ForumSinsi - 2006 Yılından Beri

ForumSinsi - 2006 Yılından Beri (http://forumsinsi.com/index.php)
-   Makaleler (http://forumsinsi.com/forumdisplay.php?f=316)
-   -   Yahya Kurtkaya Münzevi Çiğliklar (http://forumsinsi.com/showthread.php?t=987242)

Prof. Dr. Sinsi 10-24-2012 09:30 PM

Yahya Kurtkaya Münzevi Çiğliklar
 

Yahya KURTKAYA MÜNZEVİ ÇIĞLIKLAR

Uzak bir sevdanın kanatlarına yasladığı yüreğiyle suskunluğu kuşanır gece. Elleri ve yüreği ayazına kadar titrer. Çiçekler kadar huzur vericidir erilen mevsimler. Candaş bir gece sabrı yineler durur suskunluğunca. Bir ırmak kenarında oturup da; ehil bir aşk tefekkür edilir hayâ kuşanılarak. Sırtındaki ateşi çıkarıp da ağlamak istenir. Birden bir söz gelir aklına: “Ölümsüzlüğü tattık bize ne yapsın ölüm”. Bir şaire selam eder gönlünce. Ve şimdi ey yüreği gül tutmuş gece: Sal; ağlaşmalarını “dil rûba” bir kıbleye…

İnleye durur elbet akşamlar. Bilinsin ki; dağınık saçlarımı toplamama bile zaman kalmadan geçmiştir sular. Yine şair seslenir uzaktan “suları ıslatamadım”. Ey yine ayazına viran sunulmuş ürpertiler: Gözlerimdeki fermandan anlamaz mısınız?.. Susmaktır bu ey duyun. Kerem’e selam eylerken; taşkın bir kenti alır kucağına Ferhat. Bilirim bu bir kervandır. Türbanında hicap yazan; ağırlığı sevda olmuş bir yüktür. Bilinsin ki ey; taşırız biz de suskunluğu. Dağlanmış olsa bile; yüreğimizi döker gideriz…

Yaşlardan bir taç olsa kuşaklar; elbet “cebinde şiirleriyle dolaşan bir şair” bulunur kaldırımlarda. Hafif bir ses; neylere özletirken gülleri, sinelere yakılır duman kurbanı dağlar. Bilirsiniz ey yürekler; mavi bir güldür soluklanılan hicabında. Gülistana düşerken yolu düşlerin; narin bir ezgi salınır dimağlara. Bu bir kelebektir sularda. Nedendir ki; göz yaşlarına zaman ertelenmiş; cezbi şiir kokan üç beş satır yalnızlığı taşır heybesinde. Utanır belki; ama bilinsin ki; bir tutam imandır; sırtındaki yırtıklığı…

“Bir zamandır” dedi ya şair zaman için; şimdi gözlerimden düşen duvarlara asıyorum sabrımı. Ve avazına kadar çöl çizilen yüreklerin; dermanını dağıtıyorum münzevi çığlıklarla. Yağmur kokuyor ellerim. Oysa bulutlar: bilin ey; müzmin bir yürektir dolaşan seraplarınızda. Ve şakaklarına sakladığım bir zaman; şimdi düşer durur saçlarıma. Yorulmuştur ki gözler; sorulmuştur aşk mevsiminden. Yanık bir cevap; tüter durur avuçlarımda…

Neylersin ki; ılık ılık bir muhabbet derilir düşlerden. Ağlayarak sustuğum; kırpık bir yüreğin esaretini vecd eder hülyalarından. Hani bir gün demiştik ya; döküle döküle ezgi yakarız adımlarda diye; şimdi ey ağlaşmalarına gülistan kurulmuş Filistin soylu yüreğim; sal sabırlarını ala bir sitemden mavi bir müştaklığa… gücenmem artık gecelerden; arkasındadır bilirim dağların Ferhat mahsulü uykuları. Ve yıldızlarına yazdığım üç beş satırlık şiirler ağlar. Ve üşürler bilirim. Sonrasında ayaklarımı gözlerime ala ala gittiğim fecirlere yaslarım sevdayı. Nasıl bir destek bulsam ey zaman: nasıl bir destek ki; imanını almış olsun sevgiden. Ve muttasıl olsun iklimleri. Ve şaire hak versin mısralarında: “gül yüzlü güzel ölüm; seni bin kez ölürüm...”

Yakasında karanfillerle bir gün çıkagelirse gece; erdiği davet bilinsin ki muhabbet meclisindendir. Ehil bir sevda; lirik iklimlerin gölgelerinde demler düşlerini. Ve dağıttığı huzurdur ki; payıma her zaman bir yürek eğilir sevdasında onun. Dergahında gözlerimi teslim ettiğim “hicab”; ıslanırken yağmurlardan kaçırır yürekçiğini. Sadık bir huzurdur ki bu; cümlesi lalelerden sürmüştür seherlerine…

Büklüm büklüm bulduğu zamanı; bir köşesinden tutar gece. Niyeti odur ki kırılmasın filizlerinden. Usul usul ağladığı bir kıyıya yanaşırken düşleriyle; elini uzatır ki bir güldür sürurdan düşen rüyalarımıza. Uyanmak nedir ki ey hayat; biz çoktan asmışızdır zamanı duvarlara. Artık “bir lisan olmuştur ki fecr; kızılca susmuştur gönlünce. Ve güller artık ölmeye derilmiştir. Ölmekten öteye de bir yol vardır ki; gül uğruna nice bülbül verilmiştir…”

Şimdi neresinden tutsam ki sözcükleri; kırılmasa imalarından. Ve astığım hayata; bir selam eylesem ki, kızgınlığı durulsa artık Kerbelalar’da. Nazım odur ki; bu bir işvedir zamana. Sükut kadar münvezi; ve rüzgar kadar vakar bir deme girse yürekler. Şiir sürüklese seherlerde. Yağmurlarda; şiirleriyle ağlasa. Bilse ki anlaşılmaz yaşları. Bilse ki dağlanmaz artık yürekler. Ve yine şaire dönse düşlerini; ve o dizelerde bulduğu sitemi giyse efnanlarına. Sonra açsa yüreğine ve aşkı çıktığı kadar bağırsa. Duy ey zaman; “sahi unutmuşum, güneşimi vurdular.” Eyvallah…

Yahya KURTKAYA




Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.