![]() |
Minik Serçe
Minik serçe
Bir varmış, bir yokmuş. Hem insanlar çokmuş, hem kuşlar. Kuşlarla insanların iç içe yaşadığı bir zamanda bir minik serçe varmış. Serçe zaten miniktir demeyin, bu serçe neredeyse mini minnacıkmış. İsterseniz anne serçeye sorun, derinden bir “cik” çekerek nasıl anlatacaktır yavrusunun durumunu: “Cik cik de cik cik” Hiç böyle serçe olur mu? Serçecik bile değil. Onunla aynı gün doğanlar uçup geziyor gökyüzünde. http://www.huzuradogru.biz/resim/Masal/minik_serce.jpg Benimki dersen, bırakın uçmayı, kanatlarını bile açamıyor. ½aşırdım kaldım. Yaramaz kuşlar, “cüce serçe” diye alay ederlerse yavrumla, ben ne yaparım?” Anne serçe böyle üzüledursun, biz gelelim, minik serçeye: Zavallıcık, daha dünyaya gelirken güçlükle kırabilmiş yumurtasını. Minicik başını çıkarmış da gövdesini çıkaramamış bir türlü. Düşünsenize, kırık bir yumurtadan dışarı sarkan minicik bir baş! Neyse, anne serçe yetişmiş de yavrusunu çıkarmış gün yüzüne. Zaman zaman olmuş, yerde ateş, gökte duman olmuş; minik de olsa serçecik büyümeye başlamış. Ama kanat çırpmaya uğraşırken kardeşleri gökyüzünü boylamış bile. Minik serçe bu duruma çok üzülmüş. Bir yandan uçmaya çalışıyor, bir yandan da annesine “Ne yap, ne et, beni bu durumdan kurtar.” diyormuş. Anne yüreği nasıl dayansın buna? Yemiyor yediriyor, giymiyor giydiriyormuş yavrusunu. Otları en kurusunu altına seriyor, kanatlarıyla minicik başını okşuyormuş serçeciğin. Ah, diyormuş, ne olur, yavru kuşum da havalansın, gökyüzünden bir yıldız bulsun; bahçeli bir ev yapsınlar kendilerine; çocukları olsun biri oğlan biri kız, biri kuş biri yıldız... Anne serçe böyle güzel şeyler düşündükçe yavrusu uçabilmek için daha çok çalışıyormuş. Yavrusundaki gayreti gören anne, daha güzel şeyler düşünmeye başlamış. Güzellik, güzelliği çeker derler ya, gün gelmiş minik serçe bir daldan diğerine uçmayı başarmış. Uçarken çabuk yoruluyor, hemen annesinin yanına dönüyormuş. Olsun, demiş annesi, bugün bu kadar uçan, yarın şu kadar uçar, diye gökyüzünü göstermiş. Gökyüzü dedim de gökyüzünün yaramaz kuşlarını demedim. Ah, o yaramazlar yok mu, ne zaman minik serçeyi uçmaya çalışırken görseler hep bir ağızdan: “Cüce serçe uçamaz Gökyüzünü geçemez!” diye ötüşüyorlarmış. Anne serçe : “Gördünüz mü kuşlar, korktuğum başıma geldi.” diyerek iyice sarılıyormuş yavrusuna. Sonra da yaramaz kuşlara dönüp: “kışt kışt, yaramaz kuşlar; düşmez kalkmaz bir Allah” diyormuş. Gel zaman, git zaman, minik serçenin durumu bütün gökyüzüne yayılmış. Çoktan beri olanları takip eden bilge serçe sonunda dayanamayıp; “Çağırın bana şu yaramaz serçeleri. Minik serçeyi de kanatlarına alsın, öyle gelsinler.” demiş. Emir büyük yerden gelince yaramaz serçeleri bir korku sarmış. Almışlar minik serçeyi kanatlarına, utana utana bilge serçenin huzuruna çıkmışlar. Bilge serçe, ağır ağır bakmış gelenlerin yüzüne. Bu bakışla, madem bu kadar utanacaktınız, neden üzdünüz minik serçeyi, demek istemiş. Bunu anlayan yaramaz serçeler; “Kuşluk ettik efendim, bir daha yapmayız.” dercesine bakmışlar bilge serçeye. Bunun üzerine bilge serçe yumuşak yumuşak konuşmaya başlamış: -Dünyaya gelirken nasıl bir serçe olacağımıza hangimiz karar verdik? İsteseydik bir çocuk ya da bir yıldız olabilir miydik? Olamazdık değil mi? Öyleyse, bizden farklı diye bir kardeşimizi üzmeye hakkımız yok. Gökyüzünde hepimize yetecek kadar yer var, değil mi? - Eveeet, demiş yaramaz kuşlar. Sonra da bilge serçenin izniyle minik kardeşlerini kanatlarına aldıkları gibi gökyüzünde bir oyuna başlamışlar. Olanları seyreden anne serçe sevinç gözyaşları dökmüş. O gün bu gündür, gökyüzünde hiçbir serçenin bir başka serçeyle alay ettiği duyulmamış. |
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.