![]() |
Kadının Yeri Yok - Nesrin Savaş Kantarcı
İşte ülkenin durumu... Kadına uygulanan her biçim şiddet, vahşet, baskı, denetim, kontrol, işkence, eziyet, zulüm, cinayet!!! Kadının Yeri Yok!!! Her gün 39 kadın şiddet görüyor. Polis ve jandarmanın, 'Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddet' verilerine göre 2009 yılında zirve yapan olay sayısı bu yılın ilk 7 ayında düşme eğilimine girdi. Cinsel istismar ve taciz olayları ise son iki yılda tavan yaptı. Değişmeyen tek şey şiddetin hedefi. Kadın Gün geçmiyor ki İstanbul'da cinayet, cinsel istismar, fuhuşa teşvik ve darp gibi olaylar yaşanmasın. Polis ve jandarmanın, 'Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddet' verilerine göre 2009 yılında zirve yapan olay sayısı bu yılın ilk 7 ayında düşme eğilimine girdi. Cinsel istismar ve taciz olayları ise son iki yılda tavan yaptı. Değişmeyen tek şey şiddetin hedefi. Kadın.- 2004-2010 yılları arasındaki rakamlara göre İstanbul'da her gün yaklaşık 90 suç işleniyor. Bu olaylarda 39 kadın mağdur oluyor. Suçlar ise cinayet, ırza geçme, cinsel istismar, namus cinayeti,- yaralama, fuhuşa teşvik ve darp. Buna karşılık İstanbul'da sadece 9 sığınma evi bulunuyor. 176 kapasiteli sığınma evlerinde şu anda 186 kadın ve çocuk barınıyor.- 2004: 103 CİNAYET 2004 yılında 24 bin 995 olay meydana geldi. Bu olaylarda 4 bin 889 kadın mağdur oldu. 20 kadın töre ve namus cinayetine kurban giderken, 103 kadın öldürüldü. Bin 662 kadın ise daha farklı suçların mağduru oldu. 2005: 8 BİN 844 MAĞDUR 2005 yılı İstanbul'da kişilere karşı 32 bin 245 suç işlendi. Bu olaylarda 8 bin 844 kadın mağdur oldu. 7 kadın töre ve namus cinayetine kurban giderken, 124 kadın öldürüldü. 3 bin 201 kadın ise daha farklı suçların mağduru oldu. 2006: 3 BİN 820 DARP- 2006 yılında kişilere karşı 30 bin 319 suç işlendi. Bu olaylarda 10 bin 802 kadın mağdur oldu. 16 kadın töre ve namus cinayetine kurban giderken, 125 kadın öldürüldü. 3 bin 820 kadın darp edildi. 2 bin 500 kadın ise farklı suçların mağduru oldu. 2007: 129 TECAVÜZ 2007 yılında kişilere karşı 29 bin 723 suç işlendi. Bu olaylarda 13 bin 205 kadın mağdur oldu. 34'ü namus cinayeti olmak üzere 89'u öldürüldü. 129 kadının ırzına geçildi. 2 bin 704 kadın daha farklı suçların mağduru oldu. 2010: 7 AYDA 12 BİN KADIN MAĞDUR OLDU 2010 yılının ilk 7 ayında kişilere karşı 22 bin 141 suç işlendi. Bu olaylarda 12 bin 17 kadın mağdur oldu. 3 kadın töre ve namus cinayetine kurban giderken, 28 kadın öldürüldü. 6 bin 978 kadın kasten yaralandı. 281 kadın cinsel saldırıya uğrarken, 3 bin 167 kadın tehdit mağduru oldu. 76 kadın fuhşa zorlanırken, 936 kadın cinsel taciz mağduru oldu. 291 kadın ise aile içi şiddete maruz kaldı. 257 kadın ise farklı suçların mağduru oldu. KADIN SIĞINMA EVLERİ ARTTIRILMALI Başbakanlık Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü İstanbul İl Masası ve İstanbul İl İnsan Hakları Kurulu Başkanı Avukat Vildan Yirmibeşoğlu, konuyla ilgili şunları söyledi: 'Aile içi şiddet mağduru kadınlara yönelik İstanbul Valiliği hem hukuki hem sosyal hem de ekonomik destekler veriyor. Mağdur kadınların hayatlarını idame ettirecekleri sığınma evlerinin arttırılması için belediyeler ve sosyal hizmetler nezdinde çalışmalar yapıyor. İstanbul'da şu anda kadın sığınma evleri yetersiz. Bunların arttırılması gerekir' diye konuştu. Ercan Sarıkaya Pasted from <http://www.aksam.com.tr/2010/09/11/haber/guncel/15609/her_gun_39_kadin_siddet_goruyor.html> Nesrin Savaş Kantarcı |
Kadının Yeri Yok - Nesrin Savaş Kantarcı
Kadının sırtından sopayı karnından sıpayı... - Biz, her zaman “büyük meseleler”in insanları olduk! Küçük sorunları, örneğin eve ekmek götürmeyi, çatının akmasını, çocuğun her yıl bir sürü dersten ikmale kalmasını… Sıradan ve önemsiz olaylar olarak gördük. Ne yapalım, kader! Ama aynı bizler, Obama’nın seçilip seçilemeyeceği konusunda uzmanları aşan yorumlar yaptık, Putin’in “tarzı siyasetini” büyük bir ferasetle tartıştık. Hepimiz, İran’ın nükleer projeleri hakkında sabaha kadar konuşabiliriz, Hamas’ı ve Gazze Şeridi’ni de öyle. Hepimizin, ekonominin nasıl kurtulacağına dair “çok geçerli ve pratik” reçetelerimiz var. Çoğumuz, “sallandır üç kişiyi” tarzının en iyi siyaset olduğunu “biliriz”. Buna karşılık şimdiye kadar hiçbir kahvede, vapurda, otobüste, camide, meyhanede… Türkiye’nin insan hakları performansının dünyanın en düşüklerinden biri olması hiçbir zaman tartışılmamıştır. Çünkü bu durum, bizim genel kavrayışımıza göre, bizim “güzel örflerimizin” bir sonucudur, hiç de kötü değildir, o yüzden tartışılacak bir konu değildir. Boğaziçi Üniversitesi Sosyal Politika Forumu’nun, Dr. Ayşen Candaş yönetimindeki son derece önemli araştırması da, insanlarımızın ilgisini, Survivor’daki herhangi bir yarışmanın onda biri veya herhangi bir dizinin sade suya tirit entrikalarından herhangi birinin yüzde biri kadar çekmedi. Bu araştırmanın adı, “Türkiye’de eşitsizlikler: Kalıcı eşitsizliklere genel bir bakış raporu”. Dünyanın bütün ülkelerinde, tarihin bütün kalınlığı boyunca her zaman çeşitli düzeylerde eşitsizlikler olmuştur ve olacaktır. Ama burada Türkiye’nin garip durumu, hemen hemen bütün dünyanın bu eşitsizlikleri gidermek veya minimuma indirmek için gayret sarfetmesine rağmen, bizim bu durumu bir problem olarak görmeyişimizdir. Milliyet’ten Devrim Sevimay’la görüşen Ayşen Candaş, “Sonuç olarak ortaya çıkan fotoğraf şu; Türkiye’de bazı grupların eşitsizliğin hem sosyoekonomik hem de ayırımcılık türlerinden payını sonuna kadar aldıkları. Üstelik aynı gruplara siyasi temsil yolunun da açık olmaması nedeniyle, sorunlarını siyasallaştırma imkânlarının da kapalı olduğu. Bu grupların böyle fasit bir döngü içinde kaldıkları. Ve giderek toplumun, siyasetin merkezinden koptukları. Fotoğraf budur”. Ayşen Candaş, bu ezilen grupları sayıyor: “Bütün gruplar içinde mağdur var. Çocuklar, gençler, yaşlılar, engelliler, çalışanlar, cinsel yönelimleri ya da anadilleri, - etnik aidiyetleri ya da din ve mezhep farklılıkları yüzünden ayırımcılığa uğrayanlar. - Ve tabii kadınlar. Hangi konuya bakarsanız bakınız, kadınların durumu korkunç”. Yani kadın çalışsa da çalışmasa da, egemen etnik veya cinsel veya dinsel aidiyetten olsa da olmasa da, hangi konumda olursa olsun, mutlaka en çok okka altına giden grup. Candaş devam ediyor, “Kadın istihdamında OECD ortalaması yüzde 62-63 iken, Türkiye’de taş çatlasın % 25 civarında. 123 ülkeye bakılıyorsa, Türkiye 120. çıkıyor. 126 ülkeye bakılıyorsa 123. çıkıyor”. - Üstelik gene Candaş’ın bildirdiğine göre, İslam ülkeleri arasında da çok gerilerdeyiz.” Candaş, 15-19 yaş grubundaki kızların yarısının ne istihdamda ne eğitimde olduğunu bildirdikten sonra, bunların “evde izdivaç beklediklerini ve çoğunun da imam hatip veya meslek lisesi mezunu olduklarını” söylüyor. Bu tespitin sonunda İmam Hatip ısrarının başlıca nedenlerinden biri açığa çıkmış oluyor. “Dini bütün ve erkek egemenliğine razı evlenecek kızlar yetiştirmek”. Candaş, toplumumuzun derinlerde kök salmış önyargılarından birine parmak basıyor: “İşte özcü dediğimiz yaklaşım budur ve bunun en sık gördüğümüz ifade şekli de, ‘kadınlar başımızın tacı, evde otursunlar’dır”. Ayşen Candaş son derece haklı, İslamcı okumuşların en önde gelenlerinden Ali Bulaç, Zaman gazetesinde yazdığı “Kadın istihdamı” başlıklı yazısında, “Erkek-kadın ilişkisi, kadının toplumsal hayattaki rolü konularında beşeriyetin kadim örfü şu önermelere dayanır: Kadın-merkezli bir ev düzeninde annelik, tarihte alternatifi olmayan ailenin, dolayısıyla türümüzün devamını sağlar. - Beşeriyetin üzerinde icma ettiği bu örften ilk defa ‘modern batı’ temel bir sapma gösterdi… Ev kadının hapishanesi değil, toplumsal hayatla ilişkilerinde kendisi, eşi, çocukları ve korunmaya muhtaç yaşlılar için sıcak bir yuva, yani bir karargâhtır”. Bu sözlerden ne çıkıyor? İnsanlık, Batı gelip de “işleri bozana kadar”, kadının evde oturduğu bir düzen içinde huzurlu bir yaşam sürdürdü. Kadını evden çıkartırsanız huzur bozulur. Oysa gerçekte, evin reisi erkeğin, çocukların ve aslında sosyal güvenlik kurumlarının bakması gereken yaşlıların huzur ve refahı için, kadın kendini parçalamaktadır ve buna da “insanlığın kadim örfü” adı takılmaktadır. Bu denklemde kadın okka altına gidendir. - Başbakanımız da bu değirmene su taşıyor. Bir konuşmasında, kadın ve erkeğin hiçbir zaman fiziksel olarak eşit olamayacağını belirterek, “Kadın kadındır. Erkek erkektir. Bunların eşit olması mümkün mü? Bunlar birbirinin tamamlayıcısıdır” dedi. Başbakanımız, söylemiyor ama erkekle kadının eşit oldukları söylemi, onların fizik eşitliğine dayanmaz, hak eşitliğine dayanır. Kadınlara erkeklerle eşit haklar tanınmazsa, onlardan oy istememek de gerekir. - Kadını ikincilleştiren bütün bu muhafazakâr görüş ve tutumların temelinin ne olduğunu, ünlü ilahiyatçı Hayrettin Karaman, Yeni Şafak’taki “Kadını dövmek yok”- başlıklı yazısında açıkça ortaya koyuyor: - “Nisa suresinde şöyle buyruluyor: Allah’ın insanların bir kısmını diğerlerine üstün kılmasına bağlı olarak ve mallarından harcama yapmaları sebebiyle, erkekler kadınların yöneticisi ve koruyucusudurlar… Erkekler aile geçimini ve diğer mali yükümlülükleri üstlenmişlerdir… Genel olarak erkeklerde akıl ve mantık ön plandadır, kadınlarda ise duygu öne çıkar… - Ayette hukuka baş kaldıran, meşru aile düzenini bozmaya kalkışan kadına karşı erkeğin yapabileceği şeyler öğüt vermek, yatakta yalnız bırakmak ve dövmek şeklinde sıralanmıştır”. Türkiye’de kadınlar hemen her haktan yoksunlar, onlara uygulanan ikincilleştirme, ayırımcılık, emek sömürüsü oranları dünyanın en yükseklerinden biri, bu konuda İslam ülkelerinin bile çok gerisine düşmüş vaziyetteyiz. - Kadın ile erkeğin hak eşitliklerinin tamamen sağlanamadığı ve üstelik kadının ikincilliğine teorik kılıfların biçildiği bir toplumda demokrasiden bahsetmek komedinin ta kendisidir. Mehmet Ali Kılıçbay 11 Eylül 2010 |
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.