oluşturmaktadır; yani Kurtarıcı veya İlâhî Şahsiyet gerçek olmayan fakat sadece zahir olan bir görünümle cismanî veya beşerî bir bedene bürünmektedir
Hulûlî (docetic) anlayışlar genellikle Gnostisizmde
Mani’nin öğretilerinde ve Sufi ve Şiî düşüncenin belli kollarında bulunmaktadır
Klasik biçimiyle Vaişnava Hinduizminde geliştirilen avatarlar (tecellî
aaaahür yahut da tenezzüller) teorisi ***** konusu duruma çok benzemektedir
Şöyle ki
Kurtarıcı -veya “kurtarıcı ışık (nur)” ya da “kurtarıcı cevher”-
bir dizi inkarnasyona maruz kalmaktadır (krş
Gnostisizm
Şia ve Tibetli Mahayana)
En son zikredilen öğretilerde biz
bir bakıma Mahayana Budizminde çok açık bir şekilde geliştirilen ama Jainlerin bilmediği bir ilke olarak kurtarıcıların çoğulculuğuyla karşılaşmaktayız
Mit
bir kurtarıcının hayatının önemli anları olan; ana rahmine düşüş
doğum
çocukluk
çağrı ve ölüm gibi anlar üzerinde özellikle durmak suretiyle sürekli bu şahsiyetleri biçimlendirir
Bu şekilde doğal biyografi kutsal kural haline getirilebilen ve bir kült için temel oluşturan tabiat-üstü bir varlık biçimine dönüştürülür
Genel olarak mitler kurtarıcının tabiat ve faaliyetini belirli motifler bakımından
meselâ ister kaosa isterse bir canavara karşı olsun savaş
gökten iniş ve göğe çıkış
yaratma ve yeni yaratmaya iştirak
acı çekme ve üzüntü gibi motiflerle kavramaya çalışır
Tarihî bir kurtarıcının hayatındaki en önemli olay
davet ya da tebliğinin başlangıcıdır
Gerçi kurban fikri de genellikle buna dahil edilmektedir
fakat hiçbir yerde Hıristiyanlıktaki derinlik ve çeşitlilikte olmamak üzere
Hıristiyan
Budist ve İranlı kurtarıcıların hayat hikayelerinde hep onların günaha teşebbüs etme öykülerine rastlamaktayız
Kurtarıcı genellikle; şifa verici
öğretmen
çoban ve kral gibi ortak imajlarla tasavvur edilmektedir
Kurtarıcı kültüne ise
sık sık onun tabiatı ve çoğu kere de Vişnu’nun dişleri ve İsa’nın kalbi gibi ifadelerde yer alan bedeninin hususi bir kısmı eklenir
Bundan başka kadın kurtarıcılara da rastlamaktayız: Meselâ her biri dünyevî erkek bir ilahla birleştirilen Kwan-yin
Avalokitesvara’nın Çinli formu
Vaişnavizmdeki Sri ve Küçük Asya’daki İştar gibi
Hatta Hıristiyanlıkta (Hz
) Meryem bir kurtarıcı ve corredemptrix (ortak-kurtarıcı) olarak kabul edilegelmiştir
KURTULUŞ DÜŞÜNCESİNİN GELİŞİMİ
Bir kurtarıcı etrafında odaklanan herhangi bir din gelişirken
mit geri plana çekilir
Kurtarıcı mitolojik niteliklerinden soyutlanır ve mü’min
okur-yazarların eleştirisi ve rasyonel aydınlanma karşısında Kurtarıcıya olan inancını güvence altına almayı zorunlu görür
Bu bağlamda Hıristiyan
Hindistanî ve İslâmî teolojiler iki değişik yola girmişlerdir
Bir kısmı
Kurtarıcıyı; ampirik
psikolojik ve etik bir örnek (yani örnek bir hayatı yönlendiren bir “model”) olarak biçimlendirirken
diğer bir kısmı ise profan dünyanın sebeplilik kanununa tabi olduğu
dinî dünyanın ise içerisinde tabiatüstü ve ilâhî gücün aaaahürleriyle birlikte şu ya da bu şekilde özerk kaldığı bir düalizm kurmaya çalışmışlardır
Hıristiyanlıkta özellikle Soren Kierkegaard’dır ki
söz konusu bu iki olasılığın izini sürmüş ve onların nihaî sonuçlarını tasvir etmiştir
Schleiermacher ondokuzuncu yüzyıl boyunca Protestan ilâhiyatına egemen olan birinci olasılığın önde gelen savunucusu olmuştur
Kierkegaard ise günümüzde öne geçmiş bulunan ikinci yaklaşımın sözcüsü durumuna gelmiştir
KURTULUŞ
DİNLER TARİHİNDE KURTULUŞ
KURTULUŞ FİKRİNİN TİPİK VE SPESİFİK FORMLARI
Kurtuluş fikri
kurtuluş dinleri ya da kurtuluş-öğretici (soteriological) dinler olarak bilinen dinlerde dinî düşünce ve faaliyetin merkezinde bulunmaktadır
Eğer kurtuluşu
en ilkel dinlerde dahi rastlanan kavramlar olan yeniden doğuş ve ölümsüzlükle ilgili tüm anlayışları dahil edecek şekilde çok geniş bir biçimde algılayacak olursak bu takdirde ona genel olarak dinin merkezî kavramı diye bakmamız mümkündür
Sonuç itibariyle dinler tarihçilerinin iki belirgin vazifeleri bulunmaktadır:
1- Kurtuluş düşüncelerinin tarihî dinlerde kazandığı husûsî formların gelişim ve tabiatlarını araştırmak ve
2- Kurtuluşun bireysel formlarının yapısal ve niteliksel bakımdan benzer tipler -yani soteriolojik düşüncelerdeki tipler- halinde gruplandırılıp gruplandırılamayacağını karşılaştırma sonucu belirlemektir
Şüphesiz dinler tarihçileri; motiflerin
düşüncelerin
formların ve uygulamaların tarihî göçlerine de dikkat etmeli ve acele eşitleme ve paralellikler kurmaya karşı dikkatli olmalıdırlar
Çeşitli dinlerin soteriolojilerindeki yüzeyde kalan bireysel özelliklerin görünür teşhislerinde
tek tek dinî sistemlerde bulunan farklı değerlerin çarpıtılmasına izin verilmemelidir
Doğrusu bir kere çıkıp tüm insanların nihaî ve derunî bir şekilde kurtuluş düşüncesine bağlı ve ona gereksinim içerisinde olduklarını kabul ettikten sonra
söz konusu düşüncenin hususi tarihî formlarının; fiziksel
tarihsel
kültürel ve etnik-psikolojik bağlamdaki yerlerini anlamaya çalışmalı ve onların eşsizliğiyle ferdî ehemmiyetini kavramaya da özen gösterilmelidir
HİNDİSTAN ve YAKIN DOĞU
Kurtuluş düşüncesi Hindistan’da özel Hindu dinlerinde oldukça farklı biçimler kazanmaktadır
fakat yine de belli karakteristik özellikler sergilemektedir
Tipik olarak Hintliler dünyevî ıstırabı -ya da sınır-çizgisi-durumları tecrübesini- karma ve ruh göçü (tenasüh) bakımından kavrama
değerlendirme ve hatta büyük ölçüde açıklama eğilimindedirler
Kurtuluş ihtiyacı içerisinde bulunan dünya ve insanlığın tasviri Vedanta ve S***hya’da
Hinayana ve Mahayana Budizminde ve Vaişnaizm ve Şaivizm’de çok benzerlikler arzetmektedir
Ayrıntıdaki farklılıklar esas itibariyle
sonuçta acı çekmeyle başetmeyi sağlayacağı varsayılan yol ve yöntemlerle ilgisi bakımından ortaya çıkmaktadır
Ama yine de amel yolu
bilgi yolu ve aşk (yahut sadakat) yolunda Brahmanî dinde
Hinduizmde ve Budizmde tekerrür eden tipik ve esaslı olasılıklar bulunmaktadır
S***hya ve Yoga’da
Budizm ve Jainizmde kurtuluşa götüren safhalar çeşitli oluşumlarıyla ilginç paralellikler arzetmektedir
Bundan başka her ne kadar dünyadaki acı çekmeye ilişkin hususi teoriler ve kurtuluşun son hedefinin ne olduğuna dair hususi tanımlar birçok noktada farklılık gösterse bile geçici ve nihaî kurtuluşun (maksha
vimukti) tabiatı ile kurtuluşu oluşturan şeylerin tasvirleri hatırı sayılır ölçüde birbirine benzemektedirler (kaivalyam
nirvanam)
Başka bir kurtuluş düşüncesi de Yakın Doğu’da bulunmaktadır
Bu bölge dinlerindeki çok sayıda benzer özelliklerin tarihî bakımdan izlenebilecek ilişkiler üzerine dayanma ihtimali hem vardır hem de yoktur
Ancak şurası bir gerçektir ki
—Mısır
Bâbil
Suriye
Filistin
İran
Küçük Asya (Anadolu)
ayrıca bir dereceye kadar da Yunanistan’da ve daha sonra Gnostikler ve Mani tarafından geliştirildiği biçimiyle— kurtuluş fikri
insanların kurtuluş ihtiyacına ve dünyaya (bakışlarına) ilişkin benzer temel anlayışlar sergilemektedir
Yine ayrıca biz nefsin bedenle ve ruhun maddeyle ilişkileri
kurtuluşa götüren yol
kurtuluş ihtiyacı içinde olanlara yapılan yardım türü
mevcut çeşitli araçlar (büyü ve sakramentler gibi) ve tüm kurtuluşun hedefi (ölümsüzlük) üzerinde son derece geniş bir uzlaşma bulmaktayız
GELİŞME ve SİSTEMLEŞME
Şimdiye kadar yapılan kısa taramadan şu görülmektedir ki
hemen hemen hiçbir yüksek din kurtuluş düşüncesine âşina olmaktan uzak değildir
Bu düşünce en farklı halklar ve kabilelerin dindarlığında bile bulunmaktadır -zira şurası iyice kesinleşmiştir ki
kurtuluş düşüncesi yukarıda zikredilen alanların çok daha ötesine yayılıp kök salmıştır-
Bu düşüncenin hıristiyanî formu Doğu’nun bir kısmını fethettiği kadar
Batı’ya da yayılmıştır
Kurtuluş düşüncesinin ne ölçüde serpilip geliştiği; tarihî gelişmeler
fizikî şartlar ve ruhanî yeteneğe bağlı olagelmiştir
Birtakım yüksek dinlerde kurtuluş düşüncesi geri plana çekilmiştir
Meselâ eski Yunan ve Roma dinlerinde
İslâm ve Yahudilikte ve Japonların Şinto dininde durum böyle olmuştur
Ama yine de Yunanlılar Orfizm’de
neo-Pisagorculuk’ta ve neo-Platonik dinî fırkalarda; İslâm Tasavvufta; Yahudilik ahirzamandan haber veren vahiy metinlerinde (apocalyptic writtings) ve (Kabbala ve Hasidizm’de olduğu gibi) mistisizmde
Japonlar ise Budist mekteplerde kurtuluş düşüncesini geliştirmişlerdir
Her türlü şüphenin ötesinde belli temel dinî anlayışlar da kurtuluş düşüncesiyle yakından alâkalıdır
Bu yakınlığın başından beri açıkça belirgin olmadığı yerlerde kurtuluşu tekrar merkeze yerleştirmeye ve ona derinlik kazandırmaya dönük özel gayretler
hareketler ve doktrinler gelişmiştir
Kendileri için merkezî bir konu olması sebebiyle mistik hareketler kurtuluş düşüncesini ekip-yetiştirmeyi özellikle yeğlemişlerdir
Dolayısıyla çoğu kurtuluşçu (soteriological) dinler sistematik bir kurtuluş teorisi geliştirmişlerdir
Bu teori (soteriology) inananların; evreni
onun menşeini ve yok oluşunu anlama yollarını belirlediği kadar
mü'minlerin insanlık
onun tabiatı ve mukadderatını anlayacakları yolları da belirlemiştir
Yeterince tuhaf olan bir şey var ki
o da (felsefî) ateistik kurtuluş teorilerinin (soteriologies) de bulunmasıdır
Fakat genel olarak kurtuluş-bilimsel (soteriological) düşünceler tanrı hakkındaki düşüncelerle yakın bağlantı içerisinde bulunmaktadır
İnsanlar şu ya da bu ölçüde kendilerini ya da dünyayı kurtarmada oynayacakları rollerinin bulunduğuna inanmışlardır
Hatta bir kurtarıcıyla karşılaştığımızda kurtuluşta onların iştiraklerinin bir anlam ifade edeceği bir yer mutlaka ayırt edilmiştir
Bir kere meselâ ilâhî lütfun tabiatı
gerekliliği ve etkinliğine dair Hıristiyanlık
İslâm
Hinduizm ve Budizm’deki —bir bakıma ilâhî-beşerî ortak güce ilişkin (synergistic) ihtilaflardaki— tartışmaları düşünün
[Bu bağlamda ilk dönem itikadî İslam mezheplerinin insan eylemleri ve güç (fiil-istitâ'at) ilişkisine dair tartışmaları hatırlanmalıdır
-ç
n
]
Beşerî katılım genellikle belirli ibadetler
pratikler veya belirli topluluklara üyelik gibi şöyle ya da böyle nesnel gereksinimlerle bağlantılıdır
Ben şu ana kadar gereksinimleri zaman zaman büsbütün pratik (amele ilişkin)
zaman zaman büsbütün teorik (entellektüel bilgi ya da duygusal iman ve sadakat)
zaman zaman da her ikisinin birlikte bulunduğu başlıca üç kurtuluş yoluna atıf yapmış bulunuyorum
Birtakım kurtuluş öğretilerinde uyuşturucular gibi sunî araçlar da yer almaktadır
Bu araçların arzu edilen duruma ulaşmayı sağladığı anlaşılan bir vecd haline sebep oldukları varsayılmaktadır
****
Birçok dinde insanların dünya hayatında bir çeşit “ön kurtuluş”a erebilecekleri ve onun bilincine varabilecekleri fikriyle karşılaşmaktayız
Meselâ Hindistan’da jivanmukta ve Hıristiyanlık’ta ise inayet ve tevfik durumları gibi
Buna bağlı olarak nihaî kurtuluşa ancak bu dünya hayatından sonra ulaşılacağı fikri gelmektedir
Çeşitli dinler ve aynı din içerisindeki farklı kollar
kurtuluşun aranıp bulunduğu şartlar hakkında değişik görüşlere sahip olmuşlardır: meselâ nesnel kötülük
öznel hatalar (yani zâhirî anlamda ibadete ilişkin ve ahlâka ilişkin günahlar) ya da tamamen günahkâr durumlar (habitus) gibi şartlar
Söz konusu dinler ve mezhepler aynı zamanda kurtuluşun hedefini de farklı bir biçimde algılamaktadırlar
Bu çerçevede ikili bir şekilde sıralanan çok sayıda ifadelere rastlamak mümkündür: —Allah’ın içinde
Allah’la ve O’nun huzurunda olmakla; unio substantialis— müsbet ve —yok oluş ya da çürümeyle— menfi hedefler gibi
Ölümsüzlük
tecessüd (reincarnation) ve nirvana gibi mücerred görüşlerin yanısıra duygusal açıdan algılanan görüşler de bulunmaktadır
Kurtuluş düşüncesinin metafizik
psikolojik ve etik bakımdan vurgulanışları onun gayesinin tanımlandığı her an kendini göstermektedir
Bu gerçek tüm kurtuluş öğretilerinin içinde gizlenen bir sırdır
DİN FELSEFESİNDE KURTULUŞ
KURTULUŞ FİKRİ VE GEREKLİLİĞİ
Bütün dinlerin oluşturucu ögesi olarak görülebilecek olan kurtuluş fikri
din felsefesi için de büyük öneme sahiptir
Bu ehemmiyet insanoğlunun esas itibariyle kurtuluş ihtiyacı içinde bulunduğu
yani kaza ve talihsizlikten tutun da her şeyi kuşatan endişe (weltangst)’ye kadar birçok kaynak ve nedenleri bulunan genel bir acı çekme tecrübesinden kurtulma ihtiyacından kaynaklanmaktadır
Schelling bu Angst’ı (endişe) bütün yaratıklara yayılmış olan Melancholie (hüzün ve kasvet) olarak belirledi ve onun kozmik terimlerle düşüş
yabancılaşma ve (ahlâkî) çöküntü (corruption
Verführung); psikolojik terimlerle ise yanılgı
cehalet
günah ve suç gibi muhtelif açılardan yorumlandığını belirtti
Kurtuluş ihtiyacının önemi ve derinliğinin bilinci kadar ayrıntılarındaki çeşitlilik de
ne olursa olsun
ibtidaî halklar arasında bu duyguyla en erken dalgalanma —ki bu dalgalanmalar oldukça sık bir şekilde görülmüştür— en yüksek düzeyde gelişmiş kültürler arasında bulunan daha derinlikli ve evrensel anlayışlara doğru belli bir çizgi üzerinden kaymıştır
Bu bilinçliliğin yoğunlaşması ve kurtuluş fikrinin tedricî gelişimi
Ruh’un (Geist) gelişiminin en önemli alanlarından biridir
Tabiî olarak bu fikrin gelişimini düzenli bir süreklilik olmaktan çok
ite kaka bir ilerleme olarak algılamak gerekmektedir
Eğer kurtuluş ihtiyacı derin bir şekilde kökleşmemiş ve gerçekten de evrensel bir şekilde insanî değilse
insan zihninin kurtuluş düşüncesine vakfettiği —düşünceler ve görüşler
ümitler ve istekler
fikirler ve öğretilerden oluşan— çok kesif bir miktarı bulan dikkati kesinlikle izah edemeyiz
Dinî dehâlar mütemâdiyen kendilerini bu düşünceye adamışlardır
Sayısız büyük veya küçük vaiz ya da peygamberler bu düşünceyi ilan edip şekillendirmişlerdir
Her nerede ki
insanlar pozitif ve tarihî dinleri terketmiştir
orada filozoflar homines religios (dindar insan)’un çabalarını sürdürmüştür
Teorik kalkış noktaları çoğu kere kainatın menşei ve sonu ile insanlığın tabiat ve mukadderatı hakkındaki öğretileri içeren çok yoğun dinî sistemler ortaya çıkmıştır
Bu sistemlerde kozmoloji
antropoloji ve eskatoloji soteriolojide en yüksek noktasına ulaşmış ve pratik talimler ise tabiat ve kökenini doktrinlerin açıkladığı kötülükten kurtuluşa sevkeden yolu göstermekten ibaret olmuştur
Bu dinî sistemler tapınma ve ibadete ilişkin form ve kurumlarda somut biçimlerini kazanmışlar ve onların sosyolojik gücü okullar
kiliseler ve mezheplerle büyük ve küçük gruplarda aaaahür etmiştir
Bütün bunlar olurken Asya’da (Hindistan ve İslam) olduğu kadar Batı’da da teorik kurtuluş problemi
filozoflar
yani din filozofları tarafından devralınmıştır
Bu durum
filozofların dinî topluluğu terkedip ortaya attıkları sorunlara dinî çözümleri kabul etmedikleri zamanlarda bile böyle olmuştur
Filozofların
özellikle kurtuluş düşüncesiyle ilgilenmiş olanların
aynı zamanda dinî bakımdan da en duyarlı kimseler olduklarını
dolayısıyla onların mütemâdiyen felsefî girişimi dinin komşuluğuna doğru çevirmiş olduklarını ilerde açıklayacağım
Bir aralık pozitivizm
din ve felsefenin insanlığın eninde sonunda bir kenara atacağı geçici birer fenomen olduğu yanlış görüşünü besledi
Fakat kurtuluş ihtiyacının hem zaman hem de mekan açısından evrenselliği bu iddianın yanlış olduğunu göstermiştir
Kurtuluş düşüncesi her bir farklı yerde derece derece gelişmiş ve her birinde kendine özgü biçimler kazanmıştır
O bir yerde oldukça belirgin bir biçimde ortaya çıkabilirken başka bir yerde sadece başlangıç aşamalarına ulaşmış olabilmektedir
Fakat yine tekrar ediyorum ki
o hiçbir zaman bulunmamazlık etmemiştir
Yaratıklar daima kurtuluş ümid etmişlerdir
yani kendi tabiatlarını
KURTULUŞ FELSEFESİ
Daha önce gördüğümüz gibi kurtuluş ihtiyacı dünyadaki ıstırap ve kötülük tecrübelerinden kaynaklanmaktadır
Istırap birçok şekilde ortaya çıkabilir
Meselâ fakirlik ve çalışma-didinme
hastalık ve talihsizlik
yetersizlik ve günah şeklinde olduğu gibi
Beden ve nefs ile akıl ve şiddetli duygular arasındaki aaaatlarda ya da fânilik ve ölüm gerçeklerinde bunun ifadesini bulmak mümkündür
Karl Jaspers’i izleyerek insanların ıstırap çekip kurtuluş ihtiyacının farkına varır hale geldikleri anlar olan insanî varoluştaki can alıcı olaylar ve anları “sınır–çizgisi-durumları (grenzstuationen)” olarak belirliyorum
Istırap durumları insanların kendi tabiî varoluş durumlarını
sonlu dünyayı ve oradaki ilişkileri bir kenara itip ebedî olana yönelmelerini tahrik edebilir
Böyle yapmakla onlar şeyler arasında yeni bir müteal ilişkiyi keşfederler
artık dünya ve insanlık yeni bir ışık altında görünür ve mânâlar ve değerler
“tabiî” varoluş oluşumlarındakinden daha farklı bir biçimde vurgulanır
Son olarak ıstırap deneyiminin insanın ebedî olanla (yani Tanrı ile birleşmesi [Verkehr] şeklindeki) ilişkisini ve ahlâkî davranışları için önemini vurgulayıp vurgulamamasına yahut onun ilişkilerinin teorik anlaşılışına (spekülasyon) vurgu yapıp yapmamasına bağlı olarak kurtuluş düşüncesinin daha dinî ve daha felsefî ifadelendirilişinden söz edilebilir
Dinî ilişkilerin tabiatı ve diyalektiğini burada tartışmayı gereksiz görüyorum
Şu kadarını söylemek yeterlidir ki; günaha teşebbüsler
şüpheler ve kuşkuculukla engellenebilen ve bozulabilen Tanrı tecrübesinde bir kimsenin kendi noksanlığını ve yetersizliğini deneyimlemesiyle birlikte Kutsal’ın (the numinous
numinoser unwert) karşısındaki değersizliğini de deneyimlemesi
tam olarak doğrudan doğruya o kimsenin kendi öz günahkârlılık bilincine varmasına ve bu bilinçle de Tanrı ile insan arasındaki uzaklık duygusuna kapılmasına yol açar
İlâhî lütuf sayesinde gerçekliştirilen kurtuluş
bir aracının tevessülü yoluyla bu uzaklığı (iyice) kapatır
Bu durumda kurtuluş
Tanrı’ya karşı tüm yabancılaşmaları alt eden ve yetkinsizliği ortadan kaldıran bir inâyet durumu halini (ya da biçimini) kazanır
Öyle ki sonuçta kurtuluş ya kutsanmış bir yakınlık ya da Tanrı’yla birleşme haline kadar gelir
Bunun tersine felsefe
epistemoloji gibi uzmanlaşmış alanlara veya tam anlamıyla formel bir ansiklopedi külliyatına bölünmediği sürece
zorunlu olarak kendilerini sınır-çizgisi-durumlarda gösteren büyük varoluş problemlerine (Dasein) yol açar
Hem Batı’da hem de Doğu’da felsefe -genel konuşmak gerekirse- bu problemleri iki yolla çözmek istedi
Birinci yolda felsefe
belli değişikliklerle ve özellikle dünyanın ve insanlığın kurtuluş ihtiyacı bakımından kurtuluş dinlerinin temel varsayımlarını ele almıştır
Böyle yapmakla o
günah ve günahkârlık duygusundan ziyade kusurluluk
hata ve cehalet üzerinde durmak istemişti
Fakat bütün bunlarla birlikte felsefe
beşerî açmazları yine beşerî gayret aracılığıyla (selbsterlösung) veya onun pek işe yaramadığı durumlarda ise aynı beşerî açmazları dinî aracı ya da kurtarıcıyı ampirik terimlerle yeniden yorumlamak suretiyle aşmayı denemiştir
Buna göre inayet fikrinden vazgeçilmekte ve insanlar kendilerini maddî dünyadan uzaklaştırmak ya da ruhlarını kurtarmak (özgürleştirmek) suretiyle ıstırabı kendi güçleriyle ortadan kaldırmaya çalışmaktadırlar
Doğrusu bir kimsenin kurtuluşunun felsefî yolları ve yöntemleriyle; yollarının pratik
teorik ve duygusal egzersizlerin çeşitli birleşimlerini içerdiği durumlarda kurtuluş dinlerindeki kurtarılma yol ve yöntemleri arasında pek de büyük bir fark yoktur
Felsefî çözümler esas itibariyle bilgi yollarındaki değişikliklerden kaynaklanmaktadır
Mesela bir seçenekte kurtuluş; Schelling
Schopenhauer
S***hya felsefesi ve Gnostisizm’de olduğu gibi birtakım hususi sezgi ve bilgi kanallarıyla gerçekleşmektedir
Genellikle bu bilgi; Yoga
Budizm ve Tantrizm’de olduğu gibi kurtuluş yolunu oluşturan teknik ve maharetlerin öğretilmesiyle birlikte bulunur
Bu seçenek
felsefe ile din arasındaki uçurumu kaldırma eğilimindedir
Bu seçeneğin başka bir şeklinde felsefe; bizatihî ve başka bir sebepten dolayı çalışma
tutkuları kontrol etme ya da herkesin kendi vazifesini yapması (Kant ve Fichte) gibi belli ahlâkî buyruklar ortaya kor
Bir kimsenin kendini kurtarma çabasının kurtuluş dinlerinden ödünç alınan varsayımlar üzerine bina edildiği sürece devamlı bir şekilde hiç izlenmemesi tipik bir durumdur
Meselâ bir kere Vedanta felsefesinde veya Schopenhauer’ın düşüncesinde inayet fikrinin nasıl beşeri çabaya müdahale ettiğini düşünün
Büyük varoluş problemlerini çözmeye çalışmak amacıyla filozofların takip ettiği ikinci yola gelince
onu burada enine boyuna tartışmamız mümkün değildir
J
Burchardt ve W
Dilthey’in gösterdiği gibi Rönesans döneminde
kendi-kendine-yeterlilik
güç ve insanlığın güzelliği fikriyle nitelendirilen bir tutum olarak Avrupa’da hayata karşı yeni bir tutum (Lebensgefühl) ortaya çıktı
Bu tutumla bağlantılı olarak Aydınlanma gibi daha sonraki dönemler aklın özerkliği fikrini geliştirmekle kalmadı aynı zamanda birtakım eski tutum ve düşünceleri de yeniden canlandırdı
Bu gelişmede Alman klasizmi önemli bir yer tutmaktadır
Aydınlanma çağı
sonunda insanlığın ahlâkî bozulması
günahkârlığı ve suçluluğu inancına karşı çıkmak kadar kurtuluş düşüncesine de karşı çıkmış ve peşinden (Feuerbach ve Nietzsche’de olduğu gibi) bir insanlık kültü (insanmerkezcilik) bırakan dinî değişime de yol açmıştır
Bu görüş bugün çok yaygın olup Hıristiyanlık ve diğer kurtuluş dinlerinin başlıca düşmanı konumundadır
(Toplum Felsefesinde Kurtuluş)
Kurtuluş düşüncesi hakkındaki dinî ve felsefî görüşlere ek olarak bunlarla hiç de ilgisiz olmayan diğer başka iki yaklaşımı daha zikretmeliyim ki
onlar da
toplumsal ve sanatsal kurtuluş düşünceleridir
İnsanın kurtuluş ihtiyacı eğer nefs ve ruhun derinlikleri bakımından değil de maddî ihtiyaçlar ve bilhassa içtimâi manada anlaşılacak olursa kurtuluş düşüncesi sosyal ve ütopik bir biçim kazanır
Klasik öncüllerinde olduğu gibi Godwin
Fourier
Engels ve Marks’ın modern sosyal teorilerinde de kurtuluşa dönük ilgi açıkça görülebilir
Yine modern Alman ve Rus din filozoflarını düşünelim bir kere
Onların hepsinin görüşlerinde kurtuluş
maddî eşyanın dağıtımında belli “âdil” bir düzene ulaşmak olarak anlaşılmaktadır
Söz konusu teorisyenler ayrıca (meselâ Sosyalizm
Komünizm ve Bolşeviklik’te olduğu gibi) doğrusu daha derin bir mutluluğun ve ruhî ve manevî alanda bir hoşnutluğun ortaya çıkacağını da ummuşlardır
(San'atta Kurtuluş)
San'at yoluyla kazanılan yücelme deneyimi ve iç huzuru da genellikle “kurtuluş” olarak tasvir edilmektedir
Hatta (Eflatun ve Plotinos’da olduğu gibi) antikitede bile bu böyleydi ve başta Romantikler olmak üzere en son estetikçiler de benzer teoriler geliştirmişlerdir
Bu görüş doruk noktasına Schopenhauer’ın sanat teorisinde ulaştı
Schopenhauer’a göre sanat
bize düşüncelerin teksifi yoluyla “arzu ve isteklerden” özgür olma yolunu sağlar
İnsanlara onları zaman zaman görüngüler dünyasından ve onun baskılarından kaçırıp böylece geçici bir kurtuluş temin eden de yine sanattır
Müziğin “kurtarıcı” etkileri de sık sık övülegelmiştir
KURTULUŞ FELSEFESİ TARİHİ
Kurtuluş düşüncesinin felsefe tarihinde oynadığı rolden hareketle
felsefenin kendini herhangi bir dinden ne kadar soyutlayabileceğine bakmaksızın köklerinin dinde yattığını çok açık bir biçimde görmek mümkündür
Bu
Doğu’da olduğu kadar Batı’da da böyledir ve bunu en iyi
felsefenin dinî düşünceden hiç de köklü bir biçimde bağımsızlaşamadığı yalın gerekçesine bakarak görebilmekteyiz
Daha eski kimi düşünürler içerisinde
görüşlerinde Yunan felsefesi ve din arasındaki bağlantının epeyce açık olduğu birçok kimse bulunmaktadır
Pisagor
batılı ilk kurtuluş felsefecisidir
Her ne kadar düşüncelerinden dolayı değil de tavırlarından dolayı olsa bile Heraklitos
Eflatun’a kadar uzanmakta olan bir çizgiye dahildir ve Eflatun’un felsefesindeki dinî unsura ise yeterli bir şekilde dikkat çekilmiş bulunmaktadır
Eflatun
diyaloglarında ilk batılı kurtuluş metafiziğinin taslağını çizen kimse konumundadır ve bu engin metafizik onun en son takipçilerini bile etkilemiştir
Eflatun’un tek tek dinlerle olan nisbeten gevşek bağlantıları Yeni-Eflatunculuk’ta daha da sıklaşmaktadır
Yeni-Pisagorculara ve Ammonius’a karşılık olarak Plotin klasik (ancient) Batı’nın üretebileceği belki de en güçlü ve yaygın kurtuluş felsefesi olan koskoca bir düşünce sistemi geliştirdi
Ennead’larda her şey
Plotin’a göre teorik düşünceler yanısıra insan eylemleri ve estetik beğeni (zevk)yi de yönlendiren kurtuluş düşüncesine boyun eğmiştir
Bununla birlikte Plotin’den önce Yahudi düşünür Filo
kendi cesur din felsefesinde Tevrat’ı remizli ve kinayeli bir şekilde yorumlayarak kurtuluşu hem bir mü’minin hem de bir mütefekkirin en yüksek hedefi haline getirdi
Çok sayıda izleyicilerin dinî-felsefî taslak ve sistemleri bu iki büyük kafanın işaret ettiği yönde gelişmiştir
Söz konusu izleyicilerin en ünlüsü Iamblichus olup büyük sistemcisi ve mektep üstadı ise Proclus’tur
Proclus
Yunan ve Yakın Doğu dinlerinden çok sayıda unsuru bünyesine katmış bir felsefe olarak Yunan kurtuluş felsefesinin sonunu temsil eder
Bu arada Hıristiyanlık küçük bir dinî topluluktan bir dünya gücü haline gelmeye başlamıştır
Hıristiyanlık
(Hz
) İsa’nın çabalarında icra edilmiş olarak gördüğü kurtuluş düşüncesini merkezine yerleştirmiştir
Bu hareketten doğan her felsefe —kaldı ki Hıristiyanlar kendi hasımlarına oldukça erken bir dönemde felsefî bakımdan cevap vermişlerdir— merkezî kurtuluş düşüncesi tarafından yönlendirilmiştir: Augustine’in kapsamlı kurtuluş felsefesinden ve Anselm’in hoşnutluk felsefesinden tutun da Albert’te doruk noktaya ulaşma
Thomas’ın skolastisizmi ve Meister Eckhart’ın mistisizmine kadar bir dizi düşünce akımında yerini almıştır
Hıristiyan kurtuluş düşüncesi çoğu insanîci (hümanistic) Eflatuncuları ve Rönesans’ın tabiî (natural) felsefecilerini etkiledi
fakat derin bir şekilde etkilediği Jacob Boehme’nin yanında bunlar solda sıfır kalır
Öte yandan Descartes’tan beri modern Avrupa felsefesi epistemolojik problemleri incelemeye öncelik vermiş ve kendiliğinden insan bilincini tahlil etmeyi uğraş haline getirmiş ve sonuçta merkezî varoluşsal problemler olan hayat ve ölümden giderek uzaklaşmıştır
Şüpheciliğin köklü bir biçimde yeni düşünceye yol açmadığı yerlerde geleneksel Hıristiyan çözüm genel olarak muhafaza edildi
Spinoza gibi engin bir metafizikçinin baş yapıtının kurtuluş düşüncesinde son noktaya varmasından daha tabiî bir şey olamazdı
Aynı şekilde sınırsız iyimserliği ve insan zihninin güçlerine olan hudutsuz güveniyle Aydınlanma’ya giden yolu açan Leibnitz’in temel tavrı
Aydınlanma düşünürlerinin insanın kurtuluş ihtiyacının üzerinde fazla durmamalarına ve Hıristiyan öğretide ifadesini bulduğu biçimiyle kurtuluş olasılığından yüz çevirmelerine sebep oldu
Başta Fransız olmak üzere Aydınlanma düşünürleri dinin kurtuluş öretisel yönlerine ve onunla elbirliği eden din felsefesine karşı sık sık şiddetli bir biçimde veryansın ettiler
Kant kendi derinlikli din felsefesinde kurtuluş düşüncesini yeniden canlandırdı
Fakat öte yandan kendisinin büyük ölçüde onayladığı pozitif Hıristiyan öğretiyi ahlâkî ya da manevî bir tekâmül ve yetkinlik haline dönüştürmek suretiyle böyle yapmış oldu
Hamann
Jakob ve Herder çok sıkı bir biçimde Kitab-ı Mukaddes’ten hareket etmek suretiyle kurtuluş hakkında felsefe yaptılar
Hatta Fichte gibi Kant’ın büyük haleflerinin birincisi olan bir kişi
Anwelsung zum seeling Leben (“Ruhanî Hayat İçin Talimler”)’de Hıristiyan mistiklerinin kurtuluş yöntemini buldu
Schelling’in bıkmak usanmak bilmeyen zekası
hem klasik hem de modern kurtuluş felsefesinden esinlenmek suretiyle çeşitli yollardan din felsefesinin bu merkezî problemi üzerinde odaklandı
Schopenhauer’dan önce felsefeyi daha esaslı bir şekilde metafizik üzerine kurmak amacıyla yeltenen Schelling’in dışında hiç kimse çıkmamıştır
Romantik dönemin başları
kurtuluş düşüncesine meftun idi
Yalnızca birtakım geç Hıristiyan izleyiciler ancak ona epey derin bir şekilde nüfuz etmiş ve spekülatif felsefe nokta-i nazarından hiç kimse Kierkegaard kadar çok kökten ve keskin-görüşlü bir şekilde bu düşünceye yaklaşamamıştır
Yine de Kierkegaard’dan önce Hegel’in evrensel aklı spekülatif olarak kurtuluş düşüncesini yorumlamış ve din felsefesinde büyük bir okulun yolunu açmıştır
Ondan sonra modern kurtuluş mitologu J
J
Bachofer’un spekülatif-tarihsel felsefesi gelmiş
nihayet onu ise Schopenhauer’ın kapsamlı bir metafiziksel kurtuluş öğretisini ortaya koyması izlemiştir
Bir kez daha felsefenin kurtuluş-öğretisel ilgisi dine yaklaşmış ve Hindistan’ın kurtuluş dinleri Schopenhauer’ı derin bir biçimde kendisine çekmiştir
Ed
von Hartmann’ın dinî felsefesi Schelling
Schopenhauer ve Hegel’in mirasını sürdürmüştür
Hegel felsefesinin yaptığı gibi onunki de kurtuluş düşüncesinde son bulan bir ruh dini içerisinde karışıp onunla bütünleşmiştir
A
Drews ve L
Ziegler kendi düşüncelerini bu noktadan başlatmışlardır
Eğer Kantçı ve fenomenolojik okulu saymayacak olursak çağdaş felsefe Feuerbach’ın tilmizi ve Hartmann’ın eleştirmeni olan Nietzsche tarafından ağırlıklı bir biçimde etkilenen bir yaşam felsefesi haline gelmiştir
Aynı zamanda bu felsefenin temel tutumu giderek kurtuluş düşüncesinden epeyce uzaklaştırılmıştır
Sadece
(yeni-Budizm
teosofi ve antroposofi gibi felsefi çabaların) Hıristiyan ya da Doğulu düşünce dünyalarıyla çok yakın bir şekilde birleştiği durumlarda ancak
çağdaş felsefeler kurtuluş düşüncesine hitap edebilmektedirler
Kim bilir belki de gelecekte bu birleşme daha yaygın bir hale gelecektir
***
* Wach
Joachim
“The Savior in the History of Religions ve Salvation”
Introduction to the History of Religions
ed
J
M
Kitegava
G
D
Alles ve K
W
Luckert
Macmillan Press Comp
NY
ve Londra
1988
s
169-197
Bu yazı ilk olarak MÜİFD
Sayı:13-15
1997
s
249-261’de yayınlanmıştır
** Söz konusu araçların İslam Mezhepler ve Tarikatlar Tarihinde ortaya çıkan birçok akımda yer alması yanı sıra
harekete ismini verecek kadar tipik bir şekilde aaaâhürünü; -gerek Abbasî ve Selçuklu idaresine karşı giriştikleri terörist süikastları (assassination) gerekse uyuşturucu (haşhaş) kullanmalarından dolayı Haşîşîler olarak bilinen Şii-İsmailî grupta görmek mümkündür
-ç
n
*** Kurtuluş düşüncesinin tarihî
aaaâhürî (fenomenolojik
görüngübilimsel bütün yönleriyle) ve Osmanlı Döneminde kazandığı dînî-ictimâî boyutlarıyla etraflı bir incelemesi için bak Ali Coşkun
Osmanlı Dönemi Dînî "Kurtuluş" Hareketleri Üzerine Sosyolojik Bir Araştırma
İstanbul
1996
(Marmara Üniv
Sos
Bil
Enst
Yayınlanmamış Doktora aaai)
Kaynak: M
Ü
İlahiyat Fak
Dergisi Sayı
15
1996
Prof. Dr. Sinsi
Kullanıcının Profilini Göster
Prof. Dr. Sinsi Kullanıcısının Web Sitesi
Prof. Dr. Sinsi tarafından gönderilmiş daha fazla mesaj bul