![]() |
Romantizm
ROMANTİZM
1. XVIII. yy. sonundan itibaren ingiltere ve Almanya'da, ardından Fransa, İtalya ve ispanya'da, duygunun akıl, hayal gücünün de eleştirel çözümleme karşısında üstünlüğünü savunan düşünce hareketlerinin tümü. (Bk. ansikl. böl. Güz. sant.) 2. Romantik harekete ya da kıyaslama yoluyla, başka hareketlere, başka sanatçılara özgü çizgi ya da özelliklerin tümü: Hugo'nun, Berlioz'un romantizmi. Bir oyun yazarının yapıtlarında belli bir romantizm bulmak. 3. Kendini düşgücü-nün egemenliğine kaptırmış, çok şeyler vaat eden, ancak ütopik ve coşkulu olan girişimlere özel bir ilgi duyan bir kimsenin davranış biçimi: karakteri: Gençlik romantizmi. Bir eylem adamını romantizmden dolayı eleştirmek. Romantizm, bir edebiyat akımı olmanın ötesinde, XVIII. yy. sonu ile XIX. yy. başlarında Avrupa'da yer etmiş belli bir duyarlılığı belirtir ingiltere ve Almanya'da doğan bu hareket Fransa'ya ve Güney Avrupa ülkelerine biraz daha geç girmiştir. Fransa'da romantizm sözcüğünü ilk kez, Yalnız gezerin hayalleri (Reveries du promeneur solitaire) adlı yapıtında Rousseau kullandı. Kökeni ingilizce olan "romantik" sıfatı, romansı, pitoresk ve etkileyici bir manzarayı niteler. Daha sonra Almanya'da başlı başına bir edebiyat okulu romantik kişiyi ele alacaktı: klasik estetiği yadsıyan bu okul, ulusal kültür kaynaklarına dönüşü savundu. Bu kaynaklara dönmekle belki de hıristiyan Ortaçağ'da sahip oldukları ilk saflığı yeniden bulacaklarına inanıyorlardı. Mme de Stael ve dostları sayesinde bu fikirler Fransa'da etkili oldu. Zamanla karşıtlıklar daha da belirginleşti. Antikçağ'a, paganlara ve Güney'e özgü klasikçiliğin karşısına, Ortaçağ'a, hıristiyanlığa ve Kuzey'e özgü romantizm konuldu. Homeros ya da Euridipes'i taklit etmek yerine, artık Ossian ya da Shakespeare'den esinlenmek gerekiyordu. Aydınlanmaklardan kopuş daha da belirgin oldu: düşünen aklın yerini heyecan ve duygu aldı. Gerçekten de bunalım, melankoli ve tutku romantiklerin en sevdiği sözcüklerdir. Romantik kişi, çevresindeki "darkafalı" insanların sükûnetini örnek alamaz, her türlü egzotizme karşı bir özlem duymasına neden olan bu içkarartıcı dünyayı benimseyemez. Dolayısıyla, siyasette, özellikle de sanatta kendi farklılığını vurgulaması ve özgürlüğünü talep etmesi gerekecektir. Bu yüzden bugüne karşı geçmişi ya da geleceği, yani düşe ve fantastik imgelere elverişli olan eski dönemleri, özellikle de Ortaçağ'ı ve özlemlerini gerçekleştirecek olan geleceği yeğler. Bu anlamda romantizm, bir arayıştır: romantik kişi kendini arar ve çözümler, gizemleri ve sırları öğrenmekten hoşlanır. Bu yaklaşımda sisteme gelmeyen bir yan vardır: romantizm, zaman zaman kapıldığı dogmatik eğilimlere karşın bir okula, bir öğretiye indirgenemez. Romantizm, insanın, o döneme kadar konformizmin karanlıkta bıraktığı bir yönünü aydınlatmaya çalışır. Bu devrim gene de belli bir geleneğe bağlanabilir. Kimilerine göre romantizm, gençlik ve dehayla özdeştir. Bu kişiler doğal olarak, bazı yazarları öbürlerinden üstün tutarlar, sözgelimi Shakespeare'e tiyük bir hayranlık duyarlar: heyecan, davranışlardaki serbestlik, şiddet, şiirselliği yeniden yakalamak istedikleri Shakespear'e tiyatrosunun her şeyi onlara çekici gelir. Ama klasik yazarların en klasikleri bile içine sokulmaya çalışıldıkları kuralların üstündedirler (örneğin Corneille). Bir de as öncüler, yani zemini hazırlamış olan ve ön-romantik diye nitelenebilecek sanatçılar vardır. |
Cevap : Romantizm
1 Eklenti(ler)
Romantizm:
http://frmsinsi.net/attachment.php?a...1&d=1272627296 Avrupa’nın 1790-1850 yılları arasındaki entelektüel yaşamının kimi temel yönlerini tanımlamak için kullanılan terim. 19. yüzyılın ilk yarısında, biraz da Aydınlanmaya bir tepki olarak gelişen akım ya da hareket olarak romantizm, farklı ülkelerde farklı görünümler almıştır. Örneğin, İngiltere’de tamamen estetik bir fenomen, bir sanat hareketi olarak ortaya çıkan romantizm Fransa’da, Rousseau’nun etkisiyle, toplumsal uzlaşıma karşı bir protesto olarak gelişmiş, hareketin estetik boyutu daha sonra ortaya çıkmıştır. Buna göre, sanatta romantizm doğaya yönelik temelli bir ilgiyle belirlenen, doğal fenomenleri doğrudan ve aracısız bir biçimde kavramayı temele alan akım ya da tavrı ifade eder. Sanatta klasisizme karşı çıkan romantizm bu nedenle, tüm formları, kuralları ve uzlaşımları yapay oluşumlar ve doğanın gerçek anlamını ve ifadesini kavramadaki engeller olarak görür, içtenliğin, kendiliğindenlik ve tutkunun önemini vurgular. Sanatın, idealleştirme ya da genelleme olmadan, tikel ve somut olana yönelmesi ve doğanın uyandırdığı duyguları gözlemesi ve aktarması gerektiğini belirtir. Almanya’da ise, önceleri bir sanat hareketi olarak ortaya çıkan romantizm, kısa bir süre içinde bir dünya görüşü ya da felsefe hareketi olarak romantizmin doğuşunda 1800’lü yıllarda ortaya çıkan endüstrileşme ve kentleşmenin, ve dolayısıyla yaşanan hızlı ve radikal değişimin etkisi büyük olmuştur. işte bu çerçeve içinde, Romantik felsefenin gerisinde, statik bir varlık ya da dünya görüşünden çok, yaratıcı bir sürece işaret eden varlık anlayışı yer alır. Yine Romantik felsefenin doğuşunda, Aydınlanma projesinin fiilen çöküşü, Aydınlanmanın toplum, ahlâk ve siyaset teorisinin yetersizliğinin farkına varılması büyük bir etki yapmıştır. Bu nedenle, Romantik filozoflar, Aydınlanmanın katı ve kuru bilimciliği yerine estetikçi bir tavır benimsemişlerdir. Başka bir deyişle, yaratıcı sürecin, yapma ve analitik olan akıl tarafından değil de, duygular ve sezgi yoluyla anlaşılabileceğini savunan romantik felsefe, düzenli, rasyonel ve ölçülü olana karşı çıkarken, doğrudan ve aracısız duyumlarla, yoğun duyguların önemini vurgulamışlardır. Buna göre, romantik felsefe, yanlış ve ikinci dereceden bir güç olarak gördüğü akla şiddetle karşı çıkar, aklın yaptığı tüm ayırımların yapay olup, gerçekliği parçaladığını ve anlaşılmaz hale getirdiğini savunur. Başka bir deyişle, romantizmde rasyonel analiz ya da deneysel araştırmanın yerini sezgiye ve duyguya beslenen güven, bilimin yerini doğa felsefesi alır. Romantikler Aydınlanma çağının kuru akılcılığına şiddetle karşı çıkıp, doğanın gizlerine, bilim adamının matematiko fiziksel yöntemleriyle değil de, yaratıcı coşum yoluyla nüfuz edilebileceğini savunmuş ve sonsuzluğa erişmenin yolları olarak, aşkı, doğaya tapmayı, dini tecrübeyi ve artistik yaratıcı faaliyeti göstermişlerdir. Aydınlanmanın benler ve şeyler olarak ikiye böldüğü evrenin büyüklüğü ve sınırsızlığından etkilenen romantik düşünürler, evreni canlı, sürekli ve dinamik bir bütün olarak değerlendirmişlerdir. Yine, Aydınlanmanın, doğanın tüm diğer yaratıklarından farklı olarak bir akla sahip olduğu için biricik olduğunu söylediği insan söz konusu olduğunda, Romantizm, aklı küçümsediği için, insanı doğanın bir parçası olarak değerlendirmiştir. Romantizm, siyaset felsefesinde ise, evrenselciliğin yerine milliyetçiliği öne çıkarmıştır. Onda, Özgür ve eşit bireylerden meydana gelen toplum idealinin yerini, her insanın konumunu bildiği, geleneksel kökleri olan organik bir cemaat ideali alır. |
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.