![]() |
Şiirin Gelişimi
Şiirin Gelişimi
Şiirin geçmişi, ilkel toplumların düzenledikleri törenlerde dans ve müzik eşliğinde çıkarilanritmik seslere kadar uzanır. Yazının bulunuşundan çok önceki çağlarda da müzik eşliğinde şiir söylendiğini biliyoruz. Bu dönemden günümüze ulaşan ürünler arasında Dünya' nın, Güneş'in, Ay'ın, insanın yaratılışıyla ilgili efsaneler; doğa güçlerini, totemleri, kişileri öven kutsamalar; çeşitli yakanlar, büyüler ve destanlar sayılabilir. Günümüze kadar ulaşabilmiş en eski destan İÖ 2000'de Sümer dilinde yazılmış, büyük olasılıkla İÖ 3000'de Mezopotamya'da yaşamış, ölümsüzlüğün peşindeki Gılgamış adlı bir kralın öyküsünü anlatan Gılgamış Destanı'dır (bak. GILGAMIŞ DESTANI). Türk edebiyatında bilinen en eski destan, Türkler'in yaratılışını konu alanYaratılış destamdır (bak. Destan). Eski Yunan'da "Klasik" olarak nitelenen dönemin şiir anlayışı günümüze kadar önemini korumuştur. Ozan Homeros'un İÖ 9. ya da 8. yüzyıllarda yazdığı sanılan İlyada ve Odysseia destanları, bütün insanlık tarihinin en büyük yapıtları arasındadır. İÖ 7. ve 6. yüzyıllarda bugünkü Midilli (Lesbos) Adası'nda yaşayan Sappho da, bilinen ilk kadın şair olmasının yanı sıra, güçlü lirik şiirleriyle de günümüze kadar önemini koruyabilmiştir. Klasik Dönem Yunan şiirinin bir özelliği de bu dönemde yazilangüçlü yapıtların yanı sıra, şiir üzerine kuramsal yaklaşımların da getirilmiş olmasıdır Bu dönem düşünürlerinden Platon'a göre "şair kanatlı ve kutsal bir yaratıktır. Esin gelmeden, kendinden geçmeden ve aklının sesini kısmadan yaratamaz." Aristo'ya göre ise şiir taklit sanatlarının bir dalıdır. Kaynağı, insanoğlunun gördüğü ve yaşadığı şeyleri taklitten hoşlarımasına yol açan içgüdüsüdür. Aristo' nun bu tanımının o dönemdeki şiiri büyük ölçüde etkilediğini söyleyebiliriz. İÖ 2. yüzyıldan başlayarak Akdeniz havzasının Roma egemenliğine girmesiyle şiirde de egemen dil Latince olmuş ve bu dilde pek çok önemli yapıt yaratılmıştır. Onaçağda ise şiir büyük ölçüde kutsal metinlere yöneldi. Gerek batı, gerek doğu edebiyatlarında bazı dinsel metinler doğrudan şiir biçiminde, bazı şiirler de dinsel metinlerden esinlenilerek yazıldı. Dante Alig-hieri'nin İlahi Komedya'sı (La divina comme-dia; 1310-21) bu dönemde yazılmış evrensel ürünlerden biridir. 11.-12. yüzyıllarda yaşayan İranlı şair Ömer Hayyam ise aşk, şarap, dünya, yaşama sevinci ve insan sevgisini konu alanrubaileriyle günümüze kadar önemini yitirmedi. Türk edebiyatında, İslam dininin benimsenmesiyle dilde ve toplumsal yaşamda oluşan farklılıklar sonucu edebiyat Divan edebiyatı ve halk edebiyatı olmak üzere birbirinden farklı iki ana yöne ayrıldı. Özellikle yönetim çevrelerinde Arap ve İran edebiyatlarının etkisiyle oluşan Divan edebiyatı 20. yüzyılın başlarına kadar sürdü {bak. DİVAN EDEBİYATI). Halkın geleneksel dili ve beğenisi ile oluşturulan sözlü edebiyat ürünleri de günümüze kadar varlıklarını sürdürmeyi başardılar {bak. Halk EdebİyatI). Avrupa'da, Rönesans'la birlikte ilgi yeniden Klasik Dönem yapıtlarına yöneldi. Bunlardan yeni bir şiirin doğuşu için yararlanıldı. Rönesans döneminin şiirdeki en büyük adı İngiliz şair William Shakespeare'dir. Sonelerinin yanı sıra şiir biçiminde yazdığı oyunlarıyla hem şiirin, hem de tiyatronun en büyük adlarından biri oldu {bak. Sone). Almanya'da Goethe ve Sebiller gibi büyük şairler de klasik anlayışta ürünler verdiler. 18. yüzyılın sonlarında ortaya çıkan Romantizm anlayışı sanatçıya yaratısında alabildiğine özgürlük tanıdı. Duygu ve duyumları önemsemek, insanın ruhsal dünyasına eğilmek, doğal güzelliklere hayranlık duymak başlıca özellikleriydi. Türkiye'de Tanzimat dönemi yazarları bu anlayışla ürün verdiler {bak. Romantizm; Tanzİmat EDEBİYATI). Günümüz şiirinin ya da çağdaş şiirin oluşması ise 19. yüzyılın ortalarında Fransız şair Charles Baudelaire ve Sembolizm Akımı ile başladı {bak. Sembolizm). Bu akıma kaynaklık eden anlayışa göre dünya bir simgeler bütünüdür. Sanatçı gördüğü gerçeği doğrudan değil, simgelerle anlatır. Baudelai-re'den sonra Stephane Mallarmö, Paul Verlaine, Arthur Rimbaud gibi büyük şairlerin yapıtlarına da yansıyan Sembolizm, 20. yüzyılın başlarındaki Gerçeküstücülük gibi akımlar tarafından da benimsendi. Türk şiirinde sembolizm'in ilk temsilcisinin Ahmed Haşim olduğu kabul edilir. İlk sembolist estetik bildirisi de Haşim'in Piyale (1926) adlı kitabının önsözüdür {bak. Ahmed Haşîm). 20. yüzyılla birlikte tüm dünyada şiirin büyük bir çeşitlenme ve çoksesliliğe yöneldiği görüldü. Çeşitli ülkelerde birbiri ardınca oluşan yeni şiir akımları ve bunların birbirlerini etkilemelerinden doğan son derece özgün şiirler ve şairler ortaya çıktı. 20. yüzyıl bu bakımdan şiir sanatının zirvelerine ulaşilanbir yüzyıl olarak da anılabilir. Bu yüzyılda, geleneksel şiir biçimleri olan ölçülü, uyaklı biçimlerden neredeyse tümüyle uzaklaşılarak, her şairin kendine özgü ritim duygusu önem kazandı. Şiirin konulan son derece çeşitlendirildi, hayatta olan her şey şiirde de karşılığını buldu. Dünyada şiirin bu kadar gelişmesi Türk şiiri üzerinde de etkisini gösterdi. 19. yüzyıl sonlarında kendini gösteren şiirde yenileşme hareketi 1930'ların başında Nâzım Hikmet'le içerik ve söyleyiş alanında iyice kendini belli etti. 1940'larda Orhan Veli Kanık, Oktay Ri-fat ve Melih Cevdet Anday'ın başlattıkları Garip Akımı ile eski şiirin etkisi tümden ortadan kalktı {bak. Garip). Garip'e tepki olarak 1950'lerin ortasında doğan İkinci Yeni Akımı Şairleri ise çağrışımlarla yüklü, çarpıcı, şaşırtıcı bir söyleyiş geliştirdiler. İmgelere dayalı zengin bir şiir dili oluşturdular {bak. İKİNCİ YENİ). İkinci Yeni sonrasında Türk şiirinde belirgin bir akım görülmedi. Buna karşılık gerek geçmiş yıllarda şiir yazmış, gerek 1960 sonrasında yazmaya başlamış şairler, şiirlerinde kendilerine özgü bir yol açmayı başardılar. |
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.