![]() |
Beydeba - Beydeba Kimdir? Beydeba Eserleri - Beydeba Masalları - Beydeba Hikayeleri
Beydeba - Beydeba Kimdir? Beydeba Eserleri - Beydeba Masalları - Beydeba Hikayeleri
Beydeba - Beydeba Kimdir? Beydeba Eserleri - Beydeba Masalları - Beydeba Hikayeleri beydeba hakkında baska hikaye yokmu varsa lütfen bügün yazın hemen yoksa 0 alıcam lütfen |
Beydeba - Beydeba Kimdir? Beydeba Eserleri - Beydeba Masalları - Beydeba Hikayeleri
Alıntı:
lale sarma´isimli üyeden Alıntı Beydeba - Beydeba Kimdir? Beydeba Eserleri - Beydeba Masalları - Beydeba Hikayeleri Beydeba Bülbül İle Bağcı - Gül bahçesi... Kırmızı, pembe, sarı güller... Çevreyi gül kokusuna boğan, rengarenk güllerin yetiştiricisi ihtiyar bir bağcıydı. Geçimini sağlamak bir yana, bir gülün açmasıyla sanki bayram ederdi. Bahçede değil de sanki kalbinde büyütüyordu tomurcukları. Gül mevsiminde bağcı kendisini kaybederdi adeta. Bu yıl yeni bir gülün aşısını yapmıştı. Açılmasını sabırsızlıkla bekliyordu. Onu veren bahçıvan, "Bu gül, güllerin sultanıdır. Rengi, kokusu çok farklıdır. Diğer güllere benzemez." demişti. Bağcı, gülü özenle büyütüyordu. Daldaki tomurcukları gözü gibi koruyordu. Sonunda tomurcuklar goncaya dönüştü. Gonca patladı ve bahçeyi güzelliğe boğan bir gül çıkıverdi ortaya. Bağcının içi içine sığmıyordu sevinçten. O günü akşama dek bağda geçirdi. Gece uzadı da uzadı. Bağcının gözüne bir türlü uyku girmedi. Sabahı zor etti. Şafaktan sonra, günün ilk ışıklarıyla birlikte bağa gitti. Baktı ki ne görsün! Bir bülbül, güle konmuş, hoyratça yapraklarını yoluyor. Bağcı dehşet içinde olup biteni seyretti bir süre. Bülbülü yakalamak için çok uğraştı. Fakat kaçırdı. Ertesi gün, bülbül yine aynı güle konmuş, kalan yapraklarını yolmuştu. Bağcı bu kez de bülbülü kaçırdı. Artık kararını vermişti. Bir tuzak kuracaktı bülbüle. Ustaca hazırladı tuzağı. Bülbül geldi yine ağaca konmak için, bir güzel tuzağa düştü, bağcı alıp eve götürdü, kafese hapsetti. Bağcı ertesi gün bülbülü kafeste bırakarak bağına gitti. Akşam dönüp geldi, ağlıyordu. - Ben sana ne yaptım da beni buraya hapsediyorsun? Sesimi beğendiysen kafese koymana gerek yok, ben, zaten senin bahçenin bülbülüydüm... Bağcı: - Sen, dedi, kızgın kızgın; benim en güzel gülümü yoldun. - Nasıl olsa, birkaç gün sonra kendisi solacaktı, yaprağını dökecekti, dedi bülbül. Bağcı baktı, doğru söylüyor bülbül... Kızgınlığı geçti, acıyarak serbest bıraktı onu. Bülbül, pencereye kondu. Uçmadan önce: - Beni özgür bıraktın... Çok teşekkür ederim. Ben de buna karşılık sana bir sır söyleyeceğim. Bağının kuzey ucunda, . o büyük dut ağacının yanında bir hazine gizli, dedi. Sonra kanatlanarak gözden kayboldu. Bağcı, başlangıçta inanmadı kuşun söylediğine. Sonra, içine bir kuşkudur düştü, "belki doğrudur" diyerek kazdı bülbülün sözünü ettiği yeri. Kazdı ki ne görsün... Büyük bir küp, içi dolu altın. Ertesi gün bülbül yine bağdaydı. Bağcı, bülbüle: - Bir şeyi, dedi, çok merak ediyorum. - Neyi? - Sen, hazinenin yerini bildin de, tuzağı nasıl fark edemedin? - Kurduğun tuzak, kaza ve kaderin önüme sürdüğü bir araçtı. Bu gibi durumlarda hikmet gözü kapanır insanın, göremez... Ne kadar gözü açık olsa da farkına varamaz... Kelile ve Dimneden |
Beydeba - Beydeba Kimdir? Beydeba Eserleri - Beydeba Masalları - Beydeba Hikayeleri
http://frmsinsi.net/images/forumsins...sinsi.net_.jpg Kelile ve Dimne Vikipedi, özgür ansiklopedi 15. yüzyıl Pers el yazması Kelile ve Dimne'den.M.Ö. 1 yüzyıl civarında yaşadığı düşünülen Beydeba tarafından kaleme alınan Kelile ve Dimne fabl tarzında hikayeler barındıran bir hikaye kitabıdır. Beydeba'nın yaşadığı zaman hakkında birçok ihtilaf bulunmakta ise de kitabın Depşelem isimli bir Hint hükümdarı zamanında yazıldığı düşünülmektedir. Zira eserin hükümdara sunulduğu ve hükümdara bir tür nasihat niteliğinde olduğu öne sürülmüştür. Fabl türünün ilk ve en önemli örneklerinden olan Kelile ve Dimne`deki hikayeler siyasetten erdeme kadar birçok farklı konuyu ele almıştır. Eser adını ilk bölümündeki bir hikayenin kahramanı olan iki çakaldan almıştır; "doğrunun ve dürüstlüğün" simgesi "Kelile" ile "yanlışın ve yalanın" simgesi "Dimne". Sanskritçe yazılmış olan eser ilk önce Pehlevice'ye, sonra Pehlevice'den Arapça'ya ve daha sonraları Arapça'dan Farsça'ya çevrilmiştir. Batı dillerine olan tercümeleri bu son Farsça çeviriden yapılmıştır. Edebi otoritelerce, Ezop ve La Fontaine fabllarının, Kelile ve Dimne`den ilham alınarak yazıldığı öne sürülür. Beydeba Vikipedi, özgür ansiklopedi M.Ö. 1. yüzyılda yaşamış olan ünlü Hint yazarı. Beydeba’nın hayatı hakkında yeterli bilgi mevcut değildir. Gerçek ismi ve ırkı üzerine birçok farklı görüş ortaya atılmış olsa da, tarihçilerin çoğu adı Ketku olan bir aryan olduğu kanısındadır.Baküye’de doğup, sonraları Hindistan’a göç ettiği rivayet edilir. Vefaat yeri ve tarihi üzerine hiçbir bilgi bulunmamaktadır. Fabl türünün en önemli eserlerinden biri olan Kelile ve Dimne’yi Depşelem isimli bir Hint Hükümdarı döneminde kaleme almış, eserini hükümdara sunmuştur. Eserde bulunan hikayelerde siyaset, erdem ve eğitim gibi birçok farklı konu işlenmiştir. Bu eser zalimliği ile tanınan Hükümdar Depşelem’e dolaylı bir nasihat niteliğindedir diyebiliriz. Eser adını ilk bölümündeki hikayelerin kahramanı olan iki çakaldan almıştır; “doğruluğu ve dürüstlüğü” simgeleyen "Kelile" ile “yanlışlığı ve yalanı” simgeleyen "Dimne". Beydeba, hiç kuşkusuz, Hint edebiyatında eşsiz bir yere ve öneme sahiptir. Beydeba ile ilgili özlü sözler bulunur. Eserlerinden biri de "Bülbül ile Bağcı"dır. ESERDEN ÖRNEKLER: Kelile ve Dimne Günlerin birinde iki arkadaş yaşarmış.Bu arkadaşların biri çok dürüst,çok aklıllı ve de çok çalışkanmış.Diğer arkadaşı ise yalancı,tembel ve çok kurnaz biriymiş.Dürüst olanın ismi Kelile,diğerinin ismi se Dimne’ymiş. Bir gün bu iki arkadaşın yaşadığı ülkenin padişahı,ülkede hiç vezir bulamamış.Dimne ile Kelile arasında bir seçim yapacakmış.O da Dimne’yi seçmiş.Çünkü o çok kurnaz biriymiş.Ülkenin kralı onu vezir yapmış.Ona çok güveniyormuş Günün birinde kral odada yalnı başına otururken,bir ses gelmiş.Çok derin bir sesmiş.Bu sesin kaynağını öğrenmek için araştırmalar yapmış.Ama hiçkimseye de söyliyemiyormuş derdini.Çünkü koskoca bir kral,bir sesten korkarmıymış hiç!Her nese.Dimne,kralın birşeylerden korktuğunu biliyormuş. Bir gün,Dimne yine kraln yanındayken yine o ses gelmiş.Ses bir inek sesiymiş.Ama kral bunu çözememiş.Kral korkuyla orada dururken Dimne neden korktuğunu anlamış.Sesin kaynağına doğru yol almış.İşte o zaman kral sesin bir inekten geldiğini sezinlemiş.(Nihayet!)Kral,bu ineği çok severmiş.Her gün onunla oynamaya başlamış.Dimne bu olayı kıskanmaya başlamış.Ve bir iftşra uydurmuş.Krala şöyle demiş”Sayın kralım,bu inek sizin tahtınıza göz koyuyor.Bunun böyle sürüp gitmesine göz yumamazsınız sanıyorum”demiş.Kral da düşünmeye başlamış. O düşüne dursun,Dimne,ineğin yanına gidip şöyle demiş”Bak inek kardeş,ben kralın yanından geliyorum.Kral ykında seni kesip kendine yemek olarak pişirecek.Sen buradan kaçamazsn da.Benden söylemesi.”demiş.Ama inek bunu pek kafasına takmamış kral kadar.Fakat içinde hâlâ İiçinde bir şüphe varmış doğrusu. Yine günlerden bir gün kral onun yanına gitmiş.Bunu gören inek,hemen ona saldırmaya başlamış.Kral bunu görünce Dimne’nin sözlerini doğrulamaya başlamış.Hemen ineği öldütmüş. *** Aradan 2 yıl geçmiş.(Aradan uzun bir süre geçmiş diyordu.Fakat ben 2 yıl dedim)Kral yaptığıdan pişmanmış.Ama bir şey de yapamamış Dimne’ye.Çünkü onu suçsuz olarak görüyormuş. Annesi o anda içeri girmiş: -Bak evladım,demiş.Sen,Dimne’nin suçsuz olduğuna inanmaya devam et.Ama şunu da bil ki,bugün ineğini öldüren,yarın seni öldürür.Eğer canını seviyorsan öldür onu…. Kral bu sözlerden etkilenmiş.Ve Dimne’yi öldürmüş. *** Kelile ise,bu durumdan etkilenip,hastalanmış.Ve sonunda ÖLMÜŞ… Bu iki arkadaşın sonu böyle bitmiş.Eğer Dimne bunları söylememiş olsaydı,şu and yaşayabilirdi.Hem de vezir olarak…. Ateş Sıcağında Dürüstlük Sınavı Bir zamanlar Basra'da ormanla kuşatılmış bir ada vardı.Ada değil sanki bir cenneti burası.Yemyeşil ağaçlar...Berrak sular...Kuşlar...Çiçekler...Birbirinden güzel canlılar yaşardı, ormanda. İçlerinde birisi vardı ki, oldukça değişikti.Keskin dişleri vardı.Güçlü pençesi... Çok çevikti. Kaplandı bu. Gücü sayesinde ormanın kralı olmuştu.Suçluları hemen cezalandırırdı. Haksızlığı önlerdi.Yoksullara yardım ederdi. Hayvanlar onu hem seviyorlar hem de korkuyorlardı.Kaplanın miniminnacık bir de yavrusu vardı.Gözü gibi koruyordu onu.Ormanın yönetimini ölünce ona bırakacaktı. Yönetime ilişkin bilgilerle donatmıştı onu. Haklı ile haksızı nasıl ayırdedeceğini öğretmişti.Suçlunun nasıl belirleneceğini...Nasıl cezalandırılacağını...Haklıya hakkının ne şekilde verileceğini...Toplum yararın çalışanın hangi biçimde ödüllendirileceğini... Her ölümlü gibi Kaplan da göçüp gitti bu dünyadan. Yavru henüz büyümemişti.Babası sağlığında onu ormanın yönetimine getirmemişti. Bu durum, ormanda karışıklığa yol açtı.Vahşi hayvanlar birbirlerine girdiler.Herkes liderlik peşindeydi. Büyük kavgalar oldu.Birçok hayvan birbirini hırpaladı.Bazıları öldü. Sonuçta galip çıkan aslan oldu. Dev pençeleriyle herkese korku verdi.Hiçkimse karşısına çıkamadı. Yavru Kaplan çaresizdi.Bir süre ortalıkta görünmedi. Kimsenin olmadığı ıssız yerlerde gezindi. Epeyi bir zaman başıboş, serseri gibi dolaştı.Sonunda pençesi kuvvetlenmişti.Oldukça güçlenmiş, dişleri de keskinleşmişti. Gitti, yaşlı kaplanlara danıştı.Arslana karşı bir harekete girişmek istiyordu.Yaşlılar deneyimlerini anlattılar...Onu yüreklendirdiler...Fakat herhangi bir eyleme giriştiğinde onu destekleyemeyeceklerini söylediler. Yavru Kaplan, Arslan 'a bizzat kendisi gitti. Arslan, iyi kalpli biriydi. Kaplan'ı sarayına aldı. Yakınında bir görev verdi.Her defasında ona güvendiğini belirtiyordu. Günler böyle geçip giderken... İlginç bir olay oldu. Hava sıcak mı sıcaktı. Bunalmıştı herkes.Uzak bir yerde görülmesi gereken bir iş çıktı. Arslan sarayda düşünceli düşünceli geziyordu. "Bu görevi kime verebilirim? Kim bunun üstesinden gelebilir?" diye koşuşturuyordu. Kaplan içeri girdi. - Sizi bu düşünceye düşüren nedir? diye sordu. Arslan, - Hava çok sıcak olduğu için kimse görev istemiyor, dedi. Kaplan, - Havanın sıcak olması göreve koşmaya engel değildir, dedi; izniniz olursa bu işe ben gitmek istiyorum. Arslan çok şaşırdı. "Nasıl olur" diye düşündü.Kimse gitmek istemezken...Gerçi kaplana güveniyordu.Onun bu işi başaracağına da inanıyordu. - Beni çok sevindirdin , dedi. Kaplan hemen davrandı.Yanına birkaç asker de alarak yola çıktı. Havada ateş sıcaklığı vardı.Güneş yeryüzünü ateş yalımı gibi yakıyordu. Epeyi yol aldılar. Artık yürümek imkansızlaşmıştı. Kaplanın yanındakiler daha fazla dayanamayacaklarını söylediler. Biri atıldı, - Şurada, serin bir yerde dinlensek dönüp gitsek arslanın ne haberi olacak? diyecek oldu. Kaplan kestirip attı: - Sizler dayanamıyorsanız geri dönün. Ben tek başıma devam ederim.Padişahımızın bize güvendiğini biliyoruz.Bu güvene layık olmalıyım. Kaplanın bu sözleri Arslanın kulağına gitti.Sevincine diyecek yoktu.Kaplan'a o olaydan sonra önemli görevler verdi.En yakınına aldı.Hayatı boyunca çok güvendi. |
Beydeba - Beydeba Kimdir? Beydeba Eserleri - Beydeba Masalları - Beydeba Hikayeleri
Beydeba kimdir?
M.Ö 1. yy olan Hint yazarıdır.Beydeba'nınhayatı hakkında yeterli bilgi mevcut değildir.Gerçek ismi ve ırkı üzerine birçok faydalı görüş ortaya atılmış olsada,tarihçilerrin çoğu adı Ketku olan bir türk olduğu kanıtındadır.Bakü'de doğup,sonrada Hindistan'a göç ettiğirivayet edilir.Vefaat yeri ve tarihi üzerine hiçbir bilgi bulunmamaktadır.Fabl türünün en önemli eserlerinden biri olan Kelile ve Dimne'yi Depşelem isimli bir Hint Hükümdarı döneminde kaleme almış'eserini hükümdarasunmuştur.Eserde bulunan hikayelerde siyaset,erdem ve eğitim gibi birçok farklı konu işlenmiştir.Bu eser zalimliği ile tanınan Hükümdar Depşelem'e dolaylı bir nasihat niteliğindedir diyebiliriz.Eser adını ilk bölümündeki hikayelerin kahramanı olan iki çakaldan almıştır;"doğruluğu ve dürüstlüğü" simgeleyen KELİLE ile "yanlışlığı ve yalanı" simgeleyen DİMNE.Beydeba hiç kuşkusuz,Hint edebiyatında eşsiz bir yereve öneme sahiptir. |
Beydeba - Beydeba Kimdir? Beydeba Eserleri - Beydeba Masalları - Beydeba Hikayeleri
BEYDABA VE LA FONTAİNE
BEYDEBA Fabl yazarı. Baküde doğdu, ardından Hindistan�a yerleşti. Beydebanın asıl adı etrafında çeşitli söylentiler vardır. Ketku adında bir Türk olduğu rivayeti yaygındır. Musiki konusunda buluşları olduğu da söylenmektedir. Beydebanın eserlerinde, hayvan hikayeleri yoluyla büyüklere hayat dersi verilmesi amaçlanmaktadır. En ünlü eseri olan Kelile ve Dimne, bugün bile çocuk edebiyatının vazgeçilmez malzemelerindendir. LA FONTAİNE Nisan1695Paris) Fransızşair ve yazar. La Fontaine (d. 8 Temmuz1621Chateau Thierry - ö. 13 Yazdığı fabl eserleri ile tanınmıştır. Varlıklı bir ailenin çocuğuydu. Paris'te kolejde okudu. Okul hayatında başarılı bir öğrenci olamadı. Gençliğinde baba mesleği olan orman ve su kanalları işleriyle uğraştı. Çeşitli memurluklarda bulunmuş, düzensiz bir hayat yaşamıştır. 1673 senesinde Madam de la Sablière'nin himayesine girerek burada ilim adamları, felsefeciler ve yazarlarla tanıştı. İlk masallarını burada yazdı. Çağdaşları, La Fontaine'i bir masal yazarı olarak görüyorlardı. Halbuki La Fontaine, yazdığı masallarda Dede Korkut masallarındaki üslupla hayvanlara ahlaki karakterler vererek onların şahıslarında bazı insan karakterlerini tenkid etmiş bir ahlak dersi vermiştir. Buna edebiyatta teşhis ve intak sanatı denir. La Fontaine'in bu hususiyeti çok geç fark edilmiştir. Eserlerinde sadelik ve açıklık görülür. Konuşma şeklinde akıcı şiirleri, hayvanlar üzerinde tenkitleri, incitmeden iğneleme usulleri ile Fransız edebiyatına büyük eserler kazandırmıştır.. La Fontaine'den çok önceleri yazılmış Beydeba'nın Kelile ve Dimne eserindeki hikayelerin pekçoğu, bu Fransız edebiyatçısı tarafından şiir şeklinde tekrarlanmıştır. Masalları çoğunlukla herkesin anlayabileceği bir şekilde yazılmıştır. La Fontaine'in canlı, hızlı, incelik ve nükte dolu bir anlatımı vardır. Kişilerini hemen daima hayvanlar arasından seçerse de bazan insanları, bilhassa köylüleri de olaylara karıştırır. Sık sık bahsettiği hayvanlar aslan, kurt, tilki, eşek ve horozdur. La Fontaine, kötüyü göstererek iyinin ne olduğunu anlatmaya çalışmıştır. Ancak şiirlerini okuyan çocuklarda herhangi bir açıklama yapılmazsa tam ters etkinin hasıl olduğu da bir gerçektir. Masalları toplam olarak 238 adet olup, 12 kitapta toplanmıştır. 1. Ağustosböceği ile Karınca 2. Karga İle Tilki 3. Kurt ile Kuzu 4. Tavşanla Kaplumbağa 5. Kurt ile Köpek 6. Tilki ile Leylek 7. Horoz ile Tilki 8. Kedi ile Fareler 9. Kurt ile Leylek 10. Tarla Faresi ile Kent Faresi 11. Kurbağa ile Korkak Tavşan 12. Güvercin ile Karınca 13. Değirmenci Oğlu İle Eşeği FABL:Hayvanlar ya da cansız varlıklar arasında geçen bir olayı, çoklukla manzum olarak anlatan ve öğüt veren yazılara fabl denir. Fablların kahramanları genellikle havyanlardır. Ama bu hayvanlar insanlar gibi düşünür , konuşur ve tıpkı insanlar gibi davranır. TENKİD: Eleştiri. |
Beydeba - Beydeba Kimdir? Beydeba Eserleri - Beydeba Masalları - Beydeba Hikayeleri
ÇİLKEKLİK VE DAĞ KUŞU (Beydeba’dan Masal)
Evvel zaman içinde, Ülkelerin birinde, Yaşlı bir kedi varmış. O, âlim tanınırmış. Her vakit ibadetli, Hükmünde isabetli, Açları doyurucu, Mazlumu koruyucu. Düşmanı zalimlerin, Hâmisi fakirlerin... İyilikleri çokmuş, Eşi-benzeri yokmuş. Hep böyle bilinirmiş, Çevrede sevilirmiş. Aslında çok kötüymüş, Sahtekârın biriymiş! Oldukça tehlikeli, Öyle kötü niyetli... Nice masum hayvanın, Öldürüp içmiş kanın. Kimseye sezdirmemiş, Hiç de belli etmemiş. Çilkeklik bu çevrede Yaşarmış kulübede. Uysal, alçak gönüllü, Hoş sohbet, tatlı dilli. Sakin, saf bir hayvanmış. Herkes ona hayranmış. Bir gün uzak diyardan, Çok yakın akrabadan, Düğüne davet gelmiş. Kapıyı çekip gitmiş. Görmüş evi dağkuşu, Demiş: “Burada kışı Geçireyim, kalayım Şu yuvada yatayım...” Yeniden düzenlemiş, Dayamış ve döşemiş. Aradan geçmiş zaman, Gittiği o diyardan, Keklik gelmiş kapıya, Girip bakmış yuvaya. Görmüş biri içerde, Yatıyormuş sedirde! Yakınına giderek, Uyandırmış çekerek: — Kardeş bu ev bizimdir. Yaklaşık on senedir, Ben burada kalırım; Şahittir komşularım. Lütfen çıkın evimden, Senle kavga etmeden... Kuş demiş ki: — Çilkeklik, Bu yaptığın delilik. Boşa yorma çeneni, Git, rahat bırak beni. Kanadını yolmadan, Haydi defol şuradan! Büyümeden bu kavga, Kuşlar girmiş araya. Onlara yol göstermiş, Birisi şöyle demiş: — Boşa kavga yapmayın, Tatsızlık çıkarmayın. Aranızda anlaşın, Bir hâkime danışın. Adı dillere destan, Ayrılmaz doğruluktan. Hem dindar, hem bilgili, Ünlü ve tecrübeli, Âdil, hakkı gözeten; Birini tanırım ben. Hiç vakit geçirmeden, Şöyle gidin tepeden. Kendisi pek yakında. Haydi onu bulun da, Anlatın meseleyi, O halleder her şeyi. Çok muhterem bir zattır, Kulağından sakattır. Size bir karar versin, Haksız kimse bilinsin... Çilkeklik ve dağkuşu, Bir solukta yokuşu, Tırmanarak varmışlar. O hâkimi bulmuşlar. Önünde bir rahle var, Üzerinde kitaplar... Okuyormuş durmadan, Bıkmadan, usanmadan. Saç ve sakal ağarmış, Kulakları sağırmış. Zira hiç aldırmamış, Gelenleri duymamış. İri-yarı kendisi, Uzun, sivri çenesi. Şişman, heybetli biri Çok da sakin bir kedi... Seslenmiş kuşlar daldan, Kedi de aşağıdan, Onlara dönüp bakmış; Söyleneni duymamış. Seslenmiş aşağıdan: — Kuşlar, ininiz daldan, Söyleyiniz yakından. Yaklaşın da yanıma, Söyleyin kulağıma. Ben biraz zor duyarım, Sizi nasıl anlarım? Ah şu yaşlılık var ya! Elde olsa kapıya, Koymam atarım billâh. Nerdesin gençlik ah ah! .. Ne güç kaldı, ne derman. Hem gözden, hem kulaktan, Neyim varsa götürdü, Beni yedi, bitirdi... Anlamazsam olayı, Tam yapamam yargıyı. Sen sağımdan, sen soldan Yaklaşın iki yandan. Deyin ki kulağıma, Bir bakayım kitaba... Kuşlar, inmişler daldan. Biri sağ, biri soldan; Gitmişler yakınına. Eğilip kulağına Meseleyi söylerken, Kedi fırlamış birden! Pençesini sallamış, Kuşları yakalamış! Sıkmış boğazlarını, Yolmuş kanatlarını. İkisini de yemiş. “Kararım böyle” demiş. Kuzu postu giyinmiş, Âlim, âdil bilinmiş, Vardır nice sırtlanlar; Bizleri aldatırlar. |
Beydeba - Beydeba Kimdir? Beydeba Eserleri - Beydeba Masalları - Beydeba Hikayeleri
Açgözlü Kedi
Bir zamanlar yoksul mu yoksul bir nine yaşardı… Miskin bir kedisi vardı. Kendisi yemek için doğru dürüst bir şey bulamayan nine, kedisine artıklarını veriyordu.Ciğer, et, ekmek, işkembe gibi yiyecekleri kedi rüyasında bile göremezdi yoksa. Bazen bir fare yakalıyor, kendisini şanslı görüyordu. Günler böyle geçip giderken…Bizim Miskin Kedi, iyice zayıflamış, çelimsizleşmişti.Bigün evin damına çıktı.Baktı, orada, iri yapılı, semiz mi semiz bir kedi vardı.Doğrusu onu kendisinin yanında bir kaplan gibi gördü.Zayif kedi, hayıflandı,”Niçin ben böyle güçsüz, bakımsızım, sen böyle şişman, semizsin?” diye… Semiz Kedi: - Sen de her gün Padişah’ın sarayında bulunursan türlü türlü yemekler yersin , benim gibi olursun, dedi. . Güçsüz Kedi’nin aklına yattı bu. Her gün miskin miskin oturuyordu.Yoksul ninenin evinde ne vardı ki…Ne yiyecek, ne içecek… Semiz Kediye, - Ne zaman gidersen haber ver birlikte gidelim, dedi. Semiz Kedi bunu kabul etti. Güçsüz Kedi, akşam olduğunda durumu nineye anlattı.Nine, - Vah vah, dedi, çok üzüldüm.Hırs insana zarar verir, şimdi sen bunu düşünemiyorsun. Kedi nineye gülüp geçti. Ertesi gün yiyeceği türlü türlü yiyecekleri düşünüyordu. Sabah oldu.Semiz Kedi, pencereden, “miyaav miyaaav!” diye seslendi, Zayıf Kedi de çıktı, birlikte saraya gittiler. Fakat sarayda durum hiç de tekin değildi.Padişah yüzlerce kedinin miyavlamasından bıkmış usanmıştı.Adamlarına,”Bundan sonra gelecek yabancı kedileri öldürün,” diye emir vermişti. Bunun için özel olarak okçular hazırlatılmıştı. Semiz Kediyle, ninenin kedisi iştahla yemek artıklarına saldırdılar. Bunun üzerine okçular harakete geçti. Bizim zavallı kedi, tam midesinden bir ok yedi. Acı acı bağırarak oracıkta ölü verdi. Anne Çaylak, bu hikayeyi Şahin ‘e anlattıktan sonra: - Bu hikaye sana ders alasın, diye anlattım.Sen de elindekiyle yetinmezsen sonun ninenin . kedisi gibi olur. Şahin Yavrusu, Anne Çaylağın anlattığı hikayeyi ilgiyle dinledi.Çaylak, kendisini çok seviyordu.Şevkatliydi.Üzerine titriyordu.Hikaye de anlatılanları kendisini sevdiği için örnek olarak vermişti.Fakat Şahin Yavrusu, herşeye karşın kalmak niyetinde değildi. - Mutluluk, sadece yiyip içmek değildir.Gerçek mutluluk erişilmesi güç şeyleri elde etmekle olur. Şahin Yavrusu, Çaylağa bu sözlerin ardından bir öykü daha anlatmaya başladı. |
Beydeba - Beydeba Kimdir? Beydeba Eserleri - Beydeba Masalları - Beydeba Hikayeleri
Bir Varmış Bir Yokmuş
Masalcı mavi kanatlı bir kuştur,dünyayı taşır kanatlarında. Vaktin birinde Hindistan ülkesinde Debleşem Şah adında bir hükümdar yaşardı. Halkı ve ülkesi için çalışmayı çok severdi. Gecesini gündüzüne katardı. Bu yüzden ülkesi geliştikçe gelişmişti.Halkı da oldukça mutluydu. Debleşem’in ilginç bir özelliği vardı.Çok çalışmanın yanısıra eğlenceden de çok hoşlanırdı. Günlerden bir gün bir eğlence kuruldu.Yediler,içtiler.Sofrada kuş sütü bile vardı. Çalgıcılar türlü çalgılar çaldılar, söylediler.Padişah eğlence bittikten sonra bazı bilgin ve düşünürleri huzuruna çağırttı.Onlarla söyleşmek istedi. Konu cömertliğin yararlarıydı. Bilginler ve düşünürler eliaçık olmak gerektiğini savundular. Bu konuda çok ileri gittiler.O denli övdüler ki cömerdi,padişah Debleşem heyecanlandı, bütün hazinelerinin kapısını açtırdı. Ne varsa hazinesinden . halka dağıttı. Yoksullar zengin oldu.zenginler daha da zenginleştiler. . Ülkede bir tek yoksul kalmadı. Padişah Debleşem o gece bir rüya gördü. Düşünde nur yüzlü bir ihtiyar Debleşem’e şöyle diyordu: - Ey yüce padişah! Hazineni Allah yolunda halka dağıttın.Bundan Allah çok hoşnut kaldı.Ve seni ödüllendirecek.Sabah kalkar kalkmaz atına bin.Doğuya doğru git.Orada seni bir hazine bekliyor.Dünyanın bütün hazinelerinden daha büyük bir armağandır bu sana. Debleşem Şah sabah uyanır uyanmaz yola düştü. Doğuya doğru yol almağa başladı. Günlerce at sürdü. Sonunda yüce bir dağa kavuştu.Dağın eteğinde karanlık mı karanlık bir mağara gördü.Önünde güleç yüzlü, ak sakallı bir ihtiyar oturuyordu. Debleşem, ihtiyarın yanına gitti.Halini hatırını sordu.Gönlünü sevindirdi.İhtiyar da Padişah’a derin, anlamlı sözler söyledi. . Tatlı bir söyleşi başladı aralarında. Debleşem Şah, hazineyi unutmuştu.Ayrılmak üzereyken Yaşlı Bilge, Padişah’a seslendi: - Padişahım! Bu mağaranın etrafında eşsiz bir hazine gizli.Benim dünya malında gözüm yok.Adamlarınıza emredin, hazineyi buldurun. Debleşem, ihtiyar bilgenin bu sözleri üzerine rüyasını anlattı. İhtiyar Bilge’nin sözünü ettiği hazine, Debleşem’e düşünde vadedilen hazineydi. . Derhal adamlarına haber gönderdi.Geldiler, aramaya başladılar gömüyü. Dört bir yandan kazıya başlandı.Günlerce sürdü kazı.Sonuçta altın , gümüş ve türlü mücevherlerden oluşan eşsiz bir hazine ortaya çıkarıldı. En çok mücevher, mahzendeydi. Mahzende ayrıca, değerli taşlarla süslü bir sandık da bulunmuştu.Sandığın çelikten bir kilidi vardı.Usta bir çilingir getirildi, sandık açıldı.Mahfaza içinde bir hokka çıktı.Hokkayı Padişah Debleşem’e verdiler.Padişah hokkayı açtı.İçinden beyaz renkte ipek bir levha çıktı.Levhada ibranice yazılar vardı.Padişah İbranice bilmiyordu,yazıda neler olduğunu ancak bir çevirmen bulunduktan sonra anlayabildiler.Tercüman levhadaki yazının anlamını şöyle özetledi: “Ben, Hükümdar Hoşing Cihadar’ım.Bu hazineyi Hindistanlı büyük hükümdar Debleşem Ray için gömdürdüm.Ona . hazineye sahip olacağı düşünde bildirilecek.Hazineyle birlikte ona bir de vasiyet bırakıyorum.Bu öğütleri dikkatle okusun.Mücevherlere kalbini bağlamasın. Dünyada herşey gelip geçicidir.Üzerinde fena damgası olan hiçbir şeye bağlanmamak gerekir. Bir gün insanı bırakır gider.O bizi bırakmadan biz kalbimizden onu söküp atmalıyız. Bu vasiyetteki gerçeklere bağlananlar dünya durdukça saygıyla anılırlar.” Vasiyetname ondört bölümden oluşuyordu.Debleşem ve çevresindekiler çevirmenin okuduklarını ilgiyle dinliyorlardı. Birinci Bölüm. Bir padişah kendisine . bağlı kimselerden birini çok fazla sevebilir.Ona çok güvenebilir.Bunu gören bazı kişiler rahatsız olabilirler.Padişahın o adama olan yakınlığını kıskanırlar.Sevgisini çok görürler.Ve o kişiyi padişaha kötülerler.Onun hakkında çeşitli yalanlar uydururlar.Böyle bir durumda padişah söylenenlere inanmamalıdır.Kişiliğini iyi tanıdığı, kendisine yakın hissettiği o damı korumalıdır. İkinci Bölüm. Bir padişah kötü niyetli insanlardan uzak durmalıdır.Yalancılarla düşüp kalkmamalıdır.İki yüzlüleri huzuruna almamalıdır.İnsanları birbirine düşürenlere fırsat vermemelidir.Çünkü bu huyları olan insanlar ortalığı karıştırmak için fırsat kollarlar.Yönetimde haksızlık yapılmasına neden olurlar. Üçüncü Bölüm. Bir padişahın çevresindeki adamlarının içi ile dışı bir olmalıdır.Birbirlerini gerçekten sevmelidir.Saymalıdır.Yoksa devlet yönetimi aksar.Toplumun huzur için gerekli kararlar çıkmaz. Dördüncü Bölüm. Bir padişahın, düşmanı yüzüne güldüğünde dikkatli olmalıdır.Bundan dolayı kendisini gurura kaptırmamalıdır.Daima uyanık bulunmalıdır.Eski düşman her zaman dost olmayabilir. Beşinci Bölüm. Öyle şeyler vardır ki korunması elde edilmesinden daha güçtür.Bu yüzden kazanılan bir şeyin korunmasına daha çok önem verilmelidir.Önem verilmezse elden çıkar, gider. Altıncı Bölüm. Yöneticiler, devlet işlerinde aceleci olmamalıdır.Karar verirken çok dikkatli davranmalıdır.Uzun süre düşünmeli, fakat çabuk karar verilmelidir. Yedinci Bölüm. Bir padişahın düşmanları birbirleriyle anlaşabilir.Padişaha karşı ortak hareket edebilirler.Bu durumda Padişah onlardan biriyle anlaşma yoluna gidebilir.Ona güleryüz gösterebilir.Bu ona karşı açalmak değildir.Düşmana karşı düşmanla anlaşmaktır. Sekizinci Bölüm. Bir padişah kendisine kin besleyenlere karşı çok dikkatli olmalıdır.Onlara güvenmemelidir.Kin, girdiği kalpten kolay kolay çıkmaz. Dokuzuncu Bölüm. Bir padişahın belki de en önemli özelliği acıma duygusuna sahip olmasıdır.Adaletle davranmalıdır.Yönettiği insanların önemsiz küçük suçlarını affetmelidir.Güleryüzle davranması, suçlunun onu bir daha işlememesini sağlayabilir. Onuncu Bölüm. Bir kimsenin suçu olmadığı halde onu cezalandırmak doğru değildir.Gerçek bir yönetici başkasını zarara sokmak için cezalandırma yoluna gitmez.Ancak, başkalarına zarar veren bir suçluyu cezalandırır. Onbirinci Bölüm. Bir padişah kendisine yakışmayan basit işlerle uğraşmamalıdır.Boş ve sonuçsuz işlere girmemelidir. Onikinci Bölüm. Padişah, daima alçakgönüllü olmalıdır.İnsanlara karşı kendini beğenmişçesine davranmak doğru değildir.Hele başkalarını küçük görmek bir yöneticiye hiç yakışmaz. Onüçüncü Bölüm. Hükümdara bağlı kişiler güvenilir olmalıdır.Bir yöneticinin çevresine kötü kişler toplanırsa ülkesinin yararına iş yapılmaz.Çıkarları için birbirleriyle kavga ederler.Kötülüklerin ardı arkası gelmez.Sonuçta ülke çok güçsüz düşer. Ondördüncü Bölüm. Ümitsizlik ve karamsarlık bir hükümdar için çok zararlıdır.Çünkü o , birçok konuda halkına örnek olmak zorundadır.Hükümdar kararlı olmalıdır.Doğru bildiği yoldan ayrılmamalıdır. Tercüman okumayı sürdürdü. Padişah Debleşem ilgiyle dinliyordu. Vasiyet, dinleyenleri çok etkilemişti. Yazıyı çeviren adam, bu öğütlerin eki olduğunu söyledi.Onu da dilimize çevir dediler. Tercüman vasiyetin ekini de okudu. - Bu öğütleri daha iyi anlatmak için ondört tane öykü vardır.Eğer hükümdar Debleşem onları da öğrenmek istiyorsa Serendip Dağı’na gitmelidir. Debleşem Şah: - Çok ilginç, dedi. Derin bir düşünceye daldı.Öğütler kendisini çok etkilemişti.Mağaradan çıkan hazinenin hepsini halka dağıttı.Kendisine hiçbir şey kalmamıştı. Serendip Dağı’nı düşünüyordu. Levhada yazılanların ne anlama geldiğini tam olarak kavramayı çok istiyordu.O hikayeler…Onları mutlaka öğrenmeliydi. Yola çıkmak istediğini açıkladı. Bu konuda vezirlerinin düşüncelerini öğrenmek istedi. Onları çağırttı. Düşüncelerini sordu.Vezirler, bu konuda karar verebilmek için bir gün süre istediler. Padişah izin verdi. Ertesi gün vezirler tekrar huzura geldiler.Başvezir söz aldı: - Padişahım! dedi, vasiyetteki öğütleri daha iyi anlamak güzel bir şey.Bunun içinde Serendip Dağı’na yolculuk yapmanız gerekecek.Çileli bir yolculuk olacak bu.Doğrusu gönlümüz razı değil. . Vezir konuşurken Padişah ‘ın zihninde hep Serendip Dağı vardı.O öyküleri öğrenmek istiyordu. Başvezir ilginç bir öneride bulundu: - Eğer uygun görürseniz,İki Güvercin hikayesini size anlatayım.Konuyla ilgisi olduğunu sanıyorum. Padişah, vezire öyküyü anlatması için izin verdi. Başvezir iki güvercin hikayesini anlatmaya başladı. |
Beydeba - Beydeba Kimdir? Beydeba Eserleri - Beydeba Masalları - Beydeba Hikayeleri
Her İşe Karışan Maymun
Marangozun biri, büyük bir kütüğü ortadan ikiye biçiyordu.Fakat çok zor oluyordu bu iş. Kütük hem uzun hem de kalındı.Bir ucundan testereyle kesiyor, sonra kestiği yerebir odun parçası sıkıştırıyordu.Böylece kesilen yerin yarılması kolay oluyordu. Bir aralık marangoz ihtiyaç gidermek için çalışmasına ara verdi. Tam bu sıra Maymun ortaya çıktı.Meğer sabahtan beri marangozu gözlüyormuş. Geldi, testereyi aldı, kütüğü biçmeye devam etti.Marangozun yardığı yere yerleştirdiği odun parçasını çıkardı.Çıkarır çıkarmaz yarılan kısım birleşti.Ve üzerine oturan maymunun kuyruğu oraya sıkıştı. Zavallı Maymun can havliyle bağırıyordu. - İmdaaat! Kurtarın beni! İmdaaat! Bağırtısına marangoz yetişti ki ne görsün.Zavallının kuyruğu koca kütüğün yarılan kısmına sıkışmış… Marangoz, maymunun kuyruğunu güç bela kurtardı. Kurtardı kurtarmasına ama, bir güzel de azarladı onu. - Bir daha olur olmaz şeye burnunu sokma, dedi. ***** Kelile, Dimne’ye bu hikayeyi anlattıktan sonra: - İnsan . üzerine düşmeyen şeye karışmamalı, dedi. Dimne: - Çok doğru, dedi. Kelile: - Bazen insana layık olmadığı şeyler verilmek istenir.Bu durumda eğer layık değilse kesinlikle almamalıdır.İçinde bulunduğu duruma şükretmelidir, deyince; Dimne, sordu ona: - Peki kralımızın durumuyla bu hikayenin ilgisi var mı? Kelile şaşırdı; sorusuna soruyla karşılık verdi. - Sence var mı? - Var, dedi Dimne, bensenin anlattığın hikayeden şöyle bir sonuç da çıkarıyorum. “Padişahlara yaklaşmak sadece çıkar için değildir.İnsan, dostlarına yardım etmek için bir güç bulabilir bu yakınlaşmaktan.Düşmanlarına karşı da. Padişahların gücünden yararlanabilir.Yoksa tembel tembel oturmak iyi değildir.” . - Haklısın, dedi Kelile. Dimne, devam etti konuşmasına.İnsan elde ettiği şeyle de yetinmemeli.Söz gelimi bir arslan bir tavşan avlasa,Sonra, bir yaban eşeği görse, tavşanı bırakıp onu avlamalı.Tavşan . mı büyük yaban eşeği mi?Bir köpek kendisine verilen bir kemiğe bağlanıp kalmamalı.İnsan bir hizmet yapsa onunla yetinse sence iyi mi? - Değil . kuşkusuz, dedi Kelile. Dimne: . - İnsan daima herşeyin iyisini aramalı, dedi. Kelile: - Ama insan gücünün sınırı var bir de, dedi.Bu sınırı fazla zorlamak da boşuna uğraşmaktır. - Hayır, dedi Dimne, ben senin gibi düşünmüyorum.İnsan daima yüce şeylere gözünü dikmeli.Bulduğuyla yetinmemeli.Bu konuda bir hikaye biliyorum, onu anlatmamaı ister misin? Kelile, - Çok iyi olur, dedi. Bunun üzerine Dimne, İki Arkadaş hikayesini anlatmaya başladı. |
Beydeba - Beydeba Kimdir? Beydeba Eserleri - Beydeba Masalları - Beydeba Hikayeleri
Şaşkın Tilki
- Bir gün, dedi; bir tilki ormanda geziyordu. Ağacın üzerinde semiz mi semiz bir horoz gördü. Ağzının suyu aktı. Kenara sindi, saklandı, horoza saldıracağı sırada, garip bir ses: - Güüm güm de güm güm! Baktı, sesin geldiği yöne.Gördüğünden bir şey anlamadı.Tilki, davulu ne bilsin.Saf saf düşündü. “Bu da ne acaba? Nasıl bir yaratık bu böyle?” diye…Fakat sesi böyle ilginç olur da tadı olmaz mı? Bu düşünceyle horoza değil ona saldırmayı kurdu aklından…Bir süre bekledi.Davul rüzgarın sallamasıyla, “güm güm de güm güm!” diye sesler çıkarıyordu.Tilki,gerildi gerildi, davula doğru atıldı birden. . Fakat bir de ne görsün! İçi boş bir kasnak… Yiyecek gibi değil. Bu arada horoz da kaçmıştı. Tilki, yaptığına pişman, önüne baka baka uzaklaştı oradan. ****** Dimne, Arslan’a bu hikayeyi anlattıktan sonra, - Doğrusu, dedi sizin gibi güçlü kuvvetli bir sultanın ne olduğu belirsiz bir gürültüden çekinmesi doğru değil efendim. Arslan kuşkuyla baktı Dimne’ye. Şetrebe’nin böğürtüsü kuşkulu bakışlarının üzerine bir kez daha düşünce, Arslan’ı tekrar aldı bir korku. Dimne, Arslan2dan olayı öğrenmek için izin istedi: - Buyruğunuz olursa, gidip araştırayım, bu sesin kime ait olduğunu öğreneyim. Arslan istemeye istemeye razı oldu. Bir yandan seviniyor, bir yandan üzülüyordu. Dimne,yanında birkaç kişiyle yola çıktı. Kralsa, sabırsızlık içinde beklemeye başladı; . - İzin vermekle doğru mu yaptı acaba? diye hayıflanıyordu. Neden sonra Dimne huzura geldi.Gülümsüyordu. Arslan, şaşırdı. “Aklını kaçırmış olmalı” diye düşündü. Dimne, kurnaz kurnaz gülümseyerek, - Sizi korkutan o korkunç sesin sahibi kim, bilin bakalım? dedi. Arslan, tuhaf tuhaf baktı Dimne’ye. Dimne: - İnanmayacaksınız ama, bir öküz, dedi. - Öküz mü? diye atıldı Arslan.Nasıl da şaşırmıştı. - Evet, öküz, diye devam etti Dimne, otlamaktan semirmiş . büyük bir öküz.Ama sevimli mi sevimli…Dilerseniz gidip hemen getireyim huzurunuza. Arslan kulaklarına inanamadı. Niye olmasındı, öküze sahip olmak güzel olurdu. . - Pekala, getir bakalım, diye buyruk verdi. Dimne, Şetrebe’nin yanına gitti. Buralarda ne aradığını, ne zamandan beri bu ülkede yaşadığını sordu. Şetrebe, başından geçenleri bir bir anlattı. . Dimne: - Bu ülkenin sultanı var.Büyük ve güçlü bir arslan.Şimdiye dek onun huzuruna niçin çıkmadın? Doğrusu anlayamadım? diye sordu. Şetrebe: . - Eğer canıma kastı yoksa niçin gitmeyeyim? diye kuşkulu kuşkulu konuştu. Kurnaz Çakal güldü. - Canına niye kastı . olsun, tam tersi, senin gibi güçlü kuvvetli hayvanları çok sever o, dedi. Bunun üzerine Şetrebe’yi sevinçle huzuruna kabul etti. Onu . uzun uzun dinledi. Çok iltifatlarda bulundu. Bununla da kalmadı, sarayda yaşamasını istedi. Şetrebe, artık Padişah’ın adamı olmuştu. Nereden nereye… Artık kırlarda başıboş gezmek yoktu.Arslan’ın yanında ülke yönetiminde yardımcı olacaktı. Aradan uzun bir zaman geçti. Öküz, sarayda önemli görevler üstlendi.Kral, pek çok konuda ona danışıyordu.Toplantılarda yer alıyordu.Düşüncesine başvuruluyordu.Gün geçtikçe öküzün saraydaki durumu değişti, daha da iyiye gitti. Öyle ki Dimne bile gölgede kalmıştı. Kurnaz Çakal bundan rahatsızdı, kuşkusuz. Gidip durumu, arkadaşı Kelile’ye anlattı. - Sen, dedi Kelile, kendi elinle yapmışsın.Öküzü tut arslanın huzuruna götür.Onun has adamı yap.Sonra da şikayet et.Buna hakkın yok. Dimne çok üzgündü. Kelile ona bir öykü anlattı. - Senin durumun öyküdeki adama benziyor, dinle de gör. |
Beydeba - Beydeba Kimdir? Beydeba Eserleri - Beydeba Masalları - Beydeba Hikayeleri
Tüccarın Oğulları
Tüccar baba, hikayeyi burada bitirdi.Çocuklarına çalışmanın önemini anlattı.Kazanmak kadar harcamanın da güç olduğunu öğretti. Oğulları,gerekli dersi almıştı. Küçük oğlu: - Ben de ticaret yapmak istiyorum, dedi. Babası mutlulukla karşıladı bu kararı. Elindeki bir çift öküzü oğluna verdi.Küçük Oğul öküzleri bineceği arabaya bağladı.Öküzlerden birinin adı Şetrebe, diğerinin ki Metrebe’ydi. Bu hikayeyi asıl anlatan ünlü filozof Beydeba’ydı.Padişah Debleşem’e anlattığı hikayenin içine başka hikayeler karışmıştı. Beydeba,Debleşem Şah’ a hikayenin devamını anlatmaya başladı. Tüccarın Küçük Oğlu, öküzleri arabaya koştu. Ticaret yapmak üzere yola koyuldu. Gece gündüz demedi yol aldı. Az gitti uz gitti, dere tepe düz gitti. . Altı ay kış bir de güz gitti. Öküzler çok yorulmuşlardı.Şetrebe hastalanmıştı. Yola devam edecek gücü kalmamıştı. . Adam, Şetrebe’yi bir arkadaşına teslim etti.Arabaya başka bir hayvan bağladı. - Şetrebe iyileşince bize yetişirsiniz, diyerek yola devam etti . Yine az gitti uz gitti. Lale sümbül biçti.Soğuk sular içti. Çok dağlar aştı, çok ovalar dolaştı. Köyden köye ulaştı. Diğer öküzü de hastalandı.Metrebe de güçsüz düşmüştü. Adam, onu da yolda bıraktı.İyileşince yetişir, diyerek tekrar yola düştü. Bu arada Şetrebe henüz iyileşmemişti. Yanına bıraktığı arkadaşı da sabırsızlanmıştı. “Öküz öldü derim” diyerek Şetrebe’yi yalnız başına bırakıp ayrılmıştı yanından. . Çok geçmeden Şetrebe iyileşmişti.Kırlara, çimenliklere yayılmaya gitmişti. Şetrebe’nin kayfi yerindeydi.O bahçe senin bu bu tarla benim geziyordu. Yemyeşil çimenlerde yayılmaktan çok semirmişti. Öyle bir duruma gelmişti ki,görenler tanıyamazdı. Şetrebe’nin yaşadığı orman yemyeşildi. Çeşit çeşit ağaçlar yükselirdi.Bitişiğinde gür otların fışkırdığı çayırlık uzuyordu.Şetrebe, burada karnını doyurdu.Buz gibi pınardan su içti.Keyif içinde gezinirken bağırmaya başladı. Böğürtüsü dört bir yana ulaştı. Ormanda hayvanların kralı Arslan’a . kadar gitti sesi. Arslan bu sesi daha önce hiç duymamıştı. Korktu, tir tir titremeye başladı. Fakat kimseye belli etmedi korkusunu. Herkes onu korkusuz sanıyordu.Ormanın hakimiydi.Hiçbir şeyden korkmazdı.Fakat bu duyduğu ses garip bir şeydi. Arslan, ormanın yüksek bir yerinde oturmaktaydı.Sarayı buradaydı.Çevreyi rahatlıkla görebiliyordu. Saraya yakın bir yerde iki çakal yaşardı.Zeki mi zekiydi bu çakallar. Saraya yakın olmalarına rağmen, öyle olur olmaz zamanlarda Arslan’ın yanına gidemezlerdi. Birinin adı Kelile, diğerinin adı Dimne’ydi. Dimne, bulunduğu yerden Arslan’ın korktuğunu gördü, durumu arkadaşı Kelile’ye duyurdu. . Kelile: - Bizim üzerimize görev değil, dedi.Kralımızın nasıl bir durumda olduğundan bize ne.Onun emirlerine uymakla yükümlüyüz.Gerisi bizi ilgilendirmez. Dimne: - Haklısın, dedi Kelile’ye. Kelile: - Öyle olur olmaz işlere burnumuzu sokmamalıyız, diyerek sürdürdü konuşmasını, Bu konuda bir hikaye biliyorum, dedi. Dimne, merak etti: - Anlatır mısın? diye sordu Kelile’ye. - Tabi, niye olmasın, dedi Kelile. Ve anlatmaya başladı. Hikaye, burnunu her işe sokan bir . maymun hakkındaydı. |
Beydeba - Beydeba Kimdir? Beydeba Eserleri - Beydeba Masalları - Beydeba Hikayeleri
Arslanın Korkusu
Dimne’nin gerçekten de kararı karardı.Dediği dedikti. Ne yapıp yapıp Arslan’ın yanına gidecekti. Sonunda dediğini yaptı. Saraya gitti.Durumunu bildirdi. Ve huzura kabul olundu. Arslan önce Dimne’yi küçümsedi. - Kimmiş, dedi benimle mutlaka görüşmek isteyen? Dimne, ileri atıldı. - Benim, efendim, dedi. - Sen de kimsin? . - Ben, dedi Dimne, size vakti zamanında hizmet etmiş filan çakalın torunuyum. Arslan hatırlamakta güçlük çekti.Fakat sonunda dedesini hatırladı Dimne’nin. Ve aradan günler, haftalar, aylar geçti. Dimne, öyle kolay bir lokma olmadığını Arslan’a kabul ettirdi.Arslan pek çok konuda düşüncesini sordu Dimne’ye.Her defasında şaşırtıcı cevaplar aldı. Gün geçtikçe Arslan’ın gözüne daha da girdi. Sözünü dinletti. Övgüsünü kazandı. . Ve artık, Arslan; en küçük bir karar verirken bile Dimne’ye danışır hale geldi. Dimne, kralın en yakın adamı oldu. Günler böylece geçip giderken, bir gün, Arslan’ın huzurundayken; - Efendimiz, dedi Dimne, sizi çok zamandır durgun görüyorum.Avlanmak, uzak diyarlara gitmek, gezip görmek çok yararlıdır.Siz de böyle bir istek görmüyorum.Eğer benim bilmediğim bir sebebi varsa söyleyiniz. Arslan, yarasına dokunulmuş gibi oldu. Korkuyordu.Gerçek nedeni buydu.Fakat Dimne’ye bundan söz etse miydi? . Bir süre sessiz kaldı. Sonunda anlatmaya karar verdi. Tam bu sırada, öküz Şetrebe’nin o korkunç böğürtüsü duyulmaz mı!… Kral nasıl da korkmuştu. . Beti benzi atmış, tir tir titremeye başlamıştı. Artık Dimne ‘den bunu gizlemesi mümkün değildi. - . İşte, dedi, beni korkutan şey bu. Sesi böylesine korkunç olursa, kimbilir kendisi nasıldır? Dimne, kurnaz kurnaz gülümsedi: - Korktuğunuz şeye bakın! Doğrusu belki de en korkulmayacak şey bu olmalı, diyerek Padişah’ı yatıştırmaya çalıştı. Fakat bir anda korkuyu yenmek imkansızdı. Kurnaz çakal, Arslan’a bir tilkinin hikayesini anlatmaya başladı. İlgili Hikayeye Beydaba Kategorisinden "Şaşkın Tilki" başlıklı hikayeyi açmak suretiyle ulaşabilirsiniz. |
Beydeba - Beydeba Kimdir? Beydeba Eserleri - Beydeba Masalları - Beydeba Hikayeleri
İki Şehzade
Halep’de bir zamanlar bir padişah yaşardı.İki de oğlu vardı. Çok zengindi.Büyük bir hazineye sahipdi.Servetinin geleceği konusunda kuşkuluydu.Oğullarına güvenmiyordu.Bir çare aramaya başladı.Halep’ te . yaşayan oldukça dindar bir dervişle anlaştı.Bütün hazinesini sarayda bir mahzene gömdürdüğünü söyledi.Gerçekte bu doğru değildi. Çocuklarına, - İşte hazinem burada, dedi.Ben öldükten sonra gerektiğinde bu mahzeni açarsınız.Ülkenin paraya ihtiyacı olursa buradan karşılarsınız. Hazineyi geceleri , Derviş’in bulunduğu yere taşıdılar.Derin bir kuyu kazıdılar.Bütün parayı, mücevherleri buraya gömdüler.Bir de şehzadeler güç durumda . kaldıklarında. Aradan yıllar geçti. Padişahlar bu dünyadan göçüp gitti.ardından Derviş de ölmesin mi! Hazinenin yerini kimse bilmiyordu.Çok geçmeden şehzadeler kavgaya başladılar,Biribirlerine girdiler.Kıyasıya dövüştüler. Şehzadelerden biri diğerini yendi.Tahta geçti.Hazineye el sürmedi.Gerektiğinde açacaktı. Tahta geçen şehzadeler görkemli bir yaşayış içindeydi. Diğeri tacı tahtı terketti. Sadece ahiret için çalışma düşüncesiyle kenara çekildi.Aklına o dindar adamın evine gitmek geldi.Gitti ve orada yaşamaya başladı. Günlerden bir gün kuyunun suyu çekildi. Şehzade su bulmak için kuyunun dibine indi. Kazması, sert bir cisme takıldı.Merak edip baktı ki ne görsün!Babasının hazinesi. Çok sevinmişti Şehzade. Durumu kimseye duyurmadı. Tahtta olan kardeşi kendisi adeta kaybetmişti.Zevk içinde yaşıyordu.Elindeki parayı harcayıp tüketmişti. Ülke yönetimi başıboş kalmıştı. Bunu fırsat bilen komşu ülkenin hükümdarı saldırıya geçti. Şehzade ordu kurmak için babasının hazinesini açtırmak istedi.Aradılar aradılar, babasının sözüne ettiği yerde bulamadılar.Hazırlıksız girilen savaşta şehzade öldürüldü.Saldıran ülkenin padişahı da bir okla vurulup ölmüştü.Bunun üzerine iki taraf anlaşma yoluna gittiler.Ve bir hükümdar seçmek istediler. Düşündüler taşındılar. Birçok kimseye sordular, danıştılar. Sonunda diğer şehzadeyi padişah olarak seçtiler. Tüccar, oğlunu anlattığı hikayeyi dinledi. - Bu hikayede etkileyici bir düşünce yok, dedi. Tüccar’ın oğlu sustu. Babası haklıydı. “Ben de haklıyım” diye geçirdi içinden.Doğrusu baba mı haklıydı, yoksa oğlu mu, kestirmek zordu. Tüccar, bunun üzerine, Şahin ile Kuzgun arasında geçen bir hikayeyi hatırlattı. Onu anlatmaya başladı. |
Beydeba - Beydeba Kimdir? Beydeba Eserleri - Beydeba Masalları - Beydeba Hikayeleri
Ateş Sıcağında Dürüstlük Sınavı
Bir zamanlar Basra’da ormanla kuşatılmış bir ada vardı.Ada değil sanki bir cenneti burası.Yemyeşil ağaçlar…Berrak sular…Kuşlar…Çiçekler…Birbirinden güzel canlılar yaşardı, ormanda. İçlerinde birisi vardı ki, oldukça değişikti.Keskin dişleri vardı.Güçlü pençesi… Çok çevikti. Kaplandı bu. . Gücü sayesinde ormanın kralı olmuştu.Suçluları hemen cezalandırırdı. Haksızlığı önlerdi.Yoksullara yardım ederdi. Hayvanlar onu hem seviyorlar hem de korkuyorlardı.Kaplanın miniminnacık bir de yavrusu vardı.Gözü gibi koruyordu onu.Ormanın yönetimini ölünce ona bırakacaktı. Yönetime ilişkin bilgilerle donatmıştı onu. Haklı ile haksızı nasıl ayırdedeceğini öğretmişti.Suçlunun nasıl belirleneceğini…Nasıl cezalandırılacağını…Haklıya hakkının ne şekilde verileceğini…Toplum yararın çalışanın hangi biçimde ödüllendirileceğini… . Her ölümlü gibi Kaplan da göçüp gitti bu dünyadan. Yavru henüz büyümemişti.Babası sağlığında onu ormanın yönetimine getirmemişti. Bu durum, ormanda karışıklığa yol açtı.Vahşi hayvanlar birbirlerine girdiler.Herkes liderlik peşindeydi. Büyük kavgalar oldu.Birçok hayvan birbirini hırpaladı.Bazıları öldü. Sonuçta galip çıkan aslan oldu. Dev pençeleriyle herkese korku verdi.Hiçkimse karşısına çıkamadı. Yavru Kaplan çaresizdi.Bir süre ortalıkta görünmedi. Kimsenin olmadığı ıssız yerlerde gezindi. Epeyi bir zaman başıboş, serseri gibi dolaştı.Sonunda pençesi kuvvetlenmişti.Oldukça güçlenmiş, dişleri de keskinleşmişti. Gitti, yaşlı kaplanlara danıştı.Arslana karşı bir harekete girişmek istiyordu.Yaşlılar deneyimlerini anlattılar…Onu yüreklendirdiler…Fakat herhangi bir eyleme giriştiğinde onu destekleyemeyeceklerini söylediler. . Yavru Kaplan, Arslan ‘a bizzat kendisi gitti. Arslan, iyi kalpli biriydi. Kaplan’ı sarayına aldı. Yakınında bir görev verdi.Her defasında ona güvendiğini belirtiyordu. Günler böyle geçip giderken… İlginç bir olay oldu. Hava sıcak mı sıcaktı. Bunalmıştı herkes.Uzak bir yerde görülmesi gereken bir iş çıktı. Arslan sarayda düşünceli düşünceli geziyordu. ”Bu görevi kime verebilirim? Kim bunun üstesinden gelebilir?” diye koşuşturuyordu. Kaplan içeri girdi. - Sizi bu düşünceye düşüren nedir? diye sordu. Arslan, - Hava çok sıcak olduğu için kimse görev istemiyor, dedi. Kaplan, - Havanın sıcak olması göreve koşmaya engel değildir, dedi; izniniz olursa bu işe ben gitmek istiyorum. Arslan çok şaşırdı. ”Nasıl olur” diye düşündü.Kimse gitmek istemezken…Gerçi kaplana güveniyordu.Onun bu işi başaracağına da inanıyordu. - Beni çok sevindirdin , dedi. Kaplan hemen davrandı.Yanına birkaç asker de alarak yola çıktı. Havada ateş sıcaklığı vardı.Güneş yeryüzünü ateş yalımı gibi yakıyordu. Epeyi yol aldılar. Artık yürümek imkansızlaşmıştı. Kaplanın yanındakiler daha fazla dayanamayacaklarını söylediler. Biri atıldı, - Şurada, serin bir yerde dinlensek dönüp gitsek arslanın ne haberi olacak? diyecek oldu. Kaplan kestirip attı: - Sizler dayanamıyorsanız geri dönün. Ben tek başıma devam ederim.Padişahımızın bize güvendiğini biliyoruz.Bu güvene layık olmalıyım. Kaplanın bu sözleri Arslanın kulağına gitti.Sevincine diyecek yoktu.Kaplan’a o olaydan sonra önemli görevler verdi.En yakınına aldı.Hayatı boyunca çok güvendi. |
Beydeba - Beydeba Kimdir? Beydeba Eserleri - Beydeba Masalları - Beydeba Hikayeleri
Şahin Ve Kuzgun
Sevgi sessiz bir kuştur, uçar kalp denizinde… Yıllar, belki yüzyıllar önceydi. Yemyeşil bir orman köyünde, garip bir derviş yaşardı.Gece gündüz Allah’ a ibadette bulundu Derviş.Bir parça ekmek bulursa yer, bir yudum su bulursa içerdi.İçinde sonu gelmez istekler yoktu… Bir gün ormana gitmişti. Kalın gövdeli tek ağaçlar…Kayaları delmiş incecik kökler…Çiçekler…Kelebekler… Şırıl şırıl kaynayan pınarlar… Bir yandan gizemli güzellikte kendisini yitirerek yürüyor, bir yandan da ; “Allah ne güzel yaratmış”! diyerek duygularının ayaklandığını hissediyordu. Derken, bir şahin gördü, kalın ağacın gövdesinin çevresinde dönüp duruyordu. Garip sesler çıkarıyordu. “Allah Allah, bu hayvanın bir derdi var galiba” diye söylendi.Şahin ‘in gagasında et parçası vardı.Derviş iyice meraklandı.Kenara gizlendi.Şahini izlemeye başladı.Şahin bir süre ağacın çevresinde dolandı durdu.Sonunda, ağaçtaki yuvaya kondu.O da ne! Derviş baktı yuvada bir kuzgun var.gözleri görmüyordu kuzgunun.Tüyleri de dökülmüştü. “Zavallı kuzgun” Diye söylendi Derviş.Hayvanın miskin haline çok acımıştı. Şahin, yuvaya konar konmaz gagasında ki et parçasını çöplerin üzerine koydu.Kuzgun bağırıyordu.Aceleyle et parçasını da küçük lokmalara böldü ve teker teker kuzguna yedirmeye başladı. Derviş beyninden vurulmuşa dönmüştü. “Nasıl olur!” Diyerek şaşkınlığını belirtti. Gözleri görmeyen miskin bir hayvanın yiyeceği bir yırtıcı kuşun eliyle kendisine gönderiliyordu. Ben de oturup beklesem Allah bana yiyecek gönderir diye orada beklemeye başladı. Gece oldu. Vakit bir hayli ilerledi.Derviş hala bekliyordu. Sabah oldu.Kuşlar cıvıldaşmaya başladı. Derviş bekliyordu.Ne gelen vardı ne giden. Güneş ışıklarını çekti yeryüzünden. Karanlık bir perde çöktü. Ay ışıldadı. Yıldızlar göğün yüzünü lacivert bir kıra dönüştürdüler. Ay sessizce çekilde neden sonra. Gün tekrar gülümsedi. Aradan kaç gün geçti, bilinmez. Biz diyelim on siz deyin yirmi gün…Derviş beklemekten bıkmıştı.Açlıktan da güçsüz düşmüştü. Aklı başına geldi neden sonra. “Çalışmayınca Allah bir şey vermiyor insana” diye düşündü. Neredeyse açlıktan ölecek gibiydi. Kalktı yiyecek aramaya koyuldu.Tüccar öyküyü anlattı.Oğullarına bu hikayeden çıkardığı dersten söz etti. Küçük oğlu çok etkilenmişti. - Öğütlerin çok güzel babacığım, dedi. Ama benim bir sorum var. Kazandığımız serveti nasıl koruyacağız? Tüccar, küçük oğlunun sorusunu dinledi. Bir süre düşündükten sonra: - Kazandığımızdan fazla harcamamalıyız, dedi. - Doğru, dedi küçük oğlan. Babası devam etti: - Elde ettiğimiz serveti iyi korumalıyız.Sermayemizi daima bırakmalıyız.Harcamalarımızı karımızdan yapmalıyız. - Böylece sermayemiz elimizden çıkmaz, dedi küçük oğlan, - Elbette, dedi tüccar. Babanın aklına bir hikaye daha geldi.Gerğinden fazla harcayan farenin hikayesiydi bu. - Anlatayım mı bu hikayeyi? diye sordu tüccar. Çocuklar: - Çok iyi olur, dediler. Baba, hikayeyi anlatmaya başladı. |
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.