![]() |
Kral Olan Kraliçe
Yazar: Chip Brown Fotoğraflar: Kenneth Garrett Üvey oğlunu gölgede bırakıp, Eski Mısır'ı bir erkek gibi yönetmesinin ardında yatan neden neydi? Hatşepsut'un mumyası ve gerçek öyküsü gün ışığına çıkıyor. Parmak uçlarında insanı tuhaf bir şekilde etkileyen dokunaklı bir şeyler vardı. Bedeninde güzellikten yana başka hiçbir şey kalmamıştı. Boynuna dolanmış keten, sadece moda olsun diye takılmış ve amacına ulaşamamış çirkin bir aksesuvar gibiydi. Üst dudağın alt dudağın üzerine kapandığı ağzı ürkütücü bir kıvrım oluşturuyordu. (Hatşepsut, üstçene dişlerinin önde oluşuyla ünlü bir soydan geliyordu.) Göz çukurları siyah reçine ile kaplanmış, burun delikleri kumaş ruloları ile doldurulmuştu. Sol kulağı, kafatasının yanındaki etin içine gömülmüştü ve kafasında neredeyse hiç saç yoktu. Kahire'deki Mısır Müzesi'nde -kapağı bizim için açılan- sandukanın üzerine eğilmiş, büyük olasılıkla dişi firavun Hatşepsut'a, İÖ 1479-1458 arasında Mısır'ı yöneten ve bugün, Mısır'ın 18. Hanedanı'nın altın çağındaki yönetiminden çok, bir erkek rolünü üstlenme cesaretine sahip oluşuyla ünlenmiş bu sıradışı kadına ait bedene bakıyordum. Havaya baştan çıkarıcı mür reçinesi parfümünün kokusu değil de, görünüşe göre, Hatşepsut'un bir kireçtaşı mağarada geçirdiği yüzyıllar içinde oluşmuş ekşimsi, keskin bir koku hakimdi. Perişan haldeki bu şeyi, çok uzun bir süre önce yaşamış ve adına, "Ona bakmak diğer her şeyden daha güzeldi" cümlesi tarihe kazınmış büyük yönetici ile bağdaştırmak hiç de kolay değildi. Bir insana benzeyen tek yeri, tırnaksız parmak uçlarının kemiksi parlaklığıydı. Mumyalanmış etler çekilmişti, parmak uçlarındaki kemikler manikür yapılmış tırnak yanılsaması yaratıyor ve yalnızca gösteriş merakımızın çok eskiye dayandığını değil, aynı zamanda dünya üzerindeki canlılarla aramızdaki kırılgan bağı ve yaşadığımız dünyaya aslında ne kadar kısa ve geçici bir süre dokunabildiğimizi de düşündürüyordu. Hatşepsut'un kayıp mumyasının bulunuşu haberi iki yıl önce manşetlerde yerini almıştı. Ama öykünün tamamının gözler önüne serilişi, yavaş yavaş, aşama aşama gerçekleşti. Aslında Hatşepsut araştırması, arkeolojinin geleneksel alet çantasında yer alan mala ve fırçaların yanı sıra bilgisayarlı tomografi tarayıcıları ve DNA ısı döngüleyicilerinin de artık ne denli büyük bir rol oynadığını gösteren bir süreci içeriyordu. 1903'te, ünlü arkeolog Howard Carter, Krallar Vadisi'nde keşfedilen yirminci mezar olan KV20'de Hatşepsut'un lahtini bulmuştu. Bu lahit, Hatşepsut tarafından yaptırılan üç lahitten biri idi -ve boştu. Araştırmacılar ne Hatşepsut'un mumyasının nerede olduğu, ne de mumyanın Hatşepsut'un ortak-kralı olan ve onun ölümünün ardından tahta çıkan III. Tutmosis'in iktidarı sırasında yürütülen -Hatşepsut dönemine ait tüm kayıtların yok edilmesini amaçlayan- seferberlikten kurtulup kurtulmadığı konusunda bilgi sahibi idi. Bu dönemde, Hatşepsut'u kral olarak gösteren tasvirlerin hemen hepsi sistematik bir şekilde tapınaklar, anıtlar ve dikilitaşlardan kazınmıştı. Hatşepsut'un gizemini en sonunda tamamen aydınlatırmış gibi görünen araştırma, Mısır Mumya Projesi Başkanı ve Eski Eserler Yüksek Kurulu Genel Sekreteri Zahi Hawass tarafından 2005'te başlatılan çalışma olmuştu. Hawass ve bilim insanlarından oluşan bir ekip, yüzyılı aşkın bir süre önce bulunmuş ancak Krallar Vadisi'ndeki küçük bir mezarın tabanından çıkarılmasını gerektirecek kadar önemli olduğu düşünülmemiş olan -KV60a adını verdikleri- bir mumyaya odaklandı. KV60a öte dünyadaki yaşamını, bırakın ölümden sonraki yaşamında da kendisine eşlik edecek hizmetkârlara sahip olmayı, bir tabutun korumasından dahi yoksun bir halde geçirmekteydi. Üzerine giyecek herhangi bir şeyi de yoktu -ne bir başlık, ne mücevherler, ne altın sandaletler, ne de altından yapılmış el ve ayak parmağı kaplamalarına; yani, Hatşepsut ile kıyaslandığında önemsiz bir kral sayılabilecek firavun Tutankamun'a sunulan hazinelerden hiçbirine sahip değildi. Ve Mısır'ın en ünlü kayıp arama davalarından birini çözmek için kullanılan tüm o yüksek teknoloji yöntemlere rağmen, eğer şans eseri keşfedilen bir diş olmasa, KV60a olasılıkla bugün hâlâ karanlıkta yatıyor olacaktı. Günümüzde, Mısır Müzesi'ndeki iki Kraliyet Mumya Odası'ndan birinde, en sonunda Yeni Krallık firavunu soyunun uzak fertleri ile bir araya gelmiş olarak -kendisinin Hatşepsut, Kadın Kral, olduğunu duyuran tabelalarla birlikte- yeniden kutsanıyor. Fotoğraf : Kenneth Garrett Hatşepsut'un üvey oğlunu gölgede bırakıp, Eski Mısır'ı bir erkek gibi yönetmesinin ardında yatan neden neydi? Mumyası ve gerçek öyküsü gün ışığına çıkıyor. Fotoğraf : Kenneth Garrett Hatşepsut'un ölüm tapınağı, kraliyet gücünün görkemli bir ifadesi olarak, Deyru'l Bahri'de bir çöl kayalığının önünde yükseliyor. Revak duvarlarındaki kabartmalar, Hatşepsut'un hüküm sürdüğü 21 yıldaki başarılarının büyüklüğünü belgeliyor. Fotoğraf : Kenneth Garrett Deyru'l Bahri'de yer alan bu sahnede, henüz tam olarak tanımlanmamış bir ülke olan Punt'taki Mısır gemilerine mür ağacı taşınıyor. Hatşepsut, İÖ 1470 civarında lüks mallar bulmak için Kızıldeniz'in güneyine bir ticari sefer düzenlemişti. Fotoğraf : Kenneth Garrett Kral olduktan sonra, kraliçeye özgü kıyafetleri terk eden Hatşepsut, klasik kraliyet tacı ve süslerini benimsiyor. Üzerinde firavunun kraliyet başlığını taşıyor, ancak göğüs kıvrımları ve kibar çene yapısı, ince bir ustalıkla, dişiliğini çağrıştırıyor Fotoğraf : Kenneth Garrett Bir zamanlar Karnak'ta yer alan küçük bir tapınaktan alınmış olan bu kabartmada, Hatşepsut, kocası firavun II. Tutmosis'in arkasında görünüyor. Yontu ustaları binayı bezemeye başladıklarında, onu, kimliğine uygun olarak bir kraliçe görünümünde tasvir etmişlerdi. Ama II. Tutmosis'in ölümünden sonra Hatşepsut tahta göz dikince, kabartmada verilen mesajı değiştirme yoluna gitti: Sahnenin yeni halinde tanrılaştırılmış bir görüntüsü var ve sağ elinde firavun asasını tutuyor. Fotoğraf : Kenneth Garrett Bir sfenks olarak Hatşepsut, kuşku götürmez bir biçimde erkek sembolleri olan aslan yelesi ve bir firavunun takma sakalını sergiliyor. Fotoğraf : Kenneth Garrett Karnak' ta, Kızıl Şapel'in duvarlarında yer alan kabartmalar yeni düzenlemenin alışılmadık doğası hakkında ipucu veriyor. Fotoğraf : Kenneth Garrett Bir tören sahnesinde Hatşepsut üvey oğlunun önünde dursa da ikisi de firavun olarak giyinmiş ve üzerlerindeki -kraliyet kartuşlarında yer alan- unvanlar tek bir kişiymişler gibi yazılmış. Fotoğraf : Kenneth Garrett Güç dizginlerini sıkı sıkı kavrayan Hatşepsut, üvey oğlu III. Tutmosis'i ikinci plana itti. Fotoğraf : Kenneth Garrett Batı Çölü'nde kayalıkların oluşturduğu bu "koy", Hatşepsut'un ölüm tapınağını kucaklıyor. En yüksek tepenin ardında, bugün Krallar Vadisi adıyla bilinen büyük rift, Hatşepsut'un mezarının girişini barındıran kraliyet mezarlığı yer alıyor. Dört yüz yılı aşkın bir süre boyunca sürecek bir geleneği başlatarak vadide ebedi istirahatgâhını hazırlayan ilk firavun, olasılıkla Hatşepsut'un babasıydı. Fotoğraf : Kenneth Garrett Krallar Vadisi'nde Hatşepsut'un mezarının girişi bir yarığın içine sıkıştırılmış halde, kayalığın içine 210 metre kadar inen dönemeçli bir tünele açılıyor. Bu alanı 1903'te araştıran İngiliz arkeolog Howard Carter kraliçenin mezar odasına ulaştı, ama içindeki hazinenin yerinde yeller estiğini gördü. Firavunun serveti yağmalanalı çok olmuştu. Carter on dokuz yıl sonra buranın yakınında Kral Tut'un harikulade mezar alanını bulacaktı. Fotoğraf : Kenneth Garrett Siyah granit heykelle ölümsüzleştirilen Prenses Neferure, pelerinli vasisi Senenmut'un kolları arasında dinleniyor. Neferure belki de annesinin yerine tahta geçmeye hazırlanıyordu ama küçük yaşta hayata gözlerini yumdu. Hatşepsut'un baş danışmanlarından biri olan Senenmut büyük unvanlar ve ayrıcalıklar elde etti ve olasılıkla firavunla yakın kişisel ilişkisi vardı. Senenmut, on altı yıllık hizmetten sonra gizemli biçimde ortadan kayboldu; ölmüş olabileceği gibi belki de yalnızca kraliyet ailesinin gözünden düşmüştü. Fotoğraf : Kenneth Garrett Polonyalı müze görevlilerin kapsamlı temizlik çalışması, Deyru'l Bahri'de ilk kez inşa edildiğinde Amon-Ra tapınağını süsleyen canlı renkleri ortaya çıkarmış. Sakallı bir Hatşepsut figürünü sunuda bulunurken gösteren bir sahnenin yer aldığı sağdaki duvarda bulunan iki küçük leke, mumlardan ve kandillerden çıkan islerin yüzyıllar içinde nasıl kalın bir iz bıraktığını gösteriyor. Fotoğraf : Kenneth Garrett Hatshepsut'un mumyası neredeydi? Yüzyıl kadar önce küçük bir mezarda kimliği saptanamayan iki kadına ait mumyalar bulundu; bunlar büyük olasılıkla hırsızlardan korumak amacıyla rahiplerce oraya taşınmıştı. Yakın dönemde yapılan testler mumyaların kimliklerini ortaya çıkardı: Hatşepsut'un sütannesi (solda) ve Hatşepsut (sağda). Fotoğraf : Kenneth Garrett Yapılan çalışmalar, üzerinde Hatşepsut'un adı yazılı bir kutu içinde yer alan dişin bulunmasını da sağladı. Fotoğraf : Kenneth Garrett Yapılan testler, bir önceki fotoğraftaki dişin, daha şişman mumyanın çenesindeki boşluğa tam olarak uyduğunu ortaya çıkardığında, kayıp firavunun gizemi de çözülmüş gibi görünüyordu Fotoğraf : Kenneth Garrett Karnak'taki Amon Tapınağı'nı ziyaret edenler, Hatşepsut'u güçlü bir firavun olarak gösteren imgelerin ölümünden yıllar sonra nasıl da kazınmış olduğuna tanıklık edebilir. Olası suçlu, Hatşepsut'un akrabalarının bu imgeleri kullanarak taht üzerindeki hak iddialarını desteklemelerine engel olmaya çalışan Hatşepsut'un üvey oğluydu. Fotoğraf : Kenneth Garrett Hatşepsut'un Deyru'l Bahri'deki mezar tapınağında bulunan ve boyalı kireçtaşından yapılmış olan bu aydınlık yüz, Hatşepsut'un ve yakın akrabalarının karakteristik özelliklerini ortaya koyuyor: Kıvrık burun, geniş ağız ve kabarık üst dudak. Arkeolog Betsy Bryan, bu durumu, "Tüm ailede üst çene dişleri çıkıktı" diye açıklıyor. Fotoğraf : Kenneth Garrett Hatşepsut'un tek parça granit bloktan yontulan dikilitaşı, Karnak harabelerinde otuz metreye yükseliyor. Kadın firavunu tarihten silme çabalarına karşı koyan bu dikilitaş, bugün Mısır'daki benzer anıtların en yükseği olarak, tüm ihtişamıyla ayakta. |
Cevap : Kral Olan Kraliçe
Emeğine sağlık
|
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.