ForumSinsi - 2006 Yılından Beri

ForumSinsi - 2006 Yılından Beri (http://forumsinsi.com/index.php)
-   Genel Bilgiler (http://forumsinsi.com/forumdisplay.php?f=645)
-   -   Ekoloji Nedir? Ekoloji Neye Denir? Ekoloji'nin Kuralları Nelerdir? (http://forumsinsi.com/showthread.php?t=821377)

Prof. Dr. Sinsi 09-11-2012 04:38 AM

Ekoloji Nedir? Ekoloji Neye Denir? Ekoloji'nin Kuralları Nelerdir?
 
Ekoloji Nedir? Ekoloji Neye Denir? Ekoloji'nin Kuralları Nelerdir?
Ekoloji Nedir? Ekoloji Neye Denir? Ekoloji'nin Kuralları Nelerdir?

Ekoloji Nedir?

Ekoloji, canlıların birbirleri ve çevreleriyle ilişkilerini inceleyen bilim dalıdır. Ekosistem ise canlı ve cansız çevrenin tamamıdır. Ekosistemi de abiotik faktörler (toprak, su, hava, iklim gibi cansız faktörler) ve biyotik (üreticiler, tüketiciler ve ayrıştırıcılar) faktörler olmak üzere iki faktör oluşturur.
Bu tanımlamadaki organizmalar; diğer bir deyim ile canlılar veya canlı çevre, insan, hayvan ve bitkilere ait bireyleri veya bunlardan oluşmuş toplumları ifade etmektedir. Tanımlamanın içinde geçen organizmaların içinde yaşadıkları ortam deyimi ise cansız çevre olarak da ifade edilir ve hava, su, toprak, ışık gibi faktörleri kapsar. Ekolojinin; botanik, zooloji, mikrobiyoloji, fizyoloji, bitki beslenmesi, anatomi, morfoloji, patoloji, pedeloji, jeoloji, jeomorfoloji, mineraloji, fizik, kimya, meteoroloji ve klimatoloji gibi bilim dalları ile yakın ilgisi vardır.
Araştırma konusu, yöntemi ve amaçlarındaki bazı özellikleri yardımıyla ekolojiyi diğer doğa bilimlerinden ayırma olanağı vardır. Ekoloji bütün canlılar için ortak olan ve canlılar üzerinde etki yapabilen temel konularla ilgilenir. Diğer bir ayırıcı özelliği ise ekolojinin bir canlıya ait belirli organları ve bu organlardaki hayat süreçlerini değil, canlıların içinde bulundukları hayat ortamı ve diğer canlılarla olan karşılıklı ilişkilerini incelemesidir.
Günümüzde insan çevre ve ekoloji sözcüklerini bir bütün olarak kullanmaktadır. Kıtalardan okyanuslara, göllerden akarsulara, yer altı sularından atmosfere, mikroorganizmalardan insana ve bitkiler âlemine kadar bütün canlı ve cansız varlıklar arasında düzenli bir ilişki vardır. Yani organizmalar yaşamlarını sürdürebilmeleri için diğer organizmalarla ve çevreleriyle ilişki içerisindedir. Organizmaların çevreleriyle ve birbirleriyle olan ilişkilerini inceleyen bilim dalına “ekoloji” denir. son 30-35 yıl içinde dünya nüfusunun hızla artması, sanayi ve teknolojinin ilerlemesi, doğal kaynakların tükenmeye başlaması, çevre sorunlarının gündeme gelmesine yol açmıştır.

Ekoloji
Yeryüzünde on kilometre okyanus tabanından atmosferin on kilometre yerden yüksekliğine kadar olan tabaka canlıların barınma yeridir. Bu alana dünya katmanları arasında biyosfer adı verilir. Ekoloji de 20 km’lik dikey alan içersindeki canlıların yaşama şekillerini ve birbirleriyle olan ilişkilerini inceler. Canlıları etkileyen çevre faktörlerine ambiyotik faktörler, canlıların birbiriyle olan ilişkilerine biyotik faktörler denir.
Modern ekolojide anlama kolaylığı sağlamak için canlılar organizasyon derecesine göre sıralanır. Bu sıralama sonucunda biyolojik spektrum meydana gelir.Bu spektrum; Protoplazma-Hücreler-Dokular-Organlar-Organsistemleri-Organizmalar-Populasyonlar-Kommuniteler-Ekosistemler-Biyosfer şeklinde sıralanır.
İşte bu spektrum içerisinde ekoloji; organizmalardan sonraki terimleri inceler. Biyotik faktörleri oluşturan bu terimlerin üzerindeki fiziksel ve kimyasal faktörlerin sınırlayıcı etkisini de ekoloji inceler.
Ekolojide kullanılan bazı terimler vardır. Bunların başlıcaları;
  • Populasyon: İnsan nüfusunu ifade edeb bir terimdir. Ancak ekolojide belirli sınırlar içersinde barınmakta olan aynı türden oluşan bireyler topluluğunu ifade eder. Ekolojinin biyotik faktörler içersinde en küçük birimidir. Populasyonlar kendi kendine yeterli değildir.
  • Kommunite: Bir bölgede yerleşen populasyonlar topluluğudur. Abiyotik faktörlerle birlikte kommuniteler kendi kendilerine yetebilen topluluklardır.
  • Ekosistem: Kommunite + Abiyotik ortam ekosistemi oluşturur.
  • Habitat: Populasyon içersindeki canlıların biyosfer tabakasındaki kalıtsal yapısına uygun yaşama bölgesine habitat denir. Habitat canlının yaşama adresidir.
  • Niş: Habitat içersindeki canlıların yaptığı biyolojik faliyet ya da iştir.
  • Flora: Belirli bir bölgedeki veya biyosferdeki bitki topluluklarıdır. Aynı zamanda bakterilerin oluşturduğu populasyonlara da flora denir.
  • Fauna: Hayvanların oluşturduğu topluluklara denir.
  • Biyotop: Canlının yaşayabileceği fiziksel ortamdır.
  • Biyom: Özel komunitelere biyom adı verilir. Tundra, maki, çöl biyomu gibi.
1. Abiyotik Faktörler
Bireylerin populasyonda, populasyonların da kommunite içersinde gerçekleştirdikleri aktiviteler kararlı bir yaş** ortamının oluşturulmasında kesinlikle etkilidir.
Ancak biyosferde ekolojik sistem kurulurken elbette matematiğin güneş sistemindeki mesafe sabitleri, dünyanın açısı ve elepsoid fiziki yapısı etkilidir. Ayrıca fizik ve kimyanın temel prensipleri, yeryüzünün dönüş hızı, çekim gücü, atmosferdeki gaz yoğunluğu, gaz basıncı gibi faktörler en önemli etkenlerdir.
Dış etkenler dediğimiz abiyotik faktörler yeryüzünde canlıların yaşama alanlarını sınırlandıran en önemli etkenlerdir.
Bunlara bağlı olarak farklı devirlerde farklı türler populasyonlar üzerinde baskınlık kurmuştur. Örneğin jura devrinde sürüngenler ve eğrelti otları en baskın populasyonlar olmuşlardır. Ancak abiyotik etkenlerle bugün bu canlılar bir çok türünü yitirmiş ve günümüzde eğrelti otları; orman altı bitkileriyle, dinozorlar; kertenkele, yılan, kaplumbağa, timsahlar ile temsil edilmektedir. Yani yeryüzünde gerçekleşen buzlaşma, sel, deprem, volkanik patlama, dünya yüzeyinin sularla kaplanması, aşırı rüzgar, yüksek sıcaklık gibi doğal olaylardan bitki ve hayvan populasyonları tamamen olumsuz etkilenmişlerdir. Bunun sonucu bugün dahi hissedilebilmektedir. Örneğin kelaynak olarak ifade edilen kuş türü yok olmuştur, panda ayıları yok olmuştur. Bugün bunlar hayvanat bahçelerinde yapay olarak üretilmektedir.
Doğadaki olumlu veya olumsuz abiyotik faktörlere rağmen günümüze kadar gelebilen dayanıklı canlılarda bulunmaktadır. Bunlara fosil canlılar da denir. Örneğin, Latimeria balığı ile hamam böceği yeryüzünün en eski yaratıklarındandır.
Abiyotikler fiziksel ve kimyasal faktörler olarak ikiye ayrılır.

A) Fiziksel Faktörler

1. İklim
İklimler klimatoloji bilimi içersinde değerlendirilir. İklim içersinde canlıları ilgilendiren faktörler sıcaklık, yağmurlar, yağışlar, nem, rüzgar, güneşlilik, bulutluluk ve don olaylarıdır.
Optimum iklim şartlarının içerikleri türlere göre değişmektedir. Örneğin; çok yağış alan, ılıman olan alanlarda mükemmel orman ekosistemleri ve ormana bağlı hayvan populasyonları oluşturulmuştur. Aynı zamanda düşük ısılı olmakla beraber nem oranı yeterli olan Amerika’nın üst Alaska kıtası ve Rusya’nın üst Sibirya ormanları da buna güzel örneklerdir.

2. Isı
İklim içersinde en önemli faktörlerden biri de ısıdır. Örneğin eklem bacaklıların bir çoğunun yaşam süresi 3-4 ay içersindedir. Isı periyodunun da 16 dereceyle 25 derece arasındaki dönemine rastlar. Yazın sonuna doğru kaybolurlar. Aynı şekilde iklim bitkilerde; su alma, çiçeklenme, enine büyüme, meyvelenme gibi dönemlerin belirlenmesinde tamamen etkili bir faktördür.
Hayvanlar vücut sıcaklığı yönüyle;
1. Poikilotermal hayvanlar (soğuk kanlılar veya vücut ısısı değişenler)
2. Homoitermal hayvanlar (sıcak kanlılar veya sabit ısılılar) olmak üzere ikiye ayrılır.
Canlılar arasında yüksek ısılarda, düşük ısılarda ve her iki ortamda yaşamaya uymuş olan canlılar vardır.
Bazı canlılarda sıcaklık artışına paralel (tölerans sınırları içersinde) metabolizma hızı da artar. Ancak tölerans sınırlarını aşan ısı, canlıda metabılik anormallik olarak adlandırılan paraliz (şok, geçici felç) olayını ortaya çıkarır. Artmaya devam ederse öldürür. Isı aşırı oranda düşmeye devam ederse yine paraliz olayı görülür.
Sıcaklık aynı zamanda hayvanların vücüt büyüklüğünü tayin eden bir faktördür. Kuzey enlemlerde yaşayan sıcak kanlı hayvanlar sıcak bölgelerde yaşayanlara göre daha büyük olma eğilimindedirler.
Büyük vücutta kütleye göre az yüzey olması, sabit ısılı hayvanların vücüt sıcaklığını koruyabilmesi bu adaptasyon özelliğiyle sağlanır.
Bu canlıların aynı zamanda kuzey bölgelerde yaşayanlarında ekstrimiteler küçük yapılıdır. Kulak, burun ucu, el ayası (yüzeyi) , ayak ayası gibi. Bu sayede ısı kaybı en aza indirilir. Sıcak ortamlarda bu organlar büyük olur. Bunlar serinleme amacıyla kullanılır.
Değişken ısılı hayvanlarda bunun tam tersi özellikler gözlenir. Bu hayvanlar soğuk ortamlarda daha küçük vücut yapısına sahiptirler.

3. Işık
Yeryüzünde kurulan ekosistemlerin ve bunun sonucu olarak biyosferin kararlılığı, devamı, bugünkü ölçüler içersinde ışık enerjisinin devamına bağlıdır. Işık özellikle bitkiler için önemli bir abiyotik faktördür. Ancak 3100 Angstrom dalga boyunun altındaki mor ötesi (x ışınları) ışınları ile 7000 Angstrom dalga boyunun üzerindeki ışınlar protoplazmayı bozucu etkiye sahiptir. Dolayısıyla 3000-7000 Angstrom dalga boyundaki ışınların kalitesi, şiddeti ve süresi önemlidir.
Karasal ekosistemlerde ışık fotosentez için çok önemlidir. Özellikle ormanlık alanlarda bitki florasının üst ve alt katmanları vardır. Ormanda ışıkla temas eden ilk üst tabakaya taç tabakası denir.Taç tabakasının sıklığı alt tabakalarda yaşayan türleri sınırlar. Örneğin sık bir taç tabakasına sahip çam ormanının alt kısımlarında yeniden ve kendiliğinden çam filizlerinin gelişmesi ışık eksikliğinden dolayı çok az olur.Yani çam ormanları zor yenilenen ormanlardır. Böyle bir ortamda gölge bitkileri gelişebilir. Örneğin; Eğrelti otları, karayosunları gibi.
Ormanın sıklığı gölge yoğunluğunu arttırır. Buna bağlı olarak taç yapıyı oluşturan bitkilerin gelişmeleri ve orman rejenerasyonu genç bitkinin gölgeye olan dayanıklılığı ile doğru orantılıdır. Gölge yoğunluğuna dayanabilen bitkilerde orman rejenerasyonu kolay olurken dayanamayan bitkilerde rejenerasyon çok zor olmakta veya orman yeni oluşuma gidebilmekte, baskın türler değişebilmektedir.
Bitkilerde fotosentez ile üretilen organik besin hem bitkiler hem de hayvanlar için besin kaynağı olarak kullanılır. Bitkilerde arta kalan besin depo edilir. Depo edilen besin, gelişme, büyüme ve üremede kullanılır. Gölge bitkilerinin ışık şiddeti karşısındaki fotosentez ürünlerinin üst sınırı ile uzun gün bitkilerinin üst sınırı bariz bir fark gösterir. Bu fark gelişmede gözlenir.
Işık faktörü su içi ekosistemlerinde de etkilidir. Işık, su bitkileri tarafından enerji kaynağı olarak kullanıldığı gibi bazı hayvanların pigment üretimi, dış iskelet, kitin, kabuk gibi benzeri yapıların oluşumunda doğrudan etkili olduğu tespit edilmiştir.

B) Kimyasal Faktörler
Canlıların yapısında bulunan maddelerin yeryüzünde ve canlılar arasında aktarılması, dağılımı, aktarılma sıklığı, çözelti oluşturma özellikleri ve oranları populasyon ve kommunitelerde dengenin kurulmasında doğrudan etkilidir.

1. Su
Maddelerin; hücrede, dokularda, sistem ve organizmada dolaşması, kimyasal reaksiyonlar, yapının devamlılığı ve kararlılığı su ile sağlanır. Bu açıdan su çok önemlidir. Canlı organik ağırlığının %50’sini kaybetse yaşayabilir. Ancak suyun %20’sini kaybetse şoka girer.
Canlılar su miktarlarını, osmatik basınçlarını dış ortamlara göre ayarlayarak dengede tutarlar. Örneğin tuzlu sularda yaşayan balıklarda kandaki üre miktarı fazladır. Buna bağlı olarak su dengede tutulur. Tatlı suda yaşayan balıklarda su fazlalığı ortaya çıkar. Dolayısıyla bu canlılarda su içme olmaz ve böbreklerinde aşırı oranda su süzülmesi ve atılma olayı gerçekleşir. Kurak ortam denilen tuzlu sularda tam tersi özellikler gözlenir.
Bitkiler su isteklerine göre üç gruba ayrılır:
a)Higrofitler: Sucul bitkilerdir. Suda yaşarlar. Kök su içersinde toprağa tutunabileceği gibi dışarıda çıkabilir. Stomaları yağrağın yüzeyindedir. Kütikülaları incedir. Yaprakları geniş ayalı ve parçalı olabilir.
b)Mezofitler: Normal ortam bitkileridir. Orta kalınlıkta kütikülaları bulunur. Stoma hem yaprak üstünde hem de altında yer alır. Dut, kavak, söğüt gibi.
c)Kserofitler (Kurak ortam bitkileri): Kuraklık bu bitkilerde kökün gelişmesinde etkilir. Kurak alanlarda bitkiler seyrek olarak bulunur ve geniş bir kök sistemi oluştururlar. Çöl bitkilerinden kaktüsler silindirik yapısıyla su kaybını azaltır. Ayrıca bunlarda kalın bir kütiküla tabakası bulunur. Stomalar gündüz yerine gece açılır. 2. Gazlar ve Mineral Tuzlar
Su buharı oranı hariç diğer gazlar karasal ekosistemlerde fotosentez, solunum, kemosentez, yanardağı faliyetleriyle dengede tutulur. Ayrıca güneş ışınları atmosferin en üst katlarında (iyonosferde) bazı iyonları etkileyerek yeni atom ve moleküllerin oluşumunu sağlayarak dengeye katkıda bulunur.
Oksijen; canlıların yaş**ı için yaşanılmaz bir gazdır.O2’li solunumda doğrudan kullanılır. Atmosferde %21, suda %5 oranında bulunur. Her iki ortamda da kaynak fotosentezdir. 02’nin çoğu sularda yaşayan alglerden karşılanır.
Atmosferdeki oksijen zararlı ışınları absorbe etme özelliğiyle canlıları korur. Ayrıca oksijenin bileşiminden oluşan ozon gazı da ultraviyole ışınlarını emerek canlılara zarar vermesine engel olur. Böylece yeryüzüne faydalı olan ışınlar ulaşır. Buna rağmen ultraviyole ışınları %2 oranda ulaşmaktadır. Bu oran yükseklere çıkıldıkça, gaz yoğunluğu azaldıkça artar. Ultraviyole ışınları yoğun olarak yeryüzüne ulaştığında organik moleküllerin parçalanmasına neden olur. Özellikle DNA bundan etkilenir ve mutasyonun ortaya çıkma oranı artar.
Endüstriyel gelişmeye paralel üretimde kullanılan kloroflorakarbon gazı ozon tabakasının delinmesine yol açmıştır. Bu da insanların yol açtığı en tehlikeli kirliliklerden biridir.
Karbondioksit; solunum, yanma, yeraltı çatlaklarından ve volkanlar ile yeniden atmosfere döner. Örnek: Elazığın buzluk dağları, volkanlar ve çatlaklar önemli CO2 kaynaklarıdır. CO2 gazının ortamda artması canlıların sayıca azalmasına neden olur. Yani bu gazın artışı populasyonları sınırlayıcı bir şekilde etkiler.
Su ortamlarında ısı arttıkça erimiş CO2 oranı artar. CO2 gazının su içinde artması canlıların ölüm oranını arttırır.
Canlıların yapısında hayati önem taşıyan tuzlar bulunur. Bunlar N, P, K, Ca, S, Mg içeren tuzlardır. Bunlara biyogenetik tuzlar denir. Bunların eksilmesiyle canlılarda hayatsal olaylar ve yapısal özellikler bozulur. Her elementin organizmada aktif olarak kullanıldığı bir yapı veya reaksiyon vardır.

2. Biyotik Faktörler
Ekolojide virüslerden bakterilere ve insanlara kadar bütün canlı populasyonlar biyotik faktörler olarak adlandırılır. Biyotik faktörler canlı ve cansız faktörleri yapılarına katarak enerji elde ederler. Bu enerjiyi besin zinciri oluşturarak diğer canlılara aktarırlar. Uygun habitatlar üzerinde hayat tabakaları oluştururlar. Biyotik faktörler, populasyon, kommunite ve ekosistem olarak adlandırılan birimlere ayrılarak incelenir.

2.1. Populasyon
Aynı tür canlıların belirli habitat sınırları içersindeki topluluğuna populasyon denir. Bir populasyondaki büyümeyi çevre şartları, doğum, ölüm ve tür içi rekabet belirler. Populasyondaki birey sayısına populasyonun büyüklüğü denir. Birim alandaki tür sayısına populasyon yoğunluğu denir. Bir habitattaki tür sayısının ulaştığı üst sınıra populasyonun taşıma kapasitesi denir.
  • Populasyonda Yaş Dağılımı: Populasyondaki bireylerin yaş dağılımı ile populasyonun büyümesi arasında bir ilişki vardır. Genç ve orta yaşlı bireylerin bulunduğu populasyonlarda birey artışı (populasyon büyümesi) fazla olur. Dengeli bir populasyonda genç ve orta yaşlı bireyler birbirine eşit, yaşlı bireyler azdır. Gerilemekte olan bir populasyonda üreme az olduğundan genç bireylerin sayısı azalır.
  • Populasyonda Ömür Uzunluğu: Canlılardaki ömür uzunluğu kalıtsal olarak belirlenmiştir. Ancak canlı çevre faktörlerinin etkisi ile bu ömrünü tamamlayamayabilir. Habitatına uyum gösteren canlılar genellikle ömür uzunluklarını yaşayarak yakalarlar.
  • Populasyonda dalgalanma ve dağılma: Populasyonda dalgalanmalar genellikle av ile avcı arasında gözlenir. Av miktarı azaldığı zaman artmış olan avcı populasyonu besin probleminden dolayı dağılır. Buna bağlı olarak avcı populasyonunda yoğunluk azalması gözlenir. Farklı eşeyli bireylerin bir araya gelme zorluğu ortaya çıktığından populasyonda gelişme yavaşlar. Bu açıdan populasyonların gelişmesi için belirli bir yoğunluğun olması zorunludur. Avcı populasyonu azaldığı zaman av populasyonu çoğalır.
Populasyonlarda çevre direnci canlıları olumsuz etkilediği zaman toplu ölümler ve toplu göçler gözlenir. Bu özellikler populasyonun minimuma inmesine veya yok olmasına neden olur.

2.2. Kommunite
Populasyonlar topluluğuna kommunite denir. Kommunite içersinde uyumsuz populasyonlar da bulunabilir. Parazit, konak gibi.
Kommunite içersinde populasyonların devamlılığında etkin görev yapan sayıca fazla olan türler bulunur. Bunlara baskın türler denir. Kara kommunitelerinde baskın tür yoktur.
Belirli bir habitat alanında kommunite yok olabilir veya hiç yoktan yeni bir kommunite gelişebilir, bunlara süksesyon denir. Süksesyonda bir oluşum süreci vardır. Oluşum süresinde bazı canlılar habitat bölgesine öncelik oranına göre yerleşir. Bu özellik hem flora hem fauna da geçerlidir.
  • Liken evresi: Kumul, kayalık, killi, bataklık ve çakıllı olan ortamlar öncelikle likenler tarafından işgal edilir. Bunlara öncü populasyonlar denir. Likenler ortamın toprak kalitesini yükseltir. Likenler çok dayanıklıdır. Ancak rekabete dayanamazlar.
  • Yosun evresi: Likenlerden sonra başlar. Bu bitkiler ortamı nemlendirir. Bu evrede ortama bazı omurgasızlar yerleşir.
  • Ot evresi: Yosun evresinden sonra ortama bir yıllık otsu bitkiler yerleşir. Otsu bitkilere paralel ortama bazı böcekler de yerleşir. Daha sonra sürüngen, kurbağalar, kuşlar ve memelilerin otçulları ve etçilleri ortama yerleşmeye başlar.
  • Çalı-Funda evresi: Ot evresi çalı ve fundalıkların ortama yerleşmesi için zemin oluşturur. Bunlar erik, kavak, böğürtlen gibi küçük ağaçlardır. Süksesyon bu yönde ilerliyorsa ortam daha nemli hale gelir. Çalı evresinde ortama kuşlarla büyük ağaçların tohumları getirilir. Buna bağlı olarak ortamın besin oranı artarak devam eder. Büyük omurgalılar da bu aşamada büyük oranda yerleşir.
  • Ağaç evresi: Ağaç filizleri gelişerek ormanlık alanları oluştururlar. Ortam şartları anormal derecede değişmedikçe kararlı bir fauna ve flora kommunitesi oluşturulur. Buna klimax denir.
2.3. Ekosistem
Ekosistemin içersindeki canlılar belirli görevler üstlenerek dengeli bir ekosistem oluştururlar. Ekosistemi dengeler bir şekilde oluşturulabilmesi için ortamda üreticiler, tüketiciler, ayrıştırıcılar gibi canlı grupları bulunmalıdır. Bu görevlerin yerine getirilmesi sayesinde ekosistemin dinamikliği ortaya çıkar. Bütün ekosistemlerde bu görevleri gerçekleştiren canlılar mutlaka bulunmalıdır.
Ekosistemi oluşturan canlılar arasında besin aktarım zinciri oluşturulmuştur. Besin aktarımıyla birlikte canlılar dolaylı olarak ışıkenerjisini aktarmış olurlar.
Yeryüzünde bakteriler kendi başlarına ekosistem oluşturabilecek aktiviteye sahip tek guruptur. Çünkü bakterilerin içersinde hem saprofit, hem fotoototrof, hem kemoototrof hem de hetotrof beslenen gruplar bulunmaktadır. Bu birlikler içersinde madde döngüsü kolaylıkla sağlanır.
Besin zincirinde her aktarım sırasında enerji kaybı (kütle azalması) gözlenir. Buna biyokütle (biyomas) denir. Biyomasa bağlı olarak canlılarda üreticilerden tüketicilere doğru kütle azalması gözlenir. Yeryüzünde birim alanlarda herzaman kütle fazlalığı çoktan aza doğru üreticiler, 1. tüketiciler, 2. tüketiciler, 3. tüketiciler olarak sıralanır.
Besin zincirinde bazen metabolizmada kullanılmayan maddelerde aktarabilir. Bu maddeler besin zincirinin son halkasına doğru birikme eğilimine sahiptir. Çünkü bu maddeler eritilemez ve depo edilir.

Ekosistemde populasyonların dengelenmesi
Ekosistemde populasyonların dengelenmesi hayvanlar arası predatörlük (avcılık) ve parazitlik ile dengelenmektedir. Her iki olay sonucunda avlanan ve konut ortadan kalkmakta ve populasyonda azalma yaşanmaktadır.
Bir ekosistemde parazit mikroorganizma yeni girdiği zaman zarar ilk önce çok büyük olur. Örneğin yeryüzünde verem yeni çıktığında binlerce insanın ölümüne neden olmuştur. İlaç geç olarak bulunmuştur. Aynı şekilde cüzzam hastalığı da dünyada en fazla korkulan ölümcül hastalıklardan biri olmuştu. Ancak bugün bu parazitler ilaçla kontrol altına alınmıştır.
Gerek parazitler gerekse predatörler populasyondaki genellikle zayıf, hastalık taşıyan, dirençsiz, iyi beslenmemiş bireyleri ortadan kaldırır. Böylece populasyonda sağlıklı bireylerin kalması ve hastalıkların diğer bireylere bulaşmasını engelleyerek populasyon dengesine katkı sağlar.
  • Minimum kuralı: Bitkiler metabolik aktivitelerini gerçekleştirebilmek için eser elementleri yapılarında bulundurmak zorundadırlar (Fe, Mg, Mn, Mo, Va). Bu maddeler metabolizmanın devamı ve büyümesi için zorunludur. Buna göre bitkiler toprakta en az bulunan eser elemente göre büyür ve metabolizmasını düzenler, bu olaya minimum kuralı denir. Hayvanlar içinde aynı şekilde minimum kuralı geçerlidir.
  • Hoşgörü kuralı: Canlıların habitat sınırlarını belirleyen faktörlere, dayanıklılık gücüne hoşgörü veya tolerans denir. Tolerans gücü canlının adaptasyon kabiliyetini ortaya koyar, ortamda yaşama şansını arttırır. Mesela devenin toleransı yüksek olduğundan hem çölde hem de diğer ortamlarda rahatlıkla yaşayabilmektedir. Aynı şekilde bazı yılan balıklarının tuz toleransı çok yüksek olduğundan hem tatlı suda hem de denizde yaşayabilir.

Prof. Dr. Sinsi 09-11-2012 04:38 AM

Ekoloji Nedir? Ekoloji Neye Denir? Ekoloji'nin Kuralları Nelerdir?
 
EKOLOJİ

1) Ekoloji: Canlıların birbirleriyle çevreleriyle olan ilişkilerini inceleyen bilim dalıdır.
2) Ekoloji
  • Birey ekolojisi
  • Populasyon ekolojisi
  • Ekosistem ekolojisi
olarak üç alt bölüme ayrılır. Ayrıca daha sonra uygulamalı ekoloji de eklenmiştir.
Birey Ekolojisi: Bir türe ait birey veya bireylerin ortamları ile olan ilişkilerini inceleyen ekoloji dalıdır.
Populasyon Ekolojisi: Belli bir ortamda tek bir türe ait bireylerin oluşturduğu topluluğun yapısını,gelişimini ve özellikle değişimlerini araştıran alt bölümdür.
Ekosistem ya da Tür toplulukları ekolojisi: Çeşitli türlerden oluşan bir toplumun bireyleri ve ortamları arasındaki ilişkiyi inceleyen alt daldır.
Uygulamalı ekoloji: Doğal kaynakların insanlar tarafından düzenlenmesinde ve işletilmesinde ekolojik ilkelerden yararlanılan bir alt bölümdür.
3) Ayrıca botanikçiler ve zoologlar ekolojiyi Bitki, Hayvan ve İnsan ekolojisi diye de 3’e ayırırlar. Ekoloji birde organimaların yaşadıkları ortama görede Karasal, Deniz, Tatlı su ve Paleoekoloji diye 4’ ayrılır.
4) Yer kürenin yaklaşık 4 milyar yıl süren ilk zamanında(kriptozoik)yeryüzünde rastlanan en eski sedimentler kayaçın 3.8 milyar yıl yaşında olduğu bulunmuştur.
5) Birinci zaman (PELEZOİK): 600 milyon yıl önce başlamış olup Kambrien ,Ordovisien,Devonien ve Karbonifer evrelerini oluşturur.
6) İkinci zaman (MESOZOİK): Trias, Jura ve Kretase evrelerinden oluşur.
7) Üçüncü zaman (SENOZOİK): Tersiyer ve Kuaterner devirlerini içerir. Tersiyerde paleosen, eosen, oligosen, miosen ve pliosen evrelerinden oluşmuştur.
8) Dördüncü zaman (KUATERNER): İinsanın ortaya çıkması ile karakterize olduğundan antropozoik olarakta adlandırılır. Pleistosen ve Holosen diye iki evreye ayrılır.
9) Uyum (adaptasyon): Bir canlının belirli biotik ve abiotik koşıllara sahip bir ortamda yaşayabilmesini sağlayan yetenek ve özelliklerinin tümüne denir. Canlıların çeversel faktörlere uyumları 3 şekilde olur. Bunlar:
1) Yapısal uyumlar
2) Fizyolojik uyumlar
3) Renk uyumları
10) Hibernasyon (kış uykusu): Çevresel sıcaklığın düşmesi sonucu organizmaların yaşamı için uygun olmayan dönemler ortaya çıkar ve metabolik olaylar ağırlaşır.bu şekilde gelişen uyuma denir.
11) Estivasyon (yaz uykusu): Çevresel sıçaklığın yükselmesi sonucu bazı organizmaların göstermiş olduğu adaptasyon. Ör. çöl hayvanlarının durumu.
12) Modifikasyon: Tüm canlılar çevresel faktörlerin etkisiyle belirli sınırlar içinde değişim gösterirler. Kalıtsal olmayan bu değişim şekline denir.
13) Variasyon: Evrimyönünden önemli olon değişimlere denir.
14) Doğal seçilimdeki etkin güçleri: Yönlendiren seçilim, Dengelenmiş seçilim ve Dallanan seçilim (uyumsal açılım) oluşturur.
15) Uyumsal açılım (adaptiv radyasyon): Aynı kökten gelen canlı gruplarının farklı ortamlara dağılarak oluşturdukları çeşitlemeye denir.
16) Divergent (açılım): Tek bir türden gelen canlı grubu çeşitli çeversel koşullara uyum yaparak dallanıyorsa buna denir.
17) Konvergent (daralan) evrim: İki veya daha fazla canlı grubu benzer çevresel koşullara uyum yapmak için benzer yapılar kazanıyorsa böyle durumlarda konvergentden söz edilir.
18) Tür: Yapısal ve işlevsel özellikleri yönünden birbirine benziyen aynı çeversel koşullara benzer tepki gösteren, doğal koşullarda serbest olarak birbirleriyle çiftleşip verimli yavrular oluşturabilen bireyler topluluğudur. Türler alttüre ayrılmıyorsa Monotipik, ayrılıyorsa politipik tür adını alır. Ayrıca türler birbirleri ile ilgili olarak yayılış alanlarına göre de Allopatrik (yayılış alanları birbirinden uzak), Parapatrik (yayılış sınırları temaslı türler), Simpatrik (yayılış alanları karışmış türler) olabilirler.
19) Populasyon: Belli bir bölgeyi işgal eden ve aralarında potansiyel olarak çiftleşme yeteneği bulunan bireyler topluluğudur.
20) İzolasyon mekanizması: Populasyonlar arasındaki çiftleşmeyi ve verimli ***ün oluşmasını önleyen her etkileşime denir. İzolasyon mekanizması allopatrik parapatrik veya simpatrik olabilir. Allopatrik izolasyon, izolasyon mekanizmasının en yaygın şeklini oluştururlar ve coğrafik izolasyonda olarak tanımlanabilir. Parapatrik izolasyonda hayvan grupları aralarında gen akışı olomaksızın temsas durumunda olabilirler. Simpatrik izolasyona ayrıca üreme işlevinde izolasyon da denir.
21) İkiz türlerin oluşumu: Bireyler arasında üreme izolasyonu sonucu eşeysel çekim azalır veya yok olur. Bunun sonunda gen akışı duracağından iki populasyon birbirinden giderek farklılaşmaya başlar. Böylelikle ilk zamanlar hemen hemen birbirine benzeyen ancak üreme davranışlarıyla birbirinden ayrılan ikiz türler oluşur.
22) Melezlemeyle yenitür oluşumu: Hayvanlarda güç olduğu halde bitkilerde Tür içi melezleme (intraspesifik hibridizasyon) ve Türler arası melezleme (intrespesifik hibridizasyon) ile yeni türlerin oluşabileceği saptanmıştır.
23) Biyolojik çeşitlilik: Dünya üzerinde yaşayan canlıların ve yaşam şekillerinin çeşitliliği anlamına gelir ve "Belirli bir alan çevre, ekosistem veya tüm dünya üzerindeki canlıların genetik, taksonomik ve ekosistem çeşitliliği" olarak tanımlanır. Biyolojilk çeşitlilik;
  • Genetiksel çeşitlilik (bir türe ait bireylerin kalıtsal yapısındaki çeşitlilik),
  • Tür çeşitliliği (belli bir bölge veya ekosistemde yaşayan total tür sayısı),
  • Ekosistem çeşitliliği (bir bölgedeki ekosistem sayısı)
olmak üzere 3'e ayrılır.
24) Bir canlı ile fiziksel alanı paylaşan ve canlıyı doğrudan ve dolaylı olarak etkileyen tüm diğer canlılar Canlı çevreyi oluşturur. Cansız çevre ise, canlıların içinde veya üzerinde yaşantılarını sürdürdükleri kara,su gibi somut bir ortamdan oluşur.
25) Habitat: Bir organizmanın veya populasyonun doğal olarak yaşadığı yerdir.
Biyotop: Canlı varlıkların yaşamını sürdürebilmesi için uygun çevresel koşullara sahip bir coğrafik bölge veya değişken hacimli bir ortamdır.
26) Ekolojik niş: Organizmanın yaşamını sürdürebilmek için kurduğu iilişkileri ve işlevini belirtmek amacı ile kullanılır.
27) Kommunite: Belli bir bölgede yaşayan çeşitli türlere ait bireylerin oluşturduğu topluluktur.
28) Sistem: Birbirleriyle etkileşim içinde olan bağıntılı parçaların oluşturduğu bütüne denir. Sistemler genel olarak 3 grupta toplanır. Bunlar:
  • İzole sistem
  • Kapalı (sibernetik) sistem
  • Açık sistem
İzole sistemin oratamı ile madde ve enerji alış-verişi yoktur. Kapalı sistemler ortamlar ile sadece enerji alış-verişi yapan ve kendi kendilerini denetleme özelliğine sahip sistemlerdir. Açık sistemler ise işlevlerini yapabilmeleri için ortamlardan devamlı madde ve enerji alan ve bunları yapılarında değiştirip ortama bazı çıktılar veren sistemlerdir. Kapalı sistemlerdebirde arttıran geri besleme mekanızması vardır ki,bu eksilten geri besleme mekanizmasının tam tersidir. Bu olaya kısır döngü de denilir.
29) Ekosistem: Belli bir bölgede yaşayan ve birbirleriyle devamlı etkileşim içinde olan canlılar ile bunların cansız çevrelerinin oluşturduğu bir bütündür. Ekosistem;
  • Canlı ögeler
  • Cansız ögeler
diye ikiye ayrılırlar. Canlı ögeler kendi arasında;
  • Üreticiler
  • Tüketiciler
  • Ayrıştırıcılar
diye 3’e ayrılır. Tüketiciler de 2’ye ayrılır:
1. Tüketiciler (otoburlar)
2. Tüketiciler(etoburlar)
Cansız öğeler de kendi aralarında 2’ye ayrılırlar, bunlar:
  • Enerji akışı
  • Madde döngüsü
Enerji akışı üreticilerin güneş enerjisinin fotosentezle kimyasal enerjiye dönüştürmesiyle başlar, besin zinciriyle diğer canlılara aktarılır. Madde döngüsü ise, yeşil bitkilerin fotosentez amacı ile güneş ışığı altında ortamlarından H2O, CO2 ve diğer inorganik elementleri almarıyla başlar beslenme yoluyla diğer canlılara aktarılarak ayrıştırıcalarla tekrar toprağa verilir.
30) Biyom: Yer kürede büyük iklim kuşaklarına bağlı olarak oluşan büyük canlı toplumuna denir.
Biyosfer: Canlıların litosfer,atmosfer ve hidrosferde oluştuğu düşünülen tabakadır. Kalınlığı yaklaşık 20 km'dir. Biyosferi oluşturan canlılarla bunların cansız çevresi Ekosfer veya Dünya Ekosistemi adı verilen bütünü oluştururlar.
31) Canlıların çevreleriyle olan ilişkileri Aksiyon, Reaksiyon ve Koaksiyon şeklinde gelişmektedir.
Aksiyon: Cansız çevrenin canlılar üzerine olan etkisine denir. Ör. yüksek sıcaklıkta bitkilerin kuruması, bitkilerin gelişebilmesi için gereksinim duydukları besleyici tuzların topraktan yetersizliği.
Reaksiyon: Canlıların cansız çevre üzerinde etkidir. Ör. baklagiller familyasından bitkiler üzerinde yaşadıkları toprağın kimyasal yapısını etkiler.
Koaksiyon: Bir canlının diğer bir canlı üzerindeki etkisine denir. Ör. bir etobur hayvanın bitkilerle ilişkisi veya etobur bir hayvanın avı ile ilişkisi.
32) Ekolojik faktör (Çevresel faktör): Canlı varlıkları yaşam evrelerinin en az fazında doğrudan veya dolaylı şekilde etkileyen ortamın her elemanına denir. Bir canlının çevresini oluşturan ekolojik faktörler Klimatik etkenler, Fizyografik etkenler, Biyotik etkenler ve Edafik etkenler diye 4’ ayrılır.
33) Sınırlayıcı Faktör: Bir canlının dayanabildiği,ancak yaşamının güçlükle sürdürebildiği en elverişsiz durumdaki faktör veya faktörlere denir.
34) Homeostasis: Hücreden biyosfere kadar olan tüm sistemlerin sahip olduğu bu kendi kendini ayarlama ve onarım gücüne denir.
35) Çevresel Faktörlerin Dengelenme İlkesi: Bir ortamda optimum değerinin altında kalan bir faktör diğer başka bir faktörle dengelenebilir. Dolayısıylabir ortamın verimliliği korunabilir. Bu şekilde oluşan ilişkiye denir.
36) Sinerjistik Etki: İklimsel özellikteki çevresel faktörlerde olduğu gibi, iki veya daha fazla sayıdaki kimyasal maddenin birlikteki etkileri, bu maddenin tek tek etkilerinin toplamından farklı olur. Buna Sinerjistik Etkidenir.
37) Ekolojik Valans: Belli ekolojik faktörlerin değişimleri sonucu özelleşmiş farklı ortamlara bir türün yerleşme yeteneğine denir.
38) Stönek türler: Bazı türlerin ekolojik varyansları zayıftır;bunlar ancak belli değişimlerdeki ekolojik faktörlerin etkisi altında yaşamlarını devam ettirebilirler. Böyle türlere denir.
Euryök türler: Bazı türler çok değişken veya çok farklı ortamlara yerleşme yeteneğindedir.Böyle türlere denir.
Euritop: Geniş yayılma yeteneğinde olan türlerdir.
Stenop: Dar sahalarda lokalize olan türlerdir.
39) İklim: Belli bir bölgede meteorolojik parametre ve süreçlerin belirlendiği hava tiplerinin uzun zaman süresince saptanan ve mevsimleri karakterize eden ortalama durumuna denir. İklim Makroiklim, Mesoiklim ve Mikroiklim olmak üzere 3 grupta toplanır.
Makroiklim; meteorolojik ve bölgesel iklim adı da verilir ve coğrafik konum ve dağların özelliklerine bağlı olarak ortaya çıkar.
Mesoiklim; yereliklim ve biotopiklim adı da verilir. Mesoiklim bir makroiklim bölgesindeki yüzey şekilleri, yükselti, göl, orman gibi faktörlerin yarattığı belirli alanlara özgü iklim tipidir.
Mikroiklim ise toprağa ve herhangi bir yüzeye yakın hava tabakasının iklimidir. Ekoiklim adı da verilir. Bu iklimin yaratılmasında toprağın özellikleri (pedoklima) ile bitki (fitoklima) ve hayvanlar (zooklima) v.b ana etken olarak rol oynar.
40) Yeryuvarını çevreleyen hava tabakası Atmosfer olarak tanımlanmaktadır. Basınç, sıcaklık ve nem faktörleri iklimsel faktörler; bunların değişimi sonucu gelişen olaylara (bulut, yağmur, rüzgar, v.b) da iklimsel olaylar denir.
41) Atmosferde doğal olarak bulunan CO2 miktarındaki artışlar yeryüzünden yansıtılan ışınların uzaya dönmesini engellediğinden atmosferde giderek artan bir oranda ısınmanın olabileceği düşünülmektedir. Buna CO2’nin sera etkisi adı verilir.
42) Ters Alizeler: Üst tabakalarda subtropikal enlemlere doğru ilerleyen bu yüksek rüzgarlara denir. Alçalan hava bir yandan ekvatoral alçak basınç bölgesine yönelerek alizeleri; daha yüksek yönlere yönelerek Batı rüzgarlarını oluşturur. Kutup bölgeleri soğuk olduğundan buralarda da birer yüksek basınç merkezi oluşur. Bunlar subpolar alçak basınç bölgelerine doğru ilerleyerek Kutupsal Doğu Rüzgarlarını oluştururlar.
43) Hava Tabakasının Ters Dönmesi (inversiyon): Yükselen hava kütlesi ısınırsa ve bu hava kütlesi tekrar soğursa bu hava tabakası alttaki soğuk hava tabakasını bir kapak gibi örter bu olaya denir.
44) Yer yuvarı sahip olduğu enerjinin % 50’sinin görünen ışınlarından, geri kalan bölümünüde mor ötesi ışınlarla kırmızı ötesi ışınlardan ve dalga boyu 100 m’den büyük radyo dalgalarından alır.
45) Radyasyonun organizmalara etkisi; güneş ışınları, ekolojik rolleri ve sahip oldukları dalga boyu açısından mor ötesi (ultraviole) ışınlar, görünen ışınlar ve kırmızı ötesi (infraruj) ışınlar olarak üç bölümde incelenebilirler.
46) Mor ötesi ışınlar; dalga boyları 120-400 nm. Arasında olan ışınlardır. Gözle görülmezler; yeryuvarının yüzeyindeki ışın enerjisinin % 2’sini oluştururlar.
Görünen ışınlar; dalga boyları 400-760 nm. Arasında olan ve gözle görülebilen ışınlardır. Toplam ışın enerjisinin %40-60’lık bölümünü oluştururlar.
Kırmızı ötesi ışınlar dalga boyları 760-3000 nm. Arasında olan ışınlardır. Gözle görülmezler. Yeryuvarının yüzeyindeki sıcaklık faktörünün kaynağını oluştururlar. Sucul canlılar üzerinde önemli bir etkileri yoktur.
47) Sıcaklık; atmosferdeki hava hareketlerinden iklimsel değişimlerin oluşmasından ve mevsimlerin belirlenmesinde birinci derecede sorumlu önemli bir ekolojik faktördür.
48) Göllerde yaz mevsiminde Epilimnion (yüzeysel) tabaka, Termoklin (metelimnion=geçiş)tabaka ve Hipolimnion (dip) tabaka olmak üzere 3 tabaka ayırt edilir. Bunlardan en üst de yer alan epilimnion tabakası rüzgarın etkisinde olan çalkantılı, bol oksijenli, iyi aydınlanmış ve fitoplanktonca zengin bir tabakadır. Bunun altında sıcaklığın ani olarak değiştiği termoklin tabakası yer alır.En altda bulunan hipolimnion tabakasında ise sıcakılık sabit, sular sakin, ışık az veya yok, fitoplankton nadirdir.
49) Holomitik Rejim: İlkbahar ve sonbahar mevsimlerindeki su dolaşımları esnasında organizmalar gölün tümünde homojen şekilde dağılış gösterir ki, bu periyoda Holomitik Rejim denir. Buna karşın organizmalar yaz ve kış tabakalaşmaları sırasında gölde heterojen bir dağılış gösterir ki bu periyoda da Meromitik Rejim denir.
50) Okyanus ve denizlerin yüzey suları sıcaklığı coğrafik bölgelere bağlı olarak değişir. Aslında ortalaması –2 santigrat olan kutuplarla ortalaması 28 santigrat olan ekvator bölgesi uç noktaları, diğer bir deyişle en sıcak ve en soğuk bölgeleri oluştururlar.
51) Denizlerde sıcaklık değişimlerine dayalı net bir tabakalaşma mevcut olup, bunlar yüzeyden dibe doğru Yüzeysel tabaka, Geçiş (termoklin) tabakası ve Derin su tabakasıdır. Bunlardan yüzeysel tabakanın kalınlığı 100 m'yi geçmez; güneş ışınları ile atmosferik olayların etkisindedir. Sıcaklığın ani olarak değiştiği geçiş tabakası ise 100 m derinliğin altında bulunur. Bunun altında da sıcaklık ortalaması 3,8 santigrat derece olan sulara sahip derin su tabakası yer alır.
52) Canlıların yaşayabildikleri sıcaklık sınırları 0-50 C arasında sürdüren canlıların 0 C’nin altında (-200C) veya 50C‘nin çok üstünde (100 C) de yaşayabilmektedirler. Canlı varlıklar, yaşamsal aktivitelerini çok yavaşlatmak suretiyle de normal biotop sıcaklığının çok altındaki sıcaklıklarda yaşamlarını sürdürebilirler.
53) Canlı varlıklar sıcaklığa olan toleranslarına göre Stenoterm Formlar ve Euriterm Formlar olarak iki grupta toplanır. Stenoterm türlerden yüksek sıcaklıkta yaşayanlar Stenoterm Termofil (megaterm=politerm), düşük sıcaklıkta yaşayanlar da Stenoterm Psikrofil(mikroterm=oligoterm) olarak adlandırılabilir.
54) Hayvanlar alemi, vücut sıcaklık derecelerinin çevre sıcaklık derecesi ile olan ilişkilerine göre Sıcak Kanlı Hayvanlar (homoterm) ve Soğuk Kanlı Hayvanlar (heteroterm=poikiloterm) olarak iki gruba ayrılırlar. Soğuk kanlı hayvanlarda kendi içlerinde sikloterm, simioterm ve helioterm olmak üzere üç alt gruba ayrılırlar. Siklotermlerde vücut ısısı ortamınkine yakın olup, ortam sıcaklığı 30C’nin üstüne çıktığında veya 10C’nin altına düştüğünde bunlar vücut ısılarını fiziksel (evaporasyon) veya kimyasal (metabolizmalarını yükselterek) düzenlemelerle biraz aşağıda veya yukarıda tutabilirler. Simiotermler vücut ısılarını kas hareketleriyle ayarlamaya çalışırlar. Böcek ve sürüngenlerin çoğu helioterm olup, genelde güneş ışınlarına karşı durarak vücut ısılarını yükseltmeye çalışırlar.
55) Göç: Organizmalar dağılış bölgelerinde kendileri için en uygun alanda lokalize olurlar. Bazı hayvan grupları ise dağılış bölgelerinin bir alanında oluşan kötü koşulları geçirmek için başka bir bölgeye giderler bu olaya denir.
56) Düşük sıcaklıkta yaşayan hayvanların yaşam süresi daha fazla olduğundan sıcak bölgelerde yaşayan akrabalarından daha iri olmaktadırlar.
57) Ortamın yaşam için uygun olmayan koşullarının ani ve doğrudan etkisi sonucu organizmalarda Uyku Durumu (kuisens) olur. Uyku durumu Estivasyon veya Hibernasyon şeklinde belirir. Estivasyon çok yüksek sıcaklıkta veya nisbi nemin çok düşük olduğu periyotlarda gelişmenin durdurulmasıdır. Hibernasyon ise gelişmeyi durduran alçak sıcaklıkta görülür.
58) Hayvanlar sıcaklığın yüksek veya alçak olduğu zamanlarda yaşamlarını sürdürebilmeleri için bazı uyumlara gereksinim duyarlar bu uyumlar; morfolojik, fizyolojik, ekolojik ve etholojik olabilir.
59) Yağış sıcaklık faktörüyle birlikte yeryüzündeki bitki ve hayvan topluluklarının yapısal özelliğini, tür zenginliliğini ve yaşamsal aktivitenin ritmini belirleyen başlıca faktördür. Yağışlar Orografik, Konveksiyonal ve Cephesel olarak 3 ana gruta incelenir.
Orografik yağışlar; yeryüzündeki engebelerin neden olduğu yağışlardır.
Konveksiyonal yağışlar; yeryüzündeki bazı bölgelerin çevrelerine göre daha fazla ısı yükselmesi sonucu oluşan adiyabatik soğumanın neden olduğu yağışlardır.
Cephesel yağışlar ise; yeryüzünde aylık ve mevsimsel meteorolojik koşullara göre oluşan alçak ve yüksek basınç merkezlerinden alçak basınç merkezinin oluşturduğu yağışlardır.
60) Kutuplara doğru ve dağların yüksek kesimlerinde suyun donmuş olmasında ileri gelen kuraklığa Fizyolojik Kuraklık denir. Çöllere doğru da yağış azlığı ve su kıtlığının neden olduğu kuraklığa Fiziksel Kuraklık denir.
61) Atmosferin içerdiği nem mutlak nem ve nisbi nem olmak üzere iki şekilde incelenir. Mutlak nem 1 m havada bulunan su buharı miktarının gram olarak anlatımıdır.
62) Havanın nisbi nemini ölçen alete Higrometre denir. Buharlaşmayı ölçen aletede Evaporametre denir.
63) Havanın nemlilik derecesi ile toprağın nemlilik derecesi birbirine karıştırılmaması gereken ayrı iki faktördür. Havanın nemlilik derecesi herhengi bir anda havanın içerdiği nem miktarıdır. Toprağın nemlilik derecesi ise belli bir bölgeye yağışlarla düşen su miktarı ile aynı bölgenin buharlaşma-terleme yoluyla kaybettiği su miktarı arasındaki bir orandır.
Toprağın Nemi=Kazandığı su-Kaybettiği su
64) Aktif haldeki canlıların protoplazmasındaki su oranı genelde % 70 ile % 90 oranında değişir.
65) Su temini: Bitkisel organizmalar yaşamları için gerekli suyu kökleriyle sağladıkları halde hayvansal organizmalar yaşamları için gerekli suyu içerek doğrudan doğruya sağladıkları gibi derileriyleabsorbe ederek veya metabolizmaları sonucu oluşan sudan dolaylı şekilde de sağlarlar.
66) Vücut suyunun korunması: Canlılar vücutlarındaki suyu korumak ve su kayıplarını önlemek amacıyla bazı yapı ve davranış uyumlarına sahiptirler. Bu uyumlara örnek olarak derinin yapısı, solunum organlarının konumu ve davranıştaki uyumlar gösterilebilir.
67) Su kayıplarının önlenmesinde solunum organlarından akciğer ve trake sistemi, boşaltım ve davranış yetenekleri önemli rol oynar.
68) Su ve nem faktörünün etkisiyle gelişen diğer bir davranış şekli de göç olayıdır. Canlılarda izlenen göçler periyodik (migrasyon) daimi (emigrasyon) ve göçebelik (nomadizm) olmak üzere 3 şekilde gelişir. Periyodik göçler bir çok memeli ve kuş türlerinde görülebilen genel bir davranış şeklidir. Daimi göçler ise bir bölgenin çoraklaşması sonucu oluşan kötü yaşam koşullarından kurtulmak bir daha geriye dönmemek üzere yapılan göçlerdir. Göçebelik ise su ve ortama bağlı olarak özellikle memelilerin yaptığı yer değiştirme devresidir.
69) Canlı varlıklar suya olan gereksinimlerine göre çeşitli ekolojik gruplarda incelenebilir. Bunlar akuatik, hidrofil, mesofil ve kserofil formlardır.
70) Akuatik veya hidrofil organizmalar: Devamlı suda yaşayan formlardır bitkiler için hidrofit adı kullanılmaktadır.
Higrofil veya higrobi organizmalar: Ancak çok rutubetli karasal ortamlarda yaşayabilen hayvanlardır. Bitkiler için higrofit deyimi kullanılmaktadır.
Mesofil veya mesobi organizmalar: Suya veya atmosferik neme olan gereksinimleri nisbeten azalmış organizmalardır bitkilerde mesofit deyimi kullanılır.
Kserofil veya kserbi organizmalar: Kurak ortamlarda yaşayabilen canlılar olup çöllerde ve sahil kumsalında bulunan organşzmalar bu gruba girer. Bitkilerde kserofit olarak tanımlanır.
71) Bazı hallerde organizmaların morfolojik özelliklerini kesinlikle belirlemek için Higromorfizm ve Kseromorfizm tanımlarından yararlanılır.
72) Ortamın nemlilik derecesi ile ilgili olarak türlerin ekolojik valanslarının genişliğini belirtmek amacıyla Stenohigrik ve Eurihigrik formlardan söz edilir.
73) Nemin hayvanlar üzerine etkisi Yumurtlamaya etkisi, Gelişme ve Yaşam Süresine etkisi, Davranış etkisi ve Lokalizasyon ve Coğrafik Dağılıştaki etkisi olmak üzere 4’e ayrılır.
74) İklimsel faktörlerden olan ışık, ekolojide süresi, şiddeti ve yapısı ile önemli etkilere sahiptir. Işığın şiddeti ve yapısı genelde sabit olmayıp ortamsal faktörlere bağlı olarak değişebilir.
75) Sucul ortamın önemli bir bölümünü oluşturan denizel ortam ışığın vertikal yöndeki yayılış derecesine bağlı olarak üç zonda incelenir. Bunlar; Eufotik zon, Oligofotik zon ve Afotik zondur.

Kayıtsız 02-21-2015 12:56 PM

Cevap : Ekoloji Nedir? Ekoloji Neye Denir? Ekoloji'nin Kuralları Nelerdir?
 
Hocamiz arastirmamiz için kelimeler verdi agdiyum ya da aktiyum ya da abdiyum diye birşey ekoloji de böyle bir terim bulamadım yardimci olursanız sevinirim:)


Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.