![]() |
Derin Mevzuular . . Kutsal Tufan Anlatıları
Sümer İnanışında Tufan . .
Açıklarım dedi usulca Nuh göklerin gürültüsünde sırrımı açıklarım yavrum sana, Tanrılar Meclisinin Kararını bir bir, anlatırım korkunç Tufan'ı baştan sona; Tanrılar Tufan kararı almışlardı yüreklerinde, insan nesli cezalansın diye. Şuruppak'ı bilirsin, bilirsin Fırat üstüne kurulu bu şehri, adı Fara'dır şimdi, sana yakın, sana şimdi uzak Basra'ya giderken götürmüştü bir sefer anan kum yollarında tutarak bir elinden seni. Bu eski bir şehirdir, 6000 yıllık, yaşıyordu tekmil tanrılar o sıra buralarda. Ulu tanrılar, babaları An ve şevkatli, bilge Enlil ve Taht taşıyıcısı Ninurta ve savaşlar yöneten Annunaki'ler ve tanrı EA birlikte otururlardı hep bu topraklarda, tapınaklardan evleri vardı fakat her birinin ayrı şehirde. Kurdular bir gün Tanrı meclisini, bütün Ulu Tanrılar toplandılar ulu mabette, yürekleri Tufan yapmaya zorlamıştı onları kara kaderler kurmaya insanlara. Tanrılar Toplantısında bağırıp sızlanıyordu Ninurta; doğuran kadın gibi inliyor, acılar saplanıyordu yüreğinin her yerine geldikçe aklına sunulacak kurbanlar Tufan'a. Parlak İnanna dualar okuyordu anası olduklarına içinden, kurtuluş olur belki diye kurtuluşu olmayacak Tufan kurbanlarına. EA tanrı çekilmişti bir kenara üzgün, kuruyordu kafasında Tufan için hazırlanacak kurban listesini, düşünceliydi kendi kendine derinlerinde sular gibi. Ea ve Ninhurşag, Yerin kara ve Göğün mavi tanrıları tekbir getiriyorlardı bir yandan tek bir dilde hep birlikte An ve Enlil adına. Yerlere eğiliyordum acıyla tapınıyordum hep hazır olan tanrıların önünde bir bir. Uyacaktım, uymalıydım her an onların kelimesi değiştirilemez emirlerine. Göğün mavi hükmü tarafından, Yerin kara hükmü tarafından belirlenmişti kader. Kurban istiyorlardı tanrılar benden ve kurban olmam gerekiyordu insanlar namına, kurban olmalıydı yaşayanlar kurban olmasın diye yaşayanlara. Hiç görmediğim bir rüya girdi uyurken ben, uyku tutmaz gecelerimin düşlerine. Tanrım EA açıklıyordu, işitiyordum yüreğimde Yer Tanrının kara, Gök Tanrının mavi yargılarını, tanrıların bile istemediği tanrı kararlarını. İşittim yüreğimde birden, yanıbaşımda duran üzgün EA tanrımın sesini. Hem de bilge olan parlak gözlü tanrım EA, Tanrılar Meclisi'nin kararını anlatıyordu tapınak duvarının yanı başında orda: "Solumda, duvarın orada dur, Ey duvar, sana, senin için lafım var. Kulak ver sözlerime. Bir Tufan olacak emrimiz üzre, tam 6 gündüz ve tam 6 gece. Tufan tapınakları, Tufan ibadet merkezlerini, Tufan tüm şehirleri silip süpürecek ilkin, kurutacak var olan insan tohumunu karada; karar böyle,kader böyle çizildi size, An ve Enlil'in isteği bu, Tanrıların hepsi bunu istemese de. Üç katlı bir gemi yaptıracaksın tapınak ölçüsünde bir tapınak yaparcasına. Kaynayacak cadı kazanları tam 6 gün ve tam 6 gece. Ve kavmin sürülecek uzak nehirlerin uzak ağzına, orada yaşayıp yerleşmeye..." |
Derin Mevzuular . . Kutsal Tufan Anlatıları
Esmeye başladı güçlü kasırgalar hep birlikte kazan ateşleri sönmesin diye, güneyin kuzeyin doğunun batının nefesi güçlü temsilcileri üflediler ateşi derince, tufan kapladı ibadet merkezlerini aynı anda. Dağlardan, ovadan tahtlarıyla ve silahlarıyla geliyorlardı. Nabu ile Marduk eşlik ediyorlardı sanki onlara. Nergal parçaladı sabahın şafağını güneş doğarken tatlıca dünya yüzüne. Saldırıya geçti Ninurta azgınca Annunaki'ler ellerinde taşıyorlardı sönmez meşaleleri biteviye. Gökyüzü karanlığı aydınlanıyordu onların ışığıyla şafak olmadan şafak dercesine. Adad'ın hışmı dolduruyordu apak karlar gibi bütün gökyüzünü tipilercesine.
Görünmez oldu hiçbir şey ve hiçbir şey görünmüyordu sanki karanlıklar ortasında. Kardeş görmüyordu artık kardeşini, insan görmüyordu insanı artık gözleriyle. Kendini tanıyamıyordu kişi artık yüreğinde. Korkusu kapladı Tufan'ın her yanı, kurban kokusu kapladı gökteki tanrıların yüreğini bile. Tanrılar çekindiler, kapıldılar korkuya Tufan'dan ölesiye. Kurban isteyen tanrılar kaçışmaya başladılar Tanrı Anu'nun en üstteki masmavi göklerine. İnanna tanrıça başladı sızlanıp ağlamaya, Herşey çamura-hamura dönüşüyor şimdi, Tanrılar Toplantısında kem sözler mi ettim ki, Söylemez olaydım keşke o sözlerimi! Yavrularımı yok etme kararına niye katıldım ki, Denizler dolduran küçücük balıklar gibi Yavrularımı ben doğurmadım mı sanki! Yırtıyordu yanaklarını tanrıça İnanna,vuruyordu göğsüne yumruklarını, bütün üzgün Tanrılar ve Annunaki'ler duyunca onun yürek dayanmaz dinmez ağıdını, başladılar hep birlikte onunla ağlaşmaya. Gözyaşları Dicle oldu tanrıların, gözyaşları Fırat; yükseldi nehirin suları yataklarında. Sızlanıp durdular sabahlar boyu, bıçaklar açmaz oldu ağızlarını Tanrıların, dudakları kapalı, dudakları titreyerek çöktüler her bir köşesine dünyanın, tam 6 gün ve tam 6 gece ağladılar çocuklar gibi. Kurban arzulayan Tufan'ın kasırgaları, esip duruyordu üzerimizde. Yedinci günün başında yeter dedi artık tanrılar kurban sunmak, bu kadar yeter. Kesildi sonra Tufan kasırgaları birden estikleri köşelerine çekildiler. Duraldı umman denizler serdiler mavi çarşafı üstlerine yorgunca ve gökyüzü çekti tüm nefesleri alabildiğince içine. An ve Enlil'in önünde yerlere kapandım şükrettim ilahilerle, dağlara gönderdim yüreğimin sessiz haykırışını en doruklara. An ile Enlil bastılar beni bağırlarına, tuttular elimden dokundular alnıma, bana tanrı yaşamı gibi bir yaşam verdiler, alıp ruhumu götürdüler gökyüzüne. An ile Enlil, tanrı yaşamı gibi sonsuz bir yaşam bahşettiler yaşamımı benden alarak bana. |
Derin Mevzuular . . Kutsal Tufan Anlatıları
4000 Yıllık Sümer Yazıtlarında . .
Tufan'a ilişkin, yalnızca MS. 7. asırdaki Kuran ve MÖ. 12. asırda Eski Ahit'te yazılanlara değil, önceki Babil ve Sümer Tufan anlatım biçimlerine de sahibiz. İlk Sümer yerleşimleri insana ve tanrılara ad verip ayrıştırarak ‘yaratılış’ı gerçekleştirdikten daha sonra “beş kutsal kent”i; Eridu (Babil, ki-enki, ki-dingir), Bad-tabira (=Pantibibla), Larak (=Erek-Uruk-Varaka), Sippar (=Nippur-Niffer), Şuruppak (=Fara-Uruffak)’ı oluşturarak yeni bir ilişkiler düzeni kurdular. Bu ‘beşli’ Sümer düzeni içinde yeni bir akit, yeni bir toplumsal düzenleniş olarak Tufan ile karşılaşıyoruz: Sümer tanrıları, Uruffak’ta toplanarak 6 (veya 7) gün sürecek bir Tufan yapmaya; Nuh kavmini başka bir coğrafik bölgeye sürgün etmeye ve artık bir daha da Tufan yapmamaya karar vermişlerdi. Tufan önce “ibadet merkezlerini, tapınakları silip süpürerek’’ başlayacaktı. Bilge ve sabırlı tanrı EA, Tanrılar Meclisi’nin Tufan’la ilgili gizli kararına rağmen, Şuruppak'da, Eski Ahit'e göre o sırada 600 yaşında olan kıral Ziusuddu (Nuh)’yu rüyasında uyarmış; "insanlığın" bütünüyle yok edilmesini önlemeye çalışmıştı. Siuzudra-Ziusuddu, ölçüleri EA tanrı tarafından kendisine sıkıca tembih edilen üç katlı bir “gemi” yapacak; ailesi, ağıl ve yabandaki hayvanlarıyla ‘gemi’ye binip Tufan’ı bekleyecekti. Kendisine verilen bu "tanrısal ölümsüzlük" mükafatına karşılık da Sümer Nuh’u, ailesi ile birlikte, en Batıya, Maş dağının ardına, Dicle ve Fırat nehirlerinin "ağzına" yerleşecek, bir bakıma orada sürgün yaşayacaktı. Bu Tufan anlatımında, Sümer yöneticileri, ‘kutsal beş kent’ arasında yeni bir yerleşim düzeni oluşturma ve bunun için bir kavmi, Dummuzi-Adam-Adem, “insan” soyunu sürgün etme, öteki kavimlerle yeni bir ilişki düzeni oluşturma kararı almış gibidirler. 6 (veya 7) gün sürecek Tufan seremonisi başladığında, Nuh ve ailesi ‘gemiye’ binmiş; Tanrılar, tanrıçalarla çiftleşmeye başlamış; kardeş kardeşi, insan kendini tanıyamaz hale gelmişti. Nuh ‘kurtulunca’ ilk iş olarak tanrılara bir sunak yapıp kurban kesmiş, tanrılar da kendi aralarında bir daha Tufan yapmama sözü vermişler; Nuh’u ‘ölümsüzlüğe kavusturup’ uzaklara, Batı’ya, nehirlerin doğduğu topraklara yerleştirmişlerdir. ‘Tanrıların köpekler gibi çiftleştiği’ eski Tufan anlatımlarında, insan kurbanı dahil en eski gelenekler temelindeki bu törensel düzenleniş o kadar belirgindir ki, bu durum, bay Woolley’in adeta iğrenerek:”Sümer Tufan’ında özel bir ahlaki değer olmadığı gibi, Yaratılış yalnızca doğrudan doğruya barbarlıktı” diye haykırmasına yol açar. “Nuh Gemi”si Tufan'dan sonra, Kuran'a göre Cudi; Eski Ahit'e göre Ararat; Babil kayıtlarına göre Şadu- u Ni-şir-Ninzir Dağı üzerine oturacak; 'insanlık' da bu noktadan itibaren yeniden çoğalmaya başlayacaktır. Eski Ahit, Tufan sırasında Nuh ve ailesi dışında ‘insanlığın’ yok edildiğini düşünse de, Tufan’ın tarihte herhangi bir kopukluk yarattığı Sümerlerin akıllarına bile gelmez. Ama, hiç olmazsa, 4000 yıl kadar önce, Sümer takvim değerlerinde Tufan’ın bir bitiş ve başlangıç yani Milat olarak kullanıldığını biliyoruz. Sümer Kiraliyet Listesi bu yüzden, “Lam Abubi-Arki Abubi’’, “Tufandan Önce, Tufandan Sonra” diye ikiye ayrılarak aktarılır. Sümerler, Tufan’ı ‘insanlığın toplu yokedilmesi’ olarak değil fakat, eski ilişkilerin bir bitiş ve bir yeniden başlangıcı, milat olarak kabul etmekte, tarih seceresini de buna göre düzenlemektedirler. |
Derin Mevzuular . . Kutsal Tufan Anlatıları
Eski Ahit'te . .
|
Derin Mevzuular . . Kutsal Tufan Anlatıları
Kuran-ı Kerim'de Tufan . .
Haberiniz olsun ki, Biz Nuh'u: ‘Kendilerine elim bir azap gelmeden önce uyar!’ diye kavmine gönderdik. Nuh'u kavmine gönderdik de içlerinde, elli eksik bin (Dokuz yüz elli) yıl kaldı. Nuh dedi ki: "Ey kavmim, Allah'a kulluk edin. O'ndan başka bir tanrınız yoktur. Hala sakınmayacak mısınız? Dedi ki: "Ey kavmim, haberiniz olsun, ben size açık bir uyarıcıyım! Allah'a kulluk edin, O'ndan korkun ve bana itaat edin! Nuh kavmi, gönderilen peygamberleri yalanladı: "A! Senin ardına hep o reziller düşmüşken, biz sana hiç inanır mıyız?" dediler. (Nuh) "Benim onların yaptıklarına dair ne bilgim olabilir? Sizin şuurunuz olsa onların hesabının ancak Rabbime ait olduğunu bilirdiniz. Hem ben iman edenleri kovmaya me'mur değilim. Ben ancak apaçık bir uyarıcıyım" dedi. Dediler ki: "Ey Nuh, eğer vazgeçmezsen, kesinlikle taşlanmışlardan olacaksın!" Bunun üzerine kavminden küfreden kodaman güruh: "Bu, sizin gibi bir insandan başka bir şey değildir, üstünüze geçmek istiyor. Eğer Allah dileseydi, elbette bir takım melekler gönderirdi. Biz eski atalarımız içinde bunu işitmedik. Bu, yalnızca kendisinde delilik bulunan bir adamdır; Onun için bunu bir süreye kadar gözetleyin!" dediler. Nuh: "Ey Rabbim, bana yalancı demelerine karşı yardım et bana!" dedi. Dedi ki: "Ey Rabbim, ben kavmimi gece gündüz davet ettim. Sonra ben onları yüksek sesle çağırdım. Sonra hem ilan ederek söyledim onlara, hem gizli gizli söyledim. "Gelin, Rabbinizin bağışlamasını isteyin, çünkü O, bağışlaması çok bir bağışlayandır!" dedim. Nuh dedi ki: "Ey Rabbim! Biliyorsun onlar, bana isyan ettiler, malı ve çocuğu kendisine hasardan başka bir şey arttırmayan kimsenin ardınca gittiler. Büyük büyük hilelere giriştiler. "Sakın ilahlarınızı bırakmayın; ne Vedd'i ne Suva'ı, ne Yağus'u, ne Yeuk'u ve ne de Nesr'i" dediler. Çoklarını şaşırttılar. Sen de zalimlerin ancak şaşkınlıklarını artır!" (Nuh): "Ey Rabbim, anlaşıldı ki, kavmim beni yalanladı. Artık benimle onların arasını nasıl ayırt edeceksen et de, beni ve beraberimdeki müminleri kurtar!" dedi. "Ben yenik düştüm, bana yardım et!" dedi. "Ey Rabbim, yeryüzünde (yurt sahibi) hiç bir kimse bırakma!" Çünkü Sen, onları bırakırsan, kullarını yoldan çıkarıyorlar ve nankör facirden başkasını doğurmuyorlar. Ey Rabbim, beni, babamı, annemi, mümin olarak evime gireni, bütün inanan erkekleri ve inanan kadınları bağışla! Zalimlerin ise ancak helakını artır!" Biz de Nuh'a şöyle vahyettik: "Bizim gözetimimiz altında ve vahyimizle gemiyi yap sonra emrimiz gelip de tandır (kazan) kaynayınca hemen ona topundan bir iki çifti ve aleyhinde önceden hüküm verilmiş olanların dışında aileni bindir ve o zulmedenler hakkında bana yakarışta bulunma; çünkü onlar kesinlikle boğulacaklardır! Sen yanındakilerle birlikte geminin üzerine çıktığında: "Hamd o Allah'a ki, bizi o zalim topluluktan kurtardı" de. Ve de ki: "Ey Rabbim, beni mübarek bir yere kondur; Sen konuklayanların en hayırlısısın." Denildi ki: "Ey Nuh, sana ve beraberindeki kimselerden birçok ümmetlere tarafımızdan bir selam ve birçok bereketlerle in! Daha birçok ümmetleri de ileride faydalandıracağız. Sonra Bizden onlara acı bir azap dokunacaktır. O, gemiyi yapıyordu ve kavminden herhangi bir güruh da yanından geçtikçe onunla eğleniyorlardı. Nuh: " Eğer bizimle eğleniyorsanız, biz de sizin eğlendiğiniz gibi eğleneceğiz sizinle! İleride rüsvay edecek azabın kime geleceğini ve kalıcı ahiret azabının da kimin başına ineceğini bileceksiniz!" dedi. Nihayet emrimiz gelip de tennür (geminin kazanı) kaynayınca Nuh'a: " Her birinden ikişer çift alıp, aleyhinde hüküm geçmiş olanların dışında aileni ve iman edenleri gemiye yükle!" dedik. Zaten onunla birlikte pek azı dışında kimse iman etmemişti. Nuh: " Binin içine, yürümesi de durması da Allah' ın adıyladır. şüphe yok ki, Allah çok bağışlayıcı, çok merhamet edicidir." dedi. Bunun üzerine göğün kapılarını şakır şakır dökülen bir su ile açtık. Yeri de kaynaklar halinde fışkırttık, derken sular önceden takdir edilmiş bir iş için birleşti. Ve onu elvahlı ve kenetli (tahta ve çivilerden yapılı) bir gemi üzerinde taşıdık, gözetimimiz altında yürüyüp yol alıyordu, inkar ve nankörlüğe uğramış kimseye mükafat olmak üzere. Gemi, içindekilerle birlikte dağlar gibi dalgalar içinde akıp gidiyordu ve Nuh ayrı bir yere çekilmiş olan oğluna: " Ay oğlum, gel bizimle beraber bin, kafirlerle beraber olma!" diye seslendi. O: " Ben, beni sudan koruyacak bir dağa sığınacağım." dedi. Nuh: " Bugün Allah'ın emrinden koruyacak yok; meğer ki O rahmet ede!" dedi, derken dalga aralarına giriverdi ve o da boğulanlardan oldu." Nuh Rabbine seslenip: "Ey Rabbim, " elbette oğlum benim ailemdendir, Senin va'din de kesinlikle haktır ve Sen hakimlerin en iyi hükmedenisin!" dedi. Allah: "Ey Nuh, O, asla senin ailenden değildir. O, doğru olmayan bir iştir. O halde bilmediğin bir şeyi benden isteme! Ben, seni cahillerden olmaktan men ederim." buyurdu. Nuh: " Ey Rabbim, senden bilmediğim şeyi istemekten sana sığınırım. Eğer sen, beni bağışlamaz ve bana merhamet etmezsen hüsrana düşenlerden olurum!" dedi. Bir de: "Ey yer, suyunu yut ve ey gök, sen de suyunu tut!" denildi ; su çekildi, iş bitirildi, gemi Cudi üzerinde durdu ve bu zalim topluluğa: "Defolun!" denilmişti. Biz de onu, gemide kendisiyle beraber olanları kurtarıp, yeryüzünün halifeleri yaptık; ayetlerimizi inkar edenleri ise suda boğduk. Bak işte uyarılanların akibeti nasıl oldu? Bir çok günahları yüzünden suda boğuldular da ateşe atıldılar ve kendilerine Allah'tan başka yardımcılar bulamadılar. |
Derin Mevzuular . . Kutsal Tufan Anlatıları
Eski Ahit'te . .
Noé (Nuh), birlikte yaşadıklarıyla uyumlu, temiz birisiydi ve Tanrı yolunda yürüyordu. Beşyüz yaşına geldiğinde Nuh'un üç oğlu oldu: Sem, Şam, Cafet. Yeryüzü Tanrı nezdinde hilebazlıkla, cinayetle dolmuştu. Ve Tanrı, Nuh'a dedi: "Bütün yaratılmışların sonları yaklaşmıştır,..şimdi artık yeryüzünden hepsini yokedeceğim. Kendine ağaçtan bir Gemi (‘Arche’) yap.Onu bölmelere ayıracaksın ve içini-dışını ziftle kaplayacaksın. Gemi’nin uzunluğu 300 (150 m.) genişliği 50 (25m), yüksekliği de 30 (15 m) dirsek olacak. Gemi'de (Arche) 0,5 m. yüksekliğinde bir baca yapacaksın.İki yanına kapılar koyacaksın, bunu birinci, ikinci ve üçüncü katlarda yapacaksın. Bana gelince, göğün altında yaşam soluyan bütün canlıların sonunu getirmek için, yeryüzünü sularla kaplayan bir Tufan yapacağım. Yeryüzünde ne varsa yok olacak. Fakat seninle bir ittifak (akit-aht) yapmak istiyorum, karın, oğulların, gelinlerinle birlikte Gemi'ye bineceksin. Seninle birlikte yaşatmak için,bütün canlı ve hayvanların her cinsinden birer çifti Gemi'ye bindireceksin. Nuh, Tanrının dediği her şeye uydu ve aynı şekilde yaptı. Ve Yahve kapıyı Nuh'un üstüne kapattı. Tufan yeryüzünü kapladığında Nuh 600 Yaşındaydı. Nuh'un 600.yaşının ikinci ayının onyedinci günü, işte o gün, bütün su kaynakları büyük deliklerden fışkırdı ve göklerin tüm pencereleri açıldı. Sonra 40 gün boyunca Tufan yeryüzünü kapladı. Sular her geçen gün yükseldi ve göklerin altındaki en yüksek dağlar suyla kaplandı. Sular,yeryüzünde,150 gün yükselmeye devam etti. Tanrı Nuh'u ve Nuh'la birlikte gemide bulunan evcil ve yabanıl canlıları anımsadı. Tanrı yeryüzüne rüzgarları üfledi ve suları indirdi. Kaynak delikleri ve göklerin pencereleri kapandı. 150 gün boyunca sular çekilmeye başladı. Ve Gemi,7.ayın 17.de Ararat dağının üzerinde durdu. Sular 10.aya kadar çekilmeye devam etti. 10.ayın birinci gününde dağların tepeleri görünmeye başladı. Nuh'un hayatının 601.yılında, birinci ayın birinci gününde, toprak kurumaya başladı. İkinci ayın 21. günü toprak kurudu. Tanrı Nuh'la konuştu ve dedi: Karın, oğulların ve oğullarının karılarıyla birlikte gemiden çık. Nuh, Yahve için bir sunak yaptı ve helal hayvan ve kuşları ona kurban etti. Yahve bu nefis kokuyu içine çekti ve kendi kendine şöyle dedi: Artık, insandan dolayı dünyayı bir daha lanetlemeyeceğim, yaptığım gibi bir daha canlıları yoketmeyeceğim, çünkü insanın kalbi doğuştan kötüdür. Tanrı, Nuh ve oğullarını kutsadı ve dedi : -..Fakat, canlıları, ruhları yani kanları ile yemeyiniz! Bu sözlerle sizin her birinizin kanını da kastediyorum. Bununla, tüm hayvan ve insanları kastediyorum ve insanlar arasında insan ruhunu (yani kanını) kast ediyorum. İnsan kanı akıtan adamın kanı akacaktır! Size ahdediyorm; artık hiçbir canlı Tufan ile yokedilmeyecek ve yeryüzünü silen Tufan bir daha olmayacak!' Nuh ve üç oğulu, Sem, Kenan'ın babası Şam ve Cafet Gemi'den çıkmışlar ve çalışmaya ve çoğalmaya başlamışlardı. Nuh, üzüm yetiştirmeye başladı. Şarap içince sarhoş oldu ve çadırında soyundu. Kenan'nın babası Şam, babası Nuh'un çıplak olduğunu gördü ve dışarıdaki iki kardeşini uyardı.Fakat, Sem ile Cafet (Nuh'un) mantosunu-pelerinini aldılar, kendi omuzlarına geçirdiler ve geri geri yürüyerek babalarını örttüler; başları arkaya dönüktü ve babalarının çıplaklığını görmediler. Nuh sarhoşluğundan ayılınca kendine bu işi yapanın, en küçük oğulu olduğunu öğrendi.Ve dedi ki; 'Lanetlensin Kenan! Köle olsun kardeşlerine!' Ve yine dedi ki; 'Yahve, Sem'in tanrısı, kutsansın, ve Kenan kölesi olsun onun! Tanrı, Yafet'i dışarıda koysun, Sem'in çadırlarında yaşasın Tanrı, ve Kenan kölesi olsun Onun! Tufandan sonra Nuh 350 yıl yaşadı. Nuh'un toplam hayatı 950 yıl oldu, sonra öldü. |
Derin Mevzuular . . Kutsal Tufan Anlatıları
Gılgamış Destanında Tufan . .
Gılgamış uzaktan Utnapiştim'e (Nuh) seslenip dedi ki: "Sana bakıyorum da Ut-Napiştim, kendimden farklı bir şey görmüyorum sende. Savaşa atılmak için güçlü bir yürek var sende de benim yüreğim gibi, ve sırt üstü yatıp dinleniyorsun sen de benim gibi! Öyleyse,nasıl çıkabildin Tanrılar Meclisi huzuruna, ölümsüzlük dilemeye?" Ut-napiştim, dedi ki Gılgamış'a: "- Bu sırrı açıklayacağım sana Gılgamış, Aktaracağım sana Tanrılar Meclisi Kararını; Şuruppak'ı bilirsin, bilirsin Fırat üstünde kurulu bu şehri, Eski bir şehirdir bu; orada yaşıyorlardı tanrıların hepsi. Yürekleri, Tufan yapmaya zorladı Ulu Tanrıları , orada ulu tanrıların babaları Anu şevkatli bilge Bel (Enlil) Taht taşıyıcısı Ninib(Ninurta) Savaş yöneticileri Ennugi,Ninigiazag, EA birlikte oturuyorlardı. Hem de bilge olan parlak gözlü EA, onların kararlarını tekrarladı tapınak duvarına: -"Duvar,duvar! Kamış çit! Kamış çit! Dinle kamış çit! Ey duvar anla! Şuruppak'lı adam Ubar-Tutu'nun oğlu, değiştir yurdunu! Bir gemi yap! Zenginlikleri bırak, kurtar yaşamını! İnşa edeceğin bir gemiye yükle tüm yaşam tohumlarını! - Geminin ölçüleri ne olsun? - İnşa edeceğin geminin tam olsun ölçüleri! Denk olsun genişliği uzunluğuna! Ört üstünü de bir çatıyla! Okyanus üzerine yerleştir onu! Bu gemi bir yarış gemisi, Adı da 'Hayat kurtaran!' olacak! Öyle olsun ki… Alt kısmı da üst kısmı da kuvvetli olsun. |
Derin Mevzuular . . Kutsal Tufan Anlatıları
…zamanı sana bildirdiğimde,
….gireceksin gemiye, örteceksin kapısını, Yerleştir içine tohumlarını, eşyalarını, zenginliklerini, karını, çocuklarını, akrabalarını, zanaatkarları, hayvanları,yabani yaratıkları ve ova bitkilerini" Açtı ağzını bilge Um-napişti Tanrısı EA’ya dedi ki; 'Ben hiç gemi yapmadım ki, Bilmem nasıl inşa edileceğini.. Toprağa çiz de şeklini, şekile bakarak yapayım gemiyi..' 'Baktım o şekile ve Tanrım, sahibim EA'ya dedim ki: -….sahibim,sözlerini yerine getireceğim, yapacağım ben,onu Fakat bana sorarlarsa ne diyeyim şehirdekilere, zanaatkarlara, yaşlılara?" EA, açıp ağzını, hizmetkarı olan bana dedi ki: "… şöyle söyleyeceksin sen onlara: - Biliyorum ki, Bel(Enlil) kötü gözle baktı bana, nefret etti benden, barınamam artık şehrinizde, Alnımı sürmeyeceğim artık Bel (Enlil)'in topraklarına Okyanus'a (APSU'ya) doğru gideceğim Benim tanrım EA ile yaşayacağım orada O, sizin üstünüze seller salacak; Kuşların, balıkların, hasadın üstüne.. Üstünüze Kuk-ku yağdıracak, Kib-tu yağdıracak üstünüze …karanlıklar şefi, ….karayağmurlar yağdıracak size!" Güneş şafakta çıkınca ortaya Zayıf insanlar zift taşımaya başladı, Güçlüler de ne lazımsa onu.. Beşinci gün, Onun şeklini-pilanını çizdim, Çevre duvarları 60 metreden(120 dirsek) daha yüksekti Çatısının etrafı da 60 metreydi. Çevresini belirledim, şeklini çizdim Çizdim şeklini, biçimlendirdim 6 kere yeniden ölçtüm(çaktım) onu 7 bölüme ayırdım, 9 parçaya ayırdım içini, Altlarını sağlamlaştırdım, gözden geçirdim bölümlerini, koydum oralara gerekli her şeyi, 6 Sar'lık zifti içeriye döktüm 3 Sar'lık asfaltı içerisine yaydım. 3 Sar'lık yağı seleciler götürdüler, 1 Sar'lık yağ kurbanlara gitti, 2 Sarlık yağı Yapımcı koydu bir yana. İnekler kesiyordum yenilsin diye, Koyunlar kestim her gün, Küplere nehirler gibi Bira, hurmaşarabı, yağ dolduruyordum. Bir günü Bayram ilan ettim Yeni yılın ilk günü gibi Ellerimle taşıyordum ot ilaçları,dermanları (…) günü ,güneş batmadan Gemi hazırlanmıştı. ….zordu. Yapımcılar geminin giru’ sunu taşıyorlardı Aşağıdan yukarı kadar. …..üçte ikisi,.. |
Derin Mevzuular . . Kutsal Tufan Anlatıları
Neyim varsa yükledim ona
Yükledim tüm gümüşleri Tüm altınları yükledim Neyim varsa yükledim, tüm yaşam tohumlarını, Bindirdim tüm ailemi, yakınlarımı Evcil ve yabanıl hayvanları, zanaatkarları. Bindirdim hepsini gemiye, Şamaş(Güneş) zamanı saptamıştı: "-Sabah Kukku yağacak.. Akşam Kibtu yağacak.. Karanlıklar sahibi, akşam, karayağmurlar yağdıracak. Gir gemiye kapa kapısını!" Vakit gelmişti. Karanlıklar sahibi, akşam, karayağmurlar yağdırdı, Gündüz göğe bakıyordum, Görünce havanın halini Bir korku sardı beni. Girdim gemiye ve kapadım kapısını. Gemiyi Puzur-Kurgal'a doğru götürmek için İçindeki tüm eşyalarla evi Yapımcıya teslim ettim. şafak vurunca Kara bir bulut çıktı göğün sonunda Tanrı Adad parlamaya başlıyordu orada Nabu ile Sarru eşlik ediyorlardı ona. Kahramanlar dağlardan, ovadan tahtlarıyla geliyorlardı. Nergal (İrra) sabahı parçaladı Ninip (Ninurta) saldırıya geçti Annunaki'ler meşaleler taşıyorlardı Her taraf aydınlanıyordu onların ışığıyla, doldurdu Adad'ın hışmı, gökyüzünü Görünmez oldu hiçbir şey ...ülke sanki… Birinci gün … Zincirinden boşanır gibi…ülke.. Sanki bir ani saldırı gibi,… getirdiler insanların üzerine Kardeş görmüyordu artık kardeşini, Kendini tanıyamıyordu artık kişi. Tufan'ın korkusu Kapladı gökteki tanrıları Tanrılar çekindiler Tufan'dan. Anu'nun göklerine kaçıştılar, Köpekler gibi çiftleşiyorlardı Tanrılar, Duvarların üstünde yatıyorlardı. İştar(Inanna) başladı sızlanıp bağırmaya , - Herşey çamura-hamura dönüşüyor bugün, O vakit,Tanrılar Toplantısında kem sözler mi etmiştim, Niye söyledim ki Tanrılar Toplantısında o kem sözleri? Niye kullarımı yok etme kararı aldım ki? Denizleri dolduran küçük balıklar gibi bu İnsanları ben doğurmadım mı sanki? Annunaki'ler, Tanrılar başladılar onunla birlikte ağlaşmaya. Ağlaşıp durdu Tanrılar dudakları kapalı,titrediler(?) 6 gün, 6 gece Ülkeyi yokeden Tufan'ın kasırgaları, rüzgarları esip durdu. 7.günün başında kesildi Tufan'ın kasırgası. Denizler duraldı, fırtına dindi, Tufan sona erdi. |
Derin Mevzuular . . Kutsal Tufan Anlatıları
Havaya (Denize?) baktım, gürültü dinmişti,
Fakat tüm insanlık çamura dönmüştü, Sel artıkları evleri çatısına kadar örtmüştü. Açtım pencereyi Işık düştü yanağıma Ağlayarak durup kaldım Yaşlar akıyordu yanaklarıma Baktım her yana dünyaya denizden, 12 x? yüksekliğinde bir ada yükseliyordu. Gemi Nizir Dağı'na ulaşmıştı, Nizir Dağı yapıştı gemiye Bırakmıyordu başka yere gitmeye Birinci gün İkinci gün …. Nizir Dağı yapıştı gemiye, Bırakmıyordu başka yere gitmeye Üçüncü gün Dördüncü gün…. Nizir Dağı yapıştı gemiye, Bırakmıyordu başka yere gitmeye Beşinci gün Altıcı gün…. Nizir Dağı yapıştı gemiye Bırakmıyordu başka yere gitmeye Yedinci günün başında Çıkardım bir güvercini uçurdum, Güvercin gitti, döndü geldi geriye, Konacak yer bulamamıştı kendine Çıkardım bir kırlangıcı uçurdum, Kırlangıç gitti, döndü geldi geriye, Konacak yer bulamamıştı kendine Çıkardım bir kargayı uçurdum, Karga gitti,gördü suların çekilişini, Yedi, eşindi, dönüp gelmedi geriye. Çıkardım Dört Rüzgarı, sundum bir kurban, bir sunak hazırladım dağın tepesine. 7+7 kazan adaguru yerleştirdim oraya, Dağın eteğine kamış ektim,ağaçlar diktim. Kokular ulaştı tanrılara Toplandı Tanrılar sinekler gibi sunaklara, Ama ulaşınca Tanrıların yaratıcısı oraya, Nasıl istiyorsa öyle yaratmıştı öteki tanrıları Anu, Bir neşe kapladı ortalığı. Tanrıların yöneticisi Anu dedi ki, - Ey burada toplanmış Tanrılar, Geçti artık Tufan günleri, Nasıl hiç unutmayacaksam Boynumda taşıdığım Lapis Lazuli (Mavi taş) kolyemi Unutmayacağım hiç o günleri de!, Paylaşın Tanrılar Kurban paylarınızı! Fakat Bel (Enlil) kurbanlara doğru gelmesin! Çünkü düşüncesizce bir Tufan yaptı O! Yoketti İnsanlarımı!" Çıkıp geldiğinde Bel, Gördü gemiyi ve sinirlendi, İgigi'lere karşı kızgınlıkla doldu: |
Derin Mevzuular . . Kutsal Tufan Anlatıları
|
Derin Mevzuular . . Kutsal Tufan Anlatıları
Sümer İlahilerinde . .
(Kolon III) Tanrılar Toplantısında Nintu ağlayıp sızlanıyordu, İnliyordu doğuran kadınlar gibi. Parlak İştar(İnanna) dualar okuyordu yarattıklarına. EA-Enki düşüncedeydi kendi kendine. Anu, Enlil, Ea ve Ninhurşag Yer’in ve Göğ’ün tanrıları Tekbir getiriyorlardı Anu ve Enlil adına Ziusuddu(Nuh), Şuruppak’ın Rahibi, kıralı, eğiliyordu acıyla yerlere, tapınıyordu. Hazırdı her an uymaya Tanrıların emrine. Daha önce hiç görmediği bir rüya girdi Ziusuddu'nun düşüne, Açıklanıyordu Yer’in ve Göğ’ün yargıları. (Kolon IV) Ziusuddu işitti yanıbaşında duran EA'nın sesini ; "Solumda, duvarın orada dur, Ey duvar, sana, senin için bir lafım var. Önem ver sözlerime. Bir Tufan olacak emrimiz üzre, Silip süpürecek Tufan tapınakları, kurutacak insanın tohumunu, Karar böyle, Tanrılar Toplantısı’nın kararı bu. An ve Enlil'in arzusuyla… ..kırallığı, sona erdirilecek kanunları. |
Derin Mevzuular . . Kutsal Tufan Anlatıları
Güçlü kasırgalar esti birlikte,
bir olup saldırdılar, kapladı Tufan aynı anda tüm Tapınakları. Başladı kasıp kavurmaya Tufan. 6 gün, 6 gece boyunca, kapladığında Tufan her yanı, Azgın sular üzerinde yüzdürüyordu Yarış Gemisini (?)Tufan. Şamaş göründü, ışıklarıyla Yer’i ve Göğ’ü aydınlatan. Ziusuddu açtı penceresini (Yarış?) Gemisinin, Şamaş'ın ışıkları girdi Gemiye, Ziusuddu, kıral, eğildi Şamaş'ın önünde, Kurban etti bir ineği ona kıral Ziusuddu, bir kuzu kurban etti ona. KOLON VI Ziusuddu onlara tapsın diye, Gök (Anu) tarafından Yer (Enlil) tarafından lanet vardı, ceza vardı ortada. Ey Anu, Ey Enlil, Göğ’ün hükmü, Yer’in hükmü tarafından lanet vardı, ceza vardı ortada, Ziusuddu yanınızda yer alsın, size tapsın diye lanet vardı, ceza vardı ortada. Toprağın kaderi NIG-GIL-MA, kader olmuştu Ziusuddu'ya. An ile Enlil'in, 'göğün soluğu', 'yerin soluğu' yayıldı her yana. Bitkiler boy attılar toprakta. Kıral Ziusudra, kapandı An ve Enlil'in önünde yerlere, An ile Enlil bastılar bağırlarına Ziusudra'yı. An ile Enlil Tanrı yaşamı gibi bir yaşam verdiler ona. An ile Enlil,tanrı yaşamı gibi sonsuz bir yaşam bahşettiler ona. Ziusudra,kıral, böylece NIG-GIL-MA adını aldı, Adı da oldu "bitkiler ve insanlığın tohumu". |
Derin Mevzuular . . Kutsal Tufan Anlatıları
TUFAN KAVRAMLARI . .
Gök-Anu tanrının “Tufan’ı hiç unutmayacağı” üzerine verdiği söz, günümüzden beş bin yıl kadar önce tabletlere kaydedilmeye başlanmıştı. Enki’nin gizlice ve mırıldanarak Sümer tanrılarının aldıkları Tufan kararını açıkladığı Şuruppak duvarı, günümüzde Yahudilerin hala kaderlerine ağladıkları Ağlama Duvarı olmalı. İnsanlığı böylesine derinden etkilemiş bir konuyu, yanlışlar yapma pahasına ele almak gerekiyordu. Geçmiş insan tarihinin dehlizleri içinde düşe-kalka ve fakat insanbilim ibrişimlerini takip ederek 5-6 bin yılı anlamak, doğrudan doğruya, dinsel saflaşmayla belirmeye başlayan şu andaki dünya durumunu da anlamaya çalışmak demektir. Eski tarih aktarım biçimi kabul edilmesi gereken sözlü Sümer ilahileri, doğal olarak, yazının henüz yaratılmamış ve kullanılmıyor olduğu dönemlerde de vardı. Kuran’ın ezber-hatmi nasıl mümkün ise, şarkılar biçimli Sümer ilahileri de nesilden nesile öyle aktarılıyordu. Yazının kullanımıyla birlikte, eski ilahiler de önce taşlara ve giderek kil tabletlere kaydedilmeye başlanmış olmalıdır; fakat anımsandığı biçim ve içerikle! Eski Sümer yazılarını değerlendirirken, hemen başlangıçta iki önemli noktayla karşılaşırız: Önce, taş ve kil tabletlere kazılmış kavramların, başlangıçtaki anlamlarının değişmiş olma olasılığı. Toplumsal gelişmeye bağlı doğal bir olgu olarak bir çok kavramın anlam değiştirme süreci geçirebileceğini biliyoruz. Tablet yazıcılar kavram söylenişini muhafaza etmiş olsalar bile anlam kaymasını önleyemezlerdi; yazıcılar, ister istemez, kavramı, yaşadıkları çağda tanıdıkları yeni anlamıyla aktarıyorlardı. Öte yandan, özellikle yazının ilk gelişme dönemlerinde, yazı sistemlerinin oturması sürecinde, birbirinden kopye edilerek yenilerin yazılması sırasında, eski kavramların her seferinde başlangıçtaki şekilde okunamamış olması da ciddi bir olasılıktır. Ölçüm ve değer birimlerinin değişme süreci geçirmesinin, Sümer Kıraliyet Listesinde tarih ve rakamların farklı şekillerde okunması sonucunu doğurduğunu kesin olarak söyleyebiliriz. Yeri geldiğinde “3 ay, 1/2 gün’ diye not düşen dikkatli tablet yazarları, yine de, eski rakamları on binlerce, yüz binlerce yıl olarak okumaktan kurtulamazlar. Ayrıca biliyoruz ki, her farklı toplum birimin kendine has değer ölçüleri vardı; farklı topluluk yazıcılarının bunları dönüştürme işlemini nasıl yapmış olduklarını bilemiyoruz. Tamamen şekillerden oluşan fikir-yazıdan, heceli alfabeye doğru geçiş; kelime veya hece ifade eden şekil-desenlerin farklı dillerdeki ses değerinin değişik olması; aynı dönemlerde farklı birimlerce yazının sağdan sola doğru veya tersi bir sistemle yazılıp okunması; bir dilden ötekine aktarımda ses veya anlam tercümesine başvurulduğunda karşılaşılan zorluklar, eski toplum yazıcılarının ciddi bir sorunu idi. Sesdeğersel alfabetik dönüştürme, trancription, farklı dildeki bir kelimenin bir başka dilde yazımı, bugünkü dünyamızın bile üstesinden henüz gelemediği zorluklar taşır. |
Derin Mevzuular . . Kutsal Tufan Anlatıları
Eski yazıcılar, En-ki’nin 40 ismi ve 15 sıfatı bulunduğunu yazmışlardı. Aynı tanrı ad yazımları bile bazan farklı ses değerleriyle ifade ediliyordu ki; eski Sümer sözcüklerinin tersten veya farklı ses değerleriyle okunarak kalıcı hale gelen sözcüklere de sahibiz. Örneğin Sümer (Ş)uruppak yerleşimi günümüzde Fara; Nippur ise Niffer olarak biliniyor. O halde, Sümerologların (p) olarak okuduklarını Semitler (f) olarak ; Fara’da ise üstelik hecesel bakımdan sağdan sola doğru okuyorlardı. Eski Yunan Platon’u da Arap dünyasında aynı nedenle Eflatun halini almıştır. Burada, Sümerologlarımızın yanlış okuma olasılığını da gözden uzak tutmamak gerekir.
Bazı eski yazı sistemlerinde sadece sessiz harfler nakşedilerek, sesli harflerin kullanımı okuyucuya bırakılıyordu. Örneğin RK olarak yazılmış kelimeyi, ErEk, UrUk veya Arak, hatta (L)ArAk olarak okumak okuyucunun bilgi ve becerisine bağlıdır. Yazıldığı sırada, günlük kullanım seslerini herkes bildiği için sorun oluşturmayan bu durumun zamanla ciddi okunma güçlükleri çıkarması kaçınılmazdı. Sümerologların Uruk veya Larak olarak okudukları RK yazımı Eski ahitte, şimdiki yazıya Erek sesleriyle aktarılmaktadır ki, bunun şimdiki IrAk olduğunu biliyoruz. Bay Schmokel, kitabında, bir yerde Sümerce ‘Etemen-enki’ sözcüğünü ‘Enki’nin Sarayı’ olarak okuyup çevirmişti; kitabının bir başka bölümde ise “Enlil’in sarayı”nı ‘ Nemetti-enlil’ olarak okumuştur. Burada bay Schmokel, Sümer saray sözcüğünü , hecesel olarak bir kez sağdan başlayarak, bir de soldan başlayarak okumakta; her seferinde aynı ‘saray’ anlamını bulmakta; fakat her seferinde de farklı bir sözcük kullanmaktadır. Bay Schmokel farketmemiş olsa da, bu, eski tabletlerde kelimelerin, bazan nasıl yazılmış ve okunmuş olduklarını gösteriyor. Bütün bunlar, eski yazıtları anlamaya yönelik okuma çalışmasının güçlüklerini kısmen ifade ederler. Sümer’de İnanna olan Babil’in İştar’ı tarafından ‘seçildiği’ kendisine vahyedilen Assubanipal-I de, yazıcılar tanrısı Nebo'nun bilge düzenlemesiyle yazılmış eski şekil yazıları yeni yazıya nasıl dönüştürdüğünü; kopya yazıların doğruluğunu nasıl araştırdığını; karşılaştırmalı doğrulamayı nasıl yaptığını ve bu yetkinliğe erişebilmek için nasıl ciddi bir eğitimden geçmiş olduğunu şöyle anlatmıştı: “Tablet üzerine yazma sanatının tüm sırlarını ve özelliklerini öğrendim. Yerin ve göğün halinin nasıl yorumlanacağını biliyorum. Bilginlerin toplantılarında tartışıyorum. Çarpma ve bölmede en karışık, zor meseleleri bile çözebilecek çaptayım. Tufan döneminden kalan tamamıyla anlaşılmaz bir taş çizimine şöyle bir göz atmam veya Sümer-Akad dönemlerinin çözülmesi çok zor yazılarını bir okumam yeter. ” Günümüzde Fıransızca OTAN kelimesi, İngilizcede NATO olarak yazılıyor; her iki kelime de aynı olguyu farklı ses değerleri ile anlatmaktadır. Değişik dil veya lehçelere sahip eski toplumlarda da benzer durumlar varolmuş olmalıdır. Yahudi Tapınak görevlileri eskiden, yazıtları anlayamadıkları zaman, onları ters yönden okumaya; kelime köklerini bulmaya ve okuma zorluklarını aşmaya çalışırlarmış; bu herhalde yukardaki durumdan ötürü başvurulan bir yoldu. Babil metinlerinde, Hammurabi yasalarının önsöz ve sonsözünde, Sümerlerde adına rastlamadığımız, Marduk okunuşlu bir tanrıyla karşılaşırız. Üstelik Marduk, Babil için, sıradan bir tanrı değil, Sümer Yaratılış’ında yer almış, hatta bir bakıma asıl yaratıcı tanrıdır; EA-Enki’nin büyük oğludur ve EA, tüm ‘karabaşlar’ üzerindeki Enlil’liğe Marduk’u tayin etmiş; “igigi”ler, büyük tanrılar arasında Marduk’u yüceltmişti. Böylesine önemli bir Babil tanrısının kutsal kitaplara ve eski Sümer tabletlerine bir şekilde yansımış olması gerekliydi ama, Marduk yazımlı bir tanrıya, ne Sümer tabletlerinde , ne de Eski Ahit’te rastlarız; bunun bulunması gerekliydi. |
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.