![]() |
Osmanlı - Türkçe Sözlük D Harfi.
dâ?î (A.) [ 1 [داعی .dua eden, duacı. 2.davet eden.
dâ?ussıla (A.) [ داء الصله ] yurdunu özleme, köyünü özleme. dâd (F.) [ 1 [داد .adalet. 2.iyilik, ihsan. dâd (F.) [ 1 [داد .verme. 2.verdi. 3.vergi. dâdgâh (F.) [ دادگاه ] mahkeme. dâdhâh (F.) [ دادخواه ] davacı. dâdres (F.) [ دادرس ] imdada koşan. dâdû (F.) [ دادو ] dadı. dâdüferyâd (F.) [ دادوفریاد ] feryat figan. dâdüsited (F.) [ داد و ستد ] alışveriş. dâfi? (A.) [ دافع ] uzaklaştıran, defeden. dâğ (F.) [ 1 [داغ .yara. 2.kızgın demirle vurulmuş işaret. dağal (F.) [ دغل ] hile, hilehurda, alavere dalavere. dağalbâz (F.) [ دغل باز ] hileci. dağdağa (A.) [ دغدغه ] telaş, gürültü patırtı. dâhî (A.) [ داهی ] deha sahibi. dâhil (A.) [ داخل ] iç, içeri. dâhil olmak içeri girmek. dâhile (A.) [ داخله ] iç, iç yüz. dâhilen (A.) [ داخلا ] içten. dâhilî (A.) [ داخلی ] iç ile ilgili, iç yüze ait. dâhiliye (A.) [ داخليه ] iç ile ilgili, iç yüze ait. dahl (A.) [ دخل ] müdahale etme, karışma. dahme (F.) [ 1 [ضخمه .mezar. 2.mezarlık. 3.lahit. dâim (A.) [ دائم ] sürekli, devamlı. dâimî (A.) [ دائمی ] sürekli, devamlı. dâir (A.) [ 1 [دائر .ilişkin, hakkında. 3.dönen. dâire (A.) [ 1 [دائره .daire. 2.büro, ofis. 3.devlet dairesi. 4.tef, zilli tef. dâirenmâdâr (A.) [ دائرا مادار ] çepeçevre. dâirevî (A.) [ دائروی ] dairemsi. dâirezen (A.-F.) [ دائره زن ] daire çalan. dâiye (A.) [ 1 [داعيه .arzu, istek. 2.iddia. dakâyık (A.) [ 1 [دقایق .incelikler. 2.dakikalar. dakîk (A.) [ 1 [دقيق .ince, hassas. 2.dakika şaşmayan. dakîka (A.) [ 1 [دقيقه .incelik. 2.dakika. dalâlet (A.) [ ضلالت ] sapkınlık. dâll (A.) [ دال ] delalet eden. dâlle (A.) [ ضاله ] sapık, yoldan çıkmış. dâm (F.) [ 1 [دام .tuzak, kapan. 2.besi hayvanı. dâmâd (F.) [ داماد ] damat, güveyi. dâmân (F.) [ دامان ] etek. dâmen (F.) [ دامن ] etek. dâmenâlûde (F.) [ دامن آلوده ] iffetsiz. dâmenbûs (F.) [ دامن بوس ] etek öpen. dâmene (F.) [ دامنه ] yamaç, dağ eteği. dâmengîr (F.) [ 1 [دامن گير .davacı, şikayetçi. 2.eteğe sarılan. dâmgâh (F.) [ دامگاه ] tuzak kurulmuş yer. dân (F.) [ دان ] bilen. dân (F.) [ دان ] kap. dânâ (F.) [ دانا ] bilgili, iyi bilen. dâne (F.) [ 1 [دانه .tohum. 2.yem. 3.tane. dânende (F.) [ داننده ] bilen. dâng (F.) [ دانگ ] altıdabirlik dirhem. dâniş (F.) [ 1 [دانش .bilgi. 2.bilim. dânişâmûz (F.) [ دانش آموز ] öğrenci. dânişgâh (F.) [ دانشگاه ] üniversite. |
Osmanlı - Türkçe Sözlük D Harfi.
dânişmend (F.) [ 1 [دانشمند .bilgin, alim. 2.stajiyer kadı.
dânişver (A.) [ دانشور ] bilgin. dâr (A.) [ 1 [دار .yurt. 2.ev. dâr (F.) [ دار ] dar ağacı. dâr (F.) [ دار ] sahip olan, bulunduran, tutan. dâr -ı bekâ [ دار بقا ] ahiret. dâr -ı fenâ [ دار فنا ] dünya. dârâ (F.) [ 1 [دارا .sahip. 2.büyük hükümdar. darabân (A.) [ 1 [ضربان .çarpıntı. 2.vuruş. darabât (A.) [ 1 [ضربات .darbeler, vuruşlar. darb (A.) [ 1 [ضرب .vuruş. 2.para basımı. 3.dövme. darbe (A.) [ 1 [ضربه .vuruş, darbe. 2.bela. darbhâne (A.) [ ضرب خانه ] darphane, para basımevi. darbımesel (A.-F.) [ ضرب مثل ] atasözü. dârçîn (F.) [ دارچين ] tarçın. dârende (F.) [ دارنده ] sahip. darîr (A.) [ ضریر ] doğuştan kör. dârû (F.) [ دارو ] ilaç. dârûhâne (F.) [ داروخانه ] eczane. dârülaceze (A.) [ دارالعجزه ] düşkünler evi. dârülbedâyi (A.) [ دارالبدایع ] konservatuvar. dârülelhân (A.) [ دارالالحان ] konservatuvar. dârüleytâm (A.) [ دارالایتام ] yetimhane. dârülfünun (A.) [ دارالفنون ] üniversite. dârülhilâfe (A.) [ 1 [دارالخلافه .İstanbul. 2.halifelik merkezi. dârülkütüb (A.) [ دارالکتب ] kütüphane. dârülmuallimât (A.) [ دارالمعلمات ] kız öğretmen okulu. dârülmuallimîn (A.) [ دارالمعلمين ] erkek öğretmen okulu. dârülmülk (A.) [ دارالملک ] başkent. dârülvilâde (A.) [ دارالولاده ] doğumevi. dârüssaltana (A.) [ دارالسلطنه ] İstanbul. dârüsselam (A.) [ 1 [دارالسلام .Bağdat. 2.cennet. dâs (F.) [ داس ] orak. dâstân (F.) [ 1 [داستان .destan. 2.hikaye. 3.masal. dâstânî (F.) [ داستانی ] destânî, kahramanlıkla ilgili, epik. davâ (A.) [ 1 [دعوی .dava. 2.teorem. 3.mesele. dâver (F.) [ 1 [داور .yargıç. 2.hükümdar. 3.Tanrı. davet (A.) [ دعوت ] çağrı. dâye (F.) [ دایه ] dadı. dâyin (A.) [ داین ] alacaklı. deâvî (A.) [ دعاوی ] davalar. debbağ (A.) [ دباغ ] sepici. debdebe (A.) [ دبدبه ] gösteriş. debir (F.) [ دبير ] katip. ded (F.) [ دد ] yırtıcı hayvan. def (F.) [ دف ] tef. |
Osmanlı - Türkçe Sözlük D Harfi.
def’ (A.) [ دفع ] uzaklaştırma.
def’ edilmek 1.uzaklaştırılmak. 2.giderilmek. def’ etmek 1.uzaklaştırmak. 2.gidermek. def’a (A.) [ دفعه ] kez, kere, defa. def’aten (A.) [ دفعة ] bir defada. defaât (A.) [ دفعات ] kereler, defalar. defâin (A.) [ دفائن ] gömüler, defineler. defâtir (A.) [ دفاتير ] defterler. define (A.) [ دفينه ] gömü. defn (A.) [ دفن ] gömme, defin. defter (A.) [ دفتر ] defter. defterdâr (A.-F.) [ 1 [دفتردار .ildeki en üst düzey maliye yetkilisi. 2.maliye bakanı. defzen (A.-F.) [ دفزن ] tef çalan. deh (F.) [ ده ] on. dehâ (A.) [ دها ] dahilik. dehâlet (A.) [ 1 [دخالت .karışma. 2.sığınma. dehâlîz (A.) [ دهاليز ] dehlizler. dehân (F.) [ دهان ] ağız. dehânbeste (F.) [ دهان بسته ] suskun. dehen (F.) [ دهن ] ağız. dehliz (A.) [ دهليز ] koridor. dehr (A.) [ 1 [دهر .dünya. 2.devir, zamane. dehrî (A.) [ دهری ] materyalist. dehriyye (A.) [ دهریه ] materyalistlik. dehşetâver (A.-F.) [ دهشت آور ] dehşet verici. dehşetengîz (A.-F.) [ دهشت انگيز ] ürkünç, dehşet verici. dekâkîn (A.) [ دکاکين ] dükkanlar. delâil (A.) [ دلائل ] kanıtlar, deliller. delâlet (A.) [ دلالت ] delillik, yol gösterme. delâlet etmek 1.yol göstermek. 2.anlamına gelmek. delîl (A.) [ 1 [دليل .kanıt. 2.rehber. 3.şahit. delk (F.) [ دلق ] derviş hırkası. dellâk (A.) [ دلاک ] tellak. |
Osmanlı - Türkçe Sözlük D Harfi.
dellâl (A.) [ دلال ] komisyoncu, tellal.
delv (A.) [ 1 [دلو .kova. 2.kova burcu. dem (A.) [ دم ] kan. dem (F.) [ 1 [دم .zaman. 2.nefes. 3.içki. demâdem (F.) [ دمادم ] her an. dembedem (F.) [ دمبدم ] her an. demsâz (F.) [ 1 [دمساز .yakın arkadaş.2.sırdaş. denâet (A.) [ دنائت ] alçaklık. dendân (F.) [ دندان ] diş. dendanmüzd (F.) [ دندان مزد ] diş kirası. denî (A.) [ دنی ] alçak. der (F.) [ در ] kapı. derâhim (A.) [ دراهم ] dirhemler. derakab (F.-A.) [ درعقب ] ardından, hemen, derhal, hemen ardından. derâmed (F.) [ در آمد ] kazanç, gelir. derâz (F.) [ دراز ] uzun. derbân (F.) [ دربان ] kapıcı. derbâr (F.) [ دربار ] saray. derbeder (F.) [ دربدر ] aylak, avare. derbend (F.) [ 1 [دربند .dar geçit. 2.sınır kalesi. 3.hudut. derc (A.) [ درج ] içine alma, biriktirme. derc edilmek içine alınmak. derc etmek içine almak. derd (F.) [ 1 [درد .dert. acı. 3.ağrı. derdâ (F.) [ دردا ] ne yazık ki, eyvahlar olsun. derdest (F.) [ 1 [دردست .yakalama. 2.el altında olma. derdest edilmek yakalanmak. derdest etmek yakalamak. derdiser (F.) [ درد سر ] baş belası, baş ağrısı, sorun, problem. derdmend (F.) [ دردمند ] dertli. derecât (A.) [ درجات ] dereceler. derece (A.) [ 1 [درجه .derece. 2.aşama. 3.kat. 3.miktar. derekât (A.) [ 1 [درکات .katlar. 2.basamaklar. dereke (A.) [ 1 [درکه .kat. 2.basamak. derende (F.) [ درنده ] yırtıcı. |
Osmanlı - Türkçe Sözlük D Harfi.
dergâh (F.) [ 1 [درگاه .dergah. 2.saray. 3.tekke. 4.tapı, huzur.
derhâl (F.-A.) [ درحال ] hemen. derhâst (F.) [ 1 [درخواست .istek, talep, rica. 2.dilekçe. derhâtır (F.-A.) [ 1 [در خاطر .hatırlama. 2.hatırda tutma. derhâtır ettirmek hatırlatmak, akla getirmek. derhâtır eylemek hatırlamak. derhor (F.) [ درخور ] layık. derîçe (F.) [ 1 [دریچه .pencere. 2.küçük kapı. derk (A.) [ 1 [درک .anlama, idrak etme. 2.alma. derk etmek anlamak, idrak etmek. derkenâr (F.-A.) [ درکنار ] kenar yazısı. dermân (F.) [ 1 [درمان .ilaç. 2.çare. 3.güç. dermânde (F.) [ 1 [درمانده .aciz. 2.zavallı. dermeyân (F.) [ درميان ] ortada. dermeyân edilmek ortaya konulmak, ele alınmak. dermeyân etmek ortaya koymak, ele almak. derpîş (F.) [ درپيش ] göz önünde. derpîş edilmek göz önünde bulundurulmak. derpîş etmek göz önünde bulundurmak. derrâk (A.) [ دراک ] anlayışlı. derre (F.) [ دره ] dere. dersaadet (F.-A.) [ در سعادت ] İstanbul. dershân (A.-F.) [ درسخوان ] öğrenci. deruhde edilmek üste alınmak, görev bilinmek. deruhde etmek üstüne almak. derûn (F.) [ 1 [درون .iç, içerisi. 2.gönül. derûnî (F.) [ درونی ] içten gelen, içe ait. dervâze (F.) [ 1 [دروازه .ana kapı. 2.kale kapısı. 3.şehir kapısı. dervîş (F.) [ 1 [درویش .yoksul. 2.tarikat şeyhine bağlı mürit. dervîşân (F.) [ درویشان ] dervişler. deryâ (F.) [ دریا ] deniz. deryâdil (F.) [ 1 [دریادل .gönlü zengin. 2.büyük himmetli. deryâneverd (F.) [ دریانورد ] denizci. derzî (F.) [ درزی ] terzi. desâis (A.) [ دسائس ] hileler, oyunlar. desîse (A.) [ دسيسه ] hile, oyun. desîsekâr (A.-F.) [ دسيسه کار ] hileci, düzenbaz. dessâs (A.) [ دساس ] hileci, düzenbaz. dest (F.) [ دست ] el. destân (F.) [ 1 [دستان .hikaye. 2.destan. 3.masal. destâr (F.) [ دستار ] sarık. destâvîz (F.) [ دستاویز ] küçük hediye. destbedest (F.) [ دست بدست ] elden ele. destbûs (F.) [ دست بوس ] el öpen. destbûsî (F.) [ دست بوسی ] el öpme. deste (F.) [ 1 [دسته .grup. 2.demet. 3.kulp. destere (F.) [ دستره ] testere, bıçkı. destgâh (F.) [ 1 [دستگاه .tezgah. 2.atölye. 3.halı dokuma tezgahı. destgîr (F.) [ دستگير ] elden tutan, yardım eden. |
Osmanlı - Türkçe Sözlük D Harfi.
destî (F.) [ دستی ] testi.
destkâr (F.) [ دستکار ] il işi. destmâl (F.) [ 1 [دستمال .mendil. 2.el bezi. destmüzd (F.) [ 1 [دست مزد .ücret, el emeği. 2.bahşiş. destres (F.) [ دسترس ] ulaşma, elde etmek. destres olmak ulaşmak, elde etmek. destres olunmak ulaşılmak. destûr (F.) [ 1 [دستور .izin. 2.zerdüşt rahibi. 3.uzak dur. 4.izin ver. deşne (F.) [ دشنه ] hançer. deşt (F.) [ 1 [دشت .kır. 2.ova. 3.çöl. devâ (A.) [ 1 [دواء .ilaç. 2.çare. devâbb (A.) [ 1 [دواب .yük hayvanları. 2.binek hayvanları. devâir (A.) [ دوائر ] daireler. devâm (A.) [ 1 [دوام .süreklilik. 2.kalıcılık. 3.devam. devâsâz (A.-F.) [ 1 [دواساز .çare olan. 2.tedavi eden, şifa veren. devât (A.) [ دوات ] divit. devâvîn (A.) [ دواوین ] divanlar. deverân (A.) [ دوران ] dönme, dolaşma, dolaşım. deverân etmek dönmek, dolanmak. devlet (A.) [ 1 [دولت .devlet. 2.talih. 3.mevki. devr (A.) [ 1 [دور .devir. 2.dönme. devrân (A.) [ دوران ] felek, zamane. devre (A.) [ دوره ] dönem. dey (F.) [ دی ] kış. deyn (A.) [ دین ] borç. deyr (A.) [ دیر ] manastır. dıl’ (A.) [ ضلع ] kenar. dırâz (F.) [ دراز ] uzun. dî (F.) [ دی ] dün. dîbâ (F.) [ دیبا ] ipekli kumaş. dîbâce (F.) [ دیباجه ] giriş, önsöz. |
Osmanlı - Türkçe Sözlük D Harfi.
dicâce (A.) [ دجاجه ] tavuk.
dîdâr (F.) [ 1 [دیدار .görüşme, buluşma. 2.yüz. dîde (F.) [ دیده ] görmüş. dîde (F.) [ دیده ] göz. dîdegân (F.) [ دیدگان ] gözler. dîg (F.) [ دیگ ] tencere. diger (F.) [ دگر ] diğer, başka. dîgergûn (F.) [ دگرگون ] başka. dîgerkâm (F.) [ دیگرکام ] başkalarını düşünen. dih (F.) [ ده ] köy. dihât (F.) [ دهات ] köyler. dihhodâ (F.) [ 1 [دهخدا .köy ağası. 2.köy kahyası. dihkân (F.) [ 1 [دهقان .çiftçi. 2.köy ağası. dikkat (A.) [ 1 [دقت .dakiklik. 2.incelik. 3.dikkat. dil (F.) [ دل ] gönül. dilârâ (F.) [ دل آرا ] gönül süsleyen. dilâşûb (F.) [ دل آشوب ] gönül karıştıran, sevgili. dilâver (F.) [ دلاور ] yürekli, yiğit. dilâvîz (F.) [ دلاویز ] güzel, gönül çekici. dilâzâr (F.) [ دل آزار ] gönül kıran, inciten. dilâzürde (F.) [ دل آزرده ] kalbi kırık. dilbâz (F.) [ دلباز ] gönül şenlendiren. dilbend (F.) [ دلبند ] gönül bağlanan, sevgili. dilber (F.) [ دلبر ] gönül alan, güzel, sevgili. dilbeste (F.) [ دلبسته ] gönlü bağlanmış, aşık. dilcû (F.) [ دلجو ] gönlün aradığı, güzel, sevgili. dildâde (F.) [ دل داده ] gönlünü vermiş, aşık. dildâr (F.) [ دلدار ] gönül tutan, sevgili. dildüzd (F.) [ دل دزد ] gönül hırsızı. dilefgâr (F.) [ دل افگار ] gönlü yaralı, aşık. dilefrûz (F.) [ دل افروز ] gönül aydınlatan, sevgili. dilfigâr (F.) [ دل فگار ] gönlü yaralı, aşık. dilfirîb (F.) [ دل فریب ] gönül aldatan, sevgili. dilgîr (F.) [ دلگير ] kırgın, alınmış. |
Osmanlı - Türkçe Sözlük D Harfi.
dilgüdâz (F.) [ دل گداز ] gönül eriten, yürek törpüsü.
dilgüşâ (F.) [ دلگشا ] iç açıcı, ferahlık verici. dilhâh (F.) [ دلخواه ] gönlün istediği. dilhaste (F.) [ دلخواسته ] gönlü yaralı. dilhırâş (F.) [ دل خراش ] yürek parçalayan. dilhûn (F.) [ دلخون ] yüreği kanlı, içi kan ağlayan. dilîr (F.) [ دلير ] yürekli, yiğit. dilkeş (F.) [ دلکش ] cazibeli, gönül çekici. dilnişîn (F.) [ دلنشين ] makbul, hoş. dilnüvaz (F.) [ دل نواز ] gönül okşayan. dilpesend (F.) [ دل پسند ] gönlün beğendiği. dilrübâ (F.) [ دلربا ] gönül hırsızı, gönül çalan. dilsûhte (F.) [ دل سوخته ] bağrı yanık, gönlü yaralı. dilsûz (F.) [ دلسوز ] yürek yakan. dilşâd (F.) [ دلشاد ] gönlü şen. dilşâd etmek gönlünü şenlendirmek, mutlu etmek. dilşâd olmak gönlü şenlenmek, mutlu olmak. dilşikâr (F.) [ دل شکار ] gönül avcısı. dilşiken (F.) [ دل شکن ] kalp kıran. dilşikeste (F.) [ دل شکسته ] kalbi kırık. dilteng (F.) [ دل تنگ ] yüreği daralmış, sıkıntılı. dilteşne (F.) [ دل تشنه ] can atan. dimâğ (A.) [ 1 [ دماغ .beyin. 2.bilinç, şuur. dindârî (A.-F.) [ دینداری ] dindarlık. dînen (A.) [ دینا ] dince, din bakımından. dînî (A.) [ دینی ] dinsel. dîr (F.) [ دیر ] geç. dirahşân (F.) [ درخشان ] parlak, parlayan. diraht (F.) [ درخت ] ağaç. dirâyetli (A.-T.) bilgili ve kavrama yeteneği olan. direfş (F.) [ 1 [ درفش .sancak. 2.bayrak. direm (F.) [ درم ] dirhem, akçe, gümüş para. dirîğ (F.) [ دریغ ] esirgeme. dirîğ etmek esirgemek. dirîğâ (F.) [ دریغا ] ne yazık ki, vah vah, eyvahlar olsun. dîrîn (F.) [ دیرین ] eski. dîrîne (F.) [ دیرینه ] eski. dîşeb (F.) [ دیشب ] dün gece. dîvân (A.) [ 1 [ دیوان .meclis. 2.padişah meclisi. 3.şairin şiirlerinin bir araya getirildiği eser. |
Osmanlı - Türkçe Sözlük D Harfi.
dîvâne (F.) [ دیوانه ] deli, çılgın.
dîvânegî (F.) [ دیوانگی ] delilik, çılgınlık. dîvâr (F.) [ دیوار ] duvar. diyâr (A.) [ دیار ] ülke, topraklar, memleket. dizdâr (F.) [ دزدار ] kale muhafızı. dost (F.) [ 1 [ دوست .sevgili. 2.yakın arkadaş. 3.Tanrı. dostâne (F.) [ دوستانه ] dostça. dostî (F.) [ دوستی ] dostluk. dostkâm (F.) [ دوستکام ] dost canlısı. duâgû (A.-F.) [ دعاگو ] duacı, dua eden. dûçâr (F.) [ دچار ] uğramış, yakalanmış, maruz kalmış. dûçâr etmek uğratmak, müptela etmek. dûçâr olmak uğramak, müptela olmak. dûd (A.) [ دود ] böcek, kurtçuk, kurt. dûd (F.) [ دود ] duman. dûde (F.) [ دوده ] is. dûdmân (F.) [ دودمان ] soy sop. dûğ (F.) [ دوغ ] ayran. duhân (A.) [ 1 [ دخان .tütün. 2.duman. duht (F.) [ دخت ] kız. duhter (F.) [ دختر ] kız. duhûl (A.) [ دخول ] giriş, içeri girme. duhûl etmek girmek, içeri girmek. duhûliye (A.) [ دخوليه ] giriş ücreti. dumûr (A.) [ دمور ] körelme. dûn (A.) [ 1 [ دون .aşağı, alt. 2.aşağılık, adi. dûnperver (A.-F.) [ دون پرور ] aşağılık kimseleri koruyan. dûr (F.) [ دور ] uzak. dûrbîn (F.) [ دوربين ] dürbün. dûrdest (F.) [ دوردست ] ırak, çok uzak. dûrendîş (F.) [ دوراندیش ] ileri görüşlü, ileriyi düşünen. dûrî (F.) [ دوری ] uzaklık. durûb-i emsâl (A.-F.) [ ضروب امثال ] atasözleri. durûd (F.) [ 1 [ درود .övgü. 2.selam. dûst (F.) [ 1 [ دوست .dost. 2.sevgili. 3.Tanrı. dûş (F.) [ دوش ] dün gece. dûş (F.) [ دوش ] omuz. dûşîze (F.) [ دوشيزه ] kız, matmazel. dûzah (F.) [ دوزخ ] cehennem. dü (F.) [ دو ] iki. dübâre (F.) [ دوباره ] tekrar, yeniden. dübb (A.) [ دب ] ayı. dübür (A.) [ 1 [ دبر .makat. 2.arka. |
Osmanlı - Türkçe Sözlük D Harfi.
dücâce (A.) [ دجاجه ] tavuk.
düçar-ı inkıtâ olmak kesintiye uğramak. düdil (F.) [ دودل ] ikircikli, tereddütlü. dühûr (A.) [ 1 [ دهور .devirler. 2.dünyalar. dühül (F.) [ دهل ] davul. düm (F.) [ دم ] kuyruk. dümbâl (F.) [ 1 [ دنبال .kuyruk. 2.peş, art. dümel (A.) [ دمل ] kan çıbanı. dümûy (F.) [ دوموی ] kırçıl. dünbâl (F.) [ 1 [ دنبال .kuyruk. 2.peş, art. dünbek (F.) [ دنبک ] dümbelek. dünîm (F.) [ دونيم ] ikiye bölünmüş. dünyâperest (A.-F.) [ دنياپرست ] dünya düşkünü. dünyevî (A.) [ دنيوی ] dünya ile ilgili. dürc (A.) [ 1 [ درج .kutu. 2.mücevher kutusu. 3.sevgilinin küçük ağzı. dürd (F.) [ درد ] tortu. dürdâne (A.-F.) [ 1 [ دردانه .inci tanesi. 2.sevgili. dürdkeş (F.) [ دردکش ] tortulu şarap içen. dürer (A.) [ درر ] inciler. dürr (A.) [ در ] inci. dürrâ’a (A.) [ دراعه ] ferace. dürre (A.) [ دره ] iri inci. dürû (F.) [ دورو ] ikiyüzlü. dürûğ (F.) [ دروغ ] yalan. dürûğzen (F.) [ دروغ زن ] yalancı. dürûs (A.) [ دروس ] dersler. dürüst (F.) [ 1 [ درست .sağlıklı. 2.tam. 3.doğru. dürüşt (F.) [ 1 [ درشت .kaba. 2.iri. 3.kalın. düstûr (A.) [ 1 [ دستور .kural, prensip. 2.kanun kitabı. düşenbe (F.) [ دوشنبه ] pazartesi. düşine (F.) [ دوشينه ] dün geceki. düşmen (F.) [ دشمن ] düşman. düşnâm (F.) [ دشنام ] küfür, sövgü. düşvâr (F.) [ دشوار ] güç. düvâzdeh (F.) [ دوازده ] oniki. |
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.