![]() |
Hizmette Edep 2
Hizmette Edep 2 Hakkında Hizmette Edep 2 Hizmet Tevazu Ister Hizmette is ve yer seçilmez, verilen hizmet çesidi ne olursa olsun onu ihlas ve samimiyetle güç yettigi kadar yerine getirmelidir. Önemli olan Allah rizasi için hayirli bir isin içinde olmaktir. Hayirli islerde baskan olmak bir maharet olmadigi gibi, geri hizmetlerde kosan birisi olmak da utanilacak bir sey degildir. Ben bu iste ancak baskan olurum, gerideki islere bakmam, ben basit seylerle ugrasacak adam degilim demek ciddi bir manevi hastalik alametidir. Gönlü Allah'a bagli kimsenin hizmette nasil davranacagini Resûlullah (s.a.v) Efendimiz söyle ifade buyurmustur: "Müjde olsun o kula ki, binegini alip Allah yolunda cihada ve hizmete çikar. Basi açik, ayaklari toz toprak içinde var gücüyle bu yolda kosar. Kendisine ordunun önünde gözcülük verilse onu hakkiyla yapmaya çalisir. Eger ordunun arkasinda geri hizmetleri verilse onu hakkiyla yapmaya çalisir. Ileride veya geride hangi is verilse o isin geregini yapmakla mesgul olur." Bu hal gerçek hizmet ehlinin ahlaki olmalidir. Bu gün amir olan yarin memur olabilir. Bir yerde müdürlük yaparken, öbür yerde tuvaletleri yikamak, yollari temizlemek, sirtinda çuval tasimak, soba yakmak, misafirlere hizmet etmek gerekebilir. Allah adami her iki isi de gönül hoslugu ile yapar, kimseden utanmaz, yaptigi isi basit ve gereksiz görmez. Amir iken kibre düsmedigi gibi, misafirhanede fakirlere hizmet ederken de basit bir is yaptigini düsünmez. Su örnekleri bir düsünelim: Hz. Ebu Bekir (r.a), önceleri ticaretle ugrasiyor, çarsiya inip alis veris yapiyordu. Ayrica koyun sürüsü vardi ve zaman zaman onlarla mesgul oluyordu. Bazen mahallesindeki yardima muhtaç kimselerin koyunlarini sagiyordu. Halife olup kendisine beyat edildigi zaman, daha önce koyunlarini sagdigi bir ailenin kizi: -Artik bundan sonra koyunlarimiz sagilmaz!" diyerek hayiflandi. Kizin sesini isiten Hz. Ebu Bekir (r.a): -Hayir, vallahi davarlarinizi sagmaya devam edecegim. Üzerime aldigim bu isin daha önceki ahlakimi degistirmeyecegini ümit ediyorum, diye kizi teselli etti ve halife iken de mahallenin koyunlarini sagmaya devam etti. Hatta bazen koyunlarini sagdigi kimselere: -Nasil istersiniz, sütü köpüklü mü sagayim, köpüksüz mü olsun? diye sorar, onlar nasil isterse öyle sagardi. Daha sonra bulundugu mahalleden Medine'nin merkezine tasindi. Ticaret isiyle halifeligin beraber yürümedigini görünce, ticareti birakti, bütün vaktini Müslümanlarin hizmet ve idaresine ayirdi. Devlet hazinesinden kendisine ve ailesine yetecek miktar maas bagladi. Vefat edecegi sirada, elinde biriken bütün malini devlet hazinesine geri teslim etti. Üzerimde Müslümanlarin mallarindan hiçbir sey kalmasin dedi. Bu duruma sahit olan Hz. Ömer (r.a): -Ebu Bekir pesinden gelenlerin isini zorlastirdi, onun gibi kim yapabilir, Dedi. Herkes Hayra Muhtaçtir Hizmet ehli hayra doymaz, yaptiklarim bana yeter diye düsünüp kendisini kenara çekemez. Her hizmetin sonunda sanki bir kusur islemis gibi üzülürler, Allah'tan kusurlarinin affini isterler, devamli günahlarina istigfar ederler. Hiç kimse benim yaptiklarim bana yeter, baska hayir ve sevaba ihtiyacim yok diye düsünemez. Su hadiseden ibret alinmalidir: Bedir harbinde Ashab-i Kiramin yeterli binegi yoktu. Üç kisi bir deveye nöbetlese binerek gidiyorlardi. Resûlullah (s.a.v) Efendimizin de özel binegi olmadigi için, bir deveye Hz. Ali ve Hz. Ebu Lubabe ile nöbetlese biniyordu. Efendimiz (s.a.v) kendi sirasinda deveye bir müddet bindi, sira digerlerine geldi. Onlar: "Siz bininiz ey Allah'in Rasülü, biz yürüyelim." Dediler. Efendimiz (s.a.v): "Ben Allah'in verecegi sevaba sizden daha az muhtaç degilim; siz de yürümek için benden daha kuvvetli degilsiniz. Herkes sirasiyla binecek ve yürüyecek." buyurdu. Hizmette Öncelik Sirasi Bilinmelidir Hizmette öncelik sirasina dikkat etmelidir. Farz bir ibadeti ihmal edip nafile ile ugrasmak hizmet degil hezimettir. Hizmetin hedefi Yüce Mevla'nin rizasina ulasmaktir. Kulu Allah rizasina ulastiracak en büyük sebep farz amelleri yapmaktir. Imam Rabbanî Hz.lerinin belirttigi gibi bir farzi yerine getirmek bin sene nafile ibadetle mesgul olmaktan hayirlidir. Bir farzin içindeki sünneti veya edebi yerine getirmek de farzin disindaki nafile ibadetlerden hayirlidir. Hizmet ehli önce farz vazifeleri ve hizmetleri yerine getirmeye çalismalidir. Hayir ve hizmet yapmaya en yakinlardan baslamalidir. Insanlar içinde anne baba hukuku en ön sirayi alir. Anne babayi aç birakip mahallenin muhtaçlari ile ugrasmak dogru degildir. Cihadin en büyügü Allahu Teala'ya kulluktan sonra anne baba hukukunu korumaktir. Ancak anne veya baba bir harami emreder veya bir farzi yapmaktan engellerse o durumda kendilerine itaat edilmez. Hizmet ehli ailesinin haklarini da dikkate almalidir. Nefsi yüzünden isini ve esini ihmal ederek hizmet basariya ulasamaz. Ancak hizmetin gerektirdigi fedakarliktan kimse kaçmamalidir. Bir kadin kocasinin hak yolundaki hizmetlerini destekler, yardimci olur ve elinden geldigi kadar ona imkan hazirlarsa, onunla ayni sevabi alir. Allah yolundaki hizmetlere katilan bir kadin, evli ise kocasinin haklarini göz ardi edip nefsinin istedigi gibi serbest hareket etmemelidir. Müslüman bir kadinin koca ve çocuklarina karsi farz olan vazifelerini yapmasi zaten dinî bir hizmettir, en büyük hayirdir. Hizmette Basari Cemaatindir. Hizmette benlik olmaz. Bütün hayirlarin kaynagi Allahu Teala'dir. Kuluna iyiligi ikram eden O'dur. Sonra, bir hayrin meydana gelmesi için tek sebep kulun kendisi degildir; bunun için bir çok sebep mevcuttur. Gökte meleklerin, yerde salih müminlerin hayir dualari, sevgi ve himmetleri unutulmamalidir. Hizmetteki basariyi Yüce Allah'tan, kusurlari ve noksanlilari ise nefsimizden bilmeliyiz. Bizim hizmeti degil, hizmetin bizi ayakta tuttugunu ve ancak hizmetin içinde güzel kulluk yapabildigimizi kabul etmeliyiz. Hizmet Allahu Teala'nin bir emaneti oldugu için; onu tasiyanlar ilahi himayede olurlar. Yüce Allah dinine hizmet edenlere özel olarak yardim edecegini, onlarin ayaklarini hak yolda sabit tutacagini müjdelemistir. Kulun imtihani basaridan sonra gelir. Her halde tevazu, sükür ve istigfara sarilmak peygamberlerin ahlaki ve salihlerin siaridir. Hizmet Sabir ve Cesaret Ister Allah yolunda çekilen çilelerin karsiligi cennet ve ilahi rizadir. Hizmet esnasinda önümüze çikan zorluklar, daha fazla sabir gösterip sevap kazanmamiz içindir. Kolay elde edilen seyler kalici olmaz. Hak yolunda kosan bir insanin en büyük hizmeti kendisinedir. Hizmetteki ilk fayda hizmet edene aittir. Bunun için Allah rizasi için yola çikan bir kimse, bu yolda bütün çileleri bastan kabul etmelidir. Halkin çilesini çekmek bütün peygamberlerin en basta gelen sünnetidir. Onlar, Allah rizasi için hayatlari boyunca halkin içinde olmuslar, dertleri ile dertlenmisler, onlarin zahmet ve yükünü çekmislerdir. Peygamberlerin sultani Hz. Resûlullah (s.a.v) Efendimiz, yeri Ars-i A'la ve cennet iken yeryüzündeki insanlarin arasinda zahmet çekmeyi tercih etmisti. Onun insanlar tarafindan yerli yersiz rahatsiz edildigi gören amcasi Abbas (r.a) bir gün Efendimizin huzuruna gelip: -Ya Rasulellah! Görüyorum ki su insanlar size çok eziyet veriyorlar, çikardiklari tozlar zat-i alinizi rahatsiz ediyor. Kendinize yüksekçe özel bir yer yaptirsaniz da onlarla oradan konussaniz! diye üzüntüsünü dile getirdi. Hz. Resûlullah (s.a.v) Efendimiz'in cevabi su oldu: -Hayir! Allah beni içlerinden alip huzuruna kavusturana kadar onlarin arasinda duracagim. Varsin ökçelerime bassinlar, elbiselerimi çeksinler, bir sey olmaz." Arifler: "cani degerli olanin dini degersiz olur." demislerdir. Yani insanlardan, fakirlikten, kinanmaktan, gelecekten korkarak Yüce Allah'a dostluk ve güzel kulluk yapilamaz. Korkunun çaresi korkmamaktir. Çilenin çaresi, sevgilinin hatirina çileyi sevmektir. Maldan ve candan fedakarlik etmeden sevginin tadi nasil tadilacak ve cennete nasil adim atilacaktir? Seyyid Abdulbaki Hz.leri (k.s) sik sik: "Korkmayin, eger illa korkacaksaniz Allah'tan korkun." diyerek insanlara cesaret vermektedir. Hizmetin Temeli Istisaredir. Bir hizmeti tek sahsa teslim etmek tehlikelidir. Tehlike, hem sahsa hem hizmete ait olur. Hizmetin basinda olan kimse, sirf kendi aklina güvenmemelidir. Ayrica hizmetteki arkadaslarina kiymet vermeli, onlarin görüslerini dinlemeli, ortaya konan görüsleri degerlendirip en isabetlisini tercih etmelidir. Baskan olan kimse kendi tercihine uymasa da dogru görüsü tasdik etmeli, benlik ve kibir ile yanlis görüsünde israr etmemelidir. Bütün hizmet ehli, su ayetlerdeki edeplere dikkat etmelidir: "Rasulüm sen onlara Allah'tan bir rahmet ile yumusak davrandin. Eger sen kaba ve kati yürekli olsaydin, etrafinda kimse kalmaz hepsi dagilir giderdi. Onlarda gördügün kusurlari affet, onlar için Allah'a istigfar et ve yapilacak islerde kendileriyle istisare yap." Iste bir istisare örnegi: Hendek harbinin yapildigi günlerde Müslümanlar ciddi sikintilar çekmeye baslamislardi. Bu durumu gören Hz. Rasululah (s.a.v) Efendimiz, müsriklerle is birligi yapan ve karsi cephede bulunan Gatafan kabilesinin reisleri Uyeyne b. Hisn ile Haris b. Avf el Mürrî'ye haber göndererek kendileriyle bir anlasma yapmak istedi. Savastan vaz geçmelerine karsilik olarak kendilerine Medine'nin senelik hurmalarinin üçte birisini vermeyi teklif etti. Onlar da bunu güzel buldular. Iki taraf arasinda durum konusuldu ve anlasma metni yazildi. Henüz imzalanip yürürlüge girmeden önce Rasululah (s.a.v) Sa'd b. Muaz ile Sa'd b. Ubade'yi huzurlarina çagirip durumu ve varilan anlasmayi onlarla da istisare etti. Onlar da: -Ya Rasulellah! Bu isi siz mi istiyorsunuz. Eger böyle ise biz sizin arzunuza uyariz. Yahut bu mutlaka uymamiz gereken ilahi bir emir mi? Yoksa sizin bizi düsünerek yaptiginiz bir anlasma mi? diye sordular. Rasululah (s.a.v): - Hayir, bunu sizin için yapiyorum. Görüyorum ki bütün Araplar birleserek tek vucüt olmuslar her taraftan size saldiriyorlar. Bu sekilde bir dereceye kadar güçlerini kirmayi düsündüm, buyurdu. Bunun üzerine Sa'd b. Muaz (r.a): - Ya Rasulellah! Bizler bir zaman Allah'a sirk kosardik, putlara tapardik, Allah'a ibadet etmez ve O'nu tanimazdik. Bu günlerde bile bunlar misafir olarak ikram ettigimiz veya parasiyla sattigimizin disinda zorla bizden bir hurma tanesi yiyemezlerdi. Simdi Allah bizi Islam'la sereflendirmisken, sizinle ve Islam'la bizi kuvvetlendirmisken nasil olur da onlara mallarimizi veririz. Onlarla böyle bir anlasma yapmaya hiç ihtiyacimiz yoktur. Allah onlarla bizim aramizda hüküm verinceye kadar onlara kiliçtan baska verecek bir seyimiz yok, dedi. Resûlullah (s.a.v): -Evet, dedigin güzel, buyurdu. O zaman Sa'd (r.a) anlasma metinini aldi, içindeki yaziyi sildi ve: Bize karsi ellerinden geleni yapsinlar, dedi. Bu hadisede hizmet ehli için önemli prensipler mevcuttur. Görüldügü gibi Allah Resûlü (s.a.v) Efendimiz bile kendi fikrini ashabi ile istisare edip degerlendirmeye tabi tutmustur. Bunu, ayetle sabit olmayip, ictihada açik olan bir konuda yapmistir. Ashab-i Kiram Rasulullah Efendimiz (s.a.v) istedikten sonra degil bütün mallarini canlarini bile vermeye hazir iken, isin aslini ögrenmek için soru sormaktan çekinmemislerdir. Önce alinan kararin ayetle mi yoksa sünnetle mi ortaya kondugunu sorarak baglayicilik yönünü bilmek istemislerdir. Konuyu içtihada müsait görünce, Allah için bildikleri dogruyu söylemeyi dini bir vazife saymislardir. Burada Rasulullah Efendimize (s.a.v) herhangi bir itiraz yoktur, aksine onun sevinecegi ve rahat edecegi sonucu arama çabasi vardir. Rasulullah Efendimiz de (s.a.v) büyük bir olgunlukla önceki kararindan rahatlikla vazgeçmis ve Sahabinin tercih ettigi dogruya katilmistir. Farkli hükmü sahabi teklif etmis, Efendimiz (sa.v) tasdik edip sonuca baglamistir. Istisare yaparken o isten anlayan ehil insanlari bulmak da bir vazifedir. Alinan yeni bir kararda onu uygulayacak kimselerin fikir ve desteklerinin bulunmasina özellikle dikkat etmek gerekir. Istisareden sonra varilan sonucu herkesin sonuna kadar desteklemesi gerekir. Karar asamasinda evet deyip veya sukût edip, uygulamada geri duranlar ve tenkitle ugrasanlar hizmeti hezimete çevirirler. Bu açikça bir cahillik veya gizlice münafiklik alametidir. O halden Yüce Allah'a siginiriz. Hizmetin Içinde Olanlar Özel Himaye Altindadir Hizmet Allah'in emanetidir. Allah için hizmet eden kimse Yüce Allah'in himayesindedir. Bu himaye ihlasa baglidir. Niyeti güzel olanin feyzi kesilmez, ameli zayi olmaz. Dost olan dünya ve ahirette yalniz birakilmaz. Edeple Hakkin isini gören kimselerin pisman oldugu, zarar ettigi tarihte görülmemistir. Canini ve malini sevip onu özel himaye altina almak isteyen kimse onlari Allah için Allah yolunda harcamalidir. Büyük arif Imam Sa'ranî (k.s) anlatir: Mürsidim Ali b. Vefa (k.s) derdi ki: Müridlerden kim Alemlerin Rabbinin özel himayesinde olmak istiyorsa, mürsidine sadakatle hizmet etsin, onun emirlerine canla basla kossun. Yapilmasini isaret ettigi islerde mürsidine muhalefet etmesin. Hizmette olan müridler daima Yüce Allah'in su ayetini düsünsünler: "Süleyman'in emrine de kasirga gibi esen rüzgari verdik. Rüzgar onun emriyle hareket eder, içinde bereket yarattigimiz yere dogru eserdi. Biz her seyi biliriz. Ayrica seytanlardan bir grubu da Süleyman'in emrine vermistik. Onun için dalgiçlik yaparlar (denize dalip inciler çikarirlar) ve bunun disinda baska isler de görürlerdi. Biz onlari özel gözetim ve muhafaza altinda tutuyorduk." Bakiniz Yüce Allah sadik dostlarinin hizmetinde bulunan ve emri altinda çalisan kimseleri nasil muhafaza ediyor." Müfessirler, cinlerin neden ve nasil muhafaza edildigi konusunda su açiklamalarda bulunmuslardir: Allahu Teala, Hz. Süleyman'in emrinde çalisan cinleri, diger kötü cinlerin serrinden koruyordu. Onlari bu hayirli isten alikoymak isteyen cinlere firsat vermiyordu. Yüce Allah, önündeki isini bozmak isteyen cine firsat vermiyor, hem elindeki isi koruyor hem de onu yapan cini muhafaza ediyordu. Allahu Teala hizmette olan cinleri diger cinlere ve insanlara zarar vermekten alikoyuyordu. Ayrica Allahu Teala cinlerin gündüz yaptigi hizmeti ve hayirli amelleri gece zayi etmelerinden onlari muhafaza ediyordu. Hz. Süleyman (a.s) cinlerden bazisini bir ise gönderdigi zaman yanina bir de insan veriyordu. Bu insana, o cini devamli gece gündüz hizmetle mesgul etmesini emrediyordu. Çünkü cinler gündüz yaptiklari hayri gece bos kalinca koruyamiyor, bir sekilde onu mahvediyorlardi. Hz. Süleyman (a.s), emri altindaki bu zayif varliklari kuvvetli kimselerle destekliyordu. Böylece onlara merhamet ediyor, iyilik yapiyor, vefa gösteriyordu. Insani bütün hayirli ibadet, is ve hizmetlerden geri koyan önce nefsi, sonra kötü arkadasidir. Bir de bos kalmaktan, issiz, ibadetsiz, hedefsiz yasamaktan siddetle sakinmalidir. Tek basina kalan kimseye seytan yakin olur. Onun hem niyetini, hem amelini bozar. Bos kalan kimse, bos islere bulasir. Onun için her insan salih insanlarin nezareti altinda Allah yolunda bir çesit hizmet etmeyi ve onlarin nazarlari altinda kalmayi cana minnet bilmelidir. Bugün kâmil mürsidlerin, Rabbani alimlerin nezaretinde görülen bütün hizmetler ve o hizmetleri yürütenler, Hz. Süleyman'in (a.s) nezaretinde görülen hizmetler ve hizmetçiler gibi Yüce Allah'in himayesi altindadir. Bu kiyamete kadar böyledir. Yeter ki, hizmet edenin ihlasi zedelenmesin, hizmetteki edepler zayi edilmesin. Her mümin Allah yolundaki hizmetlere bir sekilde katilmalidir. Mali ve cani ile bizzat hizmetin içinde olamayan kimseler, kalbi, niyeti, duasi, sevgisi ve rizasi ile hizmetlere destek vermelidir. Bir hayra riza gösteren, tesvik eden ve sebep olan kimse, o hayri yapmis gibidir. Müminin niyeti amelinden hayirlidir. Bir hayra niyet eden fakat gücü yetmedigi veya bir mazereti oldugu için onu yapamayan ve buna üzülen kimse, o hayri yapmis gibi sevap alir. Bunun ölçüsü, niyet edilen seyi yapma firsati buldugunda hemen yapmaktir. Yoksa bos temenni olur. Iyi seyleri temenni etmek de güzeldir, fakat bu temenni azim, arzu ve karar derecesine çikmali ki, o isi yapilamayinca bile sevap kazandirsin. Hizmetlerin Hedefi Nefsin Islahidir Bir insanin nefsini islah etmesinden daha büyük bir hizmet yoktur. Çünkü nefsi islah, kalbi ihya, ahlaki güzel olan bir insan hem kendisine, hem çevresine hayir verir, rahmet olur. Bütün dünya, böyle bir insana muhtaçtir. Yüce Allah bütün dünyayi bu serefli insanin o büyük hizmetini görmesi için yaratmistir. Yüce Allah'in boyasi ile boyanip Allah adami olmayan kimse, kainata bir yüktür. Kalbi Allah Allah diye atmayan ve Yüce Allah'ini tanimayan kimse ölüdür. En büyük ve en güzel hizmet iste bu ölü kalbi diriltmektir. Her seyin yok olacagi ve hiçbir seyin fayda vermeyecegi günde insana fayda verecek sadece bu kalptir. Buna kalb-i selim denir. Kalbe bu hizmeti vermeyen ve insani edeplendiremeyen bütün hizmetler, sonuçta hezimettir. Hizmetin hedefi binalari degil, insani süslemektir. Güzellesmesi gereken ahlakimizdir. Allahu Teala bütün ibadetleri kendisini zikir için emretmistir. Her ibadet ve hizmetten sonra kalbimize yönelip kendimizi kontrol etmeliyiz. Bu ibadetin ve hizmetin içinde iken kalbim ne kadar Allah'i zikretti, ne derece gafletten uyandi ve hangi kusurlarini anlayip istigfar etti diye düsünmelidir. Bütün zikirlerin meyvesi edep ve hizmettir. Her türlü ibadet ve hizmetin gayesi de Yüce Allah'i zikir ve yüceltmektir. Zikri artan kimsenin tevazu, edep ve halka hizmeti arttigi gibi, hizmetlerin içinde kosan kimsenin de zikri, fikri ve sükrü çogalmalidir. Aksi durumda zarar var demektir. Su hadis bu konuda hepimizi uyarmaktadir: Muaz b. Enes (r.a) anlatiyor: "Bir adam Hz. Peygambere (s.a.v) gelerek: Hangi cihad daha faziletlidir; hangi mücahit daha çok sevap alir? diye sordu, Efendimiz (a.s): -En faziletli cihad, içinde Allah'in en fazla zikredildigi cihattir. En fazla sevap alacak mücahit de, Yüce Allah'i en çok zikreden mücahittir, buyurdu. Adam: -Sevabi en fazla olan oruçlu kimdir? diye sordu, Efendimiz (a.s): -Yüce Allah'i en çok zikreden oruçlu en fazla sevap alir, buyurdu. Adam, namaz, zekat, hacc ve sadakayi sordu, Efendimiz (s.a.v), her defasinda: -Bu ibadetleri yaparken Yüce Allah'i en çok zikreden kimse, en fazla sevabi alir, buyurdu. Orada bulunan Hz Ebu Bekir (r.a), Hz. Ömer'e: -Ya Eba Hafs, zikredenler bütün sevabi alip götürdüler, dedi. Rasulullah Efendimiz (a.s), ona yöneldi: -Evet öyledir, buyurdu. Herkes, kildigi namazin, çektigi zikrin, yaptigi tövbenin ve ziyaretlerin kalbine fayda verip vermedigini halka karsi muamelesi ile ölçmelidir. Hz. Ömer (r.a) der ki: "Siz bir insani namaz ve orucuna bakarak degerlendirmeyin. Onun dogru sözlülügüne, kendisine bir sey emanet edilince onu nasil muhafaza ettigine, eline dünyalik mal ve makam geçince nasil davrandigina bakiniz." Ariflerden Kettanî (k.s): "Tasavvuf, güzel ahlaktan ibarettir." diyor ve ekliyor: "Kimin ahlaki senden güzelse o, tasavvuf yolunda senden ileridedir." Büyük veli Fudayl b. Iyaz (k.s), güzel ahlakli olmayi söyle anliyor: "Bir kul, bütün insanlara iyi muamele etse, fakat kümesindeki tavuga kötü davransa, o kimse iyilerden sayilmaz." Terbiye olmus insanin aldigi edep, düzen, temizlik, sadelik ve kibarlik bütün islerine yansir. Onun kalbi gibi dili de temizdir. Niyeti gibi isi de dogrudur. Içi gibi disi da edepli ve sevimlidir. Namazi gibi alis verisi de ilahi ölçülere uyar. Onun Yüce Allah ile hukuku ve edebi güzel oldugu gibi, anne babasi, ailesi, komsulari, is çevresi ve diger bütün cemiyet ile de her isi güzeldir. Zikri çogaldigi halde ahlaki güzellesmeyen, bir mürside gidip geldigi halde tevazu ve edebi artmayan, devamli nafile namaz ve oruçla mesgul oldugu halde kalbi genislemeyen; eli hayir için açilmayan, merhameti çogalmayan, mümin kardeslerini vücudunun bir parçasi gibi görmeyen kimse niyetini bir kere daha kontrol etmelidir. Çünkü bütün bu hayirlarin hedefi, insani güzel ahlaka ulastirmaktir. Arifler derler ki: Allah rizasini biricik hedefi yapan bir kulun ilmi arttikça edebi artar; hayri çogaldikça hayasi güzellesir; dersi ilerledikçe dercecesi yükselir. Allah dostlari, ilahi boya ile boyandiklarindan her an güzellesir, her gün tatlanirlar. Islam alimlerin güzel ahlaki tariflerinden bazisi söyledir: Güzel ahlak, Allahu Teala'yi yüceltmek ve bütün halka sefkat edip fayda vermektir. Güzel ahlak, Yüce Allah'in ve mahlukatin haklarini güzel korumaktir. Güzel ahlak, dostlari gibi düsmanlari gözünde de güvenilir olmaktir. Güzel ahlak Allah rizasina asik, kalbi uyanik, gönlü yanik, edepli, iffetli, sevimli, cömert, mert, dogru sözlü, tatli yüzlü, herkese rahmet olan bir insan olmaktir. Güzel ahlak, kendisine kötülük edene iyilik etmek, vermeyene vermek, gelmeyene gitmek, yüzünü asana tebessüm etmektir. Kisaca güzel ahlak, Rahmet ve edep peygamberi Hz. Muhammed'i (s.a.v) her hâliyle örnek alip bir derece ona benzemek ve yeryüzünde rahmet ahlakini temsil etmektir. Bütün bunlara da ancak Yüce Allah'in aski ve yardimi ile erismek mümkündür. Büyük veli Mevlana Celaluddin Rûmî (k.s), kendisine gelen insanlarin çogunun isin zahirinde takilip kaldigini, aslini, esasini, Allah rizasini, ince sirlari, marifet ve hikmetleri ihmal ettiklerini görmüs ve bu üzüntüsünü söyle dile getirmistir: Herkes kendi zanninca oldu gönlümün yâri. Aramadi hiç kimse gönlümdeki esrâri. Yine bu büyük arif, kendisinin elde ettigi ve bir hak yolcusunun elde etmesi gereken seyleri su manadaki misralarla dile getirmistir: Ömrümün mahsülü üç sözdür heman; Hâmdim, pisdim ve yandim el-aman. Gavs-i Sânî Hz.leri buyurdular ki: "Insanlara hizmet ve iyilik etmek isteyen kimse, kendi nefsini islah etsin yeter. Nefsini islah etmeyen kimse, insanlara gerçek faydayi veremez. Sâdatlar, nefislerini islah edip istikamet üzere gittiklerinden, insanlarin hidayetine ve ebedi saadetine vesile olmaktadirlar." |
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.