![]() |
Amazonlar'dan Gelibolu'ya
Amazonlar'dan Gelibolu'ya Yrd. Doç. Dr. Ö. Faruk NOYAN Celal Bayar Üniversitesi Müh. Fak. MANİSA ÖZET Amazonlar dünyanın akciğeri. Global ekosisîemdeki yerleri bunca tahribattan sonra ancak bugün anlaşılıyor. Altı tane Türkiye'den daha fazla bir alanı kaplayan Amazonlar sadece orman değil, aynı zamanda gezegenin ana hayat kaynağı. Bizim Gelibolulanmız da birer küçük Amazon değil mi?!... Amazonlar'ı anlamak bir mânâda hayatı anlamak. Elinizdeki dergiye göz atmak için gereken iki saatlik süre zarfında Yeryüzü kan kaybetmeye devam edecek: 3600 hektar orman daha ortadan kalkacak, otomobiller ve endüstri tesisleri atmosfere 5000 ton CO2 gazı daha bırakacak, 6 canlı türü daha yok olacak (l ,6). Bu rakamlar hepimizi ürkütüyor fakat, genel vurdumduymazlık bu şekilde devam edecek olursa yüzyıl sonra durum çok daha ciddi boyutlara ulaşacak: Atmosfer'deki CO2 gazı miktarı bugünkünün iki katına çıkarken, tropikal ormanların kapladığı alan bu yüzyılın başındaki yayılımlarına oranla yarıya inmiş olacak. Geriye dönüp baktığımızda gördüklerimiz de aslında bu yola çoktan girmiş olduğumuzu gösteriyor: Dünya üzerinde 1882'de mevcut ormanların (yaklaşık iki milyar hektar) üçte biri 1952'ye gelindiğinde yok olmuştu. Sadece 1972'den bugüne 200 milyon hektar orman ve 480 milyon ton humus ortadan kalktı, çöllük alanlar ise 120 milyon hektar arttı (2). Daha da geriye gidebiliriz: Tarım alanlarının yüzölçümü üç yüzyıl Öncesinden günümüze %450 arttı fakat ormanlannki %20 azaldı. Bu, yaklaşık 8 milyon km2, yani Avrupa kıtası yüzölçümünün iki katı anlamına geliyor (l). Dünyamızın dengesi ciddi sarsıntılara uğruyor. CFC (carbon fluoro-chloro) gibi insan yapısı bazı ürünler yukarı atmosferde ozon tabakasını parçalarken, yer yüzeyine yakın seviyelerde ise ozon meydana geliyor.* Fakat üretilen ve yok edilen miktarlar aynı değil ; bir yıl zarfında Antarktika üzerindeki ozon delinmesinin yol açtığı kayıp, yer yüzeyinde oluşan ozon miktarından elli kat daha büyük (7). Görüldüğü gibi ozonun atmosferde uğradığı, telâfisi gitgide imkânsız hâle gelen kıyım da, yer yüzeyine yakın seviyelerdeki olağandışı ozon oluşumu da global dengeyi bozucu nitelikteki insan kaynaklı süreçler. Peki bu ve benzeri dengesizliklerin gezegenimizin genel durumuna tesiri ne olacak? Atmosfer 1 deki CO2 ve diğer gazlar sera etkisi yaparak yeryüzü sıcaklığında artışlara yol açacak mı? En yoğun orman katliamına mâruz kalan tropikal bölgelerde iklim dengesi ne ölçüde bozulacak? Genel orman kıyımı geriye çevirmekte zorlanacağımız yaygın bir çölleşmeye sebep olacak mı? Okyanus ve karaların verimliliği yeryüzü sakinlerinin ihtiyaçlarına cevap verebilecek mi? Bugünkü kullanım tarzı aynen devam ettiği takdirde 2010'lu yıllarda tükeneceğine kesin gözüyle bakılan temiz su kaynakları olmaksızın yeryüzü'nde hayat nasıl sürdürülecek? Günümüzde sıkça karşılaşır olduğumuz bu ve benzeri soruların cevabını ararken kurduğumuz denklemlerin içinde vazgeçilmez bir faktör olarak yer alan ormanlar, kendi kompleks işlevlerinin kaçınılmaz bir sonucu olarak problemin de kompleks bîr karakter kazanmasına yol açıyorlar. ORMANLARI ANLAMAK ve HİSSETMEK Ormanlar toprak ile atmosfer arasındaki su-gaz alışverişinde, toprağın suyu tutmasında ve stabilizasyon kazanmasında, suyun stok edilmesinde, su ve karbon döngüsünün gerçekleşmesinde, canlı türlerinin korunmasında, iklimin, sera etkisinin ve biyolojik çeşitliliğin düzenlenmesinde, aşağı atmosferde azot oksit, kükürt ve fosfor konsantrasyonundaki değişimlerde önemli rol oynarlar. Bir yıl boyunca bitkilerden ve ağaçlardan buharlaşma yoluyla atmosfere geçen su miktarı nehirlerden okyanuslara geçen su miktannın iki katıdır. Karalara düşen yağmurun ana kaynağı okyanuslar olmakla birlikte bu suyun yaklaşık yarısı bitki örtüsü tarafından tekrar atmosfere verilmektedir. Bir diğer deyişle ormanlar ihtiyaç duyduğumuz yağmura dolaylı yoldan global bir kaynak vazifesi görüyorlar. 1980'de 11 milyon, 1980'li yılların sonlarında ise yılda en ez 17 milyon hektarlık bir kısmı (Türkiye yüzölçümünün yaklaşık dörtte biri) bozulmaya uğrayan ve yine her yıl, barındırdığı 27000 canlı türünü yitiren tropikal ormanlar ise biyosferin can damarı olmaları dolayısıyla daha global bir önem arz etmektedirler. Uzmanlar kıyımın bu hızla devam etmesi durumunda 50 yıl sonra tropikal orman diye bir şey kalmayacağını belirtiyorlar (7). Dünyadaki bitki familyalarının yansına sahip olan Madagaskar ormanları orijinal yayılımlarmın % 75'ini bugün artık yitirmiş durumdalar. Buradaki orman kıyımı Haiti gibi, ormanların, odun kömürü ve yakacak amacıyla hırpalandığı ülkelerden farklı olarak çok daha ucuz bir sebebe dayanıyor ; tavy. İlk uygulaması Madagaskar'da görülen ve daha sonra diğer bazı ülkelere de yayılan tavy, pirinç yetiştirmek maksadıyla ormanların ortadan kaldırılması tekniğinin adı. Buna göre önce ağaçlar kesiliyor ve bitki örtüsü birkaç hafta kurumaya bırakılıyor. Daha sonra sözkonusu alan yakılıyor ve ardından pirinç ekimi yapılıyor. Bundan sonra artık yağmur bekleniyor. Hektarda 300-500 kilogram gibi çok düşük bîr rekolte sağlanıyor. Fakat daha kötüsü şu: 3 yılın sonunda toprak artık pirinç vermiyor ve bu kez yeni bîr ormanlık alan yok ediliyor. Son 30 yılda uygulanma oranı artan tavy'nîn Madagaskar'a verdiği zararın hızı yılda 200.000 hektar orman (3). Sebepleri farklı olmakla birlikte, Ekvator ve Fildişi Sahili gibi ülkelerde ormanların %80-90'ı şimdiden yok olmuş vaziyette. Moritanya ve Etyopya gibi çok fakir ülkeler ise neredeyse bütün ormanlarını yitirmiş durumdalar. Kıyım Malezya ve Tayland'da devam ediyor (3). Tropikal ormanların katledilmesi bu ekolojik ortama adapte olmuş binlerce türün de ortadan kalkması anlamına geliyor: bakteriler, kurtlar, mantarlar, likenler, eğrelti otları, böcekler, küçük etçiller vs. Yerküre'nin yoğun ve geniş volkanik faaliyet, asteroid çarpması gibi herhangi bir jeolojik krize mâruz kalmadığı sakin dönemlerde görülen canlı türlerindeki tabiî yok oluş oranı bir yıllık süre zarfında milyonda bir olarak hesaplanıyor. Kriz dönemlerinde bu 10000 kat artıyor. Bugün insan kaynaklı yok oluş oranı ise tabiî oranın 1000-5000 katına ulaşmış durumda. Yani Dinozorlarla birlikte birçok canlı türünün tamamen ortadan kalktığı 65 milyon yıl önceki felâketin bir benzerine biz sebep olmak üzereyiz. Tabii bu konuda en çarpıcı misali Yeryüzü'nün akciğeri durumundaki Amazonlar teşkil ediyor. Amazonlar'dan alacağımız bir hayli ders var; gerek uğradığı korkunç tahribat öncesi, gerek bugünkü durumu itibariyle. Zira orman kıyımı, sebepleri itibariyle dünya genelinde ortak özellikler arz ediyor. Yeni tarım sahalarına, ısınma amacıyla oduna, mobilyacılıkta kullanılmak üzere keresteye, ayrıca kağıt üretimine ihtiyaç duyulması gibi . Çünkü, tarım yapmak için toprağı ıslah etmektense hazır orman toprağını kullanmak daha kolayına geliyor insanların ve bunun için de ormanlık alanları ateşe vermekte bir mahzur görmüyorlar. Fakat uzun vadede bütün bîr gezegenin kaybedeceğini hiç düşünemiyorlar. Aslında bu da bir cinayet. Tek farkı, ağır işleyen bir süreç sonunda ortaya çıkması. Ülkemiz ormanları ise son zamanlarda, özellikle 1994 yılı yazında, önceden var olan bir problemin artışıyla karşı karşıya kaldı: yangınlar. Ancak bu orman yangınlarının çok büyük kısmı diğer ülkelerdeki gibi tabiî etkilerle veya insanların ihmali sonucu ortaya çıkan yangınlar cinsinden değildi. Bunların sebepleri arasında tarım sahası açma ihtiyacı bile yer almıyordu. Ne yazık ki bunlar kasten çıkarılan yangınlardı. Bu konu yazımızın ilgi alanına girmiyor. Fakat sebebi ne olursa olsun, orman katliamlarının, onları yakanlar da dahil hepimizin gelecekteki hayat şartlarını çok zor duruma sokacağı kesin. HESABA GELMEYEN ZENGİNLİK Bilim adamları Amazonlardaki tropikal ekosistemin biyolojik zenginliğini bütünüyle ortaya koymanın güçlüğünü itiraf ediyorlar. Amazon ormanlarıyla kaplı 5 milyon km2 lik alan (Türkiye yüzölçümünün altı katından fazla) dünyada devamlılık sunan en geniş, nemli tropikal ormanı oluşturuyor. Öyle ki, Amazon ormanlarına yağan yağmurun yaklaşık % 75'i tekrar atmosfere veriliyor. Brezilya'nın % 60'ını kaplayan ve 9 ülkenin sınırları içinde (Brezilya, Peru, Ekvator, Kolombiya, Bolivya, Venezuela, Guyana, Fransız Guyanası ve Surinam) yayılım gösteren bu ormanlar, karaların sadece % 7'sini teşkil ediyor (4) ama Dünya'daki bitki ve hayvan türlerinin yansından fazlasını barındırıyor (bu rakam 2-30 milyon tür arasında tahmin edilmektedir).** Amazonlar'ın hayvan ve bitki topluluğu o kadar zengin ki, birbirine komşu toprak parçaları bile tamamen farklı türleri barındırabilmektedir. Meselâ bir hektarlık bir orman parçası 120 farklı ağaç türüne sahipken, aynı büyüklükteki komşu arazi 170 çeşit ağaç türü içermektedir. Bazı bölgelerde bu rakam 230'a kadar çıkabiliyor (5)., Çevre Koruma Fonu'ndan Stephan Schwartzman 79 milyon hektarlık bir arazinin (Türkiye kadar) bundan böyle dokunulmaz rezerv statüsü kazanacağım belirtiyor. Bu tedbirin biyolojik zenginliğin ve yerlilerin yaşama hakkının korunmasına yetip yetmeyeceği henüz belli değil. Tabu, yaklaşımın eksik ve hatalı yanlarını zaman içindeki uygulama gösterecek (5). Maden ve ağaç zenginliği iştah kabartıcı olan Amazonlar bugün kereste tüccarlarının ve altın arayıcılarının kanunsuz çalıştıkları bir yer durumuna gelmiş. Brezilya'nın kuzeyindeki Yanomamis yerlilerinin toprakları şiddet ve zorbalığın, aynca altın işletmesinde kullanılan civanın yol açtığı zehirlenme vakalarının ve hastalıkların istilasına uğramış durumda. Altın işletmecilerinin hırsı bazı nehirlerin tabiî morfolojisini bile bozmuş. Amazon bölgesine mahsus ekzotik balık türleri ise akvaryumcuların ilgisini çekmeye yetiyor. Bazı Batılı şirketler daha masum gözüken faaliyetleri teşvik ediyorlar. Meselâ bir İngiliz kozmetik şirketi olan Body Shop International için Brezilya cevizinin yağını elde ederek geçimlerini temin etmeye çalışan Aukre köyü halkı gibi. Massachusets Teknoloji Enstitüsü ise Amazonlar'da yaşayan tropikal bitki türlerinden farmasotik ve tıbbî amaçlarla yararlanılması konusunda genetik tekniklerin de kullanıldığı ciddi çalışmaların içine girmiş durumda. Görüldüğü gibi Amazonların perspektifi oldukça geniş. frmsinsi.net Amazonlar'dan Gelibolu'ya Hakkında Amazonlar'dan Gelibolu'ya |
Amazonlar'dan Gelibolu'ya
Amazonların güney kısmında 10 milyon hektarlık bir alanı kontrollerinde tutan bazı Kayapo yerlileri maden ve akaju (mobilyacılıkta ve iç dekorasyonunda kullanılan, polisajı kolayca yapılan kıymetli bir ağaç) işletme haklannı yakın zamanda sattılar. Uluslararası Yeşil Barış Çevre Koruma Grubu yerli topraklarındaki akaju kesim yasağına uyulması konusunda girişimde bulununca. Amazonlar'da özel dar bir kuşak üzerinde yetişen akajuların % 40'ını ellerinde bulunduran Kayapolar'ın tepkisini çekti (5). Görüldüğü gibi, ormanlık bölge sakinlerinin geçim meselesi çok karakteristik bir şekilde kısa vâdedeki kâr ile uzun vâdedeki zarar ikilemi üzerine oturuyor ve çevreci müdahalenin bütün dünyada en fazla zorlandığı problemi de bu teşkil ediyor. Burada en önemli husus, bu bölgelerde yaşayan insanların, çevre korumacılığının bazı tuzu kuru grupların fantezisi olmayıp global hayat dengesini ilgilendirdiğine inandırılması ve bu koruma çabalarının onların hayat gerçekleriyle telif edilebilmesidir. Çünkü bütün geçimi ve hayatı artık ormana bağlanmış insanların varolma mücadelesi de en az diğerleri kadar ciddiye alınmayı beklemektedir. En önemlisi, çevreci endişelerle hazırlanan programların da en az bu insanların hayat gerçekleri kadar gerçekçi olması gerektiğidir. KIYIM Uydu gözlemleri Amazon ormanlarında kurak dönemde günde ortalama 500 yangın çıkabildiğini ortaya koyuyor (6). Fakat planlı kıyım daha ciddi boyutlarda. Meselâ Brezilya Amazonları'nın üçte birini içine alan Para bölgesi 1990 yılına gelindiğinde ormanlarının üçte birini kaybetmişti. Kıyım, Brezilya'nın kauçuk merkezi olan Belem ile başkent Brezilya arasında bir otoyol yapılması sebebiyle 1960'h yıllarda başlamıştı. Aynı dönemde hükümet hayvancılığı teşvik eder nitelikte fakat üzerinde fazla düşünülmeden hazırlanmış projeleri hayata geçirmiş, buna göre hayvan çiftliği kurmak isteyen herkese maliyetin % 75'ini karşılayan karşılıksız krediler vermişti. Ne yazık kî bu projenin tatbiki daha sonra frenlenemeyen bir orman kıyımını de beraberinde getirdi. Fakat zarar bununla kalmadı. Ağaç kesimi ve yakılması fosfor, azot, potasyum ve diğer elementlerin de büyük ölçüde yok olmasına yol açtı. Birkaç yıl sonra otlaklar çok zayıf otlarla kaplı hale geldiğinden hayvanların yeterli beslenmesi artık mümkün olmuyordu. 1980'li yıllara gelindiğinde hayvancılık rantabl olmaktan çıkmıştı. Genel mâlî kriz hükümetin desteğini çekmesine yol açtı ve yeni bir faaliyet sahası gündemi işgal etti: kereste doğramacılığı. Kısa zaman sonra, Güney Amazonlar'ın, yaratılışından bugüne el değmemiş ormanlarının yerinde yeller esiyordu. Bu ormanların eski durumuna gelebilmesi için artık 70 yıl beklemek gerekiyor. Brezilya'daki Amazon insan ve Çevre Enstitüsü (IMAZON) kıyıma uğrayan Amazon ormanlarının rehabilitasyon ve reorganizasyonu için yoğun bir faaliyetin içine girmiş durumda. Bu çalışmalara Çevre Koruma Fonu gibi uluslararası bazı çevre kuruluşları da katılıyor. Fakat çeşitli faktörlerin girift hâle getirdiği problemlerin kısa vadede çözümlenmesi pek kolay gözükmüyor. Meselâ Brezilya dünya genelindeki yıllık kereste tüketiminin hâlen % 5'ini karşılamakla birlikte, Asya'nın rezervleri tükendiği için üretimini arttırmak zorunda.*** Bu doğrultuda yapılan proje çalışmalarına gelişmiş ülkelerden katılan ekolojist ve agronomların üzerinde en fazla durdukları husus, kereste üretiminin, kaynakların yenilenebilir özelliği optimum düzeyde korunarak gerçekleştirilmesi ve bunun için gereken işletme tekniklerinin belirlenmesi. Buna göre, bir bilgisayar programının yardımıyla ağaçların selektif yöntemle kesilmesi sağlanıyor. Yeni ağaç fidelerinin süratli büyümesi için, güneş ışığını engelleyebilecek sarmaşıklar bir plan dahilinde ortadan kaldırılıyor ve bu şekilde, ormanın ilk halini 70 yıl yerine 35 yılda alması bekleniyor. Aslında bu kıyımın çok çeşitli sonuçlan var: çünkü nemli ormanlar öncelikle orada yaşayanlar için büyük bir felsefî, ruhî, kültürel , bilimsel ve ekonomik önem arz ediyor. Meselâ, Brezilya ormanlarının % 12'sini kaybetmiş durumda fakat bunun karşılığında eline geçen bir şey de yok ve bugün 100 milyar dolarlık bir dış borcun altında eziliyor. Halkın çok büyük bir kısmı oldukça fakir ve ülkeye sosyal dengesizlik hâkim. Bu gerçekler, Amazon'la ilgilenen çevre uzmanlarının her şeyden önce Amazonlar'ın sakinleriyle işbirliği yapmasını zorunlu kılıyor. Bunlar Güney Amerika yerlileri, tabii kauçuk hammaddesi (lateks) üreticileri, hayvancılıkla uğraşanlar, keresteciler, çiftlik sahipleri ve sanayiciler. VE BİZ... Yukarıda da belirttiğimiz gibi Amazonlar için yapılan kurtarma ve yeniden kazanma çalışmaları Türkiye açısından da önem arz ediyor, dolayısıyla yakından takip edilmeli. Çünkü Amazonlar'ın rehabilitasyonu bizim problemlerimizle ilgili parametreleri de içine alan genişlikte, bu konudaki en büyük ve en kapsamlı proje olduğundan aynı yolu kat etmeden bu konudaki kıymetli bilgilere, tecrübelere ulaşmamızı sağlayacak. Böylece zaman, işgücü ve maliyet açısından kazançlar getirecek ve problemlere verimliliği ispatlanmış metodlarla yaklaşmamızı, dolayısıyla kısa zamanda önemli mesafe alınmasını sağlayabilecek. Ormanlar öncelikle hayat dengesi için vazgeçilmez unsurlar. Bu da onları, samimiyetten yoksun her tür hesap ve endişeden uzak bir anlayışın gereklerine uygun olarak hazırlanacak düşünce ürünü projelerle korumak ve geliştirmeyi gerektiriyor. Nüfusun yarıya yakını köylerde, yani tabiatın içinde yaşıyor fakat ne yazık ki tabiatı benimsemiş, hazmetmiş değil.Tabiatın şuurunda değil. Ormanlık bölgelerde yaşayan köylü yakacak ihtiyacını karşılamanın da ötesinde, sadece birkaç tutam çıra elde etmek için on metrelik koca çam ağacını gözünü kırpmadan deviriyor, çırasını alıyor sonra da ağacı kurtlara bırakıp evine dönüyor. Bu şuur noksanlığını, bu hovardalığı, bu şımarıklığı açıklamak, daha doğrusu bunun vicdan hesabını vermek kolay mı? Düşünceler buna nasıl ulaşacak? GELİBOLU FACİASI Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı'nda 1994 yazında meydana gelen yangın çok şiddetliydi ve 4420 hektar ormanlık alan ortadan kalktı. Hesaplamalar, yanan toplam ağaç sayısının 4 milyonun üzerinde olduğunu gösteriyor. 45.5 saat süren Gelibolu yangınında yaklaşık olarak her 6 saatte, l Hiroşima Bombasına eşdeğer enerji açığa çıkmıştı (8). Yaşadığımız felaketin boyutlarım ortaya koyması bakımından bunlar ürpertici rakamlar. Acaba bu yangın, ormanlarımızın, daha kavramsal bir yaklaşımla, ormanların kıymetini anlamamıza yardımcı oldu mu? Yangın sonrası Yarımada'nın manzarasını yansıtan fotoğraflar ülke genelinde bütün okulların, resmî-özel kurumların,şehirlerin ve köylerin merkezî yerlerine yerleştirildi mi? Hepimizin belli bir ders alması için gerekli tanıtım yapıldı mı? Hakkı olduğu halde Gelibolu niçin gereğince medyatize edilmedi? Bu soruların cevabı da en az yangının kendisi kadar iç açıcı değil. Akdeniz Üniversitesi Çevre Sorunları Uygulama ve Araştırma Merkezi'nden Tuncay Neyişçi'nin de belirttiği gibi, az şey yitirmedik Gelibolu'da: "Gelibolu'da kömüre dönen 4 milyon gencecik kızılcam ağacı, iki yüz bin kişinin bir yıllık oksijen tüketimini üretiyordu ; orada yatan yüz binlerce şehidin üzerindeki toprağı tutuyor, yağan yağmurların suyunu toprağın derinliklerinde depoluyordu..." (8). SONUÇ Çözüm için yine yuvarlak bir eğitim kavramı ortaya atmak anlam ifade etmiyor. Akla gelen ilk çözüm yolu görünümündeki bu klasik sığınma gerçekçi değil. İnsanı olayın dışında tutup nasıl eğiteceğiz? İçinde eğitime de yer verilen ikinci bir yol genel anlamda daha makul ve gerçekçi olabilir. O da, insanın tabiatı benimsemesi, kendi malı gibi kabul edip koruması ve derinliğine hissetmesi için mal sahibi yapılmasıdır. Bu yolla bizzat olayın içine giren, kendisini olayın dışında görmeyen insanın zaman içinde tabiatı anlaması, tanıması, kıymetini ve vazgeçilmezliğini kavraması beklenir. Bu da, daha sağlıklı ve sonuç verici bir süreç olacaktır. Gelibolu'nun acısını yüreğimizde hissettiğimiz gibi Amazonlar'dan da ders almasını bilmeliyiz. Onlar tropikal ormanlar olsa da problem temelde aynı. Sonuçta, her coğrafya ve iklimin kendi ekosistemi korunmalı ki dünyanın hayatiyeti korunsun. * Ozonun (O3) iki ana oluşum mekanizması söz konusudur: 1) Yoğun otomobil trafiğinin görüldüğü, bol güneş ışığı alan şehirlerde ozon, zemine yakın seviyelerde güneş ışığının etkisiyle çözünür serbest oksijen bırakan azot oksit (N2O) ' den oluşmaktadır. Azot oksit ise büyük oranda otomobillerin eksozundan çıkan tam yanmamış gazlardan ileri gelmektedir. 2) Ormanların ve çalılıkların yanmasıyla yine zemine yakın seviyelerde gözlenen durumdur. Burada azot oksitin kaynağı bitki örtüşüdür. ** Bazı bilim adanılan ise, dünya genelindeki tropikal ormanlarda yaşayan sadece hayvan türlerinin sayısını 30 milyon olarak hesaplıyorlar. *** Üretim faaliyetleriyle çevre koruma tedbirlerinin beraberliğini sağlamak çok yerinde olmakla birlikte aslında oldukça gecikmiş bir tavır alışa işaret ediyor. Çünkü her yıl Bangladeş ve Hindistan'ı büyük can ve mal kaybına uğratan su baskınları ve seller, aynı gelişmiş ülkelerin Himalaya silsilesindeki ormanlarda yıllar boyu uyguladığı korkunç kıyımın bir neticesi olarak karşımıza çıkıyor. KAYNAKLAR Economiser la Planete, C. Allegre, Edition Fayard. Paris, 1990 Le Defi Planetaire, L.B. Brown, Christopher Flavin ve Sandra Postel,, Saint-Amand Montrond, 1992 Sauver la Föret, Pas â Pas, Veronique Sarano, Caiypso Loğ, No 117, Paris, Novembre 1992 The Tragedy of the Amazon, M.A. Sayar, Fountain, No 3, Jul.-Sep. 1993 L'Amazonie en peril, Marguerile Holloway, Pour La Science. No 191, September 1993 Systeme Terre, Ichtiaque Rasool, Flammarion, Paris, 1993 Ecologie deş villes, ecologie deş champs, C. Ailegre, Edition Fayard, Paris 1994 Orman Yangınları, Tuncay Neyişçi, Bilim ve Teknik, Ekim 1994, sayı 323 |
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.