![]() |
Dilbilgisi-Sarf ü Nahv-Sözdizimi
Dilbilgisi-Sarf ü Nahv-Sözdizimi
Dilbilgisi,herhangi bir dilin ses, sözcük ve cümle yapılarını, sözcük türlerini ve sözcüklerin işlevlerini, cümle kuruluşunu, bu dilin işleyişini inceler; dilin oluşumundaki düzeni saptayarak kuralları ortaya çıkartır ya da yeni kurallar belirler. Birçokları için ise dilbilgisi, bir dili doğru konuşup yazmak için yararlanılan kurallar dizisidir. Ülkemizde Osmanlı döneminde "sarf ü nahv" (dilbilgisi ve sözdizimi) diye adlandırılan dilbilgisine bazı dönemlerde Fransızca'nın da etkisiyle gramer de denmiştir. Dilbilgisi, tanımlardan da anlaşılacağı gibi, dili belli sınırlar içinde ele alır. Bunun dışında bir dil türlü yönleriyle ele alınırken başka uzmanlık alanlarına da başvurulur. Bir dilin seslerini, ses değişikliklerini ve bu değişikliklerin tarihçesini inceleyen alana sesbilgisi (fonetik); sözcük yapılarını, türeme yollarını ve çekim biçimlerini inceleyen bölüme biçimbilim (morfoloji); sözcük kökenlerini inceleyen alana kökenbilim (etimoloji); sözcük anlamlarını inceleyen alana anlambilim (semantik); cümlelerin türlü yönden incelendiği alana da sözdizimi (sentaks) denilir. Bu arada dilbilgisi ile "dilbilim"i birbirine karıştırmamak gerekir. Dilbilim dil olayını, dillerin işleyişlerini ve yapılarını, geçirdikleri değişimleri inceler ve kendine özgü yöntemleri vardır. Küçük yaşlardan beri öğrenmeye başladığımız anadilimizi bile iyi konuşabilmek için, bu dilin dilbilgisine ilişkin bir şeyler bilmek gerekir. Küçük çocuklar kendi anadillerinin dilbilgisini daha pek küçük yaşlarda, çoğu kez sezgi yoluyla, anne ve babalarının konuşmalarını duyarak, kitaplarda okudukları cümlelerde sözcüklerin nasıl bir araya getirildiğini görerek öğrenmeye başlarlar. Çok geçmeden bazı söyleyiş biçimlerinin kulağa hoş gelmediğini, bunun dilbilgisine göre de yanlış olduğunu öğrenirler. Buna karşılık, çocuklar anadilleri dışında yeni bir dil öğrenmeye başladıklarında ise, daha baştan yeni dilin dilbilgisi kurallarını ezberlemek zorunda olduklarını görürler. Yeni bir dil öğrenirken yalnızca sözcüklerin karşılıklarını ezberlemek yeterli değildir; öyle olsaydı, yabancı bir dil sözlüğü ezberlene rek yeni bir dil öğrenilebilirdi. Sözcükler belli bir dizilişe göre cümle oluşturmadıkları sürece bir anlatım elde edilemez. Yabancı bir dilin sözdizimi kurallarını öğrenmek için de o yabancı dilin dilbilgisini öğrenmek gerekir. Dilbilgisi sözcüklerin nerede ve nasıl kullanılacağını ve onlann işlevlerini öğretir. Sözcükler işlevlerine göre sınıflandırılır. Nesnelere adlarını veren at ya da tren gibi sözcüklere isim; eylem bildiren koşmak, görmek gibi sözcüklere fiil denir. Ayrıca başka işlevleri olan sıfat, zamir, zarf, edat, bağlaç, ünlem gibi sözcük türleri de vardır. Dilbilgisinin açıkladığı ve kurallara bağladığı konulardan biri de sözcüklerin değişik yerlerde kullanılmalarına göre değişik işlevler yüklenebileceğidir. Aynı sözcüğün, işlevine göre, türü değişebilir. Örneğin, altın, bakır, deri sözcükleri hem isim, hem de sıfat; bu, şu, o sözcükleri hem zamir, hem de sıfat olabilmektedir. Şimdiki zamanda geçen bir eylem için, örneğin, "Köpeği görüyorum", deriz. Ama aynı eylem bir gün önce olmuşsa, "Köpeği gördüm", deriz. Buradaki değişiklik görüyorum ile gördüm sözcükleri arasındadır ve "şimdiki zaman"dan "geçmiş zaman"a geçişi gösterir (bak. CÜMLE). "Bana kim vurdu?" "Ben kime vurdum?", "Şu çocuk", "Şu çocuklar" gibi sözlerde kullanılan sözcükler aynı olmakla birlikte değişik biçimlerdedir. Bu değişiklikleri yapan parçacıklara ek diyoruz. Bu tür eklerle sözcük yapısı değişen dillere "bükünlü", "bitişken", "çekimli" diller diyoruz. Türkçe'de ekler sözcüklerin sonlarına getirilir. Kimi ekler yeni sözcükler türetir (yapım ekleri), kimi ekler de sözcüğe kişi, iyelik ve zaman gibi çekimle ilgili (çekim ekleri), anlamlar katar. Fransızca ve Almanca' da da belli sayıda ekler vardır. Buna karşılık, İngilizce'de ekler öbür dillere oranla daha azdır. Eski Yunanca ve Latince'de de çok sayıda ek olduğunu görüyoruz. Latince'de bir fiilin 100'den çok eki olabilirken, İngilizce'de ancak dört ekin kullanıldığı görülür. Ekleri az olan bir dilde sözcüklerin cümle yapısındaki yerleri çok önem kazanır. Bu özelliği taşıyan bir dilde cümle içindeki sözcüklerin birbirleriyle olan ilişkileri ancak sözcüklerin sırasına göre bir anlam kazanır. "Çocuğu köpek ısırıyor", ile "Köpek çocuğu ısırıyor", cümleleri arasında büyük bir anlam farkı yoktur, çünkü Türkçe'deki i eki, kim neyi ısırıyor sorusunun yanıtını açıkça belirler; ama i eki olmayan bir dilde, "Köpek çocuk ısırıyor", gibi bir cümlede çocuk ve köpek sözcüklerinin sırası değiştirilirse, büyük bir anlam değişikliği olur. Böyle bir dilde eylemi yapan kişi ya da nesne ilk sözcük, eylem ise cümledeki son sözcük olarak yer alır; araya ise eylemin etkilediği kişi ya da nesnenin adı ya da onun yerine kullanılan zamir girer. İngilizce bu yapıda bir dile örnek olarak gösterilebilir. |
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.