![]() |
Kahramanmaraş’Ta Ermeni Zulmü
1908 Halep Vilayeti Salnamesi’ne göre Maraş merkezinde; 4 Ermeni, 3 Protestan, 2 Katolik, 1 Latin kilisesi ve 15 Hıristiyan mektebi, Zeytun’da (Süleymanlı) 6 kilise, 2 manastır, 1 gayri Müslim rüştiye ile 5 iptidai mektebi, Elbistan’da 3 kilise, Göksun’da 1 Ermeni kilisesi ile 4 Protestan mektebi bulunuyordu. Maraş merkezinin nüfusu 46557 Müslüman, 11180 Ermeni, 3567 Katolik olmak üzere toplam 67974 idi.
Osmanlı Devleti idaresi altında çok geniş din hürriyetinden istifade eden Ermeniler, 1453-1909 tarihleri arasında mutlu ve imtiyazlı biçimde yaşadılar. İçinde bulunduğu nimetin kıymetini anlamak istemeyen nankör, maceraperest, hayalci, iki yüzlü, ırkçı, hilekar, isyancı, yalancı, kurnaz, inatçı, fırsatçı, menfaati için her şeyi yapan Türk ve İslam düşmanı olan Ermeniler; ülkemizin çeşitli yerlerinde zaman zaman isyan ettiler. Bilhassa Rusya, Amerika ve Avrupa’nın Osmanlı Devleti aleyhinde yaptıkları siyasî propagandaların etkisi altında kalan Anadolu’daki Ermeniler arasında değişik yer ve tarihlerde ayaklanmalar başladı. 1862 de Zeytun’da, 1863 de Van’da ve 1865 de Çarsancak’ta ayaklanarak Osmanlı idaresine karşı olduklarını ortaya koydular. Zeytun’da isyanın hazırlanmasında Maraş’taki Amerikan Koleji’nin ve Amerikalı misyonerlerin çok büyük etkisi oldu. Misyonerler, kaldıkları yarım asır boyunca burada binlerce dolar harcayarak Ermenileri Osmanlı aleyhine yönlendirdiler. Amerikalılar, 1868 de Maraş’a ilk defa konsolos tayin ettirerek faaliyetlerini daha da genişletme imkanı buldular. II. Abdülhamit devrinde Türkiye’de dört yüz Amerikan eğitim kurumu bulunuyordu. Devletin bunlardan ruhsatsız faaliyette bulunanları kapatmak istemesi üzerine Amerikan Elçiliği, dört yüz eğitim kurumundan on kuruma izin verilmesini istedi. Bu istek üzerine on Amerikan eğitim kurumunun faaliyetlerine devam etmesine izin verildi. İzin verilenler arasında Maraş’ta İlahiyat Fakültesi, Amerikan Kız Koleji ve misyoner ikamet haneleri olmak üzere toplam üç kurum vardı. Yani Amerikan eğitim kurumlarının faaliyetlerine devam etmesine izin verilen on kurumdan üçü Maraş’ta idi. Nitekim bu gelişmelerden sonra Maraş’ta toplanan Amerikan misyonerlerinin sayısı hızla arttığı gibi eğitim ve misyonerlik faaliyetleri de yoğunlaştı. Londra’da bulunan Ermeni örgütü Hınçak’ın amacı Osmanlı Devleti’nin içinde bulunan sözde Ermeni meselesinin varlığını Avrupa kamuoyuna duyurmak ve bu kamuoyunu Türkler aleyhinde kışkırtmaktı. Gerçekte ise Londra’da bulunan Hınçak Ermeni örgütü, tamamen İngilizlerin yönetimi, denetim ve desteği altında bulunuyor ve el altından siyasî bir araç olarak kullanıyordu. Londra’da bulunan Hınçak Komitesi şubesinin başkanı Nazarbeg’in planladığı faaliyetler 1895 yılının ilk aylarında başladı. İsyan bölgesi olarak Zeytun seçildi. Bölgeye İngiltere’de bulunan Hınçak Komitesine Mensup bir propaganda ekibi gönderildi. Propaganda gurubu, bölge halkının silahlanmasını sağlarken silah ve paranın komite tarafından gönderileceğini, isyanın başlamasıyla birlikte İngiliz deniz kuvvetlerinin Mersin ve İskenderun limanlarını işgal edeceğini ve karaya asker çıkaracağını söyledi. Zeytunlu Ermeni isyancı grup liderleri, köy temsilcileri ve propagandacılar Eylül 1895 de Karanlıkdere’de yaptıkları toplantıda isyanın ne zaman, nasıl ve nerede çıkarılacağını kendi aralarında karalaştırdılar. Alınan karar üzerine altı bin Zeytun Ermeni’sinin katıldığı isyan 19 Ekim 1895 de başladı. İsyana katılan asilerin tamamı son model İngiliz yapımı harp silah ve araçları ile donatıldı. Kamu binalarını basan Ermeniler, buralarda bulunan asker, subay, kaymakam ve diğer yetkilileri esir aldı. İsyan planlandığı gibi kısa zamanda bölgeye yayıldı. Asîler üzerine gönderilen birlikler tarafından Zeytun kuşatıldı. Asilerin kuşatılarak imha edilmesi karşısında endişeye kapılan İngiltere, Fransa ve Rus konsolosları müdahale ederek olayın durdurulmasını istediler. Konsolosların müdahalesi neticesinde isyancıların silahları teslim alındı ve af çıkarıldı. İngiltere’den gelen ve gönderilen isyancılar dahil bütün komitacıların yurt dışına çıkarılmasına izin verildi ve böylece isyan sona erdi. Patrikhane tarafından yönlendirilen Ermeni komiteleri 1905 de Paris’te yaptıkları bir kongrede Kilikya’da (Adana ve Maraş) bir Ermeni devletinin kurulmasına karar verdiler. Patrikhanenin etkisiyle alınan bu karar, gerçekte haç ve kılcın ittifakı idi. Osmanlı Devleti’nin I. Dünya Savaşı’na girmesini fırsat bilen Ermeniler, içerden devleti çökertmek için işgalci batı güçlerinin oyununa gelerek kin ve intikam duygularıyla Türk ordusunu arkadan vurmaya, savunmasız Müslüman milleti acımasızca katletmeğe başladılar. 1878-1915 tarihleri arasında bir buçuk milyon Müslüman’ı şehit ettiler. Ermenilerin yapa geldikleri bu ihanetlerinden dolayı 14 Mayıs 1915′te tehcir kanunu çıkarıldı. Devlete ve millete zarar veren ve verme teşebbüsünde bulunan Ermenilerin bulundukları yerden alınarak daha güvenli yerlere nakledilmeleri sağlandı. 23 Nisan 1914′te Zeytun’da bir eve saklanan sekiz Ermeni eşkıyasını tutuklamak için üzerlerine bir jandarma müfrezesi gönderildi. Teslim olmak istemeyen eşkıya asker üzerine ateş açtı ve bu çatışmada halktan bir kişi öldü. Ev tam olarak ablukaya alındığı sırada Ermeni Piskoposu olaya müdahale etti. Ayrıca Ermeni halkı da bu durumdan istifade ederek jandarma üzerine silahla saldırdı. Çatışmanın kontrol edilmeyecek kadar büyümesi üzerine jandarma müfrezesi eşkıyayı tutuklayamadan Maraş’a dönmeye mecbur oldu. Ermeni isyancılar, 17 Ağustos 1914 de Zeytun askerlik şubesinden terhis edilen Andırınlı yüz Müslüman’a hücum ettiler ve bunları hunharca öldürdüler. Bu saldırı esnasında Beşen Köyü’ne mensup birçok masum insanı da katlettiler. Hınçak komitesi başkanı Çakıroğlu Panos’un evinde toplanan Ermeniler, Hükümet binasını basarak kaymakamı öldürmeyi ve telgraf tellerini kesme konusunda karar aldı. Fakat Ermenilerin gerekli tedbirleri zamanında alamaması ve hücum emrini vaktinde verememesi nedeniyle alınan bu iğrenç karar uygulanamadı. Kırk kişilik bir silahlı Ermeni çetesi Zeytun’a yaya bir saatlik mesafede yirmi bir yolcuyu 2 Eylül 1914 tarihinde soyarak 12.000 kuruş parasını zorla aldı. Kışlada bulunan otuz er, Zeytun’daki Ermenilerin baskı ve zulmüne dayanamayarak kaçmaya mecbur oldu. Ermeni eşkıyasının yaptığı zulme Müslümanlar tarafından karşılık verileceği endişesi ortaya çıkınca Maraş’ta bulunan seyyar bölüğündeki acemi 200 erden oluşan kuvvetin Zeytun’a gönderilmesine kara verildi. Daha fazla kuvvete ihtiyaç bulunmasına ve istenmesine rağmen şehrin güvenliğini sağlamak için 1160 mevcutlu Depo Taburunun Maraş’tan ayrılmasına izin verilmedi. 24 Ekim 1914 tarihinde Maraş eşrafından on beş kişinin imzası ile Harbiye Nezaretine gönderilen telgrafta; Ermeni eşkıyasının 1895 yılında Andırın Hükümet Konağını yaktığını, bu tarihten beri akıl almaz bir şekilde halka zulmettiğini, erkekleri öldürerek çocukları yetim ve kadınlar dul bıraktığını, 1910 yılından beri dağlara çıkan eşkıyanın Müslümanların yollarını keserek kan döktüğünü, seferberlik davetine icabet ederek Zeytun’a koşan 60 nefer askerin üzerine saldırarak 250 lirasını gasbettiğini, eşkıyanın cezalandırılmadığını, bazı nüfuzlu kimselerin eşkıya tarafını tutarak suçluları affettirmek istediklerini, bu durumdan Müslümanların çok üzüldüğünü ve onları destekleyenlerden nefret ettiklerini, eğer durum böyle devam ederse seferberlik davetine katılacak olanlar üzerinde olumsuz etki bırakacağını ve bir kaç gün önce Jandarma Ahmet’in şehit edildiğini bildirdi. Ayrıca eşraf, şehitlerin kanı kurumadan eşkıyanın cezalandırılmasını ve affedilmemesini, eşkıyanın cezalandırılmasından sakınılıyorsa Müslüman halkın serbest bırakılmasını istedi. İngiliz, Rus ve Fransızların siyasî emellerine alet olan ve tahriklerine kapılan Ermeniler, işgalcilerin bulundukları bölgelerde Osmanlı kuvvetlerinin gücünü zayıflatmak ve etkisiz hale getirmek için harekete geçtiler. Hınçak Komitesi’nin öncülüğünde isyan ederek katliamlar yaptılar. Zeytun’da I. Dünya Savaşı yıllarında isyanı sevk ve idare edenler, Hınçak Komitesi başkanı Çakıroğlu Panos ile kardeşi Solakoğlu Mesrup ve Yeni Dünyaoğlu Nisan adlı Ermenilerdi. Ermeni çetesi Zeytun’un sarp yerinde bulunan Tekye Manastırı’na çekildi. Bunların takîbâtı esnasında Şubat 1915′te Maraş Jandarma Kumandanı Binbaşı Süleyman Bey ile yirmi beş asker şehit düştü ve otuz dört asker yaralandı. Asilerin bir kısmı yakalandı ise de, çoğu karanlıktan ve bulundukları yerin sarp oluşundan faydalanarak kaçmayı başardı. Küçük bir jandarma müfrezesi 18 Mart 1915′te Maraş ile Zeytun arasında otuz kişilik bir Ermeni çetesinin silahlı saldırısına uğradı. Saldırıda 6 er şehit oldu. Aynı gün iki jandarma koruyuculuğunda Zeytun’a gelmekte olan acemi erler Ermeniler tarafından kiliseye hapsedildi. Zeytun’a cephane götüren jandarma kıtasına 10 Nisan 1915′te silahlı Ermeni eşkıyası saldırdı. Çetelerin devamlı olarak saldırıları sebebiyle bölgede huzur ve güvenlik kalmadı. Bunun üzerine Zeytun ve Maraş’ta oturmaları sakıncalı bulunan Ermenilerin mecburi olarak Konya’ya gönderilmesi hususunda gereğinin yapılması IV. Ordu Kumandanı Cemal Paşa’ya bildirildi. Fransa ve Rusya’nın tahrik ve teşvikiyle Osmanlı Devleti’ne karşı ayaklanmayı alışkanlık haline getiren Zeytun Ermenileri, Çanakkale Savaşları’nın devam ettiği 18 Mart 1915′te isyan ederek yeniden ayaklandılar. Vatanını savunan Türk askerini arkadan vurdular. Bunun üzerine 25 Mart 1915′te isyancıların saklandığı Saint Mary Manastırı üzerine asker gönderildi. Çatışma akşama kadar devam etti ve eşkıyanın bir kısmı gece firar ederek kurtuldu. Müsademede 26 asker yaralandı, bir binbaşı ve 8 er şehit oldu, 100 eşkıya yaralandı ve 37 eşkıya öldürüldü. 25 Mart’ta Zeytun’da aramaya devam edildi ve 5 eşkıya ele geçirildi. Ayrıca silah, barut, zararlı yayın ve Ermeni cemiyetinin mührü bulundu. Yapılan sıkı takip ve alınan caydırıcı tedbirler üzerine 29 Mart’ta 300 eşkıya teslim oldu. 2 Nisan’da firar eden eşkıya Ali Kayası ve Sultan Dağı mevkiinde toplandı. Muhtemel bir katliamı önlemek için üzerlerine bir dağ topuyla bir müfreze asker gönderildi. Manastırdan kaçan eşkıya stretejik bir yer olan Fındıcak’a yerleşti ve burada 8 Haziran 1915 tarihinden itibaren yeniden isyan etti. Fındıcak köyüne toplanan 400 Ermeni eşkıyası, çevre köylerde bir çok ev yaktı ve 10 Müslüman’ı öldürdü. Eşkıya ile 132. Alay arasında 20 Temmuz’da çatışma başladı. Çatışmada 2 jandarma şehit oldu ve 3 jandarma da yaralandı. Olayların büyümesi üzerine IV. Ordu Kumandanı Cemal Paşa 132. Alay’ın takviye birlikleri ile kuvvetlendirilmesini istedi. 2 Ağustos 1915′e kadar devam eden Fındıcak isyanında iki bin asker beş bin sivil olmak üzere toplam yedi bin Müslüman Türk şehit verildi. Ermenilerden ise sadece iki bin yüz isyancı öldürüldü. IV. Ordu Kumandanı Cemal Paşa, I. Dünya Savaşı esnasında güneyde çıkarılacak Ermeni isyanlarının sebeplerini ve güvenlik bakımından vereceği zararı çok iyi biliyordu. İsyanın çıkması halinde asayiş ve güvenliği sağlamak amacı ile Ermenilerin yaşadığı Zeytun gibi hassas yerlerde bir çok askeri kuvvet bulundurmak zorunda kalınacaktı. Dörtyol, Antep, Urfa ve Zeytun gibi bölgelerde çıkarılacak Ermeni isyanı Suriye’yi Anadolu’dan ayırmayı kolaylaştıracaktı. Buralarda yaşayan Ermeniler, eskiden beri isyan çıkarmaya hazır ve alışık olmalarından dolayı sadece dışarıdan verilecek bir emri bekliyorlardı. Bu hassas durumdan istifade eden Fransız ve İngiliz Doğu Akdeniz orduları kumandanları, Çanakkale Savaşları’nın en şiddetli anlarında Ermenilere verdikleri talimatla isyanı başlattılar. Ayrıca bu durumunu çok iyi bilen Amerikan Milli Ermeni Savunma Komitesi başkanı Miran Seraslan, İngiliz Dış İşleri Bakanlığı’na bir mektup gönderdi ve mektubunda Kilikya’ya gönüllü isyancı sevk etmek için hazırlık yaptığını, oradaki Ermenilerin Sis (Kozan), Haçin (Saimbeyli), Fırnıs, Maraş ve Fındıcak’ta isyan bayrağı açarak Toros Dağları’ndan Akdeniz’e kadar bir savaş sahası oluşturacağını ve böylece Osmanlı ordularının Mısır’a doğru ilerlemesine engel olunabileceğini belirtti. Devleti aleyhinde isyan etmeleri sebebiyle Zeytun’daki Ermenilerin tamamı 9 Mayıs 1915 ten itibaren tehcir edildi. Bu arada Maraş’tan tehcir edilen Ermenilerden borçlu olanların borcu alınmadı ve ticaretle meşgul olanlarının şehirde kalmasına izin verildi. Tehcir esnasında haksızlık yapan görevliler hakkında gerekli yaptırımlar yapıldığı gibi haksızlığa uğrayan Ermenilerin de maddi masrafları Maliye Bakanlığınca karşılandı. Bağdat Demiryolu projesi, Almanya ile Osmanlı ilişkisinin artmasına ve İngiltere’nin endişeye düşmesine sebep oldu. İngiltere, Hindistan ve Mısır’la olan ulaşımını sağlayan yol güvenliğinin tehlikeye düşmesinden korkuyordu. Rusya, Osmanlı’nın güç kazanmasına karşı çıkıyordu. Fransa, Türkiye’nin mali işlerine Almanya gibi başka bir devletin karışmaya başladığını görmekten dolayı büyük bir endişeye kapılırken, müttefiki Rusya’nın da siyasî emellerini destekliyordu. 1903 Bağdat Demiryolu anlaşmasında kendilerine şart koşulan hükümlere bağlı kalacağını taahhüt eden Almanya’nın Asya Türkiye’sinde dört yüz elli misyoneri ve yüzlerce yerli Hıristiyan yardımcısı bulunuyordu. Alman Katolikleri, misyonerlik faaliyetlerinde Protestanlardan geri kalmıyordu. Bilhassa demiryolu inşası esnasında bölgede bulunan Katolik ve Protestan mezheplerinde olan Ermeniler inşaatlarda çalışıyorlardı. Almanlar, Toros Tünelleri’nin inşasında çalışan Ermenilerin iş gücünden faydalanıyordu. Almanların himayesi altında çalışan ve bunu fırsat bilen Ermeniler, gündüz işçilik ve gece eşkıyalık yapıyorlardı. Bu nedenle demir yolunun güvenliğini sağlamak ve işçilerin faaliyetlerini takip etmek için Şimendifer Taburu kuruldu. Aslen Fransız olup İtalyan vatandaşlığından ayrıldıktan sonra Osmanlı vatandaşlığına geçen Robert, şimendifer işletme ve inşaat şirketinde birçok Ermeni ve Rum asıllı memur ve işçileri istihdam etti. Bu şirkette çalışan Ermeniler de, Türklerden intikam almak için çete faaliyetlerine devam ettiler. Bu nedenle, Toros Demiryolu’nda çalışan Maraşlı Ermeni işçilerinin 22 Nisan 1916 tarihinde 24 saat için de Maraş’a dönmelerinin sağlanması Dahiliye Nezaretince Maraş Mutasarrıflığı’ndan istendi. 26 Nisan’da Marş’ta tehcir kararına göre sevk olunmayan; 3845 erkek ve 5000 kadın olmak üzere toplam 8845 Ermeni bulunuyordu. Bunların 500′ü Gregoryan ve diğerleri Katolik idi. İsyana katılması sebebiyle Katoliklerin sevkı yapıldı ve isyana katılmayan Gregoryanların ise sevkı iptal edilerek yerlerinde kalması sağlandı. Devletten aldığı ihalelerle aşırı derece de zengin olan, daha önce çeşitli isyanlara katılan, Katolik olan ve bilhassa 1895 isyanında 50,000 adet şınaydır ve martin tüfek ile 20,000,000 milyon merminin alınmasında önemli rol oynayan sabıkalı Maraş Mebusu Hırlakyan Efendi Meskene’ye sürgün edildi. İsyan çıkarmak amacıyla toplanıp dağa çıkan Ermeni eşkıyası, Müslüman köylerde barınamıyordu fakat, Müslüman olmayan köylerden destek buluyordu. Tâkîbat sonucunda yakalanmaktan kurtulan Ermeni eşkıyası sarp arazilere gizleniyor ve Toros demir yolunun geçtiği dağlık arazide çalışan Ermeni işçilerle diyalog kuruyordu. Eşkıya ile birleşen Ermeni işçiler, onlarla birlikte çevredeki Müslüman köylerde cinayet işledikten ve halkı soyduktan sonra tekrar iş başına dönerek izlerini kaybettirmeye çalışıyorlardı. Tehcire tabi tutulan Ermenilerin bir kısmı yolculuk esnasına güvenlik açısından sıkıntılara sebep oluyordu. Buna meydan vermemek için Hükümetçe gerekli tedbirler alındı. İzmir’den zorla çıkarılıp sevk edilen 200 Ermeni komitacı muhafaza altında 13 Kasım 1916 da Maraş yoluyla Zor’a sevk edildi. 5 Aralık 1917 de İslahiye civarında halka zulüm eden bir Ermeni çetesinin olduğu tespit edildi. Bu çeteye demir yolunda çalışan Ermeniler yardım ediyordu. İşçiler demiryolundan ve Şimendifer Taburu’ndan çaldıkları silah, cephane ve eşyaları çetelere gönderiyorlardı. Bunların desteğini alan Ermeni çetesi çevrede tedhiş hareketine devam ediyordu. Çetenin faaliyetlerine son vermek için denetim artırıldı ve Miralay Fuat Bey, Amele Taburu ile inşaatta çalışmak amacıyla yerleştirilen işçilerin denetim ve gözetimini yapmak üzere görevlendirildi. İslahiye civarındaki Ermeni çetesinin tâkîbatı yapılırken diğer bölgelerde de çete faaliyetleri devam ediyordu. Maraş’ın kuzeyindeki Ali Kayası civarında otuz kişilik Ermeni çetesinin takibi için Kilis ve Antep’ten otuz kişilik müfreze gönderildi. Yardım olarak gönderilen kuvvetlerle bu çetelerin takibi 14 Şubat 1917 tarihinde tamamlandı. Maraş ve çevresinde Ermeni eşkıyasını etkisiz hale getirmek, firarileri yakalamak ve asayişi sağlamak için Onuncu Depo Alayının Birinci Taburu 16 Kasım 1917 tarihinden itibaren Maraş’ta bulunduruldu. İki ay boyunca bu tabur etkili olamadı. Birinci taburun kırkar mevcutlu üç müfrezesi Pazarcık, bir müfrezesi de Andırın’a gönderildi. Burada askerin istirahati sağlandıktan sonra çevrede asayişi sağlamak amacıyla 16 Ocak 1918′de harekete geçildi. Hareket esnasında tabur kumandanı, kurallara uymadığı gibi disiplini sağlamakta sorumluluğunu idrak etmedi. Kumandanın bu tutumu düşmanı cesaretlendirdi ve Ermeni çetesinin Maraş’a yaklaşmasını kolaylaştırdı. Bunun üzerine eşkıyayı durdurmak için iyi eğitilmiş asker gönderilmesi ve bölgenin menzil müfettişince denetlenmesi ve tabur kumandanına gerekli emrin verilmesi istendi. Öyle ki 27 ocak 1918 tarihinde şehirde asayiş ve güvenlik tamamen bozuldu. Bu sebeple çevrede bulunan köylerde yaşayan Ermeniler bile eşkıyalık yapmaya cesaret etti. Onuncu Depo Alayının Birinci Taburunda bulunan zabit Nedim Efendi 5 Ocak 1918′de Göksun’un Kösürük Gözü adındaki yerde müsademede (silahlı çatışma) şehit oldu ve 4017 numaralı Alman yapımı mavzeri eşkıya tarafından gasp edildi. ÖZET Maraş’ta 1862 tarihinden itibaren Ermeniler isyan etmeye başladılar. Buradaki Ermenileri Ruslar, Fransızlar, İngilizler ve Amerikalılar siyasi çıkarlarına alet ettiler. I. Dünya Savaşı sırasında Maraş’taki Ermeniler dış güçlerin tahrik ve teşvikiyle Osmanlı Devleti’ne karşı isyan ettiler. Çanakkale Savaşlarının devam ettiği kritik günlerde Türk askerini arkadan vurdular. İtilaf Devletlerinin işini kolaylaştırmak için Türk halkına düşmanca davrandılar. Bu arada ortaya çıkan Bozo Çetesi gibi eşkıyalık yapanları desteklediler. Buna benzer sebeplerden dolayı isyan eden Ermeniler 10 Nisan 1915 ten itibaren tehcire tabi tutuldular. Doç. Dr. Ahmet Eyicil |
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.