ForumSinsi - 2006 Yılından Beri

ForumSinsi - 2006 Yılından Beri (http://forumsinsi.com/index.php)
-   Tarih / Coğrafya (http://forumsinsi.com/forumdisplay.php?f=656)
-   -   Bir Komando Subayi' Nin Kaleminden | Tavsiye Ediyorum | (http://forumsinsi.com/showthread.php?t=875286)

Prof. Dr. Sinsi 10-06-2012 10:13 PM

Bir Komando Subayi' Nin Kaleminden | Tavsiye Ediyorum |
 
.......ili kırsalında teröristlerin dur ihtarına

ateşle karşılık

vermesi

sonucu çıkan çatışmada...güvenli görevlisi şehit

oldu.

Ya da

.........ilinde devriye görevini yerine getiren

.....aracına açılan

ateş

sonucu..güvenlik görevlisi şehit oldu.

Ya da

.........ili kırsalında teröristlerce döşenen

mayının patlaması

sonucu...asker

yaralandı..

Bu nasıl başlar biliyor musunuz?

Hava o kadar sıcaktır ki beyninizdeki sıvının

buharlaşıp uçtuğunu

düşünürsünüz. Oluştuğu anda kuruyup giden ter

damlacıklarından

geriye

kalan tuzlar yüzünüzün ve hatta elbisenizin her

yanını kaplamıştır.

Avucunuzun içindeki ter, yüzünüzdeki gibi kolay

kurumadığı için

elinizdeki tüfeğinizin metal kısmı avucunuzun

içinde vıcık, vıcık

oynar.

Ter ile ıslanan çeliğin kokusu avucunuzun içine

ve elinizi

sürdüğünüz

her

yere siner.

Önünüzde yürüyen adamın, ayağının kuru toprakla

her temas

edişinde

çıkan toz, ağzınızın kupkuru olmasına ve zor nefes

almanıza sebep

olur.

Sırt çantanızın askı kayışları yüzünden

omuzlarınızı

hissetmezsiniz.

Kült

ağrıları ancak çantayı sırtınızdan

çıkardığınızda fark edersiniz.

Bastığınız her taş parçası, her çalı ve bir

ayağınızın

kaplayabildiği

her

yeryüzü parçasından çıkan sesi duyarsınız.

Yürüdüğünüz yerdeki her Ağustos böceğinin

sesini, dallardaki

kuşları, yüzünüzün etrafında ürkütücü devriye

uçuşları yapan

arıların kanat seslerini, ağzınıza ve yüzünüze

ya da herhangi bir

yerinizdeki küçük yaraların üzerine konmaya

çalışan sineklerin

vızıltılarını, ayağınızı bastığınız yerden

havalanan yeşil

çekirgenin küçücük cüssesine rağmen çıkardığı

tok kanat sesini en

ince

ayrıntısına kadar duyarsınız.

Sonra, kendi teçhizatınızın ve önünüzdeki

arkadaşınızın ve

arkanızdaki arkadaşınızın teçhizatlarının

çıkardığı düzensiz

seslerin her birini

ayrı

ayrı duyarsınız.

Ve aynı anda önünüzdeki arkadaşınızın nefes

alışlarını

duyarsınız,

öksürmesini ve hapşırmasını da duyarsınız.

Telsizinizden çıkan seslerin ve cızırtıların her

biri ayrı ayrı

katılır

bu senfoniye.

Ter ve tozun birleşmesinden oluşan kaygan çamur,

postalın

içindeki

tüm ayağınızı kaplamıştır, çoraplar önce su

toplayıp sonra

patlayan

yerlere

adeta bir deri gibi yapışmıştır.

En çok yapmak istediğiniz şey ayaklarınızı

yıkayıp, çoraplarınızı

değiştirmektir. Ama bu çok büyük bir lükstür o

anda.

Çünkü...

Çünkü hangi çalının dibinde, hangi kayanın

arkasında sizi

beklediğini bilmediğiniz ihaneti arayıp bulmanız

ve yok etmeniz

gerekmektedir.

Bütün masumların hayatı ve huzuru size emanet

diye, öğretmenler

bayrak direğine asılmasın diye, kundaktaki

bebekler

kurşunlanmasın

diye, binlerce yıllık emanete halel gelmesin

diye kahpeliği ve

ihaneti yok etmeniz gerekmektedir.

Çünkü bunun için bayrağın, silahın, namusun ve

şerefin üzerine

yemin etmişsinizdir.

Çünkü önemli olan ayağınız değil, ülkeniz,

bayrağınız ve

onurunuzdur.

İşte bu yüzden lükstür ayak yıkamak, çorap

değiştirmek. İşte bu

yüzden senfoniye dönüşmüştür bütün o düzensiz

sesler güruhu.

Sonra!..

Sonra birden tüm sesler kesilir, bıçağın dalı

kestiği gibi,

makasın kâğıdı, pensenin bir hoparlör kablosunu

kestiği gibi...

Bir

anda...

Kuşların sesleri, arıların ve sineklerin

vızıltıları, çekirgenin

kanat sesleri hepsi bir anda biter.

Gözlerinizi açtığınızda önünüzdeki arkadaşınızı

değil, gökyüzünü

görürsünüz, yere düşmüş olduğunuzu anlamanız

birkaç saniye sürer.

Tek hissettiğiniz kesif bir barut ve yanık et

kokusudur,

yüzünüzün

toprak

parçalarıyla kaplandığını fark edersiniz,

temizlemek için

çalışmazsınız.

Arkadaşlarınızın bağırarak koşuşturduğunu görür

ama kulağınızdaki

çınlama ve uğultudan seslerini duyamazsınız. Sesleri

yavaş yavaş

duymaya

başladığınızda ayağa kalkmaya çalışırsınız ama

başaramazsınız.

Yine birkaç saniye sonra arkadaşlarınızın

sesleri arasında

"mayın"

kelimesini ayırt eder ve kalkmaya çalıştığınızda

ayağınızdaki

yoğun ağrıyı fark edersiniz.

Ayağınız yoktur ama yine de ağrıdığını

hissedersiniz.

Ne olduğunu anlamak için baktığınızda ise

parçalanmış

pantolonunuzun

ve kopmuş ayağınızın farkına varırsınız. İşte her

şey o anda başlar.

Avazınız çıktığı kadar bağırırsınız. Sonra,

nefesiniz biter.

Sonra, yeniden nefes alırsınız ve yeniden

bağırmaya başlarsınız.

Sonra yine nefesiniz biter ve yeniden, yeniden

ve yine...

Yanınıza ilk gelen arkadaşınız size, "fazla bir

şey yok, sadece

küçük

bir

yara" gibi telkinlerde bulunur. Ama siz

arkadaşınız konuşurken

de,

helikopterle hastaneye götürülürken de artık bir

ayağınızın

olmadığını biliyorsunuzdur. Hep bir soru çınlar

kafanızın içinde

"neden ben,

neden

ben, neden ben ?"

Hastanede geçen aylar, tedavi ve terapilerde

geçen yıllar

sonunda,

dizkapağınızın on iki santim altından takılı

olan ve her akşam

yatarken

veya banyoya girerken çıkarıp kenara koyduğunuz

takma bacak artık

bir uzvunuz olmuştur.

Ama bunun önemi yoktur çünkü bu fedakârlığınız

sayesinde vatan

var

olacaktır. Sizin bir bacağınızın ne önemi vardır

ki!

Artık koşamayacak olmanızın, yazın herkes gibi

havuza, denize

giremeyecek olmanızın da hiç önemi yoktur. Vatan sağ

olsun yeter.

Sonra birilerinin, sizin ödediğiniz vergilerle

Fransız

televizyonlarında,

uğruna yarım kaldığınız vatan hudutlarını hiçe

sayan programlara

finans

sağladığını okursunuz. Aynı dillerin bundan

pişmanlık

duymadıklarını söylediklerini de okursunuz.

Pamuk'ları, Dink'leri, okursunuz, Bizans

çocuğuyum diyenleri

duyar,

Ali

Kemallere tanık olursunuz, "koçlar gibi

satanları"görürsünüz. .

Türk Bayraklarının yakıldığını, görürsünüz.

Başlarına çuvallar

geçirilip

aşağılanarak elleri arkalarından bağlanan Türk

askerlerini

görürsünüz.

Bu aşağılanmaya cevap verecek tankların motor

seslerini,

helikopterlerin kanat seslerini, piyadelerin intikam

yeminlerini

duymayı beklersiniz ama duyamazsınız.

Onun yerine hainlerin cesetlerinin üstüne

örtülen çaputlara

"bayrak"

diyenleri görürsünüz, "uçaklarını çek", "valiyi

çek" diyen

başkanları

ve

karşılarında kekeleyen riyaseti görürsünüz.

Yok, yok bu da yetmez. Askere, polise, öğretmene

ateş eden, yol

kesip soygun yapan, köy yakan, okul yıkan, mayın

döşeyen

teröristlerin

sadece

"ben bir şey yapmadım" demelerinin esas kabul

edilip, "suçsuz"

sıfatıyla

serbest bırakıldığını görürsünüz.

Susanları, konuşması gerektiği halde susanları

görürsünüz,

konuşanlar

her konuştuğunda, kekeleyenler her kekelediğinde ve

susanlar her

sustuğunda siz yeniden vurulursunuz, yeniden

ölürsünüz her defasında.

Gövdenizden o toprağa akan kan, bu defa içinize

akar,

inandıklarınıza, uğrunda savaşarak kendi

kanınızı akıtmak

pahasına

tertemiz tuttuğunuz değerlerinize akar.

Sizin kaya arkalarında, çalı diplerinde

aradığınız ihanet gelir

aklınıza,

o mayınları yerleştiren eller gelir. Sorgulamaya

başlarsınız:

"Biz

bu ihaneti doğru yerde mi aradık, kuyruğunda

dolaştığımız yılanın

başı,

hep

gözümüzün önünde miydi yoksa?"diye sorarsınız

kendinize.

Onlara verilen maaş'ın sizin vergilerinizden

ödendiğini, içinize

sindiremezsiniz, uykularınız kaçar, neden bu

vatanı sizin kadar

sevmediklerini düşünürsünüz.

Bu vatan onların da vatanı değil mi?

Onlar da, tıpkı benim gibi namusun ve şerefin

üstüne yemin etmedi

mi?

diye sorarsınız kendi kendinize.

Sinirlenirsiniz, üzülürsünüz, on beş yaşında bir

askeri okul

öğrencisi iken her adımda söylediğiniz,

beyninize ve yüreğinize

nakşettiğiniz sözler gelir aklınıza": VATAN,

SANA CANIM FEDA"

Geri kalan tüm hayatınızın ilk beş dakikası,

böyle başlayacak

işte

ve hayatınız böyle devam edecektir. Son

nefesinize kadar

savaşacaksınız ihanetle, her şeye ve herkese

rağmen, bu yolda

ölene ya da bu ihaneti bitirene kadar.

Siz diyorum, çünkü bu vatan için bedel ödeyen

insanların neler

yaşadığını, neler hissettiğini, size rağmen ve

sizin için neler

yaptıklarını, neler yapabileceklerini bilin

istiyorum. Okuduğunuz

ya

da

televizyonda duyduğunuzdan daha fazladır

yaşananlar.

Yani aslında gazetelerin iç sayfalarındaki,

minicik karelerde

okuduğunuz;

"...ili kırsalında teröristlerce döşenen mayının

patlaması

sonucu,

bir güvenlik görevlisi yaralandı!" haberi

aslında o kadar da kısa

değildir.

Sizin, daha okuduğunuz gazetenin arka sayfasına

geçerken

unuttuğunuz,

falanca mankenin otel odası maceralarına, ya da

uyuşturucu komasından

ölen oğluna "şehit" deyip Türk bayrağı örten kadının

haberine

ayırdığınızdan daha uzun zaman ayırmadığınız bu

küçük haber,

birileri için bir ömür boyu sürecek ve asla

unutulmayacaktır.

Ve siz unuttuktan sonra da başka birileri, "ne

için?" dendiğinde

"vatan

için" diyecekleri fedakârlıklarını size rağmen

yapmaya devam

edeceklerdir.

Sizin uyuşmuşluğunuza, duyarsızlığınıza rağmen,

sizin

rahatlığınıza, sizin vicdanlarınıza rağmen bu

kahramanca

fedakârlıklar ve bu ilk beş dakikalar yaşanmaya

devam edecektir.

Asla unutmayınız başınızın üstündeki egemenlik

örtüsünün

payandası

kopan bacaklar, bedeli ise size rağmen bu vatan için

akan kanlar,

feda

edilen canlar, sıcak yuvalarını, babalarının

yüzlerini unutan küçücük

çocuklarını düşünmeden vakfedilen hayatlardır.

Ne kadarını anlayabilirsiniz veya anlamak sizin

umurunuzda mı

bilmiyorum,

ama birileri bunları yaşadı, birileri hala

yaşıyor ve emin olun

yaşlı dünya döndükçe, Türk vatanı ve Türk

Bayrağı için birileri

daha tüm bunları yaşayacak.

Gördüğünüz gibi size bir hayli uzak bir yaşam

biçimi bu.

Masalarda

oturup "aydınca" sohbetler etmeye hiç benzemiyor

değil mi?

Bir an için bile olsa kendinizi onların yerine

koyasınız diye

"siz"

diyerek yazdım, sizin onlardan biri

olamayacağınızı biliyorum.

"Siz" kim misiniz?

Siz kendinizi çok iyi biliyorsunuz!

Biz de, biz de sizi çok iyi biliyoruz.

"Siz" de bilin ki biz asla unutmayacağız.

"VATAN SANA CANIM FEDA"


Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.