ForumSinsi - 2006 Yılından Beri

ForumSinsi - 2006 Yılından Beri (http://forumsinsi.com/index.php)
-   Tarih Musahabeleri (http://forumsinsi.com/forumdisplay.php?f=516)
-   -   Irak-İran Savaşı (http://forumsinsi.com/showthread.php?t=84264)

KRDNZ 06-24-2009 08:54 AM

Irak-İran Savaşı
 
Irak-İran Savaşı'nın önemi, Orta Doğu'da yeni bir yapılanmaya yol açan, 1990-91 Körfez Savaşı'nın hazırlayıcı unsuru olmasındadır. Irak lideri Saddam Hüseyin'in bu savaştaki başarısızlığı, kendisini adeta Körfez Savaşı'na iten bir faktör olmuştur. Dolayısıyla, Irak-İran Savaşı ile Körfez Savaşı arasında bir bakıma bir organik bağlantı vardır. Bu sebeple Irak İran Savaşı'nın ana noktalarını belirtmekle yetineceğiz.

Irak-İran Savaşı ve Devletler
Arap Devletleri: Arap devletlerinden, İran'ı en fazla destekleyen iki devlet, Hafız Esad'ın Suriye'deki "Alevi" Baas iktidarı ile, Arap liderliğini Saddam'a kaptırmak istemeyen Libya'nın Kaddafisi olmuştur.
Buna karşılık Ürdün ve Mısır, daha ilk günden itibaren Irak'ın yanında yer almışlar ve Irak'a çeşitli şekillerde yardım etmişlerdir.
Fakat Irak'a en güçlü desteği veren, "Körfezin monarşileri" ve özellikle Suudi Arabistan ile Kuveyt olmuştur. Daha önce de belirttiğimiz gibi, İran'daki Humeyni rejiminin, 1979 Şubat devriminden hemen sonra Körfez'e "Şii ihtilali" "ihraç" etme çabaları, Irak'daki geniş Şii kitlesinin yönetimine egemen olması halinde ortaya çıkacak tehlikeli durum ve nihayet İran'ın bütün Körfezi kendi kontrolü altına alması ihtimali, bütün Körfez ülkelerini, Irak'ı desteklemeye sevketmiştir.
Körfez ülkeleri bununla da yetinmeyerek, savaşın başlamasından dört ay sonra, Suudi Arabistan, Kuveyt, Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn, Katar ve Umman, 4-5 Şubat 1981 de yaptıkları toplantıda, Körfez İşbirliği Konseyi'ni (Gulf Cooperation Council) kurdular. Bu bir ittifak değildi. Askeri alanın dışında her türlü işbirliği öngörülerek, bu devletler arasında bir dayanışma meydana getiriyordu. Yani "Şii" tehlikesine karşı "Sünni" dayanışması. Körfez İşbirliği Konseyi üyelerinin tamamen Amerika ile yakın münasebetlere sahip ülkelerden meydana geldiğini de belirtelim.
Türkiye: Türkiye bu savaşın başından sonuna kadar "aktif tarafsızlık" politikası izlemiştir. Yani, savaşan taraflardan her ikisine karşı da aynı mesafede davranmıştır. Türkiye'nin bu politikası, bir ara Türkiye'nin aracılığını gündeme getirmiş ise de, tarafların birbirine karşı tutumları, böyle bir aracılığa imkan vermemiştir. Bununla beraber, Irak ve İran 1987 Temmuzunda, savaşa rağmen karşılıklı olarak, sürdürdükleri münasebetleri kesince, her ikisi de menfaatlerinin korunmasını Türkiye'nin Tahran ve Bağdat büyükelçiliklerine tevdi ettiler.
Avrupa Topluluğu: Batı Avrupa, savaş karşısında "tarafsız" kalmış görünmekle beraber, bütün Avrupa Topluluğu üyeleri Irak'a daha sempatik bakmışlardır. Gerek Amerika'nın, gerek Avrupa Topluluğu'nun bu tutumu, bu savaştan sonraki politikasında Saddam Hüseyin'i yanlış kanaat ve istikametlere yöneltecektir.
Batı Avrupa'nın, "tarafsız" görünen, fakat Irak'a bu "sempatik" tutumu, iki sebebe dayanmaktaydı. Birincisi, İran'daki "İslami radikalizm"in bütün bölgeye yayılma çabası, ikincisi ise, Orta Doğu petrollerinin bir "Şii" radikalizmin kontrolü altına geçmesi ihtimali. Mesela 1980 yılında Orta Doğu'dan ihraç edilen 870 milyon ton petrolün, 362 milyon tonu Batı Avrupa'ya gitmiştir.
Bunun dışında, Irak'ın İran'a karşı kullandığı kimyasal silahların ham maddesinin genellikle Batı Alman malı ve Körfezde tankerleri bombalayan Irak Mirage'larının attıkları füzelerin de Fransız yapısı olduğu unutulmamalıdır.
Sovyetler Birliği: Sovyetler Birliği ile Irak arasında 1972 de imzalanmış bir "işbirliği" anlaşması vardı ve o tarihtenberi Irak ordusu Sovyet silahları ile donatılmış bulunuyordu.
Diğer taraftan, Humeyni rejiminin, daha ilk günden itibaren Sovyet Rusya ile Amerika'yı baş düşman ilan etmesi ve ayrıca, komünist Tudeh partisini kapatması dolayısıyla, Sovyet-İran münasebetleri hiç iyi değildi. Bu duruma bir de İran'ın Afgan mücahitlerine yaptığı yardımı da eklemek gerekiyordu.
Fakat, 1983 yılından itibaren Irak-İran savaşının Basra Körfezi'ne intikal etmesi ve bunun üzerine Amerika'nın da donanması ile Körfez'i kontrolü altına almaya başlaması, Sovyetlerin hiç hoşuna gitmedi ve Körfez'de İran vasıtasiyle aktivitesini artırmak için, bu ülke nezdinde yakınlaşma teşebbüslerinde bulundu. Moskovanın bu teşebbüsünü Irak'a karşı bir denge sağlamak amacı ile, Tahran da müsait karşıladı. Bu suretle, iki devlet arasında bir "yumuşama" süreci başladı. Bununla beraber bu süreç çok hızlı bir gelişme göstermedi. Çünkü, Amerika Körfez'e bütün ağırlığını koymuştu. Sovyet-İran münasebetlerinin gelişmesi ve açılması, asıl, Körfez Savaşı ile olacaktır.
Amerika: Irak-İran savaşının çıkması, Amerika'yı, ilk defa olarak Orta Doğu petrolleri bakımından bir tehlike ile karşı karşıya bıraktı. Bu sebeple, Amerika hemen harekete geçerek, bir tedbir olarak, ve gerektiğinde bölgeye hemen müdahale etmek üzere, 1981 Martında Hızlı İntikal Kuvvetleri (Rapid Deployment Force) adını alan 200 bin kişilik acil müdahale kuvveti teşkiline karar verdi.
1984 yılından itibaren Suudi ve Kuveyt tankerlerine karşı korsanlık faaliyetlerinin başlaması ve Körfezin milletlerarası sularında seyrüsefer serbestisinin ihlali, Amerika'yı Körfez'e yerleşmeye sevketmiş ve Kuveyt tankerleri bir ara Amerikan donanmasının korunması altında petrol taşıması yapmıştır. Ne var ki, bundan sonra, Amerika ile İran Körfez'de karşı karşıya gelmişlerdir. Bu arada İran'ın, Körfezde seyreden tankerlere karşı, Çin Halk Cumhuriyeti'nden aldığı "silkworm" (İpekböceği) füzelerini kullanması, Amerika-Çin münasebetlerinde de olumsuzluklar yaratmıştır. Bu durum içinde Amerika da, 1988 Nisanından itibaren, Körfezin güneyinde bulunan ve İran'a ait olan petrol platformlarını bombalamaya başladı. Artık Amerikan donanması Körfez'de "yerleşmiş" bir kuvvet haline geliyordu.
Körfez'deki İran-Amerika çatışması, Birleşmiş Milletleri de telaşlandırdığından, Güvenlik Konseyi, 20 Temmuz 1987 de, daha önce sözünü ettiğimiz ve barışın esaslarını belirten 10 maddelik 598 sayılı kararı aldı. Yine daha önce belirttiğimiz gibi, Amerikan donanmasının 3 Temmuz 1988 günü, Körfez üzerinde, bir İran yolcu uçağını füze ile düşürmesi üzerine, Irak ve İran, 598 sayılı kararı kabul ile barışa yanaştılar.
Esasında 598 sayılı karar, iki taraf arasında "statüko" esasına dayanan bir barışı öngörmekteydi. Yani eski hamam, eski tas.




KRDNZ 06-24-2009 08:56 AM

Cevap : Irak-İran Savaşı
 
Irak-İran Savaşı sekiz yıl sürmüştür. 22 Eylül 1980 de başlayan savaş, Güvenlik Konseyi'nin 598 sayılı kararını, 17 Temmuz 1988 de Irak'ın ve 18 Temmuz 1988'de de İran'ın kabul etmesi üzerine, 20 Ağustos 1988 de bütün cephelerde ateşkesin yürürlüğe girmesiyle sona ermiştir.
Zaman zaman çok şiddetli muharebeler olmasına rağmen, sekiz yıl boyunca, ne Irak ne de İran, birbirlerine karşı bir üstünlük sağlayamamışlardır. İran'ın silahları Amerikan yapısı olduğundan ve İran-Amerika münasebetleri de kopuk olduğundan, özellikle İran hava kuvvetleri yedek parça sağlayamamış ve havalarda üstünlüğü Irak'a bırakmıştır. Fakat buna karşılık, İran'ın nüfusu 51 milyon ve Irak'ın nüfusu da 18 milyon kadar olduğundan, silah bakımından zayıf olması, İran'ı, "insan-yoğun" bir savaş taktiğine sevketmiştir. Bu savaş taktiği ise, kara muharebelerinde Irak'ı zor duruma sokmuştur. Saddam Hüseyin, sahip olduğu bu silah üstünlüğü ve İran'ın da bu bakımdan zayıf olması dolayısıyla, savaşı kısa sürede kazanacağına inanmış görünüyor. Fakat bu hesap yanlış çıktı. Bu sebeple, sekiz yıllık savaş sona erdiğinde, Irak ancak çok küçük bir İran toprağını kontrol altına alabilmişti.
Irak'ın bu başarısızlığı, Saddam Hüseyin'in Baas diktatoryasını, dışarda başka bir "zafer" aramaya sevketmiş ve 1990 Ağustosunda "küçük" Kuveyt'e saldırmıştır. Tabi bunun da hesapları yanlış çıktı.
İran karşısındaki başarısızlıklar üzerine, Saddam Hüseyin 1983 yılından itibaren savaşın şeklini değiştirme yoluna gitti. İlk önce, bu yıldan itibaren Irak, kara muharebelerinde, İran'a karşı, zaman zaman "kimyasal silah" kullandı. Amerikan Dışişleri Bakanlığı 1984 Martında Irak'ın kimyasal silah kullandığını doğruladı. Fakat ne Amerika'nın, ne diğer devletlerin kınamaları etkili olamadı.
Diğer taraftan, 1984 ilkbaharından itibaren Irak-İran savaşı Basra Körfezi'nde intikal etti. Bunda da İran büyük rol oynadı. Basra Körfezi'nde, Suudi Arabistan ve Kuveyt tankerleri milliyeti bilinmeyen uçaklar tarafından batırılmaya başlandı. Amerika ve Kuveyt, bu uçakların İran'a ait olduğunu ileri sürdüler. İran'ı böyle bir yola sevkeden sebep, söz konusu iki Arap devletinin, bu savaşta Irak'ı desteklemeleriydi. Savaştan sonra ileri sürüldüğüne göre, bu iki Arap ülkesi, savaş sırasında Irak'a milyarlarca dolar yardımda bulunmuştur. Bunun da sebebi, Hümeyni rejiminin 1979 şubatında İran'da iktidara gelmesinden itibaren "Şii" devrimini Körfez ülkelerine de "ihraç" etme çabasının ve ayrıca İran'ın Körfez'de sivrilmesi ihtimalinin bütün Körfez ülkelerini korkutmasıydı.
http://www.iranian.com/History/2003/...ges/photo1.jpg
İran'ın "Körfez korsanlığı" faaliyetine karşılık, Irak da, Körfez'de İran'ın, en büyük dolum tesislerinin bulunduğu Harg adasını abluka altına almış ve İran'ın buradan petrol ihracını engellemek istemiştir.
İran ve Irak'ın Körfez'deki bu faaliyetleri, şimdi Amerika'nın karşısına bir "Körfez Sorunu"nu çıkarmaktaydı. Irak'ın 1990 Ağustosunda Kuveyt'e saldırması ise, Amerika için, "Körfez Sorunu"nu çok daha ciddi bir hale getirecektir. Bundan dolayıdır ki, Amerika daha 18 Eylül 1983 te yaptığı açıklamada, Körfez'in milletlerarası sularında, serbest geçişin ihlaline teşebbüs edilmesini, Amerika'nın büyük endişe ile karşılayacağını ve böyle bir durumda diğer ilgili devletlerle birlikte gereken tedbirleri alacağını bildirdi. Fakat Amerika'nın bu tepkisi yeterliolmamış görünüyor. Zira İran'ın da Körfez ülkelerinin petrol ihracatına darbe vurmak için, onun da tankerlere saldırmaya başlaması üzerine, B.M. Güvenlik Konseyi de, 1 Haziran 1984 de, aynen Amerikan açıklamasını destekleyen 552 sayılı kararı aldı. İran'ın 1986 Şubatında giriştiği "Kerbela Yolcuları" adlı büyük harekatta, Basra-Bağdat yolunu kesememesine rağmen, 800 Km.kare'lik bir Irak toprağı ile stratejik Fao Adasını (Basra Körfezi'nin ağzında) ele geçirmesi, Saddam için ciddi bir darbeydi. Bu sebeple, Irak 3 Ağustos 1986 da, 4 maddelik bir "barış planı" ortaya attı. Her iki tarafın savaştan önceki sınırlarına çekilmesini, yani statüko'yu, iki ülke arasında bir saldırmazlık paktı imzalanmasını ve iki ülkenin, birbirlerinin iç işlerine karışmamasını öngören bu barış teklifini İran reddetti.
Bu planın ilginç yanı, sınırlar konusunda Saddam'ın "statüko"yu kabul etmesinin, savaştan artık bir zafer ümidini kaybettiğine işaret etmesiydi. Birbirinin iç işlerine karışmama ilkesi ise,Irak'ta, nüfusun yarısından fazlasını teşkil eden Şİİ halkını İran'ın kışkırtmasını önleme amacını gütmekteydi. Bu son nokta ile Saddam, Irak'ın hassas ve zayıf tarafını açığa vurmuş olmaktaydı.
Irak-İran savaşı, bu şekilde, inişlerle çıkışlarla, sağa sola dönüşlerle, fakat hiç bir yere varamadan sürdü gitti. Bu arada, B.M. ve İslam Konferansı Örgütü ile bir çok devlet, bu savaşı sona erdirmek için "aracılık" teşebbüs ve faaliyetinde bulundu. İslam Konferansı'nın teşkil ettiği Aracılık Komitesi'ne Türkiye de katıldı. Güvenlik Konseyi, statüko esasında barış yapılması için pek çok çağrı-kararı aldı. Ama bunların hiç birinden sonuç çıkmadı.
Ne var ki, 1988 yılı geldiğinde artık her iki taraf da tükenmişti. Yine 1988 yılı geldiğinde, Amerika, Basra Körfezi'nde, hiç bir devletin üstünlüğüne izin vermiyeceğini ve buranın Amerika'nın "temel ilgi" alanı olduğunu, hele hele, Körfez'in bir "Pers Körfezi" ("Persian Gulf") olamıyacağını ortaya koymuştu. Ne var ki, İran bir bakıma, Körfez'de Amerika ile de karşı karşıya gelmiş bulunmaktaydı. 3 Temmuz 1988 günü, Körfezde bulunan Amerikan donanmasına ait Vincennes gemisinin, İran hava yolllarına ait bir yolcu uçağını roketlerle düşürmesi, İran'a bazı şeyleri anlatmaktan geri kalmadı. Güvenlik Konseyi'nin 20 Temmuz 1987 tarihli ve 598 sayılı kararını Irak'ın kabul etmesi üzerine, o da 18 Temmuzda 598 sayılı kararı kabul ettiğini bildirdi. 20 Ağustos 1988 de de bütün Irak-İran cephesinde ateşkes yürürlüğe girdi. Savaş bu şekilde, sekiz yıl sürmesine ve yüzbinlerce insanın hayatına mal olmasına rağmen, başladığı gibi, "sıfır" noktasında sona erdi.
Şunu da belirtelim ki, 10 maddelik 598 sayılı karar, sadece savaşın sona ermesiyle ilgili hususları kapsamaktaydı ve Saddam'ın 3 Ağustos 1986 da ileri sürdüğü barış planındaki hususların hiç birini kapsamıyordu.


Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.