![]() |
Kabağın Sahibi Affetmiyor - Osmanlı Hikayeleri
Kabağın sahibi affetmiyor Yavuz gibi oğlu Kanuni de, Muhyiddin-i Arabî hazretlerine büyük bir ilgi gösteriyor. Beşiktaş ve Ortaköy İlmiye Cemiyeti’nin en önemli şahsiyeti olan Kethüdazade Mehmet Arif Efendi’nin menakıpnamesinden öğrendiğimize göre, Sultan Süleyman, Şeyh-i Ekber’in aleyhinde ileri geri laflar söyleyen meşhur fıkıh âlimlerinden İbrahim Halebî’yi sık sık ikaz ediyor; “Hoca efendiye selam söyleyin, dersleriyle meşgul olsun, Şeyhü’l-Ekber’e ta’n etmesin!” diye sürekli haber gönderiyor. Fakat Halebî Efendi, Kanuni’nin ikazlarını dinlemeyip bu büyük zatın aleyhinde konuşmaya devam ediyor. Hatta bir gün evinde, “Şeyhü’l-Ekber buraya gelse, başına şöyle vururdum!” diye ayağını kaldırıp ökçesiyle tahtaya pat diye vurunca oradaki bir çivi topuğuna batıyor, meydana gelen yara vücuduna dağılıyor ve maalesef ölümüne sebep oluyor. İşte bir ibret tablosu daha böylece ortaya çıkıyor. ************************************************** ********************* Vaktiyle bir derviş, nefsle mücadele makamının sonuna gelir.Bunun gereği olarak her türlü süsten, gösterişten arınacak, varlıktan vazgeçecektir.Fakat iş yamalı bir hırka giymekten ibaret değildir.Her türlü görünür süslerden arınması gereklidir. Saç, sakal, bıyık,kaş ne varsa hepsinden.Derviş, usule uygun hareket eder, soluğu berberde alır."Vur usturayı berber efendi" der.Berber, dervişin saçlarını kazımaya başlar.Derviş, aynada kendini takip tmektedir.Başının sağ kısmı tamamen kazınmıştır. Berber tam diğer tarafa usturayı vuracakken, yağız mı yağız, bıçkın mı bıçkın bir kabadayı girer içeri.Doğruca dervişin yanına gider, başını kazınmış kısmına okkalı bir tokat atarak,"Kalk bakalım kabak! Kalk da tıraşımızı olalım" diye kükrer.Dervişlik bu.Sövene dilsiz, vurana elsiz gerekmiş ya.Kaideyi bozmaz derviş.Ses çıkarmaz, usulca kalkar yerinden. Berber mahcup, fakat korkmuştur.Ses çıkarmaz.Kabadayı koltuğa oturur, berber tıraşa başlar.Fakat küstah kabadayı traş esnasında da sürekli aşağılar dervişi, alay eder:"Kabak aşağı, kabak yukarı..." Nihayet tıraş biter, kabadayı dükkandan çıkar.Henüz birkaç metre gitmiştir ki, gemden boşanmış bir at arabası yokuştan aşağı hızla üzerine gelir.Kabadayı şaşkınlıkla yol ortasına kalakalır.Derken, iki atın ortasına denge için yerleştirilmiş uzun sivri demir karnına batıverir.Kabadayı oracığa yıkılır kalır.Ölmüştür.Görenler çığlığı basar. Berber işe şaşkın, bir manzaraya, bir dervişe bakar, gayri ihtiyari sorar:"Biraz ağır olmadı mı derviş efendi?" Derviş mahzun, düşünceli cevap verir:"Vallahi gücenmedim ona.Hakkımı da helal etmiştim.Gel gör ki, bu kabağın bir de sahibi var.O gücenmiş olmalı!" |
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.