Konu
:
Şairler Şizofren Midir?
Yalnız Mesajı Göster
Şairler Şizofren Midir?
09-06-2012
#
1
Prof. Dr. Sinsi
Şairler Şizofren Midir?
Şairler şizofren midir?
ŞAİRLER ŞİZOFREN MİDİR?
OLGUDAN SORGUYA EĞRETİ DÜŞÜNCELER
Doç
Dr
ASIM YAPICI
Hatırlanacak olursa
Russel Crowe’un canlandırdığı “A Beautiful Mind / Akıl Oyunları” adlı filimle birlikte
şizofreni dünyanın pek çok ülkesinde gündemin en üst sırasına yerleşmişti
Öykü oldukça çarpıcıydı
çünkü bu
Nobel ödüllü bilim adamı Prof
John Forbes Nash’ın hayat hikayesi üstüne kuruluydu
Gerçi Prof
Nash bir yönüyle şanslı bir şizofrendi
Zira başta eşinin ve sosyal çevresinin desteği sonucu gerçekle hayal arasını ayırt etmeyi başarabilmişti
Bununla birlikte bu filimde gözden kaçırılmaması gereken en temel hususlardan birisi ise yaratıcı bir bilim adamı olan Prof
Nash’in
çalıştığı alanda mevcut paradigmayı değiştiren bir teoriye imza atmasıydı
“Akıl Oyunları” filminde gayet iyi işlendiği gibi gerçekle hayalin arasındaki ince çizginin arkasında saklıdır şizofrenin hikayesi
İşte bu noktada birbiriyle ilişkili çok çeşitli soruyla karşılaşmak mümkündür: Acaba aynı bilimsel yaratıcılıkta olduğu gibi sanatsal yaratıcılıkta da gerçekle hayalin karıştırılması söz konusu mudur? Sanatsal bir faaliyette bulunan bir kişi olan şair ile ruhsal bir rahatsızlık olan şizofreni arasında nasıl bir ilişki vardır? Başka bir deyişle sanatçılar/şairler şizofren midir?
Bu sorulara cevap verebilmek için sanat ile psikiyatri
yani yaratıcılıkla ruh sağlığı arasındaki ilişki üzerinde
derinlemesine olmasa bile
özetle durmak gerekir
Bilindiği üzere psikanalitik yöntemi benimsemiş olan psikiyatrlar sanatçıyı ve eserini analiz ederken bilinçdışını ön plana çıkartmak eğilimindedirler
Aslında sanatçılar da onların bu tavrının farkındadır
Esasen bu yaklaşım şuur altında
ruhun en mahrem yerlerinde varlığını gizlice
fakat aktif bir biçimde sürdüren
çoğu kere bastırılmış arzular
duygular ve düşüncelerin bilinçli olarak fark edilemediği
lakin fırsat bulduğu zaman kendisini şuurlu alanda kılık değiştirmiş bir şekilde hissettireceği varsayımına dayanmaktadır
Bu sebeple bir psikiyatrın yaratıcı ürünleri yorumlama biçimi çoğu kere sanatçıyı/şairi tedirgin edebilir
Zira Freud’un teorisi psikiyatri ile sanat arasındaki ilişkiyi anlamamızda önemli bir işleve sahip olsa da onun Leonardo da Vinci hakkında yazdıkları sorgusuz sualsiz kabul edilebilecek cinsten değildir
Psikanalistler sanat ile nevroz arasında pek ayrım yapmamışlardır
Halbuki sanat insanın sınır tanımaz yaratıcılığını ortaya koyarken
nevroz
kısmen geliştirici olsa da
genelde aşırı ve yoğun yaşandığı durumda insanı ketleyen
yaşamını çekilmez hale getirebilen ruhsal bir rahatsızlıktır
Sanat bir yaratma eylemiyse
sanatçı da ürünü ile yaratıcı bir faaliyeti gerçekleştiren kişiyse
şu soruyu sormak anlamlıdır: Sanatçıyı normal insandan farklı kılan bu yaratıcılık nereden kaynaklanmaktadır? Eğer sanatçı normal birisi değilse bu durum
onun psikiyatrik anlamda bir takım ruhsal bozuklukları olduğu anlamına gelir mi?
Freud’a göre
sanatçı kişilik yapısı itibariyle içe dönüktür; bu sebeple nevroza uzak sayılmaz
Çünkü o
güçlü içgüdüsel ihtiyaçların ve arzuların baskısı altında yaşamaktadır
Onur
güç
servet
ün ve kadınların sevgisini kazanmak sanatçının en temel beklentisidir
Ancak o
bu arzularına doyum sağlayabilen kaynakları elde etme imkanından çoğu kere mahrumdur
Sonuçta
doyumsuzluğa mahkum bir birey olarak sanatçı
gerçekliğe sırt çevirip tüm ilgisini ve libidosunu
nevroza yönlendirerek hayal dünyasını gerçekleştirmeye çalışır
Buna bir yönüyle
hayalleriyle yaşama veya hayallerin önünde yaprak gibi savrulma da diyebiliriz
Kuşkusuz bu ifadeye göre
sözcüklerle hayal dünyasının resmini yapan / yapmaya çalışan şair nevrotik bir kişilik yapısına sahip bir birey olarak karşımıza çıkmaktadır
Ancak bu izah tarzı sanatçının / şairin yaratıcılığını açıklamada yeterli midir? İnsan sadece bilinçdışıyla hareket eden bir varlık mıdır? Eğer böyle kabul edilecek olursa o hep çocuksu bir varlık olarak kalmaya mahkumdur
Halbuki insanın kendisine has bir bilinci
manevî değerleri
idealleri
geleceğe yönelik tasarımları ve olanca egoizmine rağmen diğerkam tutum ve düşünceleri vardır
Bu sebeple bir ressamın resim yapması
sadece anal dönem saplantısıyla ilişkilendirilerek açıklanamaz
Keza şair de anal
fallik ve latent dönemlerin herhangi birinde sıkışmış bir kişiliğe sahip değildir
Aslına bakılırsa yaratıcılık bütün bunlardan öte bir şeydir
Sanatçının bir takım saplantılarının olması
şizoid bir karakter arz etmesi ve fantaziye eğilimli olması muhtemeldir
Fakat tüm bunlar sanatsal yaratıcılığı açıklamakta yeterli midir?
Adler
sanatsal eylemde aşağılık kompleksinin belirleyici bir rolü olduğu kanısındadır
Bu da bir yönüyle sanatçıların/şairlerin
hatta bilim adamlarının eksikliklerini telafi süreci içerisinde otantik ve orijinal ürünler ortaya koydukları anlamına gelmektedir
Varoluşçu filozoflar ve psikologlar ise sanatçıyı yaratıcılığa götüren şeyin ekzistansiyel kaygılar olduğunu söylerler
Bu da varlığın fani
yani ölümlü olmasıyla yakından ilişkilidir
May’a göre sanatçılar genellikle kendi iç imgeleri ve hülyalarına dalmış yumuşak huylu insanlardır
Ama adaletsizliklere
zorbalıklara ve zulme karşı oldukça duyarlıdırlar
Karakterinde yumuşaklık olsa da bu onun pek çok konu hakkında hassas olduğu anlamındadır
Esasen öfkesi de hassasiyetinden kaynaklanır
Çünkü sanatçı tüm olumsuzluklara karşı öfkelidir
Asıl öfkesi ise ölüme
yani yokluğa yöneliktir
Bazı ruhsal durum ya da bozuklukların yaratıcı süreci hızlandırdığı bilinmektedir
Ancak şizofreni ve nevroz gibi patolojik hallerin yaratıcı süreci açıklamakta doyurucu cevaplar ortaya koyup koymadığı tartışmalı bir husustur
Gerçi sanatsal yaratıcılıkları olanların genel olarak içedönük
hüzünlü
fanaaai kurmaya eğilimli
sosyal ilişkilerden pek fazla hoşlanmayan ya da zaman zaman beşeri ilişkilerden kaçınarak inzivaya çekilen kişiler olduğu günlük gözlemlerimizde bile açıkça fark edilebilmektedir
Ancak bu ifade
sosyal temsil anlamında
tam bir genellemeden ibarettir
Genellemeler ise hakikatin bir tarafına ışık tutsa da diğer tarafını görmezden gelen söylemlerdir
Zira tamamen dışa dönük
konuşkan ve neşeli bir kişilik yapısına sahip olan sanatçılara rastlamak da mümkündür
Şu halde genel bir eğilimden söz edilse de sanat ile ruhsal bozukluklar arasında doğrudan bir ilişki kurmak sanıldığı kadar kolay değildir
Sonra şu hususu da vurgulamak gerekir ki
hem ruhsal açıdan sağlıklı olanlar hem de şizofren ve nevrotikler
yani sağlıklı olmayanlar yaratıcı faaliyetlere girişebilirler
Ancak bu noktada şöyle bir soruyla karşılaşmak da olasıdır: Acaba sağlıklı olanlar ruhsal sıkıntı yaşadıkları zamanlarda
hasta olanlar da hastalıklarının hafiflediği dönemlerde mi daha fazla yaratıcı aktiviteler içerisine girmektedirler? Bu soruyu cevaplamak sanıldığı kadar kolay değildir
Bu sebeple yaratma eylemini bir ruhsal bozukluk olarak görmek yerine
ne olup bittiğini anlamaya çalışmak daha anlamlı ve işlevsel bir tutum olacaktır
Tekrar sanat ile şizofreni arasındaki ilişkiye dönecek olursak
öncelikle söylemek gerekir ki
özellikle paranoid tip şizofreni ile desorganize dağılmış tip şizofreni şair ve sanatçılarda sıklıkla görülebilen rahatsızlıklardır
Desorganize dağılmış tip şizofrenler saçma sapan konuşmalar yaparlar ve sosyal çevreleri tarafından saçma olarak değerlendirilen davranışlar gösterirler
Ağlanacak şeye gülebilirler
gülünecek şeye de ağlayabilirler
Duygulanım ifadeleri anlamsız yere sık sık değişir
Şairlerde de bu tip söylemlere rastlamak olasıdır
Özellikle gerek sembolist gerekse sürrealist sanatçılar/şairler eserlerinde/şiirlerinde nesnel anlamı boğdukları ve hayallerinin sınırsız sularında yüzdükleri için yaratıcı imgeler üretebilmektedirler
Gerçek ile hayal arasındaki hatların buharlaşmaya başlaması belki de yaratıcılığın başladığı noktalardan birisidir
Benliğin örselendiği
bilincin yaralandığı durumlar da bu çerçevede değerlendirilebilir
Bununla birlikte iyi bir şiirde hem iç gerçeklik hem de dış gerçeklik kelimelere yansımaktadır ya da yansımalıdır
Bu da sembollerle ve imgelerle gerçekleşir
Nasıl sembollerde anlamsızlık söz konusu değilse
dıştan anlamsız görülse de
hayaller kendi içinde nasıl anlamlı ise imgelerde aynı şekilde anlamlıdır
Mesele imgeyi çözümlemektir
Onun çözümlenememesi anlamsız olması demek değildir
Bu noktada şairlerin
ya gerçekten şizforeni ya da şiir tadında ve kıvamında yazdıkları dizelerinde şizofrenik söylemlerden yararlandıklarını söylemek durumundayız
Sullivan`a göre
şizofreni parçalanma ve karmaşadan kaçınmak için kullanılan adaptif bir stratejidir
Şizofren birey için güvenlik ve anlam arayışı
doyum ve gerçeklik gibi gereksinmelerden daha önemlidir
Varoluşa anlam arayan kişi olarak şair de
hafif bir şizofrendir
Sanatçılarda böyle bir durumun olması onların yaratıcılıklarını artırabilir
Nitekim Jung Paris’te Picosso’nun sergisini gezdikten sonra “bu adam tam bir şizofren” der
Ancak Garaudy’nin de dediği gibi “Picasso şizofren olsa da
her şizofren Picasso değildir”
İşte burada şizofren bile olsa yaratıcı düşünce ve bunun dışa vurumu olarak sanat eserini değerlendirirken aceleci olmamak gerekir
Zira yaratıcılık
belki de
“psikopatoloji”den ziyade “normal psikodinamik”le daha yakından ilişkili olarak izaha çalışılmalıdır
O halde yaratıcılık nedir sorusuna cevap aramak durumundayız
Zira buna cevap bulmadan sanatçı/şair ile psikopatoloji arasında nasıl bir ilişki olduğunu anlayabilmek çok zordur
Yaratıcılık
varoluşa yeni şeylerin katıldığı bir zihinsel süreçtir
Konuyu özelleştirerek şiir bağlamında düşünecek olursak şair; bakir
otantik ve yaratıcı imge
sembol ve ifadeleri kah düşünerek kah aniden gelen bir fırtınayla dile getiren
ama bunu şiirin olmazsa olmazları içerisinde yapmaya çalışan/yapan bir sanatçıdır
Bu sebeple yaratıcı söylem aynı zamanda yaratıcı bir hayal gücünü gerektirmektedir
Ancak bu da yeterli değildir
Çünkü hayalin kelimelerle resmi yapılırken şiir dili ve şiir sesi dikkate alınmalıdır
Acaba şair neden şuur altıyla teması kuvvetli olmak zorunda olan kişidir? Bu soru şiirle nesrin arasındaki farkı da ortaya koymaktadır
Gerçi nesirde de şuur altı önemlidir
ancak nesirde şiir dilinde olması gereken özellikleri aramamak gerekir
Şair iç dünyasının
yani şuur altı ve hatta şuur dışının engin zenginliğinden ilham alır
Söylemin şiir dilinde ve sesinde olması işin teknik tarafıdır
Ancak bu teknik taraf gerçekleşebilmek için önce şuurun yarılarak aradaki çatlaktan öte tarafın
yani ırmağın karşı tarafının rengini ve kokusunu hissetmek
duyumsamak önemlidir
Buna “ne demek yani… şair şaman gibi bir şey midir?” diye itiraz edilebilir
“Evet
Şair orijinal
otantik ve yaratıcı bir ürün ortaya koymak istiyorsa raks eden şaman gibi kendisinden geçerek görüntü aleminin kapısını kapatmalı ve hayal aleminin kapısını aralamalıdır”
Buna ırmağın diğer kenarına geçme de diyebiliriz
Mevcut kıyı nesir alanına aittir
ötelerdeki kıyı ise şiire
İşte iyi şairler “hep öte taraftan yazarlar”
Lakin öte taraftan yazmak pek çok sağlıklı insan için çok zordur
Özel bir konsantrasyon gerektirir bu
Ancak ruhsal olarak hafif bir şizofreni
hafif bir nevroz yaşayanlar şuur dışıyla teması daha fazla kurma şansına sahiptirler
Şuur dışı şuurlu hayata göre anlamsızlık alanı olduğu için şizofrenin anlamsız konuşmaları normal insanlara garip gelebilir
Çünkü şuur dışı semboller alanıdır
Sembollerin zamana
mekana ve dünyevi anlamda mantıksal kurallara tabii olmaması ise yaratıcılığın başladığı yerdir
Şair şuur altından ve hatta şuur dışından ne kadar çok beslenirse
söylediği şiir iyi şiir haline gelebilir
Şizofrenik söylemler ne kadar çok olursa sembolik ve imgesel söylemler de o nispette kaliteli bir yapı kazanacaktır
Sahi şairler gerçekten şizofren midir?
Belki de…Olabilir ya da değillerdir… Kimbilir?
Alıntı
Prof. Dr. Sinsi
Kullanıcının Profilini Göster
Prof. Dr. Sinsi Kullanıcısının Web Sitesi
Prof. Dr. Sinsi tarafından gönderilmiş daha fazla mesaj bul