ForumSinsi - 2006 Yılından Beri

ForumSinsi - 2006 Yılından Beri (http://forumsinsi.com/index.php)
-   Sanat Tarihi / Arkeoloji (http://forumsinsi.com/forumdisplay.php?f=593)
-   -   Biyokültürel Evrim ve Eller (http://forumsinsi.com/showthread.php?t=91874)

[KAPLAN] 09-02-2009 11:13 AM

Biyokültürel Evrim ve Eller
 
1 Eklenti(ler)
İnsan ırkları ve insanlar arasındaki birbirinden farklı fiziksel özellikler insan türüne ait varyasyonlardır. Varyasyon, genetik biliminde kullanılan bir terimdir ve "çesitlenme" anlamına gelir.Varyasyonlarin kaynağı ise o türün içindeki bireylerin sahip oldugu genetik bilgidir. Bu bireylerin aralarındaki eşleşmeler sonucunda bu genetik bilgi yeni nesillerde değisik kombinasyonlarda bir araya gelir.


Anne ve babanin kromozomlari arasinda genetik madde alisverisi olur. Böylece genler birbiriyle karisir. Bunun sonucunda bu bireyin fiziksel özelliklerinde bir çesitlenme meydana gelir. Bu genetik olay, bir canli türünün içindeki bireylerin ya da gruplarin, birbirlerinden farkli özelliklere sahip olmasina neden olur. Yeryüzündeki insanlarin hepsi temelde ayni genetik bilgiye sahiptirler, ama bu genetik bilginin izin verdigi varyasyon potansiyeli sayesinde kimisi çekik gözlüdür, kimisi kizil saçlidir, kimisinin burnu uzun, kimisinin boyu kisadir.

Burada bilinmesi gereken önemli bir nokta da sudur: Her fiziksel özelligi belirleyen iki gen vardir. Bunlardan biri çekinik, digeri baskin ya da her ikisi de esit derecede baskin olabilir. Örnegin kisinin göz rengini belirleyen iki gen vardir. Bunlardan biri anneden digeri ise babadan gelir. Baskin olan gen hangisi ise çocugun göz rengi o gen tarafindan kontrol edilir.

Bu kural diger bütün fiziksel özellikler ve bunlari belirleyen genler için de geçerlidir. Kulak, burun, agiz sekli, boy uzunlugu, kemik yapisi, uzuvlarin ve organlarin yapisi, sekli, özellikleri, vs. gibi yüzlerce hatta binlerce özellik bu sekilde kontrol edilir. Iste bu özellik nedeniyle, genetik yapida yer alan sayisiz bilgi o bireyin dis görünümüne yansimadan sonraki nesillere aktarilabilir.

Genel olarak evrimde, belli fiziksel özelliklerin (renk, boyut, biçim vb.) gelismesi bazi türlere selektif bir üstünlük saglayabilir, böylece bu özellik muhtemelen kusaktan kusaga aktarilir. Fakat insan türünün gelisiminde bizzat alet kullanimi ve toplumsal davranis, bu kültürel becerilerin gençlere ögretilmesi sayesinde kusaktan kusaga aktarilan, uyum saglayici bir özellik haline gelmistir.

Kültür, çok farkli tanimlari yapilabilen bir kavramdir. Ancak bir insan toplulugunun bireylerinin düsünce, inanç ve yasama ve biçimleri, yaptiklari aletler ve davranis biçimleri çogunlukla kültürün göstergeleri olarak kabul edilmektedir. Bir toplulukta bireylerin ölmelerine karsin kültür sürer gider. Diger yandan da deger yargilari ve anlayislar degistikçe, kültür de degisime ugrar ve bu süreç böylece sürer gider.Genel olarak kültürü insanin dogal ve toplumsal çevresiyle olan etkilesimi ve bu etkilesim sonucu ortaya çikan ürün olarak adlandirabiliriz.

Tarih öncesi kültürlere gelirsek eger, bu çok uzun dönemi tanimamiza yardim edebilecek yazili belgeler yoktur. Elimizdeki temel bilgi kaynaklari, sadece, insanlarin yaptiklari aletler, yasadiklari ve ölülerini gömdükleri yerde bulunan her türlü kalintidir.Bunlar da ancak büyük bir bütünün çok küçük parçalaridir.
Modern insansi maymunlarda alet kullanimi tesadüfiyken ve bir kusaktan digerine hiçbir sekilde aktarilmazken; iletisimsel bir konusmayi da içeren bir toplumsal organizasyonu ögrenmeye, alet kullaniminda uzmanlasmaya baslayan bir türde, bu beceriler kümülatif bir biçimde kusaktan kusaga aktarilir.

O kadar da büyük bir beyni olmamasina ragmen Lucy’nin eli, modern insansi maymunlarla karsilastirildiginda niteliksel bir üstünlügü ifade eden bir beceriyi akla getirir. Düzenli alet yapimi ve kullanimi, Engels’in açikladigi gibi:" En basta el ve beyin olmak üzere çesitli insani özelliklerin daha da gelismesine ve inceliklesmesine yol açma egiliminde olsa gerektir." Daha sonraki hominid türlerinde gerçeklesen sey de tastamam budur.

Lucy, bu büyük beyinli insansi maymun, alet yapabilme ve üretebilme yetenegine sahipti ve bu yetenegini kullanarak ayni zamanda primat evrimini insan beyninin ve elinin kusursuzlasmasi yoluna da böylelikle sokmus oluyordu. Lucy’nin ait oldugu türün insan soyuyla tam iliskisinin ne olduguna dair bilimsel tartismalar, dik durma ve elin gelisiminin, büyük bir beynin gelisimini önceledigi olgusunu degistirmez.
Hiç kuskusuz 3,5 milyon yillik Lucy, odun ve deri gibi malzemelerden aletler yapip kullanmasini saglayacak yeterli el becerilerine sahip olmaliydi. Dahasi, kendisine, alet yapmak, kullanmak ve besinlerini ya da aletlerini tasimak için ellerini kullanmasini saglayacak tam bir hareket serbestligi saglayan, modern insanlar kadar gelismis bir dik yürüme kabiliyeti vardi. Gerçekten de, Lucy’nin ellerinin biçiminin, düzenli ve sürekli bir alet kullanicisi olmasindan baska bir açiklamasi yoktur. Engels’in dedigi gibi:“Eger killi atalarimizin dik durmalari ilkin bir kural, ardindan da bir zorunluluk olduysa, bu süre zarfinda ellerde de çesitli diger islevlerin gelismesi akla yatkin olacaktir.”
Lucy ve kuzenleri tamamen iki ayakliydilar, yani dik yürüyorlardi. Kalça, uyluk ve diz kemikleri, modern insanlardan hiç de geri kalmayan verimli bir dik yürüyüs kapasitesine isaret eder. Elin tam karsisinda bulunan basparmaklari vardi, böylelikle elleri, sikica kavrama ve tuttugu nesneleri geregince hareket ettirebilme yetenegine sahip oluyordu. Bu el,insan eli gibi alet yapabilme ve kullanabilme yetenegine sahipti, yine de insan eline çok benzemesine ragmen tam bir insan eli degildi. Türün beyin büyüklügüyle ilgili bir ölçü olan kafatasi hacmi, ayni vücut agirligina sahip insansi maymunlardan yalnizca biraz daha büyüktü. Sempanzelerin kafatasi hacmi 300 ya da 400 ml’dir. Australopithecus afarensis ise 380 ila 450 ml’lik bir kafatasi hacmine sahipti. (Homo sapiens’in ortalama kafatasi hacmi 1400 ml’dir.) Böylece bu fosil kalintilari bariz biçimde küçük beyinli fakat çok açikça el becerilerine sahip dik yürüyebilen bir hominidin varligina isaret ediyor. Bu kesifler, bir baska paleontolog, Mary Leakey tarafindan Kuzey Tanzanya’nin Laetoli bölgesinde, volkanik küller içinde fosillesmis durumda bulunan dikkate deger iki grup ayak iziyle tamamlaniyordu. 3,5 ilâ 3,7 milyon yillik bu ayak izlerinin incelenmesiyle bunlarin hominidler tarafindan birakilmis oldugu görüldü. Leakey’nin ifadesini kullanacak olursak, “tamamen dik duruslu, iki-ayak üzerinde adim atarak yürüyen bir tür”dü bu.

Bu senaryo, Amerikali paleoantropolog Johanson tarafindan Dogu Afrika’da bulunan son fosil kesifleriyle uyumludur. Lucy takma adiyla anilan 3,5-3,75 milyon yillarina tarihlendirilen bu kadin iskeleti Johanson’un Australopithecus afarensis olarak tanimladigi türe aittir. Bu fosil, bir dizi dikkate deger olguya isaret eder:
Hem Johanson hem de Leakey, Etiyopya’nin Hadar bölgesinde ve Tanzanya’nin Laetoli bölgesinde kesfedilen buluntularin birbirleriyle ilintili olduklarini ileri sürdüler.
Hatta Johanson bunlarin ayni türe ait olabilecegini iddia etti. Ne olursa olsun, bu buluntularin çok açikça gösterdigi tek bir sey varsa o da, son derece gelismis el becerilerine ait vasiflarin (ki alet kullaniminin göstergesidir) ve tam dik durusun, insan beyninin tam gelisimini çok açik biçimde öncelemis olusudur.

Insana en çok benzeyen insansi maymunlarin gelismemis elleriyle, insan eli arasinda daglar kadar fark vardir. Yeni islevlere uyum saglama, kaslarin, baglarin ve uzun zaman dilimlerinde özel bir degisim geçirmis kemiklerin ve tüm bu kalitsal inceliklerin daha da yeni islerde kullanilmasi, insan eline, Rafael’in tablolarini, Thorwaldsen’in heykellerini ve Paganini’nin müzigini gerçeklestirebilmesi için gerekli yüksek kusursuzlugu sagladi.” (Doganin Diyalektigi, Engels )

Aletlerin sürekli toplumsal kullanimi –Engels’in tercih ettigi sözcükle, emek–, hominid yasam tarzinin gitgide vazgeçilmez bir parçasi haline gelir, emek olmaksizin oda sona ererdi. Fakat emek yetisine sahip olmak, hominide, bu yetiye hiç sahip olmayan ya da benzer bir yetinin ancak kaba ve gelismemis bir biçimine sahip olan türler karsisinda muazzam bir selektif üstünlük saglar. Biyolojik evrim bertaraf edilmis olmaz, kültürel evrime –engin bir vasif, bilgi, deneyim ve dil stokunun kusaktan kusaga birikimi– büyük bir itki verilmis olur.

Hominid gelisiminin kanitlari, özellikle de bazi hayvan kesim bölgelerinde tas aletlerin kullanimi, belli bir asamada, belki de küçük av hayvanlarindan büyük av hayvanlarina yönelmeyle birlikte, avlanma vakalarinda maymunlara kiyasla büyük bir artis yasanmis olmasi gerektigini gösteriyor. Etin bitkisel besinlerden çok daha fazla besleyici degeri olduguna isaret eden Engels de bu konuyu gözden kaçirmamisti. Fakat yine de bitkisel besinler büyük ihtimalle günlük diyetin büyük bir bölümü olarak kalmaya devam etmis ve büyük olasilikla bu tür besinlerin üretimiyle ve toplanmasiyla iliskili olan aletler (kaziyici sopalar ya da tasiyici torbalar) yok olup gitmis olmali. "Fakat alet yapimi ve kullanimi, birlikte çalismanin, toplumsal emegin kullanimini ve anlamliligini da arttirir," der Engels. Hem alet yapimi hem de toplumsal emek, dil ve konusma sorununu ortaya çikardi.“Elin, konusma organinin ve beynin, yalnizca tek bir bireyde degil tüm toplumda birlikte çalismasiyla, insanoglu çok daha karmasik islemleri yapabilir hale geldi.”Insan türünün kökeni hususundaki maddi delillerin büyük bir bölümü paleontolojiden –fosillerin ve tas aletlerin toplanmasi– saglanir.

Ilk tas aletler 2,5 ila 3 milyon yilliktir. Bu hominid (insansi) kalintilar, baska aletleri yapmakta kullanilan aletleri de barindirirlar ve bu olgu, günümüz insansi maymunlariyla berrak bir ayrima isaret eder. Günümüz maymunlari, yumusak malzemelerden (ince dallar ve yapraklar) çesitli aletler yapiyor ve kullaniyor olsalar da, hiçbir zaman bunlari baska aletler yapmak üzere kullanmazlar. Hominid aletler genellikle yapildiklari ve kullanildiklari yerle ilintilidirler, baslangiçta çok basittiler fakat bir milyon yil sonra gitgide karmasiklasip sofistikelestiler.

Tanzanya’daki Olduvai Geçiti'nde bulunmalarindan sonra Oldowan tas kültürü olarak adlandirilan bu kültür, bir buçuk ilâ iki buçuk milyon yil önce Acheulian diye adlandirilan daha gelismis bir tas kültürüne dönüstü. Elbette bugüne kemik, odun ve deriden yapilmis olanlar degil ancak tas aletler kalabildi. Belli bir amaç için biçimlendirilmeleri ve bu amaca uygun hale getirilmeleri çok daha zor olan tas aletler gelistirilmeden önce, diger malzemelerden yapilmis aletlerin gelistirildigi görüsü genel bir kabul görmektedir.

En basit araçlar bile, sayisiz denemelerden, deneyimlerden, gözlemlerden, fikir yürütme ve hatirlamalardan olusan uzun bir dönemin ürünüdürler. Bitki köklerini kazip çikarmak için sivriltilmis sopalar ya da besinleri tasimak için deri çantalar gibi en basit aletler, insan gelisiminde neredeyse bir devrimi temsil ederler; insan elinden çikmis bu yumusak aletlerin hiçbiri günümüze kadar korunamamis olsa da, bu tür aletler ilk hominid türlerine hayatta kalmak açisindan muazzam avantajlar saglamis olmali. Bu nedenle, 2,5 milyon yillik Oldowan tas kültüründen çok daha önce, ilk hominidlerin çabuk çürüyen malzemelerden yapilmis da olsa alet kullanmis olmalari muhtemeldir.
Tas aletler bu fosillerle iliskilendirilmemistir. Bu tür aletler, herseyden önce, daha büyük bir kafatasi hacmine ve daha insani diger özelliklere sahip farkli bir fosil türü olan (bazi paleontologlar ayni türün daha sonraki gelisimine ait oldugunu ileri sürmüs olmasina ragmen) Homo habilis’e aittir. Görünen o ki bu buluntular, alet kullanimi ve dik yürümenin, insan beyninin gelisiminden önce oldugunu ileri süren modern antropologlarin yaklasimini onaylamaktadir. Bu konu hakkinda Amerikali antropolog Napier söyle yazmisti: “Bugün artik açiga çikiyor ki, evrimdeki bu önemli kültürel asamanin (alet yapimi ve kullanimi) baslangici, insanin biyolojik evriminin çok daha erken asamalarinda yatmaktadir, çok daha uzun bir zaman diliminde var olmustur ve eskiden inanildigindan çok daha az gelismis bir hominid ve çok daha az uzmanlasmis bir el tarafindan hayata geçirilmistir.”

Iklimsel degisimlerin yol açtigi Asya’daki çevresel baskilar da bazi maymun gruplarini ormanlarin kenarina itmisti. Bunlar modern babunlara dönüstüler, babunlar besin aramak için yerde hareket ederler ancak kendilerini korumak için agaçlara geri dönerler. Primatlar bir hareket tarzi çesitliligi sergilerler. Tarsier, atlayip siçrar ve agaçlara tutunur, gibon agaçlarin dallari arasinda bir sarkaç gibi sallanarak hareket eder, orangutan dört ellidir, goril dört ayakli bir yürüyüsçüdür maymun gerçek bir dört ayaklidir, yalnizca hominidler tamamen iki ayakli olmayi göze almislardi.

Diger uzmanlasmalar ellerle ilgilidir. Eger biri siçrayip bir dali yakalamak istiyorsa, mesafeyi daha kesin bir sekilde kestirmekte yetkin olmalidir. Eger degilse en iyi durumda eli bos dönecektir; en kötü durumda ise dali hiç yakalayamayacak ve düsecektir. Daha hassas bir mesafe tahmininin yolu iki gözle bakmaktan geçer. Iki gözü bir nesnenin üzerine odaklamak derinligi algilamayi saglar. Bu da gözlerin, sincaplardaki gibi basin yan tarafinda degil de, kafatasinin önyüzünde bulunmasini ve ileriye bakmasini gerektirir. Primat atalarimiz böyle bir bakisi gelistirdiler. Kafataslari gözlerin yeni konumuna uymak için yuvarlaklasti, ve biçimdeki bu degisiklikle birlikte kafatasi hacminin büyümesi ve daha büyük bir beyine sahip olma firsati dogdu. Ayni zamanda, çene küçüldü. Elleri olan bir hayvan, toplama ve avlanma islerini artik disleriyle yapmak zorunda degildir. Bu isleri daha küçük bir çeneyle daha az disle de yapabilir. Modern insansi maymunlar ve diger maymunlar ve insanlar her çenede on alti dise sahipler. Atalarinin ise yirmi iki disi vardir.

Psikolog Jerome Bruner çocuklarin zihinsel gelisimi üzerine kaleme aldigi yazilarda, hüner gerektiren davranislarin, bir yanda dil üretmeyle ve diger yanda da problem çözmeyle birçok ortak noktasi oldugunda israr etmisti. En basit hünerlerin neredeyse hepsi elin ya da ellerin kullanilmasini ve gözün kilavuzlugunu gerektirir. Insan elinin gelisimi üzerine Bruner sunlari yaziyor: “Insanin elleri yavas gelisen bir sistemdir, ve insanlar türümüzü digerlerinden ayirt eden el zekâsi çesidini –alet yapma ve kullanma– sergilemeden önce yillar geçti.” Aslinda tarihsel olarak eller, primatlarin evrimini inceleyen ögrencilerin bile çok fazla dikkatini çekmemistir. Wood Jones ise maymun eliyle insan eli arasinda küçük morfolojik farkliliklar bulunduguna, esas farkliligin merkezi sinir sistemi tarafindan kosulduklari islevlerde olduguna bizi ikna etmek zorunda kalmisti. Yine de, Clark ve Napier’in isaret ettigi gibi, eldeki morfolojik degisimin evrimsel dogrultusu, agaç farelerinden, Yeni Dünya maymunlarindan, Eski Dünya maymunlarindan geçerek insana ilerler; bu da elin islevinin ve onunla birlikte insan zekâsinin hayata geçirilisinin nasil degistigini gözler önüne serer.

Bu degisim düzenli olarak, uzmanlasmadan uzaklasmanin çok özel bir biçimi dogrultusunda olmustur. El, kendi Loko-motor islevinden, kollari savurarak daldan dala geçme islevinden ve pençeler ve egzotik biçimli patilerce karsilanan uzmanlasmis gereksinmelerden muaftir. Islevde uzmanlasmadan uzaklasma, yerine getirilebilecek islevlerde çesitlenme anlamina gelir. El, agirlik kaldirmak için gereken parmak kemiklerindeki açilma yetenegini, yiyecek avuçlama için kapanma yetenegini, tutma ve tirmanma için dolama yetenegini ya da basparmakla digerlerinin karsilikli durmasi yetisini –erken primat mirasinin parçalari– yitirmeksizin, geç primat evriminde bazi yeni islevsel yetenekler kazanir, beri yandan uygun bir morfolojik evrim de geçirerek. Birlesik bir kuvvetli ve hassas kavrama yetenegi de buna eklenir. El ayasinin ve basparmagin esnekligi artar. Uç parmak kemikleri genisler ve güçlenir, özellikle basparmak. Napier sunu söylerken abartiyor olabilir: “Mevcut deliller ilk insanin tas aletlerinin, onlari yapan el kadar iyi (ya da kötü) oldugunu akla getiriyor.” Elbette baslangiçtaki aptal eller kültürle donanan zeki bir programa kosuldugunda zeki oldular.

Ilk hominid fosilleri Dogu Afrika’da bulundu, bu fosiller yaklasik olarak 3,5-3,3 milyon yil önce yasamis Australopithecus afarensis olarak bilinen türe aittir. Maymun benzeri bu yaratiklar dik yürüyebiliyorlardi, basparmaklari parmaklarinin tam karsisindaydi ve bu nedenle alet kullanabiliyorlardi. Kafatasi hacimleri diger maymunlardan daha büyüktü (450 santimetreküp). Ama yine de, bu erken hominidlerle ilgili herhangi bir alet bulunamamistir; bu tür aletler, açikça tanimlanan ilk insan türüne, yani uygun bir sekilde Homo habilis (“becerikli adam”) diye adlandirilan insan türüne geldigimizde görülürler. Homo habilis dik yürüyordu, 1,20 metre boyundaydi ve 800 santimetreküplük bir beyin kapasitesine sahipti.

Insanlarin hominid insansi maymunlardan gerçek ayrilisi hangi noktada gerçeklesti? Paleontologlar bu sorun üzerinde uzun zaman tartistilar. Yanit Maymundan Insana Geçiste Emegin Rolü adli ustaca kaleme alinmis denemesinde Engels’ten geldi. Ama bu sorunun yaniti Marx ve Engels’in 1845 tarihli çalismasi Alman Ideolojisi’nde çok daha önceden ortaya konmustu: Insanlar hayvanlardan bilinçle, dinle ya da istediginiz herhangi bir baska seyle ayirt edilebilir. Insanlar, kendi geçinme araçlarini üretmeye baslar baslamaz –ki fiziksel örgütlenisleriyle kosullanan bir adimdir bu– kendilerini hayvanlardan ayirt etmeye baslarlar. Insanlar kendi geçimlerini üretirken, dolayli olarak, kendi maddi yasamlarini da üretirler.

İnsansı Maymunlar Alet Yapabilir mi?

Insanlar ile hayvanlar âleminin geri kalani arasindaki farki, bu farkin fiilen yok oldugu bir noktaya dek bulaniklastirmak son zamanlarda moda oldu. Bir bakima, bu yaklasim geçmisin idealist yaklasimlarina tercih edilebilir. Insanlar hayvandir ve diger hayvanlarla özellikle de en yakin akrabalarimiz olan insansi maymunlarla belli özellikleri paylasirlar. Insanlar ile sempanzeler arasindaki genetik farklilik yalnizca yüzde iki civarindadir. Yine burada da, nicelik nitelige dönüsmüstür. Bu yüzde iki, insanlari tüm diger türlerden kesin olarak ayiran nitel bir siçramayi temsil eder. Insanlara diger sempanzelerden daha da yakin olan bonobo sempanzelerinin az bulunur türlerinin kesfedilmesi büyük bir ilgi uyandirmistir. Sue Savage-Rumbaugh ve Roger Lewin, “Kanzi, Insan Aklinin Kiyisindaki Maymun” adli kitaplarinda, yakalanmis bir bonobo olan Kanzi’nin zihinsel kapasitesini inceleyerek elde ettikleri sonuçlarin ayrintili bir bilânçosunu sunarlar. Hiç kuskusuz Kanzi’nin sergiledigi zekâ düzeyi, insan olmayan hayvanlarda bugüne dek görülenlerden kayda deger ölçüde yüksektir ve belli bakimlardan bir insan yavrusunun düzeyini andirir. Her seyden önce, örnegin alet yapma potansiyelinin varligini gösterir. Bu örnek evrim teorisinin lehine güçlü bir delildir. Bununla birlikte, bonoboya bir tas alet yaptirmaya çalisan bu deneylerin önemli tarafi, basarisiz olmalaridir. Yabani hayatta sempanzeler, akkarincalari yuvalarindan çikarmak için “olta çubuklari” gibi, hatta kabuklu yemisleri kirmak için “örs” gibi “aletler” kullanirlar. Bu islemler yüksek bir zekâ seviyesini göstermektedir ve kuskusuz insanligin en yakin akrabalarinin daha ileri faaliyetler için gereken bazi zihinsel önkosullara sahip oldugunu da kanitlar. Ancak bir keresinde Hegel’in de isaret etmis oldugu gibi, biz bir mese agaci görmek isterken bize bir mese palamudu gösterilirse bununla tatmin olamayiz. Alet yapma potansiyeli, onu gerçekten yapmakla ayni sey degildir, tipki bir piyangodan büyük ikramiye kazanma olasiliginin, bu parayi gerçekten kazanmaktan çok farkli olusu gibi. Üstelik bu potansiyelin daha yakindan bakildiginda son derece göreli oldugu da anlasilir.

Modern sempanzeler bazen küçük maymunlari avlarlar. Ama bunun için silah ya da alet kullanmazlar, kendi dislerini kullanirlar. Ilk insanlar büyük cesetleri parçalayabiliyorlardi, bu is için de keskin tastan aletlere ihtiyaçlari vardi. Kuskusuz en erken hominidler yalnizca hazir araçlar kullandilar, bitki köklerini kazmak için kullanilan sopalar gibi. Modern sempanzelerde gördügümüz seyin aynidir bu. Eger insanlar esasen vejetaryen bir beslenme sekline saplanip kalsalardi, tas aletler yapma gibi bir gereksinimleri olmayacakti. Ama tas aletler yapma yetenegi onlara tümüyle yeni bir besin kaynagina ulasma firsati sundu. Ilk insanlarin avlanmayip yalnizca les yiyicilik yaptiklarini kabul etsek bile bu fikir dogrulugunu korur. Büyük hayvanlarin sert derilerini kesmek için tastan aletlere yine de ihtiyaçlari olacakti.

Dogu Afrika’daki Oldowan kültürünün ilk insanlari, tabakalar halinde soyma olarak bilinen bir islem vasitasiyla tastan aletler yapmakta hayli ileri bir teknige zaten sahiplerdi. Dogru tipte taslari seçiyorlar ve digerlerini bir tarafa birakiyorlardi; taslari birbirlerine dogru açilarda vuruyorlardi, vesaire. Tüm bunlar yüksek düzeyde bir tecrübe ve beceriyi gösterir. Insanlarin bonoboyu bir alet yapmaya tesvik etmek için o kadar müdahale etmesine ragmen, Kanzi’nin “çalismasi”nda eksik olan sey de budur. Defalarca yinelenen çabalarin ardindan, deneyi yapanlar sunu itiraf etmek zorunda kaldilar:

Su ana kadar Kanzi, Erken Tas Devri kayitlarinda görülenlerle karsilastirildiginda dört kriterden her birinde, göreli düsük düzeyde bir teknolojik ustalik sergilemistir.

Ve su sonuca variyorlar:

Bu nedenle, Kanzi’nin tas kirma ve sekillendirme becerileriyle Oldowan alet yapicilari arasinda bariz bir fark vardir. Bu da, bu ilk insanlarin gerçekten de insansi maymunlar olmaktan çiktiklarini gösterir.

En ilkel hominidleri bile en yüksek insansi maymunlardan ayiran diger farkliliklar arasinda, dik durusa bagli olarak vücut yapilarindaki önemli degisimleri saymaliyiz. Meselâ bonobonun kollarinin ve el bileklerinin yapisi insanlarinkinden farklidir. Uzun kollar, bogumlu parmaklar ve kisa bir basparmak, onun, bir tasi güçlü bir darbe vurmaya yetecek kadar etkili bir sekilde ve sikica tutmasini engeller. Bu olgu digerleri için çok daha geçerliydi.

Sempanzenin eli, diger parmaklarin karsisina konabilen oldukça gelismis bir basparmaga sahiptir, “fakat kisadir ve isaret parmaginin ancak yanina degebilir, ucuna degil. Hominidin elinde, basparmak daha büyüktür ve isaret parmaginin karsisinda duracak sekilde bükülür. Bu özellik iki ayakliliga eslik eden ve onun mantiksal sonucu olan bir özelliktir ve el becerisinde büyük bir artis saglar. Tüm hominidler bu tarz bir ele sahip görünüyorlar, bugün bildigimiz en eski hominid olan afarensis bile. Onun eli modern bir insaninkinden güçlükle ayirt edilebilir.”

Ayrim çizgilerini bulaniklastirmaya dönük tüm çabalara ragmen, en ileri insansi maymunlarla en ilkel hominidler arasindaki fark bile her türlü kuskunun ötesindedir. Insanlarin alet yapan hayvanlar oldugu düsüncesini çürütmek üzere girisilen bu deneyler ironik bir biçimde tam tersini kanitlamislardir.

ELLERIN GELİŞİMİ

Dogal nesnelerin ileri düzeydeki kullanimi ;

1 ) Ellerin dengede durma yada hareket etmede kullanilan fonksiyonlarinin özgürlesmesi
2 ) Üç boyutlu görüs algilama
3 ) Beynin büyümesi ve gelismis el ve göz koordinasyonunun bir araya gelmesiyle mümkün olmustur.

Dean Falk; “ Ayaklar bir kez, yürümek için agirlik tasiyicilar haline gelip yakalayici, kavrayici konumlarindan kurtulunca, daha önce ayak kontrolü için kullanilan korteks alanlari, korteksi baska fonksiyonlar için özgür birakarak küçülmüstü. Kuskusuz ellerin özgürlesmesiyle birlikte bu durum, tasima ve alet yapma yeteneklerinin gelismesini de berberinde getiriyordu.”

Biyokültürel Evrim ve EllerDik yürümeye adaptasyonla birlikte dogal çevrenin algilanmasi bakimindan da önemli degisiklikler yasanmis olabilirdi, çünkü bu sayede beynin tarama alanina giren uzaklik ve yönlerde artmisti. Yüz yüze iliskiler çogaldigi için sosyal çevrede de bir degisim yasanmis, yüz ifadeleriyle iletisim kurabilme olanaklari zenginlesmisti.

Primatlarda elin kavrama yetenegi çevrelerinden nesneleri çekip çikartmalarina izin veriyordu. Sadece bu nesneleri tutup incelemek bile bizim çevre hakkinda bilgi edinmememize büyük destek saglamistir. Bu da primatlarin merakinin dogal sonucudur ve oyunla kendini göstermistir.

Primat davranislarindan olan bit ayiklama isleminde eller diger bireyin saçindaki bitlerin toplanmasinda kullanilir ve bu islem ayni zamanda gelismis el ve göz koordinasyonunu gerektirir. Bu primatlarin çogu bu islemleri basparmaklari ile isaret parmaklarinin uçlarini bir cimbiz gibi birlestirerek yapiyorlardi. Bu önemsizmis gibi görünen davranis ilerde nesnelerin tutulmasi için temel niteligi tasir. Zaman içinde bu hareketler alet teknolojisinin islenmesine yol açmis olabilir.

Biyokültürel Evrim ve EllerInsan disindaki primatlarda dik oturustaki görüs, bir gözetmenlige, rehbere ve kontrole dönüsmüstür( Sphuler, 1957:41 ). Dik oturustaki görüs, keskinligin artmasina, keskin bir görüs el fonksiyonlarinin gelismesine neden olmustur. Primatlarin gözlerinin gelismesinde; agaç dallari üzerinde gezinme ve uçan canlilarin takip edilmesi gibi etkilerin oldugu düsünülmektedir. Primatlar nesneleri tutar, koklar ve tadarlar. Bu gelismelerle birlikte; gelismis primatlar çevreyi kendilerinden bagimsiz olaylar silsilesi olarak degil,bu objelerle olan iliskilerinin bu olaylari olusturdugu farketmeye baslarlar. (Champbell )

INSAN ELININ HAREKET SEKILLERI

Insan eli fazlasiyla çok amaçli bir organdir. Insan elinin çalismasi genel olarak iki sinifta toplanabilir.

1 ) KAVRAMA HAREKETLERI: Kavrama hareketleri nesnelerin parmaklar ile yada parmaklar ve avuç yardimiyla tutulmasi seklindedir.
2 ) KAVRAMA DISINDAKI HAREKETLER: Bu hareketler ise; itme, kaldirma, hafifçe vurma, yumruklama hareketleridir.
Kavrama hareketleri kendi içinde 4 e ayrilir. ( J. Napier, 1980 )

a)Hook Grip
b)Scissor Grip
c)Precision Grip
d)Power Grip

Bu hareketlerden Hook Grip ve Scissor Grip hareketi digerlerine görece olarak basit hareketlerdir. Hook Grip hareketinde( mesela çanta tasirken ) basparmak devreye girmez ve diger parmaklar çengel pozisyonuna gelmek için hafifçe kivrilir. Scissor Grip hareketi de nesneleri isaret parmaginin ve orta parmaginin uç palangslari arasinda tutarak yapilir. Örnegin sigaranin tutulusu gibi. Bu harekette basparmak devreye girmez ve diger iki parmagin yanina hizalanir.

Son iki tutus sekli ise elin daha kompleks hareketlerini gerektirir. Pricision Grip hareketi nesneleri basparmak ve baska bir yada birkaç parmagin uçlari arasinda tutarak yapilir. Eger büyük bir nesne tutulmak isteniyorsa bes parmak birden devreye girer. Ancak daha küçük bir nesne tutulmak isteniyorsa basparmak ile isaret parmagi yada orta parmak ile birlikte kullanilir. Precision Grip hareketinin bir diger formu da basparmagin ucunun isaret parmaginin yan yüzüne konulmasiyla olur. Bu harekete Çimdik Hareketi denir. Anahtari tutarken yaptigimiz gibi.

Power Grip; elin parmaklar ve avuç içi kullanilarak, basparmaginda destek olarak kullanildigi tutustur. Bu tutusun üç sekli vardir:

1) Squeeze Grip:Silindir seklindeki nesneleri tutmak için kullanilan tutus. Örnegin çekiç sapini tutarken.
2) Disk Grip: Bu tutusta güç avuç ile uygulanirken, hafifçe kivrilmis diger parmaklar nesnenin diger yüzeyini kavrarlar. Kavanoz açma hareketindeki gibi.
3) Spherical Grip: Bu hareketle büyük küresel nesneler (portakal) avuca dogru kivrilmis basparmak ve diger parmaklar yardimiyla tutulur.

Precision Grip ve Power Grip hareketleri elin karmasik, bilesik hareketlerini gerektiren hareketlerdir. Bu hareketler sadece parmaklarin kivrilmasini ve parmaklarin abduction, adduction hareketlerinin yeteneklerini ihtiva etmez. Ayrica iki baska hareket kabiliyetini daha içerir. Bunlardan birincisi opposition’dir. Bu Napier tarafindan su sekilde tanimlanmistir: Basparmagin uç yüzeyinin diger parmaklarla karesel bir açiyla veya tam anlamiyla karsi karsiya gelecek sekilde iliskide olma hali. Precision Grip ve Power Grip hareketiyle ortaya çikan bir diger önemli hareket kabiliyeti ise cupping hareketidir. Avucun çukurlasmasi ve elin iki bölümünün birbirine yakinlasmasi durumudur.
Precision Grip ve Power Grip hareketlerini yapmamizi saglayan, basparmagin diger parmaklarla oranidir. Eger bu sekilde olmasaydi basparmagin uç yüzeyi diger parmaklarin uç yüzeyleriyle karsi konuma gelemezdi. Insan elinin hareket kabiliyeti; basparmagin uzunlugundan farkli olarak eklem yüzeylerinin sekline de baglidir. Eklem yüzeylerinin bu sekilde olmasi diger primatlarin yapamadigi abduction, adduction ve diger birçok hareketi olanakli kilar.

APE ELINI INSAN ELINDEN AYIRAN FARKLAR

Insan eli sadece çalismak için kullanilirken ape eli hem kavramak hem de hareket için kullaniliyordu. Bu iki görev parmaklarin orani ve ayrica tek tek eklemlerin morfolojik yapisinda kendini gösteriyordu.

Ape elini insan elinden ayiran en belirgin özellik basparmak uzunlugunun diger parmaklara, özellikle isaret parmaginin uzunluguna oranidir. Ape’nin basparmagi insana kiyasla isaret parmagina oranla oldukça kisadir. Bu durum basparmagin diger parmaklarla kafa kafaya gelmesini zorlastirir. Bu, M3 ( metacarpal )’ün basindaki eklemin asimetri eksikligi ve avucun çukurlasamamasi ile birlesince ape’nin elinin Hook Grip ve Çimdik Hareketi’ni kisitlar.

Hook Grip’te büyük silindir objeler ( agaç dallari gibi ) avuca yatay olarak tutulur. Daha ince objeler ise Hook Grip’in bir diger çesiti olan Double-Locking hareketi ile kavranir ( Napier, 1960 ). Ape eli insan elinin yaptigi basit hareketlerden Scissor Grip hareketini yapamaz. Insan elinin karmasik hareketlerinin bir çesiti olan Çimdik Hareketi’ni yapar. Dolayisiyla Power Grip hareketlerinin hiçbirini yapamaz.

Ape elindeki kemikler ve eklemleri insan elinden ayiran 4 ana farklilik alani sayabiliriz.

a)Yürürken de ellerini kullanan ape, yürürken elden kuvvet alinmasi gerektiginde ellerin sabit kalmasi gerektiginden, insan elinin çalisirken gerektirdigi hareket kabiliyetinden mahrum kalir.
b)Apelerin parmak kivirma kaslari insaninkine kiyasla çok daha fazla gelismistir.
c)Afrika apelerinin Knockle-Walking* hareketlerinin gösterdigi özellikler.
d)Orangutanin agaca tirmanmasinda elin gösterdigi özellikler.

* Afrika apeleri, sempanzeler ve goriller yerdeki hareketlerinde ellerini Knockle-Walking durusunda kullanirlar. Knockle-Walking hareketi; apelerin ayakta iken dengede durmak için elleri ile yerden destek almasi seklindedir.

ALET KULLANMAYA NE ZAMAN BASLADIK?

Aletsiz bir yasami hayal etmek bile zor. Aletsiz bir yasamda çiplak elle avlanilir, yiyecekler pisirilmeden çig olarak çignenir, bir magara veya agaç tepesi barinak olarak kullanilir.

Gerçekte aletlere bagli bir yasam beynimizde ve vücudumuzda yansima buluyor. Beynimizdeki ellerin kontrolünden sorumlu bölgelere benzer bazi bölgeler diger primatlara oranla daha büyüktür. Ellerimizin yapisi da farklidir. Daha uzun basparmak ve diger anatomik degisiklikler parmak uçlarimizla dokunmak ve aletleri tutmak konusunda avantaj saglar.

Ilk aletlerin kullanimi insanlik tarihinde bir dönüm noktasidir. Böylece atalarimiz, kendi atalarinin erisemedigi yerlerde yiyecek bularak yasamlari üzerindeki kontrolü artirmayi basardilar.

Insanoglunun teknolojik tarihi konusunda en güvenilir kaynak yine aletlerin kendisidir. Bilinen en eski hominid aleti 2.5 milyon yilliktir. Bunlar Etiyopya'da bulunmus, kayalardan yontulmus aletlerdir. Bugünkülerle karsilastirildiginda çok basit olsalar dahi, bu aletler hominidlere filleri parçalama, kemiklerini kirarak içindeki iligi çikartabilme olanagi saglamistir.

Bu zihinsel açidan da çok önemli bir gelismedir, çünkü insan kayaya bakip bunun içinde bir silahin gizli olabilecegini fark etmistir.

Ne var ki son yillarda insan teknolojisinin milyonlarca yil geriye giden bir tarihi olduguna iliskin ipuçlari ortaya çikiyor.

Öncelikle sempanze ve diger maymunlarin alet yapma konusunda çok becerikli olduklarini görüyoruz. Dikenlerle kapli bir yerde yürümek için sempanzelerin yapraklardan bir çesit sandalet yaptiklarini biliyoruz. Balik tutmak için bir nevi olta ürettikleri de söylenenler arasinda. Ne yazik ki yapraktan yapilmis sandaletler zamana karsi yenik düstügü için bugün örneklerini göremiyoruz.

Alet Yapmanin Rolü

Insanlarin “alet kullanan” yegâne hayvanlar olmadigi siklikla dile getirilir. Birçok hayvanin (yalnizca maymunlar ve sempanzelerin degil, bazi kuslarin ve böceklerin bile) belli faaliyetler için “alet” kullandigi söylenebilirse de, bu aletler söz konusu hayvanlarin bulabildikleri dogal nesnelerle –agaç dallari, taslar vb.– sinirlidir. Dahasi böylesi bir kullanim ister tesadüfi bir faaliyetten (meselâ bir maymunun bir meyveyi yerinden oynatmak için bir agaca herhangi bir dal parçasini firlatmasinda oldugu gibi), isterse de son derece karmasik olabilen sinirli bir eylemden olussun, tamamen genetik sartlanma ve içgüdünün sonucudur. Eylemler her zaman aynidir. Daha üst memeli türlerinde çok sinirli bir düzeyde varolmasina ragmen, genel olarak zekice bir planlamadan, öngörüden ya da yaraticilik diye bir seyden bahsedilemez; en ileri insansi maymunlarin dahi, en ilkel hominidlerin üretici faaliyetini andiran bir davranislari yoktur.

Esas mesele insanlarin “alet kullanmasi” degildir. Mesele, insanlarin alet yapan yegâne hayvan olmasidir, üstelik de yalitik ya da tesadüfi bir faaliyet olarak degil, tersine kendi varolusunun –ki diger her sey buna dayanir– esas kosulu olarak alet yapan yegâne hayvan insandir. Böylelikle, genetik açidan insanlar ve sempanzeler neredeyse özdes olmasina ragmen ve bu hayvanlarin davranislari bazi bakimlardan göze çarpici ölçüde “insani” gibi görünse bile, en zeki sempanze bile, Homo erectus (insanligin evrim esiginde duran bir yaratik) tarafindan üretilen en ilkel tas aletleri yapmaktan bütünüyle acizdir.

“Insanligin Kökeni” kitabinda Richard Leakey bu noktayi ele alir:

Sempanzeler usta alet kullanicilardir ve akkarincalari yakalamak için dal parçalari kullanirlar, yapraklari sünger olarak ve taslari da findik fistik gibi seyleri kirmak için kullanirlar. Fakat –en azindan simdiye kadar– yabani hayattaki hiçbir sempanzenin hiçbir zaman bir tas alet imal ettigi görülmemistir. Insanlar keskin kenarli aletleri 2,5 milyon yil önce iki tasi birbirine çarparak üretmeye, böylelikle de insanin tarih öncesini aydinlatan teknolojik bir faaliyetin izlerini birakmaya basladilar.

Bu satirlari, Engels’in 1876’da yazdigi satirlarla karsilastirirsak:

Birçok maymun agaçlara kurduklari yuvalarini elleriyle yaparlar, hatta sempanzeler, kötü hava kosullarindan korunmak için dallar arasinda çati insa ederler. Düsmanlarina karsi kendilerini korumak için elleriyle sopa tutarlar ya da düsmanlarina meyve ve tas firlatirlar. Yakalandiklarinda, insanoglundan kopya ettikleri bir dizi basit islemi de elleriyle gerçeklestirirler. Ama insana en çok benzeyen insansi maymunlarin gelismemis eli ile yüz binlerce yillik emek ( aletlerin sürekli toplumsal kullanimi ) sayesinde son derece kusursuzlasmis insan eli arasindaki uçurumun ne denli büyük oldugu tam da burada anlasilir. Her ikisinde de kemik ve kas sayisi ve bunlarin genel düzeni aynidir; ama en ilkel vahsinin eli bile hiçbir maymunun taklit edemedigi yüzlerce islemi gerçeklestirebilir. Hiçbir maymun eli en kaba tas biçagi bile asla sekillendirememistir.

Nicholas Toth yillarca ilk insanlarin alet üretme yöntemlerini anlamaya çalisti ve su sonuca vardi; taslari inceltmenin en temel süreçleri bile yalnizca hatiri sayilir bir dikkat ve el becerisini degil ayni zamanda belli bir derecede öngörü ve planlamayi gerektirmektedir.

Verimli çalismak için, tasi kirarak sekillendirecek olan kisi uygun sekle sahip bir kaya parçasi seçmeli, uygun bir vurma açisiyla tasi elinde tutmalidir; ve vurma hareketinin kendisi, dogru yere uygun bir kuvvetle darbe indirmek, büyük bir pratigi gerektirir. Toth, 1985 tarihli bir makalede “alet yapan ilk insanlarin, taslari islemenin temel ilkelerine iliskin saglam bir sezgisel zekâya sahip olduklari açiktir” diye yazmisti. “Ilk alet yapicilarin insansi maymunlarin ötesinde bir zihinsel kapasiteye sahip olduklarindan süphe duyulamaz” demistir. “Alet yapimi önemli motor ve bilissel becerilerin koordinasyonunu gerektirir.”

El, beyin ve diger vücut organlari arasinda siki bir iliski vardir. Beynin ellerle iliskili kismi, vücudun diger kesimleriyle iliskili kisimlarindan çok daha büyüktür. Darwin zaten, organizmanin belli parçalarinin gelisiminin görünüste bu parçalarla hiçbir iliskisi olmayan diger kisimlarin gelisimine bagli oldugunu kavramisti. Bu olguya, karsilikli gelisme yasasi adini vermisti. El becerisinin emek ( aletlerin sürekli toplumsal kullanimi ) sayesinde gelisimi beynin hizli bir gelisimi için gerekli uyariciyi saglamisti.

Insanligin gelisimi bir tesadüf degil, zorunlulugun sonucuydu. Ilk hominidlerin dik durmalari, besin arayisi içinde bozkirlarda özgürce dolasabilmeleri için gerekliydi. Kafa, yirticilarin varligini saptamak için vücudun en üstünde konumlanmis olmaliydi, tipki bozkirlarda yasayan diger bazi hayvanlar gibi. Sinirli besin kaynaklari, toplama ve tasima zorunlulugunu dogurdu ki bu da elin gelisiminin itici gücüydü.

Insansi maymunlar iki ayaklari üzerinde yürümek üzere insa edilmemislerdir, bu nedenle de iki ayaklari üzerindeyken hantaldirlar. En erken hominidlerin anatomileri bile açikça dik yürümeye uyum saglamis bir kemik yapisini gözler önüne serer. Dik durma birçok bakimdan ciddi dezavantajlara sahiptir. Iki ayakla, dört ayakla kosulabildigi kadar hizli kosmak mümkün degildir. Birçok bakimdan iki ayaklilik dogal olmayan bir durustur, ki bu da magaralardan günümüze kadar insani ugrastiran sirt agrilarinin yayginligini açiklar. Iki ayakliligin büyük avantaji, bu durus seklinin elleri çalismak üzere serbest birakmasidir. Insanligin ileri dogru büyük siçrayisidir bu. Ancak Engels’in de isaret ettigi gibi, bundan çok daha fazlasi da söz konusudur:

Elin gelisimi bir bütün olarak vücudun gelisimine siki sikiya baglidir. Her seferinde yeni islere uyum saglayarak, böylelikle edinilmis özel kaslarin, kas baglarinin ve uzun zaman dönemlerinde de kemiklerin kalitimiyla, ve kalitimla elde edilen bu iyilesmis özelliklerin gittikçe daha karmasik ve yeni islere hep yeni bir biçimde uygulanmasiyla, insan eli, Raphael’in tablolarini, Thorwaldsen’in heykellerini ve Paganini’nin müzigini yaratabilmesini mümkün kilan üst düzey bir mükemmellik kazanmistir.

Ama el tek basina degildi. O, bütünün, son derece karmasik bir organizmanin yalnizca bir üyesiydi. Ve elin yararlandigi sey elin hizmet ettigi tüm bedene de yarar sagladi
Alet üretimi, ilkin kadin ve erkek arasinda isbölümünün baslamasi, dilin gelisimi ve isbirligine dayali bir toplum; bunlar insanligin gerçek ortaya çikisini belirleyen unsurlardir. Bu yavas, tedrici bir süreç degildi, tersine bir baska devrimci siçramayi, evrimdeki en belirleyici dönüm noktalarindan birini temsil etmektedir. Paleontolog Lewis Binford’un sözleriyle, “Bizim türümüz, tedrici, ilerleyen süreçlerin sonucu olarak degil, tersine göreli kisa bir zaman araliginda patlamali bir sekilde ortaya çikti.”
Emekle ( aletlerin sürekli toplumsal kullanimi ) tüm diger etkenler arasindaki iliski Engels tarafindan su sekilde açiklanmistir:

Önce emek, ardindan onunla birlikte net konusma; bunlar, insansi maymunun beyninin, tüm benzerligine ragmen kendisinden çok daha büyük ve daha kusursuz olan insan beynine tedricen dönüsmesine neden olan en temel iki dürtüdür. Beynin gelisimi, onun en dogrudan araçlarinin –duyu organlarinin– gelisimiyle el ele yürüdü. Tipki konusmanin adim adim gelisimine zorunlu olarak isitme organinin buna tekabül eden gelisiminin eslik etmesi gibi, bir bütün olarak beynin gelisimine de tüm duyularin daha da hassaslasarak gelisimi eslik eder. Kartal insandan çok daha uzagi görür, ancak insan gözü esyada kartalinkinden çok daha fazlasini görür. Köpek insandan çok daha keskin bir koku duyusuna sahiptir, ama insan için farkli seylerin belirli özellikleri olan kokularin yüzde birini bile ayirt edemez. Ve insansi maymunun ancak en kaba ilkel biçimiyle sahip oldugu dokunma duyusu, bizzat insan elinin emek araciligiyla gelisimiyle yan yana gelismistir.

En ilkel aletlerin kullanilmasi bile kendilerine diger maymunlarin ulasamadiklari besinlerden yararlanma hakki tanimis da olsa, en erken hominidler agirlikli olarak vejetaryen bir diyete sahiplerdi. Bu diyet, esasen les yiyicilikle elde edilen küçük miktarlarda etle takviye ediliyordu. Gerçek atilim, alet ve silah üretiminin insanlarin birincil besin kaynagi olarak avciliga geçmelerini mümkün kildigi anda oldu. Bununla birlikte atesin kontrol altina alinmasi, besinlerin pisirilerek yenilmesine olanak sagladi.Bu sayede çok güçlü çene kaslarina olan gereksinimin azalmasiyla kaslarin kafatasina uyguladigi baski azaldi. Akabinde beynin büyümesini engelleyen bir kuvvet ortadan kalkmis oldu. Hiç kuskusuz et tüketimi beyin boyutlarinda hizla daha da büyük bir artisa yol açti. Et yemek, organizmanin kendi metabolizmasi için ihtiyaç duydugu en temel maddeleri neredeyse hazir bulmasini saglamaktadir. Bu, yalnizca sindirim için gerekli olan zamani degil, ayni zamanda bitki yasamina denk düsen diger bitkisel vücut süreçlerini de kisaltti ve böylece kelimenin dogru anlamiyla hayvan yasaminin aktif belirtileri için zaman, malzeme ve istek kazandirdi. Ve olusum halindeki insan bitki aleminden daha da uzaklastikça, kendisini hayvanlarin üzerinde de o kadar yüksege çikardi. Bitkinin yani sira et yemeye de uyum saglamasi, olusum halindeki insanin bedensel bir güç ve bagimsizlik kazanmasina büyük katkida bulunmustur. Yine de etin en temel etkisi beyin üzerinde idi; beyin artik kendi beslenmesi ve gelisimi için gerekli malzemelerin çok daha zengin bir kaynagina kavustu ve bu nedenle kusaktan kusaga çok daha hizli ve çok daha iyi bir sekilde gelisebildi.

Alet Yapmaya Uygun Olmak

Bazi bilim adamlari hominidlerin ellerinin sekillerine bakip yaptiklari aletler hakkinda tahminlerde bulunabiliyorlar. Sözgelimi Lucy ve akrabalari A.afarensis'ler bilinen en eski aletten milyonlarca yil önce yasamislar. Sempanzelere benzer kivrik parmaklarina karsin, bu tür hominidin basparmagi diger parmaklarinin uçlarina dokunabilecek kadar uzun.

‘Bu anatomik yapi bu canlilarin tastan kaba aletler yapabildiklerini ortaya koyuyor'' diye konusan George Washington Üniversitesi'nden Bernard Wood, “Hominidlerin 3.5 milyon yil önce tahta ve tas malzemeyi oldukça büyük bir beceri ile islediklerini tahmin ediyoruz. Dolayisiyla beyinsel kapasiteleri geliserek, daha modern aletler yapabilecek beceriyi kazanmislar'' diyor.

Susman erken hominoidlerin alet yapimina kanit getirmistir ( 1994 ). Insanlarda M1 (basparmak) diger parmaklara göre uzunluguna oranla daha iri uç kismina sahiptir. Susman bu bilgiye dayanarak, erken hominoidlerin tipki bizim ellerimizin isleyisine benzer ellere sahip olduklarini ifade etmistir. Insanda M1 ler çok daha saglam yapidadir. Diger primatlara kiyasla insanlarin M1’ inde fazladan üç kas yapisi daha vardir. Bu fark parmagin, elin kuvvetini ve fonksiyonunu artirmistir.

Sempanze elinin bizimkinden çok farkli olmasina karsin, bu hayvanlarin da el becerileri son derece gelismistir. Sempanze de parmaklarini kanca yapacak sekilde kivirabilir, küçük nesneleri basparmagi ve isaret parmagi arasinda tutabilir. Hominid ellerinin 3.5 milyon yillik fosilleri bazi yönlerden sempanzeye benzerken, bazi yönlerden de insanlara benziyor. Dolayisiyla bu canlilarin da ellerinin ne kadar becerikli olduguna iliskin bir varsayimda bulunmak güçlesiyor.

Elin Sanatsal Yönü

Insan elini asan alet, ayni zamanda bir düs gücü ürünüdür. Maddenin yapisini açiklar ve onlarin yeni, yaratici buluslarla yeniden birlesimini saglar. Kuskusuz, gözle görülebilen sey, dünyada var olan tek yapi degildir. Onun altinda ve içinde, daha da ince bir yapi vardir. Iste, insanin yücelisinde bundan sonraki adim, maddenin gözle görülemeyen yapisini açacak olan aracin bulunusudur.

Eller alet yapimindan baska sanatin aktarilmasinda da kullanilmistir. Sanat insanligin ilk dönemlerinde magara duvarlarina kazinan, çizilen figürler, el izleri olarak kendini göstermistir. El izleri dünya genelinde tarihöncesi kaya sanatinin tipik bir motifidir. Ancak Fransa, Avustralya ve diger ülkelerde bulunanlarin aksine Kalimantan magaralarindaki ellerin çogu, ne anlama geldigi henüz bilinmeyen noktalar, çizgiler ve diger sekillerle bezelidir. Bazi örneklerde eller uzun, kivrimli çizgilerle baska ellere, ya da insan veya hayvan çizimlerine baglaniyor.

Bir desen yaratmak için ressamin elini duvara koyup toz haline getirilmis asiboyasi pigmentini agziyla püskürtmesi gerekirdi. Geleneksel bir otaci da benzer sekilde davranir, ellerini hastanin rahatsiz yerlerine koyup, nefesini vererek tedavi edici maddeleri püskürtürdü. Uygulamalarin her ikisi de bir tür sihir yaratiyordu.
Sonuç olarak sunlari söyleyebiliriz; Insan ihtiyaçlari dogrultusunda gelistirdigi kültürünü elleri sayesinde hayata geçirmistir. Eller kültürün kusursuzca aktarilabilmesi için biyolojik evrimde çok uzun bir yol kat etmistir. Insan eli, en yakin akrabamiz olan sempanze elinden çok farklidir. 7 milyon yil boyunca hominid atalarimizin hem el parmaklari, hem de avuç içi giderek kisaldi ve basparmaklari daha esnek bir hale geldi. Bu degisikliklerin yani sira beynimizin gelisen motor ve duyusal kapasitesi, gözlerin üç boyutlu algilayabilir olmasi elin kavrama ve yakalama yetenegini büyük ölçüde artirdi. Dolayisiyla alet yapma becerisi gelisti. Gelisen alet yapma becerileri kültürümüze yön verdi. Ancak elin evrim süreci hala tam anlamiyla bilinmiyor.


Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.