![]() |
Aydınlanma Ve Fransız Devrimi
Aydinlanma ve Fransiz Devrimi
Kurulu Avrupa düzeni, kendisini ilahi temellere dayandiran bir düzendi. Insanlar, bu dünyayi Allah tarafindan yaratilan geçici bir yurt olarak görüyorlardi. Bu geçici yurtta tek mesru otorite ise ilahi kökenli otoriteydi. Insanlar, bir baskasina, ilahi nizama itaat ettiklerini düsünerek itaat ediyorlardi. Insanlarin kimliklerini belirlemelerindeki tek kistaslari ise dindi. Irkçilik, bir ulusun digerinden farkli ya da üstün oldugu gibi düsünceler insanlara yabanciydi. Insanlar, ekonomik hayatlarini da dine göre belirliyor ve dinin yasak saydigi ekonomik uygulamalardan—ki bunlarin en basinda faiz geliyordu—kaçiniyorlardi. Iktidar, kendisine ilahi kaynaklardan mesruiyet saglamaya çalisiyordu. Gerçi iktidar monarsilerin ya da derebeylerin elindeydi ve iktidarin babadan ogula aktarilmasi prensibi yürürlükteydi. Bu aristokrasi sistemi ise dini bir kaynaga dayanmiyordu ama yine de iktidar sahipleri hiçbir zaman dini otoriteye karsi gelmiyor ve ilahi kaynakli düzene uyma sözü veriyorlardi. Bu sözkonusu Avrupa düzeni, belirli ölçülerde Islam'a da benzerlik göstermektedir. Çünkü Islam'da da insanlar hayatlarini ilahi nizama göre belirlerler. Dinin kurallari, ekonomik ve sosyal konulari da içerir ve saglikli bir müslüman toplum, ekonomisini de sosyal hayatini da dini kurallara göre düzenler. Otoritenin mesruiyeti ise yine dinden kaynaklanir. Halife, yetkisini herhangi bir dünyevi kistastan—yani parasindan, söhretinden, soyundan vb.—degil, yalnizca dinden alir. Insanlar da ona dini temsil ettigi için uyarlar. (Kuskusuz Katolik dini, en basta Teslis inanci olmak üzere Islam'a göre sapkin olan pek çok düsünce de içermektedir. Ancak kurdugu toplumsal düzenin, taassup özelligi hariç, Islam'la önemli benzerlikler tasidigina kusku yok.) Yahudi önde gelenleri ve masonlar arasinda kurulmus olan Ittifak ise önceki bölümde de ayrintili olarak gördügümüz gibi, sözkonusu Avrupa düzeninden memnun degildi. Çünkü bu düzen, siyasi otoritenin kendisini ilahi kaynaklarla mesrulastirmasini öngörüyordu ve Ittifak'in da bu sekilde kendini mesrulastirma sansi yoktu. Kilise tarafindan her iki taraf da—yani yahudiler de, Tapinakçilar ve onlarin devami olan masonlar da—dislanmislardi. Aristokrasiye sizip, iktidari ele geçirme sanslari da yüksek degildi. Çünkü hanedandan bir kisi onlari desteklese bile, onun yerine bir baskasi geçecekti ve bu yeni yöneticinin kendilerinden olmasini garantileyecek bir imkan yoktu. Bu noktada, Ittifak için tek çikis yolu, kurulu Avrupa düzenini kökünden degistirmekti. Politik, sosyal ve ekonomik yönden, Bati yeniden sekillendirilmeli ve Ittifak'in düsmani olan dini otoriteden koparilmaliydi. Insanlarin zihnine dini otoriteyi güçlü kilan düsünceler yerine, Ittifak'in kendi dünya anlayisi yerlestirilmeliydi. Vatikan Papalik Kutsal Kitap Enstitüsü'nde profesör olan—ve önceki bölümde, Kabala ile Hümanizm akimi arasindaki iliskiyi konu eden satirlarini alintiladigimiz—Malachi Martin de bu noktaya dikkat çekerek, "Kabalaci hümanistlerin amaci her zaman sosyopolitik degisim olmustur" diyor.1 Önceki bölümde, "Kabalaci hümanistler"in, masonlarin ve bizzat gerçek Kabalacilar'in Avrupa'nin geçirdigi büyük sosyopolitik degisimdeki rollerini ayrintili olarak inceledik. Bu güçlerin olusturdugu Ittifak'in, önce Protestanlik sonra da Aydinlanma hareketleri ile Avrupa'nin dinden kopmasinin öncülügünü yaptigini, dini otoriteyi ve monarsileri politik yönden zayiflattigini gördük. Ancak Ittifak yalnizca politik bir degisim yapmakla kalmadi, toplumu ve bireyleri de degistirdi. Dini otoriteyi zayiflatirken, insanlara da yeni kimlikler vermeye çalisti. Aydinlanma ile birlikte, insanlar bir dini cemaatin mensubu olmaktan çikip, birer "yurttas" haline getirildiler. ("Yurttas" tanimi, zamanla yeni bir ideolojik düzenlemeyle "yoldas"a da dönüsecektir.) Yahudi önde gelenlerinin yönettigi Ittifak'in insanlari bu sekilde dinden koparmasi, Kuran'in, "yahudilerin yaptiklari zulüm ve birçok kisiyi Allah'in yolundan alikoymalari nedeniyle" (Nisa, 160) lanetlendikleri seklindeki ilahi hükmüne de uygundu kuskusuz. Önceki bölümde, konunun akisini yavaslatmamak için, Avrupa'nin yasadigi bu sosyo-politik degisimin en önemli iki asamasi olan Aydinlanma süreci ile Fransiz Devrimi'ne ayrintili olarak girmemistik. Oysa ki, bu iki hareket de son derece önemli ve bunlarla ilgili olarak yapilacak biraz daha ayrintili bir inceleme, önemli bilgileri gün isigina çikariyor. Aydinlanma, Avrupa'nin Katolik dünya anlayisindan koparken, onun yerine Ibrani dünya anlayisinin yerlestirildigini göstermesi; Fransiz Devrimi ise Ittifak'in kullandigi yöntemleri açiga vurmasi bakimindan oldukça anlamli mesajlar içeriyor. Din ve Ideoloji ya da Gerçek Cennet ve Sahte Yeryüzü Cennetleri Avrupa toplumlari Aydinlanma felsefesiyle tanisana kadar, bu toplumlarin aklinda pek fazla çözülmemis sorular yoktu. Insanin ne oldugu, hayatin ne anlam tasidigi, insanin nasil dogruyu bulabilecegi ve neyin dogru, neyin yanlis oldugu konusunda farkli düsünceler tasimiyorlardi. Bu sorularin cevaplari din tarafindan verilir; yetkisini yine dini kistaslardan alan yöneticiler, insanlari yönetirdi. Dinin insana ögrettigi temel degerlerin basinda da, az önce vurguladigimiz gibi, yeryüzünün insan için geçici bir yurt oldugu ve ölümden sonra sonsuz bir hayatin varligi, insanin bu asil yurt için çalismasi gerektigi, kisaca ahiret inanci geliyordu. Aydinlanma ise dini ortadan kaldirdi. Bu durumda yukarida sözünü ettigimiz sorulara yeni cevaplar aranmaya ve verilmeye baslandi. Ideolojiler böyle dogdu. Burada ilginç olan, Aydinlanma sonucu dogan bütün ideolojilerin de—liberalizm, sosyalizm, muhafazakarlik, ulusçuluk, fasizm gibi—hayatin, insanin ve dünyanin ne oldugu konusunda ortak bir "dindisi"likta (sekülerizm) bulusmasi. Diger bir deyisle, hepsinin, dinin insana gösterdigi temel hedef olan Cennet'ten yüz çevirip, insanlara "yeryüzü cennetleri" vaad etmesi, insanin ölümden sonra neleri yasayacagini göz ardi edip, yalnizca dünyada neler yasayacagi ile ilgilenmesi. Evet, Aydinlanma akiminin getirdigi en önemli kavram, gerçekte bu "yeryüzü cenneti" kavramiydi. Aydinlanmacilar, ölümden sonra bir mükemmel hayat beklemenin yanlis oldugunu ve "Cennet"in, insan çabasi ile yeryüzünde de olusturabilecegini öne sürdüler. (Islam'a göre de yeryüzünde adil ve mutlu bir yasam kurulabilir, ancak bu asla Cennet'in kendisi olamaz, onun bir örnegi, bir "numune"si olabilir.) Bizim için burada önemli olan, Avrupa toplumlarini—Teslis gibi sapkin inançlar da içermesine ragmen—ölümden sonrasini öngören bir dini birakip, yeryüzü cennetlerine kimin, daha dogrusu hangi anlayis biçiminin yönelttigi. Aydinlanma felsefesinin mimarlari aslinda Katolik düsüncesini reddederken "dinsiz"lesmiyor, tam tersine yeni ve daha farkli bir "din"i kabul ediyorlardi. Bu yeni din "Allahsiz" bir din degildi. Aydinlanmacilar'in çogu bir yaraticinin varligini kabul eden "deist"lerdi. Hiristiyanlikla bu yeni dinin arasindaki asil önemli fark, ölümden sonra yasam (ahiret) düsüncesinin reddedilmesiydi. Kisaca, ideolojilerle birlikte, "yeryüzü cennetleri"ni hedef seçen "ahiretsiz din"ler ortaya çikti. Peki acaba Aydinlanmacilar'in bu "ahiretsiz din" düsüncesine kapilmalarina sebep olan düsünce nedir? Acaba Aydinlanmacilar'i etkileyen bir medeniyet ve düsünce biçimi, "yeryüzü cennetleri"ni çoktandir arayan bir "din" var miydi acaba? Bu soruya isik tutabilecek bir yorumu, Bosnali müslümanlarin lideri ve önemli bir Islam düsünürü olan Aliya Izzetbegoviç yapiyor: Dinler arasinda Yahudilik dünyevi, 'sol egilim'i olusturuyor. Dünyevi cennet perspektifini vaad eden ve sonradan ortaya atilan bütün yahudi teorileri bu egilimden ileri gelmistir. 'Eyüp Kitabi' daha bu dünyada gerçeklesmesi gereken adaletin rüyasidir. Yani öbür dünyada degil, bu dünyada ve hemen simdi!... Hz. Isa'nin gelmesinden önce yahudiler, gelecegini haber verdikleri Tanri Melekutunu hiristiyanlar gibi ahirette degil, bu dünyada bekliyorlardi. Yahudi dini (apocalyptic) edebiyatinda Mesih öç alan ve adaleti uygulayan kisi olarak övülmektedir... Dogru dürüst olanlarin mutsuz olduklari bir dünya anlamsizdir. Yahudi adaletinin ve her 'sosyal' adaletin esas tutumu iste budur. Burada, yani bu dünyadaki cennet fikri özünde yahudidir ve sadece içerigi bakimindan degil, kaynagi bakimindan da öyledir. 'Geçmis ve gelecek tarih için yahudi kalibi, bütün devirlerde ezilenlere ve mutsuzlara kuvvetli bir çagridan ibarettir. Bu kalibi Aziz Augustin Hiristiyanliga, Marks ise sosyalizme aktarmistir. (B. Russell, The History of Western Philosophy) 'Yeryüzünde cennet' isteyen bütün ihtilaller, ütopyalar, sosyalizmler ve diger akimlar özünde Eski Ahit (Tevrat) kaynaklidir, yahudi kökenlidir.2 Peki acaba Aydinlanmacilar'in bu "ahiretsiz din" düsüncesine kapilmalarina sebep olan düsünce nedir? Acaba Aydinlanmacilar'i etkileyen bir medeniyet ve düsünce biçimi, "yeryüzü cennetleri"ni çoktandir arayan bir "din" var miydi acaba? Bu soruya isik tutabilecek bir yorumu, Bosnali müslümanlarin lideri ve önemli bir Islam düsünürü olan Aliya Izzetbegoviç yapiyor:
Bu nedenle, Aydinlanma hareketinin gerçek Cennet'ten "yeryüzü cennetleri"ne yaptigi dönüs, bir anlamda, Protestanlik'tan sonra Hiristiyanliktan Yahudilige olan ikinci bir dönüs olarak karsimiza çikiyor. Hele, Aydinlanma akiminin doruguna ulastigi, "hedonizm"in (zevkçilik, hayati yalnizca daha çok zevk alma araci olarak görme), dünyaya bagliligin en üst derecede yasandigi su dönemde, insanlarin çogunun, dünyadan "elini etegini" çekmeyi emreden Katolik anlayisindan çok uzak ve üstteki ayette önemli özelligi belirtilen yahudilige çok yakin oldugu kuskusuzdur. "Yeryüzü cenneti" düsüncesinin Ibrani ögretisinden kaynaklandiginin bir baska ilginç göstergesi de, bu düsüncenin Aydinlanma çaginin az öncesinde ortaya çikan baslica savunucularinin hep Ibrani ögretisiyle içli-disli örgütlere üye oluslaridir. Yazdiklari Ütopya, Günes Ülkesi ve Yeni Atlantis gibi eserlerinde hepsi de birer "yeryüzü cenneti" modeli gelistiren Thomas More, Tomasso Campanella ve Francis Bacon gibi isimlerin ortak özelligi, Gül-Haç ya da mason derneklerinin seçkin üyeleri arasinda yer aliyor olmalaridir. More'un Kabala'ya olan ilgisi ise zaten ünlü bir konudur. Bu nedenle Ütopya yazari, Hümanist akimla birlikte Avrupa'da dogan "Hiristiyan Kabalizmi" geleneginin basta gelen temsilcilerinden sayilmaktadir.
|
Aydınlanma Ve Fransız Devrimi
Loca tarafindan "ajan-provokatör" olarak görevlendirilen Cagliostro, Kraliçe Gerdanligi skandalinin ve devrime zemin hazirlayan daha pek çok gelismenin merkezindeydi. 1787 yilinda Londra'da bulundugu sirada Paris'teki dostlarina yazdigi bir mektupta, yaklasan devrimden söz etmis, Bastille hapishanesinin basilacagini, Monarsinin ve Kilise'nin yikilacagini ve akil prensipleri üzerinde yeni bir din kurulacagini haber vermisti.21 Bu, kuskusuz Cagliostro'nun inanilmaz ileri görüslülügünden degil, loca içindeki üstlerinden aldigi istihbarattan kaynaklaniyordu. Çünkü Michael Howard'in ifadesiyle, "1785-1789 yillari arasinda Fransa'da yer alan çok sayidaki loca monarsiyi ve kurulu düzeni yikmak için full-time çalisiyordu".22
Devrim gerçekten de büyük ölçüde bir mason eseriydi. Masonlar devrimi hem kurmak istedikleri sosyal düzen için büyük bir asama, hem de Tapinakçilar'a karsi Fransa Krali'nin yaptiklarinin bir intikami olarak görüyorlardi. Kiskirtilmis yiginlar Bastille hapishanesine dogru yürüdüklerinde Mirabeau, "Monarsi, Tapinakçilar Örgütünün torunlarindan öldürücü bir darbe aldi" demisti.23 Bu arada, içindeki tutuklu sayisinin iki elin parmaklarini geçmedigi ve hiçbir stratejik önemi olmayan Bastille hapishanesinin bu denli büyük bir sembol haline getirilmesinin de bir anlami vardi: Tapinakçilar'in Büyük Üstadi Jacques de Molay 1314 yilinda idam edilmeden önce uzun süre Bastille'de tutuklu kalmisti!... Devrimle birlikte madem De Molay'in intikami aliniyordu, o halde öncelikle Bastille hedef alinmaliydi.24 Tapinakçilar'in Büyük Üstadi Jacques de Molay, 1314 yilinda bir süre Bastille hapishanesinde tutuklu kalmis, sonra da Fransa Krali ve Papa'nin emriyle idam edilmisti. Devrimin gerçeklestiren masonlar, bu nedenle yaptiklarini Kral ve Kilise'ye karsi alinan bir intikam olarak gördüler. Kralin kafasi kesildiginde "Jacques de Molay, öcün alindi" seslerinin yükselmis olmasi, ya da stratejik hiçbir önemi olmayan Bastille'in devrimin odak noktasi haline getirilmis olmasi bunun göstergelerindendir. Devrimin içinde masonlugun, daha dogrusu yeni-Tapinakçilarin oynadigi rol, Cagliostro tarafindan henüz daha 1789 yilinda itiraf edildi. Cagliostro Engizisyon tarafindan tutuklanmisti ve canini kurtarmak için bildigi herseyi bir bir anlatti. Anlattiklarinin basinda, Tapinakçi gelenegi koruyan masonlarin tüm Avrupa'da zincirleme bir devrim yapma planlari geliyordu. Masonlarin asil amacinin ise, Tapinakçilarin yarim biraktigi isi bitirerek Papaligi yok etmek oldugunu, ya da Papaligin ele geçirilmesinin hedeflendigini de itiraf etmisti. Cagliostro'nun anlattiklarindan, Ittifak'in öteki kanadinin da sözkonusu zincirleme devrim tezi içinde yer aldigi anlasiliyordu: Çünkü Cagliostro'nun itiraflari arasinda, uluslararasi yahudi banker hanedani Rothschild'in tüm bu devrimci faaliyetleri finansal yönden destekledigi, Fransiz Devrimi'nde de yine Rothschild kaynakli paralarin önemli rol oynadigi da yer aliyordu.25 1796 yilinda Fransa'da The Tomb of Jacques de Molay adli bir kitap yayinlandi. Içinde, Fransiz Devrimi'nin, kökenleri Tapinakçilara uzanan masonlar tarafindan yapildigi anlatiliyordu. Bir yil sonra Cizvit rahibi Father Bamuel Memoires pour serir de l'histoire du Jacobinisme diye bir kitap yazdi. Içinde Tapinakçilar'in mason görüntüsü altinda halen var olduklari ve devrimi de onlarin yaptigi anlatiliyordu. Rahip, Ingiliz Iç Savasi'nin da bir Tapinakçi tezgahi oldugunu yazmisti. 1808 yilinda Paris'teki St. Paul Kilisesi'nde Jacques de Molay'in anisina bir anma töreni düzenlendi. Törene katilan masonlar, ayni Ortaçag Tapinakçilari gibi giyinmislerdi. De Molay'in kemikleri ve bazi sahsi esyalari üzerinde ritüeller yapildi. Masonlar daha sonra töreni disari tasirarak Tapinakçi bayraklari ile Paris caddelerinde yürüyüs yaptilar.26 5 yüzyil önce Kral ve Kilise tarafindan Paris'te idam edilmis olan Jacques de Molay bu kez yine Paris'te törenle aniliyordu. Kilise de Kral da artik yoktu çünkü. Jakobenizmin Gerçek Kimligi Fransiz Devrimi'ndeki en büyük rol, kuskusuz devrim liderlerinin çogunun üye oldugu Jakoben klüpleri tarafindan oynanmisti. Devrimin ardindan da, "Jakobenlik" politik literatürde çok önemli yeri olan bir terim haline geldi. Bu terimle, tepeden inmeci ve baskici bir yöntemle halki halka ragmen yönetmeye soyunan kisiler ve kurumlar tanimlandi. Jakobenlik, insan haklari, demokrasi, esitlik, özgürlük gibi süslü sloganlar altinda belli bir grubun gerektiginde zor da kullanarak topluma hakim olmasi istegi olarak bilindi. Fransiz Devrimi'nden sonra da tarihte sayisiz "Jakoben" ortaya çikti. Sanki Jakobenlik kendi kendini yenileyen, yeniden üreten bir kurummuscasina, pek çok ülkede tekrar tekrar hortladi. Bu Jakobenlerin ortak özellikleri ise hepsinin seküler oluslari ve seküler düzenler kurmak için toplumu reforme etmeye çalismalariydi. Bu durumda söyle bir soru sorulabilir: Jakoben yapisinin içinde, ya da arkasinda, bir baska faktör var miydi ki, bu yapi tekrar tekrar kendini üretti? Jakobenler Klübü, devrimin ilerleyen döneminde kapatilmis, tarih sahnesinden çekilmisti. Ama, Jakobenligin ardinda, Jakoben gelenegini devam ettiren, "Jakobenlikten de öte" bir yapi vardi sanki. "Esitlik, kardeslik, özgürlük, demokrasi" gibi süslü sloganlar kullanip, fakat gerçekte oldukça acimasiz ve anti-demokrat yöntemleri de uygulamaya koyarak, yalnizca güce ve iktidara ulasmaya çalisan ve kendine en büyük düsman olarak da dini seçen seküler bir örgütlenme... Bu tanim bile bizi dogrudan masonluk hakkinda düsünmeye yöneltmektedir. Nitekim masonluk içinde Jakobenlik arasindaki iliskiyi incelemeye kalktigimizda, ikincisinin birincisi için bir paravandan baska bir sey olmadigini görüyoruz. Görünen odur ki, masonlar, devrimdeki rollerinin gizlemek için Jakoben klübünü kurmuslar ve gerçek kimliklerini bu sayede perde arkasinda tutabilmislerdir. Mimar Sinan'da yayinlanan bir makalede, masonlarin farkli örgütler kurduklarindan söyle söz edilir:
Kisacasi devrimi yapanlar ve dolayisiyla da Jakobenler, aslinda masonlardi. Jacques de Molay'in öcünün alinmasi ve Avrupa'da Yeni Seküler Düzen'in (Novus Ordo Seclorum) baslatilmasi baska kimin eseri olabilirdi ki? Ama masonlar çogu kez oldugu gibi Fransiz Devrimi'nde de kendilerine büyük ölçüde gizlediler. Bu sayede, devrimi yapanlarin "masonlar" degil, "Jakobenler" oldugu imaji verildi. Ayni gerçek Kral ve Kraliçe'den de gizlenmis, özellikle saf Kraliçe, örgütü bir eglence kulübü sanmisti:
Masonlarin gerektigi durumlarda bazi üyelerini mason degilmis gibi göstermeleri, zaten sik sik basvurduklari bir yöntemdir. Emekli Büyükelçi Ismail Berduk Olgaçay, "masonlar çogu kez iftihar edemedikleri kisilerin adlarini dolapta saklarlar da masonlugun kiyisina, kösesine deginmis kisileri—tabii çok defa ölümlerinden sonra—mason diye takdim ederler" diyor.32 Devrimin "öcü" liderlerinin masonluklarinin örtbas edilmesinin bir örnegi Marat'dir. Masonik kaynaklar Rousseau, Montesquieu, Diderot gibi isimlerin masonlugunu üstüne basa basa duyurmalarina ragmen, "en az onbin kelle kesilmelidir" sözüyle ünlenen Marat'nin loca kayitlarindan mümkün oldugunca söz etmemeyi yeglerler. Oysa, Amerikali mason William R. Denslow'un 10.000 Famous Freemasons (10.000 Ünlü Mason) adli çalismasinda bildirdigine göre, devrimin en radikal ve kanli liderlerinden olan Marat, 1774'de ilk kez Ingiliz Büyük Locasi'nda inisye edilmis, daha sonra da Amsterdam'daki Loge La Bien Aimée adli locaya girmistir.33 Ayni kitapta bildirildigine göre, 1793 yilinda Jacoben Kulübü'nün baskanligina seçilen Danton da masondur ve Voltaire'i de yetistirmis olan Paris'teki ünlü Dokuz Kizkardesler locasina üyedir.34 Devrimin en "kan dökücü" lideri olan Robespierre de genel kurali bozmaz; O da masondur.35 Aydinlanmacilar, Devrimciler ve Yahudiler Kitabin bir önceki bölümünde Tapinakçi gelenegi koruyan masonlar ile yahudi önde gelenleri arasindaki Ittifak'in Avrupa'da dini otoriteye karsi verdikleri uzun savasi birlikte incelemistik. Görmüstük ki, Ittifak'in iki kanadi, önce Avrupa'da sonra da tüm dünyada seküler bir düzen kurmak için her asamada yakin bir isbirligi gerçeklestirmislerdir. Bu isbirliginin, Yeni Seküler Düzen'in çok önemli bir asamasi olan Fransiz Aydinlanmasi ve Fransiz Devrimi sirasinda gerçeklesmemis olmasi elbette beklenemez. Bu iki büyük hareketin ardindaki mason etkisini önceki sayfalarda inceledik; simdi ise olaydaki yahudi baglantisina ve yahudi faktörüne göz atmak gerekmektedir. Nitekim konu hakkindaki kisa bir arastirma; Fransiz Aydinlanmacilarinin yahudilere olan olagandisi ilgisini, devrimdeki yahudi faktörünü ve Jakobenler ile yahudiler arasindaki çarpici yakinligi ortaya çikarmaktadir. Ilk bakilmasi gereken, devrimin ideolojik altyapisini hazirlayan Aydinlanmacilardir. Fransiz Aydinlanmacilarinin da diger Aydinlanmacilar gibi mason olmasi demek, onlarin da digerleri gibi Ittifak'in öteki kanadiyla, yani Yahudilikle ilgili olmalari demekti. Nitekim konuyla ilgili önemli isimlere baktigimizda, masonik misyonun temel özelligini, yani "yahudi diyarini kurtarma" hedefini görebiliyoruz. Örnegin Jean Jacques Rousseau, yahudilerin önce Fransa'da sonra da tüm Bati Avrupa'daki politik özgürlük kazanmalari üzerinde dikkat çekici bir biçimde durmustu. Rousseau, Yahudilerin yalnizca esit haklar kazanmalari gerektigini degil, kendilerine ait bir ülkeleri olmasi gerektigini de savundu, ki bu da "yahudi diyarinin kurtarilmasi"ndan baska bir sey degildi... Yazdigi bir makalesinde Yahudilerin ulusal özelliklerine olan hayranligini söyle vurguluyordu: "Yahudiler bize hiç sona ermeyen bir birikim sunuyorlar. Atina, Isparta, Roma ve onlarin insanlari tümüyle yok oldu, bütün zorluklara ragmen Sion, çocuklarini yitirmedi. Onlar her milletin arasina girdiler ama hiçbirinde erimediler. Lidersiz kaldilar ama hala bir milletler. Ülkesiz kaldilar ama hala birer yurttaslar.'" 36 Montesquieu da ayni çizgideydi. Jean Bodin'in yahudi dinine karsi son derece sempatiyle yaklasan gelenegini devam ettirdi. Lettres Persanes (1721) adli eserinde Yahudiligi "iki çocuk (Hiristiyanlik ve Islam) dogurmus bir anne" olarak nitelendiriyordu." 37 Diderot da "yahudi sempatizani" idi. Juifs (Philosophie des) adli yahudilerle ilgili makalesi Ansiklopedinin 9. cildinde yer aldi. Burada Diderot, yahudilerin iki ulusal özelligine duydugu derin hayranligi dile getiriyordu: Hala varligini sürdüren en eski ulus olmalari ve hiçbir zaman çok tanriciligi benimsememeleri. Bunun yaninda yahudi atalarinin 'dogal' dinine duydugu hayranligi da vurguluyordu.38 Devrimin önderleri ise ayni Aydinlanmacilar gibi hatta daha da fazla yahudiler ile iliski içindeydiler. Encyclopaedia Judaica, Jakobenler ve sonrasi hakkinda söyle yaziyor:
Özellikle Kilise'ye karsi Jakobenler ve yahudiler hep ayni saftaydi. Devrim sirasinda yayinlanan bir Fransiz gazetesi, devrimciler ve devrime karsi olanlari birbirinden ayiran önemli bir gösterge olarak, yeni meclisin rahiplerden devrimin ilkelerine ters düsmeyeceklerine dair imzalamalarini istedigi ünlü yemini gösteriyordu. Kiliseyi devrimin boyunduruguna alacak olan bu yemine karsi çikanlar ve taraftar olanlar, o dönemki kutuplasmayi açikça sergiliyordu: "Rahiplerin yemini kabul etmesine karsi çikanlar: Avrupa'nin bütün Katolik kiliseleri, yabanci milletler, dinin savunuculari...Yemine taraftar olanlar: Jakoben Klübü üyeleri, yahudiler, Protestanlar ve deistler." 40 Yahudiler ile devrimciler arasindaki bir diger iliski ise Cagliostro'nun önceki sayfalarda degindigimiz itiraflarinda açiga vurdugu gibi, Rothschild baglantisiydi. Cagliostro, ünlü banker hanedani Rothschild'in Fransiz devrimcilere, özellikle de Jakobenlere büyük paralar aktardigini söylemisti. Nitekim devrimin önde gelen isimlerinden Mirabeau, o yillarda yahudilerden rüsvet almakla suçlanmisti. Çünkü yahudilerin politik esitlik kazanmasini kendisine dava edinmis, Ulusal Asamble'de bu konuyu defalarca gündeme getirmisti.41 Devrimin Ittifak'in ortak çikarlarina hizmet eden en önemli yani ise din aleyhtari yönüydü. Devrimin en atesli günlerinde bu çizgi iyice belirgin hale gelmis, Jakobenlerin yogun propagandasi sonucunda yaygin bir "Hiristiyanliktan çikma" hareketi gelismisti. Hatta bunun yanisira Hiristiyanlik yerine yeni bir din üretmeye yönelik çabalar da oldu. Ilk belirtileri 14 Temmuz 1790'da, Federasyon Bayrami'nda görülen "devrimci ibadet", gittikçe yayilmaya basladi. Robespierre, "devrimci ibadet"e yeni kurallar da getirmis, bu ibadetin ilkelerini bir rapor halinde belirleyerek adina da "Yüce Varlik Ibadeti" demisti. Bu gelismenin çarpici bir sonucu, ünlü Notre Dame Kilisesi'nin "aklin tapinagi"na dönüstürülmesiydi. Kilise'nin duvarlarindaki Hiristiyan figürleri sökülmüs ve orta yere "akil tanriçasi" olarak tanimlanan bir kadin heykeli yerlestirilmisti. Devrimin sembolü haline gelen bu kadin tasviri, masonik kaynaklara göre, masonlugun ilk "Büyük Üstadi" olan Hiram Abiff'in dul annesidir. Bu ilginç sembolik ifade, devrimciler tarafindan Hiristiyanligin yerine konmaya çalisilan "devrimci ibadet"in, bir tür masonik tapinma, ya da masonluga tapinma oldugu anl!!!!! gelir. Ayni dul kadin, mason bir heykeltiras tarafindan yapildiktan sonra Fransiz masonlarinca Amerikali biraderlerine hediye edilen New York'taki ünlü Hürriyet Heykeli'ndeki dul kadindir. Prototip Devrim: Klüp Görüntüsündeki Örgütlenmeler, Sokak Gücü ve Masonik Medya... Devrimin masonlar tarafindan gerçeklestirilmis olmasi, bizlere genel olarak örgütün kullandigi yöntemler hakkinda iyi bir referans olusmasini sagliyor. Geleneklerinden asla taviz vermedikleri bilinen masonlar, Fransiz Devrimi'nde kullandiklari yöntemlerle, daha sonra sergileyecekleri tüm operasyonlari için bir "prototip" meydana getirmis durumdalar. Bu geleneksel yöntemlerin basinda devrim öncesi örgütlenme sekli gelir. Masonlugun Jakobenler gibi klüp ve derneklerle kendini gizlemesi ya da ikinci planda göstermesi, "prototip devrim"in en önemli özelliklerinden birisidir. Bu gelenek masonlar veya masonik organizasyonlar tarafindan bugün de hala sürdürülür. Kullanilan iki ayri yöntem var: Birinci türde, sözkonusu "dernek", "klüp" dogrudan mason locasi niteligi tasir, yalnizca masonlar kabul edilir. (Yalnizca 33. dereceden masonlarin kabul edildigi Türkiye Fikir ve Kültür Dernegi veya B'nai B'rith'in Türkiye'deki paravan kurulusu olan Fakirleri Koruma Dernegi gibi örgütler bu sinifa girer). Ikinci türde, "dernek", "klüp" veya "siyasi parti" masonlarin yönetiminde olur, fakat mason olmayan pek çok kisi de bu örgütlenme içine alinir. Bu sekilde mason olmak için gerekli özelliklere sahip olmayan kisiler, bazi çikarlar karsiliginda, masonik ideallere hizmet eder hale sokulur. "Prototip devrim"in ilginç bir baska özelligi de, ilk kez bir "kontrgerilla" olusturmus olmasidir. Bilindigi gibi kontrgerilla adiyla taninan yari-askeri örgütlenme, bazi güç odaklarinin—ki bu odaklarin en basinda mason localarinin geldigi Italya'daki P2 skandali ile belgelenmisti—karsi güçleri sindirmek için olusturdugu bir terör organizasyonudur. Bu gizli organizasyon, ordu içinde ve siviller arasinda örgütlenir; siddete egilimli sokak serserileri "vatanseverlik" veya "anti-komünizm" maskesi altinda kontrgerillanin sivil kanadini olusturur. Iste bu sözkonusu terör organizasyonunun ilk örnegini, masonlugun sivil ve askeri uzantilarini, "prototip devrim"de bulabiliyoruz. Jakobenlerin devrimi yaparken ordudaki biraderlerinin destegini almis olmalari, bugünkü bazi loca merkezli sivil-asker iliskilerini hatirlatiyor. Alain Guichard, Les Franc Maçons adli kitabinda, devrim öncesinde Fransa Büyük Locasi'nin (Grand Orient), tam kirk tane askeri locaya sahip oldugunu yazar.42 Bir baska Fransiz yazar Pierre Miquel de, La Grande Revolution adli kitabinda, bu askeri localarin en kalabalik olaninin Le Nord-Est Locasi oldugunu, locada Voltaire, Rousseau'nun doktrinlerinin ögretildigini bildiriyor.43 Bu askeri localarin devrimde Jakobenlere destek olmasi, pasif davranarak krali savunmasiz birakmalari olaylarin akisini büyük ölçüde etkilemistir. Mason dergisi Mimar Sinan, "18. yüzyil filozoflarinin düsünceleri tarafindan bilinçlendirilmis" ordunun önemini söyle vurguluyor:
Asker-loca iliskilerine Umberto Eco da dikkat çekerek "... askerler arasinda localar ortaya çikiyor, alaylarda gizli, Hiram'in öcünü alma planlari kuruluyor, yakinda patlak verecek devrim üzerine tartisiliyordu..." diyor.45 Devrimin "kontrgerilla"sinin sivil kanadi ise Sans-Culotte adi verilen ve Jakobenler tarafindan yönlendirilen sokak çetelerinden olusuyordu. Kültür düzeyi düsük, siddete egilimli kimselerden olusturulan Sans-Culotte'lar, özellikle Paris'te büyük bir terör havasi estirdiler. Basta kilise ve din adamlarinin olmak üzere her türlü karsi-devrimci unsurun localara karsi direnisleri, bu sözde "vatansever" sokak serserilerinin eliyle kanli bir biçimde bastirildi. Sans-Culotte'lar daha sonraki tüm (fasist ya da komünist) devrimci masonlara ilham kaynagi olacakti. Marx ve Engels'ten Lenin'e, Troçki'ye kadar nesiller boyu pek çok devrimci ve onlarin 20. yüzyildaki benzerleri Fransiz Devrimi'nin radikallerine ve Sans-Culotte'lara olan hayranliklarini vurguladilar.46 Devrimin bir baska prototip yani da çok önemli bir gücü, medyayi kullanmis olmasiydi. Masonlugunun yaninda bir de yahudi asilli olan Marat'nin 47 yayinladigi "Halkin Dostu" adli gazete önemli etkiye sahipti. "Halkin Dostu"nda, 1790 Temmuz'unda Marat söyle yaziyordu: "Bes ya da alti yüz kesilmis kafa sizin dinginliginizi, özgürlügünüzü ve mutlulugunuzu saglayacaktir. Yanlis bir acima sizin ellerinizi tuttu ve yumruklarinizi geciktirdi. Simdi onbin kelleye lüzum var. Belki gelecek sene yüz bin kellenin koparilmasi sart hale gelecektir." Ne ilginç, yahudi asilli Marat'nin ilk örneklerinden birini verdigi "masonik medya" asirlar boyunca yine soydaslari tarafindan kullanildi. Bir baska "masonik medya" örnegi ise Sans-Culotte'larin lideri Jacques Rene Hebert'in yayinladigi provokatör gazeteydi. Hebert, 1790 ve 1794 yillari arasinda, Le Pere Duchesne adiyla küçük bir gazete yayinlamisti. Gazete, o dönemdeki politik konular üzerinde, oldukça bozuk ve argo bir lisan kullanilarak tek tarafli yorumlar yapiyordu. Paris'in sokak agziyla yayinlanan gazete, Sans-Culotte'lar arasinda çok popüler oldu. Gazetenin en önemli iki özelligi ise din karsiti (anti-Katolik) bir kampanya baslatmasi ve terör olaylarini da körüklemesiydi. Jakobenlik'in ardinda "Jakobenlik'ten de öte" bir örgütlenme oldugunun belki de en ilginç göstergelerinden biri, bu yöntemlerin, Jakobenlerin bugünkü "birader"leri tarafindan aynen devam ettirilmesidir. Olaylari biraz daha derinden inceledigimizde, hemen her yerde bu gerçekle karsilasiyoruz. Ilerleyen bölümlerde Fransiz Devrimi'nde kullanilan yöntemlerin Ittifak tarafindan sik sik kullanilmaya devam edildigini birlikte görecegiz. Napolyon ve Kabalacilar—ya da 'Bilinmeyen Üstünler' Devrimin dogurdugu uzun istikrarsizlik dönemlerinin ardindan iktidari ele geçiren Napolyon, neredeyse tüm Avrupa'ya savas açarak bir dev imparatorluk olusturma yoluna gitti. Ama her ne kadar "Özgürlük, esitlik, kardeslik" gibi süslü degerleri yaymak için Avrupa'yi fethe giristigini iddia etse de, Fransiz Imparatoru, kuskusuz iktidar pesinde kosuyordu. Ama yalnizca iktidar mi?... Napolyon, belki isgal ettigi ülkelerde, özgürlük, demokrasi gibi kavramlari korumak amacini gütmedi ama devrimin içinde yer alan önemli bir ilkeyi gerçeklestirdi: Yahudilerin politik esitlige kavusmasini sagladi. Politik esitlik, o dönemde yahudilerin en büyük hedefiydi. Yahudiler, 1800'lü yillara gelindiginde, Avrupa içinde büyük bir ekonomik güç elde etmislerdi. En basta Rothschild hanedani olmak üzere, yahudi bankerler, hükümetlere borç veriyor, Avrupa ekonomisini büyük ölçüde kontrol ediyorlardi. Ekonomik güç, onlara belli ölçüde politik güç de sagliyordu ama yine de dogrudan politik kurumlari yönetme sansina sahip degildiler. Çünkü Avrupa ülkelerinde hiristiyan olmayanlar, politik kurumlara giremiyorlardi. Bu da elbette tüm dünyaya egemen olmanin hesaplarini yapan yahudi liderleri ve Kabalacilar için mutlaka asilmasi gereken bir engeldi. Napolyon, yahudilerin bu engeli asmasi için büyük çaba gösterdi. Neden böyle davrandigi sorusuyla iliskin olarak akla gelen ilk bilgi, O'nun da Fransiz Devrimi'nin önde gelenlerinin çogu gibi "yahudi diyarinin kurtaricisi" yani mason olmasi.48 Bir baska deyisle, Napolyon da Ittifak'in içindeydi. (Belki, Ittifak'in adamiydi demek daha dogru olabilir.) Napolyon'un Ittifak'in temsilcisi oldugunun en açik göstergelerinden birisi de, yahudi önde gelenleriyle kurdugu olagandisi bazi iliskilerdir. Napolyon, Fransa'da, yüzyillardir legal olarak toplanmayan Sanhedrin kurulunun yeniden toplanmasini saglamistir. Sanhedrin'in özelligi, yahudi toplumunun önde gelen hahamlarinin, yani Kabalacilar'in olusturdugu bir kurul olmasidir!... Kabalacilar'la böylesine bir dirsek temasina geçmis olan Napolyon, Sanhedrin'i toplanmaya çagiran kararinda söyle diyordu: "Yahudi ulusuna iade edilen haklarin hayal düzeyinde kalmamasi için her türlü önlemin alinmasini... Bu ulusun Fransa'da bir 'Kudüs' bulmasini istiyorum." 49 Daha da ilginç olan, Napolyon'un, tam da masonlugun temel misyonuna uygun olarak, "yahudi diyarini kurtarma" çabasina girismis olmasidir. Napolyon'un Misir'i isgalinin ardinda yatan asil neden, "yahudi diyarini kurtarmak", yani Filistin'de bir yahudi devleti kurdurmakti. Judaica, konuyla ilgili olarak sunlari not ediyor:
Tüm bunlardan, Napolyon'un, Ittifak'in önemli bir üyesi oldugu anlasiliyor. Yahudilerin politik esitligini yaymak için ugrasan, Kabalacilar kurulu Sanhedrin'i toplantiya çagiran ve Filistin'de bir yahudi devleti kurulmasina daha o dönemde çabalayan ve bir mason olan Napolyon'un tavri baska nasil açiklanabilir? Umberto Eco da Napolyon'la ilgili bazi ilginç satirlar yaziyor. Eco, Napolyon'un "dünyayi yönetecek yetenekte bir Bilinmeyen Üstünler Kurulu"nun (Kabalacilar'in) var oldugunu farkettigini ve bu nedenle Sanhedrin'i topladigini söylüyor:
Gerçekten de, "yahudi diyarin kurtariciligi"na soyunan Napolyon, bazi yahudiler tarafindan bir tür Mesih sanilmisti. Judaica, konuyla ilgili olarak, "Avusturya otoriteleri, yahudilerin Napoleon'u bir Mesih olarak görmesinden dolayi endiseliydi" diyor.53 Napolyon, kuskusuz beklenen Mesih degildi. Ama Kabalacilarla yakin iliski halinde, Mesih Plani'nin gerçeklesmesine önemli katkilarda bulunmustu. Bu arada yahudilere yaptigi hizmetler, bazi saf yahudilerin onu Mesih sanmasina yol açti. Mesih beklentisi ile yanip tutusan yahudiler, Napolyon örneginde oldugu gibi bazen acele davranip erken Mesihler buluyorlardi kendilerine. Bu gelenek, Avrupali yahudilerin tarihine "sahte Mesih" hareketleriyle yansidi. Jacop Frank, Sabetay Sevi ve Solomon Molkho gibi bazi Kabalacilar da acele davranip kendi kendilerini Mesih ilan ettiler. Oysa ki, Mesih'in dönüsü için yapilan Plan, daha baska asamalar gerektiriyordu... Viyana Kongresi ve Karsit Ideolojilerin Dostlugu Viyana Kongresi, Avrupa tarihinde önemli bir dönüm noktasi olarak kabul edilir. Napolyon'a karsi girisilen uzun mücadeleyi kazanan büyük Avrupa devletlerinin liderlerinin toplanmasiyla gerçeklesen Kongre, Fransiz Devrimi'nin olusturdugu kaosu durdurmak ve Avrupa'daki kurulu düzeni devam ettirmek amacini gütmüstür. 1814'de toplanan Kongre'de, basta Avusturya'nin ünlü sansölyesi Metternich olmak üzere, tüm muhafazakar devlet adamlari, devrimin ilkelerini bastirmaya karar vermislerdir. Bir ilke hariç... Devrim-karsiti devlet adamlari—ayni devrimciler gibi—nedense "yahudi sorunu"nu israrla gündeme getirmis, bu konuda bir misyonlari varmisçasina, yahudilerin politik özgürlük kazanmalari için ugrasmislardir. Israilli tarihçi Moshe Sevilla-Sharon söyle der: "Napolyon 1814'de Waterloo'da kesin yenilgiye ugradiktan sonra, ayni yil toplanan Viyana Kongresi yahudi meselesini de görüstü. Metternich (solda) ve taninmis daha bir çok devlet adami, yahudiler lehinde kararlar çikarmaya çalistilar.." 54 Devrimin tüm ilkeleri bastirilmaya karar verilmisken, bu ilkeler içinde Ittifak açisindan en önemli olaninin, yani yahudilerin politik haklarinin Kongre tarafindan dikkat çekici bir biçimde savunulmasinin açiklamasi ne olabilir? Akla ister istemez Ittifak'in Kongre'yi yönlendirmis olabilecegi gelmektedir. Gerçekten de böyle olmustur. Ittifak'in Kongre'yi yönlendirmis oldugunun açik bir göstergesi, Kongre'deki masonik etkidir. Mason tarihçilerin bildirdigine göre, Kongre'deki büyük devlet temsilcileri, yani Avusturya'dan Metternich, Ingiltere'den Castlereagh, Polonyali Czartoryski ve Rusya Çari, dördü de masondur.55 Özellikle anti-devrim döneminin (1814-1848) tartismasiz en büyük siyasi figürü olan Metternich, çogu masonik kaynakta "büyük üstad" olarak sayilir. Ilginç olan, Metternich'in bir de "yahudi baglantisi" olmasidir. Judaica söyle yazar:
|
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.