ForumSinsi - 2006 Yılından Beri

ForumSinsi - 2006 Yılından Beri (http://forumsinsi.com/index.php)
-   Tıp / Biyoloji / Farmakoloji (http://forumsinsi.com/forumdisplay.php?f=599)
-   -   GÖZ Hakkında Bilgi (http://forumsinsi.com/showthread.php?t=78790)

Şengül Şirin 05-23-2009 08:54 PM

GÖZ Hakkında Bilgi
 
GÖZ Hakkında Bilgi

http://www.textara.com/files/images/goz.JPG
Görme duyusu organımızdır. Nesnelerden gelen ışınlar gözün arka bölümündeki duyarlı katmanda bir görüntü oluşturur; ama bu görüntüyü yorumlayarak gördüğümüzün ne olduğunu algılayan beynimizdir. Göz ile beyin arasındaki bu bağlantıyı görme siniri sağlar. Duyarlı katmandaki görüntüden kaynaklanan sinirsel uyarılar görme siniri yoluyla beyne taşınır ve ancak beyin bu uyarıları değerlendirdikten sonra bir insan, bir köpek, bir ağaç ya da neye bakmışsak onu görürüz.
Işığın girdiği öndeki çıkıntılı bölüm göz tam bir küre biçimindedir. Bu kürenin en dışında gözakı, sert tabaka ya da sklera denen sert, çok dayanıklı ve süt gibi donuk beyaz renkli bir katman bulunur. Gözün ortasındaki renkli bölümü çevreleyen beyazlık da bu katmanın görünen bölümüdür. Ama gözün önündeki çıkıntılı bölümde bu sert ve mat örtü incelerek, ışığı geçiren saydam bir ortama dönüşür. Kornea denen bu saydam bölüm ışık ışınlarının kırılarak göze girmesine yardımcı olur. Nesneleri net görebilmek için korneanın her zaman saydam ve çok duyarlı olması gerekir. Çünkü saydamlığın yitirdiği anda göze yeterince ışık giremediği için görüntü bulanıklaşır. Gözün dışarıya açık olan bölümündeki bu katmanın çok duyarlı olması da göze kaçan en küçük bir toz parçasının bile hemen fark edilerek temizlenmesini sağlar. Gözakının hemen altında, gözün yan ve arka bölümlerini çepeçevre saran damar tabaka (koroit) bulunur.

Göz hücrelerine kan taşıyan damarlar, adından da anlaşıldığı gibi, bu katmandadır. Damar tabakanın altında da gözün duyarlı katmanı olan ağtabaka (retina) uzanır. Bir fotoğraf makinesinde film ne işe yararsa gözün ağtabakası da aynı işe yarar. Bu katmandaki hücreler üst üste yerleşerek son derece ince 10 kat halinde dizilmiştir ve görüntünün oluştuğu asıl bölüm dokuzuncu kattır.
Ağtabakanın bu görüntü katında, biçimleri nedeniyle çubuk ve koni hücreler olarak adlandırılan iki tip hücre bulunur. Her gözde ortalama 130 milyon çubuk ve 7 milyon koni hücre vardır. Bu hücreler ışık ışınlarını elektrik sinyallerine dönüştürür; bu sinyaller de görme siniri aracılığıyla beyne ulaşır.
Çubuk hücreler yalnızca ışığa duyarlıdır; yani nesneleri aydınlık ve karanlık bölümlerinden gelen ışığa göre ancak siyah-beyaz olarak ağtabakaya yansıtabilir. Buna karşılık çok az ışıkta bile görev yapabilecek kadar duyarlı alıcılardır. Koni hücreler ise nesneleri renkli görmemizi Sağlar; ama bu alıcılar çubuk hücreler kadar duyarlı olmadığından yalnız parlak ışıkta görev yapabilir. Bu yüz den akşamları hava karardığında kırmızıdan başlayarak bütün renkler yavaş yavaş kaybolur ve çevremizi açıklı koyulu gri tonlarında görürüz.
Gözümüz, gelen ışığın rengindeki ve par laklığındaki bütün ayrıntıları saptayarak, sinirler aracılığıyla beynimize her saniye milyonlarca uyan gönderir. Beyin de iki gözden gelen görüntüleri tek bir görüntü halinde birleştirir, nesnenin biçimini ve rengini ayırt eder, ne kadar uzakta bulunduğunu saptar. Kısacası, nesneleri “gören” göz değil beyindir.
Gözün arka duvarının ortalarında, görme sinirinin ağtabakadan ayrıldığı yerde bir kör nokta vardır. Bu noktada duyu hücreleri olmadığı için ne ışık algılanır, ne de görüntü oluşur. Oysa kör noktanın hemen yanındaki san lekede görüş keskinliği en yüksek düzeye ulaşır. Göz küresinin içi, sulu pelte kıvamın da, saydam ve tuzlu bir sıvıyla doludur. Camsı cisim denen bu sıvı gözün küre biçiminde ve gergin durmasını sağlar.
Gözün ön bölümünde iris ile göz bebeği bulunur. İris, gözün halka biçimindeki renkli bölümü, gözbebeği de bunun ortasında siyah bir nokta gibi görünen yuvarlak bir deliktir. Işık ışınları gözbebeğinden geçerek içeri girer; iris de gözbebeğinin açıklığını denetleyerek giren ışığın miktarını ayarlar. Kısacası bu iki yapının görevi fotoğraf makinelerindeki diyafram ve öbtüratör düzeneğiyle aynıdır. İristeki incecik kaslar çok parlak ışıkta gözbebeğini bir topluiğne başı kadar küçültebilir, karanlıkta ise gerektiği kadar genişletebilir. İrisi renkli olan kişilerde bile gözbebeği mutlaka siyahtır, çünkü gözün karanlık olan iç bölümüne açılır.
İris ile gözbebeğinin hemen arkasında göz merceği yer alır. İki kenarı da dışbükey olan bu saydam yapı gerçekten de bildiğimiz büyüteç merceklerine benzer. Ama hem esnek olduğu, hem de nesnelerin yakınlığına ya da uzaklığına uygun olarak biçimi kaslarla ayarlanabildiği için, yapay merceklerden kuşkusuz çok daha üstündür.Göz merceği gelen ışınları kırarak hepsini ağtabakaya odaklar ve bakılan nesnenin net bir görüntüsünün oluşmasını sağlar.Hem göz merceği ile iris,hem de iris ile kornea arasındaki boşluklarda, yani arka ve ön oda denen bölümlerde gene saydam bir sıvı vardır. Bu sıvı da camsı cisim gibi bir tuz çözeltisidir.
Göz son derece kolay örselenen bir organ olduğu için bütün dış etkenlerden olabildiğince korunması gerekir. Bu nedenle, göz çukuru yada göz yuvası denen kemikten bir yapının içine yerleşmiş, ayrıca gözkapakları ve kirpiklerle korunmuştur. Eğer toz parçacıkları bu engelleri de aşarak içeri girerse o zaman bu yabancı cisimleri dışarı atmak gözyaşına düşer.Bu tuzlu sıvıyı salgılayan gözyaşı bezleri göz çukurunun üstünde, gözün dış kenarına doğru yerleşmiştir. Her iki gözde, biri üst, öbürü alt gözkapağına açılan ikişer tane gözyaşı kanalı vardır.Böylece gözün bütün dış yüzeyini yıkayarak temizleyen gözyaşlarının bir bölümü gözpınarlarından dışarı akar, bir bölümü de ayrı bir kanalla burna boşaltılır.
Görme Bozuklukları
Gözlerimizle ışığı ve renkleri algılar, nesnelerin boyutlarını, biçimlerini, bize ve öbür nesnelere göre konumlarını belirler yaptığımız her hareketi bu bilgilerin ışığında yönlendiririz. Bütün bunlar bizim için öylesine doğal ve alışılmış şeylerdir ki, gözlerimizde önemli bir bozukluk olmadıkça bu organımızın ne kadar değerli olduğunu düşünmeyiz bile.
Oysa çevreyi net olarak görmeyi engelleyen miyopluk, hipermetropluk ve astigmatlık gibi görme bozuklukları oldukça yaygındır. Miyoplar uzaktaki her şeyi bulanık ve belirsiz olarak görürler. Çünkü ya göz küresinin ön-arka çapı normalden uzundur ya da göz merceği ışınları yeterince kıramaz. Dolayısıyla ışınlar ağtabakadaki net görme alanının biraz önünde odaklanır. Hipermetroplar ise tam tersine yakındaki nesneleri net göremezler. Çünkü göz küresi normalden kısa olduğu ya da göz merceği ışınları gereğinden çok kırdığı için görüntü ağtabakanın ardına düşer.Astigmatlıkta korneanın bütün yüzeyi düzgün bir eğrilik göstermediği için ışık ışınları düzensiz olarak kırılır. Bu yüzden astigmatlar yuvarlak cisimleri yumurta biçiminde görürler.
Bunların hiçbirisi gerçek bir göz hastalığı değil, göz küresinin biçimindeki bozukluklardan kaynaklanan birer görme kusurudur ve gözlük yada kontak lens kullanarak düzeltilebilir.
Bazı kişiler, özellikle bebekler ve çocuklar bir nesneye bakarken iki gözlerini aynı doğrultuda tutamazlar. Şaşılık, “göz kayması” ya da “göz tembel1iği’ denen bu durum bebeklerin çoğunda zamanla kendiliğinden düzelir. Eğer düzelmiyorsa, doğrultudan sapmayan normal gözü bir süre göz bandıyla kapatmak gerekir. Çünkü beyin iki gözden gelen görüntüleri birleştirmeyi öğrenmek zorundadır. Ama göz kaslarının denetlenememesinden ileri gelen kaymaların ötesinde ciddi bir şaşılık söz konusuysa beyin şaşı gözden gelen görüntüyü hiç bir zaman kabul etmeyeceği için görme kusuru sürüp gider. Hatta hep aynı göz kullanıldığı için öbür göz: giderek “tembelleşir” ve görme yeteneğini tümüyle yitirebilir. Bu tehlikeyi önlemek için, göz bandıyla düzelmeyen şaşı gözü hareket ettiren kasların bir bölümünü basit bir ameliyatla kısaltarak iki gözü aynı doğrultuya getirmek gerekir.

Birkaç yılda bir göz hekimine başvurarak görme testi yaptırmak en sağlıklı yoldur.Çünkü görme bozuklukları genellikle böyle bir test yaptırmadan fark edilemeyecek kadar yavaş gelişir. Glokom ya da göz tansiyonu denen hastalık da bu inceleme sırasında anlaşılacağı için, fazla ilerlemeden tedaviye başlamak iyileşme şansını artırır.
Tünel görüntüsü denen görme bozukluğunda, kişi çok uzağa bakarken bile sanki gözlerinin yanlarında birer duvar varmış gibi yalnızca önündeki nesneleri görür. Bu yüzden dünyaya bir tünelden ya da bir borunun içinden bakıyormuş gibidir.
Albinoların da gözleri çok iyi görmez; çünkü deriye, saçlara ve kıllara renk veren boya maddesi eksik olduğu için ağtabakaya çok fazla ışık girer . Karanlık bir odadan birdenbire çok aydınlık bir yere çıktığımızda ışık gözlerimizi nasıl rahatsız ederse, albinolar da her an bu rahatsızlığı duyarlar ve sürekli gözlerini kısarak bakmak zorunda kalırlar.
Renkkörlüğü denen görme bozukluğuna erkeklerde daha sık rastlanır; her 12 erkekten biri renkkörü olduğu halde kadınlarda bu oran 200’de l’e düşer. Bu bozukluğun en yaygın tipi olan ve koni hücrelerdeki bir bozukluktan kaynaklanan kırmızı-yeşil renk - körlüğünde, yeşil bir tabağın içine konulmuş kıpkırmızı çilekler ile tabağın rengi hemen hemen aynı gözükür. Renkkörü olan kişiler günlük yaşamlarında pek fazla sorunla karşılaşmazlar; yalnız sakıncalı olabilecek bazı işleri yapmalarına, örneğin jet pilotu olmalarına izin verilmez.

Göz Hastalıkları
Sağlık ve temizlik koşullarının iyi olmadığı bölgelerde, bazıları körlükle sonuçlanan çeşitli göz hastalıklarına oldukça sık rastlanır. Bunlardan en önemlisi, bütün dünyada en yaygın körlük nedeni olarak gösterilen trahomdur. Bu hastalığın etkeni olan Chlamydia trachomatis adlı riketsiya tek hücreli bir asalaktır ve gözdeki dokulara yerleştiğinde konjunktivanın (gözün ön yüzünü kaplayan ince zarın), gözkapaklarının ve korneanın örselenerek şişmesine yol açar Antibiyotiklerle tedavi edilebilen bu hastalık önlem alınmadığında hızla ilerler ve ilaç tedavisi uygulanmazsa körlükle sonuçlanır.
Irmak körlüğü de tropik ülkelerde oldukça sık rastlanan bir göz hastalığıdır. Özellikle hızlı akışlı akarsuların kenarında yaşayan karasineklerin taşıdığı küçük kurtçuklardan (solucanlar) ileri geldiği için bu adla anılır. Deriye yerleşen bu kurtçukların salgıladığı kimyasal maddeler göz dokularına büyük zarar vererek körlüğe kadar varan ağır doku bozukluklarına yol açar.
Katarakt, saydam olması gereken göz merceğinin donuklaşarak saydamlığını yitirmesiyle ortaya çıkan ve daha çok yaşlılarda görülen oldukça yaygın göz hastalıklarından biridir. Körlükle sonuçlanabilen bu hastalık günümüzde basit bir ameliyatla tedavi edilebilmektedir.
Glokom, göz tansiyonu ya da karasu denen göz hastalığı da bir zamanlar önemli bir körlük nedeniydi, ama bugün ilaç tedavisiyle ve ameliyatla önlenebilmektedir. Hastalığın nedeni, gözdeki sıvıların dolaşımındaki aksaklık nedeniyle göz içinde basıncın artmasıdır. Göz tansiyonu denen bu basınç gözdeki incecik kan damarlarının ve sinirlerin örselenmesi sonucunda körlüğe yol açabilir.




Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.