![]() |
Mümin Nedir? Mümin Nedemek Mümin Anlamı Mümin Sözlük Anlamı Nedir? Mümin Tanımı
Mümin Nedir? Mümin Nedemek Mümin Anlamı Mümin Sözlük Anlamı Nedir? Mümin Tanımı
Mümin Nedir? Mümin Nedemek Mümin Anlamı Mümin Sözlük Anlamı Nedir? Mümin Tanımı sıfat (mü:min) Arapça mu¢min 1 . İnanan, inançlı, imanlı, mutekit. 2 . (isim) Müslüman: "Koca Mustafapaşa ücra ve fakir İstanbul / Ta Fetih'ten beri mümin, mütevekkil, yoksul"- 3 . İman eden, İslâm'ı bütün esasla*rıyla benimseyen kimse. |
Mümin Nedir? Mümin Nedemek Mümin Anlamı Mümin Sözlük Anlamı Nedir? Mümin Tanımı
78.ayet MEALİ
78. Andolsun senden önce de peygamerler gönderdik. Onlardan sana kıssalarını anlattığımız kimseler de var, durumlarını sana bildirmediğimiz kimseler de var. Hiçbir peygamber Allah'ın izni olmaksızın herhangi bir âyeti kendiliğinden getiremez. Allah'ın emri gelince de hak uygulanır. İşte burada Allah'ın nizamını yıkmaya uğraşanlar hüsrana uğrarlar. 78.Ayet TEFSİRİ(Meal'in geniş açıklaması) 78. Allah'a andolsun ki, ey Peygamber! Senden Önce birçok peygamber göndermiş ve onları açık mucizelerle desteklemiştik. Kavimleri onlarla mücadele etmiş ve onları yalanlamıştı. Başına gelen şeylere sabretme hususunda o peygamberleri örnek al. (Kurtubî şöyle der: Yüce Allah, ondan önce peygamberlerin karşılaştığı şeyleri anlatarak onu teselli etti.) O peygamberlerden, kavimleriyle olan kıssalarını sana anlattıklarımız da vardır; kıssa ve haberlerini sana anlatmadıklarımız da. Peygamberlerden hiçbiri için, Allah'ın emri olmadan, kavmine herhangi bir mucize getirmesi sahih ve doğru olmaz. Bu, Kureyş'e bir cevaptır. Zira onlar Hz. Peygamber(s.a.s.)'e, "Safa tepesini bizim için altın yap" demişler ve bundan başka tekliflerde bulunmuşlardı. Cezalandırılmaları için belirlenen vakit geldiğinde Allah onları yok edecektir. İşte o zaman, Allah'ın âyetleri hakkında mücadele edenler ve peygamberi güç duruma düşürmek için mucizeler isteyen inatçılar ziyana uğrayacaklardır. |
Mümin Nedir? Mümin Nedemek Mümin Anlamı Mümin Sözlük Anlamı Nedir? Mümin Tanımı
HZ.LOKMAN
H Z . LOKMAN A.S. Bir nebî veya velî olduğu ihtilâflı; ancak çoğunluğun tercihine göre hakim bir şahsiyet. Kur'ân-ı Kerîm'de Lokman adı iki yerde geçer (Lokman, 31/12,13). Kelime, ayni zamanda Mekkî bir surenin adidir. Bu sûrenin nüzul sebebi Kureyşlilerin Lokman'ı Hz. Peygamber (s.a.s)'e sormalarıdır. Lokman'ın adı geçen iki ayetin meâli şöyledir: "Andolsun Biz Lokman'a Allah'a şükretmesi için hikmet verdik. şükreden kimse ancak kendisi için şükretmiş olur. Nankörlük eden ise, bilsin ki Allah her şeyden müstağnîdir, övülmeye lâyık olandır. Lokman, oğluna öğüt vererek. "Yavrum, Allah'a eş koşma, doğrusu eş koşmak büyük zulümdür" demişti " (Lokman, 31/12,13). Lokman'ın adı içinde geçmese de onun oğluna öğütleri devam etmektedir. Ancak arada iki ayet içinde Yüce Allah, Lokman'ın öğüdündeki eş koşmayı(şirk) tekit için ana-babaya iyi davranmak; yaradana şükür, ana-babaya teşekkür etmesini bilmekle beraber; eğer ana-baba Allah'a es koşmak üzere çocuğunu körü körüne zorlarlarsa o çocuğun onlara itaat etmemesi, dünya işlerinde onlarla güzelce geçinip Allah'a yönelen kimselerin yoluna uyması gerektiğini bildirmektedir (Lokman, 31/14,15). Lokman'ın öğütleri şöyle devam etmektedir: "Yavrum, işlediğin şey bir hardal tanesi ağırlığınca olsa da, bir kayanın içinde, göklerde veya yerde bulunsa da, Allah onu getirip meydana kor. Doğrusu Allah Lâtif'dir, haberdar'dır. Yavrum, namazı kıl, iyiliği emret, kötülükten vazgeçir ve başına gelene sabret; doğrusu bunlar azmedilmeye değer islerdir. İnsanları küçümseyip yüz çevirme, yeryüzünde böbürlenerek yürüme! Allah, kendini beğenip böbürlenen kimseyi hiç şüphesiz ki sevmez. Yürüyüşünde ölçülü ol, sesini de kıs! Seslerin en çirkini şüphesiz merkeplerin sesidir" (Lokman, 31/16-19). Lokman suresinde geçen meâli verilen ayetlerden anlaşılmaktadır ki, bu zat bir hakimdir. Çünkü ona hikmet verilmiştir. Böyle bir hikmete ulasan kimseye gereken, o hikmete şükürdür. Aslında Yüce Allah'ın, şükür de dahil hiç bir şeye ihtiyacı yoktur. Ancak şükre ihtiyacı olan insandır. Çünkü Allah, şükredince nimetleri artırma vadinde bulunmuştur (ibrâhim, 14/7). Lokman, üç kere "yavrum" veya "oğlum" diye hitap ederek oğluna öğüt vermiştir. Bunlardan ilkinde Allah'a es, ortak koşmamasını öğütlemiştir. Çünkü bu, Allah'ın hakkını başkasına vermek, kulların ve bütün varlıkların yaratanına olan bu haksızlıkla onların haklarını çignemek, başta Yüce Allah'ın ikram ettiği, şerefli kıldığı insan olmak üzere bu varlıkları esas yaratanından başka fâni, âciz, güçsüz şeylere yönelterek onları tahkîr etmektir. Lokman, ikinci "yavrum" hitabıyle başlayan öğüdünde, Yüce Allah'ın hardal tanesi kadar da olsa yapılan bütün iyilik ve kötülükleri gördüğünü, bildiğini ve onları ahirette değerlendireceğini anlatmıştır. Nitekim Yüce Allah, zerre miktar hayır-şer işleyenin karşılığını göreceğini bildirmektedir (ez-Zilzâl, 99/7-8). Lokman, yine oğluna hitaben üçüncü öğüdünde onun namazı kılmasını, iyiliği emredip kötülükten vazgeçirmesini, başına gelene sabretmesini, İnsanlara böbürlenip kibirlenmemesini, çalım satıp öğünmemesini, yürümesinde, konuşurken sesinde ölçülü olmasını tavsiye etmiştir. Lokman hakkında hadislerde de bazı bilgiler bulunmaktadır. En'âm Suresi'nin 82. ayetinin nüzulünde sahabeler: "Ey Allah'ın Resulü! Bizim hangimiz nefsine zulmetmez ki...?" dediklerinde, Peygamberimiz. Bu ayetteki zulüm sizin sandığınız gibi değildir. O zulüm, şirk demektir. Lokman'ın oğluna nasihat ederken, yavrum, Allah'a şirk koşma. Zira şirk en büyük zulümdür dediğini işitmediniz mi?" cevabını vermiştir (Sahîh-i Buhârî, Tecrîd-i Sarîh, Tercemesi, IX, 163). Lokman söyle derdi: "Yavrum, ilmi âlimlere karşı böbürlenmek, sefihlerle münazarada bulunmak ve meclislerde gösteriş yapmak için öğrenme!" (Ahmed b. Hanbel, I,190). Bu anlatım ve devamı başka bir rivayette söyle yer almaktadır: "...Ginâ göstererek ve cehalete düşerek ilmi terk etme! Yavrum, meclisleri ihmal etme! Allah'ı anan bir topluluk gördüğünde onlarla otur. Eğer âlimsen ilmin işine yarar; cahilsen onlar sana öğretirler. Umulur ki Allah onlara rahmetini lütfeder, onlarla beraber sana da ulaşır. Allah'ı anmayan bir topluluk gördüğünde onlarla oturma. Eğer âlimsen ilminin sana bir yararı olmaz; cahilsen onlar seni saptırırlar. Allah onları azabına duçar kılar, sana da onlarla beraber isabet eder" (Dârimî, Mukaddime, 34). Yine bir hadis-i şerifde ilim-hikmet hakkında söyle denilmektedir: "Hakîm Lokman oğluna şu tavsiyede bulunmuştur. Yavrum âlimlerin yanında otur ve dizlerinle onlara çok yaklaş. Çünkü Allah, gökten indirdiği yağmurla ölü toprağı dirilttiği gibi, kalpleri hikmet nûruyla diriltir"(Muvatta, ilim, 1). Lokman hakkında başka bir hadis de şöyledir: "Hakim Lokman, söyle derdi: şüphesiz Allah bir şeyi emânet aldığı zaman onu korur" (Ahmed b. Hanbel, II, 87). Bu hadislerin, meselâ zulüm, hikmet, ilim gibi konularda Kur'ân-i Kerîm'deki Lokman ile ilgili ayetlerle rabıtalı olduğu görülmektedir. Lokman'ın kim olduğu konusunda çeşitli görüşler vardır. ibn ishak'a göre Lokman'ın nesebi [Lokman b. Bâur b. Nahor b. Tarih (Terah: Âzer)] Dördüncü. Kuşakda Hz İbrahim (a.s)'in babası Âzer'e ulaşır. Vâkidî, Lokman'ın isrâiloğulları kadısı, Eyle ve Medyen taraflarında yaşayan, Eyle'de ölen bir kimse olduğunu zikreder. ikrime'ye göre Lokman bir nebîdir. Ancak onun bir hakim olduğunda âlimlerin ittifakı vardır (Sahih-i Buharî Tecrid-i Sarih Tercemesi, IX, 163). Vehb b. Münebbih'e göre; Lokman ibn Bâûra, Âzer neslindendir. Mukâtil'e göre ise, Hz. Eyyub (a.s)'in kızkardeşinin veya teyzesinin oğlu idi. Uzun müddet yaşadı. Hz. Davud'a yetişti ve ondan ilim aldı. Sanat sahibi idi. Bir nebî olduğunu söyleyenler de oldu. ibn Rüsd, Tehâfüt'ünde söylediği gibi, her nebî hakîmdir, fakat her hakim nebî değildir. Bakara sûresi'nin 269. ayetine göre Yüce Allah hikmeti istediğine verir. Kime de hikmet verilmişse ona büyük hayır lütfedilmiştir. Dolayısıyle o kimsenin ilmen, amelen bunun şükrünü yerine getirmesi gerekir. Lokman için de Kur'ân'da böyle söylenmiştir (Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dini Kur'an Dili, IX, 3842-3843). Lokman, İslâm'dan önceki Araplarda kendisinden çok bahsedilen bir şahsiyet idi. Yahudi ve Hıristiyan kutsal kitaplarında adı geçmez. Onun Âd kabilesinden veya Habeşli bir köle olduğu da belirtilmiştir (S.G.F. Brandon, A Dictionary of Comparative Religion, London 1970, s. 414). Eski Arap geleneğinde cahiliyye devri insanları bu zata Lukmânü'l-Muammer diyorlardı. Onun yedi kartalın ömrü kadar uzun yaşadığına inanılırdı. Ebû Hâtim es-Sicistâni'nin "Kitâbül-Muammarîn" adli eserinde Lokman, Hızır'dan sonra uzun yaşayan ikinci şahsiyet olarak yer alır. Yedi kartal ömrü beş yüz altmış yıl yapsa da çeşitli rivayetlerde onun bin, hatta üç bin-üç bin beş yüz yıl yaşadığı bile ileri sürülmüştür. Lokman'a, Nâbiga'nın şiirlerinde bile rastlanır. Cahiliyye geleneğinde Lokman aynı zamanda bir kahraman ve hakim bir kimse olarak da görülürdü. Bir çok macera ona isnat edilmişti. Bütün bunlar arasında Lokman, Âd kabilesinden olmakla bu kabîleye Sodom gibi günahkârlığı dolayısıyla kuraklık cezası verildiğinde, onun da dahil olduğu bazı kimseler yağmur için dua etmek üzere Mekke'ye giderler. Ancak Âdlılar orada zevk ve safâya dalıp esas vazifelerini unuturlar. Hatırlatıldığında da birisi siyah bir bulut isteyiverir. Âd kabilesinin mahvı bu bulutla olur. Aslında onların cezalandırılmaları Hz. Hûd'a itaatsizlikleri dolayısıyladır. Âd kavmi ile ilgili ayetlerde ve Hûd suresinde Lokman'ın adı geçmez (Bernhard Heller, iA., "Lokman ", maddesi). Lokman, Kur'ân-i Kerîm'de yer aldıktan sonra, Arapça darb-i mesel ve hikmet kitaplarından Kasasul-Enbiyalara kadar bir çok eserlerde yer aldı. Sa'lebî (ö. 427/1035) Ârâisul-Mecâlis"inde ondan bahsederken Kur'ân'daki anlatımı başka rivayetlerle genişletir. O, Lokman'ın kim olduğu konusunda yukarıdaki bütün bilgileri verdikten sonra Mücâhid'in onun uzun dudaklı siyahî bir köle olduğu yolundaki rivayetlerini de bunlara ekler. Ancak bu rivayeti takviye sadedinde İnsanlardan Sudan'dan çıkmış üç hayırlı kimse arasında, Bilâl (Habesli ?), Hz. Ömer (r.a)'in kölesi Mühecca' ve Lokman'a (Sudan'ın Mısır'a yakın Nubya tarafından) yer veren rivayeti de almaktadır. O, Lokman'ın Habeş'li bir marangoz, bir terzi olduğu konusundaki iddiaları da aktardıktan sonra, âlimlerin onun hakim olup nebî olmadığında ittifak ettiklerini, bu konuda ikrime'nin farklı görüşe sahip olduğunu (bazılarına göre Lokman'ın nebîlik ile hakimlikten birini tercihte serbest bırakıldığı, onun hikmeti seçtiğini) belirtmektedir. O, ayrıca Lokman'ın nebî olmadığı; Allah'ın çok tefekkür, iyi yakın ile takvâ ehli kıldığı bir kul olduğu; onun Allah'ı, Allah'ın da onu sevdiği, ona hikmet lütfettiğini açıklayan bir hadis de nakleder (Sa'lebi, Arâisul-Mecâlis, 312). Sa'lebî, Lokman'ın, dünyada sıkıntı çekenin refahtakinden hayırlı olduğunu; dünyayı ahirete tercih edenin dünyada da, ahirette de kaybedeceğini; malın sıhhat, nimetin nefis temizliği gibi olmadığını; doğru söz, emaneti yerine teslim ve boş yere konusmayı terkin hikmeti doğurduğunu söylediğini nakleder. Yine onun nakline göre Lokman oğluna söyle dedi: "Dünya derin bir denizdir. Çoklaı onda boğulmuştur. O denizde senin gemin Allah'dan takvâ olsun. Bineğin Allah'a imanın ve yolun Allah'a tevekkül olsun. Umulur ki kurtulursun; tamamen kurtulacağını da sanmam. Yavrum, İnsanlar ibadet ve taatte her gün noksanlaştıkları halde nasıl olur da vadolunduklarından korkmazlar! Yavrum! Dünyadan yetecek kadar al, ona kapılma, bu ahiretine zarar verir. Dünyadan el etek de çekme, yoksa İnsanlara yük olursun. Oruç tut, bu şehvetini keser. Seni namazdan alıkoyan orucu tutma, çünkü Allah'ın katında namaz oruçtan daha büyüktür... Yavrum! iyiliği ondan anlayana yap. Nitekim koç ile kurt arasında dostluk olmadığı gibi; iyi ile kötü arasında da dostluk olmaz. Çekişmeyi seven hakarete uğrar, kötülük olan yerlere giden töhmet altında kalır, kötülüğe yaklaşan kendini kurtaramaz ve dilini tutmayan pişman olur. Yavrum! iyilerin hizmetinde bulun; fakat kötülerle dostluk kurma. Yavrum! Güvenilir kimse ol ki zengin olasın. Kalbin günah lekeleriyle dolu olduğu halde İnsanlara, Allah'dan korkuyormuşsun gibi görünme. Yavrum, âlimlerle bir arada bulun ve onların dizinin dibinden ayrılma; fakat onlarla tartışmaya da girme, yoksa sohbetlerinden seni mahrum ederler. Onlara bir şey sorarken nazik davran. Seni ihmal ettiklerinde onlara bıkkınlık verme, yoksa senden usanırlar. Yavrum! her şeyi arkanı dönerek isteme ve yüzün dönük olarak da ondan uzaklaşma! Zira bu, basîreti azaltır ve aklı zayıflatır. Yavrum, küçükken edepli olursan, büyüdüğünde faydasını görürsün! Yavrum, yolculuğa çıktığında, onu çekip götürebileceğin bir yerde olmadıkça, hayvanından emin olma; çünkü onun sırtı çabuk yağır olur ve bu hakimlerin işlerinden değildir. Gideceğin yere yaklastığında da hayvanından in ve yürü; kendinden önce onu doyur. Gecenin ilk saatlerinde yolculuğa çıkmaktan sakın! Sana gecenin yarısına kadar dinlenip gece yarısından sonra yola çıkmanı tavsiye ederim. Sefere çıkarken yanına kılıcını, mest'ini, sarığını, elbiseni, su kabını, iğne ve ipliğini, biz'ini (saraç iğnesi) al! Ayrıca yanında sana ve beraberindekilere yetecek kadar ilâç bulundur. Arkadaslarınla, Allah'a isyanın dışındaki hususlarda uyum sağla ve onlara vefâ göster! Yavrum, kanaatkâr görünmekten sakın, zira bu tavrın sana gündüzleri şöhret, geceleri ise şüphe getirir. Yavrum, kendini unutup da insanlara iyiliği emretme! Yoksa senin durumun, İnsanlara ışık verdiği halde kendisi yanarak tükenen kandile benzer! Yavrum, küçük işleri umursamazlık etme! Çünkü küçük, yarın büyüğe dönüşür. Yavrum, yalan söylemekten sakın! Çünkü yalan, dînini ifsat eder, insanların yanında mürüvvetini noksanlaştırır ve bu durumda da utanma duygun yok olur; değerin düşer, makam ve mevkiin elden gider; küçümsenirsin, konuştuğun zaman sözün dinlenmez, söylediğine itibar edilemez. Bu duruma düşüldüğünde de yaşamanın zevki kalmaz! Yavrum, kötü huydan, sıkıntı vermekten, sabırsızlıktan sakın! Bu hasletler karşısında hiç bir arkadaşın sana dürüst davranmaz ve seninle aralarında dâima bir mesafe bırakırlar. isini sev; sık sık karşılastığın olaylar karşısında sabret! İnsanlara karsı güzel huylu ol! Zira huyu güzel olan, herkese güler yüz gösteren ve bunu yaygınlaştıran, iyiler yanında nasîbini alır; ona karşı iyi kimseler sevgi besler, kötüler de ondan uzaklaşır. Yavrum, gönlünü kederlerle ve kalbini üzüntülerle meşgul etme. Aç gözlülükten sakın. Takdire rıza göster. Allah tarafından sana verilene kanaat et ki hayatın güzelleşsin, gönlün sürurla dolsun ve hayattan zevk alasın. Eğer dünya zenginliklerinin senin için bir araya getirilmesini istersen, insanların ellerinde olanlara göz dikme! Zira peygamberleri bulundukları mertebeye ulaştıran şey insanların ellerinde bulunanlara göz dikmemeleridir. Yavrum, dünya hayati kısadır. Senin oradaki ömrün ise daha da kısadır. Bu kısa ömrün de daha az bir kısmı geride kalmıştır. Yavrum, iyiliği ehline yap, ehil olmayana iyilik yapma; yoksa o, dünyada boşa gider, ahirette de sevabından mahrum olursun. iktisatlı ol, savurgan olma; cimrilik derecesinde mala sarılma, israfa varacak şekilde de onu dağıtma! Yavrum, hikmete sarıl ki onunla ikram göresin, onu yücelt ki sen de üstün tutulasın. Hikmet ahlâkinin en üstünü Allah (c.c)'in dinidir. Yavrum, hasetçinin üç belirgin özelliği vardır: Gıyabında dostunu çekiştirir, yanında olduğu zaman ona yaltaklanır, o bir musibete duçar olduğunda da ona sevinir" (Sa'lebî, a.g.e., 313-315). Lokman'la ilgili olarak sadece oğluna öğütler, hikmetli sözler, atasözleri (emsâl, durub-i emsâl) değil, kıssalar da nakledildi. Bunlardan Lokman'ın bir köle olarak birisine takdim edildiğinde. o, diğer kölelerin incirleri onun yediğini ileri sürerek efendilerini kandırmak istedikleri zaman, hep beraber sıcak su içmelerini tavsiye eder. Efendileri öyle yapar, sonunda Lokman yalnız su kusarken, diğerleri incir artıklarını su ile çıkarmaya başlarlar. Bir gün efendisi, gelen misafiri için, Lokman'a en iyi ne varsa onu ikram etmesini söyler. O da koyun dili ve yüreği getirir. Bir başka gün yine misafir için bu defa en kötü ne varsa onu çıkarmasını söylediğinde aynı şeyleri verdiğini görünce, sebebini sorar. Lokman, iyi bir dil ve yürekten daha iyi bir şey olmadığı gibi, kötü bir dil ve yürekten de daha kötü bir şey bulunmadığı cevabını verir (Sa'lebî, ayni yer). Lokman'a bu kıssalar dolayısıyla Araplar'ın Ezop'u (Aesopos) denilmiş, Avrupa'da Ezop'a atfedilen bir çok nükteler Lokman'a isnat olunmuştur. Batılı yazarlar Lokman'la ilgili kıssaların sonraki devirlerde Ezop'unkilerden kopya edildiğini ileri sürerler. Bu konuda karşılaştırmalar ve örneklere de yer verip eski gelenekte Lokman, hakîm, hatta peygamber bir kimse olarak tanınırken; sonraki devrede artık köle, marangoz haline sokulduğunu eklerler. Onlara göre Lokman; Bileam, Ahikar, Ezopla aynı görülmüştür. Bileam, Kitab-ı Mukaddes'te geçer. Müfessirler, şeceresi Lokman b. Bâûr b. Nahor b. Tarih seklinde geçen bu zatin İbrani dilinde "bala", Arapça "Lakama" kökleri aynı yutmak anlamına geldiği için, Kitab-i Mukaddes'teki karşılığının Bileam olduğu kanaatine ulasmışlardır (Bileam için bk. Sa'lebî, 209 vd.). Lokman, Bileam mıdır tartışmasında buna olumlu bakanlar yanında karşı çıkanlar; Lokman, Kur'ân ve önceki gelenekte saygı duyulan; Bileâm, Kitab-ı Mukaddes ve Aggada'da nefret edilen bir kimsedir, demektedirler (bk. Belâm). Lokman'ı, Roma'lı Ahikar veya Yunan'in Ezop'una benzetenler, onların sözlerinin veya onlarla ilgili anlatımların benzerliklerine dayanmaktadırlar (Bernhard-N.A. Stillman,"Lokman", Encyclopedia of islam, Leiden 1978, IV, 813). |
Mümin Nedir? Mümin Nedemek Mümin Anlamı Mümin Sözlük Anlamı Nedir? Mümin Tanımı
HZ.ADEM
Hz. ADEM Hz. Adem , yeryüzünde ilk insan ve ilk peygamber, bütün insanların babası'dır. Çeşitli memleketlerden getirilen toprakları melekler su ile çamur yapıp, insan şekline koydular. Mekke ile Taif arasında 40 yıl yatıp salsal oldu. Yani pişmiş gibi kurudu. Önce Muhammed aleyhisselamın nuru alnına kondu. Sonra Muharrem'in onuncu Cuma günü ruh verildi. Her şeyin ismi ve faydası kendisine bildirildi. Boyu ve yaşı kesin olarak bildirilmedi. Allahü tealanın emri ile bütün melekler, Adem'e secde etti, ama İblis (şeytan) kibirlenip, bu emre karşı geldi ve secde etmedi : « Hani biz meleklere (ve cinlere): Adem'e secde edin , demiştik. İblis hariç hepsi secde ettiler. O yüz çevirdi ve büyüklük tasladı, böylece kafirlerden oldu »(Bakara, 34) . Hz. Adem 40 yaşında Firdevs adındaki Cennet'e götürüldü. Cennet'de yahut daha önce Mekke dışında uyurken, sol kaburga kemiğinden Hz. Havva yaratıldı. Allahü teala onları birbirine nikah etti. Yasak edilen ağaçtan unutarak ve İblis'in oyununa gelerek önce Havva, sonra Adem aleyhisselam yedikleri için Cennetten çıkarıldılar. Adem aleyhisselam Hindistan'da Seylan (Ceylon) adasına, Havva ise Cidde'ye indirildi. 200 sene ağlayıp yalvardıktan sonra , tövbe ve duaları kabul olup, hacca gitmesi emr olundu: «Sonra Rabbi onu seçkin kıldı; tevbesini kabul etti ve doğru yola yöneltti »(Ta'ha, 122) . Arafat ovasında Havva ile buluştu. Kabe'yi inşa etti. Hz. Adem her sene hac yapardı. Arafat meydanında veya başka meydanda , kıyamete kadar gelecek çocukları belinden zerreler halinde çıkarıldı. «Ben sizin Rabbiniz değil miyim ?» diye soruldu. Hepsi «Evet » dedi. Sonra hepsi zerreler haline gelip, beline girdiler. Yahut belinden yalnız kendi çocukları çıktı. Sonra Şam'a geldiler. Burada çocukları oldu. Neslinden 40.000 kişiyi gördü. 1500 yaşında iken çocuklarına peygamber oldu. Çocukları çeşitli dillerde konuştu. Cebrail aleyhisselam 12 kere geldi. Oruç, her gün bir vakit namaz ve gusül abdesti emredildi. Kendisine kitap verilip, fizik, kimya, tıp, eczacılık, matematik bilgileri öğretildi. Süryani, İbrani ve Arabi diller ile ker*** üstüne çok kitap yazıldı. Bir rivayete göre 2000 yaşında iken Cuma günü vefat etti. Hz. Havva 40 sene sonra vefat etti. Kabirlerinin Kudüs'de veya Mina da Mescid-i Hif'de veya Arafat'da olduğu rivayetleri vardır. Habil ile Kabil Habil ile Kabil Hz. Adem'in oğullarından ikisidir. Habil'in Allah'a yaptığı kurban'ın kabul edildiği ve kendi kurbanın Allah tarafından kabul edilmediği için Kabil, Habil'i öldürür ve böylece dünyada ilk kâtil olma makamına mazhar olur. Sonra bir kargadan görüp Habil'i yerin altına gömdü. Allahü teala Kur'an-ı Kerimde mealen buyuruyor ki : « Allah nezdinde İsa'nın durumu, Adem'in durumu gibidir. Allah onu topraktan yarattı. Sonra ona «OL !» dedi ve oluverdi »(Al-i İmran, 59) . Burada değinilen durum, Hz.İsa'nın ve Hz. Adem'in babasız dünyaya gelmeleridir (M.K.). Peygamberimiz Muhammed (S.A.V.) Hz. Adem hakkında : « Allahü teala Adem'i (aleyhisselam) yeryüzünün her tarafından aldırdığı topraktan yarattı. Bu sebeple zürriyetinden siyah, beyaz, esmer, kırmızı renkte olanlar olduğu gibi, bazıları da bu renklerin arasındadır. Bazısı yumuşak, bazısı sert, bazısı halis ve temiz oldu » (Hadis-i şerif, Müsned-i Ahmed bin Hanbel) buyurmuştur. |
Mümin Nedir? Mümin Nedemek Mümin Anlamı Mümin Sözlük Anlamı Nedir? Mümin Tanımı
H Z . İBRAHİM A.S.
2.1. Hz. İbrahim'in yaşadığı zaman ve mekan İbrahim aleyhisselamın nesebi Nuh aleyhisselamın oğlu Sam'a dayanır. Hz. Nuh'un vefatı ile Hz. İbrahim arasında iki peygamber (Hz.Hud & Hz. Sâlih) vardır. Bu fasıla (rivayete göre, M.K.) 1143 senedir. Hz. Hud ile Hz. İbrahim arasında da 630 yıllık bir fasıla olduğu bildirilmiştir. Doğum yeri Bâbil kentidir . 2.2. İbrahim aleyhisselamın babası Allahü Teâlâ Kur'an-ı Kerim'de : «İbrahim, babası Âzer'e...» buyurmaktadır. Bu âyetten anlaşılacağı gibi Hz. İbrahim'in babası Âzer isminde idi. Ama, bazılarına göre İbrahim aleyhisselamın babası -Kur'anda bildirilen- putperest Âzer değil, mü'min olan Târuh idi. Bu görüsü destekleyenler arasında meşhurları Abdülhakim Arvâsi, Kadi Beydâvi ve Senâullah Dehlevi vardır, ama Şii'ler de bunu söylemektedirler . Bir rivâyete göre Âzer Hz. İbrahim'in - amcası olup - Târuh'un ölmesiyle Emile ile evlenip, Hz. İbrahim'in üvey babası oldu. Tefsir yönünden bunu böyle açıklamaktadırlar : En'am suresinin manası : «İbrahim, Âzer olan babasına dediği zaman» anlamındadır. Böyle olmasaydı Kur'an-ı Kerim'de «Babası Âzer'e dediği zaman» demeyip, "Âzer'e dediği zaman" veya "Babasına dediği zaman" demek yetişirdi . Âzer, kendi babası olsaydı "Babası" kelimesi fazla olurdu demektedirler. Bir kanıt olarak Şua'ra suresinin 219. ayetini göstermektedirler. Bu surede Allah « Secde edenler arasında dolaşmanı da görüyor » denilmektedir. Buna göre Peygamberimizin sülâlesinde hiçbir putperest yoktur. Bu görüşü reddedenler ise, ki bunlar arasında Taberi, Ebu Hayyan ve Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır vardır, açık olan âyete (En'am, 74) bir mâna verilmek istenmiştir demektedirler. Mealine göre manalar değistiği için anlamlar da değişir teorisini ileri sürmektedirler. Konuya objektif bir yönle bakmak gerekirse, Âzer'in İbrahim aleyhisselam ın babası olmaması biraz daha mantıklıdır. Sunu da belirtmek lâzım ki, bir üçüncü fikir vardır. O da, İbrahim aleyhisselamın babasının asıl isminin Tarih veya Taruh olup sonradan - bir putun ismi olan - Âzer ismine değiştirmesi. Bu da Nemrud'un onu puthanesi'nin nâzırı olarak tayin etmesinden sonra gerçekleşmiştir . Ama kaynaklar bu düşünce hakkında bilgi vermiyorlar, onun için fazla dikkat etmemek gerekir. Biz burda ilmi gerçekleri tartışmayacağımız için bunu burda noktalamak gerekir. Bu ihtilaf'ın çözümünü ancak Rahman, Rahim, Evvel, Âhir, Kebir, Aziz, Saafii, Mâlik, Gafur, Nur, Adl, Hak, Hakem, Rauf, Şehid, Veli, Kerim, Bari, Cebbar olan ALLAH bilir. Âzer ayrıca put yapardı ve Nemrud'un yakınında bulunurdu. Onun bir dediğini, iki etmezdi. 2.2. Hz. İbrahim'in doğumundan peygamberliğine kadar olan hayatı 2.2.1. Hz. İbrahim'in doğumuna kadar vukuu bulan olaylar Nemrud (2.3.2.2. no'lu noktaya bakınız) ve ona tâbi olanlar azgınlık ve Allah'a isyan içinde yasamakta idiler. Bir gün Nemrud bir rüya gördü. Bir rivayete göre, rüyasında gökyüzünde bir nurun parladığını, güneşin, ayın ve yıldızların bu nurun ışığında kaybolduğunu gördü. Diğer bir rivayete göre ise, rüyasında bir kimsenin gelip tahtından kaldırıp kendini yere vurduğunu gördü. Müneccimlere gördüğü rüyayı anlatıp tâbir ettirdi. Bunlar "Yeni bir peygamber ve din gelecek, senin saltanatını temelinden yıkacak ! Ona göre tedbir almalısın" diye tâbir ettiler. Nemrud bu isin tedbiri kolaydır deyip, " Bundan sonra kimse çocuk sâhibi olmayacak. Hanımlardan uzak durulacak. Doğan çocuklar, erkekse öldürülecek, kızsa bırakılacak" emrini verdi. Bu suretle 100.000 mâsum bebeği öldürüldüğü nakledilmiştir . 2.2.2. Doğumundan sonra Bu sırada Hz. İbrahim'in annesi hâmile idi. Âzer'in durumunu bildiği için, onu doğuma yaklaşınca kendisinden uzaklaştırdı ve gizlice bir mağaraya gitti ve orda Hz. İbrahim'i dünyaya getirdi. Doğduktan sonra annesi onu emzirdi ve mağarayı kapatıp geri şehre döndü. Âzer'e ," Çocuk çok zayıf doğdu ve hemen öldü" dedi. Bundan sonra mağaraya - gizlice -gelip İbrahim aleyhisselamı emzirip geri eve dönerdi. Rivâyetlere göre, Hz. İbrahim mağarada 7, 13, 16 veya 17 yaşına kadar kaldı . 2.3. Hz .İbrahim'in tebliği 2.3.1. Hz. İbrahim'in Allah'ı araması 2.3.1.1. Hz. İbrahim'in Allah'ı aramasından önceki durumu Hz. İbrahim'in imanı durumunu hakkında Kur'an-ı Kerim bilgi vermektedir :«Andolsun biz İbrahim'e daha önce rüşdünü vermiştik. Biz onu iyi tanırdık » . Burdaki rüşdünü vermek peygamberlik, yahut İbrahim aleyhisselamın risâletten önce sahip olduğu hidayet ve doğruluk manasına geldiği tefsirlerde bildirilmiştir. Bu da gösteriyor ki, peygamberlik Hz. İbrahim'e genç yasta verilmiş idi. 2.3.1.2. İbrahim aleyhisselamın tefekkür ile tevhid'i bulması İbrahim aleyhisselam hakkında Allahü Teâlâ « Halil'im » demiştir. Bu da onun Allah'ı arayıp bulmasındandır. Bunun için Kur'an-ı Kerim'de şunlar buyrulmuştur : «Böylece biz, kesin iman edenler olması için İbrahim'e göklerin ve yerin melekûtunu gösteriyorduk. Gecenin karanlığı onu kaplayınca bir yıldız gördü, Rabbim budur, dedi. Yıldız batınca, batanları sevmem, dedi. Ay'ı doğarken görünce, Rabbim budur, dedi. O da batınca, Rabbim bana doğru yolu göstermezse elbette yoldan sapan topluluklardan olurum,dedi. Güneşi doğarken görünce de, Rabbim budur, zira daha büyük, dedi. O da batınca, dedi ki : Ey kavmim ! Ben sizin (Allah'a) ortak koştuğunuz şeylerden uzağım » . Bu olay resmi olarak bakılırsa Hz. İbrahim'in peygamberlik başlangıcıdır. Bundan sonra Hz. İbrahim Bâbil kavmine Allah'ın emirlerini tebliğ etmeye başladı ve birçok delil gösterdi. 2.3.1.3. İbrahim aleyhisselam ın putları kırması Babil halkı Allah'ın yolundan saptığı için her sene putlar için âyin düzenlerdi. Bu âyinde bir yere toplanır bayram yapar ve sonra puthaneye gider, putlara secde eder, sonra da evlerine dönerlerdi. Böyle bir bayram günü, İbrahim aleyhisselam put haneye girip, bir balta ile bütün küçük putları kırdı. Baltayı da, en büyük putun boynuna aşdı ve oradan uzaklaştı. Keldâniler puthâneye girince bütün putların kırıldığını gördüler ve bunu yapanı yakalayarak cezalandırmak istediler. Hz. İbrahim'i getirip, bu isi sen mi yaptın dediler. İbrahim aleyhisselam « Kendisi dururken küçük putlara tapınılması istemediği için, boynunda asılı olan büyük put yapmıştır. İnanmazsanız kendisine sorunuz » buyurdu. Onlar 'Putlar konuşamaz ki, sen onlara sor diyorsun' dediler. Bunun üzerine İbrahim aleyhisselam « O halde konuşamayan ve kendilerini kırılmaktan kurtaramayan putlara neden ibadet edersiniz ? Size ve tapdığınız putlara yazıklar olsun » dedi , ama bu hiç bir fayda vermedi, çünkü onlar : «Dediler ki. Biz, babalarımızı bunlara tapar kimseler bulduk ». 2.3.2. İbrahim aleyhisselamın ateşe atılması İbrahim aleyhisselam putları kırınca putperestler bu işin onun yaptığını anladılar ve ceza vermek üzere hapsettiler. Durumu Nemrud'a bildirdiler. 2.3.2.1 Hz. İbrahim ve Nemrut Rivayete göre Nemrut Hz. İbrahim'in yaptığını duyunca onu yanına çağırdı. O zaman insanlar Nemrut'a secde ederlerdi. İbrahim aleyhisselam secde etmeyince Nemrut " Niçin secde etmedin" diye sordu. Hz. İbrahim de: « Ben beni yaratan Allahü Teâla'dan ziyade secde etmem » buyurdu. Nemrud " Seni yaratan kim ? " diye sorunca, İbrahim aleyhisselam: « Benim Rabbim, dirilten ve öldüren Allah'dır » diye cevap verdi. Nemrut, " ben de diriltirim" diyerek zindandan iki kişi getirtti. Birini serbest bırakıp, birini öldürdü. Güya böylece diriltmiş ve öldürmüş oldu. Hz. İbrahim bunun karşısında : « Benim Rabbim güneşi doğudan getirir, doğurtur. Eğer gücün yetiyorsa sen de batı'dan doğdur » buyurunca Nemrut şaşırıp, âciz kaldı. Bu husus Bakara suresinin 258. âyetinde bildirilmiştir . Bu münazaranın vukuu bulduğu zaman hakkında iki rivayet vardır. Birincisi, İbrahim aleyhisselam putları kırınca onu yakalayıp hapsettiler. Sonra ateşe atmak için hapisten çıkarıp , Nemrut'un yanına götürdüklerinde gerçekleşmiştir. Diğer rivayete göre insanlar arasında büyük bir kıtlık çıkmıştı. Bundan dolayı insanlar yiyecek almak için Nemrut'a giderlerdi. Nemrut her gelene, "Senin Rabbin kim ? " diye sorar ve "Benim Rabbim sensin" diyenlere gıda maddeleri verirdi. Hz. İbrahim yiyecek almaya gelip Nemrut ona bu soruyu sorunca İbrahim aleyhisselam : « Benim Rabbim dirilten, hayat veren ve öldürendir » dedi ve böylece bu münazara vukuu buldu . Bu olaydan sonra Keldâniler Halilallah'ı ceza vermek istediler ve onu ilk önce hapse attılar. Sonra Nemrut onu ateşe atmaya karar verdi. Rivayete göre bu fikri Nemrut'un aklına Hênun adında biri getirdi ve Allah onu sonra yerin dibine batırdı. 2.3.2.2. Nemrut hakkında bilgiler Burada Nemrut hakkında bazı bilgilere değinmek istiyorum. Çünkü bir Müslüman için önemli olan düşmanlarını iyi bilmesi. Nemrud da vahşî bir düşmandır. Nemrut gaddar ve zâlim bir hükümdardı. Bir rivayete göre Nemrut onun hakiki ismi değil, - firavun - gibi bir ünvandı. Nemrut çocukken burnuna bir yılan yavrusu kaçmış, bu yüzden son derece çirkinleşmişti. Babası bile tahammül edememiş ve öldürmeye karar vermiş. Fakat annesinin yalvarması üzerine, onu bir çobana teslim etmiş , çoban da, onun çirkin yüzüne bakmaya dayanamadığından, onu dağ başında bırakmış, dağda Nemrud isminde bir dişi kaplan, çocuğu emzirerek, onun yaşamasına sebeb olmuştur. İsmi (Nemrud) bu kaplandan gelmektedir. Babası öldükten sonra hükümdarlığa geçen Nemrud, kendisini ilah zannediyor ve bütün halkın kendisine tapmasını istiyordu . 2.3.2.3. Ateş'in Halilallah'ı yakmaması İbrahim aleyhisselam'ın ateşe atılması kararlaştırıldıktan sonra odun toplanıyor ve kocaman bir ateş yakılıyor. Problem Halilallah'ı ateşe atmakta. Rivayete göre İblis insan şekline girip Nemrud'a mancınık kullanmasını tavsiye ediyor . Kur'an'da : « Onun (İbrahim) için bir bina yapın ve derhal onu ateşe atın ! dediler » buyurulmuştur. Bir bina (mancınık) yapılıp oradan İbrahim aleyhisselam ateşe atılınca, ateş bir gül bahçesi oluyor. Diğer bir rivayete göre içi balık dolu bir havuz oluyor ateş. Ve böylece ateş Halilürrahman'ı yakmıyor. Bu kurtarma olayı Kur'an-ı Kerim'in Enbiya suresinde bildirilmiştir : « Ey ateş ! İbrahim için serinlik ve esenlik ol» dedik. Böylece ona bir tuzak kurmak istediler, fakat biz onları, daha çok hüsrana uğrayanlar durumuna soktuk » . Bugün Ş.Urfa'da « Ayn-i Zelika » veya « Halilürrahman » isminde 50x30 m boylarında bir havuz vardır. Buranın Hz. İbrahim'in ateşe atıldığı yer olduğu, balıkların odunlardan meydana geldiği iddia olunmakta ve kimse bu balıklara dokunmamaktadır . Tevrat'ta bu ateş olayı hakkında -;İbrahim peygamberin yahudilerin soyunun babaları kabul edildiği halde - bir bilgi yoktur. 2.4. İbrahim peygamberin Bâbil'i terketmesi Kur'an-ı Kerim'de buyuruluyor ki : « (Oradan kurtulan İbrahim :) Ben Rabbime gidiyorum. O bana doğru yolu gösterecek » . Böylece Hz. İbrahim küfür diyarından hicret ederek Şam'a gidiyor . Hicret ederken de, « Ey Rabbimiz, ancak sana tevekkül ettik ve (taatle) sana yöneldik ve ahirette de dönüşümüz ancak sanadır » diye dua ettikleri Mümtehine suresinin 4. ayetinde bildirilmiştir . Başka bir rivayete göre Harran'a (Filistin) gittiği rivayet edilir . 2.5. İbrahim aleyhisselam Mısır'da İbrahim aleyhisselam oradan sonra zevcesi Hz. Sâre ile birlikte Mısır'a gitti. Rivayete göre o sıralarda 38 yasında idi. O zamanın Firavunu çok zâlim ve cebbâr, Sinan bin Ulvân isimli, Dahhâk'ın kardeşi olan pek kibirli birisiydi. Firavun güzel kadınlardan çok hoşlanırdı ve güzel bir kadın gördü mü hemen onu ne pahasına olursa olsun Haremine alırdı. Kadının kocası varsa onu öldürürdü. Hz. Sâre çok güzel bir kadın olduğu için, Firavun veya Melik İbrahim aleyhisselama zevcesinin kim olduğu hakkında sorunca İbrahim aleyhisselam Firavunun Hz. Sâre'ye musallat olmasını engellemek için din bakımından kardeşi olduğuna niyet ederek : « Kız kardeşimdir » dedi. Pek zâlim olan bu hükümdar, Sâre hatunu almak isteyip sarayına çağırttı. Fakat musallat olmak isteyince nefesi kesilip, elleri, ayakları tutmaz oldu. Yere yıkılarak debelenmeye başladı. Allahü Teâlâ Hz. Sâre'yi Firavun'un şerrinden koruyup musallat olmasını engelledi. Hükümdar bu durum karşısında korkusundan Hz. İbrahim'in zevcesini ona geri yolladı . Hz. Sâre'ye yaklaşınca onu cin zannettiğinden, yanına bir de Hâcer isimli bir câriye verdi. Böylece bundan kurtulacağını zannetti . Bu olay Ebu Hureyre'nin bildirdiği Hadis ile bildirilmiştir (bkz. Buhari, Müslim). Tevratta da bu olayın böyle - küçük modifikasyonlarla - gerçekleştiği yazmaktadır . Bundan sonra Halilürrahman Mısır'ı terkedip geri Filistine dönüp Sebu' isimli yere yerleşiyor . 2.6. Hz. İsmail İbrahim aleyhisselam'ın Hz. Sâre'den çocukları olmuyordu. Yaşları da gittikçe ilerliyordu. İbrahim aleyhisselam Bâbil'den ayrılırken: «Rabbim ! Bana sâlihlerden olacak bir evlat ver, dedi » diye niyazda bulundu. Hz. Sâre'de bunu çok istiyordu, ama çocuğu olmuyordu. Firavun'un kendisine verdiği câriyesi Hz. Hâcer'i azad edip İbrahim aleyhisselama evlenmesi için verdi ve Hz. İbrahim Hz. Hâcer ile evlendi. Bu evlilikten Hz. İsmail doğdu. Muhammed aleyhisselam ın (s.a.v.) nuru Hz. İsmail'in alnında intikal etti. İbrahim aleyhisselam onu çok sever ve yanından ayırmazdı. Hz. Sâre nurun kendisine intikal edeceğini umuyordu. Bu sebeple Hz. Hâcer'e karsı kalbi gayret hâsıl oldu. Ve birgün İbrahim aleyhisselam'dan Hz. Hâcer ile Hz. İsmail'i başka bir yere götürüp bırakmasını istedi. Allah'ın emriyle Halilallah bu isteği yerine getirdi ve Hacer hatun ile İsmail aleyhisselamı (s.a.v.) alıp Mekke'ye götürdü ve onları orada bıraktı . İlerisini Hz. İsmail'in hayatında... 2.7. Misafir melekler 2.7.1. Meleklerin müjdesi İbrahim peygamberin yaşı gittikce ilerliyordu. Bu sırada melekler gelip İbrahim aleyhisselama bir oğlunun doğacağını müjdelediler : « Hem o kullara, İbrahim'in misafirlerinden haber ver. Hani melekler, İbrahim'in yanına girdikleri zaman, "selam" demişler, İbrahim de onlara: "Biz sizden korkuyoruz" demişti. Melekler: "Korkma ! Gerçekten biz sana bilgin bir oğul müjdeliyoruz" dediler » . Rivayete o sırada Hz. İbrahim 120 ve Hz. Sâre de 99 yaşında idi. Müjdeyi vermek üzere gelen melekler gayet güler yüzlü birer´genç suretinde İbrahim aleyhisselam ın karşısına çıktılar. Bunların Cebrail (a.s.), Mikail (a.s.) ve Israfil (a.s.) olduğu Ibn-i Abbas'dan rivayet edilmiştir. Cebrail aleyhisselam ile birlikte 7 veya 9, veya 10 bir yahut da 12 meleğin bulunduğu rivayet edilmiştir. Melekler bu müjdeyi verdikten sonra Lut kavmini helak etmeye gittiler (genis malumat icin bkz. «Hz.Lut»). Melekler, "Selamunaleyke" deyince İbrahim aleyhisselam "Aleyküm selam" diyerek mukabelede bulundu. Onları evinde en iyi yere oturttuktan sonra ikram etmek üzere hemen bir buzağı getirdi. Misafirlerine ikram etti ise de onlar yemedi. Bundan dolayı Hz. İbrahim'in kalbine biraz şüphe düştü. O zamanın âdetine göre bir eve misafir gelip, ikram edilenden bir şey yerse ondan emin olunurdu; misafir bir şey yemezse onun zarar vermek için geldiği hükmedilirdi. İbrahim aleyhisselam tekrar melekleri davet edince, onlar "Biz yemeğin ücretini vermeden yemeyiz" dediler. Hz. İbrahim "Bedelini verin de yiyin. Bu yemeğin bir ücreti var diye karşılık verdi. Melekler bu ücreti sorunca, Hz.İbrahim: « Bismillah ,demek. Sonunda da Elhamdülillah, demektir » dedi. Bunun üzerine Hz. Cebrail, Mikail aleyhisselam bakarak : « Bu zât, Allahü Teâlânın dost edinmesine lâyık bir kimsedir » buyurdu. Bu sırada Hz. Sâre perde arkasında duruyordu. Meleklerin müjdesi üzerine: «(İbrahim'in karısı:) Olacak şey değil ! Ben bir kocakarı, bu kocam da bir ihtiyar iken çocuk mu doğuracağım ? Bu gerçekten şaşılacak şey ! dedi » dedi. Âyet-i kerimede onun için « Dâhiket » buyrulmuştur. Bu kelime hem gülmek, hem de hayz oldu manasına gelmektedir. Cumhur'a göre gülme manasında kullanılırsa da Ikrime ve Mücahit'e göre hayz oldu anlamındadır bu kelime. Ayrıca gülmesi hakkında da değişik rivayetler vardır. Meleklerin korkma demesi üzerine İbrahim aleyhisselam ın korkusunun gitmesi için gülmüştür. Bir başka rivayete göre İshak aleyhisselamın müjde verilmesi hakkında ellerini yüzüne kapayıp gülmüştür. Çünkü kendisi çok yaşlanmıştı ve bir çocuk doğurmanın ihtimali sıfırdı o yaşta. Hz. İbrahim de yukarıda belirttiğimiz gibi 120 yaşına gelmişti. Diğer bir rivayete göre, ellerini yüzüne kapaması, yaşlılığında hayz görmesinden ve bunun farkına varmayıp hayâsı sebebiyle utanmasından ileri geldiği bildirilmiştir. Hz. Sâre'nin bu sözlerine karşılık melekler " Sen Allahü Teâlânın emrine mi, takdirine mi şaşıyorsun" dediler ve İbrahim aleyhisselam ın çıkıp Lut kavmi'nin ikamet ettiği yere gittiler . Yahudiler İbrahim aleyhisselam ın misafirleri hakkında başka bir beyânat vermektedirler. Onlara göre Hz. İbrahim'e melekler değil, bizzat - tövbe hâşaa - Allah gelmiştir. Yanına da bazı melekler almış, güya . Ve onlara göre misafirler Hz. İbrahim ile beraber yemek yemişler. 2.7.2. İshak aleyhisselam ın doğumu Meleklerin haberinden 1 sene sonra Hz. İshak doğdu . İleride Hz. İshak hakkında mâlumat vereceğim. 2.8. Hz. İbrahim'in Mekke'ye yolculuğu 2.8.1. İbrahim aleyhisselam Mekke'de İsmail aleyhisselam büyüyüp gençlik çağına girmişti. Cürhümilerden Arapca öğrenmiş ve onlar arasında yüksek makama erişmişti. O Cürhümilerden bir kız ile evlendi. Bu sırada ise Hâcer aleyhisselam vefat etmişti. O sırada Hâcer hatun 99 yasında idi ve Kâbe'nin bitişiğinde bir yer olan ve Hicr denilen yere defn edildi . Ibrahim aleyhisselam bir gün oğlunu ziyaret etmek üzere Şam'dan Mekke'ye doğru yola çıktı. Hz. İsmail'in evine varınca oğlu yiyecek temin etmek için evde yoktu. İbrahim aleyhisselam Hz. İsmail'in hanımından mali durumlarını sorunca, hanımı hallerinden şikâyetci oldu. Giderken de oğluna söylemesi için tenbihte bulundu: " Kocan geldiğinde benden selam söyle, kapısının eşiğini değiştirsin" ve oradan ayrıldı ve evine geri döndü. İsmail aleyhisselam eve gelip bunu duyunca, olayı anladı ve hanımından ayrıldı. Başka bir kadınla evlendi. İbrahim aleyhisselam bir müddet sonra Mekke'ye yine gidince oğlu yine evde bulunmuyordu. Bu sefer Hz. İsmail'in hanımına aynı soruyu sordu. O da cevaben: " Biz hayır ve saadet içindeyiz " dedi. Ne yiyip içtiklerini sorunca da, "Et yiyip, zemzem içiyoruz" dedi. Bunun üzerine Halilallah: " Yâ Rabbi ! Bunların etlerini ve sularını mübarek kıl, bereket ihsân eyle " diye dua etti ve oradan geri Şam'a döndü. Ibn-i Abbas'ın rivayet ettiği bir hadiste Peygamberimiz (s.a.v.) buyurdu ki:«İbrahim (a.s.) zamanında Mekke civarında hububat bilinmiyordu. Av etiyle beslenirlerdi. Eğer o zaman hububat mâlum olsaydı, İbrahim (a.s.) hububat hakkında dua ederdi » . Ibn-i Abbas bu Hadis hakkında buyurdu ki: " İbrahim aleyhisselamın bu duasının bereketiyle Mekke sıcak olmasına rağmen, et ile su, burada diğer yerlere nazaran insanlara daha faydalıdır " . 2.8.2. Kâbe'nin inşası Günlerden bir günde Allahü Teâlâ haliline Kâbe-i Muazzamayı yapmasını emreyledi. Kâbe'nin inşası hakkında iki rivayet vardır : Melekler Allah-i Zişanın emriyle binâ ettiler; Adem aleyhisselam melekler ile birlikte inşa etti. Bunun üzerine İbrahim aleyhisselam yeniden Mekke'ye doğru yola çıktı. Mekke'de oğlu İsmail aleyhisselamı zemzem kuyusu başında buldu. Allah'ın emrini ona da söyledi ve İsmail aleyhisselam ona yardım edeceğini ekledi. Kâbe'nin nereye yapacağını bilmediği için, bir rivayete göre Cebrail aleyhisselam Kâbe'nin su andaki yerini gösterdi. İlkönce temeli kazmaya başladılar ve Adem aleyhisselam zamanındaki temeli buldular. Ayni temel üzerine Kâbe'yi inşa ettiler. Hz. İbrahim oğlunun getirdiği taşlarla, Cebrail aleyhisselamın târifine uyarak Kâbe'yi yapıyordu. Nihayet Kâbe'nin duvarları yükseldi ve yukarıya tas yetişemez oldu. Bundan dolayı büyük bir taş getirdiler ve İbrahim aleyhisselam bu tasa basarak duvar örmeye başladı. Mübarek ayağının izi çıkan bu taşa da Makâm-i İbrahim denilir. Kâbe de tavaf namazı bu taşın bulunduğu yer olan Makâm-i İbrahim'de kılınır . Kâbe tamamlanınca İbrahim aleyhisselam oğluna: " Ey İsmail ! İyi bir taş getir ki, hacılara işaret olsun" buyurdu. İsmail aleyhisselam bir taş getirdi ise de Hz. İbrahim daha iyi bir taş istedi. Bunun üzerine, Ebu Kubeys dağından: " Cebrail aleyhisselam tûfanda bana bir taş emanet etti. Gel onu al ! " diye bir ses işitti. Hemen Ebu Kubeys dağından Hacer-ül-esved taşı alınıp, Kâbe'deki yerine kondu . Kâbe inşa edildikten sonra İbrahim aleyhisselam, Allah'ın: « İnsanlar arasında haccı ilân et ki, gerek yaya olarak, gerekse nice uzak yoldan gelen yorgun argın develer üzerinde (...) tavaf için Kâbe'ye gelsinler » emriyle, yüzünü Yemen tarafına çevirip: " Ey insanlar ! Allahü Teâlâ bir ev bina ettirdi ve bu evi ziyaret etmenizi emreyledi. Geliniz, Kâbe'yi ziyaret ediniz " diye seslendi. Allahü Teâlâ da sesini bütün dünyaya duyurdu. İnsanlar bu sesi duyunca: « Lebbeyk Allahümme Lebbeyk " diye cevap verdiler. O zaman, ana rahminde ve baba sulbünde olan ne kadar hacca gidecek varsa « Lebbeyk » dediler. Bir defa gidecek olan bir kere, iki defa gidecek olan iki kere ve daha fazla gidecek miktarına göre cevap verdiler . Kâbe'nin inşasından sonra İbrahim aleyhisselam Şam'a dönüyor ve bütün aile efradını alıp Hac ediyor. 2.8.3. Kâbe hakkında bilgiler Kâbe-i Muazzama, Mescid-i Haram'ın ortasında, dört köse tastan bir oda olup, 17 m yüksekliktedir. Kuzey duvarı 8,8 m, güney duvarı 7 m, doğu duvarı 11,9 m, batı duvarı da 12,8 m genişliktedir. Doğu ve güney duvarları arasındaki kösede Hâcer-ül-esved taşı bulunmaktadır. Kâbe'nin doğu duvarında bir kapı vardır. Kapı yerden 1,7 m yükseklikte, eni 1,7 m ve boyu 2,7 m'dir. Kâbe'nin dört köşesine Rükn denir. Şam'a doğru olana Rükn-i Sâmi, Bagdat'a olana Rükn-i Irâki, Yemen tarafina olana Rükn-i Yemâni ve dördüncü köseye de Rükn-i Hacer-ül-esved denir . 2.9. Hz. İbrahim aleyhisselam ın duası 2.9.1. İbrahim aleyhisselamın iki duası 2.9.1.1. Halilallah'ın Kur'andaki duası Kâbe'yi tamamladıktan sonra İbrahim aleyhisselamin dua ettiği Kur'an-ı Kerim'de zikredilmektedir :«Hatırla ki İbrahim şöyle demişti: Rabbim ! Bu şehri (Mekke'yi) emniyetli kıl, beni ve oğullarını putlara tapmaktan uzak tut. Çünkü onlar (putlar) insanların birçoğunun sapmasına sebep oldular, Rabbim. Simdi kim bana uyarsa o bendendir. Kim de bana karşı gelirse, artık sen gerçekten çok bağışlayan, pek esirgeyensin . Ey Rabbimiz! Ey sâhibimiz! Namazı dosdoğru kılmaları için ben, neslimden bir kısmını senin Beyt-i Harem'inin (Kâbe'nin) yanında, ziraat yapılmayan bir vâdiye yerleştirdim. Artık sen de insanlardan bir kisminin gönüllerini olara meyledici kil ve meyvelerden bunlara rizik ver! Umulur ki bu nimetlere şükrederler. Ey Rabbimiz! Şüphesiz ki sen bizim gizleyeceğimizi de açıklayacağımızı da bilirsin. Çünkü ne yerde ne de gökte hiçbir şey Allah'a gizli kalmaz. İhtiyar halimde bana İsmail'i ve İshak'i lütfeden Allah'a hamdolsun! Şüphesiz Rabbim duayı işitendir. Ey Rabbim! Beni soyumdan gelecekleri namazı devamlı kılanlardan eyle; ey Rabbimiz! duamı kabul et! Ey Rabbimiz! (Amellerin) hesap olunacağı gün beni, ana-babamı ve müminleri bağışla ! » . 2.9.1.2. Hz. İbrahim'in ikinci duası İbrahim aleyhisselamin diğer duası hakkında da İmam-ı Gâzâli mâlumat veriyor: " İbrahim aleyhisselam sabahladığı vakit şöyle buyuruyordu: « Ey Allah'ım. Bu gün yepyeni bir yaratılıştır. Binâenaleyh bugünü tâatinle benim için aç, mağfiret ve rızanla kapat! Bugün de bana nezdinde kabul olunacak haseneyi ihsan eyle. O haseneyi geliştir ve benim için onu kat kat artır. Ve bugünde işlemiş olduğum günahları benim için affeyle. Çünkü bolca affeden ve her nimeti kullarına ihsanda bulunan, kullarını şiddetle seven, daha istemeden evvel onların isteklerini bilip takdir eden sensi » . Râvi diyor ki: Bir kimse Hz. İbrahim'in duasıyla sabahladığı takdirde o günün şükrünü edâ etmiş sayılır . 2.9.2. İbrahim aleyhiselamın babası için duası Kur'an-ı Kerim'den bize nakledildiğine göre İbrahim peygamber babası için Allah tarafından istiğfar dilemiştir. Mucizât-i Kur'an-iyenin Tevbe suresinin -113. âyetin mukabili olarak - 114. âyetinde: «İbrahim'in babası için af dilemesi, sadece ona verdiği sözden dolayı idi. Ne var ki, onun Allah'ın düşmanı olduğu kendisine belli olunca, ondan uzaklaştı. Şüphesiz ki İbrahim çok yumuşak huylu ve pek sabırlı idi» . İbrahim aleyhisselam babasına kendisinin affı için Allah'a dua edeceğine dair söz vermiş ve onun Allah tarafından affını dilemişti. Fakat babasının Allah düşmanı olduğunu anlayınca dua etmeyi bıraktı . Peygamberimiz (S.A.V.) de amcası Ebu Tâlip için Allah'tan mağfiret dilemek istemiş, bunun üzerine Tevbe sure-i şerif'in 113. âyeti inmişti. |
Mümin Nedir? Mümin Nedemek Mümin Anlamı Mümin Sözlük Anlamı Nedir? Mümin Tanımı
H Z . İBRAHİM A.S.
2.1. Hz. İbrahim'in yaşadığı zaman ve mekan İbrahim aleyhisselamın nesebi Nuh aleyhisselamın oğlu Sam'a dayanır. Hz. Nuh'un vefatı ile Hz. İbrahim arasında iki peygamber (Hz.Hud & Hz. Sâlih) vardır. Bu fasıla (rivayete göre, M.K.) 1143 senedir. Hz. Hud ile Hz. İbrahim arasında da 630 yıllık bir fasıla olduğu bildirilmiştir. Doğum yeri Bâbil kentidir . 2.2. İbrahim aleyhisselamın babası Allahü Teâlâ Kur'an-ı Kerim'de : «İbrahim, babası Âzer'e...» buyurmaktadır. Bu âyetten anlaşılacağı gibi Hz. İbrahim'in babası Âzer isminde idi. Ama, bazılarına göre İbrahim aleyhisselamın babası -Kur'anda bildirilen- putperest Âzer değil, mü'min olan Târuh idi. Bu görüsü destekleyenler arasında meşhurları Abdülhakim Arvâsi, Kadi Beydâvi ve Senâullah Dehlevi vardır, ama Şii'ler de bunu söylemektedirler . Bir rivâyete göre Âzer Hz. İbrahim'in - amcası olup - Târuh'un ölmesiyle Emile ile evlenip, Hz. İbrahim'in üvey babası oldu. Tefsir yönünden bunu böyle açıklamaktadırlar : En'am suresinin manası : «İbrahim, Âzer olan babasına dediği zaman» anlamındadır. Böyle olmasaydı Kur'an-ı Kerim'de «Babası Âzer'e dediği zaman» demeyip, "Âzer'e dediği zaman" veya "Babasına dediği zaman" demek yetişirdi . Âzer, kendi babası olsaydı "Babası" kelimesi fazla olurdu demektedirler. Bir kanıt olarak Şua'ra suresinin 219. ayetini göstermektedirler. Bu surede Allah « Secde edenler arasında dolaşmanı da görüyor » denilmektedir. Buna göre Peygamberimizin sülâlesinde hiçbir putperest yoktur. Bu görüşü reddedenler ise, ki bunlar arasında Taberi, Ebu Hayyan ve Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır vardır, açık olan âyete (En'am, 74) bir mâna verilmek istenmiştir demektedirler. Mealine göre manalar değistiği için anlamlar da değişir teorisini ileri sürmektedirler. Konuya objektif bir yönle bakmak gerekirse, Âzer'in İbrahim aleyhisselam ın babası olmaması biraz daha mantıklıdır. Sunu da belirtmek lâzım ki, bir üçüncü fikir vardır. O da, İbrahim aleyhisselamın babasının asıl isminin Tarih veya Taruh olup sonradan - bir putun ismi olan - Âzer ismine değiştirmesi. Bu da Nemrud'un onu puthanesi'nin nâzırı olarak tayin etmesinden sonra gerçekleşmiştir . Ama kaynaklar bu düşünce hakkında bilgi vermiyorlar, onun için fazla dikkat etmemek gerekir. Biz burda ilmi gerçekleri tartışmayacağımız için bunu burda noktalamak gerekir. Bu ihtilaf'ın çözümünü ancak Rahman, Rahim, Evvel, Âhir, Kebir, Aziz, Saafii, Mâlik, Gafur, Nur, Adl, Hak, Hakem, Rauf, Şehid, Veli, Kerim, Bari, Cebbar olan ALLAH bilir. Âzer ayrıca put yapardı ve Nemrud'un yakınında bulunurdu. Onun bir dediğini, iki etmezdi. 2.2. Hz. İbrahim'in doğumundan peygamberliğine kadar olan hayatı 2.2.1. Hz. İbrahim'in doğumuna kadar vukuu bulan olaylar Nemrud (2.3.2.2. no'lu noktaya bakınız) ve ona tâbi olanlar azgınlık ve Allah'a isyan içinde yasamakta idiler. Bir gün Nemrud bir rüya gördü. Bir rivayete göre, rüyasında gökyüzünde bir nurun parladığını, güneşin, ayın ve yıldızların bu nurun ışığında kaybolduğunu gördü. Diğer bir rivayete göre ise, rüyasında bir kimsenin gelip tahtından kaldırıp kendini yere vurduğunu gördü. Müneccimlere gördüğü rüyayı anlatıp tâbir ettirdi. Bunlar "Yeni bir peygamber ve din gelecek, senin saltanatını temelinden yıkacak ! Ona göre tedbir almalısın" diye tâbir ettiler. Nemrud bu isin tedbiri kolaydır deyip, " Bundan sonra kimse çocuk sâhibi olmayacak. Hanımlardan uzak durulacak. Doğan çocuklar, erkekse öldürülecek, kızsa bırakılacak" emrini verdi. Bu suretle 100.000 mâsum bebeği öldürüldüğü nakledilmiştir . 2.2.2. Doğumundan sonra Bu sırada Hz. İbrahim'in annesi hâmile idi. Âzer'in durumunu bildiği için, onu doğuma yaklaşınca kendisinden uzaklaştırdı ve gizlice bir mağaraya gitti ve orda Hz. İbrahim'i dünyaya getirdi. Doğduktan sonra annesi onu emzirdi ve mağarayı kapatıp geri şehre döndü. Âzer'e ," Çocuk çok zayıf doğdu ve hemen öldü" dedi. Bundan sonra mağaraya - gizlice -gelip İbrahim aleyhisselamı emzirip geri eve dönerdi. Rivâyetlere göre, Hz. İbrahim mağarada 7, 13, 16 veya 17 yaşına kadar kaldı . 2.3. Hz .İbrahim'in tebliği 2.3.1. Hz. İbrahim'in Allah'ı araması 2.3.1.1. Hz. İbrahim'in Allah'ı aramasından önceki durumu Hz. İbrahim'in imanı durumunu hakkında Kur'an-ı Kerim bilgi vermektedir :«Andolsun biz İbrahim'e daha önce rüşdünü vermiştik. Biz onu iyi tanırdık » . Burdaki rüşdünü vermek peygamberlik, yahut İbrahim aleyhisselamın risâletten önce sahip olduğu hidayet ve doğruluk manasına geldiği tefsirlerde bildirilmiştir. Bu da gösteriyor ki, peygamberlik Hz. İbrahim'e genç yasta verilmiş idi. 2.3.1.2. İbrahim aleyhisselamın tefekkür ile tevhid'i bulması İbrahim aleyhisselam hakkında Allahü Teâlâ « Halil'im » demiştir. Bu da onun Allah'ı arayıp bulmasındandır. Bunun için Kur'an-ı Kerim'de şunlar buyrulmuştur : «Böylece biz, kesin iman edenler olması için İbrahim'e göklerin ve yerin melekûtunu gösteriyorduk. Gecenin karanlığı onu kaplayınca bir yıldız gördü, Rabbim budur, dedi. Yıldız batınca, batanları sevmem, dedi. Ay'ı doğarken görünce, Rabbim budur, dedi. O da batınca, Rabbim bana doğru yolu göstermezse elbette yoldan sapan topluluklardan olurum,dedi. Güneşi doğarken görünce de, Rabbim budur, zira daha büyük, dedi. O da batınca, dedi ki : Ey kavmim ! Ben sizin (Allah'a) ortak koştuğunuz şeylerden uzağım » . Bu olay resmi olarak bakılırsa Hz. İbrahim'in peygamberlik başlangıcıdır. Bundan sonra Hz. İbrahim Bâbil kavmine Allah'ın emirlerini tebliğ etmeye başladı ve birçok delil gösterdi. 2.3.1.3. İbrahim aleyhisselam ın putları kırması Babil halkı Allah'ın yolundan saptığı için her sene putlar için âyin düzenlerdi. Bu âyinde bir yere toplanır bayram yapar ve sonra puthaneye gider, putlara secde eder, sonra da evlerine dönerlerdi. Böyle bir bayram günü, İbrahim aleyhisselam put haneye girip, bir balta ile bütün küçük putları kırdı. Baltayı da, en büyük putun boynuna aşdı ve oradan uzaklaştı. Keldâniler puthâneye girince bütün putların kırıldığını gördüler ve bunu yapanı yakalayarak cezalandırmak istediler. Hz. İbrahim'i getirip, bu isi sen mi yaptın dediler. İbrahim aleyhisselam « Kendisi dururken küçük putlara tapınılması istemediği için, boynunda asılı olan büyük put yapmıştır. İnanmazsanız kendisine sorunuz » buyurdu. Onlar 'Putlar konuşamaz ki, sen onlara sor diyorsun' dediler. Bunun üzerine İbrahim aleyhisselam « O halde konuşamayan ve kendilerini kırılmaktan kurtaramayan putlara neden ibadet edersiniz ? Size ve tapdığınız putlara yazıklar olsun » dedi , ama bu hiç bir fayda vermedi, çünkü onlar : «Dediler ki. Biz, babalarımızı bunlara tapar kimseler bulduk ». 2.3.2. İbrahim aleyhisselamın ateşe atılması İbrahim aleyhisselam putları kırınca putperestler bu işin onun yaptığını anladılar ve ceza vermek üzere hapsettiler. Durumu Nemrud'a bildirdiler. 2.3.2.1 Hz. İbrahim ve Nemrut Rivayete göre Nemrut Hz. İbrahim'in yaptığını duyunca onu yanına çağırdı. O zaman insanlar Nemrut'a secde ederlerdi. İbrahim aleyhisselam secde etmeyince Nemrut " Niçin secde etmedin" diye sordu. Hz. İbrahim de: « Ben beni yaratan Allahü Teâla'dan ziyade secde etmem » buyurdu. Nemrud " Seni yaratan kim ? " diye sorunca, İbrahim aleyhisselam: « Benim Rabbim, dirilten ve öldüren Allah'dır » diye cevap verdi. Nemrut, " ben de diriltirim" diyerek zindandan iki kişi getirtti. Birini serbest bırakıp, birini öldürdü. Güya böylece diriltmiş ve öldürmüş oldu. Hz. İbrahim bunun karşısında : « Benim Rabbim güneşi doğudan getirir, doğurtur. Eğer gücün yetiyorsa sen de batı'dan doğdur » buyurunca Nemrut şaşırıp, âciz kaldı. Bu husus Bakara suresinin 258. âyetinde bildirilmiştir . Bu münazaranın vukuu bulduğu zaman hakkında iki rivayet vardır. Birincisi, İbrahim aleyhisselam putları kırınca onu yakalayıp hapsettiler. Sonra ateşe atmak için hapisten çıkarıp , Nemrut'un yanına götürdüklerinde gerçekleşmiştir. Diğer rivayete göre insanlar arasında büyük bir kıtlık çıkmıştı. Bundan dolayı insanlar yiyecek almak için Nemrut'a giderlerdi. Nemrut her gelene, "Senin Rabbin kim ? " diye sorar ve "Benim Rabbim sensin" diyenlere gıda maddeleri verirdi. Hz. İbrahim yiyecek almaya gelip Nemrut ona bu soruyu sorunca İbrahim aleyhisselam : « Benim Rabbim dirilten, hayat veren ve öldürendir » dedi ve böylece bu münazara vukuu buldu . Bu olaydan sonra Keldâniler Halilallah'ı ceza vermek istediler ve onu ilk önce hapse attılar. Sonra Nemrut onu ateşe atmaya karar verdi. Rivayete göre bu fikri Nemrut'un aklına Hênun adında biri getirdi ve Allah onu sonra yerin dibine batırdı. 2.3.2.2. Nemrut hakkında bilgiler Burada Nemrut hakkında bazı bilgilere değinmek istiyorum. Çünkü bir Müslüman için önemli olan düşmanlarını iyi bilmesi. Nemrud da vahşî bir düşmandır. Nemrut gaddar ve zâlim bir hükümdardı. Bir rivayete göre Nemrut onun hakiki ismi değil, - firavun - gibi bir ünvandı. Nemrut çocukken burnuna bir yılan yavrusu kaçmış, bu yüzden son derece çirkinleşmişti. Babası bile tahammül edememiş ve öldürmeye karar vermiş. Fakat annesinin yalvarması üzerine, onu bir çobana teslim etmiş , çoban da, onun çirkin yüzüne bakmaya dayanamadığından, onu dağ başında bırakmış, dağda Nemrud isminde bir dişi kaplan, çocuğu emzirerek, onun yaşamasına sebeb olmuştur. İsmi (Nemrud) bu kaplandan gelmektedir. Babası öldükten sonra hükümdarlığa geçen Nemrud, kendisini ilah zannediyor ve bütün halkın kendisine tapmasını istiyordu . 2.3.2.3. Ateş'in Halilallah'ı yakmaması İbrahim aleyhisselam'ın ateşe atılması kararlaştırıldıktan sonra odun toplanıyor ve kocaman bir ateş yakılıyor. Problem Halilallah'ı ateşe atmakta. Rivayete göre İblis insan şekline girip Nemrud'a mancınık kullanmasını tavsiye ediyor . Kur'an'da : « Onun (İbrahim) için bir bina yapın ve derhal onu ateşe atın ! dediler » buyurulmuştur. Bir bina (mancınık) yapılıp oradan İbrahim aleyhisselam ateşe atılınca, ateş bir gül bahçesi oluyor. Diğer bir rivayete göre içi balık dolu bir havuz oluyor ateş. Ve böylece ateş Halilürrahman'ı yakmıyor. Bu kurtarma olayı Kur'an-ı Kerim'in Enbiya suresinde bildirilmiştir : « Ey ateş ! İbrahim için serinlik ve esenlik ol» dedik. Böylece ona bir tuzak kurmak istediler, fakat biz onları, daha çok hüsrana uğrayanlar durumuna soktuk » . Bugün Ş.Urfa'da « Ayn-i Zelika » veya « Halilürrahman » isminde 50x30 m boylarında bir havuz vardır. Buranın Hz. İbrahim'in ateşe atıldığı yer olduğu, balıkların odunlardan meydana geldiği iddia olunmakta ve kimse bu balıklara dokunmamaktadır . Tevrat'ta bu ateş olayı hakkında -;İbrahim peygamberin yahudilerin soyunun babaları kabul edildiği halde - bir bilgi yoktur. 2.4. İbrahim peygamberin Bâbil'i terketmesi Kur'an-ı Kerim'de buyuruluyor ki : « (Oradan kurtulan İbrahim :) Ben Rabbime gidiyorum. O bana doğru yolu gösterecek » . Böylece Hz. İbrahim küfür diyarından hicret ederek Şam'a gidiyor . Hicret ederken de, « Ey Rabbimiz, ancak sana tevekkül ettik ve (taatle) sana yöneldik ve ahirette de dönüşümüz ancak sanadır » diye dua ettikleri Mümtehine suresinin 4. ayetinde bildirilmiştir . Başka bir rivayete göre Harran'a (Filistin) gittiği rivayet edilir . 2.5. İbrahim aleyhisselam Mısır'da İbrahim aleyhisselam oradan sonra zevcesi Hz. Sâre ile birlikte Mısır'a gitti. Rivayete göre o sıralarda 38 yasında idi. O zamanın Firavunu çok zâlim ve cebbâr, Sinan bin Ulvân isimli, Dahhâk'ın kardeşi olan pek kibirli birisiydi. Firavun güzel kadınlardan çok hoşlanırdı ve güzel bir kadın gördü mü hemen onu ne pahasına olursa olsun Haremine alırdı. Kadının kocası varsa onu öldürürdü. Hz. Sâre çok güzel bir kadın olduğu için, Firavun veya Melik İbrahim aleyhisselama zevcesinin kim olduğu hakkında sorunca İbrahim aleyhisselam Firavunun Hz. Sâre'ye musallat olmasını engellemek için din bakımından kardeşi olduğuna niyet ederek : « Kız kardeşimdir » dedi. Pek zâlim olan bu hükümdar, Sâre hatunu almak isteyip sarayına çağırttı. Fakat musallat olmak isteyince nefesi kesilip, elleri, ayakları tutmaz oldu. Yere yıkılarak debelenmeye başladı. Allahü Teâlâ Hz. Sâre'yi Firavun'un şerrinden koruyup musallat olmasını engelledi. Hükümdar bu durum karşısında korkusundan Hz. İbrahim'in zevcesini ona geri yolladı . Hz. Sâre'ye yaklaşınca onu cin zannettiğinden, yanına bir de Hâcer isimli bir câriye verdi. Böylece bundan kurtulacağını zannetti . Bu olay Ebu Hureyre'nin bildirdiği Hadis ile bildirilmiştir (bkz. Buhari, Müslim). Tevratta da bu olayın böyle - küçük modifikasyonlarla - gerçekleştiği yazmaktadır . Bundan sonra Halilürrahman Mısır'ı terkedip geri Filistine dönüp Sebu' isimli yere yerleşiyor . 2.6. Hz. İsmail İbrahim aleyhisselam'ın Hz. Sâre'den çocukları olmuyordu. Yaşları da gittikçe ilerliyordu. İbrahim aleyhisselam Bâbil'den ayrılırken: «Rabbim ! Bana sâlihlerden olacak bir evlat ver, dedi » diye niyazda bulundu. Hz. Sâre'de bunu çok istiyordu, ama çocuğu olmuyordu. Firavun'un kendisine verdiği câriyesi Hz. Hâcer'i azad edip İbrahim aleyhisselama evlenmesi için verdi ve Hz. İbrahim Hz. Hâcer ile evlendi. Bu evlilikten Hz. İsmail doğdu. Muhammed aleyhisselam ın (s.a.v.) nuru Hz. İsmail'in alnında intikal etti. İbrahim aleyhisselam onu çok sever ve yanından ayırmazdı. Hz. Sâre nurun kendisine intikal edeceğini umuyordu. Bu sebeple Hz. Hâcer'e karsı kalbi gayret hâsıl oldu. Ve birgün İbrahim aleyhisselam'dan Hz. Hâcer ile Hz. İsmail'i başka bir yere götürüp bırakmasını istedi. Allah'ın emriyle Halilallah bu isteği yerine getirdi ve Hacer hatun ile İsmail aleyhisselamı (s.a.v.) alıp Mekke'ye götürdü ve onları orada bıraktı . İlerisini Hz. İsmail'in hayatında... 2.7. Misafir melekler 2.7.1. Meleklerin müjdesi İbrahim peygamberin yaşı gittikce ilerliyordu. Bu sırada melekler gelip İbrahim aleyhisselama bir oğlunun doğacağını müjdelediler : « Hem o kullara, İbrahim'in misafirlerinden haber ver. Hani melekler, İbrahim'in yanına girdikleri zaman, "selam" demişler, İbrahim de onlara: "Biz sizden korkuyoruz" demişti. Melekler: "Korkma ! Gerçekten biz sana bilgin bir oğul müjdeliyoruz" dediler » . Rivayete o sırada Hz. İbrahim 120 ve Hz. Sâre de 99 yaşında idi. Müjdeyi vermek üzere gelen melekler gayet güler yüzlü birer´genç suretinde İbrahim aleyhisselam ın karşısına çıktılar. Bunların Cebrail (a.s.), Mikail (a.s.) ve Israfil (a.s.) olduğu Ibn-i Abbas'dan rivayet edilmiştir. Cebrail aleyhisselam ile birlikte 7 veya 9, veya 10 bir yahut da 12 meleğin bulunduğu rivayet edilmiştir. Melekler bu müjdeyi verdikten sonra Lut kavmini helak etmeye gittiler (genis malumat icin bkz. «Hz.Lut»). Melekler, "Selamunaleyke" deyince İbrahim aleyhisselam "Aleyküm selam" diyerek mukabelede bulundu. Onları evinde en iyi yere oturttuktan sonra ikram etmek üzere hemen bir buzağı getirdi. Misafirlerine ikram etti ise de onlar yemedi. Bundan dolayı Hz. İbrahim'in kalbine biraz şüphe düştü. O zamanın âdetine göre bir eve misafir gelip, ikram edilenden bir şey yerse ondan emin olunurdu; misafir bir şey yemezse onun zarar vermek için geldiği hükmedilirdi. İbrahim aleyhisselam tekrar melekleri davet edince, onlar "Biz yemeğin ücretini vermeden yemeyiz" dediler. Hz. İbrahim "Bedelini verin de yiyin. Bu yemeğin bir ücreti var diye karşılık verdi. Melekler bu ücreti sorunca, Hz.İbrahim: « Bismillah ,demek. Sonunda da Elhamdülillah, demektir » dedi. Bunun üzerine Hz. Cebrail, Mikail aleyhisselam bakarak : « Bu zât, Allahü Teâlânın dost edinmesine lâyık bir kimsedir » buyurdu. Bu sırada Hz. Sâre perde arkasında duruyordu. Meleklerin müjdesi üzerine: «(İbrahim'in karısı:) Olacak şey değil ! Ben bir kocakarı, bu kocam da bir ihtiyar iken çocuk mu doğuracağım ? Bu gerçekten şaşılacak şey ! dedi » dedi. Âyet-i kerimede onun için « Dâhiket » buyrulmuştur. Bu kelime hem gülmek, hem de hayz oldu manasına gelmektedir. Cumhur'a göre gülme manasında kullanılırsa da Ikrime ve Mücahit'e göre hayz oldu anlamındadır bu kelime. Ayrıca gülmesi hakkında da değişik rivayetler vardır. Meleklerin korkma demesi üzerine İbrahim aleyhisselam ın korkusunun gitmesi için gülmüştür. Bir başka rivayete göre İshak aleyhisselamın müjde verilmesi hakkında ellerini yüzüne kapayıp gülmüştür. Çünkü kendisi çok yaşlanmıştı ve bir çocuk doğurmanın ihtimali sıfırdı o yaşta. Hz. İbrahim de yukarıda belirttiğimiz gibi 120 yaşına gelmişti. Diğer bir rivayete göre, ellerini yüzüne kapaması, yaşlılığında hayz görmesinden ve bunun farkına varmayıp hayâsı sebebiyle utanmasından ileri geldiği bildirilmiştir. Hz. Sâre'nin bu sözlerine karşılık melekler " Sen Allahü Teâlânın emrine mi, takdirine mi şaşıyorsun" dediler ve İbrahim aleyhisselam ın çıkıp Lut kavmi'nin ikamet ettiği yere gittiler . Yahudiler İbrahim aleyhisselam ın misafirleri hakkında başka bir beyânat vermektedirler. Onlara göre Hz. İbrahim'e melekler değil, bizzat - tövbe hâşaa - Allah gelmiştir. Yanına da bazı melekler almış, güya . Ve onlara göre misafirler Hz. İbrahim ile beraber yemek yemişler. 2.7.2. İshak aleyhisselam ın doğumu Meleklerin haberinden 1 sene sonra Hz. İshak doğdu . İleride Hz. İshak hakkında mâlumat vereceğim. 2.8. Hz. İbrahim'in Mekke'ye yolculuğu 2.8.1. İbrahim aleyhisselam Mekke'de İsmail aleyhisselam büyüyüp gençlik çağına girmişti. Cürhümilerden Arapca öğrenmiş ve onlar arasında yüksek makama erişmişti. O Cürhümilerden bir kız ile evlendi. Bu sırada ise Hâcer aleyhisselam vefat etmişti. O sırada Hâcer hatun 99 yasında idi ve Kâbe'nin bitişiğinde bir yer olan ve Hicr denilen yere defn edildi . Ibrahim aleyhisselam bir gün oğlunu ziyaret etmek üzere Şam'dan Mekke'ye doğru yola çıktı. Hz. İsmail'in evine varınca oğlu yiyecek temin etmek için evde yoktu. İbrahim aleyhisselam Hz. İsmail'in hanımından mali durumlarını sorunca, hanımı hallerinden şikâyetci oldu. Giderken de oğluna söylemesi için tenbihte bulundu: " Kocan geldiğinde benden selam söyle, kapısının eşiğini değiştirsin" ve oradan ayrıldı ve evine geri döndü. İsmail aleyhisselam eve gelip bunu duyunca, olayı anladı ve hanımından ayrıldı. Başka bir kadınla evlendi. İbrahim aleyhisselam bir müddet sonra Mekke'ye yine gidince oğlu yine evde bulunmuyordu. Bu sefer Hz. İsmail'in hanımına aynı soruyu sordu. O da cevaben: " Biz hayır ve saadet içindeyiz " dedi. Ne yiyip içtiklerini sorunca da, "Et yiyip, zemzem içiyoruz" dedi. Bunun üzerine Halilallah: " Yâ Rabbi ! Bunların etlerini ve sularını mübarek kıl, bereket ihsân eyle " diye dua etti ve oradan geri Şam'a döndü. Ibn-i Abbas'ın rivayet ettiği bir hadiste Peygamberimiz (s.a.v.) buyurdu ki:«İbrahim (a.s.) zamanında Mekke civarında hububat bilinmiyordu. Av etiyle beslenirlerdi. Eğer o zaman hububat mâlum olsaydı, İbrahim (a.s.) hububat hakkında dua ederdi » . Ibn-i Abbas bu Hadis hakkında buyurdu ki: " İbrahim aleyhisselamın bu duasının bereketiyle Mekke sıcak olmasına rağmen, et ile su, burada diğer yerlere nazaran insanlara daha faydalıdır " . 2.8.2. Kâbe'nin inşası Günlerden bir günde Allahü Teâlâ haliline Kâbe-i Muazzamayı yapmasını emreyledi. Kâbe'nin inşası hakkında iki rivayet vardır : Melekler Allah-i Zişanın emriyle binâ ettiler; Adem aleyhisselam melekler ile birlikte inşa etti. Bunun üzerine İbrahim aleyhisselam yeniden Mekke'ye doğru yola çıktı. Mekke'de oğlu İsmail aleyhisselamı zemzem kuyusu başında buldu. Allah'ın emrini ona da söyledi ve İsmail aleyhisselam ona yardım edeceğini ekledi. Kâbe'nin nereye yapacağını bilmediği için, bir rivayete göre Cebrail aleyhisselam Kâbe'nin su andaki yerini gösterdi. İlkönce temeli kazmaya başladılar ve Adem aleyhisselam zamanındaki temeli buldular. Ayni temel üzerine Kâbe'yi inşa ettiler. Hz. İbrahim oğlunun getirdiği taşlarla, Cebrail aleyhisselamın târifine uyarak Kâbe'yi yapıyordu. Nihayet Kâbe'nin duvarları yükseldi ve yukarıya tas yetişemez oldu. Bundan dolayı büyük bir taş getirdiler ve İbrahim aleyhisselam bu tasa basarak duvar örmeye başladı. Mübarek ayağının izi çıkan bu taşa da Makâm-i İbrahim denilir. Kâbe de tavaf namazı bu taşın bulunduğu yer olan Makâm-i İbrahim'de kılınır . Kâbe tamamlanınca İbrahim aleyhisselam oğluna: " Ey İsmail ! İyi bir taş getir ki, hacılara işaret olsun" buyurdu. İsmail aleyhisselam bir taş getirdi ise de Hz. İbrahim daha iyi bir taş istedi. Bunun üzerine, Ebu Kubeys dağından: " Cebrail aleyhisselam tûfanda bana bir taş emanet etti. Gel onu al ! " diye bir ses işitti. Hemen Ebu Kubeys dağından Hacer-ül-esved taşı alınıp, Kâbe'deki yerine kondu . Kâbe inşa edildikten sonra İbrahim aleyhisselam, Allah'ın: « İnsanlar arasında haccı ilân et ki, gerek yaya olarak, gerekse nice uzak yoldan gelen yorgun argın develer üzerinde (...) tavaf için Kâbe'ye gelsinler » emriyle, yüzünü Yemen tarafına çevirip: " Ey insanlar ! Allahü Teâlâ bir ev bina ettirdi ve bu evi ziyaret etmenizi emreyledi. Geliniz, Kâbe'yi ziyaret ediniz " diye seslendi. Allahü Teâlâ da sesini bütün dünyaya duyurdu. İnsanlar bu sesi duyunca: « Lebbeyk Allahümme Lebbeyk " diye cevap verdiler. O zaman, ana rahminde ve baba sulbünde olan ne kadar hacca gidecek varsa « Lebbeyk » dediler. Bir defa gidecek olan bir kere, iki defa gidecek olan iki kere ve daha fazla gidecek miktarına göre cevap verdiler . Kâbe'nin inşasından sonra İbrahim aleyhisselam Şam'a dönüyor ve bütün aile efradını alıp Hac ediyor. 2.8.3. Kâbe hakkında bilgiler Kâbe-i Muazzama, Mescid-i Haram'ın ortasında, dört köse tastan bir oda olup, 17 m yüksekliktedir. Kuzey duvarı 8,8 m, güney duvarı 7 m, doğu duvarı 11,9 m, batı duvarı da 12,8 m genişliktedir. Doğu ve güney duvarları arasındaki kösede Hâcer-ül-esved taşı bulunmaktadır. Kâbe'nin doğu duvarında bir kapı vardır. Kapı yerden 1,7 m yükseklikte, eni 1,7 m ve boyu 2,7 m'dir. Kâbe'nin dört köşesine Rükn denir. Şam'a doğru olana Rükn-i Sâmi, Bagdat'a olana Rükn-i Irâki, Yemen tarafina olana Rükn-i Yemâni ve dördüncü köseye de Rükn-i Hacer-ül-esved denir . 2.9. Hz. İbrahim aleyhisselam ın duası 2.9.1. İbrahim aleyhisselamın iki duası 2.9.1.1. Halilallah'ın Kur'andaki duası Kâbe'yi tamamladıktan sonra İbrahim aleyhisselamin dua ettiği Kur'an-ı Kerim'de zikredilmektedir :«Hatırla ki İbrahim şöyle demişti: Rabbim ! Bu şehri (Mekke'yi) emniyetli kıl, beni ve oğullarını putlara tapmaktan uzak tut. Çünkü onlar (putlar) insanların birçoğunun sapmasına sebep oldular, Rabbim. Simdi kim bana uyarsa o bendendir. Kim de bana karşı gelirse, artık sen gerçekten çok bağışlayan, pek esirgeyensin . Ey Rabbimiz! Ey sâhibimiz! Namazı dosdoğru kılmaları için ben, neslimden bir kısmını senin Beyt-i Harem'inin (Kâbe'nin) yanında, ziraat yapılmayan bir vâdiye yerleştirdim. Artık sen de insanlardan bir kisminin gönüllerini olara meyledici kil ve meyvelerden bunlara rizik ver! Umulur ki bu nimetlere şükrederler. Ey Rabbimiz! Şüphesiz ki sen bizim gizleyeceğimizi de açıklayacağımızı da bilirsin. Çünkü ne yerde ne de gökte hiçbir şey Allah'a gizli kalmaz. İhtiyar halimde bana İsmail'i ve İshak'i lütfeden Allah'a hamdolsun! Şüphesiz Rabbim duayı işitendir. Ey Rabbim! Beni soyumdan gelecekleri namazı devamlı kılanlardan eyle; ey Rabbimiz! duamı kabul et! Ey Rabbimiz! (Amellerin) hesap olunacağı gün beni, ana-babamı ve müminleri bağışla ! » . 2.9.1.2. Hz. İbrahim'in ikinci duası İbrahim aleyhisselamin diğer duası hakkında da İmam-ı Gâzâli mâlumat veriyor: " İbrahim aleyhisselam sabahladığı vakit şöyle buyuruyordu: « Ey Allah'ım. Bu gün yepyeni bir yaratılıştır. Binâenaleyh bugünü tâatinle benim için aç, mağfiret ve rızanla kapat! Bugün de bana nezdinde kabul olunacak haseneyi ihsan eyle. O haseneyi geliştir ve benim için onu kat kat artır. Ve bugünde işlemiş olduğum günahları benim için affeyle. Çünkü bolca affeden ve her nimeti kullarına ihsanda bulunan, kullarını şiddetle seven, daha istemeden evvel onların isteklerini bilip takdir eden sensi » . Râvi diyor ki: Bir kimse Hz. İbrahim'in duasıyla sabahladığı takdirde o günün şükrünü edâ etmiş sayılır . 2.9.2. İbrahim aleyhiselamın babası için duası Kur'an-ı Kerim'den bize nakledildiğine göre İbrahim peygamber babası için Allah tarafından istiğfar dilemiştir. Mucizât-i Kur'an-iyenin Tevbe suresinin -113. âyetin mukabili olarak - 114. âyetinde: «İbrahim'in babası için af dilemesi, sadece ona verdiği sözden dolayı idi. Ne var ki, onun Allah'ın düşmanı olduğu kendisine belli olunca, ondan uzaklaştı. Şüphesiz ki İbrahim çok yumuşak huylu ve pek sabırlı idi» . İbrahim aleyhisselam babasına kendisinin affı için Allah'a dua edeceğine dair söz vermiş ve onun Allah tarafından affını dilemişti. Fakat babasının Allah düşmanı olduğunu anlayınca dua etmeyi bıraktı . Peygamberimiz (S.A.V.) de amcası Ebu Tâlip için Allah'tan mağfiret dilemek istemiş, bunun üzerine Tevbe sure-i şerif'in 113. âyeti inmişti. |
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.