ForumSinsi - 2006 Yılından Beri

ForumSinsi - 2006 Yılından Beri (http://forumsinsi.com/index.php)
-   Tarih / Coğrafya (http://forumsinsi.com/forumdisplay.php?f=656)
-   -   Sivas Kongresi Ulusal Eğemenlik Bayrağının Önlenemez Yükselişi Hakkında Bilgiler (http://forumsinsi.com/showthread.php?t=802015)

Prof. Dr. Sinsi 09-10-2012 02:25 AM

Sivas Kongresi Ulusal Eğemenlik Bayrağının Önlenemez Yükselişi Hakkında Bilgiler
 
Sivas Kongresi Ulusal Eğemenlik Bayrağının Önlenemez Yükselişi Hakkında Bilgiler
Sivas Kongresi Ulusal Eğemenlik Bayrağının Önlenemez Yükselişi Hakkında BilgilerSİVAS KONGRESİ

ULUSAL EGEMENLİK BAYRAĞININ ÖNLENEMEZ YÜKSELİŞİ
Mustafa Kemal Havza'da ulusal direnişi hazırlamaya koyuluyorken, Sadrazam Damat Ferit Pasa ise ingiliz Yüksek Komiserini ziyaretle Paris'te toplanan sözde barış konşeransına çağrıldıkları için teşekkürlerini sunu*yor, ancak kendisinin yokluğunda padişahın güvenliğinden kaygı duy*duğu için padişahın ingilizlerce korunmasını rica ediyordu! Paris konfe*ransında da işgalci devletlerin Türkiye'yi paylaşma konusunda aralarında açık açık tartışmalarına tanık oluyordu. Örneğin Fransa delegesi, italyanların Ereğli'de kendi ayrıcalıklarına el attığından yakınarak, Anadolu'daki Fransız ulusal haklarını pazarlık konusu yapmayacaklarını söylüyordu. Osmanlı Sadrazamı ve görüşme kurulunun öbür üyeleri ise bunları yalnızca dinliyorlardı. Damat Ferit bunun da ötesine giderek, Padişahtan Mustafa Kemal'in istanbul'a dönmesinin sağlanmasını isti*yor, bunu işgal devletlerine söz verdiğini bildiriyodu. Paris'teki Osmanlı gö*rüşme kurulunun bir başka önde gelen üyesi Rıza Tevflk Bey de, ingilizlere şu açıklamada bulunuyordu: "Osmanlı Devleti temsilcileri olarak konfe*ransa getirdiğimiz isteklerin aşın olduğunu, gerçekleşemeyeceğini biliyo*ruz. Bunları halkı yatıştırmak için söylüyoruz. Ancak Batının devlet adamları bu 'içe dönük amacımızı' anlamayıp bize kızdılar. Gerçekten de biz. Anadolu'da Halife'nin etkisinin korunmasından başka birşey istemi*yoruz."
Osmanlı sadrazamı Damat Ferit Paris'ten eli boş, hakarete uğramış olarak istanbul'a dönmüştü. Ama Halife - Sultan Vahdettin The Morning Post gazetesine verdiği bir demeçte, "Ben, babam Abdülmecit gibi hep ingiltere'nin dostu oldum, ingiltere'ye hayranlık besledim, ingiltere'nin insaf ile adaleti sağlayacağına inanıyorum." diyordu. Damat Ferit de tu*tumunu sürdürüyor, Anadolu'daki oluşumu kargaşa olarak niteliyor, Sivas'ta toplanacak ulusal kongrenin anayasaya aykırı olduğunu söylü*yor, yasaklanmasını istiyordu.
İSTANBUL'DAKİ HÜKÜMETE VE AYDINLARA ÇAĞRI
Mustafa Kemal, henüz Erzurum'dadır. Oradan Osmanlı sadrazamına, onun aracılığıyla da Halife- Sultan'a bir kez daha doğru yolu göstermek*ten geri kalmadı, önderlik ettiği ulusal kurtuluş hareketinin her bakım*dan haklı, yerinde, zorunlu bir girişim olduğunun tüm ulusun vicdanında onaylanması için gereken her türlü özeni gösteriyordu.

İSTANBUL'UN ENGELLEME ÇABALARI
Ama iç ve dış düşman uyumamaktadır. 15 Ağustos günü Harbiye Nazırı Süleyman Şefik Paşa, kolorduların birbirleriyle şifreli haberleşmede bulunmalarını yasaklayan bir buyruk ya*yınladı. Oysa Mustafa Kemal, Samsun'a çıktığı gündenberi buyruklarını kolorduların şifreleriyle veriyordu. Görevden alındıktan sonra da bu şifre*lerle haberleşmeyi sürdürüyordu. Harbiye Nazırının şifreli haberleşmeyi yasaklayan buyruğuna karşı Mustafa Kemal, alınmasını istediği önlemleri 18 Ağustos günü gizli bir buyrukla komutanlara duyurdu.
Harbiye Nezaretinin söz konusu buyruğu kolordu komutanlarınca da sert bir tepkiyle karşılandı; Kâzım Karabekir Paşa buyruğun geri alınma*sını istedi. Buyruk, on gün sonunda, 25 Ağustos günü, Harbiye Nezaretince kaldırıldı. Türkün Anadolu'dan yükselen sesi, istanbul'da ve işgalci devletlerde etkili olacak biçimde işitilmeğe başlıyordu. Harbiye Nezaretinin ulusal direnişi haberleşme olanağından yoksun kılmaya yönelik buyruğundan 5 gün sonra, 20 Ağustos günü de bir başka engelleme deneniyordu. Sivas Kongresinin hazırlıkları bütün hızıyla devam etmekte, Mustafa Kemal de, elinden gelse Kongreyi hemen toplamanın coşkusuyla, arkadaş*larına 29 Ağustos'ta Erzurum'dan Sivas'a hareket edeceklerini bildirmek*tedir. Tam o sırada Sivas valisi Reşit Paşa Mustafa Kemal'i "çok acele ve hemen" işaretiyle telgrafhaneye rica eder. işgal devletleri ve onların baskısı altındaki istanbul hükümeti, Türk ulusal kurtuluşunun önderi üzerinde tehdit denemelerine başlamışlardır.
Mustafa Kemal, Reşit Paşanın telgrafını parça parça okudukça zaman zaman sinirlenmekte, zaman zaman gülmekte, ama önce tek sözcük söy*lememektedir. Tüm telgraf alındıktan sonra, valiye biraz dinlenmesini, az sonra kendisine yanıtını telgrafla bildireceğini söyler. Arkadaşlarına da "Çocuklar, verin bana şu kâğıtların hepsini.." diyerek telgrafı baştan sona bir kez daha dikkatle okur. Ve sonunda:
"Gülünç!" der; Mazhar Müfit Bey'e dönerek konuşmasını sürdürür: "azizim Mazhar Müfit, bunlar gerçekten gülünç şeyler! Fransızlar Sivas'ı işgal edeceklermiş; Kongrenin toplanmasına izin veryeceklermiş; sonra bu düşünce*lerini değiştirmiş, itilaf devletlerine karşı gösteri yapıl*mamak koşuluyla müsaade eder bir tutum takınmışlar imiş; beni tutuklayacaklarmış; şuymuş, buymuş; ama ona göre bu bir tuzakmış; hepimizi birden yakalayıp ulusal savaşım ruhunu boğacaklarmış; Kongreyi Sivas'ta değil, Erzincan'da toplamalıymışız. Reşit Paşa'nın bir moral sar*sıntısına uğramış olmasından üzüntü duydum! Bu ne ay*mazlık, ne bilgisizlik, ne görüş kıtlığı! Bir Fransız binba*şısının gelişigüzel atıp tuttuğu sözler. Sivas'ın işgali ko*lay şey mi? Fransızlar bunu hangi savaş gücüyle hemen*cecik yapabilecekler? Arkadaşlar buna nasıl inanabiliyor*lar, şaşılacak şeydir doğrusu! Ancak, ne olursa olsun, bi*zim bir an önce Sivas'a gitmemiz gerekiyor. Hareketimizi elden geldiğince çabuklaştırmalıyız. Göreceksiniz biz Sivas'a gitmeden Fransız binbaşısı Bruneau efendi ve arkadaşları Sivas'tan ayrılacaklardır."
Mustafa Kemal arkadaşlarına bu yorumu yaptıktan sonra, telgraf makinesinin başına geçer ve Sivas valisi Reşit Paşa'ya şu yanıtı yazdırır:
"Verdiğiniz bilgilere ve belirttiğiniz görüşlere teşekkür ederim. Bay Bruneau'nun ve arkadaşlarının tehdit olmak üzere söyledikleri şeyleri tümüyle kuru-sıkı sözler saya*rım. Sivas Kongresinin toplanması yeni bir konu olmayıp aylar öncesinden bütün dünyanın bildiği bir girişimdir. İlginçtir ki İstanbul'daki yetkili Fransız siyaset adamla*rının da bana gönderdikleri haberler, Anadolu'da ulusça yapılmakta olan girişimlerin pek haklı ve yasal olduğu ve ulusumuzun istekleri kendilerine açıkça ulaştırılırsa olumlu karşılayıp yerine getirecekleri konusunda şimdi*den yazılı güvence vermeğe hazır oldukları yolundadır. Fransızların Sivas'ı, Bay Bruneau 'nün dediği gibi beş on günde işgali kolay bir şey değildir. Unutmayın ki İngilizler bu yoldaki tehditlerinde daha da ileri giderek, Batum'daki askerlerini Samsun'a gönderme kararını aldılar. Dahası, yalnızca beni tehdit etmek üzere bir tabur çıkardılar. Ama bu girişime ulusun güçlü bir inanç ve ateşle karşı koyacağı gerçeğini anladıktan sonra, hem kararlarından vazgeçmek, hem de Samsun'a çıkarmış oldukları askerleriyle birlikte orada bulunan taburu da başka yere aktarmak zorunda kaldılar. Burada şunu da belirteyim ki, ben ne Fransızların, ne de herhangi bir yabancı devletin korumasına tenezzül eden kişilerden değilim. Benim için en büyük korunma noktası ve destek kaynağı, ulusun bağrıdır.
Mösyö Bruneau bilmelidir ki, Fransızların Sivas'ı işgale karar vermeleri, kendilerine pek pahalıya mal olabilecek*tir. Vermiş olduğunuz bilgi ve görüşleri Temsil Kurulu'na ol*duğu gibi sunacağım. Bu nedenle, Sivas Kongresi hakkın*daki kesin karar, ancak Temsilciler Kurulu görüşmeleri sonunda belirlenecektir. Sizden bugün için dileğim, Bruneau'nun gözdağlannın halka yayılarak maneviyatın bozulmasına engel olunmasıdır."
Telgraf başında bekleyen ve bu görüşmelere baştan sona tanık olan arkadaşlarından Doktor Refik Bey, Mustafa Kemal'e şunları söylemekten kendini alamaz: "Paşam, bir savaşımın içindeyiz. Ama sonuç ne olursa olsun, 'Herhangi bir yabancı devletin korumasına tenezzül eden kişilerden değilim; benim için en büyük korunma noktası ve yardım kaynağı ulusumun bağrıdır!' cümlesi bile başlıbaşına Türk ulusuna armağan kalmaya değer bir ders ve ulusal bir özdeyiş niteli-ğindedir." Sonunda Vali Reşit Paşa, 'Ben anlayabildiğim kadarını size sun*makla vicdan görevimi yerine getirmiş oluyorum." der. 'Turdun kur*tuluşu söz konusu olduğuna göre, gereken davranış yolunun sap*tanması, sizinle Kongre .kurulunun saygı değer üyelerine aittir. Buyruklarınızı yerine getireceğimi bildirir, özel saygılarımı suna-jım efendim.'
Mustafa Kemal, derin üzüntüsüne ve büyük kızgınlığına karşın, Sivas valisi ve yakınındakilerin kınlan morallerini düzeltmek gereğini düşün*düğü gibi, özellikle halkın duygulan üzerinde olumsuz etkiler olmamasına büyük özen gösteriyordu. Reşit Paşa'ya yanıtını yazdırdıktan sonra kahve ve sigarasını içerken, arkadaşlanna şunlan söyler:
"Elden geldiğince erken Sivas'a gitmek ve Kongreyi aç*mak birinci hedefimiz olmalıdır. Sivas'ta kongre toplama kararımızın kentin ve çevresinin işgal edilmesine yol açacağı haberlerinin yayılması. Kongre üyeleriyle benim tutuklanacağımızın halk arasında duyulması, gerçekten kaygı verici olasılıkların ortaya çıkmasına yol açabilir. Bu nedenle halkın moralini düzgün ve yüksek tutacak önlemler konusunda dikkatli olmak zorundayız. Kongre, aksamaksızın ve kesinlikle Sivas'ta toplanmalıdır. Bunun, çalışmamız ve çalışmamızın hedefleri bakımından büyük önemi vardır."
Bundan sonra da Mazhar Müfit Bey'e döner ve:
"Mazhar Müfit, anı defterine bu olayı da yaz. Kaygılanma, utanmazsın. Yaz ve de ki, Mustafa Kemal ve arkadaştan Sivas'a hareket edince, Bruneau ve arkadaşları Sivas'tan kaçtılar. Bu notu anı defterine bugün yazmanla o gün yazman arasında hiçbir fark olmayacaktır. “Bir ulus ki Ta bağımsızlık, ya ölüm!' diyor ve bu kararı tam anlamıyla benimsemiş bulunuyor, bunun karşısına hangi güç çıkabilir ve üç-beş Fransız subayı bu seli dur*durmak gözüpekliğini ve yürekliliğini kendisinde nasıl görebilir?"
Mazhar Müfit, gözlerinin içine bakan Mustafa Kemal'e "Paşam, bizler ' 'tek kurşun, tek tepe kalıncaya dek çarpışacağız' diye and içtik. 'Ya bağımsızlık, ya ölüm!' diyen ulus da gözler önündeyken, korkacağı*mız hiçbir şey yok" der. Bu yanıttan hoşlanan Mustafa Kemal, " Ver öy*leyse bir sigara!" der ve hep birlikte "Dağ başını duman almış" marşını söylerler.
Mustafa Kemal, Sivas Kongresini başlatmak üzere arkadaşlarına "29 Ağustosta kesinlikle yola çıkmalıyız!" diyordu. Yine kendisinin önerisi üzerine, Erzurum Kongresince seçilen Doğu illeri Müdafaa-i Hukuk-u 'Milliye Temsil Kurulu üyelerinin, Sivas Kongresinde bütün Doğu illerini temsil etmesi kabul edilmişti. Yola çıkmaları için önlerindeki önemli bir konu da "para" konusudur. Türk ulusunu tutsak olmaktan, Türk yurdunu yabancı çizmeleri altında çiğnenmekten kurtarmak üzere, yalnız üniformasını değil, yaşamını or*taya koyan, bütün zekâ ve beden gücünü bu büyük ülküye adayan Mustafa Kemal, bu aşamada karargâhının ulaşım ve geçim giderlerini dü*şünmeğe bile zaman ayırmak zorundadır. Bu konuda temel bir ilkesi var*ır. Hiçbir bankadan borç alınmayacaktır. Çünkü ulusal kurtuluşu üstlenecek önderlere ve örgüte hemen "eşkıyalık", "celali"lik suçlaması yapıla-ağını bilmektedir. Kendisi para işleriyle uğraşmaktan hoşlanmadığı için Erzurum'a geldikten sonra karargâhı üyelerinden Mazhar Müfit Bey say-t nanhk işini üstlenmiştir. Mustafa Kemal, birikmiş 800 lirasını da Mazhar Müfit Bey'e vermiştir. Sivas'a gidişin yol giderlerinin nasıl karşılandığını Mazhar Müfit’ten dinleyelim:
"Akşam yemeğinde Paşa konuyu yine Sivas yolculuğuna getirerek sordu: 'Hazır mıyız?' Ben de 'Elimizde çürük, çarık üç otomobil var. Gövdeleri berbat, körükleri yırtık, pırtık. Güneşin zararı yok, ama yağmur yağarsa kötü. Lambaları da yok; karpit yakacağız. Buralarda karpit bulmanın da olanağı yok.' Paşa, 'Çürük-çank, yırtık-pır-tık, lambalı-lambasız gideceğiz. Ancak üç otomobil hepi*mizi ve eşyamızı taşımaya yeterli mi?' diye sordu. 'Değil' dedim, 'üç-dört arabaya gerek var; bugün belediye başka*nıyla görüştüm, bize ucuz araba sağlayacak. Ama 400 lira kadar bir paraya gerek var. Kasamızsa, bildiğiniz gibi! Bu anda Paşa'nın yüzünde beliren üzüntüyü gerçekten üzülerek hissettim. Kaşlarını çatarak, dişlerini sıkarak gözlerini masanın üzerindeki kahve fincanına dikti ve hafif bir sesle, "Evet, bir de para sorunumuz var" diye söylendi. ...
(Ertesi gün) kafam önlem aramakla uğraşıyordu. Yabancı bir ortamdayız. Geniş ölçüde konukseverlik görüyoruz, ama kimden borç isteyebiliriz ve neyi karşılık gösterebi*liriz. Satacak, savacak bir şeyimiz de yoktu. Benim bir al*tın kösteğim vardı, onu bile paraya çevirmiştim. İşte bu düşünceler içindeyken Paşa'nın beni çağırdığını söyledi*ler. Yanına gittim, Paşa, nerdeyse sevinç içinde 'Mazhar Müfit, tamam, yol paramız var!' dedi. 'Paşam, nasıl oldu bu?' diye sorduğumda, parmağıyla dudaklarını kapayarak, 'Üzümünü ye, bağını sorma..1 dedi. Yıllar sonra, Erzurum Kongresi temsilciliğinden Mustafa Kemal lehine çekilen Cevat Dursunoğlu'ndan paranın nasıl sağlandığını öğren*dim. Erzurum Müdafaa-İ Hukuk-u Milliye Cemiyeti yöne*ticileri olarak Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşlarının yol giderlerinin Cemiyetçe karşılanması gerektiğini görüşür*lerken, seksen liradan çok paraları olmadığını görürler. En çok üzüldükleri de, işin başında bu denli bunalırlarsa, daha büyük adımlan nasıl atabilecekleri sorusudur. İşte o sırada Erzurum Kongresi çalışma kurulu üyelerinden emekli binbaşı Süleyman Bey, 'Arkadaşlar' der, 'benim bi*riktirilmiş dokuzyüz liram var; ben altmış yaşını geçmiş bir adamım. Tanrının rızasından, ulusun esenliğinden başka bir dileğim yok. Bu parayı verdiğimi ne Paşa ve ne de başka hiç kimse bilmeyecek. İlerde Müdafaa-i Hukuku Milliye'nin parası olursa verirsiniz. Olmazsa helâl olsun. Ben devletin verdiği emekli aylığıyla geçinir giderim.' Sivas'a gidişin yol giderleri böyle karşılanmıştır."
Kongrenin 4 Eylülde toplanması kararlaştırılmıştır. Hergün üstüste gelen telgraflarla Mustafa Kemal Sivas'a çağrılmaktadır. 29 Ağustos günü, Erzurum Kongresi kararlannı ulus bütünlüğünün kararlarına dönüştü*recek Sivas Kongresi için yola çıkar Mustafa Kemal ve arkadaşları. Binlerce Erzurumlu yollara dökülmüş, "Tann başarılı kılsın!", "Hayırlı ol*sun" sesleri arasında Mustafa Kemal'i uğurlarken, ulusun kurtuluşu ül*küsüyle Sivas Kongresine bütün umutlarını bağladıklarını da göstermiş oluyorlardı. Özgür ve bağımsız yaşamak isteyen ulus, umudunu Mustafa Kemal'in önderliğindeki çabalara bağlamış, boynuna geçirilmek istenen boyunduruktan kurtulmak için gözlerini Sivas'a çevirmişti.
ilk otomobilde Mustafa Kemal Paşa, Rauf Bey ve Hoca Raif Efendi bulunmaktadır. Süreyya (Yiğit), Hüsrev (Gerede) ve Mazhar Müfit Beyler ikinci, Cevat Abbas, Muzaffer ve Yüzbaşı Osman (Tufan) da üçüncü otomobildedirler. ilk geceyi geçirdikleri köyde rahatsızlanıp ateşi yükselmesine karşın, ertesi sabah herkesten önce kalkan Mustafa Kemal, arabaların bozulma*sından ileri gelen gecikmeleri kapatmak için, "Hiç bir yerde mola vermeye*lim" diyordu. "Zaten peynir, ekmek, zeytin yiyecek değil miyiz, arabalarda yenilsin."
Mustafa Kemal azmi, yürekliliği, ileri görüşlülüğü, uyancılık ve yol gös*tericiliği ile Fransız binbaşısı Bruneau'nun savurduğu tehditleri ve siyasal şaşırtmacaları boşa çıkarmıştı. Bu sayede Sivas Kongresinin toplanması kesinleşmiş, Erzurum'da seçilen Temsil Kurulu'nun yola çıkması gerçek*leşmişti. Ama sömürgeci işgal kuvvvetleriyle onlann işbirlikçisi istanbul hükümeti, ulusal kurtuluşun yoluna engeller çıkarma hayınlığından vaz*geçmiş değillerdir. Bu kez Mustafa Kemal ve arkadaşları, yollarının kesile*ceği ve tutuklanıp öldürülecekleri tehdidiyle karşı karşıyadırlar.
2 Eylül günü Sivas'a varılır. Mazhar Müfit Kansu'nun anılarında be*lirttiği üzere Kent'in beş kilometre ilerisinde çadırlar kurulmuş, davul-zurnalarla hemen bütün Sivas halkı Mustafa Kemal Paşa'yı karşılamaya gelmiştir. Sivas halkı tam anlamıyla yurtsever, ulusal dâvaya ve savaşım kararlılığına inanmış bir topluluk. Mustafa Kemal Paşa'nın bugün Sivas'ta olacağı öğrenilince atlarla, faytonlarla, yaylılarla, yaya olarak hepsi kendini Kılavuz tepesine atmış, ulusal savaşıma ne büyük bir bağlı*lık içinde bulunduklarını sergilemektedir. Askeri ve sivil güvenlik ma*kamlarının dosyalarında İstanbul hükümetinden gelen ve "Mustafa Kemal'in ölü ya da diri olarak ele geçirilmesi"ni isteyen buyruklar duruyorken, bu makamlar O'nun güvenlik içinde Sivas'a varmasına çalışmaktadırlar. Alkış sağnağı altında, "Hoş geldin Paşa!" haykırışları, içten kopup gelen bağlılık ve .inancı ortaya koymaktadır. Mustafa Kemal, bu coşkun gösterilere selamla karşılık yetiştirmeğe çalışmaktadır. Bu coş*kulu karşılama, Kongrenin yapılacağı Sultani binasına gelininceye dek sürer. Sivas Valisi Reşit Paşa Mustafa Kemal ve arkadaşlarını Sultani'nin kapısında karşılamaktadır. Mustafa Kemal, valinin bu davranışına bir mim koymuştur. Akşam arkadaşlanna, "Diplomat vali;" diyecektir; "Kent dışında bizi karşılasa, işine elvermeyecek. Okul kapısına gelmese, sizi gücendirecek, ne yapsın? Haksız değil. Daha bizim mi, tanbul'un mu ağır basacağını kestiremiyor."
Akşam yemeğinde Mustafa Kemal, valiye sorar:
"Mösyö Brüno nerede? Bizi tutuklamak için düzen mi kurmakta, yoksa Sivas'ı işgal edip ele geçirmek için ordu getirtmeğe mi çabalamakta?"
Reşit Paşa, daha önce Bruneau'nun tehditlerinden etkilenip Kongre'nin yapılmasından vazgeçilmesini önermiş olduğu için, üzü*lerek ve utanarak "Malatya'ya doğru kaçmaktadır; Erzurum'dan yola çıktığınızı işittikten sonra, jandarmayı denetleyeceğini söyleyerek Malatya'ya gitti." der.
Mustafa Kemal, Erzurum'dan birlikte geldiği arkadaşlarına dönerek, Reşit Paşa'nın da ders çıkarabileceği bir karşılık verir:
"Binbaşı Brüno, belki bir gün Sivas'a gelmek için bizden izin bile istemeği düşünecektir; dahası, bizden olduğunu öne sürmeğe ve kanıtlamaya bile çalışacaktır!"
Gerçekte Mustafa Kemal'in kafası, istanbul hükümeti'nin Kongre'ye, yani ulusal kurtuluş savaşına karşı hazırladığı ve Malatya Valisi Ali Galip ile ingiliz binbaşısı Noel aracılığıyla yürütmekte olduğu bir suikastla meş*guldür. Ama Kongreyi ve arkadaşlarını telaşlandırmamak için Kongrenin sonuna ve Temsilciler Kurulunun seçilerek ilk toplantısını yapmasına de*ğin en yakın arkadaşlarına bile sezdirmeden sorunu çözmeğe çalışmıştır. Hiçbir telaşa yol açmadan Kongrenin güvenliğini sağlayabilecek, aynı za*manda yabancı güdümü altına girme saptırmalarını da önleyebilecektir, istanbul hükümetinin Doğu ve Güneydoğu illerinde işgalci devletler güdümünde bir Kürdistan kurdurmak ihanetine değin varan bu suikas*tının, ancak soruna toptan bir çözüm bulunarak atlatılabileceğini kes*tirmiştir. Bu toptan çözüm, ulusal kurtuluş hareketinin yanında yer almadığı takdirde İstanbul hükümetini tanımamak, Anadolu'nun onunla İlişkisini kesmek ve bunu tüm ulusa ve dünyaya duyurmak önlemi olacaktır.

KONGRE'NİN AÇILIŞI
Tarihimize Türk rönesansı, Türk devrim ve kurtuluş kongresi olarak geçen Sivas Kongresi, Mustafa Kemal'in belirlediği tarih olan 4 Eylül 1919 perşembe günü saat 14'te, müdüründen izin alınarak lise binasında top*landı. 'Yurdun bütünlüğünü ve ulusun birliğini kurtarmak için ulu*sun iradesini egemen kılmak" amacıyla toplanan ve sekiz gün sürecek olan Kongre'ye, Afyon, Alaşehir, Bursa, Çorum, Denizli, Erzurum, Erzincan, Eskişehir, Hakkâri, istanbul, Kastamonu, Nevşehir, Niğde, Tokat, Yozgattan ve bir de gençlik kesimi adına Tıp Fakültesinden olmak üzere 31 temsilci katılmaktaydı.
Mustafa Kemal'in açış konuşmasından sonra gündem maddelerine geçildi. Birinci maddede Kongre Başkanlık Kurulu seçimleri vardı. Kongrenin toplanmasından önce Hüsrev Sami Bey Mustafa Kemal'e, Rauf, Refet ve Bekir Sami Beylerle İsmail Fazıl Paşanın aralarında yaptıkları bir toplantıda kendisini Kongreye başkan seçtirmemek üzere karar aldıklarını söylemiş, ancak Mustafa Kemal buna inanmadıktan başka, Hüsrev Sami Beyi, bir tür arabozucu davranışta bulunuyor olabilir düşüncesiyle terslemişti, Kongrenin açılış saatinde Kongre salonuna gelen Mustafa Kemal, salonun girişinde Rauf Bey'le karşılaştı. Rauf Bey "Sen başkan oİmamalısın!" diyordu. Bunun üzerine Mustafa Kemal, "Bekir Sami Bey'in evinde aldığınız karan bana bil diriyorsun, değil mi?" demiş ve yanıt beklemeden Kongre salonuna girmişti.
Mustafa Kemal'in açış konuşması bitince. Bekir Sami Beyin evinde toplananların en yaşlısı ve Ali Fuat Paşa'nın da babası olan îsmail Fazıl Paşa, başkanlık kurulunun nasıl seçilmesi gerektiği konusunda söz aldı. "Kongreye temelli başkan seçmek doğru değildir. Başkanlık ad sırasıyla ve hergün bir üye tarafından yürütülmelidir" diyordu. Mustafa Kemaî. "Paşam, önerinizin gerekçesini ben de, sanırım üyelerin çoğunluğu da anlamadı" diyerek açıklama isreyince de, "Kongrenin çalışmasına kişisellik bulaştırmamak, arkadaşlar arasında eşitliği sağlamak amacını güdüyo*rum" dedi. Bunun üzerine Mustafa Kemal, her önemli anda olduğu gibi keskin ve kesin söyleyişiyle Kongre üyelerine şunları söyledi:
"Paşa hazretleri kişiselleşmek tehlikesinden, eşitlikten söz ediyorlar. Ama ne yazık ki, daha dün İstanbul'dan ge*len en yakın arkadaşlarım, durumu bilmeyen ve kişiliğine karşı pek çok saygı duyduğum bir yaşlıyı araç olarak kul*lanıp, kendileri kişisel davranışta bulunuyorlar. Bununla birlikte İsmail Fazıl Paşa Hazretlerinin verilmesine aracılık ettiği öneriyi Kongrenin oyuna sunuyorum."
Kongre öneriyi çoğunlukla reddetti ve gizli oyla yapılan seçim sonu*cunda Mustafa Kemal Paşa, üç karşı oy dışında temsilcilerin pek büyük çoğunluğunca başkanlığa seçildi.
Kongrenin bu ilk gününde, siyasal parti niteliğinde herhangi bir ça*lışmanın yapılmayacağı, özellikle de ulusal direniş düşmanlarının yay*mağa çalıştığı 'ittihat Terakki'yi yeniden canlandırmak' gibi bir amacın kesinlikle söz konusu olmadığı konusunda ulusa güvence vermek isteği dile getirildi. Bunun için bir and metni kaleme alınarak tek tek her üyenin bu andı içmesi kararlaştırıldı.
Ayrıca padişaha bir başvuruda bulunulması, halka da bir bildiri ya*yınlanması kararlaştırıldı.

MANDACILARIN KESİN YENİLGİSİ
İşte tüm ulusu kavrayacak direniş örgütünün tüzük ve bildirisi görüşülürken, "yabancı, özellikle de Amerikan güdümü (mandası) altına girme" yandaşları, manda oyununun son perdesini büyük bir dirençle ve en etkileyici konuşmalarla sahnelemeye koyuldular. Bekir Sami, Refet ve Rauf Beyler gibi Mustafa Kemal'in en yakınına dek sokulabilen kişilerin, İstanbul'dan gelen daha başka üyelerle de birlik olup, bir yabancı devletin güdümü altına girme düşüncesini kabul ettikleri anlaşılıyordu.
Daha Kongrenin açılışı sırasında Mustafa Kemal'i başkan seçtirme*mek isterken güttükleri amaç, kendi görüşlerindeki bir başkanın yardı*mıyla yabancı korumast altına girme görüşünü el çabukluğuyla Kongre kararına dönüştürmekti. Ük denemede başarılı olamamışlardı, ama Kongre'den Amerikan koruyuculuğuna başvurma kararı çıkartmak yolunda çok inatçı bir mücadele, vermekten geri kalmıyorlardı.
Mustafa Kemal, Erzurum Kongresi günlerinden beri gündeme getiril*meğe çalışılan yabancı korumacılığı konusunu da bir yandan izlemek*teydi. Sivas Kongresinin en can alıcı aşamasını, Türk Kurtuluş Savaşının da dönüm noktasını oluşturan bu konuyla ilgili görüşmelerden bir önceki gece, yakın arkadaşlarına şunlan söylüyordu.
Dinleyenler arasında, askeri tıp öğrencileri temsilcisi Dr. Hikmet Bey de vardı, İstanbul
efendi ve paşalarına, yurt ve ulus sevgisinde örneklik edecek bir coşku ve temiz yüreklilikle Mustafa Kemale şunları söyledi:
"Paşam, temsilcisi olduğum Tıbbiyeliler beni buraya ba*ğımsızlık yolundaki
çalışmaya katılmak üzere gönderdi*ler. Yabancı güdümünü kabul edemem. Eğer kabul edecek olanlar varsa, bunlar kim olursa olsunlar, şiddetle redde*der ve kınarız. Tutalım ki yabancı güdümü görüşünü siz kabul ederseniz, sizi de reddeder, Mustafa Kemal'i yurt kurtarıcısı değil, yurt batıncısı olarak adlandırır ve la*netleriz!"
Mustafa Kemal, "İşte benim anladığım Türk gençliği! Evlat, gön*lünü rahat tut! Gençlikle öğünüyorum ve onlara güveniyorum. Biz azınlıkta kalsak bile yabancı korumacılığım kabul etmeyeceğiz! Parolamız tektir ve değişmez: Ya bağımsızlık, ya ölüm!" der. Bu söz*ler üzerine yerinden fırlayıp 'Var ol Paşam!" diyerek elini öpen Dr. Hikmete Mustafa Kemal şunları söylüyordu: "Gençler, yurdun bütün umudu ve geleceği size, genç kuşakların anlayış ve gayretine bağlanmıştır!"
Ertesi gün, yani Sivas Kongresinin 5. toplantısının yapıldığı 9 Eylül 1919'da ilk sözü alan Bekir Sami Bey, Kongrenin tam bağımsızlıktan başka bir şey kabul etmeyeceğini anlamış olarak şu öneride bulundu: "Manda ve yardım sözcükleri üzerine yapılan görüşmeler, sözcüğün niteliğini açıklığa çıkarmıştır. Erzurum Kongresinin kabul ettiği biçimin oya konulmasını öneri*yorum."
Başkan Mustafa Kemal, Erzurum Kongresi bildirgesinin tam bağım*sızlıktan başka bir şey içermediğini bilerek öneriyi hemen oya koydu ve oybirliği ile kabul edildiğini açıkladı. Görüldüğü gibi Erzurum Kongresi bildirgesinde ne bir "yabancı korumacılığı"ndan, ne de harhangi bir devletin adından söz bile edilmemektedir. Böyle olmasına karşın, Bekir Sami Bey'in önerisinin oylanmasından sonra söz alan Rauf Orbay, kabul edilen öneriye böyle bir anlam verilme*sini istemektedir.
Mustafa Kemal, ilerde Cumhuriyet devrimleri gerçekleştirildikten sonra, 'gelecek kuşakların dersler çıkarması amacıyla' ulusal kurtuluş sa*vaşının acı ve sıkıntılarını SÖYLEV'de anlatırken, Rauf Beyin Sivas Kongresinde Amerikan güdümünden yana tutumu karşısında neler dü*şündüğünü şöyle dile getirecektir:
LUSAL DEVLETİN ÖRGÜTLENMEĞE BAŞLAMASI: KONGRE KARARLARI
Sivas Kongresinin dördüncü günü, Erzurum Kongresi tüzüğünde yapılan kimi değişikliklerle tüm yurdu kavrayan bir örgütün tüzüğü or*taya çıkarıldı. Örgütün adı Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti oldu. Kongrece seçilen Temsil Kurulu'nun yurdun bütününü temsil ettiği belirtildi. Erzurum Kongresinde seçilen üyelere 6 üye daha eklenerek oluşan Temsil Kurulunda şu kişiler yer alıyordu:
Mustafa Kemal Paşa, Hüseyin Rauf Bey, Bekir Sami Bey, Hoca Raif Efendi, Şeyh Fevzi Efendi, Mazhar Müfit Bey, Hakkı Behiç Bey, Hüsrev Sami Bey, Kara Vasıf Bey, Ömer Muhtar Bey ve Niğde'li Mustafa Bey.
"Her türlü işgal ve işimize karışma ve özellikle Rumluk ve Ermenilik örgütleri oluşturma amacını güden davranışların önlenmesi için elbirliği ile savunma ve direnme ilkesi kabul" edildi.
"Osmanlı hükümetinin bir yabancı devlet baskısı karşısında ülkemi*zin herhangi bir parçasını bırakmak ve orayla ilgilenmemek zorunluğunda bulunduğu anlaşılırsa, yönetsel, siyasal, askeri bakımlardan nasıl dav-ranılacağının belirlenip saptanması, yani geçici yönetim kurulması" da kabul edilen tüzük maddeleri arasındaydı.
Kongre, Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti'nin yurt yüze*yinde köylere, mahallelere, kısacası bireylere değin ulaşacak bir biçimde örgütlenmesini öngörüyordu. Cemiyet'in bu özelliği, Türk Kurtuluş Savaşı'nın gerçekte Türk Demokrasi Devrimi demek olduğunun bir göster*gesidir. Mustafa Kemal'in en sık vurguladığı yön de budur.
Bütün özü ve ruhu Erzurum Kongresi kararlarında anlatıma kavu*şan, Sivas Kongresiyle de tüm Türk ulusu adına ilân edilen bu ilkeler, kısa süre sonra Ulusal And (Misak-ı Milli) adı altında bayraklaşacaktır.
Kongre 11 Eylül 1919 günü bir bildiri yayınlayarak çalışmalarını tamamladı. Bildiri, Erzurum Kongresi kararlarının bu kez tüm yurdu kapsayacak biçimde benimsendiğini açıklıyor, bu kararlan yürütmek üzere, tüm ulusal direniş örgütlerini birleştirecek Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyetinin kurulduğunu, tüm müslüman yurttaşların bu Cemiyet'in doğal üyesi olduğunu, örgütün yürütme organının Temsil Heyeti olduğunu duyuruyordu.
10 Eylül 1919 günü Mustafa Kemal Paşa tarafından kuruluş bildirisi Sivas valiliğine verilerek yasal bir biçimde kurulan Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti, bundan sonra 23 Nisan 1920 günü Türkiye Büyük Millet Meclis'i kuruluncaya değin ulusal kurtuluş savaşını yürüte*cek ve istanbul hükümetine karşı, ikinci ve gerçek bir hükümet gibi çalı*şacaktır. Bildiride, Sivas Kongresinin bir demokrasi devrimi kongresi olduğunu en iyi özetleyen madde ise tüm ulusa ve dünyaya şunları duyuruyordu:
"Ulusların kendi geleceklerini kendilerinin belirlediği bu tarihsel çağda, bizim merkezi hükümetimizin de ulusal iradeye bağlımlı olması zorunludur. Çünkü ulusal iradeye dayanmayan herhangi bir hükümet kurulunun öznel ve kişisel kararları ulusça kabul edilmeyeceği gibi, dışarıya karşı da geçerli olmadığını ve olamayacağını, şimdiye de*ğin girişilen eylemler ve sonuçlan ortaya koymuştur. Bu nedenle, ulusun içinde bulunduğu sıkıntılı ve kaygı-ve-rici durumdan kurtulmak yollarına doğrudan kendisinin başvurmasına gerek kalmadan, merkezi hükümetimizin ulusal meclisi hemen, an bile yitirmeden toplaması ve böylece ulusla ülkenin geleceği üzerine alacağı bütün ka*rarları ulusal meclisin denetimine sunması zorunludur."

Temsil Kurulu aynı düşünceleri İstanbul Belediyesi aracılığıyla İstanbul halkına ve basına da, ayrıntılı bir bildiriyle ulaştırdı. Bildiride ay*rıca ulusal hareketin birlik içinde ve düzenli bir örgütlenme altında tüm Anadolu illerine yayılmış olduğu belirtiliyordu. Dünya kamuoyunun ve yabancı devlet makamlarının ulusumuzun yaşam hakkına sahip oldu*ğunu ve hiçbir zaman tutsaklığı kabul etmeyeceğini anladığı bildiriliyordu. Meşruluğunu yitiren Ferit Paşa hükümetinin ülkede hiçbir dayanağının bulunmadığının tüm dünyaca anlaşıldığını da vurgulayan bildiri, İstanbul'da ulusal örgütler kurularak halkın Anadolu ulusal hareketine katılmasının sağlanmasını ve Ferit Paşa'nın istifaya çağrılmasını isti*yordu.
Bir yandan da Temsil Kurulu adına istanbul'daki İngiliz. Amerikan, Fransız, İtalyan. Sırbistan, Felemenk, İsveç, Danimarka, İspanya elçilikle*rine aynı içerikte bir duyuru verildi. Böylece Anadolu ulusal hareketi, uluslararası alanda da Türk ulusunun temsilcisi olarak ortaya çıkmaya başlıyordu.
Mustafa Kemal her şeye yetişmektedir; ulusal kurtuluş hareketinin yayın organı olmak üzere bir süredir hazırlıklarını yaptırdığı ve Kongre ka*rarına bağladığı İrade-i Milliye (=Ulusun İstenci) adlı gazetenin ilk sayısı 14 Eylül 1919 günü yayınlanıyordu. Haftada iki gün yayınlanan ve ilk sayısı 1000 adet basılan İrade-i Milliye'nin bu sayısında Mustafa Kemal'in açış konuşması, padişaha gönderilen telgraf, "Harekât-ı Milliyenin Esbabı" {= Ulusal hareketin nedenleri) başlıklı başyazı yer almıştı. Gazetenin sa*hibi ve sorumlu yöneticisi ise 22 yaşında genç bir öğretmen olan Selahatün Bey'di.Mustafa Kemal'in baştanberi izlediği strateji, istanbul'u Anadolu'ya, yani Türk ulusuna bağımlı kılmaktı. Bu olmadıkça Türk'ün sesini dün*yaya duyurmanın ve meşru haklannı korumanın olanağı olmadığını bili*yordu. Şimdi savaşımın en çetin bir aşamasını başarmak durumundaydı: Düşmanlarla işbirliği yapan Demat Ferit hükümetini düşürmek ve Türk ulusunun temsilcisi olan Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyetinin kabul edebileceği bir hükümetin kurulmasını sağlamak. Padişah'la Damat Ferit'in ve onlann arkasındaki sömürgeci güçlerin şimdi direndikleri nokta buydu, istanbul, Anadolu'daki hareketi meşru olarak tanımak istemiyordu. Mustafa Kemal ile ulusal egemenlik ve bağımsızlık bayrağı altında O'nunla birlik olan asker, sivil yönetici arkadaşları ise, istanbul'u Anadolu hareketinin meşruluğunu tanıma noktasına getirme ve Kongre kararlarını tüm ülkede yürürlüğe koyma aşamasındaydılar.
Sivas Kongresi'nde Mustafa Kemal'in bütün ulus bireylerini ulusal yönetime ortak etmek ve bağlamak konusunda gösterdiği basan sayesinde padişah idaresi yıkılıyor, ulusal egemenlik ilkesi geliyordu. Bütün sivil ve askeri güçler bir otorite altına alınmaya başlandı ve İstanbul hükümetine üstünlük sağlandı. Böylece ulusal bağımsızlık yanında ulusal egemenlik de adım adım gerçekleşiyordu.
Damat Ferit Paşa hükümetinin istifa etmek zorunda bırakılması Anadolu'daki ulusal direniş hareketinin meşruluğunu kabul ettirme ba*kımından çok önemli bir aşamasıydı.

Sivas Kongresi, hem toplanma şekli ve amacı, hem de aldığı kararlar yönünden bir milli kongredir. Kongrede alınan kararlar, vatanın bütününü kurtarmak amacını taşır. Milli cemiyetlerin bir çatı altında toplanmasıyla da kuvvetlerini bir merkezden ve aynı amaç etrafında yönlendirilmesi sağlanmış oldu. Kısaca bu kongre, taşıdığı özellikleriyle milli egemenliğin gerçekleştirilmesinde önemli bir adımdır.


Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.