ForumSinsi - 2006 Yılından Beri

ForumSinsi - 2006 Yılından Beri (http://forumsinsi.com/index.php)
-   Genel Bilgiler (http://forumsinsi.com/forumdisplay.php?f=645)
-   -   Efendimizin Bilinmedik Yönleri (http://forumsinsi.com/showthread.php?t=810103)

Prof. Dr. Sinsi 09-11-2012 02:31 AM

Efendimizin Bilinmedik Yönleri
 
selamun aleykum bizim hoca Efendimiz S.A.V. 'in bilinmedik davranışı olur sünneti olur vs istedi araştırıyorum sizdende yardım alabilirmiyim etkileyici bir kaç örnek olsa bilmiş ve istifade etmiş oluruz teşekkürler

Prof. Dr. Sinsi 09-11-2012 02:31 AM

Efendimizin Bilinmedik Yönleri
 
Aleyküm selam yesrip.Gülü
Buldukça bu başlık altında paylaşırım bulabildiklerim şimdilik bunlar

PEYGAMBERIMIZ (s.a.v.) HAKKINDA - BUNLARI BILIYORMUYDUNUZ ?

• Peygamberin(sav) babaannesinin isminin Fatıma olduğunu...

• Hz.Peygamberin öz amcalarının Ebu Talib ve Zübeyr olmak üzere iki tane olduğunu, diğer amcalarının üvey olduğunu...

• Hz.Abbas’ın Efendimizden 3 yaş büyük olduğunu...

• Ebu Leheb’in cariyesi Süveybe’nin Efendimizin (sav) ilk süt annesi olduğu gibi, Hz Hamza’nın da süt annesi olduğunu ve Efendimizin (sav) bu aziz amcası ile aynı zamanda süt kardeş olduğunu...

• Annesi Amine’nin Efendimizi (sav) ancak 1 hafta emzirdiğini, Efendimizin (sav) doğumunun miladi olarak 20 Nisan olduğunu...

• İbn-i Abbas’tan nakledildiğine göre Cenab-ı Hakk’ın Kur’an da sadece Hz.Peygamberin (sav) hayatına yemin ettiğini (Hicr-72)

• Ömer bin Abdülaziz’in Resulullah’ın (asm) eşyalarını bir eve toplayarak müze yapıp, sergilediğini... Sergilediği eşyanın ise iple örülmüş bir sedir, içi hurma lifi ile doldurulmuş bir çanak, su bardağı, elbise, el değirmeni, başına sardığı bir kadife ve giyim eşyasından ibaret olduğunu...

• Peygamberimizin meşhur devesi Kasva’yı hicreti sırasında 400 dirheme aldığını, ona kesik kulak (kasva) adını bizzat verdiğini ve hayatı boyunca ondan çok memnun kaldığını...

• Uhud’da bir kılıç darbesiyle mübarek yüzü kanla kaplanan Allah Resulünün (sav) “Peygamberinin yüzünü kana bulayan bir topluluk nasıl kurtulur ve mutlu olur?” dediğini...

• Mute’ye giden orduya katılan ama Efendimiz (sav) in arkasında son bir Cuma namazı kılmak için Medine’de kalan Abdullah bin Revaha’ya : “Yeryüzü dolunca sadaka dağıtsan, onların bir sabah namazında elde ettikleri ecr ve mükafatı elde edemezsin” denilince bu zatın hemen yola çıkıp arkadaşlarına yetiştiğini...

• Hz.Enes’ bin Malik’in “Sevgili Peygamberimi rüyada görmediğim gece olmuyor” dediğini.

• Abdullah bin Mesud’un Hz.Ömer’in vefatına üzüldüğü ve ağladığı kadar hiçbir şeye üzülüp ağlamadığını, hatta “Vi Ömer’in bir köpeği sevdiğini bilseydim ben de onun severdim. Dikenli ağaçların bile onun ölümüne üzüldüğünü hissediyorum" dediğini...

• Ebu Said adlı sahabenin “ Resulullah’ı toprakta görünce kalplerimiz burkuluverdi" dediğini..

• Abdullah bin Zübeyir’e göre insanlar içinde Resulullah’a en çok benzeyenin torunu Hz.Hasan olduğunu.

• Resulullah’ın “Beni Hud, Vakıa, Mürselat, Nebe,Tekvir sureleri ihtiyarlattı" buyurduğunu.

• ”Siz bu ayetlere mi hayret ediyor,gülüyor da ağlamıyorsunuz” ayetleri(Necm:59-60) nazil olduğu zaman Suffa ashabının yanakları ıslanıncaya kadar gözyaşı döktüğünü,iniltileri Resulullah’a (sav) ulaşınca onun da onlarla ağladığını.

• Hz.Enes’in “Ensardan yirmi genç Resulullah’a hizmet için ondan ayrılmazlardı. Peygamberimiz bir iş görmek istediği zaman onları gönderirdi" dediğini.

• Peygamber efendimiz( sav)in yolculuklarına Perşembe günü dışında çıktığının pek nadir olduğunu, ekseriyetle Perşembe gününü tercih ettiğini...

KÂİNATIN EFENDİSİ’NİN
BİLİNMEYEN YÖNLERİ

Peygamber Efendimiz (asm)’ın babası Abdullah Umm Hakîm adında bir ikiz kardeşe sahip idi

Peygamberimiz (asm) amcası Hz Hamza ile sütkardeştiler Ebû Leheb’in cariyesi Suveybe ilk olarak kısa bir süre Efendimize sütannelik yapmıştır

Peygamberimiz (asm) annesi vefat ettikten sonra Mekke’ye gelişinde dedesi Abdülmuttalip 108 yaşında idi

Abdullah ibn Ebi’l Hemsa adında Mekkeli biri Resulullah (asm)’dan kendisini şehrin bir sokağında beklemesini rica etmiş sonra bu sözünü unutup ancak üç gün sonra hatırlamıştı; hemen buluşma yerine koştuğunda peygamberimizin hala orada beklediğini görmüş idi

Peygamberimiz (sav)’in gözleri çok keskin olduğu için çıplak gözle yedi tane görülen Süreyya burcundaki on bir yıldızı sayabiliyordu

Parlak dişleri yakuttan bir kutu içindeki incileri andırıyordu

Peygamber efendimizin dedesi Abdülmuttalip Ramazan aylarında Hira mağarasında inzivaya çekilirdi Peygamberimiz (sav) de zamanı gelince çalkantılı ruhunu yatıştırmak için her yıl Ramazan ayını Mekke yakınlarındaki Hira mağarasında zühd ve tefekkürle geçirir idi

RESULULLAH HAKKINDA BUNLARI BİLİYOR MUYDUNUZ

*** Kureyş kafirlerinin Efendimizin(SAV) mübarek ismi Muhammed (Övülen)e karşılık ona Muzamman (Suçlanan) ismini taktıklarıni...

*** Mekkeye ilk göç eden Müslümanın Ebu Talibin yeğeni Ebu Seleme olduğunu....

*** Hz. Peygamberin(ASM) hicreti beraber yapacaklarını söylemesi üzerine Hz. Ebubekir(RA)in sevinçten ağladığını&Kızı Aişenin(RA); O güne dek, Ebubekirin bu sözleri duyduğunda ağladığı gibi bir kişinin sevinçten ağlayabileceğini bilmiyordum dediğini...

*** Peygamber-i Zişan(ASM)ın Hicret sırasında Hz. Ebubekirden(RA) satın aldığı devenin isminin Kusva ( diğer ismi Adbadır.) olduğunu...

*** Resulullahın (SAV) Medineye teşrifinde Ebu Eyyub hazretlerinin devenin yükünü çözüp evine götürdüğünü. Efendimizin(ASM) kendilerinde misafir olması için yalvaranlara; Bir adam yüküyle beraber olmalı buyurduğunu...

*** Server-i Alemin(SAV) Medineye ilk teşriflerinde, kendisi ile ilk görüşmesinde iman eden Yahudi alemi Abdullah bin Selamın Ben-i Kaynuka Yahudilerinin dini lideri olup asıl isminin Hüseyin olduğunu, Efendimizin bu ismi (ASM) Abdullah olarak değiştirdiğini...

*** Abdullah bin Mesudun Kabede ilk defa Kuran okuyan insan olup, bunun üzerine Ebu Cehil tarafından yüzünden kılıçla yaralandığını...

*** Habibullah(SAV)a suikast için Medineye gelen Umeyr bin Vehbin karşılaştığında Efendimize(ASM) iman etmesi üzerine Hz. Ömerin(RA); İlk geldiğinde bir domuz bana ondan daha sevimliydi. Şimdi o bana çocuklarımdan daha sevimli dediğini...

*** Enesten rivayete göre Allah Resulünün(SAV); Allah yolunda hiç kimseye bana yapılan eziyet yapılmamış ve hiç kimse benim kadar baskıya maruz kalmamıştır. Öyle bir otuz gün, otuz gece geçirdim ki, ne benim ne de yanımda bulunan Bilalin yiyecek bir şeyimiz yoktu. Bilalin yalnız omuzlarını örten bir gömleği mevcuttu buyurduğunu...

*** Zübeyir Bin Avvamın sekiz yaşında iken Müslüman olup 18 yaşında hicret ettiğini...

Prof. Dr. Sinsi 09-11-2012 02:31 AM

Efendimizin Bilinmedik Yönleri
 
Şunu öncelikle ifade edelim ki Cenab-ı peygamber (as)’ın hayatında şakaya bolca yer vardır Bu düşünceyi teyit babından Hz Enes (ra) şöyle buyurur: “Resulullah çocuklarla şakalaşmada insanların en önde olanı idi”

Hz Peygamber (as) şaka/latife yaparken belli ölçülere riayet ederdi

a– Şaka bile olsa sadece doğruyu söylerdi

b– Şaka da olsa gereksiz yerde münakaşa etmezdi

c– İnsanları korkutmazdı

d– Alay ederek şakalaşmazdı

Hz Peygamber gibi O’nun engin müsamahasından bir örneği olsa gerek sahabe de şaka/latife yapardı

İnsan şahsiyetini onurunu rencide eden bütün söz ve hareketler kul hakkını çiğnemektir Toplum düzeni bütün fertlerin haklarına riayet ve onlarla ünsiyet etmekle görüşüp anlaşabilmekle sağlanır Kendi hakkının çiğnenmesini arzu etmeyen insanın bir başkasının hakkını gözetmesi kaçınılmazdır Hukuka riayeti temin için Yüce Allah insanların mallarına tecavüzü haram kıldığı gibi insan şahsiyetini kırıcı olan her türlü alayı gıybet yalan iftira dedikodu ve benzeri sözlü tecavüzleri de haram kılmıştır Bu cümleden olmak üzere çoğu kere muhatabı küçük düşürecek şekilde yapılan fiilî ve sözlü şakalar da Hz Peygamber'in hadîsi ile yasaklanmıştır: "Kardeşinle mücadele ve şaka etme" (Tirmizî Birr 58) Mizahı çok yapan bazı sahabe hakkında Kur'anî hüküm de (el-Hadîd 57/16) nazil olmuştur Yalanla eş anlamlı şakalar bizzat yalan olduğu için haramdır Ancak şaka yalan alay hakaret gibi aşağılayıcı manada olmamak ve aşırı gitmemek kaydıyla yapılırsa buna müsaade edilmiştir

Hz Peygamber (sas) ve ashabının arkadaşlarıyla şakalaştığı görülmüştür Ebû Hureyre'den: Ashab Rasûlullah'a "Ya Rasûlullah sen de bizimle şaka yapıyorsun" dediler Rasûlullah "Ben sadece doğruyu konuşurum haktan başka bir şey söylemem" (Tirmizî Birr 57) buyurdu

İbn Abbas'tan: Bir adam "Allah Rasûlü şaka yapar mıydı?" diye sordu "Evet" diye cevap verdim "Peki Rasûlüllah nasıl şaka yapardı?" deyince "Hz Peygamber (sas) hanımlarından birisine geniş bir elbise giydirdi "Bu elbiseyi giy Allah'a şükret eteğini de gelin eteği gibi sürü" buyurdu dedim"

Hz Enes'ten: Allah'ın Rasûlü insanların en güzel ahlâka sahip olanı idi Ebu Umeyr adında bir kardeşim vardı Rasûlüllah gelip kardeşimi görünce "Ebû Umeyr kuş ne yapıyor?" diye sorardı Kardeşim kuşla oynardı Bazı namaz vakitlerinde Rasûlüllah bizim evde olur bir seccade serilmesini emreder seccadeyi süpürür ve sular sonra üzerinde namaza dururdu Biz de arkasında namaz kılardık Seccade hurma lifinden yapılmıştı

Enes b Mâlik'ten: Bir adam Rasûlüllah'ın yanına geldi onu devesine bindirmek istedi Rasûlüllah da "Biz de seni dişi devenin yavrusuna bindirelim" dedi Adam "Ya Rasûlüllah devenin yavrusuna nasıl bineyim?" diye sorunca Rasûlüllah "Bütün develeri dişi deve doğurmaz mı?" buyurdu

Hz Enes'den: Zahir adında bir bedevî çölden Rasûlüllah'a hediyeler getirmişti Dönüp gitmek isterken Rasûlüllah da ona hediyeler verdi ve; "Zahir bizim çölde yaşayanımızı temsil eder biz de onun şehirde yaşayanını temsil ederiz" buyurdu O çirkin biri olduğu halde Rasûlüllah onu çok severdi O alışveriş ederken Rasûlüllah arkasından gelir onu kucaklar kendisini adama göstermez ve "Ben kimim?" diye sorardı Adam döndüğü zaman Rasûlüllahı tanır sırtını Rasûlüllah'ın göğsünden ayırmazdı Rasûlüllah "Bu köleyi kim satın alacak" diye sorar adam da "Ya Rasûlüllah o halde beni değersiz buluyorsun" derdi Rasûlüllah (sas) "Allah katında değersiz değilsin onun katında değerin yüksektir" buyururdu

Enes (ra) "Rasûlüllah hanımlarıyla beraber olduğu zaman insanların en hoşu ve en şakacısıydı" demiştir Peygamberimiz (sas) fazla tebessüm etmeyi ve nezaketle şaka yapmayı severdi

Aişe vâlidemiz anlatır: "Bir gün Allah'ın resûlu benimle koşarak yarıştı ve ben kendisini geçtim Zamanla şişmanladığımda benimle tekrar koştu ve bu sefer beni o geçti" Yine bir gün Âişe vâlidemizle Hz Sevde annemiz Peygamberimizle bir yemekte bulamaç aşını yerken Sevde (ra) "Bu yemeği sevmiyorum" dedi Âişe (ra): "Yemezsen yemeği yüzüne sürerim" dedi Bu konuşma esnasında önce Hz Âişe Hz Sevde'nin yüzüne sonra Hz Sevde Hz Âişe'nin yüzüne birer parmak bulamaç sürerek şakalaşmışlar Hz Peygamber de bunları devamlı bir gülümsemeyle izlemiştir

Hz Süheyb anlatıyor: Gözüm ağrıdığı halde hurma yiyordum Bunu gören Hz Peygamber: "Gözün ağrıdığı halde hurma mı yiyorsun?" dediler Ben de: "Ey Allah'ın Rasûlü ben ancak ağrımayan tarafla yiyorum" cevabını verince Rasûlüllah azı dişleri görünecek derecede tebessüm ettiğini gördüm

Sahâbe'den Nüeyman el-Ensarî (ra) şakacı bir kimseydi Medine'ye tâze meyve ve süt gelince hemen onlardan alıp Rasûlüllah'a getirerek "Ey Allahın Rasûlü bunu senin için satın aldım ve sana hediye ettim" derdi Birkaç gün sonra malın sahibi Nüeyman'dan malının bedelini istediği zaman o kişiyi Resûlüllah'a getirip: "Ey Allah'ın Resûlü şu adamcağızın mallarının bedelini versene" derdi Rasûlüllah da "Ey Nüeyman sen onu bize hediye etmedin mi?" diye sorduklarında Nüeyman: "Ya Rasûlüllah alırken onun parası yanımda yoktu Senin de ondan yemeni istiyordum onun için alıp getirdim" deyince Rasûlüllah güler ve parasını verirdi

İşte bunlar sevimli şakalardır Sınırları taşmamak başkasını incitmemek şartıyla arada sırada bu tür şaka yapmak müstehaptır Az ve yerinde olan şakayı Peygamber Efendimiz de tasvip etmişlerdir Ancak şakaların devamlı yapılmasından sakınmak gerekir Bir kısım mübahlar vardır ki onlara devam edildiği takdirde günaha dönebilirler Şakanın eziyet sıkıntı verici ve rahatsız edici olanı yasaktır

Hz Peygamber (sas) ve ashabının yaptığı bu tür şakalar kırıcı ve yalan cinsinden olmayan şakalardır Böylesi şakalar ise insanlar arasında muhabbeti arttırır Ancak her işte olduğu gibi şakada da aşırı gitmemelidir

El şakaları ve öldürtücü yaralayıcı aletlerle yapılan şakalar tehlikeli olabileceğinden yasaklanmıştır "Her kim kardeşine -isterse ana baba bir kardeşi de olsa- (korkutmak üzere) demirle işaret ederse onu bırakmaya kadar melekler o kimseye lanet ederler " "Sakın sizden biriniz (din) kardeşine silah ile işaret etmesin Çünkü işaret eden kimse bilmez ki belki Şeytan o silahı elinden kaydırır işaret edilen adamı vurur da bu yüzden cehennemden bir çukura yuvarlanır” (Riyâzu's-Salihîn III 293)

Kocanın eşi ile şakalaşması ve oynaşması aralarındaki sevgiyi arttıracağı için tasvip hatta teşvik edilmiştir (Ebû Davud Edeb 84851497; İbn Mâce Cihad 40; Ahmed b Hanbel II 352 364 3/67 5/32)

Ayrıca kinayeli bile olsa alayımsı konuşmak dinen uygun değildir Hem kul hakkına hem de Alah hakkına girer Kötü olduğunu bile bile alaycı bir tavırla "ne güzel olmuş" demek gibi Alaycı tavır ve konuşmalardan sakınmak gerekir
Selam ve dua ile

Prof. Dr. Sinsi 09-11-2012 02:31 AM

Efendimizin Bilinmedik Yönleri
 
Mevlam Razı ve Memnun olsun inş. teşekkür ederim bulduklarınız varsa onuda beklerim

Prof. Dr. Sinsi 09-11-2012 02:32 AM

Efendimizin Bilinmedik Yönleri
 
Amin Cümlemizden Allah Razı Olsun

[img]images/smilies/maxih1 (3).gif[/img]

Peygamberimiz nasıl biriydi?

Resulullah efendimizin, görünen bütün uzuvlarının şekli, sıfatları, güzel huyları, tamam hayatı, bütün incelikleri ile, çok geniş ve açık olarak, âlimler tarafından, senetleri, vesikaları ile yazılmıştır Bunlara (Siyer) kitapları denir Binlerle siyer kitabından, ilk olarak yazılan, ibni İshakın (Siret-i Resulillah) kitabı olup, bunu, ibni Hişam Humeyri aynı isim altında genişletmiş ve Alman müsteşriklerinden Westenfeld tarafından, yeniden tab edilmiştir

Allahü teâlâ, bütün Peygamberlerine vermiş olduğu mucizelerin hepsini Muhammed aleyhisselama da verdi Arabi (El-Mevahibül ledünniyye) ve farisi (Medaric-ün-Nübüvve) kitaplarında ve (Mevahib)den kısaltılmış olan (El-envar-ül-Muhammediyye) kitabında ve arabi (Huccetüllahi alel’âlemin fi mucizati-Seyyid-il-mürselin) kitabında, bunların çoğu yazılıdır

Biz bu risalemizi, Mısır’daki büyük İslam âlimlerinden imam-ı Ahmed Kastalani hazretlerinin,

(Mevahib-i ledünniyye) ismindeki iki cilt kitabından aldık İslam şairlerinden Abdülbaki efendi, bu kitabı arabiden türkçeye çevirmiştir Bütün kitaptan gençlere lüzumlu görülen kısımları, kısaca aşağıya yazılmıştır:

Fahr-i kâinat efendimizin mübarek yüzü ve bütün a’za-i şerifesi ve mübarek sesi, bütün insanların yüzlerinden ve a’zasından ve seslerinden güzel idi Mübarek yüzü, bir miktar yuvarlak idi Neşeli olduğu zamanda, mübarek yüzü ay gibi nurlanırdı Sevindiği, mübarek alnından belli olurdu Resulullah, gündüz nasıl görürse, gece dahi öyle görürdü Önünde olanları gördüğü gibi, arkasında olanları dahi görürdü Bunu ispat eden yüzlerce hadise, kitaplarda yazılıdır Gözde görmek halk eden (yaratan) Allahü teâlâ, diğer uzuvda dahi halk etmeye (yaratmaya) kadirdir

Yana ve geriye bakacağı zaman, bütün bedeni ile dönüp bakardı Yeryüzüne nazarı, semaya bakmasından ziyade idi Mübarek gözleri büyük idi Mübarek kirpikleri uzun idi Mübarek gözlerinde bir miktar kırmızılık vardı Mübarek gözlerinin karası gayet siyah idi Fahr-i âlemin alnı açık idi Mübarek kaşları ince idi Kaşları arası açık idi İki kaşı arasında olan damar, hiddetlenince kabarır idi Mübarek burnu gayet güzel olup, orta yeri bir miktar yüksek idi Mübarek başı büyük idi Mübarek ağzı küçük değildi Mübarek dişleri beyaz idi Mübarek ön dişleri seyrek idi Söz söylediği zamanda, sanki dişleri arasından nur çıkardı Allahü teâlânın kulları arasında ondan daha fasih ve tatlı sözlü kimse görülmedi Mübarek sözleri gayet kolay anlaşılır, gönülleri alırdı ve ruhları cezb ederdi Söz söylediği zaman, kelimeleri inci gibi dizilirdi Bir kimse saymak istese, kelimeleri sayılmak mümkün idi Bazen iyi anlaşılması için, üç kere tekrar ederdi Cennette Muhammed aleyhisselam gibi konuşulacaktır Mübarek sesi, kimsenin sesinin yetişemediği yere yetişirdi

Fahr-i âlem efendimiz güler yüzlü idi Tebessüm ederek gülerdi Gülerken, mübarek dişleri görünürdü Güldüğü zaman, nuru duvarlar üzerine ziya verirdi Ağlaması da, gülmesi gibi hafif idi Kahkaha ile gülmediği gibi, yüksek sesle de ağlamazdı, amma mübarek gözlerinden yaş akar, mübarek göğsünün sesi işitilirdi Ümmetinin günahlarını düşünüp ağlardı ve Allahü teâlânın korkusundan ve Kur’an-ı kerimi işitince ve bazen de namaz kılarken ağlardı

Fahr-i âlem efendimizin mübarek parmakları iri idi Mübarek kolları etli idi Mübarek avuçlarının içi geniş idi Bütün vücudunun kokusu, miskten güzel idi Mübarek bedeni, hem yumuşak, hem de kuvvetli idi Enes bin Malik diyor ki, Resulullaha on sene hizmet ettim Mübarek elleri ipekten yumuşak idi Mübarek teri miskten ve çiçekten daha güzel kokuyordu Mübarek kolları, ayakları ve parmakları uzun idi Mübarek ayaklarının parmakları iri idi Mübarek ayaklarının altı çok yüksek olmayıp, yumuşak idi Mübarek karnı geniş olup, göğsü ile karnı beraber idi Omuz başının kemikleri iri idi Mübarek göğsü geniş idi Resulullahın kalb-i şerifi, nazargâh-ı ilahi idi

Resulullah efendimiz çok uzun boylu olmayıp, kısa dahi değil idi Yanına uzun bir kimse gelse, ondan uzun görünürdü Oturduğu zaman, mübarek omuzu, oturanların hepsinden yukarı olurdu

Mübarek saçları ve sakallarının kılı çok kıvırcık ve çok düz değil, yaradılışta ondüle idi Mübarek saçları uzundu Önceleri kakül bırakırdı, sonradan ikiye ayırır oldu Mübarek saçlarını bazen uzatır, bazen de keser, kısaltırdı Saç ve sakalını boyamazdı Vefat ettiği zamanda, saç ve sakalında ak kıl, yirmiden az idi Mübarek bıyığını kırkardı Bıyıklarının uzunluğu ve şekli, mübarek kaşları kadar idi Emrinde hususi berberleri var idi

Resulullah efendimiz misvakını ve tarağını yanından ayırmazdı Mübarek saçını ve sakalını tararken aynaya nazar eylerdi Geceleri mübarek gözlerine sürme çekerdi

Fahr-i kâinat “aleyhi ekmelüt-tehıyyat” önüne bakarak, süratle yürürdü Bir yoldan geçtiği, güzel kokusundan belli olurdu

Fahr-i âlem efendimiz kırmızı ile karışık beyaz benizli olup, gayet güzel, nurlu ve sevimli idi Bir kimse, Peygamber “aleyhissalatü vesselam” siyah idi dese, kâfir olur

Güzel huyların hepsi Resulullah efendimizde toplanmıştı Güzel huyları, Allahü teâlâ tarafından verilmiş olup, çalışarak, sonradan kazanmış değil idi Bir müslümanın ismini söyleyerek, hiçbir zaman lanet etmemiş ve asla mübarek eli ile kimseyi dövmemiştir Kendi için, hiçbir şeyden intikam almamıştır Allah için intikam alırdı Akrabasına, Eshabına ve hizmetçilerine tevazu ederek, iyi muamele eylerdi Ev içinde çok yumuşak ve güler yüzlü idi Hastaları ziyarete gider, cenazelerde bulunurdu Eshabının işlerine yardım eder, çocuklarını kucağına alırdı Fakat, kalbi bunlarla meşgul değildi Mübarek ruhu melekler âleminde idi

Resulullah efendimizi ansızın gören kimseyi korku kaplardı Kendisi yumuşak davranmasaydı, Peygamberlik hallerinden, asla kimse yanında oturamaz, sözünü işitmeye takat getiremezdi Halbuki, kendisi, hayasından, mübarek gözleri ile kimsenin yüzüne bakmazdı

Fahr-i âlem efendimiz, insanların en cömerdi idi Bir şey istenip de, yok dediği görülmemiştir İstenilen şey varsa verir, yoksa, cevap vermezdi O kadar iyilikleri, o kadar ihsanları vardı ki, Rum imparatorları, İran şahları, o kadar ihsan yapamadılar Fakat kendisi sıkıntı ile yaşamayı severdi Öyle bir hayat yaşıyordu ki, yemek ve içmek hatırına bile gelmezdi Yemek getirin yiyelim veya falanca yemeği pişiriniz buyurmazdı Yemek getirirlerse yer, her ne meyve verseler kabul ederdi Bazen aylarca az yer, açlığı severdi Bazen de çok yerdi Yemeği üç parmakla yerdi Yemek sonunda su içmezdi Suyu otururken içerdi Başkaları ile yemek yerken, herkesten sonra el çekerdi Herkesin hediyesini kabul ederdi Hediye getirene karşılık olarak, katkat fazlasını verirdi

Çeşitli elbise giymek âdet-i şerifesi idi Yabancı devlet sefirleri gelince süslenirdi Yani kıymetli ve nefis elbise giyerek, güzel yüzünü gösterirdi Yüzüğünü mühür olarak kullanırdı Yüzüğü üzerinde (Muhammedün Resulullah) yazılı idi Yatağı deriden olup, içi hurma ağacı iplikleri ile dolu idi Bazen bu yatak üzerine, bazen yere serili deri üzerine, bazen de, hasır veya kuru toprak üzerine yatardı Mübarek avucunun içini sağ yanağının altına koyup, sağ yanı üstüne yatardı

Resulullah efendimiz, zekat malı almaz, çiğ soğan ve sarmısak gibi şeyler yemez ve şiir söylemezdi

Server-i âlem efendimizin mübarek gözleri uyur, kalb-i şerifi uyumazdı Aç yatıp tok kalkardı Asla esnemezdi Mübarek vücudu nurani olup, gölgesi yere düşmezdi Elbisesine sinek konmaz, sivrisinek ve diğer böcekler mübarek kanını içmezdi Allahü teâlâ tarafından Resulullah olduğu bildirildikten sonra, şeytanlar göklere çıkarak haber alamaz ve kâhinler söyleyemez oldu

Bir kimse, Rahmeten-lil-âlemini rüyada görse, muhakkak Onu görmüştür Çünkü, şeytan Onun şekline giremez

Prof. Dr. Sinsi 09-11-2012 02:32 AM

Efendimizin Bilinmedik Yönleri
 
Hz. Muhammed'in Bilinmeyen Yönleri

Hz. Muhammed’in Asr-ı Saadet’te düşmanla yaptığı savaş olarak biz sadece, Bedir, Uhud, Hendek, Hayber savaşını biliyoruz. Halbuki o devirde yapılan savaş sayısı bunlarla sınırlı değildi. Hz. Muhammed hayatı boyunca yirmiden fazla savaşa katıldı.
En fazla şehit verilen savaş Uhud Savaşı idi; 70 şehit verildi. Bu savaşta düşman sayısı 3 bin, Müslüman asker sayısı ise 700’dü. Düşmanın kaybı ise 22 idi.
Bir başka savaş; Bedir Savaşı’nda düşman gücü 950, Müslüman mücahitlerin sayısı ise 313. Savaşta 14 şehit verildi. Düşman güçleri 70 kayıp verdi.
Hendek Savaşı’nda düşman ordusu 12 bin; İslam gücü ise sadece 3 bindi. Altı şehit verildi.
Müslüman askeri gücü Huneyn ve Taif Muhasarası’nda 12 bine yükseldi. Savaşanların sayısı artmış ama şehit sayısı ise epey düşmüştü: toplam yedi şehit.
Bu örnekleri vermemizin nedeni var…
Hz. Muhammed’in askeri gücünün çok az olmasına rağmen mucize olarak görülen savaş zaferlerinin en önemli nedeni; kurduğu istihbarat servisiydi
Sahabeye hep düşmanlara karşı dikkatli olmalarını, sır vermemelerini tembih etti. Kendisi de işlerini hep gizlilik içinde yürüttü.
Yazdığımız gibi savaşları kazanması tesadüf değildi; Hz. Muhammed daha hicretten önce bile istihbarat faaliyetlerine gereken özeni verdi.
Öyle ki hayatta kalmayı bile istihbarata borçluydu…

İstihbarat hayatını kurtardı

Mekkeliler’in Hz. Muhammed’i öldürecekleri bilgisini bir rivayete göre Cebrail verdi. Bir diğer rivayete göre ise, bu istihbaratı Hz. Muhammed’in dedesinin torunu Rukayka binti Ebi Haşim adlı bir kadın ulaştırdı.
Bu istihbarata göre, Hz. Muhammed geceleyin yatağında öldürülecekti.
Suikast haberini öğleyin alan Hz. Muhammed, hemen Hz. Ebubekir’in evine gitti. Beraberce hicret planı yaptılar.
Plana göre, şehrin dışındaki Sevr (halbuki bu isim günümüzde bize ne kötü olaylar anımsatıyor-) Mağarası’nda saklanacaklardı.
Bu arada bir kuryeyle anlaşacaklar, Mekke’de ne olup bittiğini bu kurye aracılığıyla öğreneceklerdi. Gelen sözlü raporlara göre durum sakinleşince mağaradan çıkacaklardı.
Kurye; Hz. Ebubekir’in oğlu Abdullah oldu. Akıllı ve güvenilir bir gençti.
Ayrıca -ne olur ne olmaz,yakalanır vs diye- ikinci bir kurye bulundu. Bu kişi, Hz. Ebubekir’in özgür ettiği köle Amir Füheyre idi. O da haber toplayıp getirecekti.
İkisi de yakalanmadan görevlerini başarıyla yerine getirdiler.
Hz. Muhammed ilk büyük tehlikeyi savuşturdu. Ama zafer henüz kazanılmamıştı…

Amcası nasıl casus oldu

Hz. Muhammed’in amcası Abbas Abdulmuttalib Müslümanlığı kabul etti ancak bunu gizledi.
Bunu Hz. Muhammed istedi. Çünkü istedi ki, Mekke’nin zengin bir tüccarı olan amcası Abbas, Mekke’de neler olup bittiği istihbaratını kendisine ulaştırsın.
Tüccar olan Abbas aynı zamanda Medine, Taif gibi şehirlerle daima temas halindeydi. Buralardan topladığı bilgileri aracılar vasıtasıyla Hz. Peygambere ulaştırdı.
Hz. Muhammed’e verdiği istihbaratlar şunlardı:
- Bedir Savaşı’na neden olan kervanların hareketi,
- Uhud Savaşı’ndan önce düşmanların hazırlıkları,
- Hendek Savaşı’ndan önce düşman güçlerinin Medine’yi işgal edecekleri ve bu nedenle civar kabilelerle toplantılar yaptığı bilgileri…

Kuşkusuz Hz. Muhammed’in tek casusu amcası Abbas Abdulmuttalib değildi.

Gizli Müslümanlar

Hz. Muhammed’in istihbarat yöntemlerinden biri de takip idi.
Bunun için en güvendiği sahabe Buseybese’yi görevlendirdi.
Buseybese’nin görevi, tüccar Ebu Sufyan’ın kervanını takip edip gözetlemekti.
Çünkü Ebu Sufyan aynı zamanda Mekke’nin ordu komutanıydı.
Hz. Muhammed, Buseybese’nin yanına bir de yardımcı verdi: Cüheni
Bu ikili kervanın hangi güzargahı takip ederek gittiği, nerelerde konaklandığı, kervanda kaç kişi olduğu vs bilgileri Hz. Muhammed’e bildirdi.
Hz. Muhammed, Ebu Süfyan’ın her hareketini kontrol etmek istiyordu. Kervanının Suriye’den Mekke’ye dönüşünü de Talha Ubeydillah ile Said Zeyd’e takip ettirdi.

Hz. Muhammed istihbarata çok önem verdi. Tıpkı amcası Abbas Abdulmuttalip de olduğu gibi, kendisine düşman kabilelerden Müslümanlığı seçen bazı kişilerin dini inançlarını gizli tutmasını istedi.
Örneğin; Mustalik oğulları reisi Haris Dırar’ın Müslümanlar aleyhine faaliyet gösterdiği ve Medine’ye karşı hücuma geçeceği bilgisini, istihbarat toplamak için Müslümanlığını gizleyen aynı kabileden Bureyde Huşayb’ten aldı.
Keza Hendek Savaşı’nda Kureyza oğullarının ihanetini Müslümanlığını gizli yaşayan Zübeyr Avvam’dan öğrendi.
Hz. Muhammed’in en değerli casuslarından biri de Hubab Münzir’di. Görevi düşman karargahlarına sızarak asker sayısının ne kadar olduğunu öğrenmekti.
Hz. Muhammed casusluk görevlerini kusursuz yerine getiren kişilere savaşlardan bolca ganimet verdi.

İlk şehit istihbaratçı

Her ne kadar idealist olsalar da, hatta ucunda ganimet bulunsa da casusluk kolay iş değildi.
Hz. Muhammed’in casusluk için görevlendirdiği Huzeyfe Yeman, görevi aldığı gece vakti soğuk bir havada nasıl hamamda bulunur gibi terlediğini anlattı.
Kureyş içine casus olarak gönderilen Ümeyye Huveylid ve Bişr Süfyan Utaki; düşman kabilelerin içine sokulan Hadred Eslemi ve Mersed Ganevi zor olsa da görevlerini başarıyla yerine getirdiler.
Ancak yaptıkları işin ucunda ölüm olduğunu hepsi biliyordu.
Keza..
İlk Müslüman şehit istihbaratçı ise Hubeyb Adiy Ensari oldu.
Hz. Muhammed’in bu şehit istihbaratçısı Mekke’de yakalandı ve hemen boynu uçurularak öldürüldü.

Hz. Muhammed istihbarat bilgilerini salt casuslar aracılığıyla edinmedi.
Bazen düşman kuvvetlerinin askerleri kaçırılıp sorgulanarak bilgiler toplandı. Bu sorgular arasında bazen şiddet de kullanıldı.
Bu şekilde örneğin; Hayber’deki kalelerden birinin altında gizli geçit olduğu öğrenildi. Müslümanlar bu tür zor kullanım sonucu kendilerine karşı kurulan ittifakları dağıttılar.

Karşı istihbarat

Hz. Muhammed karşı istihbarata yani kontrespiyonaja da önem verdi. Düşmanların da istihbarat toplamak için içlerine casus yolladıklarını biliyordu.
Ve bu tür casusların sonucu da pek hayırlı olmadı. Yakalananların cezası ölümdü.
Casusu yakalayıp öldürenler ise ödüllendirildi.
Örneğin Hz. Muhammed, karşı casusu öldüren Seleme Ekva’ya, casusun devesini ve eşyalarını ödül olarak verdi.
Ama bazen istisnai durumlar oluyordu. Hz. Muhammed’i öldürmek için Ebu Süfyan tarafından gönderilen casus Amr Ümeyye Medine’de mescitte yakalandı.
Fakat bu kez bir istinai durum ortaya çıktı. Ümeyye Müslüman olunca ölümden kurtuldu.

Gizlilik ve sır saklama konusunda Hz. Muhammed çok titizdi.
Hz. Muhammed kim dost, kim düşman bilinmesi için parola kullanılmasını önerdi. Uhud Savaşı’nda kullanılan parola; “Emit” idi; yani “öldür”!
Keza etrafı gözetlemek için devriyeler çıkarılmasını da Hz. Muhammed emretti ve bu sayede düşmana yollanan erzak ve cephaneleri ele geçirdi.
Keza ani düşman saldırılarına karşı nöbet sistemini de Hz. Muhammed getirdi.
Ve tüm bunların ötesinde Hz. Muhammed’in en önemli özelliği gelen bilgileri analiz edebilmek için istişarede bulunmasıydı.
Hz. Muhammed kendisine muhalif olanların bile görüşlerini dinledi. İstişare sonucunda verilen kararlara harfiyen uydu.
Tüm bunların sonucu on yıllık iktidarı boyunca Arap Yarımadası’na hakim oldu.
Sonra…
Sonrası malum…
Bu altın devrin ardından İslamiyet’i her yönde gericileştirenler istihbaratı da yozlaştırıp Müslüman’ı Müslüman’a düşman ettiler…

Hz. MUHAMMED ATLETTİ

Dünya Atletizm Şampiyonası'nda Jamaikalı Usain Bolt rüzgarı esiyor. Asr-ı Saadet döneminde de atletizm yarışmaları yapılırdı. Hz. Muhammed koşucuydu. Bir seferinde Hz. Ayşe'ye geçildi! Ancak rövanşı bir yıl sonraki yarışmada hemen aldı. Hz. Muhammed aynı zamanda güreşciydi. Müslümanları yüzmeye teşvik ederdi. İşte sportmen Hz. Muhammed...

Gazali der ki; “ eğlence kalbe rahatlık verir; fikri yorgunlukları hafifletir; daima zorlanan ve ciddi işlerle meşgul edilen kalpler körleşir; eğlence ile kalbi rahatlandırmak ciddi iş görmesi için ona yardım etmek demektir. Mesela devamlı fıkıh okuyan bir kimsenin tatil yapması icap eder.”
Yani…
Yanisi şu:
Önce kafalardaki bir tabuyu yıkalım: Hz. Muhammed insandı.
Hz. Muhammed yorulur, dinlenir, eğlenir ve mizah yapardı.
Spora meraklıydı. Örneğin…
Hayvanların birbirine zarar vermeden yarıştırılmaları dinen caizdi. Hz. Muhammed döneminde at ve deve yarışları meşhurdu.
At yarışları Hz. Muhammed’in öncülüğünde yapılırdı. Kazananlar ödüllendirilirdi. At yarışları 6- 7 mil uzunluğundaki Hayfa ile Seniyyetü’l arasında yapılırdı. Aynı “parkurda” deve yarışları da yapılırdı.
Hz. Muhammed’in “Abda” adında bir devesi vardı. Katıldığı tüm yarışları birincilikle bitiriyordu. Ancak bir gün Abda da geçildi. Sahabeler çok üzüldü. Bunun üzerine Hz. Muhammed, “Yükselen her dünyevi şeyin alçalması, ilahi hikmet gereğidir” diyerek onları teselli etti.

Hz. Muhammed güreşi de severdi.
Arap yarımadasının güçlü güreşçisi Rükane bir gün Hz. Muhammed’e güreşme teklifinde bulundu. Rükane Müslüman değildi; Hz. Muhammed’i yenerek onu küçük düşüreceğini hesap etti.
Ancak, Hz. Muhammed, Rükane’yi yendi. Ve ortaya ödül olarak konulan koyunu kazandı.
Rükane yenilgiye doymayan pehlivan gibi yine aynı teklifte bulundu ve yine yenildi. Hz. Muhammed bu kez iki koyun kazandı. Rükane, “Ya Muhammed şimdiye kadar kimse beni yenemedi, beni yenen sen değilsin, içindeki manevi güçtür” deyip Müslüman oldu. Ve Hz. Muhammed koyunları Rükane’ye iade etti.

Asr-ı Saadet’te atletizm yarışmaları da yapıldı.
Bu yarışmalara Hz. Muhammed eşi Hz. Ayşe ile birlikte katıldı. Bir seferinde her ikisi de arkada kaldılar; ancak son gücüyle Hz. Ayşe atak yapınca Hz. Muhammed’i geçti.
Bir yıl sonra bu kez aynı taktiği Hz. Muhammed yaptı ve eşini geçti. “Bu birincilik, o birinciliğe karşılıktır” diye Hz. Ayşe’ye espri yaptı.
Yarışmalara çoluk çocuk kadın erkek yaşlı erkek herkes ya katılır ya da izlemeye gelirdi.

Ok dönemin en önemli silahlarından olduğundan Hz. Muhammed, anne-babalara çocuklarına ok atmayı, ata binmeyi öğretmelerini tavsiye ederdi.
Hz. Muhammed yüzmeye de ayrı bir önem verirdi. Çocukların mutlaka yüzmeyi öğrenmesini ve yüzmesini isterdi.

Bugün…
Bazı sözüm ona Müslümanlar eğlenerek düğün yapmayı ayıp, hatta günah sayıyor. Düğünlerini eğlenceden soyutluyorlar.
Asr-ı Saadet’te düğünler olurdu. Davul, zil gibi çalgılar çalınır, dans edilirdi. Hz. Ayşe’nin bir düğünde iki cariye ile def çaldığı biliniyor. Hz. Muhammed’in “nikahı defle kutlayın” diye hadisi var.
Bakınız…
Buradaki tüm bilgileri, beş ciltlik “Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam” kitabından derledim.
Bir kez daha okuyup gördüm ki, anlatılanlar ile yazılanlar arasında dağlar kadar fark var.
Biz okur bir toplum değiliz. Bu nedenle yobaz bir dincinin söylediklerini doğru kabul ediveriyoruz. Halbuki okusak birçok sorunu halledivereceğiz.
Örneğin…
Bir gelenek olan Türkçe ezana karşı çıkarız ama Allah’ın kelamı olan Kur’an-ı Kerim’in ne zaman Türkçe’ye çevrildiğini bilmeyiz! Haberimiz bile olmaz.
Çünkü ezanı duyuyoruz ama evlerimizde baş üstümüze astığımız Kur’an-ı Kerim’i ne yazık ki açıp okumuyoruz…
Evlerde sayfaları açılmamış Kur’an-ı Kerimler öylece duruyor; “İslam’da ruhban sınıfı yoktur; inanç kul ile Allah arasındadır” diyoruz ama ülkemizde şeyhten, şıhtan, dervişten geçilmiyor. Kendimizi kandırmayı sürdürüyoruz…


Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.