ForumSinsi - 2006 Yılından Beri

ForumSinsi - 2006 Yılından Beri (http://forumsinsi.com/index.php)
-   Şiir Cenneti (http://forumsinsi.com/forumdisplay.php?f=315)
-   -   Yahya Kemal'e Dair (http://forumsinsi.com/showthread.php?t=888059)

Prof. Dr. Sinsi 10-09-2012 07:20 PM

Yahya Kemal'e Dair
 
Yahya Kemal'e dair

Malum, 2008 Yahya Kemal Yılı olarak kutlanıyor ve büyük şair hakkında toplantılar düzenleniyor, etkinlikler gerçekleştiriliyor, yayınlar, filmler hazırlanıyor. İnsanımızın bakışlarını edebiyattan; dikkatlerini Yahya Kemal'den yana kaydırması bakımından önemli gelişmeler bunlar.

Yahya Kemal (Beyatlı), gerek kendi çağında, gerekse daha sonraki araştırmacıların bazıları tarafından divan şiirinin devam ettiricisi, son temsilcisi, yirminci yüzyıldaki divan şairi gibi tanımlamalara muhatap olmuştu. Hatta vefat ettiği gün gazetelerin çoğu "Aruz öldü", "Divan şiirinin son temsilcisi öldü" gibi başlıklarla çıkmıştı. Bunun başlıca nedeni, onun tarih ve dil bilincini eski ile irtibatlandırması ve eski kültüre ilginin azaltıldığı bir dönemde eski ile bağlarını berkitmesi ve bunda da ısrarcı olmasıydı. Söylediğimizden, onun bir Divan şairi gibi davrandığı sonucu çıkartılmasın; hayır, üstat eski şiirden ilham almış, ama asla eskinin temsilcisi olmak gibi bir gayret içinde bulunmamıştır. Rubaîleri dışta bırakılırsa, klâsik şiirin diğer kurallarına baş kaldırdığı bile söylenebilir. O bütün şairlik macerası boyunca eski şiirimizi dönüştürmenin, Tanzimat, Servet-i Fünun ve diğer edebiyat kuramcıları tarafından örselenen bu şiirin içindeki zengin ilhamları çağının edebiyat zevkine sunabilmenin, okuyucuyu kendi mazisi ile buluşturmanın peşinde olmuştur. Çünkü o, maziyi devşirmeden yeni şiiri inşa etmenin zor olacağını düşünüyordu. Şiirinin mazi fikrine sarılması bundandı; ama mutlaka kendi çağının şiirini yazmak gerektiğine inanıyordu. Yani mana biriktirilenlerden, üslup kullanımdakilerden olmalıydı. "Bir tel kopar ahenk ebediyyen kesilir" korkusunu taşıyan bir adam için kopan teli bağlamaktan ziyade, oraya yeni bir tel uzatmak önemliydi. Üstadın bu tavrı, klâsik üslûpla yazdığı şiirlerin toplandığı kitabın ismine "Eski Şiirin Rüzgârıyla" biçiminde yansıdı. Hakikaten o, eski şiirin rüzgârıyla yeni bir bahçede güller açılmasını hedeflemişti ve bunu da kısmen başardı. Öyle ki klasik tarzda yazdığı şiirleri okurken şeklin eski, ama ses ve mananın yeni olduğu hemen anlaşılıverir. O, klasik şiir ile modern zamanlar arasında geçişi sağlamak bakımından dikkatle okunması gereken şairdir. Kendi Gök Kubbemiz'de bize sayısız hediyeler sunarken biraz da eski şiir adına bize müjdeler ve lezzetler sunar. Üstelik lutuflarını eski şiirin rüzgârıyla söylediği şiirlerde daha da arttırır ve söz gelimi Kanuni çağında bir divan şairinin dudaklarından dökülmesi muhtemel fikir ve hayalleri yeniden harmanlayıp Cumhuriyet Türkçesi'yle söyleyiverir. Artık lezzet değişmiş, gazel yeni bir kimlik kazanmıştır. Okuyucu, eğer istiyorsa geçmiş zamanların uzak hatıralarını, eğer istiyorsa değişim sancıları çekmekte olan çağının hüzünlü lezzetini hissedebilir. Mesela şu beyitteki şekil ve edanın eskiliği yanında mana ve fikrin derinliğine bakınız:

Şeb-i yeldada uzar fecre kadar kıssa-ı aşk

Ta ki Mecnun bitirir nutkunu Leyla söyler

Aşk üzerine bir sürecin uzunluğunu anlatabilmek için eski şairlerin pek cazip ve sanatkârane mübalağalarına rastlayabilirsiniz; ama üstadın bu beyitte anlattığı türden zarif bir hayale pek nadir rastlarsınız. Dünyanın en kadim mesleği olan âşıklık üzerine sözün bitmeyeceğini, âşık ile maşuk arasındaki irtibatın söze ve dile gelmeden de devam edeceğini böylesine güzel söylemenin yolunu bilen pek az şair yaşamıştır. Der ki beyit:

"Aşk hikâyesi, yılın en uzun gecesinde anlatılsa, yine de fecre kadar uzar (da sonuna gelinemez); çünkü Mecnun sözünü tamamlasa Leyla anlatır (Leyla'nın sözü bitince Mecnun konuşmaya başlar)."

Divan şairi, aşkın yalnızca âşıkı ilgilendiren hikâyelerine vurgu yapar, âşıkın hicranını, hasretini, firkatini anlatır. Oysa Yahya Kemal bir aşk hikâyesinde maşuka da söz hakkı tanır ve tek kişilik aşkı diğer yarısıyla tamamlar. İşte bu Divan şiirinin de düşünmediği bir hayal unsurudur. Yine sonsuzluk fikrine dayandırdığı şu bercesteye bakalım:

Meyve-î memnû'dan tatmak günâhından beri Kârbân-ı aşk bitmez bir beyâbândan geçer

"(Adem'in Havva'ya olan aşkı yüzünden) yasak meyveyi yeme günahını işlediği günden bu yana âşıklar, kervan kervan olmuşlar, sonu gelmeyen bir aşk çölünü geçeceğiz (de vuslata ereceğiz) diye durmadan yol almaktalar."

Beytin ikinci dizesinde üstad, eskilerin sihr-i helal (helal büyü; büyünün helal olduğu tek yer; sözü sihirli kılmak) sanatını kullanır ve isterse bir Divan şairi gibi davranabileceğini gösterir. Bu sanata göre dizedeki "bitmez" kelimesinin önüne veya sonuna virgül getirildiğinde ayrı anlamlar çıkar ve kendinden önceki kelime grubuyla okununca ayrı ("Kârbân-ı aşk bitmez" = aşk kervanının sonu gelmez, âşıklar kervanı ta Hz. Ademden bu yana dizi dizi yol almaktadır); kendinden sonraki kelime grubuyla okununca yine ayrı bir anlatım ortaya çıkar ("bitmez bir beyâbân" = çölün sonu yoktur, aşk kervanı sonsuzluk çölünde yol alır). Bu sihirli ifadeyi anlamak için beyti tekrar okuyunuz lütfen!..

Not: Çanakkale'de can, ülkemize şan verenlere rahmet dileriz.

[BERCESTE]

Zaman o gül gibi gül görmemiş zaman olalı

Gülün güzelliği dillerde dâsitân olalı

Yahya Kemal

Iskender Pala


Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.