![]() |
2. Dünya Savaşına Damgasını Vuran Bazı Ilginç Olaylar
3 Eklenti(ler)
Ardennes’deki Truva Atı: Griffon(Greif) Operasyonu http://frmsinsi.net/attachment.php?a...1&d=1271427493 Griffon Operasyonu’nun beyni, Hitler’in harika komandosu, Avrupa’nın en tehlikeli adamı Yarbay Otto Skorzeny(Resimdeki rütbesi binbaşıdır) Operation Griffon(veya Greif) "Wacht am Rhein"(Rhein Nöbeti,meşhur bir Alman ordu marşıdır.) operasyonunun yani Ardennes karşı taaruzunun başlangıcından beri Hitler, Meuse nehri üzerindeki köprülerin alınmasının öneminden bahsediyordu. Tüm olasılıklar denedikten sonra bambaşka bir fikir ortaya attı. Köprüler özel birlikler tarafından ele geçirilecekti. Bu birliklerin Amerikan üniformaları ve ekipmanlarıyla donatılmasını planladı. Amaç zaten yarılan cephe hattının Amerikalılara verdiği şok etkisini artırmak ve bu birliklerin sanki geri çekilen Amerikan birlikleriymiş gibi köprülere gitmesini sağlamaktı. Görev SS-Sturmbannführer(Binbaşı) Otto Skorzeny’ye verilecekti. Skorzeny bir önceki sene Mussolini’yi tutsaklıktan kurtarmış, Macar veliahtını kaçırarak Macar ordusunun teslim olmasını önlemişti. 22 Ekim 1944’de Hitler’in Rastenburg karagahına çağrılarak rütbesi SS-Obersturmbannführer(yarbay) olmuştu. Führer’in bizzat tebrik ve terfi açıklamasından sonra Skorzeny yi bir kenara çekip ona Ardennes taaruzunu ve burada kendisinin üstleneceği rolü anlatmıştı. "Bana elindeki mükemmel silahlarından bahsetti.Söylediğine göre Ardennes bölgesinde 6000 parça topu ve ek olarak çoğu jet olan 200 uçağı bulunuyordu. Bana bir panzer tugayını Meuse nehri üzerindeki köprülere ulaştırıp,köprüleri ele geçirme emrini verdi." Operasyonun ismi Griffon idi. Bu isim mitolojideki kartal başlı, aslan vücutlu kuşun adıydı. Ardennes taaruzunun başlayacağı Aralık ayına kadar, Skorzeny operasyon hazırlıklarını tamamlamak için 5 haftalık bir süreye sahipti. 4 gün içerisinde Panzerbrigade 150 ismini verdiği tugayının hazırlığı için gereken malzemelerin listesini General Jodl’a (OKW-Oberkommando der Wehrmacht-Alman Silahlı Kuvvetler Komutanlığı) gönderdi. Skorzeny o zamanlar olaya iyimser yaklaşıyordu. 3300 kişilik bir kuvvetden mürekkep, 3 taburluk düzgün bir tugay kurmayı planlıyordu. Kendisine acele etmesi söylenmişti ve tam destek sözü verilmişti. 22 Ekim de OKW bu operasyon için vasıflı adam toplamak amacıyla bir emir yayınladı. Ertesi gün Ob.West(Oberbefehlshaber West-Batı cephesi komutanlığı) bu emri sırayla, Heeresgruppe B(B ordular grubu), Heeresgruppe G, Luftwaffen-Kommando West(Batı cephesi hava kuvvetleri komutanlığı), Marine-Oberkommando West(Batı cephesi deniz kuvvetleri komutanlığı) ve hatta XXX.Armeekorps da (30.Kolordu-Hollanda’da V füzelerinin fırlatılmasından sorumlu birlik.) dahil olmak üzere batı cephesindeki tüm komutanlıklara göndermişti. Başvuru yapacakların İngilizce’ye tam hakim bir şekilde Amerikan aksanıyla konuşabilmesi gerekiyordu. Bu emir 1. Kanada Ordusu tarafından tespit edilmişti ve müttefikler haberdar edilmişlerdi. Tugayın operasyon için ihtiyacı olan şeyler arasında tanklar, tank avcıları, zırhlı personel taşıyıcıları, kamyonlar ve jipler vardı. Gerekli taşıtlardan yeterli sayıda ele geçirilmiş olsa da Skorzeny nin bunlara ulaşması oldukça zordu. Çünkü cephe hattında savaşan birliklerin de bunlara ihtiyaçları vardı. Böylece 2 Kasımda Skorzeny,Ob.West kurmay başkanı Siegfried Westphall’e mektup yazarak ihtiyaçlarını dile getirdi. Bir hafta sonra Ob.West, 15 tank, 20 zırhlı araç, 20 tank avcısı,100 jeep, 40 motosiklet ve 120 kamyonu gerekli cephane ve İngiliz Amerikan üniformaları ile birlikte topladı. Bu taşıtlar,8 tank ve 20 jeep Heeresgruppe G’ye, 2 tank ve 50 jeep Heeresgruppe H’ye, 5 tank ve 30jeep Heeresgruppe B’ye olmak üzere dağıtıldı. Dağıtım Rabehügel kodadı altında gizlilik içinde yapıldı.Bu birliklerden de 21 Kasım 1944 de Grafenwöhr’e, yani yeni tugayın eğitim alanına getirildi. Getirilen ekipmandan memnun kalmayan Skorzeny Ob West’e kendi kod adı olan "Solar" ismiyle bir telgraf gönderdi. Telgrafında Amerikan araçlarının kötü durumundan bahsediyordu.Bunun üzerine 19 Kasım da 5 Panther, 24 Kasımda 5 StuG ve 6 zırhlı araba(Pz.Spah.Wg) ve 27 Kasım da 6 adet zırhlı personel taşıyıcı (mSPW) Skorzeny’ye gönderildi. Skorzeny’nin emir subayları tarafından Ob.West’e bir rapor gönderildi. Raporda gereken ekipmanın hala eksik olduğundan ve operasyonu geciktirdiğinden bahsediliyordu. Operasyon için gereken 150 arabadan 57 si ve gereken 198 kamyondan 74 ü eksikti. 5 tank vardı ve hepsi Alman tankıydı, 8 zırhlı araba vardı ve 6 sı Alman aracıydı. Ayrıca gönderilen araçların mekanik arızaları vardı. Gönderilen 2 Sherman tankının ikiside kullanılmaz haldeydi. Bu arada gönderilen malzemeler arasında Polonya ve Rus malzemeleri de bulunuyordu. Bunlar isteğin sebebinden haberdar olmayan merciler tarafında gönderilmişti. Bu ekipmanlar "görev için uygunsuzdur" yazısıyla raporda belirtilmişlerdi. Ayrıca tugayın 1500 Amerikan çelik miğferine ihtiyacı vardı.Gönderilen Amerikan üniformalarının bir o kadarı da yazlıktı. Tüm bu problemlere rağmen telsiz sayısı tatmin ediciydi ve yeterli sayıda olan birliklerin morali yerindeydi. Sonradan bir kaç dilbilimci de bulundu. Skorzeny bunu şöyle anlatır: "Bir kaç dil uzmanı bulduk ve askerleri İngilizce bilgilerine göre 6 kategoriye ayırdık. Bir kaç hafta sonra,sonuçlar korkunçtu.1. kategorideki adamlar İngilizce’ye tam olarak hakimdi ve Amerikan aksanına sahipti. Bu 10 kişilik grubun çoğunluğu denizcilerdi. 2. kategori 30-40 kişiydi. Bunlar Amerikan aksanına sahip değillerdi. 3. kategori 120-150 kişilikti ve bunlar orta derecede İngilizce biliyorlardı. 4. kategori 200 kişi kadardı ve bunlar okulda öğretilen İngilizce?ye sahiplerdi. Geri kalanlar sadece "Yes" demeyi biliyorlardı. Bu da konuşmaya takati olmayan geri çekilen bir Amerikan askeri için yeterli bir sözdü." Skorzeny’nin birlikleri Bu olaylar ışığında Skorzeny, Panzerbrigade 150’yi 3 taburdan 2 tabura düşürmeye ve en iyi ingilizce konuşan 150 adamından özel bir komando birliği kurmaya karar verdi. Bu birliğin ismi "Einheit Stielau" olacaktı. Panzerbrigade 150 2 tabura ayrılan tugayda her bir taburun 4er tane piyade bölüğü,1er tane hava savunma müfrezesi, 1er zırhlı devriye bölüğü ve 1er panzer bölüğü bulunuyordu. 2. taburun 14 tane StuG’u, 1. taburun ise 22 tane Panther’i, ayriyeten ek bir Panzergrenadier(mekanize piyade) bölüğü vardı.Tugayın 1 bataryadan oluşan topçu birliği,1 istihkam bölüğü ve bir adet köprü inşa ekibi vardı. Skorzeny kendi özel birliklerini çağırmıştı. Bunlar SS-Jagverbande Mitte’den (SS özel timleri) 1 bölük ve SS-Fallschirmjager Abteilung 600’den(SS paraşüt taburu) 2 bölük askerdi. Tabi bu birlikler kendi başlarına operasyonu icra edebilecek güce sahip olmadıkları için Wehrmacht’ın değişik kuvvetlerine mensup gönüllülerde kullanılacaktı. Bu birlikler SS-Jagverbande Mitte’ye dahil edilerek operasyon boyunca bu birliğe bağlı olacaklardı. Tugaya ayrıca Kampgeschwader 200’e (Sonradan Sonnderverbande Jungwirth) bağlı 2 tabur paraşütçü ve 7.Panzergrenadier Kompanie’de (7.Mekanize Bölük) dahil edilmişti. Tank mürettebatı ise 6.Panzer tümeninin 2. Panzer alayının 4. bölüğü tarafından sağlanmıştı. Tank avcılarının mürettebatı Panzerjager-Abteilung 655’in (655.Tank avcısı taburu) 1. bölüğü tarafından verilmişti. Zırhlı devriye araçlarının mürettebatı ise 90.Panzergrenadier tümenine bağlı Panzer-Aufklarungs-Abteilung 190’ın (190.keşif birliği) 1. bölüğünden ve 2.Panzer Tümenine bağlı Panzer-Aufklarungs-Abteilung 2’nin 1. bölüğünden temin edilmişti. Topçular ise Artillerie-Abteilung I/40’dan gelmişlerdi ve bunların silahları ise Führer-Grenadier tugayından sağlanmıştı. Tugay personeli Panzerbrigade 108’den gelmişti ve iki taburun personelleri ise Panzerbrigade 10 ve Panzerbrigade 113 den seçilen tecrübeli askerlerden oluşmuştu. Grafenwohr’de toplanan tüm özel birlikler, mühendisler ve taşıyıcı personel ile birlikte toplam mevcut 2500 kişiydi. Bu rakam umulanın 800 kişi altındaydı. Bu askerlerin 500’ü Waffen SS, 800’ü Luftwaffe ve geriye kalanları ise Heer mensubu idi. Getirilen ekipman ise beklenenin çok altında idi. Skorzeny’nin elinde 4 tane Amerikan devriye arabası, 30 jeep ve 15 orijinal Amerikan kamyonu vardı. Bu sebeple Alman araçları üzerinde değişiklikler yapıldı. Yapılan tek değişiklik bu Alman araçlarının yeşil renge boyanması idi. Askerlerin silah durumu ise daha kötüydü. Skorzeny’nin elinde sadece bir komando bölüğünü silahlandıracak kadar Amerikan silahı vardı. Skorzeny planlarını tekrar gözden geçirdi ve tugayını 3 ayrı Kampfgruppe’ye(Muharebe grubu)böldü. Kampfgruppe X, SS-Obersturmbannführer(Yarbay) Willi Hardieck komutasına, Kampfgruppe Y, SS-Hauptsturmführer(Yüzbaşı) Scherff komutasına, Kampfgruppe Z ise Yarbay Wolf komutasına verildi. Bu üç birliğinde organizasyonu aynıydı. Az miktarda personel, 3 piyade bölüğü, 2 panzergrenadier ve 2 anti-tank müfrezesi, 2 ağır havan müfrezesi, 1 mühendis ve 1 telsiz müfrezesi ve bir tamir ünitesi. Ayrıca Kampfgruppe X ve Kampfgruppe Y’nin bünyesinde birer Panzer bölüğü vardı. Kampfgruppe X, mürettebatı 11. Panzer alayından gelen 5 Panther’e sahipti.Kampfgruppe Y ise mürettebatı Panzerjager-Abteilung 655’den gelen 5 StuG ile donatılmıştı. Amerikan M-10’larına benzemeleri için Pantherlerin kule ve gövdelerinde bazı değişiklikler yapılmıştı. Tüm motorlu araçların üzerine müttefiklerin 5 köşeli yıldızı boyanmıştı. Ama tüm bu sözde Amerikan ekipmanlarına rağmen tugay bir Alman tugayına benziyordu. Askerler halen Amerikan askerlerinin davranışlarına alışamamışlardı. Yanlarına bir subay geldiğinde derhal hazırola geçiyorlardı. Hazırlıklar sırasında onlara, Amerikan askerleri gibi sigara içmeyi, ciklet çiğnemeyi ve selam vermeyi öğrettiler. Askerler kısa süre de olsa, demokrasinin tadını çıkarmışlar ve çok eğlenmişlerdi. Saldırı arefesinde, tugaya 1 tane Sherman verildi. Bir diğeri ise, bölük Eifel’e konuşlandığında getirilmişti. Ancak askerlerden çok azı iyi düzeyde İngilizce biliyordu ve yine çok azı düzgün Amerikan ekipmanına sahipti. Grafenwohr’de hazırlılar devam ederken Ardennes taaruzundan haberi olan tek kişi Skorzeny idi. Kampta birçok dedikodu dolaşıyordu ve bu da Skorzeny’nin işine geliyordu. Çünkü müttefik ajanlarının yalan yanlış dedikodularla yönlendirilmesi kendi çıkarlarınaydı. Bu dedikodular arasında; tugayın Fransa içlerine ilerleyip Dunkirk ve Lorient deki kuşatma altındaki birliklere yardım edeceği veya Paris’e gidip tüm müttefik yüksek komutanlığını ele geçireceği gibi söylentiler de vardı. 10 Aralık gününe kadar Kampfgruppe komutanlarının bile Skorzeny’nin planlarından haberleri yoktu.Savaştan sonra yapılan bir görüşmede Skorzeny planlarını şöyle anlatıyor: "Tugayın görevi Meuse nehri üzerindeki Amay, Huy veya Andenne köprülerinden en az ikisini hasarsız biçimde ele geçirmekti. Panzer birlikleri Hohes Venn’e ulaştıklarında biz de harekete geçecektik. Birliklerim gece yola çıkacak ve 6 saat içerisinde hedefe ulaşacaktı. Plana göre ilk gün Hohes Venn ele geçirilecek ve biz de o gece harekete geçecektik. Plan sadece Hohes Venn’e varıldığında uygulanabilirdi çünkü hiçbir şekilde çatışmaya girmeden tamamen şaşkınlık içindeki birliklerin arasından geçmek zorundaydık. 3 grup, birbirine paralel yollar kullanarak 3 ayrı köprüye doğru ilerleyecekti. Direnişle karşılaşıldığı takdirde değişiklik olması için telsiz ile bağlantı kurulacaktı." Dost kuvvetler tarafından tanınmak en büyük problemdi. Alman birlikleri tarafından dost ateşine maruz kalmamak için kullanılan evlere, ağaçlara ve yollara beyaz noktalar koyacaklardı. Taşıtların arkasına küçük sarı üçgenler çizeceklerdi ve tanklar toplarını saat dokuz yönüne doğrultacaktı. Askerler pembe veya mavi eşarplar takacaktı ve miğferlerini çıkaracaklardı. Gece ise kırmızı veya mavi işaret fişeği yakılacaktı. Komandoların Görevi En iyi İngilizce konuşan askerler Einheit Stielau için seçilmişlerdi. İyi İngilizce konuşsalar bile gizli sabotaj hakkında deneyimleri yoktu. Skorzeny: "Birkaç haftalık zaman içinde onlara işlerini öğretmek çok zor olacaktı.İşin zorluğunu biliyorlardı ve düşman üniformasıyla yakalananların casus olarak idam edileceğini de biliyorlardı. Kesinlikle çok vatansever davrandılar." Patlayıcı ve telsiz eğitimi aldılar.Amerikan ordu düzenini incelediler. Amerikan rütbelerini ve komutları ezberlediler. Hatta bazıları Küstrin ve Limburg daki esir kamplarına gönderildiler. Böylece Amerikalılarla konuşup İngilizcelerini tazeleyebileceklerdi. Amerikan üniforması giyen, Amerikan silahları taşıyan ve jeeplere binen bu askerlerin 3 tip görevi vardı: 5-6 kişiden oluşan ve köprü, cephanelik ve benzin deposu gibi yerleri havaya uçuracak ekipler. 3-4 kişiden oluşan devriye timleri Meuse nehrinin iki yakasında birden devriyeye çıkacak, düşman hattı içerisinde ilerleyip gördüklerini telsizle rapor edecekler, yol tabelalarını değiştirip, mayınlı arazi uyarılarını kaldıracaklar ve güvenli yolları "mayınlı" diye işaretleyeceklerdi. 3-4 kişiden oluşan öncü komandolar ise saldıran birliklere yakın bulunacak ve emir komuta zincirini bozacaklardı. Telefon hatlarını kesecek, telsizleri bozacak ve yanlış emirler göndereceklerdi. Skorzeny en yüksek rütbe olarak Albay rütbesini kullanmıştı. Ama askerlerin yeni rütbeleri eski rütbelerinden farklıydı. Onbaşı Rolf Meyer, Asteğmen Charlie Holtzmann olmuştu. Teğmen Günther Schiltz ise onbaşı John Weller olmuştu. Bu gibi örnekler çok fazlaydı. Panzerbrigade 150 Harekete Geçiyor Panzerbrigade 150 gece yol alarak, toplanma alanı olan Münstereifel’e 14 Aralık’da ulaştı. 16 Aralık’da harekete geçtiler ve 3 ayrı saldıran tümenin arkasında yerlerini aldılar: 1. SS Panzer tümeni,12. SS Panzer tümeni ve 12. VolksGrenadier Tümeni. Birlikler,tümenlerin öncü birliklerinin gerisine konuşlandılar. Böylece,asıl hedef olan Hohes Venn’e gelince tümenlerin yanlarından harekete geçeceklerdi. Bölgedeki araç trafiğinin yoğunluğu yüzünden Panzerbrigade 150 olması gereken ön taraflara ulaşamadı. Kampfgruppe X’in komutanı SS-Obersturmbannführer Willi Hardieck aynı gün bir mayına basarak öldü. Yerine SS-Hauptsturmführer Adrian von Foelkersam geçti. 1.SS Panzerkorps’un öncü birlikleri ilk 2 günde Panzerbrigade 150’nin belirlenen başlangıç noktasına ulaşamayınca Skorzeny planının çıkmaza gireceğini anladı. Ayrıca Greif Operasyonu artık bir sır olmaktan çıkmıştı. Amerikan 7. Zırhlı tümeni, Heckhuschied yakınlarında, operasyondan haberdar olmuştu. Ancak hedef hakkında bir fikirleri yoktu. 17 Aralık gecesi Skorzeny 6. Panzer ordusu karargahında adamlarına bir brifing verdi ve 3 Kampfgruppe’yi birleştirip tek bir birlik olarak kullanmaya karar verdiğini açıkladı. Bu karar onaylandı. Birliğini Malmedy’nin güneyine çekme ve Ligneuville’deki 1. SS Panzer tümeni karargahına, beraber hareket etme olasılığına karşı rapor verme emri aldı. Kolordu tarafından yapılan taarruzun bir parçası olarak tugaya Malmedy’deki kavşağı ele geçirme görevi verildi. Bu kavşak Rollbahn B(Panzerlerin takip ettiği yola verilen isim) üzerindeydi ve bu yol Kampgruppe Peiper tarafından kullanılacak yolun kuzeyinde kalıyordu. Saldırı 12.SS Panzer tümeninin (O sırada Butgenbach’ın ötesinde doğuya doğru çatışarak ilerliyordu.) desteğini alarak Amerikalıların Elsenborn çiftliğindeki mevzilerinin gerisine yapılacaktı. Böylece Rollbahn C temizenecek ve şu anda batıda zor durumda olan Kampfgruppe Peiper rahatlatılacaktı. Bu operasyonda Skorzeny, 17 Aralıkta Malmedy’ye devriye için giren bir komando timinden aldığı istihbarata güveniyordu. Bu sırada barikatlar kurulmuştu ve bu barikatlar 291. Amerikan istihkam birliği tarafından tutuluyordu. Ayrıca Skorzeny’nin,30. piyade tümenine bağlı 120.alay ve 99. piyade taburu tarafından savunulduğundan haberi yoktu. Köprüler ve demiryolu geçitleri patlatmaya hazır bekliyordu ve mayınlar döşenmişti. Malmedy Savaşı 20 Aralık öğleden sonrasında Kampfgruppe X ve Kampfgruppe Y, Ligneuville yakınlarında toplandılar. Ancak Kampfgruppe Z ortada yoktu ve bir sonraki gün ihtiyat olarak kullanılabilecekti. Skorzeny 2 taraftan saldırmayı düşündü. Kampfgruppe Y sağ kanattan Baugnez’den gelen N32 yolu üzerinden, Kampfgruppe X ise sol kanattan Ligneuville?den ikincil yollarla saldıracaktı.Ne topçu desteği ne de güçlü bir birliği olmadan Skorzeny’nin tek umudu sürpriz saldırı idi. Ancak bu ihtimal dışıydı. Çünkü bir adamı 20 Aralıkta yakalanmış ve ertesi sabah yapılacak güçlü bir taaruzdan bahsetmişti. İstihbarat ön saflardaki alaylara güçlü bir saldırı yapılacağını ulaştırmıştı. Sabah erkenden Yüzbaşı Scherff, Kampfgruppe Y ile N32 boyunca Baugnez’den Malmedy’ye doğru taaruza geçti. Öncüler 120.alayın ileri karakolu tarafından tespit edildiler ve sonra öyle şiddetli bir topçu barajı geldi ki, Scherf taarruzu iptal edip geri çekilmek zorunda kaldı. Sol kanattaki Kampfgruppe X ise 2 piyade bölüğünü 5 modifiye Panther ile desteklemişti. Ligneuville’den hareket ederek Bellevaux’dan geçtiler ve Route de Falize boyunca Malmedy’nin batısında bulunan ve 3. tabur ile 120. alayın savunduğu mevzileri sabah saat 4:30 da vurdular. Tepenin aşağısında, yürüyüş kolunun bir kısmı Malmedy’ye doğru yukarı çıkarken, bir kısmı da sol taraftaki küçük bir yoldan Warche nehri köprüsü ve Rollbahn C ye doğru yöneldiler. Yolun içerisinden geçtiği tarlada Panzerlerin biri tuzak teline takıldı ve tüm arazi gündüz gibi aydınlandı. Ardından etkili bir saldırı geldi. Route de Falize üzerinde Pantherler kasabaya doğru ilerliyorlardı. Bu sırada demiryolu köprüsü önünde bir panzer mayın tarlasına girdi ve kullanılmaz hale geldi. 99. piyade taburunun B bölüğü manevra yapmaya çalışan panzerlere ve Amerikan mevzilerine hücuma geçen piyadelere ateş açtılar. Piyadeler tam mevziye yetişecekken makineli tarafından biçiliyorlardı. Warche nehrinin kuzey kıyısındaki tepelerde konuşlanmış toplar bölgeyi ateş altına aldılar. Kullandıklar mermiler yeni üretilen ve havada ses çıkaran türdendi. Bu da paniğe sebep oluyordu. 2 saat süren çetin çatışmada taarruz eridi ve Alman piyadeleri geri çekildiler. Alman askerlerinin ölüleri her yerdeydi. Ve mayın tarlasına giren panzerden de alevler yükseliyordu. Pantherler parlaklıkları gördükleri yerlere ateş açıyorlardı. Bir kaç dakika içinde, köprü yakınlarındaki bir evin arkasında bulunan tank avcıları tarafından tespit edildiler. Bu ev 120. alaya bağlı 823.Tank avcısı taburunun bir müfrezesinin karargahı olarak kullanılıyordu ve kısa sürede Almanlar tarafından kuşatılmıştı. Evin içinde tank avcı birliği, 291. istihkam birliği ve 120. alayın K bölüğünden bir miktar piyade vardı. Yaklaşık 30 kişilik grup camlardan ve her delikten Almanlar üzerine tüfek ve bazuka mermisi yağdırıyordu. Ancak Alman askerleri eve ulaştılar ve içeriye el bombalarını attılar. Bu sırada panzerlerden biri evi geçti ve köprüyü tutarak eve ateş açtı. Tank avcılarının hepsi ölmüştü. K bölüğünden Er Francis Currey bu çatışma sonrası Medal of Honor (Şeref Madalyası,Amerikan silahlı kuvvetlerinin en yüksek madalyası.) kazanmıştı. Currey eline bir bazuka alarak ağır ateş altında dışarıya çıkmış ve bazukayı Er Adam Lucero için doldurmuştu. Lucero da bir panzeri kulesinden vurmuştu. Currey sonra elinde bazukayla dışarı fırlayıp, Almanların saklandığı bir evi vurmuştu. 3 panzeri ve birkaç anti-tank silahlı Alman askerini oldukları yerde tutmuş ve bir zırhlı aracın makineli tüfek ateşini bu noktaya yönlendirmişti. Bu sayede Amerikan tank avcıları bu noktaya saldırabildiler. Saat 10:30 olduğunda bölgeye çökmüş olan sis tabakası aniden kalkmıştı. Bu sayede demiryolunu savunan Amerikan askerleri evi ve içindeki bir avuç savunucusunu gördüler. Evi tutmaya çalışan Amerikan askerleri bu seferde demiryolunu savunan arkadaşları tarafından ateş altına alındılar! Çünkü evdekilerin Almanlar olduğu sanılıyordu!! Köprüdeki Panther, Amerikalılar tarafından vuruldu.Mürettebatın 5’ide tankı terk edip saklanacak bir yer aramaya çalışırken Amerikalılar tarafından ateş açıldı. 5 kişilik mürettebattan 4’ü öldü. Kalan 1 kişi ise yakınlardaki bir eve saklandı. Ta ki bulunup yakalanılana kadar. Amerikanlar bölgeyi 3000 top mermisi ile vuruyorlardı.Olanları Route de Falize üzerindeki tepeden izleyen Skorzeny hiç memnun değildi. Köprünün diğer tarafına geçilememişti. Askerler geri çekilirken, panzerler onlara koruma sağlıyordu.Saldırının komutanı Von Foelkersam bir tabip subay eşliğinde zar zor Skorzeny?nin yanına geldi. Arka tarafından acı verici ama bir o kadar şerefli olmayan bir yara almıştı!! Tugay öğleden sonra Warche vadisinin güneyindeki tepede konuşlanmıştı.Amerikalılar bu mevziyi top ateşine tutarken, Skorzeny 1.SS Panzer tümeni karargahına gitmek için yola çıkıyordu. Bu sırada bir şarapnel parçası yüzünü yaraladı. Az kalsın gözünü kaybediyordu. 22 Aralık sabahı Kampfgruppe Y Malmedy’nin doğusuna bir hücum daha yaptı ancak 120. alayın ileri karakolu tarafından geri püskürtüldüler. Öğleden sonra 291. istihkam birliği N32 yolu üzerindeki köprüyü ve Walche köprüsü olarak bilinen demiryolu köprüsünü havaya uçurarak Malmedy?nin batıyla bağlantısını kestiler. 23 Aralık’a kadar bir olay olmadı. Öğleden sonra saat 2:00 da bir grup Amerikan uçağı görüldü. Güneydeki tepelerden etkisiz Alman uçaksavar ateşi yapıldı. Bu sırada uçaklar Malmedy’yi bombalayarak bir çok sivilin ve Amerikan askerinin ölmesine sebep oldular. Çeşitli karargahlara çılgınca mesajlar gönderildi ve Malmedy’nin Almanlar elinde olmadığı anlatılmaya çalışıldı ve bu korkunç hatanın tekrarlanmaması istendi. Ama bu hata tekrarlandı. Sonraki 2 gün boyunca kasaba Amerikan uçakları tarafından bombalandı. Bombalamalarda 300’e yakın sivil(resmi rakamlara göre 202) ve bilinmeyen sayıda Amerikan askeri öldü.(Bu filonun hangisi olduğunu bilmeyen Amerikan askerleri, bu filoya "Amerikan Luftwaffesi" adını takmışlardı.) Tepeden şaşkınlık içinde kasabanın bombalanmasını izleyen Skorzeny, Amerikalıların böyle bir hata yapmayacağını düşünerek,kasabanın Almanların elinde olduğunu düşündü. Ama hangi birlik tarafından ele geçirilebildiği hakkında bir fikri yoktu.18. Volks-Grenadier tümeni tarafından takviye edilene kadar, Panzerbrigede 150 cephe hattında kaldı. Tugay önce St.Vith’in doğusundaki Schlierbach’a gönderildi. Oradan da trenle Grafenwohr’e gönderildi. 23 Ocak 1945 de Ob.West sürecin tamamlandığını açıkladı. Skorzeny birliğinin kayıplarını hesapladı.Görev boyunca tugayın %15’i ölü, yaralı veya kayıp olarak rapor edilmişti.Bunların en büyük sebebi topçu ateşi ve hava saldırılarıydı. Komandoların Kaderi http://frmsinsi.net/attachment.php?a...1&d=1271427493 23 Aralık sabahı Henry Chapelle’de casus olarak idam edilen komandolar. Ağustos 1945 de Amerikan ordusunun yaptığı sorgulamada Skorzeny Einheit Stielau’nun aktivitelerini şöyle anlatmıştı: "Saldırının ilk günlerinde 4 devriye grubu ve 2 patlayıcı grubu göndermiştik. Ayrıca birer grup öncü komando da şu birliklerin arkasından harekete geçmişti: 1.SS Panzer tümeni,12.SS Panzer tümeni ve 12.Volks-Grenadier tümeni. Ayrıca birer grup da Panzerbrigade150’nin üç ayrı grubuyla birlikte harekete geçmişti.Sizin hatlarınıza gönderdiğim 44 adamdan sadece 8’i geri döndü. Son komando da 19 Aralık’da gönderildi. Bundan sonra sürpriz etkisinin ortadan kalkmasıyla birlikte artık Alman üniformalı askerler de hatlarınıza küçük gezilere çıktılar." Skorzeny’nin adamları için ayrılan şeylerin arasından hangilerinin orijinal olduğunu tespit etmek zordur. Düşman hattı gerisine kamufle devriyeler gönderme fikri pek de nadir rastlanan bir şey değildir. Skorzeny’nin Greif operasyonunun yapacağı etki ise tamamen adamlarının yapacağı etkiye bağlıydı.Bu görev için kullanılan Amerikan ürünlerinin en nadir parçalara kadar bulunmasının sebebi ise Alman piyadelerinin buldukları her Amerikan malını saklamasıdır. Çünkü savaşın 5. yılında Alman üretimi hem azalmış hem de kalitesizleşmişti. Bu yüzden askerler kaliteli Amerikan mallarını saklıyorlardı. Ayrıca herhangi bir Amerikan kıyafeti giyerken yakalanırlarsa esir alınıp idam edilmeleri ihtimali vardı. Savaştan sonra bu operasyonlarla ilgili anlatılan birbirinden inanılmaz hikayeler vardır. Ancak bunların doğruluğu tartışılır. Skorzeny de operasyonun boyutları hakkında çok detaylı bilgiler vermemiştir. Bu hikayeler arasında Skorzeny’nin anlattığı,16 Aralıkta bir komando timinin Malmedy’ye girip bir Amerikan birliğini Poteau üzerinden geri çekilmeye zorladığına dair bir olay vardır. M. Pierre Rupp isimli bir Belçikalı, 16 Aralıkta Ligneuville’de Amerikan subayı kılığında bir Almanın devriye gezdiğini anlatır. 291. istihkam birliğinden Çavuş Ed Keoghan, bir timin 17 Aralıkta Mont -Rigi’de yol tabelalarını değiştirdiğini rapor etmiştir. Çavuş John S. Myers, Poteau’da bir timin kendilerini ele verdikleri için öldürüldüğünden bahseder. Komandolar kendilerini Amerikan süvari biliğinin "E bölüğünden"(E Company) olarak tanıtmışlardır. Ancak süvari birlikleri bölük (company ) yerine "kıt’a" (troop) terimini kullanmaktadırlar. Ayrıca komandolardan Teğmen Collonia ve Çavuş Heinz Rohde savaş sonrasında Meuse’ye yaptıkları jeep yolculuğundan bahsederler. http://frmsinsi.net/attachment.php?a...1&d=1271427493 Çavuş Manfred Pernass, idam edilmeden hemen önce. Genel olarak operasyonun amacı Amerikan cephe hattı gerisinde kafa karışıklığı ve kaos yaratmaktı. Komandolar, sayılarına göre inanılmaz bir başarı elde ettiler. O kadar etkili oldular ki Amerikalılar her yerde casus ve sabotajcılar görmeye başladılar. Bu korkuların en büyüğünü yaratan ekip ise 17 Aralıkta Aywaille’de doğru parolayı bilemedikleri için yakalanan ve Çavuş Manfred Pernass, Başçavuş Günther Billing ve Onbaşı Wilhelm Schmidt’den oluşan timdi. Wilhelm Schmidt, Skorzeny’nin asıl amacının Eisenhower’i ve kurmaylarını kaçırmak olduğunu söylemişti. Henri-Chapelle’de askeri mahkemeye çıkarılıp idama mahkum edildiler ve 23 Aralık sabahı idam edildiler. Henri-Chapelle’de ve Huy’da yargılanp idam edilen toplam 18 komando vardı ancak bunların sadece 13 tanesinin kimliği bellidir. |
2. Dünya Savaşı Sırasında Japon Hileleri
2. Dünya Savaşı Sırasında Japon Hileleri Yeterince tankınız, askeriniz hatta uçaklarınızı kaldıracak benzininiz yoksa nasıl savaşırsınız? "Hayalgücü" ile mi? Japonlar öyle yaptılar! Iwo Jima alınmalıydı. Hem de ne pahasına olursa olsun! Küçük bir havalimanı, iki balıkçı köyü ve adanın ucundaki tek tepesiyle Iwo Jima, korunaksızdı. Amerikan uçakları adanın üzerinde saatlerce uçmuş ve birkaç yüz kişilik Japon müfrezesinin dışında kimseyi görmemişti. Bu adayı fethetmek, neredeyse aaaifli bir yaz yürüyüşüne benzeyecekti. Amerikalılar haklıydılar. Adada neredeyse kimse yoktu. Japonya’yı bombalayacak uçakların havalanacağı bu küçük ada, derin bir sessizliğe gömülmüş gibiydi... Amerikalılar, 1945 yazına gelindiğinde sessizliğin anlamını artık biliyorlardı. Guadalcanal ve Filipinler’deki savaşlarda inanılmayacak şeyler görmüşlerdi. Ama bu seferki iş kolay olacağa benziyordu. 12 kilometrekarelik bir adada kaç Japon saklanabilirdi ki? Çıkartmayı yönetecek Amiral Spruance’ın kesin emri vardı: Amerikalı denizciler adaya çıktığında, bir tekinin bile burnu kanamayacaktı! Hava Kuvvetleri tam 10 hafta boyunca, Heybeliada büyüklüğündeki bu adayı elindeki her şeyle bombaladı! Çıkartma günü, Amerikalılar zayıf bir dirençle karşılaşacaklarına emindiler... Fukakku Taktiği Adadaki Japon birliklerinin kumandanı Tadamaçi Kuribiyaşi, bu "aaaifli yaz yürüyüşü"nü Amerikalılar için tam bir cehenneme çevirdi. Bombardımandan bir ay önce adaya gizlice yerleşen Japon birlikleri ölümüne çalışmış ve bir ayda bu küçücük adanın altında karınca yuvasını andıran tüneller kazmışlardı. Adanın altında kazılan tünellerde, 27.000 Japon askeri Amerikalıların gelmesini beklemişlerdi; ağır bombardıman sırasında ise, Amerikalıları kandırmak için sadece birkaç hava bataryası cevap vermişti. Bu cılız direniş susturulduğunda, Amerikalılar artık emindi. Adada birkaç yüz Japon askeri ya var ya yoktu! 19 Şubat 1945 günü Amerikalılar Iwo Jima sahiline ayak bastığında, 27 bin Japon askeri bir anda üzerlerine çullandı. Binlerce Amerikan askeri sadece ilk üç dakika içinde öldü. Donanmanın top salvosu, Hava Kuvvetleri’nin avcı uçakları bile denizcileri kur-taramamıştı. 25 kilometre uzunluğundaki tüneller zincirine bağlı 1.500 yeraltı koruganından bir anda çıkan Japonlar, yarım saatlik "Bansai" saldırısından sonra, tanklarıyla birlikte tekrar ortadan kaybolmuşlardı! Amerikalılar, Iwo Jima’da ilk kez "hayalet bir ordu" ile savaşıyorlardı! Beşinci günün sonuna gelindiğinde, Amerikalılar sahilden içeriye doğru sadece 450 metre ilerleyebilmişlerdi. Daha fazla ilerlediklerinde, Japonlar bu sefer arkalarından çıkıyordu! Çıkartmayı yapanlar, ada etrafını çeviren yüzlerce gemiye ve bire üçlük sayı üstünlüğüne rağmen, kuşatılmışlardı! Tadamaçi Kuribiyaşi, eğitimini Amerika ve Kanada’da almış, akıllı bir askerdi. Denizde, havada ve karada üstün Amerikalılar karşısında, savaşı yeraltına indirmişti! Kuribiyaşi’nin "fukakku", yani canlı esir vermeme taktiği Amerikalı denizcilere korku salmıştı. Adaya çıkan 76 bin "Marines", 35 gün süren savaşın ancak 20. gününde bir Japon askerini canlı ele geçirmeyi başarabilmişlerdi! Iwo Jima, arkalarında muazzam bir hava ve donanma desteği olan 76.000 Amerikan askerine karşı, kısıtlı cephane ile savaşan 27 bin Japon askerinin verdiği bir kahramanlık hikayesiydi. 200 kadarı dışında 27 bin Japon askerinin tümünün öldüğü bu savaşta, Japonlar adaya çıkan her üç Amerikan askerinden birini öldürdüler. Amerikan ordusunun Iwo Jima’da verdiği 23.000 ölü, Pasifik’te o güne kadar verilen en büyük kayıptı... Avustralya’nın Dibindeki Fethedilemeyen Ada Japonlar Rabaul’daki küçük Avustralya garnizonunu, 23 Ocak 1942’de yendiler. Bu orta büyüklükteki ada, imparatorluk ordusunun Avustralya kıtasını fethedeceği "büyük işgal hareketi"nin sıçrama tahtası olacaktı! Rabaul gerçek bir kaleye dönüştürüldü ve Papua Yeni Gine, Solomon Adaları ve Avustralya’yı işgal etmek için bir levazım üssü yapıldı. Kokoda Trail, Milne Körfezi, Bougainville, Guadalcanal ve Mercan Denizi Savaşı’na katılan Japon orduları hep Rabaul’dan yola çıktılar. Rabaul’un süngertaşı tepelerine 500 kilometre uzunluğunda bir tüneller zinciri oyuldu. Bu tünellerden 15’i hastane amaçlı kullanılırken, 4 kilometre zunluğundaki bir tünel de 2.500 yatak kapasiteli bir hastane olarak inşa edilmişti! Tüneller Singapur’da yakalanan Amerikalı savaş tutsaklarına ve yöre halkına kazdırılmıştı. Bu zorlu çalışma sırasında birçok tutsak öldü. "Rabaul Kalesi" 5 uçak pistine, bir balona, bir de denizaltı üssüne sahipti! Çok sayıda donanma gemisiyle birlikte, toplam 200.000 kişilik bir Japon ordusunu barındırıyordu! Tünellerine tankların, uçakların ve hatta denizaltıların saklandığı bu ada, Avustralya’nın yanı başında olmasına rağmen, Amerikalıların işgaline uğramadı Amerikalılar etrafındaki tüm adaları almalarına karşın, bu adaya çıkartma yapmaya cesaret edemediler. Rabaul, savaşın son günlerinde, Tokyo’dan 8.000 kilometre uzaktaki bir Japon kalesiydi! Adadaki 70.000 Japon askeri, ancak Hiroşima ve Nagasaki’ye atom bombalarının atılmasından ve Japonya’nın teslim anlaşmasını imzalamasından sonra iki yıl sonra ülkelerine dönebildiler. Tora, Tora, Tora! Savaşın belki de en iyi uçağı olan Mitsubishi Zero’lar, Pearl Harbor’u bombalamak için, uçak gemilerinden birbiri ardına havalanırken, Yamamoto’nun aklımla bir tek soru vardı: "Darbeyi ilk vuran kazanır mı?". Amiral, Japonya’nın zaferi kazanamayacağını düşünerek, İngiltere ile ABD’ye açılacak bir savaşa hep karşı çıkmış, ama sözünü dinletememişti. Derin bir incelemeden sonra şu sonuca varmıştı "Japonya’nın tek başarı şansı.Amerika’nın Pasifik Donanması’nı tek vuruşla sakatlamaktır..." 7 Aralık 1941 Pazar sabahı, Pearl Harbor’ın doğusunda ve batısında yükselen dağların doruklarında bulutlar vardı. Hawaii’deki Amerikan Hava Kuvvetleri’ne bağlı uçaklardan yalnızca yedi tanesi devriye gezmekteydi. Uçaksavarların başında kimse yoktu. Donanmanın 780 topunun yalnız dörtte birinin personeli görevlerindeydi. Ordunun 31 bataryasından dördü mevzilenmişti, ama bunların da cephanesi yoktu; cephaneler, bozulma ya da paslanmayı önlemek üzere depoya gönderilmişti. Saat 7:40’ta, "Niikata Dağı’na tırmanın" emrini alan Yarbay Fuşida, saldırı emrini mors alfabesiyle verdi: "Tora, Tora, Tora!" Kaplan anlamına gelen bu söz, şifreli olarak, "Baskın başarıyla gerçekleşiyor" demekti. Japonların planı basit, ama etkiliydi. Amerikalıların karşı saldırısını önlemek için, bütün askeri havaalanlarını sistemli biçimde yakıp yıkmakla işe başlıyorlardı. İlk hava saldırı dalgasındaki 40 torpido uçağı, 51 pike bombardıman uçağı ve 49 ağır bombardıman uçağı bombalarla hedeflerini yok ettiler. İkinci saldırı dalgasının ana hedefi ise ABD’nin Pasifik Donanması’na ait gemilerdi. "Doğan Güneş", Tokyo’yu aydınlatmaya başlıyordu. Baskına ilişkin haberler geldikçe, İmparatorluk Donanması Genel Karargâhı’ndaki coşku artıyordu. ABD’nin Pasifik Filosu’nun perişan olduğu apaçık ortadaydı. Müttefıkler’in Pasifik’teki kudretlerinin başlıca aracı artık felce uğramıştı, Asya’nın fethi işi devam edebilirdi: "Bansai!" Amerika’yı İşgale Gelen Çekik Gözlüler Pearl Harbour’dan sonra Japon Kuvvetleri Pasifik ve Güneydoğu Asya’da cirit atarak, Avrupa sömürge imparatorluklarını yıldırmışlar, Çin’i güneyden kuşatmışlar, Hindistan’a gözdağı verirken, birbirine uzaklıkları 12 bin kilometre olan bir coğrafyada savaşa girmişlerdi. Japonlar bu arada Amerika’yı "işgale" de kalkışmışlardı! Japonlar, Pearl Harbour’dan tam 7 ay sonra, Alaska eyaletine ait Aleut Adaları’nı ele geçirerek "Amerika’nın İşgali Harekâtı"nı başlattılar! Elbet, Japonlar bunu yapabilecek askeri güce sahip değildi, ama o günlerdeki Amerikan kamuoyu, California sahillerine Japonların yapacağı çıkartma için neredeyse "gün sayar" olmuştu. Batı sahillerinde yaşayan milyonlarca Amerikalı, evlerinin bahçesine siper kazıyordu. Ayrıca, Los Angeles sahilleri boyunca kurulan yüzlerce gözetleme kulesi, ufuktaki Japon çıkartma gemilerini arıyordu! Bu dönemde Japonlar Tokyo’dan bıraktıkları atmosfer balonları ile California ormanlarını yakmaya kalkıştılar! Çılgınca, ama gerçek... İşin garibi, Pasifik’te batıdan doğuya esen rüzgârların etkisiyle, 9.000 atmosfer balonunun bir düzine kadarı Amerika kıyılarına ulaştı, hatta iki-üç tanesi içindeki yanıcı maddelerle California ormanlarına düşerek, küçük yangınlar da çıkarmayı başardı! Yangın yerinde bulunan atmosfer balonu ve Japon bayrağı kalıntılarının Amerika’da yarattığı paniği, ne siz sorun ne de biz anlatalım!.. “Buşido" Kuralları İle Askeri Eğitim 1920’li ve 1930’lu yılların ırkçı önyargılarının dünyasında batılı, Japonlara "küçük sarı adamlar" deyip geçme eğilimindeydi. "Kavruk ve makineden anlamayan" genellemesinin ne kadar saçma olduğu, Pearl Harbor ve Filipinler’e yönelen saldırılar sırasında ortaya çıktı. Japon Donanması hem gündüz hem gece çarpışmaları için sıkı eğitim yapıyor; deniz ataşeleri Tokyo’daki planlamacıları ve gemi tasarımcılarını sürekli bir bilgi akışıyla besliyorlardı. Hem ordu hem de hava kuvvetleri iyi eğitimliydi; çok sayıda usta pilotları, görevlerine son derece bağlı mürettebatları vardı. Kararlı ve aşırı yurtsever subaylarının yönetiminde buşido (Japonların geleneksel savaş sanatı) kurallarıyla eğitilen bu askerler, savunma ve saldırı savaşında müthiştiler. Başka ordularda "son adam kalıncaya kadar dövüşmek" lafla kalırken, Japon askerleri bu deyimi gerçek anlamıyla alıyor ve bunu gerçekten yapıyorlardı Japonya’da zorunlu askerlik olduğundan, ordunun insan gücü ihtiyacını gidermesi de kolaydı. İlk yıllarda ordunun kapasitesi sınırlıydı, ama genişletme programı ile 1937’deki 24 tümen ve 51 hava filosu, 1941’de 51 tümene ve 133 hava filosuna çıkmıştı. Bunlara 30 tümen daha katılacaktı. Böylece Japonya 2 milyon yedek destekli, 1 milyondan fazla askere sahipti. Japonların Gizli Silahları Japonların Asya ve Pasifik Okyanusu gibi geniş bir coğrafyada Amerika, Britanya, Avustralya, Yeni Zelanda ve Çin ile aynı anda savaşabilmesinin ardında, savaş alanında muazzam bir "yaratıcılığa" sahip olması yatıyor. Japonya, ne asker sayısı ne de silah endüstrisi açısından bu ülkelerle yarışabilirdi, ama çok daha "yaratıcıydı.Çok daha az kaynak ve askerle tüm bu ülkelere kök söktürmesinin ardında, düşmanı şaşırtan taktiklere başvurmaları yatıyordu. Örneğin, kamikazeler. Atom bombası atıldığında bile, Japonların anakarayı koruyacak 1.500 kamikaze uçağına sahip olması, Amerikalıların karabasanlar görmelerine neden oluyordu. Japonların savaşın son safhasında geliştirdiği, ama atom bombası yüzünden kullanmaya fırsat bulamadığı "gizli silahları" arasında en ilginç olanı, hiç kuşkusuz, Aichi M6A Seiran uçağıydı. Panama Kanalı’nı bombalamak için tasarlanan ve yalnızca 28 tane üretilebilen bu uçak, denizaltıya yüklenebiliyordu! Aichi M6A Seiran, eğer atom bombasından önce üretilebilseydi, artık abluka altında bulunan Japonya’dan denizaltılar yoluyla ayrılacak ve Pasifik ortasından bir noktadan kalkıp, Panama Kanalı’nı bombalayarak Pasifik Donanması’nı Atlantik Donanması’ndan koparacaktı! Ah Şu Yokluk Olmasa, Ne Güzel Savaşırdık ! Peki, tüm bu yaratıcılığına rağmen Japonya neden yenildi? Her şeyden önce, hammadde eksikliğinden. Pasifik’te yenilen Japonya, petrol gibi birçok temel maddeye artık erişemiyordu. Gaz, elektrik, kömür gibi maddeler çok azalmıştı. Artık evlerde banyo yapmak tarihe karışmış, kamuya açık hamamlar ise kalabalıktan girilmez olmuştu. Hamamlarda sokaktan odun parçalan toplanarak gerçekleşen deneyime ise "küvette patates yıkama" deniyordu. Benzin sıkıntısı yüzünden uçaklar iki saatten fazla uçamıyordu. Çaresizlik içinde olan donanma, yakıt yerine kullanmak üzere "çam kökü yağı" kampanyasına başvurdu. Bu arada "200 çam kökü, bir uçağı bir saat süreyle havada tutar" sloganıyla tüm Japon halkı ellerinde kazma kürek çam köklerini çıkarmaya yönlendirildi. Ancak bu emekler boşa gitmeye mahkûmdu. Bir varil petrol elde etmek için 1.000 kişinin 2,5 günlük mesaisi gerekiyordu. Amaçlanan resmi hedef, günde 12 bin varil petrol üretimi olduğundan, bu hedefe ulaşmak için her gün 1,5 milyon işçinin yalnızca bu işte çalıştırılması gerekiyordu. Durum son derece ümitsizdi. Ancak, bu görüşü hükümetin her üyesi aynen paylaşmıyordu. Hükümetin desteklediği slogan ise şuydu: "100 milyon insan bir bütün halinde ulus için ölmeyi bekliyor". 1945 Mart’ında Iwo Jima Savaşı’nda Japonların işgale karşı gösterdiği direniş öyle şiddetli ve fanatik düzeydeydi ki, Amerikan komutanları Japon adalarının işgali için kayıplarının "en az 268 bin" olacağını hesaplamışlardı. Bu hesabın sonucu ise, tarihin o güne kadar gördüğü en korkunç silah olan atom bombası oldu.... |
Bismarck
2 Eklenti(ler)
BİSMARCK Bismarck, İkinci Dünya Savaşı’nda savaşmış ünlü bir Alman savaş gemisidir. Adını Almanya’nın birleştiricisi Otto von Bismarck’tan almıştır. Denize indirildiği zaman denizlerin en güçlü savaş gemisi olmuştur. Bismarck Ren Egzersizi (Rheinübung) Harekatı’nda sadece beş atışta İngilizlerin bayrak gemisi Hood’u batırarak ün kazanmıştır. İngilizlerin batırmak için peşine bütün donanması ile düştüğü Bismarck; boşken 39.517 ton, sefere hazır tam dolu iken 49.406 tondu. 251 metre uzunluğunda, 36 metre yüksekliğindeysi. 30.12 knot hıza ulaşabilen geminin menzili 19 knot’da 8.525 mil, 28 knot’da 4.500 mildi. 2200 mürettebat ile çalışan Bismarck, 4 adet Arado Ar 196 savaş uçağı da taşıyordu. Bismarck savaş gemisinin bu ürkütücü üstünlüğü Churchill tarafından çok önemseniyordu. Buna göre; Churchill, Atlantik’te üstünlük sağlanması için Bismarck’ın batırılmasını elzem görüyordu. O dönemde yapılan tüm savaş gemilerden hızlı olan Bismarck’ı batırmak için uçaklar kullanılmıştır. Aslından oldukça iyi bir anti-uçak sistemine sahip olan bir gemi dönemin vasat sayılabilecek uçaklarından olan bir Swordfish tarafından şans eseri dümen bölgesinden vurularak ağır hasara uğratılmış, nihayetinde manevra kaabiliyetini kaybettiği bir anda 4 İngiliz savaş gemisi tarafından topa tutularak batmıştır. Batmıştır diyorum; çünkü söylenene göre kendisine karşı yapılan 2800 top atışına rağmen batmamış, ağır hasarlanmış ve ancak kendi mürettebatı tarafından içeriden batırılmıştır. Dönemin En Güçlü Deniz Zırhlısı Bismarck... http://frmsinsi.net/attachment.php?a...1&d=1271427602 Bismarck’ın Batırılması... http://frmsinsi.net/attachment.php?a...1&d=1271427602 |
Fort Eben Emael Operasyonu
Fort Eben Emael Operasyonu II. Dünya Savaşı boyunca pek çok farklı komando operasyonu vuku bulmuştur. Bu operasyonların en önemlilerinden biri de hiç şüphesi Almanlar’ın Belçika’yı istila planları gereğince ele geçirmeye çalıştıkları Fort Eben Emael Kalesi Operasyonu’dur. O dönemde dünyanın belki de en sağlam müstahkem mevkii sayılan Fort Eben Emel Kalesi’ni 1200 tam techizatlı Belçikalı asker koruyordu. Bu kale Almanlar’ın geçiş güzergâhı üzerinde yer alan iki köprüyü kontrol ediliyordu ve Belçika’nın istilası gerçekleştirilmek isteniyorsa, bu köprüleri ve dolayısıyla da Fort Eben Emael Kalesi’ni almak elzemdi. 1200 tam techizatlı asker tarafından korunan kalenin tek yumuşak karnı tepesiydi. Ve Belçikalılar ne olduğunu anlamadan Alman Hava İndirme birliklerinin baskınıyla karşı karşıya kaldılar. Buraya kadar herşey normal gözüküyor. Ancak bu olayı ilginç kılan şey, 1200 Belçika’lı askerin etkisiz hale getirilmesi operasyonunu sadece ve sadece 78 Alman askerinin üstlenmesiydi. Ve bu Alman askerleri yalnızca 6 kayıp vererek bu kaleyi 1200 kişinin elinden aldılar İşte bu olayın içeriğini anlatan bazı resimleri ve yazıları sizlerle paylaşacağım inşallah. Resimleri ben derledim. Yazı ise İbrahim Artuç’un "İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI" (Kastaş Yayınları) adlı 2 ciltlik eserinden alıntıdır. FORT EBEN EMAEL OPERASYONU ... İlk indirme Belçika’ya yapılmıştı, hem de 500 kişilik az bir kuvvetle. Alman ilerleme mihveri üzerinde bir kirpi gibi duran çok iyi hazırlanmış Eben Emael Kalesi ile Albert Kanalı üzerindeki önemli iki köprü mutlaka ele geçirilmeliydi. Batı cephesinde saldın başlangıç saati 05.30 olarak planlanmıştı. Bu saatten önce havalanan Ju-52 uçaklarının arkasına birer planör takılıydı. Saatler 05.30’u gösterdiğinde bunların sının aşmış olmaları gerekiyordu. Ardından paraşütçüler yola çıktı, bunları taşıyan uçakların arkasında planör takılı olmadığı için daha hızlı yol alınıyordu. Böylece her iki grup aynı anda hedefe ulaşmış olacaktı. Havadan taşınan diğer birlikler planörle değil, doğrudan doğruya nakliye uçakları ile yere indirilecekti. Lahey-Rotterdam bölgesi için düşünülen bu uçaklar, iki kenti birbirine bağlayan karayoluna iniş yapacaklardı. Planörlerle taşınan, paraşütçüler ve havadan nakliye uçaklarıyla taşınan birlikler değişik hedefler Üzerine ineceklerdi. Böylesine bir hareket Alman savaş tarihinde ilk kez görülüyordu. Bunların arkasından bombardıman uçaktan Stuka’lar Messerschmitt avcı uçakları da havalandılar. Sabahın soğuk sisinde sınırda bekleşen Alman askerleri, gerilerden Doğu’dan motor sesleri duydular, bu o güne dek hiç duymadıktan bir sesti, çünkü hiç bir zaman bu kadar çok sayıdaki uçak aynı anda uçuşa geçmemişti. Sınırda bekleyen askerlerin gözleri saatlerdeydi, az sonra saat 05.30 olacak ve harekat başlayacaktı. Sabahın alaca karanlığında sayısız uçağın motorlarından çıkan dumanlar gökyüzünde beyaz çizgiler bırakırken yerde de tankların motorları çalıştırıldı. Ağır ve hafif toplar yol durumuna getirildi, piyadeler silah başı yaptı. Saat 05.30... harekat saati geldi çattı... Artık gökyüzündeki homurtuları kimse işitmiyordu. Şimdi yerdeki gürültü her şeyi bastırıyordu. Bir anda başlayan topçu ateşi, tank motorlarının homurtusu ve zırhlı araçların palet şakırtıları, makineli tüfek ve el bombası seslerine kanamaktaydı. Alman planör grubunun hedefi olan Belçika’deki Albert Kanalı kıyısında dünyanın en mükemmel tabyası bulunuyordu. Lüttich müstahkem mevkiine bağlı Eben Emael tabyasıydı bu. Kimse burayı alamaz deniyordu. En üst zırh kubbe çevreden 90 metre yüksekteydi. Mazgallarının ardında, zırhlı top kulelerinde 1.200 Belçikalı asker beklemekteydi. 42 top, 20 çift namlulu ağır makineli tüfek ve sayısız hafif makineli tüfek, tabyayı almak isteyen düşmana ölüm kusmaya hazırdı. Tabyanın her noktası, başka bir noktadan ateş altına alınabilmekteydi. İlk planör çelik bir piste indi. Planörün kızaklarının çelik üzerindeki gıcırtısı kesilmeden dokuz piyade askeri büyük bir çeviklikle dışarı atlamışlardı bile. Birbiri ardından inen planörlerden çıkan tam teçhizattı piyade askerleri toplanmaya başladılar. Sayılan da çok değildi, toplam 78 kişiydiler. Ancak altlarında, dev bir zırhla korunmuş, ağır silahlarla donatılmış 1.200 Belçika askeri vardı. Almanlar tepelerine indiği halde muhafızlar bir şeyin farkına varmamışlardı. Barış içinde yaşayan Belçikalıların akıllarına getirecekleri şey miydi bu? Bu sırada saatler 05.32’yi gösteriyordu ve Alman tankları yoldaydı. Eğer harekat planının aksaması istenmiyorsa, tankların Maastricht ile Lüttich arasında Meuse ırmağını aşmaları gerekiyordu. Fransız başkomutanı Gametin Alman saldırısı haberini almıştı. Saat 06.45 sularında Fransız birlikleri daha önce Belçika hükümeti ile kararlaştırılan ortak harekat planına göre kuzeye doğru Belçika sınırını aşarak yola çıktılar. Bu birlikler akşamdan önce Albert Kanalı’na ulaşacaklar ve Belçikalılarla birlikte Almanları bu geçilmez mevzilerde karşılayacaklardı. Ama daha sabahın ilk saatinde ilk toplu patlayıcı madde demetleri tabya zırhlarında gedikler açmaya başladı. 78 Alman askeri kendilerinden çok daha güçlü Belçikalılara karşı saldırıya geçmişlerdi. Üç saat sonra Alman öncü tankları, arkalarında istihkam birlikleri olduğu halde Lüttich yolundaki son engelleri aşmış, sınır tahkimatını yarmıştı. Artık Alman tanklarının karşısında Eben Emael ve dik kıyısıyla Albert Kanalı vardı. Tabyanın tepesindeki 78 Alman askeri mazgallara açtıkları sürekli ateşle, karadan yaklaşmakta olan arkadaşlarını korumaya çalışıyorlardı. Tabya komutanı çevreyi sular altında bırakma emrini verdi. Almanlar istihkam birliklerini ileri yolladılar. Şişirme sandallarla göl haline gelmiş geniş arazide yola devam edildi, Albert Kanalı aşıldı. Taarruzdan önceki gece karanlığında Eben Emael tabyası planörlerle taşınan hava indirme birliği tarafından etkisiz hale getirilirken, diğer yandan bu tabya tarafından korunan Albert su kanalı üzerindeki iki köprü de bir avuç gözü pek Alman paraşütçüsü tarafından ele geçirilmişti. Avrupa’nın en sağlam tank engeli kabul edilen 70 metre genişliğindeki Albert su kanalı, tanınmış askerlerin en kuvvetli ordular karşısında bile en az iki hafta dayanır dedikleri meşhur su bendi taarruzdan 4 saat sonra aşılmıştı. Belçika ordusu, Fransız ve İngiliz kuvvetleri yetişinceye kadar bulunduğu mevzilerde tutunmaya çalışıyordu ama, bu dayanılmaz sel önünde durmak mümkün değildi. Gerçi Alman taarruzu ile beraber Müttefik kuvvetleri de plan gereğince Belçika hududunu aşarak imdada koşacaklar ve Belçika ordusu ile ertesi günü birleşeceklerdi ama, onlar da sele kapılacaklardı... |
Jakov Djugashvili
1 Eklenti(ler)
Jakov Djugashvili 2. Dünya Savaşı’nın ilginç olaylarından birisi şüphesiz, 16 Temmuz 1941’de, Stalin’in oğlu, Teğmen Jakov Djugashvili’nin Almanlar’a esir düşmesidir. Jakov, her türlü propaganda malzemesinde kullanımıştır. Jakov Djugashvili, 14 Nisan 1943’te Sachsenhausen toplama kampında şüpheli şekilde ölmüştür. Bazı iddialara göre, elektrikli tellere atlayarak intihar etmiş, bazılarına göre ise, kaçarken vurulmuştur. İşin ilginç yanlarından birisi ise, Hitler’in, Jakov’u Rusya’ya geri vererek, Mareşal Von Paulus’u geri alma girişimidir. Stalin bu öneriyi "Bir mareşal, bir teğmenden daha kıymetlidir." diyerek geri çevirmiştir. http://frmsinsi.net/attachment.php?a...1&d=1271427660 Fotoğraf: Hitler vs. Stalin : The Second World War on Eastern Front in Photographs - Prof John & Ljubica Erickson http://frmsinsi.net/attachment.php?a...1&d=1271427493 |
Monte Cassino Savaşı:Alman Paraşütçülerinin Destanı
Monte Cassino Savaşı:Alman Paraşütçülerinin Destanı Monte Cassino savaşı enteresan bir savaştır.Çünkü müttefiklerin inanılmaz taaruzlarına göğüs geren tek Alman kuvveti,General Richard Heydrich komutasınadki 1.Fallschirmjagerdivison(XIV.Pz.Kps.,10.Armee) idi.Bu tümen kendinden kat kat üstün düşman kuvvetlerine karşı Şubat 1944 den Mayıs 1944 e kadar şehri kahramanca savundu.Kendisine saldıranlar arasında Amerikalılardan Britanyalılara,Hintlilerden Polonyaylılara kadar birçok milletten askerler bulunuyordu.Müttefikler sayı üstünlüklerine sahip olsalarda,evdeki hesap çarşıya uymamıştı.Müttefikler Alman paraşütçülerinin inatçılıklarını ve dayanma güçlerini hesaba katmamışlardı. Monte Cassino kasabası ve katedral(MS 529 yapılmıştır) Roma’nın 90 km güneydoğusunda yüksek arazide bulunmaktaydı.Posizyonları çok kritikti çünkü bu tepeyi kontrol eden kişi Liri Vadisini ve 6 numaralı karayolunu yani Roma’ya direkt giden antik yolu kontrol ediyordu.Aynı zamanda bu bölge Gustav Savunma Hattının bir parçası idi.Bu durumuyla Monte Cassino,Normandiya daki 112.Tepeyi andırıyor.112.Tepeyi elinde bulunduran kişi çevre araziyi de kontrol ediyordu.Fakat 112. Tepe ile Monte Cassino arasında tek fark vardı.Bu sefer savunucular SS-Pz. Abt. 502. değil Alman paraşüt tümeniydi. Savaşın ilk taarruzları Amerikan 2. Kolordusuna bağlı 34. ve 36. Piyade tümenlerinin Rapido Nehri üzerinden yaptıkları taaruzlar ile Britanya 10. kolordusunun Garigliano Nehri üzerinden yaptığı saldırılar oldu.Rapido Nehri üzerineen 36. Piyade tümenin yaptığı saldırılar tam bir felakete dönüşmüştü.Hiç bir başarı getirmemekle beraber ağır zaiyata sebep olmuştu.34.Piyade tümeninin saldırısı daha başarılıydı ve Alman ihtiyatlarını güneye püskürtmüştü.Bundan faydalanan Amerikalılar 22 Ocak 1944 de Anzio’ya çıkarma yaptılar.Ancak tuttukları köprübaşı,Alman 14. Ordusu tarafından saldırıya uğradı ve Amerikalılar,Almanların 280mm lik demiryolu toplarından iki tanesi ile feci şekilde cezalandırıldılar.Bu hezimetten sonra Amerikalılar tekrar Cassino üzerine yoğunlaştılar. 15 Şubat 44 e gelindiğinde hala en ufak bir başarı bile elde edemeyen müttefikler suçu tepe üzerinde bulunan tarihi katedrale yüklediler.Kesselring komutasındaki Oberbefehlshaber Süd(Güney Orduları Komutanlığı),Alman askerlerine kesinlikle tarihi katedrale girmelerini yasaklamış ve katedral girişlerine kaçak olarak içeri girilmesini önlemek için nöbetçi dikmiş olsada,müttefikler katedralin Almanlar tarafından kullanıldığına karar verdiler.Böylece katedral 227 Amerikan ve İngiliz uçağı tarafından bombalandı.Katedrale en yakın Alman mevzii ise katedralin bulunduğu tepenin eteklerindeki gözetleme mevzisiydi.Ayrıca tepenin eteklerindeki mağaralar da cephanelik olarak kullanılmaktaydı.İçerde saklanan kadın çocuk ve mültecilerin olup olmadığı ise bilinmiyor.Hermann Göring Panzer tümeninden Albay Schlegel böyle birşeyin olcağını tahmin etmiş ve katedral içerisindeki tarihi eserleri İtalyan hükümetine verilmek üzere dışarı çıkartmıştır. Bombardımandan sonra 2.Yeni Zelanda tümeni demiryolu istasyonunu almak için kasabaya saldırdı.Ancak kasaba hala 90.Panzergrenadier tümeni tarafından savunuluyordu ve bu birlik 1.Fallschirmjagerdivision tarafından 3 paraşüt alayı ve bir kaç makineli tüfek birliği ile destekleniyordu.Yeni Zelandalılar geri püskürtüldüler.Katedralin yıkıldığı haberini alan paraşütçüler harabelerin aralarında kendilerine sağlam savunma mevzileri oluşturdular.Yeni Zelanda kolordusuna bağlı 4.Hint tümeni kuzeydeki tepelerden katedrale saldırmayı denediler ancak Almanların makinelileri tarından biçilmekten kurtulamadılar. 20 Şubat 45 de 1.Fallschirmjagerdivision tüm bölgenin kontrolünü üstlendi.Bu 18 km lik bir cephe hattı idi ve diğer birlikleri rahatlatmıştı.Pioniere Batallion(Öncü tabur) ve 3. Paraşüt tümeni Cassino kasabsının merkezini kontrol altına almakla görevlendirilmişlerdi. Yeni Zelandalılar kendilerini topladıktan sonra tekrar saldırdılar.13 Mart 44 de Genaral Freyberg komutasındaki Yeni Zelanda kolordusu hücum durumuna geçti.Onların saldırılarından önce 300 ağır ve 200 hafif bombardıman uçağı kasabayı bombaladı.Sivil hedeflerin bombalanması müttefikler için pek bir şey ifade etmiyordu anlaşılan.Bombardıman paraşütçülere oldukça kayıp verdirdi.Yeni Zelandalılar Liri Vadisine girdiklerinde yine ağır Alman mukavemetiyle karşılaştılar ve ilerleyemediler.Dickens Operasyonu,müttefiklerin koyduğu ad buydu,başarısız olmuştu.17 şubat 44 de yeni br saldırı yapıldı.Bu sefer cepheden,zırhlı desteğiyle bir piyade saldırısı denendi.Bu saldırı daha başarılı olmuştu.Kasabanın güney kısımları müttefiklerin eline geçmişti ama bu çok ağır zaiyata malolmuştu.Birçok tank,paraşütçüler tarafından kullanılmaz hale getirilmişti.Katedrali almak için yapılan saldırılar ise felaketle sonuçlanmıştı.Sınırlı başarıya rağmen müttefik komutanlar Cassino savaşlarındaki inanılmaz boyuttaki kayıplardan dolayı endişeye düşmüşlerdi.23 Mart 44 de topçuların sağladığı ağır baraj ateşi altında geri çekildiler.Alman paraşütçüler arkalarından tepelere çıkarak Alman bayraklarını sallayarak sevinç gösterilerinde bulundular.Bu aradan faydalanan Alman paraşütçüleri yaralılarıyla ilgilenecek ve yeniden hazırlanacak zamanı kazandılar. 11 Nisan 1944 de cehennem Almanların üzerine yağdı.2000 parça top,Alman mevzilerini bombalamaya başladı.Alman mevzilerine karşı hücuma geçen ilk müttefik birliği General Wladyslav Anders komutasındaki 2.Polonya Kolordusuydu.Kasabanın güneyindeki Süvari tepeleri diye bilinen tepeleri ele geçirselerde 13Nisan 44 de geri çekildiler.Fransız kuvvetleri ile Britanya 8. Kolordusu Liri Vadisi ne girmeye başlamışlardı.16 Nisan 44 de Polonyalılar Cassino nun tam arkasına direkt bir taaruz yaptılar ve bu anda Kanadalılar da taaruza katıldılar.Polonyalılar kasaba içerisinde katedrale doğru ilerlediler.Ağır kayıplar vermelerine rağmen durmadılar.Bunun sebebi halen dinç olmalarıydı.Çünkü daha önce ki ağır çatışmalarda bulunmamışlardı. Bu arada Kesselring,Anzio’da cephe hattının yarıldığından ve Cassino daki durumdan haberdar oldu ve daha fazla direnişin anlamsız olduğunu anladı.1.Fallschirmjagerdivision’a geri çekilmelerini emretti.17.4.44 gecesi bu emir sessiz sedasız yerine getirildi.6 numaralı karayolu ile geri çekilen paraşütçüler ağır yaralılarını geride bıraktılar.Ertesi gün Polonyalılar terkedilmiş katedrale girdiler ve bayraklarını dalgalandırdılar.Sadece bu son 4 gündeki çatışmalar Polonyalılara 860 ölüye ve 2800 yaralıya malolmuştu.Monte Cassino savaşı 4000 paraşütçünün hayatına malolmuştu.Ancak bu rakam ağır müttefik kayıpları yanında az kalıyordu.Ama yine de Alman paraşütçülerinin elit askerler olduklarını ve eğitim maliyetlerinin çok yüksek olduğunu hatırlatmakta fayda var. Bu savaşın en trajik yanı,tarihi katedralin yokedilmesi ve Monta Cassino kasabasının moloz yığını haline gelmesi olmuştur.Ancak bu savaş aynı zamanda,Alman paraşütçülerinin savunma destanı olarak askeri tarihteki yerini almıştır. |
Sevinç Öpücüğü
3 Eklenti(ler)
Sevinç Öpücüğü 2. Dünya Savaşı’nın bitiminde çekilen Life dergisinin yayınladığı ünlü öpüşme fotoğrafındaki denizcinin kendisi olduğunu iddia eden Glenn McDuffie, 62 yıl sonra bunu kanıtladı. Fotoğraftakinin kendisi olduğunu ispat etmek isteyen 80 yaşındaki Glenn, dünyadaki en çok suçluyu yakalayan uzman olarak rekorlar kitabına giren Lois Gibson’dan istediği yardımla bunu başardı. Glenn o anı, “New York’ta metrodan aktarma yapmak için indiğimde Japonların teslim olduğunu öğrendim. Sokakta mutluluk içinde dolaşırken hemşireyi gördüm. İkimiz de tek kelime konuşmadan öpüştük” diye anlattı. |
SON KAMİKAZE SALDIRISI
SON KAMİKAZE SALDIRISI Japonlar’ın, radyodan Hirohito’nun teslim olma konuşmasını dinlemeleri kadar duygusal bir sahne, herhalde tarihte ender görülür. Çünkü o güne kadar Japon halkından kimse, imparartorun yüzünü görmek şöyle dursun, sesini bile duymamıştı. O gün, Japon halkı bir ilki yaşıyorlardı. Tanrıların soyundan gelen imparatorun sesini ilk defa duymaları ve ülkelerinin teslim olduğu haberini almaları gibi iki olağanüstü olayı yürekleri kaldırmamış, radyoların başında gözyaşları içerisinde başları öne eğik, akıbetlerini ve mağlubiyetin getirdiği aşağılanmayı düşünmüşlerdi. Bir çok milliyetçi Japon, imparatorun konuşmasının yayınlanmasının akabinde "Sepuku" gelenekleri ile kendi canlarını almışlardı. Bunlardan birisi de Amiral Matome Ugaki idi. Savaş sırasında bir çok kamikaze pilotu yetiştirmiş başarılı bir subaydı. İmparatorun konuşmasını dinledikten sonra, yanındakilere döndü ve "Teslim olan imparator, ben değilim." dedi. Ama yine de, imparatora olan sadakati, emirlere itaatsizlik yapmasını önlüyordu. Filosundaki subaylarına kendisiyle son bir göreve çıkıp çıkmayacaklarını sordu. Filosunda sağlam kalan son 11 uçağın mürettebatı hep beraber bunu kabul ettiler. Üzerlerindeki tüm rütbe işaretlerini söktüler. Amiral Ugaki yanına sadece, kendisine Amiral Yamamoto tarafından verilen samuray kılıcını aldı. Sadece 5 uçağı yanına alarak, gün batımında okyanusa doğru havalandılar. Amacı, ilk önüne çıkan Amerikan gemisine kamikaze saldırısı yapmaktı. Ama yine de, içinde imparatorun emirlerine itaatsizlik yapmanın verdiği sıkıntı vardı. Yolun yarısında, bir üst komutanlığa gönderdiği mesajda, bir kamikaze saldırısı yapmak üzere olduğunu söylemişti. Ama diğer taraftan emre itaatsizliğin getireceği şerefsizliği düşünüyordu. İtaat duygusu ağır bastı. Adamlarına 5’li kol vaziyetine geçmelerini söyleyip, kendisinin ardından dalışa geçmelerini emretti. Telsizde yankılanan son sözleri: "Yaşasın İmparator!!!" oldu. Sonra, yavaşça manivelayı ileri doğru iterek, okyansun maviliğine doğru dalışa geçti. Kendisini takip eden uçaklar da onu izlediler. 5 uçak birden hp beraber ölüm dalışını yaparken, kokpitlerden tek bir ses yükseliyordu:"Banzai!!!". Ugaki ve sadık subayları, hayatlarına Okinawa açıklarında son vediler... Bu uçuş, 2. Dünya Savaşı’nın son kamikaze saldırısı olarak kayıtlara geçmiştir. |
Unternehmen Eiche (Meşe Operasyonu)
10 Eklenti(ler)
Unternehmen Eiche (Meşe Operasyonu) derinden etkilemişti. Mussolini’nin Müttefikler’e teslim edileceği kesin gibiydi. Bunun, Mihver üzerine moral etkisi ise korkunç olacaktı. Hitler bunu engellemek için derhal harekete geçti. Mussolini’nin tutuklanmasının ertesi günü, Otto Skorzeny ve Alman Ordusu’nun seçkin birliklerine mensup 5 subay, Hitler’in Doğu Prusuya’daki Wolfschanze(Kurt İni) karargahına çağırıldılar. Skorzeny bu subaylar arasında en düşük rütbeli olandı. Henüz yüzbaşı rütbesinde idi. Hitler, onları neden çağırdığını doğrudan söylemedi. Onlara sırayla 2 soru sordu. Bu sorular şunlardı: İtalya’yı iyi biliyor musunuz? İtalya hakkında ne düşünüyorsunuz? Bu sorulardan ilkine yalnızca Skorzeny "evet" cevabını vermişti. 9 yıl önce balayını İtalya’da geçirmişti ve ülkeyi kısmen biliyordu. İkinci soruya ise 5 subay birden politik olarak doğru cevaplar verdiler. İtalya müttefikleri idi ve stratejik öneme sahip bir ülkeydi vs. Skorzeny ise, bu soruda kumar oynamaya karar verdi. Bu soruya cevap olarak: "Ben Avusturyalıyım, Führerim." dedi. Bu kısa cevap, çok manalar içeriyordu aslında. Kendisi de aslen Avusturyalı olan Hitler’in, Avusturya ve İtalya arasında 1. Dünya Savaşı sonrası iyice artan düşmanlıktan bahsettiğini anlayacağını düşündü. Skorzeny’nin kumarı işe yaradı. Hitler, diğer subayları gönderdi ve Skorzeny ile başbaşa görüştü. Ona İtalya’daki durumdan bahsetti ve Mussolini’nin başına neler geldiğini anlattı. (Alman haber ajansı, Mussolini’nin sağlık sorunları nedeniyle görevi bıraktığını söylemişti.) Hitler, ona, bu çok stratejik görevde kendisine güvendiğini ve Mussolini’yi Müttefikler’e teslim edilmeden önce kaçıracağına inandığını söyledi. Bu görev için, Skorzeny, Alman Paraşüt Birlikleri komutanı General Kurt Student komutasına verilmişti. Student’in yaveri olarak Roma’ya gönderilecekti. Ama bu sadece göz boyama idi. Skorzeny sadece Hitler’e karşı sorumluydu. Skorzeny o akşam Wolfschanze’de Student ile görüştü. Sonra da, yardımcısı Karl Radl’ı arayarak, ona, telefonda anlatamayacağı gizli bir görev aldığını, hemen hazırlanmasını söyledi. Ona, silahlar ve patlayıcılardan, siyah saç boyasına, hatta rahip giysilerine kadar uzun bir malzeme listesi gönderdi. Ayrıca Friedenthal’deki İtalyanca konuşabilen en iyi 40 adamı seçmesini ve ayrıca yanında Ausland-SD(Ausland Sicherheitsdienst - Yurtdışı İstihbarat) karagahından 10 tane ajan getirmesini söyledi. Bu adamların hepsi paraşütçü kılığında getirilecekti ve Roma dışında bulunan Alman üssüne uçacaklardı. Bundan sonraki 7 hafta boyunca Skorzeny, Mussolini’nin izini sürdü. Bu müddet zarfında şüpheci İtalyanlar, Mussolini’yi 3 kere farklı yerlere taşıdılar. Her üç seferde de Almanlar Mussolini’nin yerini tespit ettiler ancak tam harekete geçecekken, onu ellerinden kaçırdılar. Mussolini önce Napoli açıklarındaki Ponza Adası’na, oradan da Sardinya açıklarındaki La Maddalena adasına gönderildi . Burada, Skorzeny’nin İtalyanca konuşan komandolarında biri tarafından, adadaki bir villada görüldüğü rapor edildi. Skorzeny, bir bombardıman uçağı ile hava fotoğrafları çekmek üzere bölgeye gitti. Ama uçak, Müttefik avcı uçakları tarafından vuruldu. Skorzeny ve uçak mürettebatı, bir İtalyan destroyeri tarafından kurtarıldılar. Mussolini’nin son ikametgahı, Roma’daki Alman büyükelçiliğindeki polis ateşesi Herbert Kappler tarafından bulundu. Kappler, İtalyan polis telsizindeki önemsiz gözüken bir mesajı dinlemişti. Mesajda, İtalyan Apenin Dağları’nın en yüksek noktası olan Gran Sasso çevresinde alınacak güvenlik önlemlerinden bahsediyordu. Kappler, hemen Mussolini’nin buraya getirildiğini anladı. Diğer istihbarat raporları da, Mussolini’nin, sadece teleferikle ulaşılabilen bu yere getirildiğini doğruluyordu. Almanlar’ın acele etmeleri lazımdı. Çünkü İtalyan anakarası Müttefiklerce işgal edilmeye başlanmış ve İtalya teslim olmuştu. Skorzeny hemen bölgeye uçtu ve havadan kendi fotoğraf makinesi ile keşif fotoğrafları çekti. Bu fotoğraflarla üsse döndükten sonra hemen bir plan yapıldı. Bu plan, General Student, Harald Mors(Student’in emrindeki paraşüt tabur komutanı) ve Skorzeny tarafından yapıldı. Plan gayet basitti ama kolay değildi: - Herbiri, 1 pilot ve 9 paraşütçü taşıyan 12 adet DFS 230 taarruz planörleri, Gran Sasso semalarında, 9500 fit yükseklikte, dakika başına bir planör olmak üzere, bağlı oldukları uçaklardan salınacaklar. Havadaki beklenmeyen rüzgarlar ile mücadele edilecek ve planörler Mussolini’nin tutulduğu dağ otelinin hemen yanındaki küçük ve kayalıklı araziye inmeye çalışacaklar. - Planörler yere indiği anda, paraşütçüler otele saldıracaklar ve Mussolini’yi, başındaki nöbetçiler onu vurmaya fırsat bulamadan ele geçirecekler. Sonra oteldeki İtalyanlar’ı etkisiz hale getirip, çevre güvenliğini sağlayacaklar. - İkinci bir grup da, dağ otelini dış dünyaya bağlayan teleferiğin aşağıdaki ucunu ele geçirecek. - Mussolini, derhal Stork model hafif uçak ile bölgeden yollanacak. Saldırı kuvveti toplam 108 kişiden oluşuyordu. 9 planöre dağılmış 81 paraşütçü, 3 planöre dağılmış Skorzeny ve 25 komandosu ve Skorzeny’nin yanında getirdiği "misafiri". Bu "misafir",İtalyan Askeri Polis şeflerinden General Fernando Soleti idi. Skorzeny’nin adamları tarafından kaçırılmış ve gelmeye zorlanmıştı. Skorzeny’nin amacı, dağ evindeki İtalyanlar’ın şaşkınlığını artırmaktı. Pilotların haritaları inceleme fırsatı olmamıştı. Kendilerine, Student’in istihbarat subayı tarafından kullanılan, en öndeki uçağı izlemeleri söylenmişti. Skorzeny’nin planörü, 2. uçağa bağlı idi. Ama en öndeki uçak kendi planörünü bırakıp rotasını değiştirince, 2. uçağın pilotu, bir anda kendisini haritasız ve öncüsüz vaziyette bulmuştu. Skorzeny hemen bıçağıyla, planörün tabanında aşağıyı görebileceği kadar bir delik açtı ve bir önceki günden hafızasında kalanlarla pilota yol tarifi yaptı. Planör yere indiği anda, Skorzeny, General Soleti’yi önüne katarak dağ evine doğru koşmaya başladı. Sonra birden, 2. katta camda duran Mussolini’yi gördü. Artık nereye gideceğini biliyordu. Mussolini’ye içeri girmesi için bağırdı. Sonra otele daldı. İtalyanlar neye uğradıklarını şaşırmışlardı. General Soleti onlara ateş etmemeleri için bağırdı. Bir dakikadan kısa bir süre sonra, Skorzeny Mussolini’nin odasına daldı. 2 nöbetçiyi etkisiz hale getirdi. Bu sırada 2 adamı da, duvardan tırmanarak camdan içeri girdiler. Mussolini’nin karşısına geçen Skorzeny, onu selamladı ve şöyle dedi: "Duçe, sizi kurtarmam için beni Führer yolladı." Sadece bir kaç dakikada, dağ evindeki ve teleferik istasyonundaki İtalyanlar etkisiz hale getirildi. Mussolini’yi oradan götürecek olan Stork da, Student’in şahsi pilotu olan Yüzbaşı Heinrich Gerlach tarafından getirildi. Bu iki kişilik, küçük uçağa, iri yarı Skorzeny de binmek istedi. Uçak 2 kişilik olduğu için, pilotun tüm itirazlarına rağmen, Skorzeny, Mussolini’nin koltuğunu arkasındaki küçük boşluğa yerleşti. Skorzeny sonradan, neden bu konuda ısrar ettiğini şöyle açıklamıştır: "Uçak oldukça riskli bir kalkış yapacaktı. Bu kadar başarılı bir operasyonun ardından, Führer’e, Mussoliniyi kurtardığımızı,ancak onu getirecek uçağın Gran Sasso’da kayalıklara çakıldığını rapor edemezdim. Hayır, böyle bir rapor vereceğime, ben de o uçakta ölmeyi tercih ederdim." Pilot Gerlach’ın kalkış konusunda kaygıları vardı. Hem çok kayalık bir pistten kalkacaklardı, hem de pistin sonunda derin bir uçurum vardı. Pilot, paraşütçülere uçağı tutmalarını ve kendisi motoru en son hıza getirene kadar bırakmamalarını tembihledi. Motor son hıza gelince uçak taşlı pistte hoplaya zıplaya hızlandı ve uçurumun kenarından zor da olsa kalktı. Tabi bu kalkış, tamamen Yüzbaşı Gerlach’ın çelik gibi sinirlerinin eseriydi. Ayrıca, yolculara bu kalkış esnasında motorun arızalandığını ve şans eseri havada kaldıklarını da söylememişti. Roma’daki Alman hava üssüne indiler. Oradan da bir bombardıman uçağıyla Viyana’ya gittiler. Mussolini, buradan Wolfschanze’ye, Hitler ile buluşmaya gitti. Bu operasyonun ardından, bu operasyona katılanlar ödüllendirildiler. Skorzeny, binbaşılığa terfi ettirildi ve Şövalye Haçı ile ödüllendirildi. Kappler, polis ateşesi, terfi ettrildi ve ödüllendirildi. Pilot Yüzbaşı Gerlach, havacılık tarihinin en zor kalkışını gerçekleştirdiği için Şövalye Haçı ile ödüllendirildi. Diğer pilotlar, paraşütçüler ve istihbaratçılar da ya terfi ettirildiler, ya da madalya ile ödüllendirildiler. Bu operasyondan sonra, Almanlar bol bol propaganda yayını yaptılar. Skorzeny ise, Müttefik istihbarat kayıtlarına "Avrupa’nın en tehlikeli adamı" olarak giriyordu. Ama bu adam daha durmaya niyetli değildi. 1 sene sonra Ardennes’de yine boy gösterip ortalığı birbirine katacaktı. Ve sonraki sene de, teslim olmayı düşünen Macar Prensi Amiral Horty’yi sarayından halının içinde kaçıracaktı. Bu operasyonun en önemli yanı, uzun bir ön çalışma sonucunda, basit bir planla, çok kısa sürede icra edilmiş ve yaralanan bir kaç Alman ve İtalyan dışında kimseye zarar gelşmemiş olmasıdır. Tarih boyunca da özel kuvvetlere ilham vermeye devam edecektir. Operasyonla ilgili fotoğraf ve çizimler: Skorzeny, Student’e rapor veriyor http://frmsinsi.net/attachment.php?a...1&d=1271427713 Operasyona hazırlanan paraşütçüler http://frmsinsi.net/attachment.php?a...1&d=1271427889 http://frmsinsi.net/attachment.php?a...1&d=1271427889 http://frmsinsi.net/attachment.php?a...1&d=1271427889 Dağ evine taarruz http://frmsinsi.net/attachment.php?a...1&d=1271427889 "Duçe, beni Führer gönderdi!" http://frmsinsi.net/attachment.php?a...1&d=1271428033 Mussolini uçağa biniyor http://frmsinsi.net/attachment.php?a...1&d=1271427889 Uçağın kalkışı ve yolcu edilişi http://frmsinsi.net/attachment.php?a...1&d=1271427889 Uçağın kalkarken geçirdiği tehlike http://frmsinsi.net/attachment.php?a...1&d=1271427889 Uçak Roma yolunda http://frmsinsi.net/attachment.php?a...1&d=1271427889 Hitler Doğu Prusya’da havaalanında Duçe ile birlikte. http://frmsinsi.net/attachment.php?a...1&d=1271427889 Operasyonun beyni Skorzeny. Binbaşı rütbesine terfi edilmiş ve Şövalye Haçını almıştı. http://frmsinsi.net/attachment.php?a...1&d=1271427889 |
Yahudi Soykırımı
7 Eklenti(ler)
Yahudi Soykırımı Nazi Soykırımı‚ Yahudi Soykırımı‚ Holokost (Yunanca: yanıp kül olan)‚ ya da Shoa (İbranice: Felaket)‚ Almanya´nın Nazi döneminde yaklaşık 6 milyon kişinin sistemli bir şekilde öldürüldükleri katliama verilen isimdir. Yahudiler başta olmak üzere Sinti‚ Roman‚ Yenişler ve diğer Çingene denilen insanlar‚ özürlüler‚ homoseksüeller‚ Yehova´nın Şahitleri‚ entellektüeller‚ savaş tutsakları‚ Lehler ve diğer Slavlar da bu katliamın kurbanları olmuşlardır. Bu insanların neredeyse hepsinin öldürülme nedeni‚ Nazi döneminde doruğuna varmış olan Yahudi nefretinin ve Nazi ırkçılığı görüşüne göre yaşamaya hakkı olmıyan alt sınıf insanlar olarak görülmüş olmalarıdır. 1933 yılında Yahudilerin haklarının azaltılması ile adım adım başlıyan felaket‚ sonunda Nazi hükümetinin eline geçirebildiği bütün Avrupa Yahudilerini katletmesi ile sona ermiştir. Bu süreç kaba şekilde üç döneme ayrılabilir: * Yahudilerin hakları ellerinden alınması ve yüksek görevlerden uzaklaştırılmaları. * Yahudilerin mallarının ve mülklerinin ellerinden alınması‚ ve Getto´larda yaşamaya zorlanması. * Nihai çözüm‚ toplanıp‚ ölüm-kamplarına götürülmeleri ve orada sistemli olarak büyük kapsamlı bir şekilde Gaz-odalarında ya da farklı şekillerde öldürülüp cesetlerinin yakılması. 1933-1939 Döneminde Yahudilere Karşı Uygulamalar Adolf Hitler´in 1933 yılında başa geçmesi ile birlikte‚ Yahudilerin haklarının kısıtlanması uygulamalarına başlanmıştır. Hitlerin NSDAP partisine ait SA organizasyonu‚ Yahudi memurların ve Yahudi hukukcuların görevden alınmalarını sağlamıştır ve 1 Nisan 1933 Alman halkını Yahudi dükkanlarına karşı boykotta çağırmışdır. Bu Boykot‚ Yahudi dükkanlarının harab edilmesi‚ yağmalanması ve sahiplerinin dövülmeleri ile sonuçlanmıştır. 1935 yılında yahudilerin durumu tekrar daha da kötüleşmiştir; Yahudilere doktor‚ eczacı‚ asker ve birçok diğer meslekleri yapmak yasaklanmıştır. 1935 yılının Haziran ayında Berlin´de tekrar Yahudi dükkanlarının harab edildiği bir ayaklanma gerçekleşmiştir. 1935´in Eylül ayında Nürnberg Kanunları çıkarılmıştır. Bu kanuna göre‚ Ari ırkdan olmayanlar alt sınıf insandırlar‚ ve ari ırkına ait insanlar ile evlenmeleri yasaklanır. 1936 yılında Berlin´de yapılan Olimpiyatlar ve bütün dünyanın dikkati Almanya´ya yönelmesi sayesinde kısa bir süre için Yahudi nefreti‚ dolayısıyla anti-semitik uygulamalar arka planda kalır. 1938 yılından itibaren ama eskisinden daha şiddetli bir şekilde geri döner. 5 Ocak 1938´de Yahudileri tipik bir Yahudi ön ve soyadı taşımaya mecbur kılan yeni bir yasa çıkarılır. Yahudi olan bir kimse artık devletden sosyal yardım alamaz. Yahudilere birçok diğer meslekler yasaklanır. Yahudi öğrenciler Alman öğrencilerden ayrılırlar. Berlinde 1600 Yahudi toplanılır ve kapalı kamplara götürülür. Bunun haberi yayıldığında Yahudilerin işsizlerinden ve en fakirlerinden bir kısmı yurtdışına göç eder. Kısa bir zaman sonra Yahudilerin kaçmaları da zorlaşır. Birçok ülkeler Yahudi göçmenleri geri çevirmeye başlar. NSDAP 1938 yılının kasım ayında birçok ayaklanmalar organize eder. En şiddetli ayaklanma 9-10 Kasım´da gerçekleşen Kristal Gecesi´dir. Bu ayaklanmada yüzlerce yıllık sinagoglar‚ Yahudilerin dükkanları‚ evleri ve diğer mülkleri yakılır ve tahminen 400 Yahudi öldürülür. Diğerleri dövülür ve aşağılanır. Bundan sonraki birkaç gün içinde 36.000 Yahudi toplama kamplarına taşınılır Bu ayaklanmaların amacı‚ aslında halkın ne türlü bir tepki göstereceklerini tespit etmektir. Hitler´in sağ kolu Goebbels bu ayaklanmalardan sonra gazetelere su başlığı bastırır; Halkın ruhu kaynadı ve sonunda taştı. Bundan sonra Yahudilerin bazı diğer hakları da ellerinden alınmıştır. Artık Yahudilere ticaret yapmak ve birçok diğer şeyler yasaklanır. Artık bir Yahudi sırf işci olarak çalışabilir. Bütün Yahudi dernekleri bir çatı altında toplanmaya zorunlu tutulur... 1939: Sistemli Katliamın Başlangıcı II. Dünya Savaşı´nın başlaması ile birlikte‚ 1 Eylül 1939´da asıl Yahudi soykırımı başlamıştır. Bütün Yahudilerin soyunu tüketme kararının 1941 yılının Ekim ayında mı yoksa yaz zamanında mı verildiği konusunda tarihciler aynı fikirde değillerdir. Adolf Hitler aslında bu kararını 1925 yılında yazdığı Mein Kampf adlı kitabında çoktan açıklamıştır. 1939 yılında Almanya´da bulunan bütün Yahudileri toplayıp Polonya´da gettolara yerleştirilmeleri kararı verilmiştir. 1940 yılında Polonya´daki gettoların sayıları hızla artmaya başlar. Bu gettolarda açlıktan‚ soğuktan ve salgınlardan çok insanlar ölürler. Gettolarda ölüm artık o kadar doğal bir şeydir ki kaldırımlarda açlıktan ölmek üzere yıkılan insanlarla ve yığılı duran cesetlerle kimse ilgilenmez. 9 Ekim 1941den itibaren bütün Yahudilerin iyi görünür bir şekilde bir Yahudi yıldızı sembölü taşımaları zorunlu kılınır. Hala Almanya´da yaşıyan son Yahudilerin evlerine Burda bir Yahudi oturuyor diye bir yazı ya da bir David Yıldızı resimi bırakılır. O zamana kadar rahat bırakılmış 65 yaş üzerinde olan Yahudiler de kamplara götürülürler. 19 Ekim 1941´den sonra medyaya bu konu hakkında haberler yayınlamak yasaklanılır. Almanya´daki son Yahudilere Et‚ buğday‚ süt‚ bal gibi gıdalar verilmesi yasaklanır. Artık hasta Yahudilere ilaç vermek yasaklanır. Yahudilerin bir mahkemeye başvurma haklarıda ellerinden alındıktan sonra‚ artık Almanya´da kalan en son yahudiler avlanmayı bekliyen kurbanlardan bir farkı kalmaz. Ölüm Kampları İlk ölüm kampı 1933te Münih yakınındaki Dachau kentinde inşa edilmişti. Bu kamp ilk başta sırf siyasi tutukluları ortadan kaldırma amacıyla inşa edilmişti; yani Nazi-Hükümetini rahatsız eden Komünistler‚ Sosyal Demokratlar‚ Pasifistler‚ Solcular ve diğer Entellektüeller. Daha savaşın en başlarında Polonyada uygulanan toplu halde kurşuna dizmeli katliam şekli‚ Nazilerin görüşüne göre çok az etkiliydi ve bu yüzden büyük kapsamlı bir Temizleme için‚ yeni yöntemler aranmaya başlandı. 1941 yılının sonbaharından ibaren Gazlama Kamyonları kullanmaya başlamışlardı. Bu kamyona başka bir kampa götürüleceklerini sanan Yahudileri doldurulduktan sonra‚ Kamyonun egzoz dumanı Kamyonun arka kısmına bağlıyorlardı ve bu yolla kamyondaki Yahudilerin egzoz gazından boğulması sağlanıyordu. 1939-41 yıllarında‚ Ruhsal ve bedensel engelliler‚ sabit Gaz-odalarına Kamyon egzozu bağlanarak öldürülüyorlardı. Katliamın bu döneminde‚ engelli kurbanların üzerinde Nazi doktorlar bir sürü yeni öldürme metodları denemişti. Bu deneylerde kazanılan tecrübeler katliamın devamında Nazilerin çok işine yarayacaktı. Kamyon egzozu ile öldürme metoduda Nazilerin beklentilerini tatmin etmeyince‚ nihayet Fabrika usulu bir öldürme endüstrisi kurulmaya başlandı. Bu biçim Öldürme Fabrikaları bu yerlerde inşa edildi: * Auschwitz-Birkenau (1941) * KZ Chelmno (ya da Kulmhof) (1941) * KZ Treblinka Varşau (1942) * KZ Majdanek Lublin (1942) * KZ Belzec Lublin yakınında (1942) * KZ Sobibor Polonya * KZ Maly Trostinez Minsk Artık hayvan vagonları Yahudiler ile doldurulup bu fabrikaların içine kadar tren ile götürülüyorlardı. Duş odası görünümüne sahip olan gaz odalarına Yahudiler fazla itiraz etmeden toplu halde giriyorlardı. Böylece rahatlıkla‚ en etkili öldürme gazı olan Züklon B gazını bu odalara pompalayıp‚ öldürülebiliyorlardı. Bu gaz 20 dakika süren çok eziyetli bir ölüme yol açıyordu. Sonra bu cesetler‚ sırf bu amaç için üretilmiş olan firinlarda yakılıyorlardı. Ölenlerin şahsi eşyaları‚ altın dişleri‚ elbiseleri‚ ayakkabıları‚ saçları ve hatta vücut yağları endüstriel kullanılıyordu. Ayrıca kurbanların üzerinde‚ Alman doktorları ve bilim adamları sınırsız deney imkanı bulmuşlardı. Örneğin insanlar‚ fazla yüksek veya fazla düşük basınçlı odalara kapatılıp‚ hava basıncının insan üzerinde etkileri araştırılıyordu‚ buzlu suya sokulup ne zaman öldükleri araştırılıyordu‚ bakterilerle enfekte edilip etkileri izleniyordu ve yeni ameliyat yöntemleri deneyleri yapılıyordu. Bu deneylerle en meşhur olan Alman doktor Josef Mengele olmuştur. Ne yazık ki bütün dünya bugüne kadar bu insanlık dışı deneylerin tecrübelerinden‚ tıp‚ silah teknolojisi‚ uzay teknolojisi ve diğer alanlarda hala faydalanmaktadır. Hatta daha sonralarda Polonya´da bu kamplarda yakılan Yahudiler´in küllerinden bir fal da türemiştir. Bu fal inancında yanmış küllerden kişinin koluna evlenileceği insanın isminin yazıldığına inanılmaktadır. Bu fal hala günümüzde de sürmektedir. Katliamın Bilançosu En büyük ölüm-kampı olan Auschwitz-Birkenau´da tahminen 1.100.000-1.500.000 insan öldürülmüştür. Bunlardan yaklaşık bir milyonu Yahudiydi. Modern bilimin en güvenilir kaynaklara dayanarak verdiği kurban sayılarına göre toplam en az 5‚29 milyon ve en fazla 6 milyondan fazla Yahudi‚ ölüm kamplarında ve toplu kurşuna dizilmelerde öldürülmüştür. Ölüm kamplarına getirilenlerin sayıları öldürülmelerinden önce hiçbir yerde toplanılmadığı için günümüze kadar daha ayrıntılı bir sayı ortaya koymak malesef mümkün değildir. Nazilerin Yahudileri Topladıkları Kamplardan Bazıları... Ausschwitz http://frmsinsi.net/attachment.php?a...1&d=1271428183Naziler Tarafından Yahudilere Münhasıran Verilmiş Kimlik Kartlarından Bir Örnek... http://frmsinsi.net/attachment.php?a...1&d=1271428183 Ölüm Kamplarına Götürülen Bazı Yahudiler... http://frmsinsi.net/attachment.php?a...1&d=1271428183 http://frmsinsi.net/attachment.php?a...1&d=1271428183 Müttefikler Nazi Ölüm Kamplarına Girdiklerinde Karşılaştıkları Manzara Dehşet Vericiydi... http://frmsinsi.net/attachment.php?a...1&d=1271428183 http://frmsinsi.net/attachment.php?a...1&d=1271428183 http://frmsinsi.net/attachment.php?a...1&d=1271428183 |
Cevap : 2. Dünya Savaşına Damgasını Vuran Bazı Ilginç Olaylar
:img-clapping:süper paylaşım.emeğine sağlık arkadaşım.
|
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.