![]() |
Kur’An’Nın Aydınlığında Ahlak Toplumu
Kur’an’nın Aydınlığında Ahlak Toplumu Hakkında Kur’an’nın Aydınlığında Ahlak Toplumu Kur’an’nın Aydınlığında Ahlak Toplumu / H.Mustafa SARI Yüce Allah buyuruyor: "Muhammed Allah'ın elçisidir. Onun beraberinde bulunanlar, inkârcılara karşı sert, kendi aralarında merhametlidirler. Onları rukû'a varırken, secde ederken, Allah'tan bolluk ve hoşnutluk dilediklerini görürsün. Onlar, yüzlerindeki secde izi ile tanınırlar. Işte bu, onların Tevrat'ta anlatılan nitelikleridir. Incil'de de şöyle nitelendirilmişlerdi: Onlar filizini çıkarmış, onu kuvvetlendirmiş, kalınlaşmış, gövdesi üzerine dikilmiş, ekincilerin hoşuna giden ekin gibidirler. Allah böylece onları çoğaltıp kuvvetlendirmekle inkârcıları öfkelendirir. Allah, inanan ve yararlı işler yapanlara, bağışlama ve büyük ecir söz vermiştir." (48.sure:Fetih, 29. âyet) Allah Elçisi buyurmuştur: "Ben güzel huyları tamamlamak için gönderildim. (Seçme Hadisler: 1.Kitap, 2.Hadis, sh.10,Ank.1996) Kur'ân'ın temel gâyesi, doğruluk ve adâlet üzerine kurulmuş bir ahlâk toplumunu varlık alanına çıkarmaktır. Peygamber (aleyhisselâm) 'in: "Ben ahlâkî güzellikleri tamamlamak için gönderildim" sözü, bu gâyeyi açık bir şekilde dile getirir. Çünkü Kur'an mesajını, içerdiği tüm mânâları ile pratiğe dökmenin tek aracı, Müslüman toplumudur. Islam Toplumunun Temel Özellikleri Kur'ân, Müslüman toplumun temel özelliklerini belirtir. Islâm toplumu, temelde tevhid inancına bağlı bir kardeşlik toplumudur. Doğruyu emreden, kötülükten alıkoyan ve Allah'a inanan en hayırlı toplumdur. Aşırılıklardan arınan, öteki toplumlara örnek olan; düşman karşısında kuvvetli, kendi aralarında merhametli; iyilikte yarışan ve yardımlaşan; işlerini aralarında şûra (danışma) ile yapan; fitne ve fesat çıkarmayı (yâni bozgunculuk ve ayrımcılık yapmayı), kargaşaya kapı açmayı en büyük suç sayan; sosyal adâlet dengesinin bozulmasına izin vermeyen bir toplumdur. Böyle bir toplumda hiçbir haksızlığa ve ahlâksızlığa yer verilmez, kişilerin itibârına ve onuruna gölge düşürülmez. Kur'ân, Islâm toplumundan iç düzenini sağlamasını istemiş, sosyal, siyâsî ve ekonomik istismarların tümünü yasaklamıştır. Bu toplumun vazifesi; yeryüzünü ıslah etmek, oradan bozgunculuğu, haksızlık ve ahlâksızlıkları söküp atmak sûretiyle yaşanabilir, ahlâkî, sosyal ve siyâsî bir düzen kurmaktır. Eğer toplumu çekip çeviren bir ahlâk düzeni olmazsa, orada adâlet gerçekleşmez; güçlü zayıfı ezer, terâzînin ayarı bozulur, hiçbir şey doğru dürüst, yerli yerine oturtulamaz. Her türlü haksızlığın ve ahlâksızlığın boy gösterdiği bir toplum, sonunda helâk kanunu gereğince yok olmağa mahkûmdur. Şu hâlde, Kur'ân'ın belirlediği biçimde bir ahlâk düzeni kurmak, her inanmış insanın hem gayesi hem de görevi olmalıdır. Işte bundan dolayı, tüm peygamberler, vahye dayalı sosyal bir düzen kurmak için çalışmışlar, toplumun örnek nüvesini oluşturup âdetâ bütüne tesir eden bir maya olmuşlardır. Peygamber Kıssalarının Ahlâkî Mesajı Kur'ân'da zikredilen Peygamber kıssaları, onların, toplumlarını sadece Allah'a inanıp o'na ibâdet etmeleri, dürüst ve ahlâklı yaşamaları yolunda iknâ etmek için gösterdikleri çabaları ve yaptıkları uyarıları içermektedir. Kur'an, bu kıssaları, hangi çağda ve hangi toplumda olursa olsun, bütün insanlar için bir ibret, yaşanmıştan çıkarılmış bir ders olarak takdîm eder. Demek ki Kur'ân'daki kıssaların anlatılmasından maksat, belli bir toplumun hayâtını hikâye etmek değil, ahlâksız bir hayat sürmüş olan toplumların ortak kaderini ve acı sonlarını hatırlatarak öğüt vermektir. Bunun için, Kur'an'daki peygamber kıssaları bir hayat hikâyesi olmaktan çok, yaşanan hayâtın kendisidir. Işte kendilerine gönderilen peygamberlere karşı çıkan Fir'avun, Kârûn,...gibi azgınların kıssalarıyla da, târîhî bir olayın anlatımı değil, ahlâkî bir mesaj amaçlanmıştır. Çünkü Fir'avun'un boğulması, Kârûn'un yere batırılması, dünyâ iktidârının ve servetinin şu veya bu sebeple beklenmedik bir biçimde elden çıkıp gideceği mesajını verir. Kur'ân, bu gerçeği, insanların zihninde sürekli canlı tutmak için servet ve iktidârını putlaştırıp ahlâksız ve adâletsiz davrananların ilâhî irâde tarafından cezâlandırılışını, insanlık târîhinin ibret verici olayları arasında zikreder. Çünkü, servet ve iktidar sâhibi olanlarla peygamberler arasındaki mücâdelenin temel sebebi, zâlim kişi ve kadroların, hayâtı Islâma teslim etmek istemeyişleridir. Ahlâk ve Siyâset Toplumda hayırlı yenilikler içeren köklü değişiklikleri gerçekleştirebilmek için, siyâsî güce ihtiyaç vardır. Bilindiği gibi Peygamber (aleyhisselâm) Efendimiz, Mekke toplumu içerisinde sosyo-ekonomik yönden zayıf ve ezilmiş sınıfları güçlendirmek için yeni bir ıslahat plânı başlatmış, ancak bu plânını, Medine'ye hicret edip siyâsî gücü elde ettikten sonra gerçekleştirebilmiştir. Siyâset, Islâm'ın toplum hayâtını düzenlemek için koyduğu ilke ve değerleri uygulama alanına aktarma aracıdır. Önemli olan bu aracın Islâm'ın emrine verilmesidir. Hemen belirtelim ki; iyi yönetim meşru ve âdil güç ile, meşrû güç siyasatle, siyâset de güzel ahlâkla olur. Ahlâksız siyâset, Islâm, insan ve ülke yararı için değil, kitleleri zâlim kişi ve kadrolara kul etmek içindir. "Ticârette ahlâk aranmaz, siyâset ahlâkla olmaz, Islâmla iktidar olunmaz" diyenlerin toplumu ne hâle getirdiklerini herkes görmektedir. Şimdi de kötülük dolu akıllarıyla zulüm ve sömürüye dayanan sistemlerini devam ettirmek için, zaman zaman Islâm'ı kendi çıkarlarına âlet etme ahlâksızlığını gösteriyorlar. Islâm dışı sistemlerin oluşturduğu ahlâksız ortamlarda yaşayan kitleler, tam bir çâresizlik içindedirler. Bu sistem içinde, hangi insan başvurduğu yerden olumlu sonuç alabiliyor? Tam aksine, olumlu sonuç bekleyen hüsrâna uğruyor. Çünkü insanlar adâlet beklediklerinden hıyânet, iyilik beklediklerinden de kötülük görüyorlar. Pek çok insan sevmeyi, affetmeyi, dürüstlüğü ve fedâkârlığı çoktan unutmuş görünüyor. Yalanın ve isyânın sergilendiği toplumda, utanılacak şeyler teşhîr ediliyor ve bundan da büyük bir haz duyuluyor. Mahremlik, vitrin hâlini almış; aldatmak, çağdaş vurgunlar yapmak zekâ hakkı kabûl ediliyor. Bütün bu olumsuzlukların baş aktörleri, sonra da çıkıp temiz ellerden söz edip temiz toplum istiyor. Insanlık, bu haksız ve ahlâksız durumdan ancak Islam ahlâkı ile kurtulabilir. Islam ahlâkı, Allah'ın vahiylerinden oluşan Kur'an'ı yaşama ahlâkıdır. Peygamber (aleyhisselam) de Kur'ân ahlâkının modelidir. Onun kişiliği, insanın ve imanın kemâlidir. Çünkü o, îmânı eylem hâline koyup dünyâya yayan bir kişiliğin örneğidir. Bu öyle bir kişilik ki, Hak için halk elinde taşlanmaktan, inancının gereğini yaptığını söylemekten ve dâvasını yaşatmanın bedelini ödemekten korkmaz. Kişi ve toplumlar, imân değerini kaybettikleri gün, mutlu bir hayâta ve güzel ahlâka vedâ etmiş olurlar. Kişi ve toplumları noksanlıktan mükemmelliğe ancak Islam ulaştırır. Öyleyse, yetişmeyeni yetiştirmek, noksan olanı tamamlamak gerekir. Elbette yılların yanlışı bir kalemde silinemez. Fakat, yetişmeyenin eline yetkiler verilerek yeni yanlışlar yapılmamalıdır. Aksi hâlde iki yüzlü siyâsetin hilekâr kadroları, kitlelere ve mâsûm insanlara, karanlıkta hayâl seyrettirmeğe devâm ederler. Islâm, kendi insanından oluşan toplumla hayâta geçerse, tüm haksızlıklar ve ahlâksızlar sona erer. "De ki:Hak (Değişmeyen Gerçek) geldi. Bâtıl (sahte ve tutarsız olan saçmalık) tepelendi. Zâten sahte ve tutarsız olan, ergeç yıkılıp gitmek zorundadır, saçmalık tepelenmeğe mahkûmdur." (17. sûre:Isrâ; 81. Âyet) |
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.