![]() |
Hz. Muhammed'in Mucizeleri
Hz. Muhammed'in Mucizeleri
Hz. Muhammed'in Mucizeleri Mucize Nedir Bütün peygamberlerin mucize gösterdiğini duymuşsunuzdur. Mucizenin ne olduğunu bileniniz de çoktur. Ama ben yine de anlatayım isterseniz. Allah, insanları kötülükten uzaklaştırmak ve doğru yola çağırmak için, onların arasından peygamberler seçer. Ve seçtiği peygamberlerin kendisi tarafından görevlendirildiğini ispat etmek için de, diğer insanların asla yapamayacağı harika işleri onlara yaptırır. Aksi taktirde: "Ben Allah'ın peygamberiyim" diye ortaya çıkan bir insana kimse inanmaz. Mesela, hiç tanımadığınız bir insan size gelip te: "Ben peygamberim, bana inanın ve emirlerimi yerine getirin" dese ne yaparsınız? Veya binbir güçlükle biriktirdiğiniz harçlıkları sizden istese, ne düşünürsünüz? Herhalde ona: "Senin peygamber olduğunu nereden bileyim? Önce bana peygamber olduğunu ispatla, ondan sonra konuşalım" dersiniz, öyle değil mi? İşte sizin diyeceğiniz bu sözleri, kendilerine peygamber gönderilen insanlar da söylemiştir. Bu yüzden de Allah, onların peygamber olduğunu doğrulamak için, kendilerine mucizeler ihsan (hediye) etmiştir. Bu mucizeler, Allah'ın varlığını kabul etmeyen insanların inadını kırar, Allah'a ve peygamberlerine inanan kişilerin ise îmanlarını kuvvetlendirir. Ama şunu sakın unutmayın: Mucize ne şekilde olursa olsun, onu veren Allah'tır. Yani Allah istemediği taktirde, peygamberler hiç bir mucize gösteremez. Şimdi size sorayım bakayım: Herhangi bir insan, hayvanlarla konuşabilir mi? Elbette konuşamaz. Ama Allah isterse, bir peygamberini hayvanlarla konuşturur. Çünkü insanları da, peygamberleri de, hayvanları da yaratan O'dur. Herhangi bir insan, bir ağacı yanına çağırdığı zaman, o ağaç onun yanına gider mi? Elbette gitmez. Ama Allah isterse, o ağacı topraktan çıkartıp peygamberinin yanına kadar yürütür. Çünkü toprağı da, ağaçları da yaratan Allah'tır. Herhangi bir insan, bir tabak dolusu hurma ile, karnı son derece acıkmış olan üçyüz kişiyi veya bir orduyu doyurabilir mi? Elbette doyuramaz. Ama Allah isterse, o peygamberin elindeki bir tabak dolusu hurma ile o kadar kişiyi tıka basa doyurabilir. Çünkü hurmayı yaratan Allah olduğu gibi, insanların midesini de yaratan ve karınları içine yerleştiren O'dur. İşte bütün peygamberler, önce bu tür mucizelerle kendilerinin Allah tarafından gönderildiklerini ispat etmişler, sonra da insanları Cennet'e ulaştıracak yolları göstermişlerdir. Peki ya peygamberlerin sözlerini dinlemeyenler? Ya da bir çok mucizeyi bilip işitmelerine rağmen, onlarla alay edip her türlü kötülüğü işlemeye, yalan söylemeye, hırsızlık yapmaya, içki içmeye veya adam öldürmeye devam edenler? Biz sadece onlara acımalı ve elimizden geleni yaptıktan sonra, akıllanmaları için dua etmeliyiz. Çünkü Cennet gibi muhteşem bir güzelliği görmezlikten gelenlere, hiç bir zaman "akıllı" diyemeyiz. Bu arada size bir soru sormak istiyorum: Allah'ın ilk peygamberi'nin Hazreti Adem, son Peygamberinin ise bizim Peygamberimiz Hazreti Muhammed olduğunu; bu iki Peygamber arasında da binlerce peygamber geldiğini herhalde biliyorsunuz. Peki, acaba bütün bu peygamberler, mucize göstermiş midir? "Evet" dediniz değil mi? Doğru söylediniz. Çünkü bütün peygamberler, Allah'ın izniyle çeşitli mucizeler göstermiştir. Çünkü biraz önce de belirttiğimiz gibi, aksi taktirde diğer insanların onlara inanması imkânsız gibidir. Ama her peygamberin gösterdiği mucize, değişik türdedir. Mesela büyük peygamberlerden biri olan Hazreti Musa zamanında, insanların çoğu büyü ve sihirle uğraştıkları için, Hazreti Musa da o türde mucizeler göstermiştir. Hazreti Musa, her zaman yanında bulundurduğu âsasıyla, yani belki de bastona benzeyen bir değnekle taşlara vurduğunda sular fışkırtmış, böylece Allah'ın yardımıyla peygamber olduğunu ispatlamıştır. Hazreti Musa, kendisiyle alay eden büyücülerin yılanlarını da o asa ile yok etmiş ve yere attığı asası büyük bir ejderhaya dönüşerek o büyücülerin yılanlarını yutmuştur. Hazreti İsa'nın gösterdiği mucizeler ise, o asırdaki insanların çok merak duyduğu tıp ilmi ile ilgilidir. Bu yüzden Hazreti İsa, iyileşmesi hiç mümkün görünmeyen birçok hastaya Allah'ın izniyle şifa vererek, hatta ölmüş olan bazı kişileri bile yine Allah'ın izniyle dirilterek peygamber olduğunu ispatlamış, daha sonra da insanları doğru yola çağırmıştır. Peki ya bizim Peygamberimiz? O, bütün peygamberlerin en mükemmeli olduğu için, kendisinden önce gelen bütün peygamberlerin gösterdiği her türdeki mucizeyi göstermiş ve böylelikle "Peygamberler Peygamberi" olduğunu ispatlamıştır. Bildiğiniz gibi Peygamberimiz son peygamberdir ve ondan sonra da bir başkası gelmeyecektir. Bu yüzden O'nun mucizeleri de kendisi gibi büyük ve mükemmeldir. Diğer bir anlatımla, O'ndan daha üstün ve faziletli hiç bir peygamber, hiç bir melek ve hiç bir insan olmadığı gibi, hiç bir yaratık da yoktur ve olmayacaktır. Kur'an Mucizesi Miraç Mucizesi |
Hz. Muhammed'in Mucizeleri
Peygamberimiz (sav)'in Ay'ı İkiye Yarması
Saat (kıyamet vakti) yakınlaştı ve Ay yarıldı. (Kamer Suresi, 1) Peygamber Efendimiz (sav)'in mucizelerinden bir diğeri de Ay'ın yarılması olayıdır. Allah, bu olağanüstü olayı Kuran'da bildirmiş, bu büyük mucizeyle ilgili pek çok hadis günümüze ulaşmıştır. Kamer Suresi'nde şöyle bildirilir: Saat (kıyamet vakti) yakınlaştı ve Ay yarıldı. Onlar bir ayet (mucize) görseler, sırt çevirirler ve: "(Bu,) Süregelen bir büyüdür" derler. Yalanladılar ve kendi heva (istek ve tutku)larına uydular; oysa her iş 'sonunda kendi amacına varıp karar kılacaktır.' (Kamer Suresi, 1-3) Ayet-i kerimede geçen "inşikak-ı kamer" terimi inşikak ve kamer kelimelerinden meydana gelen bir tamlamadır. İnşikak'ın türediği Arapçadaki kök fiilinin kelime anlamı "yarmak, dişin eti; bitkinin, toprağı yarıp çıkması" gibi anlamlara gelmektedir. İnşikak ise "yarılmak, parçalanmak, bölünmek" manalarına gelir. Siret Ansiklopedisi'nde Ay'ın yarılması mucizesiyle ilgili bütün hadislerin toplamından çıkarılan bir özet şu şekilde aktarılmaktadır: Medine'ye hicretin beş yıl öncesinde, Kameri ayın 14. gününde bir akşam vaktiydi. Ve tam o zamanda yeni doğan ay birdenbire ikiye bölündü. Bir parçası karşıdaki tepenin bir tarafına, ikinci parçası da öteki tarafına gitti. Bu bir saniyelik bir hadiseydi. Sonra ayın iki parçası birleşiverdi. Hz. Peygamber (sav) o sırada Mina'da bulunuyordu. Hz. Peygamber (sav) orada hazır bulunanlara hitap ederek, "bakın ve şahit olun!" dedi. Kafirler, Hz. Muhammed (sav)'in kendilerini büyülediğini öne sürdüler, bu sebepten gözlerinin iyi görmediğini söylediler. Orada bulunan diğer kimseler, "Muhammed (sav) bizi büyüleyebilirdi, ama burada olmayanları değil. Biraz bekleyin, bu tarafa gelmekte olanlara soralım. Acaba onlar bu hadiseyi görmüşler midir?" Dışarıdan gelenler bu olaya şahit olduklarını kabul ettiler.30 Ay yarılması mucizesi başta Buhari ve Müslim olmak üzere Tirmizi, Ahmed b. Hanbel, Ebu Davud et-Tayalisi, Hakim en-Nisaburi, Beyhaki, Ebu Nuaym el İsfehani ve Kadı Iyaz gibi büyük hadis alimlerinin eserlerinde yer alır.31 Bu hadislerden bazıları şu şekildedir: ... Abdullah ibn Mes'ud (ra) şöyle demiştir: Biz Mina'da Peygamber'in beraberinde iken Ay ikiye bölündü de, Peygamber (sav): "Şahit olunuz!" buyurdu. Ve Ay'dan bir parça Hira Dağı tarafına gitti. Ebu'd-Duha Müslim ibn Subayh da Mesruk'tan; o da Abdullah ibn Mes'ud'dan: Ay Mekke'de ikiye bölündü, diye söylenmiştir... ... Abdullah ibn Abbas (ra)'dan: Rasulullah (sav) zamanında Ay ikiye ayrıldı, diye tahdisi etmiştir (anlatmıştır). ... İbrahim en-Nahai, Ebu Ma'mer'den tahdis etti ki, Abdullah ibn Mes'ud (ra): Ay ikiye yarıldı, demiştir.32 Buhari ve Müslim, İbn-i Mes'ud (ra)'dan şunu nakletmişlerdir: "Resulullah (sav) zamanında Mekke'de Ay ikiye bölündü. Ve Allah Resulü şöyle buyurdu: "Bakın ve görün!"33 Ay'ın yarılması olayının Mekke'de gerçekleştiği hadislerde bildirilmektedir. Ayrıca bu mucizenin gerçekleşmesini Mekkelilerin Peygamberimiz (sav)'den bizzat istedikleri de hadislerde nakledilmektedir: Buhari ve Müslim, Enes (ra)'dan şunu nakletmişlerdir: "Dedi ki: "Mekkeliler Allah Resulü'nden bir mucize göstermesini istediler. Bunun üzerine Ay'ın iki kez ikiye bölündüğünü gösterdi."34 Rivayetlere göre, Kureyşli müşriklerin isteği üzerine Ay'ı ikiye bölen Hz. Muhammed (sav)'e inkarcılar yine de iman etmemişlerdir. Kamer Suresi'nin 2. ve 3. ayetlerinde bu gerçeğe dikkat çekilmektedir: Onlar bir ayet (mucize) görseler, sırt çevirirler ve: "(Bu,) Süregelen bir büyüdür" derler. Yalanladılar ve kendi heva (istek ve tutku)larına uydular; oysa her iş 'sonunda kendi amacına varıp karar kılacaktır.' (Kamer Suresi, 2-3) De ki: "Allah'a ve elçisine itaat edin." Eğer yüz çevirirlerse şüphesiz Allah, kafirleri sevmez. (Al-i İmran Suresi, 32) Ancak böyle büyük bir mucize karşısında söyleyecek birşey bulamayan müşrikler bu sefer de Peygamberimiz (sav)'in kendilerini büyülediği iftirasını atmışlardır. Ay'ın ikiye yarıldığını kendi gözleriyle gördükten sonra artık Peygamberimiz (sav)'in hak peygamber olduğuna vicdanen kanaatleri gelmiş olması gerekirken nefislerinin kibiri, istek ve tutkuları yüzünden Allah'ın ayetlerini kabul etmemişlerdir. Bu, hangi mucizeyi görürlerse görsünler iman etmeyen ve Kuran'da "...Gözlerimiz döndürüldü, belki biz büyülenmiş bir topluluğuz" (Hicr Suresi, 15) ayetiyle bildirilen iman etmeyenlerin ortak özelliğidir. Bediüzzaman Said Nursi de Mektubat'ında Ay'ın yarılması mucizesinden bahsetmiştir. Bu olayın pek çok sahabeden de ayrıntılı olarak nakledildiğini anlatan Üstad, olay karşısında müşriklerin ne kadar aciz duruma düştüklerini şu şekilde açıklamıştır: Resul-i Ekrem Aleyhissalatü Vesselam'ın mütevatir (güvenilir) ve kat'i bir mu'cize-i kübrası (en kesin ve büyük mucizesi), şakk-ı Kamer'dir (Ay'ın yarılmasıdır). Evet şu inşikak-ı Kamer (Ay'ın ikiye yarılması); çok tariklerle (yollarla) mütevatir bir surette, İbn-i Mes'ud, İbn-i Abbas, İbn-i Ömer, İmam-ı Ali, Enes, Huzeyfe gibi pek çok eazım-ı sahabeden (sahabelerin ileri gelenleri) müteaddid (tekrarlanan) tariklerle (yollarla) haber verilmekle beraber, nass-ı Kur'anla (Kuran'ın şüpheye yer bırakmayan hükmü) "Saat (kıyamet vakti) yakınlaştı ve Ay yarıldı." ayeti, o mu'cize-i kübrayı (büyük mucizeyi) aleme ilan etmiştir. O zamanın inatçı Kureyş müşrikleri, şu ayetin verdiği habere karşı inkar ile mukabele etmemişler (karşılık vermemişler), belki yalnız "sihirdir" demişler. Demek kafirlerce dahi Kamer'in inşikakı kat'idir (Ay'ın bölünmesi kesindir).35 Bediüzzaman Peygamber Efendimiz (sav)'in mucizelerinin bir hikmetinin de Ebu Cehil gibi zalim biriyle Ebu Bekir gibi üstün ahlaklı bir insanın arasındaki farkı iyice ortaya çıkarmak olduğunu bildirmiştir. Bediüzzaman Mektubat'ında bu konuda şunları söylemektedir: Mu'cize, dava-yı nübüvvetin (peygamberlik davası) isbatı için, münkirleri (inkar edenleri) ikna etmek içindir, icbar etmek (mecbur etme) için değildir. Öyle ise dava-yı nübüvveti (Peygamberlik vakasını) işitenler için, ikna edecek bir derecede mu'cize göstermek lazımdır. Sair (diğer) taraflara göstermek veyahut icbar (zorlama) derecesinde bir bedahetle (açıklık) izhar etmek (meydana çıkarma), Hakim-i Zülcelal'in hikmetine münafi (zıt) olduğu gibi, sırr-ı teklife (dünyaya gelip vazife sahibi olmanın sırrı) dahi muhaliftir. Çünki "Akla kapı açmak, ihtiyarı elinden almamak" sırr-ı teklif (teklif sırrı) iktiza ediyor (gerektiriyor). Eğer Fatır-ı Hakim (Benzeri bulunmayan şeyi yaratan, Hüküm sahibi), inşikak-ı Kamer'i (Ay'ın ikiye yarılmasını), feylesofların(filozofların) hevesatına (heveslerine) göre bütün aleme göstermek için bir-iki saat öyle bıraksa idi ve beşerin umum tarihlerine geçse idi, o vakit sair hadisat-ı semaviye (gökyüzünde meydana gelen olaylar) gibi ya dava-yı nübüvvete delil olmazdı ve risalet-i Ahmediyeye (A.S.M.) hususiyeti kalmazdı veyahut bedahet (açıklık) derecesinde öyle bir mu'cize olacaktı ki, aklı icbar (mecbur) edecek, aklın ihtiyarını elinden alacak, ister istemez nübüvveti tasdik edecek. Ebucehil gibi kömür ruhlu, Ebubekir-i Sıddık gibi elmas ruhlu adamlar bir seviyede kalıp, sırr-ı teklif zayi' (teklif sırrı kaybolacaktı) olacaktı...36 Kainattaki diğer tüm varlıklar ve cisimler gibi Rabbimiz'in kudretinde olan Ay, Allah dilediği takdirde dilediği şekilde görülebilir. Birşeyin gerçekleşmesi için Kuran'da bildirildiği gibi, Allah'ın "Ol" demesi yeterlidir. Ayet-i kerimede şöyle buyrulmuştur: Bir şeyi dilediği zaman, O'nun emri yalnızca: "Ol" demesidir; o da hemen oluverir. (Yasin Suresi, 82) Tüm bu bilgiler bir kez daha göstermektedir ki, Allah kutlu elçisi Hz. Muhammed (sav)'i bütün insanlar üzerinde seçkin kılmış, kendisine son hak kitap olan Kuran-ı Kerim'i vahyetmiş, ona insanların kalplerini yumuşatacak ve imanlarına vesile olacak mucizelerle lütufta bulunmuştur. Kimi insanlar ahiret hayatlarını kurtaracak şekilde imana kavuşmuş, kimileriyse inkarda direnerek sonsuz hayatlarında kayba uğrayanlardan olmuşlardır. Allah, Peygamber Efendimiz (sav)'i dediklerinden dolayı her zaman haklı çıkarmıştır. |
Hz. Muhammed'in Mucizeleri
Peygamberimizin Su ile İlgili Mucizeleri
Peygamberimizin özel hizmetinde bulunan Hazreti Câbir anlatıyor: "Buvat Gazve'sinde (harbinde), Peygamber Efendimiz ferman etti: — Abdest almaları için (sahabilere) seslen. Ben, denileni yapınca, suyun olmadığı söylendi. Peygamberimiz: — Bir parça su bulunuz, dedi. Çok az miktarda vardı, getirdik. O su üzerine elini kapadı, birşeyler okudu, bilemedim ne idi. Sonra ferman etti: — Kafilenin (yola çıkan grubun) kullandığı büyük tekneyi getir. Bana getirildi, ben de Peygamberimizin önüne koydum. Efendimiz, teknenin içine elini soktu, parmaklarını açtı ve biraz önce dua ettiği o az miktardaki suyu, elinin üzerine dökmemi istedi. Ben o suyu dökerken gördüm ki, mübarek parmaklarından çeşme gibi su akarak o tekneyi dolduruyor. Suya muhtaç olanları çağırdım, ordudaki bütün sahabiler geldiler, o sudan bol bol içip abdest aldılar, ihtiyaçları bitince: "Kimse kalmadı Ya Resulallah" dedim. Elini kaldırdı. Tekne, ağzına kadar dolu kaldı." * * * Peygamberimizin sadece bir tek kişiye gösterdiği mucizeleri de vardır. Fakat parmaklarından suyun akmasıyla ilgili mucize, bir ordu kadar kalabalık olan insanların gözü önünde ve üstelik de üç defa gerçekleştiği için çok meşhur olmuştur. Bu yüzden de elbette ki bizlere yanlış ulaşması (veya olmadığı halde olmuş gibi haber verilmesi) mümkün değildir. Çünkü, yalandan öldürücü bir zehir gibi nefret eden ve doğruluk için canlarını, ailelerini ve kavimlerini feda eden binlerce sahabinin, herhangi bir yalan karşısında susması veya bir yalan haber üzerinde ittifak etmesi (söz birliği etmesi) düşünülemez. Hazreti Enes anlatıyor: "Üçyüz kadar sahabi, Zevra adı verilen yerde Peygamber Efendimizle birlikteydik. İkindi namazı için abdest alınmasını emretti. Ama su bulunamadı. Yalnız bir parça su istedi, getirdik. Mübarek ellerini suyun içine batırdı. Gördüm ki parmaklarından çeşme gibi su akıyor. Emrindeki üçyüz adam geldiler ve hepsi de kana kana içip abdest aldılar." * * * Hazreti Câbir anlatıyor: "Bin beşyüz kadar sahabi, Hudeybiye Gazvesinde susamıştık. Peygamber Efendimiz, "kırba" adı verilen bir deri tulum içindeki sudan abdest aldıktan sonra elini onun içine soktu. Gördüm ki, parmaklarından oluk oluk su akıyordu. Daha sonra bin beşyüz kişi sırayla geldi ve doya doya içip, kaplarını o kırbadan doldurdular." Hazreti Salim, bu mucizeyi gören Hazreti Câbir'den sormuş: "Kaç kişiydiniz?" Câbir demiş ki: "Yüzbin kişi de olsaydı, o kırba içindeki su yetecekti. Fakat biz, bin beşyüz kişiydik." Hazreti Musa Aleyhisselam da su ile alâkalı mucizeler göstermiş ve elinde taşıdığı asası (değneği) ile vurduğu taşlardan su çıkarmıştır. Ancak bu mucize, Peygamber Efendimizin on parmağından on musluklu bir çeşme gibi su akıtması derecesine çıkamaz. Çünkü bugün bazı sondaj (toprağı delme) aletleriyle taşa vurulduğunda (yani sert zeminler kazıldığında) suyu çıkartmak mümkün olabilmektedir. Ama bir elden, yani et ve kemik arasından su akıtmak, sadece Peygamberimize has bir mucizedir ve bu da O'nun "Peygamberler Peygamberi" olduğunun bir işaretidir. Hazreti Muaz anlatıyor: "Tebük Savaşında bir çeşmeye rastgeldik. İncecik bir ip gibi, güçlükle akıyordu. Peygamberimiz emretti ki: — O sudan bir parça toplayınız. Sahabiler, avuçlarında bir parça topladılar. Efendimiz, toplanan suyla elini yüzünü yıkadıktan sonra, o suyu tekrar çeşmeye koymamızı istedi. Bu işi yapınca, çeşmenin merkezi (suyun çıktığı yer) birden açıldı ve su gürül gürül akarak bütün orduya kâfi geldi (yetti)" Aynı mucizeye şahit olan imam İbni İshak der ki: "O çeşmenin suyu, toprak altından gök gürültüsü gibi ses çıkartarak akınca, Peygamberimiz, Hazreti Muaz'a şunları söyledi: — Bu su, bir mucize eseri olarak buraları bağa çevirecek, ömrün varsa göreceksin. Efendimizin bu sözü de aynen gerçekleşmiş ve o çorak yerler, çeşmeden kaynayan sularla, ileriki yıllarda meyva ağaçlarıyla dolu bahçelere dönüşmüştür. Ebu Katâde anlatıyor: "Meşhur Mute Gazvesinde (harbinde), bende bir kırba (su tulumu) vardı. Yolda giderken, Peygamberimiz bana dönerek şöyle dedi: — Kırbanı sakla, onun büyük işi var. (yani ona önemli bir vazife düşecek) Biraz sonra susuzluk başladı. (Taberî'ye göre İslâm ordusu üçyüz kişi idi.) Ve nihayet bütün sular bitti. Peygamber Efendimiz — Kırbanı getir!., buyurdu. Hemen getirdim. Mübarek ağzını, kırbanın ağzına yaklaştırdı, içine nefes etti mi, etmedi mi bilemedim. Daha sonra bütün sahabiler geldiler, o kırbadan içtiler, bütün su kaplarını doldurdular. Sonra ben aldım. Verdiğim gibi doluydu." Hazreti İmran anlatıyor: "Bir seferde (yolculukta), Peygamber Efendimizle birlikte susuz kaldık. Bana ve Hazreti Ali'ye ferman etti ki: — Filan yerde bir kadın, iki kırba (tulum) suyu hayvanlarına yüklemiş vaziyette gidiyor. O kadını alıp buraya getiriniz. Hemen Ali ile beraber yola koyulduk ve Peygamberimizin tarif ettiği o yerde, kadını aynı şekilde bulup getirdik. Sonra emretti: — Bir kaba bir parça su boşaltınız. Kadına ait kırbalardan az miktarda su ayırdık. Ve Peygamberimiz bereketle dua ettikten sonra, o suyu tekrar aldığımız yere boşalttık. Peygamberimiz, daha sonra ferman etti: — Herkes gelsin, kabını doldursun. Bütün kafile, bol bol içip kaplarını doldurduktan sonra, Efendimiz: — Kadın için birseyler toplayınız, dedi. Toplanan hediyeleri kadının eteğine doldurduk. Ben, o kırbalardaki suyun gitgide fazlalaştığını tahmin ederken, Peygamberimiz o kadına şöyle dedi. — Senin suyundan almadık. Cenâb-ı Hak, bize kendi hazinesinden içirdi. İşte, koca bir ordunun gözü önünde cereyan eden bir mucize daha: Hazreti Ömer anlatıyor: "Tebük Savaşında susuz kalmıştık. Bu yüzden bazı sahabiler, vücutlarında depoladıkları suyu içmek için develerini kesiyordu. Bunun üzerine Hazreti Ebubekir, yağmur duası yapması için Efendimize ricada bulundu. Peygamberimiz, ellerini kaldırıp dua etti ve ellerini henüz indirmeden bulutlar toplanıp öyle bir yağmur yağdı ki, bütün kaplarımızı doldurduk. Sonra su çekildi. Yağmur, sadece ordumuzun bulunduğu yere yağmıştı." Peygamberimiz, Hazreti Enes'in evinde bulunan kuyuya mübarek tükürüğünü bıraktıktan sonra dua etti. Medine'deki en güzel ve en tatlı su o oldu. Efendimize bir kova Zemzem Suyu getirdiler. Bir parça ağzına aldıktan sonra, o suyu tekrar kovaya boşalttı. Kova misk gibi kokmaya başladı. Peygamberlikten önceki yıllardı. Efendimiz, amcası Ebu Talip ile birlikte Arafat civarındaki Zilmecaz Bölgesine gelmişlerdi. Bu arada yanlarındaki su da tükenmişti. Ebu Talip çok susadığını söyleyince, Peygamberimiz devesinden indi ve ayağını yere vurarak oradan su çıkardıktan sonra, amcasına ikram etti. Bu hadiseden bin sene sonra, Efendimizin ayağını vurduğu yerden meşhur Arafat Suyu çıkmıştır ve bu su hâlâ kullanılmaktadır. |
Hz. Muhammed'in Mucizeleri
Kemahlı Feyzullah
Hazreti Muhammed’in Allah’ın peygamberi olduğunu açıklayan şahidler sayılamayacak kadar çoktur. Allahü Teala “Sen olmasaydın, hiçbir şeyi yaratmazdım.” buyurmuştur. Bütün varlıklar Allahü Teala’nn varlığını, birliğini gösterdiği gibi, Hazreti Muhammed’in peygamber olduğunu ve üstünlüğünü de göstermektedir. 1. Mahluklar içinde ilk olarak Muhammed Aleyhisselam’ın ruhu yaratılmıştır. 2. Allah’u Teala, O’nun ismini arşa, Cennetler ve yedi kat göklere yazmıştır. 3. Muhammed Aleyhisselamın ismini söylemekten başka vazifesi olmayan melekler vardır. 4. Meleklerin Hz. Adem’e karşı secde etmelerinin emr olunmasının sebebi, alnından Muhammed Aleyhisselam’ın nuru bulunmasıydı. 5. Adem Aleyhisselma zamanında, namaz için okunan ezanda, Hz. Muhammed’in ismi de söylenirdi. 6. Allahu Teala bütün peygamberlere emir etti ki, Muhammed Aleyhisselam sizin zamanınızda peygamber olursa, O’na iman etmeleri için ümmetlerinize de emr ediniz. 7. Tevrat’ta, İncil’de ve Zebur’da Muhammed Aleyhisselam’ı ve dört halifesinin ve eshabından, ümmetinden bazılarının isimleri bildirilmiş ve meth edilmiştir. Allahü Teala kendinin Mahmut isminden Muhammed kelimesini çıkararak Habibine isim koymuştur. Allahü Teala, kendi isimlerinden Rauf ve Rahim isimlerini de Habibine vermiştir. 8. Dünyaya geldiği zaman, melekler tarafından sünnet edilmiştir. 9. Muhammed Aleyhisselam dünyaya gelince şeytanlar göğe çıkamaz, meleklerden haber alamaz oldular. 10. Dünyaya geldiği zaman, yeryüzündeki bütün putlar, tapınılan heykeller yüzüstü devrildiler. 11. Beşiğini melekler sallardı. 12. Beşikte iken gökteki ay ile konuşurdu. Mübarek parmağı ile işaret ettiği tarafa meyl ederdi. 13. Beşikte iken konuşmaya başladı. 14. Çocukken, açıklarda gezerken, başı hizasında bir bulutta birlikte hareket ederek gölge yapardı. Bu hal, peygamberliği başlayıncaya kadar devam etti. 15. Üç yaşındayken ve kırk yaşında peygamberliği bildirildiği vakit ve 52 yaşında miraca götürülürken, melekler göğsünü yardı. Cennetten getirdikleri leğen içinde, cennet suyu ile kalbini yıkadılar. 16. Her peygamberin sağ eli üstünde nübüvvet mührü vardı. Muhammed Aleyhisselam’ın ise, sol kürekteki deri üzerinde kalbi hizasında idi. Cebrail Aleyhisselam kalbini yıkayıp, göğsünü kapadığı zaman, cennetten getirdiği mühür ile sırtını mühürlemişti. 17. Önünden gördüğü gibi arkasından da görürdü. 18. Aydınlıkta gördüğü gibi, karanlıkta da görürdü. 19. Sevr (Öküz) burcunun yanında bulunan “Süreyya” denilen yıldız kümesindeki yedi yıldızı gözleriyle görüp sayısını bildirmiştir. 20. Tükürüğü acı suları tatlı yaptı. Hastalara şifa verdi, bebeklere süt gibi gıda oldu. 21. Gözleri uyurken, kalbi uyanık olurdu. Bütün peygamberler de böyledir. 22. Ömründe hiç esnemedi. Bütün peygamberler de böyleydi. 23. Teri gül gibi kokardı. Bir fakir kimse, kızını evlendirirken, kendizinden yardım istemişti. O anda verecek şeyi yoktu. Küçük bir şişeye terinden koydurup verdi. O kız, yüzüne başına sürünce evi mis gibi kokardı. Evi güzel kokulu ev adıyla meşur oldu. 24. Orta boylu olduğu halde, uzun kimselerin yanında iken, onlardan yüksek görünürdü. 25. Güneş ve ay ışığında yürüyünce gölgesi yere düşmezdi. 26. Bedenine ve elbisesine, sinek, sivri sinek ve başka böcekler konmazdı. 27. Çamaşırlarını ne kadar çok giyse, hiç kirlenmezlerdi. 28. Yürüdüğü her zaman, arkasından melekler gelirdi. Bunun için, eshabını önünden yürütür, “arkamı meleklere bırakın” derdi. 29. Taş üstüne basınca, taşta ayağının izi kalırdı. Kum üstünde giderken hiç iz bırakmazdı. Açıkta abdest bozduğu zaman, yer yarılıp bevl vb. toprak içinde kalırdı. Oradan etrafa güzel kokular yayılırdı. Bütün peygemberler de böyleydi. 30. Büyük bir mucizesi de, miraca götürülmesidir. Burak denilen cennet hayvanı ile Mekke’den Kudüs’e götürüldü. Oradan göklere ve arşa götürüldü. Kendisine cennet, cehennem gösterildi. Allahü Teala’yı baş gözüyle gördü. Bir anda tekrar evine getirildi. Mirac mucizesi, başka hiç bir peygambere verilmedi. 31. O’na salat ve selam okumaları ümmetine farz oldu. Allahü Teala ve meleklerde, O’na salat ve selam etmektedir. 32. İnsanlar ve melekler içinde en çok ilim O’na verildi. Ümmi olduğu halde, yani kimseden bir şey öğrenmemiş iken Allahu Teala O’na herşeyi bildirmiştir. Adem Aleyhisselam’a herşeyin ismi bildirildiği gibi, Muhammed Aleyhisselam’a herşeyin ismi ve ilmi bildirilmiştir. 33. Ümmetinin isimleri, cisimleri ve aralarında olacak şeylerin hepsi kendisine bildirildi. 34. Aklı bütün insanların aklından daha çoktur. 35. İnsanlarda bulunabilecek bütün iyi huyların hepsi O’na ihsan olundu. Büyük Şair Ömer İbnil Farı’da Resulullah’I niçin medh etmedin dediklerinde, “O’nu meth etmeye gücüm yetmeyeceğini anladım. O’nu meth edecek kelime bulamadım.” Demiştir. 36. Kelime-I Şahadet’te, ezanda, ikamette, namazdaki teşehhüdde, bir çok dualarda bazı ibadetlerde ve hutbelerde, nasihat yapmakta, sıkıntılı zamanlarda, kabirde, mahşerde cennette ve her mahlukun lisanında Allahü Teala O’nun ismini kendi isminin yanına koymuştur. 37. Üstünlüklerin en üstünü, Habibullah olmasıdır, Allahü Teala onu kendisine sevgili, dost yapmıştır. O’na herkezten, her melekten daha çok sevmiştir. “İbrahim’I Halil yaptım ise Seni kadime habib yaptım” buyurmuştur. 38. “Sana razı oluncaya kadar, yeter değinceye kadar her dilediğini vereceğim” ayeti, Allahu Teala’nın peygamberine bütün ilimleri, bütün üstünlükleri, ahkamı İslamiyye’yi, düşmanlarına karşı yardım ve galebe ve ümmetine fetihler, zaferler ve kıyamette her türlü şefaat ve tecelliler ihsan edeceğini vaad etmektedir. Bu ayet geldiği zaman, Cebrail aleyhisselam’a bakarak “Ümmetimden birinin cehennemde kalmasına razı olmam” buyurdu. 39. Gece, gündüz, uyanık iken, uykuda iken, yanlız iken, çoklukta iken, yolculukta iken, evde iken, harpte iken, gülerken, ağlarken, mübarek kalbi hep Allahü Teala ile beraberdi. Bazı zamanlarda ise, yanlız Allah ile idi. Dünyadaki vazifelerini yapabilmek için, zevcesi Hazreti Aişe’nin yanına gelip “Ey Aişe biraz benimle konuş da kendime geleyim” der, ondan sonra eshabına nasihat ve irşad etmeye giderdi. Sabah namazı sünnetini evinde kılıp, Hazreti Aişe ile bir miktar konuştuktan sonra eshabına farzı kıldırmak için mescide giderdi. Bu hal hasaisi peygamberidir. Hazreti Aişe ile konuşmadan dışarı çıksaydı, ilahi tecellilerden ve nurlardan dolayı yüzüne kimse bakamazdı . 40. Allahü Teala, Kur’an-ı Kerim’de her peygamberi onun ismiyle bildirmiştir. Muhammed Aleyhisselam’I ise “Ey Resulüm”, “Ey peygamberim” diye bidirmiştir. 41. Gayet açık kolay anlaşılır olarak konuşurdu. Arabi lisanın her lehçesiyle konuşurdu. Çeşitli yerlerden gelip soranlara onların lugatıyle cevap verirdi. İşitenler hayran olurlardı. “Allah beni çok güzel yetiştirdi.” Buyurdu. 42. Az kelimelerle çok şey anlatırdı. Yüz binden ziyade hadis-I şerifi onun “cevami-ul kelim” olduğunu göstermaektedir. Bazı alimler dediler ki Muhammed Aleyhisselam İslam dininin dört temelini dört hadisle bildirmiştir. Bunlar: “Ameller niyete göre değerlendirilir”, “Helal meydandadır haram meydandadır.”, “Davacının şahit göstermesi ve davalının yemin etmesi lazımdır.”, “Bir kimse kendine istediğini, din kardeşıne de istemedikçe iman-ı kamil olmaz.” 43. Muhammed Aleyhisselam masumdu. Bilerek ve bilmeyerek büyük ve küçük, kırk yaşından evvel ve sonra, hiçbir günah işlememiştir. Çirkin hiçbir harekaeti görülmemiştir. 44. Müslümanların namazda otururken ” esselamu aleyke eyyühennebiyyu ve rahmetullahi” okuyarak Muhammed Aleyhisselam’ a selam vermeleri emr olundu. 45. Rütbeyi saltanatı istememiş peygamberliği, fakirliği dilemiştir. Bir sabah Cebrail aleyhisselam ile konuşurken” bu gece evimizde yiyecek bir lokmamız yoktu “buyurdu. O anda, İsrafil aleyhisselam gelip “Allahü Teala söylediğini işitti ve beni gönderdi. İstersen her elin sürdüğün taş altın olsun, gümnüş olsun, zümrüt olsun. İstersen melek olarak peygamberlik yap” dedi. Resulullah üç kere” kul olarak peygamberlik istiyorum “dedi. 46. Başka peygamberler belli bir zamanda, belli bir memlekette Peygamberlik yaptı. Muhammed Aleyhisselam ise, yer yüzündeki bütün insanlara ve cinne kıyamete kadar peygamber olarak gönderilmiştir. Meleklerin de hayvanların da, nebatların da cansızların da, kısaca bütün mahlükların Peygamberi olduğunu bildiren alimler vardır. 47. Bütün varlıklara rahmeti, faydası yayılmıştır. Müminlere faydası meydandadır. Bir gün Cebrail Aleyhisselama “Allahü Tealaya benim alimlere rahmet olduğumu bildirdi.benim rahmetimden sana da nasip oldu mu? ” dedi. Cebrail de “Allah’ın büyüklüğü, dehşeti karşısında sonumun ne olacağından hep korku içindeydim. Sana, emin olduğumu bildiren ayeti getirince bu müthiş korkudan kurtuldum.Bundan büyük rahmet olur mu?” dedi. 48. Allahü Teala, Muhammed Aleyhisselam’ın razı olmasını istemiştir. 49. Başka peygamberler kafirlerin iftiralarına kendileri cevap vermiştir. Muhammed Aleyhisselam’a yapılan iftiralara ise Allah cevap vererek, O’nun müdafasını yapmıştır. 50. Muhammed Aleyhisselam’ın ümmetinin sayısı başka peygamberlerin ümmetlerinin toplamından daha çoktur. 51. Mevahibi ledünniyye de diyor ki “ümmetimin dalalet üzerinde birleşmemelerini Rabbimden diledim. Kabul eyledi.” Başka bir hadisi şerifte ” Allahü Teala sizi üç şeyden korumuştur. Bunlardan biri dalalet üzerinde birleşmekten korumuştur.” Bir hadiste “Eshabımın ihtilafı, sizin için rahmettir. Ümmetimin ihtilafı insanlar için rahmettir. “buyurdu. 52. Resullullaha verilecek sevaplar diğer peygamberlere verilecek sevaplardan kat kat ziyadedir. 53. Kendisini ismiyle çağırmak, yanında yüksek sesle konuşmak, uzaktan kendisine seslenmek, yolda onüne geçmek haram edilmiştir. 54. İsrafil Aleyhisselam da Muhammed Aleyhisselam’ a çok kere gelmiştir. Başka peygamberlere yalnızca Cebrail aleyhisselam gelmiştir. 55. Cebrail Aleyhisselam’ı melek şeklinde iki kere görmüştür. Cebrail aleyhisselam kendisine yirmi dört bin kere gelmiştir. En çok Musa Aleyhisselam’a dört yüz kere gelmiştir. 56. Allahü Tealaya Muhammed Aleyhisselam ile and vermek caiz olup, başka peygamberlerle ve meleklerle caiz değildir. 57. Muhammed Aleyhisselam’dan sonra, zevcelerini başkalarının nikahla almaları haram edilmiş, bu bakımdan müminlerin anneleri oldukları bildirilmiştir. Başka peygamberlerin zevceleri kendilerine ya zararlı ya faydasız olmuşlardır. Muhammed Aleyhisselam’ın zevceleri ise dünya ve ahiret işlerinde, kendisine yardımcı olmuşlar, fakirliğe sabır etmişler, şükretmişler ve islamiyeti yaymakta çok hizmet etmişlerdir. 58. Resulullah’ın kızları ve zevceleri, dünya kadınlarının en üstünleridir. 59. Neseb ve sebeb bakımından, yani kan ve nikah bakımından olan akrabalığın kıyamette faydası yoktur. Resulullah’ın akrabası bundan müstesnadır. 60. Herkesin soyu oğlundan ürer. Muhammed Aleyhisselam’ın soyu ise kızı Fatıma’dandır. 61. Onun ismini taşıyan müminler cehenneme girmeyecektir. 62. Onun her sözü, her işi doğrudur. Her içtehadı Allahü Teala tarafından doğrulanır. 63. Onu sevmek herkese farzdır. “Allahı seven, beni sever” buyurmuştur. Onu sevmenşn alameti, dinine, yoluna, sünnetine ve ahlakına uymaktır. Kuran-I Kerim’de “Bana uyarsanız, Allah sizi sever demesi” emr olundu. 64. Onun Ehl-i Beytini sevmek vaciptir. “Ehl-i Beytime düşmanlık eden münafıktır.” Ehli Beyt, zekat alması haram olan akrabasıdır. 65. Eshabının hepsini sevmek vaciptir. “Benden sonra eshabıma düşmanlık etmeyiniz! Onları sevmek, beni sevmektir. Onlara düşman olmak, bana düşman olmaktır. Onları inciten, beni incitmiş olur. Beni inciten de Allah’ı incitir. Allahu Teala kendisini incitene azap yapar.” buyurdu. 66. Alalhü teala, Muhammed Aleyhisselam’a gökte iki ve yerde iki yardımcı yaratmıştır. Bunlar Cebrail, Mikail ve Ebu Bekr, Ömer’dir. 67. Her insanın cinden bir arkadaşı vardır. Bu şeytan kafirdir. İnsanı aldatarak, vesvese vererek, imanını almaya, günah yaptırmaya çalışır. Muhammed Aleyhisselam kendi arkadaşı olan cinniyi imana getirmiştir. 68. Erkek, kadın, büyük yaşta vefat eden herkese kabrinde Muhammed Aleyhisselam sorulacaktır. Rabbin kimdir? Denildiği gibi, Peygamberin kimdir de denilecektir. 69. Muhammed Aleyhisselamın Hadis-s Şeriflerini okumak ibadettir. Okuyana sevap verilir. 70. Resulullah vefat edeceği zaman, Cebrail Aleyhisselam gelip, Allahü Tealadan selam getirdi ve hatırını sorduğunu söyledi. Vefat edeceğini bildirdi. Kendisi ve immeti için çok müjdeler verdi. 71. Mübarek ruhunu almak için Azrail Aleyhisselam, insan şeklinde geldi, içeri girmek için izin istedi. 72. Kabrinin içindeki toprak, her yerden ve kabeden ve cennetlerden daha eftaldir. 73. Kabirde, bilmediğimiz bir hayatla diridir. Kuran-I Kerim okur, namaz kılar. Bütün peygamberler de böyledir. 74. Dünyanın her yerinde Resulullah’a salavat okuyan müslümanların selamlarını işiten melekler kabrinegelip haber verirler. Kabrini her gün binlerce melek ziyaret eder. 75. Ümmetinin amelleri ve ibadetleri her sabah ve akşam kendisine gösterilir. Bunları yapanları da görür. Günah işleyenin af olması için dua eder. 76. Kabrini ziyatret etmek, kadınlara da müstehaptır. 77. Diri iken olduğu gibi, vefatından sonra da, dünyanın her yerinde, her zaman ona tevessül edenlerin yani onun hatırı ve hürmeti için isteyenlerin duasını Allahu Teala kabul eder. 78. Kıyamet günü kabirden ilk kalkan Resullullah olacaktır. Üzerinde cennet elbisesi bulunacaktır. Burak üzerinde mahşer yerine gidecektir. Elinde Livaülhamd denilen bayrak olacaktır. Peygamberler ve bütün insanlar bu bayrağın altında duracaktır. Hepsi bin sene beklemekten çok sıkılacaklardır. Önce Adem, sonra Nuh , sonra İbrahim ve Musa ve İsa peygamberlere gidip hesaba başlanması için şefaat etmelerini isteyeceklerdir. Her biri birer özür bildirerek Allah’tan utandıklarını, korktuklarını söyleyeceklerdir, şefaat edemeyeceklerdir. Sonra Resulullaha gelip yalvaracaklardır. Secde edip dua edecek ve şefaati kabul olacaktır. Önce onun ümmetinin hesabı görülecek, önce sırattan geçecekler ve cennete gireceklerdir. Her gittikleri yeri nurlandıracaklardır. Hz. Fatıma sırattan geçerken “herkes gözlerini kapasın! Muhammed Aleyhisselamın kızı geliyor” denecektir. 79. Altı yerde şefaat yapacaktır. Birincisi; Makamı Mahmüt denilen şefaat ile, bütün insanları mahşerde beklemek azabından kurtaracaktır. İkincisi şefaati ile çok kimseyi hesapsız cennete sokacaktır. Üçüncüsü azap çekmesilazım olanları azaptan kurtaracaktır. Dördündüsü, günahı çok olan müminleri cehennemden çıkaracaktır. Beşincisi, sevabı ve günahı müsavi olup, Araf denilen yerde bekleyenleri cennette gitmelerine şefaat edecektir. Altıncısı cennette olanların derecelerinin yükselmesine şefaat edecektir. 80. Resululllah’ın cennette bulunduğu makamın ismi Vesiledir. Burası cennetin en yüksek derecesidir. Cennete bulunan herkese birer dal yetişecek olan sidretülmünteha ağacının kökü oradadır. Cennettekilere her nimet bu dallardam gelecektir. Cinin-seytanin direge baglanmasi Ayni hadiste, Muhammed'in "seytani yakaladiginda, bir direge baglamak istedigini, buna güç yetirebildigini, ama bu tür seylerin Süleyman peygambere özgü kalmasi gerektigini düsünüp direge baglamaktan vazgeçtigini" anlattigi belirtilir. Yine bu hadiste Muhammed'in "...Direge baglardim ve Medine çocuklari onunla oynarlardi yoksa." dedigi de aktarilir.(Bkz. Ayni kaynaklar.) Bu hadis, Buhari'nin ve Müslüm'in e's-sahihlerinde de -biraz degisikliklerle- yer aliyor. Müslim'deki bir aktarmaya göre Muhammed söyle anlatmakta: -"Tanri düsmani Iblis, yüzümü yakmak amaciyla, bir ates aleviyle geldi. Bu nedenle ben üç kez: "Senden Tanri'ya siginirim!" dedim. Sonra "Tanri'nin tam lanetiyle seni lanetlerim!" diye ekledim. Yine üç kez. Geriye gitmedi. Yakalamak istedim sonra. Tanri'ya antiçerek söylerim ki, kardesimiz Süleyman'in (bu tür seyleri yapmanin kendisine özgü kilinmasina iliskin) istegi olmasaydi baglanacakti o. Ve Medine halkinin çocuklari onunla oynayacaklardi." (Bkz. Müslim, e's-Sahih, Kitabu'l-Mesacid/40, hadis no: 542.) Bir baska aktarmaya da, Buhari ve Müslim, birlikte söyle yer verirler: "Dün gece, CINLERDEN IFRIT, namazimi bozdurmak içn bana ansizin saldirdi. Tanri, bana, onu yakalama olanagi verdi. Ve onu, Mescid'in direkelrinden bir direge baglamak istedim. Sabah olunca, tümünüz ona bakip seyredesiniz diye...Ne var ki, kardesim Süleyman'in:"Tanrim beni bagisla, bana benden sonra kimsenin ulasamayacagi bir egemenlik ver!"(Sad, ayet:35) biçimindeki sözünü animsadim ( ve onu direge baglamaktan vazgeçtim)." (Bkz. Buhari, e's-Sahih, Kitabu's-Selat/75; Tecrid, hadis, no: 288; Müslüm, e's-Sahih, Kitabu's,Selat/75; Tecrid, hadis no: 288; Müslüim, e's-Sahih, Kitabu'l- Mesacid/39, hadis no: 541.) "Cin-seytan" için, hadislerde baska somut seyler de anlatilir. AĞLAYAN KÜTÜK .. "Olay", Muhammed'in 11 "sahabi"si (arkadaşı) tarafından "nakl" edilmiştir. (Bkz. Süleyman Nedvi, Ibid, c.4, s.1653, dipnot1) Bunlar arasında, Abdullah Ibn Abbas, Abdullah Ibn Ömer, Cabir Ibn Abdullah, Ebu Saidi'l-Hudri, Enes Ibn Malik, Übeyy Ibn Kab gibi ünlüler ve Peygamber'in karılarından Aişe de var. Böylesine bir saçmalıkta bile "sahabi"ler birleşebiliyorişte. Peygamber'in, "birer yıldız gibidirler, hangisine uyarsanız, doğru yolu bulursunuz!" diye övdüğü "sahabiler".. Söz konusu olay, yani bir "mucize" olarak "hurma kütüğünün Peygamber için ağladığı", "en sağlam" kabul edilen "hadis kitapları"nda da yer almakta, "tefsir kitapları"nda da..(Bkz.Tecrid, hadis no 126). "Olay"ı alıp yazanlar arasında Buhari de var. (Bkz. Kamil Miras,Sahih-I Buhari Muhtasarı Tecrid-I Sarih Tercemesi, Ankara 1966, (2.basım), c.3,s.76,77, 1 no.lu dipnot.)Dahası bu olayı içeren hadis, sağlamlık yönünden hadisçilerce en yüksek derece sayılan "mütevatir" derecesindedir. "Mütevatir hdis"tir, ya da bu mertebede görülmüştür.(Bkz.Kamil Miras,Ibid, c.3,s.79,4 no.lu not. Ayrıca; Bkz.Nedvi,Ibid,c.4,s.1652,1653) "Olay" nasıl olmuş? "Mescid'de mimber yoktu. Peygamber hutbe okurken, bir hurma kütüğüne dayanırdı. Sonra mimber yapıldı ve Peygamber mimibere çıkmıştı hutbe okumak için. Artık hurma kütüğüne dayanmıyordu. Tam o sırada bir "ağlama" sesi duyuldu. Kimine göre bir çocuk ağlamasına, kimilerine göreyse gebe, ya da yavrusunu arayan bir deve sesine benziyordu. Ama kesin olan şuydu: Bir 'feryat', 'acı bir çığlık' ya da 'acılı ağlama' türündendi. Kütükten peygamber ayrıldığı için olmuştu bu. Sarsılarak ağlayan kütüktü. Peygamberin daha önce dayanarak hutbe okuduğu hurma kütüğüydü. Dayanamıyordu ayrılığa. Ağlaması, inlemesi bundandı. Peygember hemen mimberden indi, elini kütüğe koydu. Ya da kucakladı onu. Kütük sesini yavaşlattı. Tıpkı susturulan bir çocuk gibiydi artık. Yavaş yavaş ağlayarak inledi. Ve sustu sonra. Bunun üzerine Peygamber konuşup şunları söyledi.:'Kütük, yanında işitmeye alışık olduğu zikrullah için (artık yanında hutbe okunmadığı için) ağladı."(Bkz. Sahih-I Müslim,yay.Muhammed Abdulbaki,1972,Beyrut,c.4,s.2306,2307.Ay rıca Bkz.Süleyman Nedvi, Ibid,c.4,s.1656,1657.) "Mütevatir" derecesine ulaştığı bildirilen "hadis"in ve Peygamber'in arkadaşlarının anlattıkları böyle işte. Hazreti Muhammed’in mucizeleri bir çoktur. Bunları sayılarla sınırlamak mümkün değildir. Bunlardan meşhur olanları şunlardır: 1. Muhammed Aleyhisselamın mucizelerinin en büyüğü Kur’an-ı Kerim’dir. Bugüne kadar gelen bütün şairler, edebiyatçılar, Kuran-ı Kerim’in nazmında ve manasında aciz ve hayran kalmışlardır. Bir ayetin benzerini söyleyememişlerdir. İcazı ve belagati insan sözüne benzemiyor.Yani bir kelimesi çıkarılırsa veya bir kelime eklense, lafzındaki ve manasındaki güzellik bozuluyor. Nazmı arap şairlerinin şiirlerine benzemiyor. İşitenler ve okuyanlar tadına doyamıyorlar. Yorulsalar da usanmıyorlar. Okumsaı ve işitmesinin sıkıntıları giderdiği sayısız tecrübelerle anlaşılmıştır. Nice azılı İslam düşmanları, Kur’an-ı Kerim’i dinlemekle, kalpleri yumuşamış, imana gelmişlerdir. Kur’an-I Kerim’i değiştirmeye çalışanlar oldu ise buna muvaffak olamamışlardır. Allahü Teala buna izin vermemiştir ve vermeyecektir. 2. Muhammed Aleyhisselamın meşhur mucizelerinin en büyüklerinden birisi de, ayın ikiye yarılmasıdır.Bu mucize, başka hiç bir peygambere nasip olmamıştır. Muhammed Aleyhisselam, elli yaşında iken, Mekke’de Kureyş kafirlerinin ele başları yanına geip “peygamberisen ayı ikiye ayır” dediler. Muhammed Aleyhisselam, herkesin, özellikle tanıdıklarının, akrabasının iman etmelerini çok istiyordu. Ellerini kaldırıp dua etti. Allahü Tealaduasını kabul edip ayı ikiye böldü. Yarısı bir dağın, diğer yarısı başka dağın üzerinde göründü. Kafirler, Muhammed bize sihir yaptı dediler, iman etmediler. 3. Muhammed Aleyhissselam, bazı gazalrında, susuz kalındığı zaman, elini suya sokmuş, parmakları arasından su akarak, bulunduğu kap devamlı taşmıştır. Bazan seksem bazan üçyüz, bazan binbeşyüz, Tebük gazasında ise yetmiş bin kimsenin hepsi ve hayvanları, bu sudan içmişler ve kullanmışlardır. Mübarek elini sudan çıkarınca akması durmuştur. 4. Bir gün amcası Abbas’ın evine gidip, onu ve evladını yanına oturtup üzerine ihramı ile örterek “Ya Rabbi! Bu amcamı ve ehlibeytini örttüğm gibi, sen de, cehennem ateşinden kendilerini koru.” Dedi. Duvardab üç kere amin sesi işitildi. 5. Bir gün, kendisinden mucize isteyenlere karşı, uzaktaki bir ağacı çağırdı. Ağaç köklerini sürüyerek gelip sselam verip, “Eşhedü en lailahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abduhu ve resuluh” dedi. Sonra gdip yerine dikildi. 6. Hayber gazasında önüne zehirlenmiş koyun kebabı koyduklarında, “Ya Resulallah beni yeme, ben zehirliyim” sesi işitildi. 7. Bir gün, elindeput bulunan kimseye “Put bana söylerse iman eder misin?” dedi. Adam, “ben buna elli senedir ibadet ediyorum. Bana hiçbirşey söylemedi. Sana nasıl söyler?”dedi. Muhammed Aleyhisselam “Ey put ben kimim” deyince, sen Allahın Peygamberisin sesi işitildi. Putun sahibi, hemen imana geldi. 8. Medinede mescidde dikili bir odun vardı. Hutbe okurken bu direğe dayanırdı. Mimber yapılınca, direğin yanına gitmedi. Odundan ağlama seslerini, bütün cemaat işittiler. Mimberdeb inip direğe sarıldı. Sesi kesildi. “Eğer sarılmasaydım, benim ayrılığımdan kıyamete kadar alayacaktı.” Dedi. 9. Eline aldığı çakıl taşlarının ve tuutğu yemek parçalrının arısesi gibi tesbih ettikleri çok görülmüştür. 10. Bir kafir gelip, mucize göstermesini isteyince, duvarda asılı hurma salkımına “yanıma gel” demiş. Salkım yere inip Resulullahın yanına gelmiştir. Sonra “yerine git” demiştir. Duvara kadar gidip, yerine çıkıp asılmıştır. Köylü bunu görünce, hemen imana gelmiştir. Kaynak:İslamCenneti |
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.