ForumSinsi - 2006 Yılından Beri

ForumSinsi - 2006 Yılından Beri (http://forumsinsi.com/index.php)
-   Psikoloji / Sosyoloji / Felsefe (http://forumsinsi.com/forumdisplay.php?f=595)
-   -   Susmak Kaybetmek Midir? (http://forumsinsi.com/showthread.php?t=881467)

Prof. Dr. Sinsi 10-09-2012 11:34 PM

Susmak Kaybetmek Midir?
 
Bir arkadaşımla karşılaştım akşam vakti Nişantaşı'nda. Çok yıllar var görmemiştik
birbirimizi. Boş caddelerde hızla yürüyerek randevuma yetişmeye çalışıyordum,
seslendi arkamdan "Az kaldı seni tanıyamayacaktım, saçların değişmiş" dedi. Ben de
onu tanıyamazdım seslenmeseydi, onun da saçları değişmişti, artık yoktu saçları.
Uzun süredir yurtdışındaymış, evlenmiş pek mutlu değilmiş ve iki çocuğu varmış.

Biz henüz 20'lere tırmanıyorken flört etmeye çalışmış ama becerememiştik Başkent'in
o zamanlar puslu ve nefes alınmayan soğuk karanlıklarında.

Ben onun benden pek fazla hoşlanmadığını düşünürdüm, Ankara gibi soğuktu konuşmazdı
pek. Onunla buluştuğumuzda gözlüklerimi takmazdım, utanırdım kocaman camlarından. O
da gözlerimi kısarak baktığım için beni `şirin' bulurdu. Oysa ben daha net
görebilmek için iyice kısardım gözlerimi ama asla şirin olmak istemezdim. O yaşlar
genç kızların hiçbir şekilde şirin olmak istemediği ve bu kelimeden nefret ettikleri
yaşlardır çünkü. Zaten ben de, bizim lisede basketbol oynayan çöp gibi bacaklı
upuzun bir çocuğu beğenirdim.

***

Ben yıllar sonra eski arkadaşımla karşılaşınca gideceğim randevuyu falan unuttum ve
hemen ilk gördüğümüz kafeye daldık. Karşılıklı iltifatlar edildi "Efendim hiç
değişmemişiz, hiç yaşlanmamışız falan", sonra birer Türk kahvesi ısmarladık. Artık
konuşan bir adam olmuştu. Bana görüşmediğimiz ve haberleşemediğimiz yılları öyle
tatlı özetledi ki, sanki hiç ayrılmamışız gibi hissettim.

Aynı mahallede otururduk, aynı okula giderdik. O zamanlar Ankara'da pek bir meşhurdu
Deneme Lisesi. Benden iki yaş büyüktü. Laf döndü dolaştı, bizim hiç yaşanmamış
aşkımıza geldi. Herkes kendi yolunu çizdiğinden, sevdiğini-sevmediğini bildiğinden,
nereye gitmek istediğini hedeflediğinden ötürü; eski aşktan konuşmanın bir sakıncası
yoktu.

"Seni sevdiğim kadar hiç kimseyi sevemedim bir daha, bunu sana asla söyleyemedim,
utandım"...

Yanlış duyduğumu sandım, öyle anlamsız bakınca tekrarlamak zorunda kaldı.

Ben onu severdim, zaten benimle ilgilenmeyince ben bugünkü zevkimin temellerini
atacak bir girişimde bulunmuş ve basketbolculara yönelmiştim! Kalbim onu görünce
çarpmayı bırakmamıştı ama. "Hala gözlerini kısıyorsun" dedi. Kalbim, genç kız kalbi
oldu, uçmak istedi, yerinden fırlamak istedi; bırakmadım.

***

Attila İlhan ölünce ağlamış, beni düşünmüş. "Gözlerin gözlerime değince, felaketim
olurdu ağlardım. Beni sevmiyordun bilirdim, bir sevdiğin vardı duyardım. Çöp gibi
bir oğlan ipince, haylazın biriydi fikrimce..."

Zamanında konuşmayan insanlardan nefret etmek için bir nedenim daha olmuştu işte. Ya
şimdi konuşulmalı ya ömür boyu susmalı; bana `keşke'ler yaşatmak da nereden çıktı
şimdi? Deli kalbime inat, içimdeki "Bunları şimdi neden söylüyorsun, neden o zaman
söylemedin, yaşanamayan bir hayatın hayalini bana kurdurmaya utanmıyor musun"
çığlıklarını bastırarak, gülümsedim. "Ne şirinsin" dedim. Eli elimin üzerindeydi,
çektim. Sıcacıktı ama ısınamadım; yalan söylediğini düşündüm, sahtekâr olduğunu. O
da benim ne kadar soğuk olduğumu düşünsün istedim, bir zamanlar onu kıskandırmak
için "Çöp gibi incecik bir haylaz çocukla çıktığımı" bilmesin istedim.

O yıllar önce susmuştu, ben şimdi susacaktım.

Bazen yollar isteseniz de kesişmiyor, iyi mi kötü mü bilemem?
Kaybetmek mi?


Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.