ForumSinsi - 2006 Yılından Beri

ForumSinsi - 2006 Yılından Beri (http://forumsinsi.com/index.php)
-   Makaleler (http://forumsinsi.com/forumdisplay.php?f=316)
-   -   Dil Ve Kelimeler|Makaleler-Denemeler (http://forumsinsi.com/showthread.php?t=987247)

Prof. Dr. Sinsi 10-24-2012 09:29 PM

Dil Ve Kelimeler|Makaleler-Denemeler
 

Dİl ve Kelimeler

Yrd.Doç.Dr Fatih BAĞCIOĞLU

Düşüncenin temeli dildir. Psikologlar “insan, kelimelerle düşünür” derler. Bu yüz­den dil ile düşünce arasındaki alâka çok bü­yüktür. Düşüncenin sağlam bir şekilde or­taya çıkması kelime örgülerinin durumuna bağlıdır. Basit konuşma dilinden ilmî dü­şünceye, tefekküre çıkışı her mefhum için bir kelime bulmakla mümkündür.
Bir bakıma dilin zengin olması demek, dilde her mefhumu karşılayan ayrı bir kelimenin bulunması ve nüansların ayrı keli­melerle ifade edilmesi demektir.
Bir memlekette ilmin gelişmesi de bu­na bağlıdır. Dil ile, ilim, kültür ve fen, hattâ teknik arasında, sanıldığından çok daha fazla münâsebet vardır. Henüz terminoloji­si teşekkül etmemiş bir ilim dalında, derinleşme “söz konusu” olamaz.
Bundan dolayıdır ki ilimde, sanatta, kültür ve teknikte ilerlemiş milletlerin dil­leri çok zengindir. Batı âleminin üç zirvesi, ünlü İngiliz edebiyatçısı Shakespeare, Fran­sız edebiyatçısı Hugo, büyük Alman ede­biyatçısı Geothe, eserlerinde çeşit itibarı ile en fazla kelime kullanan sanatçılardır. Yâni onlar her mefhumun, her nüansın dil­de karşılığını en iyi şekilde bilen kimseler­dir. Hattâ bir Fransız tenkitçisinin mü­balağalı olmakla birlikte, gerçeği anlatması bakımından dikkate değer bir sözü vardır.
Victor Hugo, muhakkak ki doğdu­ğu zaman Larousse’u ezbere biliyordu.”
Bütün büyük yazarlar, filozoflar ve ilim adamları dil mevzuunda gerekli hassasiyeti göstermişlerdir. Çünkü “dil düşüncenin âletidir”, çünkü “dil düşüncenin anasıdır” Dil olmadan ilim, sanat, kültür, mede­niyet hattâ cemiyet ve insan olamaz.
Büyük, zengin bir dilin de “öz” olmak, “arı” olmak gibi hususiyetleri olması imkânsızdır. Bir dili “öz dil”,”arı dil” yapmaya kalkışmak; o dili kullanan milleti, mede­niyet yarışında en arkada; ilimde, sanatta, kültürde en geride bırakmaya teşebbüs et­mek demektir. Bu ise koskoca bir milletin kaderiyle oynamaktır.
Ayrıca çok önemli bir nokta da şudur:
Dil, milleti ayakta tutan, bir milleti yı­kılmaktan, yok olmaktan kurtaran en mühim unsurlardan biridir. Bir millet kültür değerlerini, manevî değerlerini, mazisini dil sayesinde öğrenir. Eğer milleti meydana getiren fertler, dillerini iyi bilmezlerse geç­miş nesillerin dillerine yabancı kalırlarsa; onları bilemez, anlayamaz, sevemezler, kı­sacası onlarla alâkaları kopmuş olur. Ma­zisini bilmeyen, geçmişiyle alâkasını kesen milletler ise, yıkılmaya mahkûmdur. Çünkü biz, şâirin ifadesiyle “kökü mazide olan âtiyiz”. Mazisi olmayanın âtisi de yoktur
Onun içindir ki batı milletlerinde dil eğitim ve öğretimi çok ciddî bir şekilde ele alınmaktadır. Meselâ; Avrupalı, gençlere sadece kendi dilini değil, kültürünün or­tak dili olan Lâtince ve Grekçeyi de öğ­retiyor. Bir batılı, en az kendi kültürünü okuyacak, anlayacak kadar dilini biliyor.
Peki ya biz?... Ya bizim neslimiz?...
Bizde ise durum bambaşka; gençler günümüzde değil mazisini okumak, anla­mak, 20-30 yıl öncesini bile anlayamaz hâ­le gelmiştir. Anne-Baba ve oğul anlaşamaz hâle getirilmiştir.
“Dilimizi özleştiriyoruz” diyerek, halk diline girmiş, yerleşmiş, 1000 yıldan beri, bu milletin kullandığı bir yığın kelime Türkçe’den atılarak, sâdece belli bir guru­bun konuştuğu sun’î bir dil meydana getirmek hatâsına düşülmüştür. Böylece Türk dili günümüzde, tatlılığını, sadeliğini, ber­raklığını, ifâde zenginliğini kaybetme, kı­sırlaşma tehlikesiyle karşı karşıya getiril­miş, 300-500 kelimeyle konuşan gençler yetiştirilmiştir.
Türk dilinin bu durumu çok ciddi ve tehlikeli buudlara ulaşmıştır. Çünkü dilimiz­de kullanılan Türkçeleşmiş bir kelimenin atılması, ilk anda bir tek kelime atmak gibi görünürse de aslında, 10, 15, 20 ve daha çok mânâyı yok etmektir. Meselâ; akıl kelimesi lisânımızda; “akıl almamak”, “akıl erdirememek”, “akıl etmek”,”akıl hastası”, “aklı başına gelmek”, “aklı başında olma­mak”, “aklı başından gitmek”, “aklı dur­mak”, “akıl ermek”, “aklı kesmek”, “ak­lı yatmak”, “aklına esmek”, “aklına geleni söylemek”, “aklına gelmek”, “aklına koy­mak”, “aklına sığdırmak”, “aklına şaş­mak”, “aklına turp sıkmak”, “aklında tut­mak”, “aklından geçmek”, “aklından zoru olmak”, “aklını başına almak”, “aklını bozmak”, “aklını çalmak”, “aklını çel­mek”, “aklını oynatmak”, “aklını peynir ekmekle yemek”, “aklının terazisi bozulmak”, “aklıyla bin yaşamak”, “akıllara durgunluk vermek”... gibi, her biri ayrıca çeşitli mânâlara gelen, zengin bir kelime ve mânâ ailesi kurmuştur.
Dolayısıyla, bir tek “akıl” kelimesi Türkçe değildir diye atılmakla, dilimizden bir yığın mânâ ve deyim atılmış olacaktır.
Böyle 1000 kelime Türkçe’den atılsa, bu 15-20 bin mânâ ve deyim eder ki, bu durum, Türkçe’ye yapılmak istenen fe­nalığın ancak bir parçasıdır. Türkçeleşmiş 15-20 bin kelime atıldığı zaman ise, mesele korkunç buudlara ulaşacaktır.
Bu çok ciddî durum karşısında, çok hassas davranmak, mazisini, milletini, Türkçeyi sevenlerin en büyük vazifesi olmalıdır.




Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.