![]() |
Varna Savaşı
Sultan İkinci Murad büyük bir hızla Edirne'ye geldi. Osmanlı Ordusunun başına geçti.. Haçlı Ordusunun Varna önlerinde bozguna uğratılmasıyla büyük bir zafer kazanıldı (10 Kasım 1444).
Varna önlerine gelen Osmanlı Ordusu, Haçlılara karşı saldırıya geçti S ultan İkinci Murad büyük bir hızla Edirne'ye geldi. Osmanlı Ordusunun başına geçti. Varna önlerine gelen Osmanlı Ordusu, Haçlılara karşı saldırıya geçti. Haçlı Ordusunun Varna önlerinde bozguna uğratılmasıyla büyük bir zafer kazanıldı (10 Kasım 1444). Varna Savaşı, Haçlıların İstanbul'un Türkler tarafından fethedilmesini engellemek için yaptıkları son girişim oldu. Bu savaş, Osmanlıları Segedin Antlaşmasına zorlayan şartları tamamen değiştirdi. Sultan İkinci Murad, bir müddet sonra tahtı, yine oğluna bırakarak çekildiyse de devlet adamlarının ısrarları sonucu tekrar tahtına döndü. 10 Kasım 1444’te Varna’da yapılan Osmanlı-Haçlı muharebesi. Sultan İkinci Murad Hanın Rumeli fütûhatları sonunda Macaristan ve Lehistan ile 12 Temmuz 1444 tarihinde imzalanan Segedin Antlaşması on yıllık bir sulh devresi getiriyordu. Sultan Murad Han, sulh devresinden istifadeyle, velîahd Mehmed’in idaresini görmek için, yorulduğunu ileri sürerek saltanattan çekildi. Oğlu Sultan İkinci Mehmed Han on üç yaşında Osmanlı tahtına geçti. Osmanlı tahtına tecrübesiz zannettikleri birinin çıktığını öğrenen Haçlılar, hazırlığa giriştiler. Fırsatı kaçırmak istemeyen Bizans İmparatoru ile Venedik senatosu, Osmanlıları Rumeli’den çıkarmanın zamanının geldiği iddiasıyla, Macar kralı Vladislas’a yeminini bozdurdular. Bizans imparatoru, kardinal Çesarini ve Macar kralı Vladislas, Haçlı seferi için hazırlıklara başladılar. Yaptıkları plana göre; Haçlı gemileri, Çanakkale ve Karadeniz boğazını tutacaklar, Anadolu’da bulunan Sultan İkinci Murad’ın Rumeli’ye geçmesine mani olacaklar ve zincirleme savaşlarla yorulmuş ve çocuk yaştaki Sultan İkinci Mehmed’in kumandasında olan Osmanlı ordusunu kolayca imha edeceklerdi. Kısa zamanda hazırlanan Haçlı ordusunu; Macarlar, Lehli, Ulah, İtalyan, Çek, Litvanya, Hırvat, Alman, Fransız ve Venedik kuvvetleri teşkil etmekteydi. Venedik, müttefik ordularına kuvvetli bir donanmayla yardım edecekti. Eflak ve Boğdan voyvodalıkları da mühim kuvvetlerle müttefiklere katılmışlardı. Hıristiyan müttefiklerin harp îlanı ve giriştikleri hazırlıklar, Osmanlılar tarafından haber alınınca, Edirne’de endişeli bir hava esmeye başladı. Edirne’de toplanan saltanat şûrasında, alınacak tedbirler düşünüldü ve ordunun başında tecrübeli bir hükümdarın bulunmasına karar verildi. Sadrazam Çandarlı Halîl Paşanın isteğiyle İkinci Mehmed Han babasını başkumandan olarak ordunun başına davet etti. Sultan Murad Han, oğlunun davetine uyarak süratle Anadolu askerini topladı. O sırada Papa ve Venedik gemileri Çanakkale boğazı önünde toplanmış, Türklerin şimdiye kadar kuvvetlerini Rumeli’ye naklederken kullandıkları Çanakkale boğazı yolunu kesmişlerdi. Buradan Rumeli’ye geçmek imkansızdı. Murad Han Çanakkale tarafına az bir kuvvet gönderip, düşmanı yanıltarak süratle İstanbul boğazına (Anadolu Hisarı’na) geldi. Sadrazam Halîl Paşa, yeniçeri, topçu, cebeci ve Rumeli askeriyle İnceğiz’de bekliyordu. Sultanın boğaza ulaştığını haber alınca, bugünkü Rumeli Hisarının bulunduğu yere geldi ve yanında getirdiği topları yerleştirdi. Böylece tarihte ilk defa İstanbul Boğazı top ateşiyle kontrol altına alındı. Sultan Murad Han derhal maiyyetindeki 40.000 kişilik Anadolu askerini, topçunun himayesinde, asker başına bir düka altını vermek sûretiyle Ceneviz gemileriyle karşıya geçirdi. Bizanslılar, İstanbul surları yakınından sancak ve bayraklarını dalgalandıra dalgalandıra ilerleyen Osmanlı ordusunu seyretmekten başka bir şey yapamadılar. 20 Ekim 1444 tarihinde Rumeli’ye ayak basan Sultan Murad Han, bu geçişin emniyetle başarılmasında hizmeti dokunan topçu kumandanı Saruca Paşaya ihsanlarda bulundu. Geçişi Edirne’ye bildirmek için kapıcıbaşı ile Muhtesibzade acele yola çıkarıldı. Murad Han Edirne’ye yaklaşınca, devlet adamları ve halk tarafından karşılandı. Fakat Edirne’ye girmeyerek şehrin dışında konakladı. Sultan Mehmed ve vezîriazam Halîl Paşayı Edirne’nin muhafazasına bırakıp süratle Varna üzerine yürüdü. Macar Kralı Vladislas da sefer hazırlıklarını tamamladıktan sonra, 1 Eylül 1444 tarihinde Segedin’den hareket ederek 16 Eylül’de Orsova’ya vardı. Meşhur Macar komutanı Jan Hunyad 4000 seçme zırhlı süvariyle burada asıl kuvvetlere iltihak etti. Orsova’da yapılan toplantıda Jan Hunyad, Haçlı ordusunun başkumandanlığına getirildi. Ayrıca ordunun harekat planı kararlaştırıldı. 18-22 Eylül’de Tuna’yı aşan Haçlı kuvvetleri 24 Ekim’de Yenipazar’a girdiler ve şehirdeki Müslümanları kılıçtan geçirdiler. 26 Ekim 1444 günü Şumnu, Tırnova, Prevadi, Retric, Mihaliç’te de aynı katliamı yaptılar. 9 Kasım 1444 günü Varna önüne gelen Haçlı ordusu, şehrin güneyindeki Galatahisar, Makropolis, Kavarna köylerini ele geçirdi ve Varna’nın kuzey bölgesinde ordugahını kurdu. Haçlı ordusunun sol kanadı, Varna bataklıklarıyla çevriliydi ve bu cenahta Ulahlarla bir kısım Macarlar bulunuyordu. Sağ cenah tamamen açık bulunduğundan Macarların hemen bütün kuvvetleri bu taraftaydı. Siyah Macar bayrağı, Erlau piskoposunun muhafazasına verilmişti. Alemdar, Franko idi. Ordu kuvvetleri, meşhur kardinal Çesarini, Franko ve Erlan piskoposunun arasında taksim edilmişti. Varadin piskoposu, ordunun arkasını, eşya ve top mühimmatını muhafaza etmekteydi. Kral Vladislas ortada yer aldı. Haçlıların bu nizamına mukabil Osmanlı ordusunun başkumandanı Sultan Murad Han, kademeli olarak tertibat aldı. Kuvvetlerin en mühim kısmını iki sıra üzerine yerleştirdi.. Osmanlı ordusunun başkumandanı Murad Han da yanında yeniçeriler olduğu halde ortada üçüncü sırayı teşkil eden bölümdeydi. Muharebe idare yeri biraz yüksekçe bir tepe üzerinde kurulmuştu. Harp Rumeli’de olduğundan, usûl mûcibince Rumeli beylerbeyi Turhan Bey Rumeli askeriyle sağda, Anadolu beylerbeyi Karaca Bey de, Anadolu askeriyle sol cenahta yerlerini aldılar Sultan Murad Han, Varna Sahrasında saf tutan Haçlı ordusuyla muharebeye başlamadan evvel iki rekat namaz kıldı ve şöyle dua etti: “İlahî! Mümin kullarını, benim günahımın çokluğundan ötürü küffar elinde zebûn etme. İlahî! Habîbinin hürmeti için ümmetini sen sakla ve sen mansûr ve muzaffer eyle.” Tarihin en mühim meydan muharebelerinden biri olan Varna Muharebesi, 10 Kasım 1444 sabahı Osmanlı askerinin Allah Allah nidalarıyla başladı. Murad Han, azabları ve akıncıları düşmanın en zayıf tarafı olan sağ kanada doğru sürdü. Öğleye doğru savaş şiddetlendi. Düşman başkumandanı Jan Hünyad, yanına Eğri piskoposunun alayını da alarak sağ kanat üzerine yüklenen Türklere karşı taarruza geçti. Haçlı süvarîleri zırhlı olduğu için az telefat veriyor, Türkler bu yüzden müşkil vaziyete düşüyordu. Kardinal Jülyen Çesarini’nin alayları taarruza kalkınca, Osmanlı akıncı ve azabları gerilemeye başladı. Karaca Bey kumandasındaki Anadolu sipahîleri, derhal Jan Hunyad’ın tarafına doğru taarruza geçtiler. Bu hücum karşısında Hırvatlar gerilemeye başladı. Düşmanın sağ kanadı çökmeye yüz tuttu. Haçlıların bir kısmı Varna’ya doğru şehir kapılarına kadar çekildiler. Sağ kanat kuvvetlerinin müşkil vaziyete düşerek gittikçe eridiğini gören Jan Hunyad, Kral Valdislas’ın kumandasındaki alayları da alarak Bosna piskoposu ile birlikte ileri atıldı. Bu şiddetli saldırılar karşısında Osmanlı sol cenahı geriledi. Bu sırada sol kanat kumandanı Karaca Paşa şehit düştü. Anadolu sipahîleri de savaş meydanından dışarı itildi. O sırada sol cenahla merkez bölümü arasında meydana gelen boşluktan içerilere ilerleyen düşman kuvvetleri, yeniçerilerin tuttuğu hatta kadar sokuldular ve taarruzlarının en şiddetlisini Osmanlı karargahına yönelttiler. Mevkiini azim ve metanetle muhafaza eden Murad Han, muharebenin aldığı şekle göre askerinin harekatına mahirane müdahalelerde bulunarak, fazla zaman kaybetmeden cephenin sıkışan kısımlarını düzeltebilme kudretini gösterdi. Öbür taraftan Haçlı ordusunun tekmil kuvvetlerini muharebenin seyrine ve ihtiyacına göre kullanmak isteyen Jan Hunyad, Kral Vladislas’ın kendisinden haber almadan müdahalede bulunmamasını istemişti. Fakat savaşın Haçlılar lehine gelişmesi üzerine, kazanılacak zaferin şerefini tamamen Jan Hunyad’a kaptırmak istemeyen Vladislas ise, ondan habersiz ihtiyattaki mevkiini terk ederek işe müdahale etti. Bu sırada Jan Hunyad’ın Osmanlı ordusunun merkezine doğru ilerlediğini gören Murad Han, yeniçerileri yanlara doğru açarak düşmanı boşluğa çekti. Boş alana taarruz eden Haçlı birlikleri arasında Macar kralı ve emrindeki alaylar da vardı. Haçlılar kısa bir süre sonra kuşatma çemberinin içine girdiklerini anladılar. Düşman kıskaç arasına alınınca, çok şiddetli bir taarruza geçildi. Yeniçeriler zafere ulaşmak şevk ve heyecanıyla kat’î hücûma geçtiler. Bu arada Kral Vladislas bir balta darbesiyle yere düşürüldü. Bir yeniçeri yetişerek kralın başını kesti ve Sultan Murad’a götürdü. Vladislas’ın başı bir mızrağın ucuna geçirilerek, yemînine rağmen bozduğu muahede nüshasının asılı olduğu mızrağın yanına dikildi. Macar kralının ölümü ve teşhir edilen başı, Haçlı ordusunun maneviyatını bozdu. Jan Hunyad’ın çabalamaları bozgunu durduramadı. Sabahtan başlayan muharebe ikindi vakti sona ermişti. Jan Hunyad muharebenin kaybedildiğini anladığı vakit, ordusuna haber vermeden yanındaki Ulahlarla birlikte geri çekildi ve Karadeniz’in kuzey kısmını takip ederek kaçmaya muvaffak oldu. Davûd Paşa kumandasındaki Osmanlı kuvvetleri, Jan Hunyad’ı iki gün takip ettilerse de yakalayamadılar. Erlau ve Grosvaradin piskoposları ile ahitnamenin bozulmasına sebep olan papa vekîli kardinal Çesarini, ölüler arasında olup, düşmanın kaybı 65.000 civarındaydı. Kralın kıymetli eşyalarıyla dolu 250 araba Türklerin eline geçti. Bu muharebede Osmanlı ordusu 15.000 şehit verdi. Zaferi müteakip Müslüman hükümdarlara fetihnameler yazıldı. Bütün İslam alemi Osmanlının zafer sevincine iştirak etti. Tarihte büyük netîceler doğuran harplerden olan Varna Zaferiyle Balkanlarda Osmanlının güç ve kuvvetine karşı koyacak bir kuvvet kalmadı. Lehistan ve Macaristan, Kral Vladislas’ın ölümüyle bir daha birleşememek üzere ayrıldı ve Baltık kıyısından Adriyatik Denizine kadar uzanan Lehistan-Macaristan Devleti ortadan kalktı. Varna Muharebesi; Bizans’ın, Balkanlardan ve Avrupa’dan ümidini kesmesine ve yıkılacağı günlerini beklemesine sebep oldu; İstanbul’un fethine zemin hazırladı. |
Cevap : Varna Savaşı
VARNA SAVASI
Kutsal kitaplari olan Incil üzerine yemin etseler bile kendilerine göre "dinsiz olan Müslümanlar" söz konusu olunca bu yeminin geçerli sayilmayacagi anlayisini gelenek haline getiren Hiristiyanlar, Varna Savasi ile bu geleneklerini devam ettirmis görünmektedirler. Zira Osmanlilar ile Hiristiyan müttefikler arasinda imzalanan baris antlasmasi, daha mürekkebi kurumadan bu müttefikler tarafindan bozulmustu. Sultan Ikinci Murad ile Macaristan ve Lehistan Krali Vladislas arasinda 10 yil için yapilan mütareke, alti hafta geçmeden bozuldu. Incil üzerine yapilan yeminden henüz 10 gün geçmemisti ki, Papa'nin vekili Kardinal Julien Sezarini, kral ile krallik meclisi üyelerine, Osmanlilarla imzalanmis olan antlasmanin bozulmasi ve Eylül'ün ilk günü Orsova'nin kusatilmasi için ekanim-i selâse (Teslis, üçlü ilâh sistemi) ve Hz. Meryem ile azizlerden Etyen ve Ladislas üzerine yemin ettirir. Hiristiyan dünyasini böyle bir antlasmayi bozmaya yönelten firsat, Sultan Murad gibi tecrübeli bir hükümdarin hükümdarliktan çekilerek, devletin basina çocuk yasta bir kimsenin getirilmesi idi. Bu saltanat degisikligi, Türklerin, Balkanlar'dan atilmasi için uygun ve kaçirilmaz bir firsatti. Bu firsatin degerlendirilmesi gerekiyordu. Bunun için de, yapilan yeminin hiç bir mânâ ifade etmeyecegi, bizzat din adamlari tarafindan belirtilmeliydi. Nitekim bu da yapildi. Bu arada Karamanoglu Ibrahim Bey fiilen bir sey yapamiyorsa da vaziyetin müsaid oldugunu müttefiklere bildirmesi, Bizans Imparatorunun Papa'yi tesvik etmesi ve sarayinda bulunan Osmanli hanedanina mensup sehzade Orhan'i (Çelebi Sultan Mehmed'in oglu) Çatalca taraflarina salivererek saltanat iddiasiyla onu ortaya çikarmasi, durumu nazik bir safhaya sokmustu. Çünkü Osmanli yönetimi böyle bir sey beklemiyordu. Zira yapilan antlasma, bagli kalinmasi gereken bir yemindi. Kime karsi ve hangi sartlarla olursa olsun bozulmamasi gerekirdi. Fakat Haçli ordusu yeminine bagli kalmadigi için böyle bir savas vuku bulmustu. Dukas'in ifadesine göre antlasmanin bozulmasini anlamakta güçlük çeken Sultan Murad, Hammer'in de belirttigi gibi, savas esnasinda "düsmanlarin hainliklerini kendi askerlerine göstermek istiyormus ve yemininden dönenleri cezalandiran Cenâb-i Hakk'in, himayesini bekliyormus gibi, Hiristiyanlarin bozmus olduklari antlasmayi, hendegin kenarina dikilen bir mizragin ucuna astirmisti." Türkleri bütünüyle Balkanlar'dan uzaklastirmak için gereken tedbirlere bas vuran Papa, Anadolu'daki Türklerin Rumeli'ye geçmelerini önlemek için Çanakkale Bogazini kapatmak üzere Kardinal Françesco Gondolmieri komutasindaki donanmadan da uygun mektuplar aliyordu. Bu da savasin yeniden baslamasi için bir firsatti. Papanin, donanma komutani olan Kardinal Françesco Gondolmieri, Anadolu'dan Rumeli'ye kuvvet geçirilmeyecegini temin ediyordu. Bu vaziyet karsisinda artik Türklerin isi bitiriliyor ve Balkanlardan çikarilacaklarina kesin gözle bakiliyordu. Haçlilarin, basarili komutani Jan Hunyad'm, Türklerden alinacak Bulgaristan'a kral olacagi da vaad ediliyordu. Böylece, baslangiçta antlasmayi bozmanin ve yeniden Osmanlilarla bir harbe girmenin taraftan olmayan Jan Hunyad, fikrinden caydirilmis oluyordu. Edime-Segedin muahedesinin bozulmasi üzerine, Macar, Bohemya, Eflâk, Hirvat, Polonya ve Alman milletleri ile Papa taraftarlari da dahil olmak üzere büyük bir ittifak kurulmustu. Gizlice donanma vermek suretiyle Venedikliler de bu ittifaka dahil olmuslardi. Osmanlilar'in üst üste maglubiyetleri, Venedikliler'i parsayi toplamak ümidine kaptirmisti. Sayet Osmanlilar maglub olurlarsa ki buna kesin gözü ile bakiliyordu Gelibolu, Selânik ve Karadeniz sahilindeki bazi yerler, bunlara verilecekti. Bununla beraber Venedikliler, Papa'ya verdikleri gemilerine kendi bayraklarini degil, Papalik ve Burgondiya bayraklarini çekmislerdi. Böylece güya Osmanlilar'a karsi tarafsiz kaldiklarini göstereceklerdi. Osmanlilar'a vergi veren Raguza (Dubrovnik) Cumhuriyeti de Macarlarla birlikte hareket ederek harbin sonundaki taksimde Avlonya ile Kanina'yi almak istiyordu. Bizans Imparatoru, müttefiklerin galibiyetinden istifade edecegini ümid etmekle beraber, Osmanlilar'dan çekindigi için sureta pek istekli görünmüyordu. Bununla beraber Imparator VIII. Ioannis, Macar Krali ve diger hiristiyanlara bas vurup Karamanoglu'nun isyanindan dolayi müttefiklerin acele sefere çikmalarini istemisti. Bu siralarda akd edilen Edirne muahedesi üzerine, 30 Temmuz 1444 tarihli ikinci bir mektupla Türklerin çok zor durumda olduklarini bildirerek bir an önce harbe baslanmasini israrla tavsiye ediyordu. Bu hareketi ile harbe girmeden ve burnu kanamadan bir hisse almak istiyordu. Muahedenin bozulmasindan sonra derhal taarruza geçilmedi. Böylece bir açikgözlük veya hile daha yapiliyordu. Zira, muahedenin bozulmus oldugundan haberi olmayan Osmanlilar'in, antlasma geregince Sirplara terk edecekleri yerlerin verilmesi bekleniyordu. Gerçekten de muahedeye bagli olan Osmanlilar, antlasma geregi Sirplardan aldiklari yerleri geri verdiler. Ancak bundan sonra Eylül ayinda Birlesik Haçli ordusunun taarruzu baslayacakti. Müttefikler, baslarinda Kral Vladislas oldugu halde harbe girmeyen Sirp despotunun (muahededeki yeminini bozmayacagini söyleyen Sirp despotu, Osmanli Devleti'ni de durumdan haberdar etmisti) topraklarina girmeyerek Orsova'dan Tuna nehrine geçip Vidin'e gelirler. Burayi yaktiktan sonra Nigbolu'da Eflâk voyvodasi Vlad Drakul'un kuvvetleri ile birleserek Tuna boyunca yürüyüp Sumnu'ya ulasirlar. Geçtikleri yerlerde müdafaasiz köyleri ve hatta kiliseleri yagmalayarak Sumnu'yu aldiktan sonra Pravadi yolu ile Vama önünde belirdiler. Osmanlilarin, Tuna nehrinde isletilmek üzere Kamçik nehri agzinda yaptiklari yirmi sekiz nehir gemisi de, bu kuvvetler tarafindan yakilir. 18-22 Eylül'de Tuna'yi asip Varna yakinlarina gelen bu güçlü ordunun meydana geçirecegi tehlikeden endiseye düsen Osmanli devlet ricali, durumun vahemetini kavradiklarindan basta vezir-i a'zam Çandarli Halil Pasa olmak üzere diger devlet adamlarinin telkini ile II. Mehmed, babasini baskomutan olmak üzere Edirne'ye davet eder. Cebe Ali (Veya Kassaboglu Mahmud Bey), tehlikenin büyüklügünü anlatmak üzere Sultan Murad'a gönderilir. Cebe Ali'nin tesirli konusmasi üzerine Murad Bey, yaninda kirk bin Anadolu askeri ile Edirne'ye dogru yola çikar. Bu esnada Çanakkale Bogazi Haçli donanmasi tarafindan tutuldugu için oradan Rumeli'ye geçme imkâni bulamaz. Sultan Murad, düsmani sasirtmak için küçük bir kuvvet gönderip kendisi sür'atle Istanbul Bogazina gelip Güzelcehisar (Anadolu Hisari)'dan Rumeli'ye geçer. Koordineli bir sekilde hareket eden Osmanli birliklerinden biri bogazin Anadolu tarafina geldigi zaman Veziri A'zam Halil Pasa komutasindaki bir diger birlik, toplarla Anadolu Hisari'nin karsisina gelip geçis için gerekli emniyet tedbirleri almisti. Her bir nefer için bir duka altin verilmek suretiyle Ceneviz gemileri ile karsi sahile geçen Osmanli ordusunun geçis haberi, düsman birlikleri arasinda telasa sebep olur. Sultan Murad'in, bogaz geçisini engellemek isteyen iki Bizans gemisinden biri, topla batirilirken digeri yarali olarak kaçip kurtulur. Sür'atle Edirne'ye gelen Murad, oglu Mehmed ve vezir-i a'zami orada birakarak ordu komutani sifatiyla Varna önlerine gelmis olan Haçlilar üzerine gider. Murad Bey, Varna önlerine geldigi sirada düsmanin ileri hareketini yakindan takib eden Rumeli Beylerbeyi Sehabeddin Pasa, esas orduya katilir. Harp düzenine göre Osmanli ordusunun sag kolunda Anadolu Beylerbeyi Karaca, sol kolunda da Rumeli Beylerbeyi Hadim Sehabeddin Pasalar (bazi kayitlarda sol kolunda Turahan Bey bulunmustur) bulunuyorlardi. Merkezde de bas komutan olarak II. Murad vardi. Daha önce de temas edildigi gibi merkez cephesinin önüne bir mizrak ucuna takilmis olarak Segedin muahedenhamesi dikilmisti. Ordunun gerisi tahkim edilmediginden sarilma tehlikesi vardi. Merkezde yeniçerilerin önünde kaziklarla korunmus bir hendek bulunuyordu. Müttefiklerin, Ulahlar ve bes bölük Macar'dan meydana gelen sol kanadi, Varna batakliklari ile muhafaza altina alinmisti. Sag kol ise açik ovaya ve sehre dogru düsmüstü. Burasi açik ve tehdide mamz oldugundan Macar kuvvetleri tamamen burada toplanmislardi. Siyah bayraklari altinda Kardinal Jülyen Sezarini komutasindaki kuvvetler bu kolda idiler. Kral Vladislas, merkezde Sen Jorj sancagi altinda bulunup elli süvari ile koruma altina alinmisti. Baskomutan Hunyad ise hemen hemen her tarafta görülüyordu. Her iki tarafin sahip oldugu insan gücü, kesin olarak belli degilse de düsman kuvvetlerinin Türk kuvvetlerinden daha fazla oldugu bir gerçektir. 28 Receb 848 (10 Kasim 1444) Sen Marten yortusuna tesadüf eden Sali günü baslayan Varna Savasi, Haçlilarca ugurlu sayilan bir günde oldugu için sevince sebep olmustu. Bununla beraber, Hiristiyanlari büyük bir korkuya sevk eden bir hadisenin de cereyan ettigini belirtmek gerekir. O anda patlak veren siddetli bir kasirga, kralinki hariç olmak üzere Haçli ordusundaki bütün bayraklari savurup atmisti. Muharebe baslar baslamaz Jan Hunyad, Osmanli ordusunun Karacabey komutasindaki sag koluna hücum ederek püskürtür. Sol kola yüklenen Eflâk kuvvetleri ise bu kolu bozguna ugratirlar. Hatta yandan padisahin bulundugu ordu merkezine dogru yürüdülerse de sonradan püskürtülürler. Ordunun gensinin iyice tahkim edilmemesinden dolayi (burada agirliklar ve develer bulunuyordu) bu kisim da tehdid altinda idi. Sag ve sol kollar dagilmis olduklarindan ordu merkezinde yalniz hükümdar, maiyeti ve kapikulu askerleri kalmisti. Fakat Sultan Murad telas göstermeyerek yerinde duruyor ve komutayi birakmiyordu. Osmanli ordusunun sag ve sol kanatlarinin bozuldugunu gören Macaristan krali Ladislas, kendini tutamayarak heyecana kapilir ve Polonya kuvvetleri ile birlikte Osmanli ordusu merkezine ve padisahin üzerine hücum ederek sancaklarin bulundugu yere kadar gelir. Hükümdarlarinin büyük bir tehlikeye maruz kalacagini gören yeniçeriler, büyük bir gayretle savasip merkezden içeriye giren düsman kuvvetlerini çevirirler. Tam bu esnada Timurtas adli bir yeniçeri, kralin atinin ayagina bir balta vurarak onu ati ile birlikte yere düsürür. Kralin düstügünü gören Koca Hizir adinda bir yayabasi (Yeniçeri bölük komutani), hemen kosup kralin basini keser. Kesilen basi bir mizragin ucuna takip yüksek sesle baginp kralin öldügünü söyleyince Polonya kuvvetleri dagilip kaçmaya baglarlar. Büyük bir kismi da kaçamayarak öldürülür. Bu sirada Osmanlilar'in sol kolunu çevirmekte olan Jan Hunyad, sür'atle yetiserek vaziyeti düzeltmeye çalisip, "biz, kral için degil, dinimiz için vurusmaya geldik" dediyse de basarili olamaz. Kralin öldügünü duyan Osmanli birliklerinin daha bir azimle geri döndüklerini görünce toplayabildigi kadar askeri ile kaçmaya baçlar. Varna muharebesinde Anadolu Beylerbeyi Karaca Pasa ile Kara Timurtas Pasa'nin torunu Umur Bey'in oglu Osman Bey sehid olmuslardi. Düsman ordusunda ise Kral Ladislas ve muahedenin bozulmasinda birinci derecede rol oynayan Kardinal Julyen Sezarini ölmüslerdi. Bazi kaynaklarda (Sahavî, et-Tibru'l-Mesbûk fî Zeyli's-Süluk, Ayasafya Ktb., nr. 3113, s. 191) Osmanlilarin bu savasta on bin kadar sehid verdikleri belirtilmektedir. Düsmanin telefati ise bundan daha fazla idi. Sultan Murad, kazandigi bu önemli zaferden sonra, güvendigi adamlarindan biri olan Azeb Bey'le savas alanini gezip düsman ölülerini görünce: — Sasilacak sey degil mi? Bütün bu delikanlilar arasinda bir tane ihtiyar yok, der. Bu söz üzerine Azeb Bey ona su cevabi verir: — Eger aralarinda yaslica bir kimse olsaydi, böyle delice bir harekette bulunmazlardi." Osmanlilar, bu savaçta külliyetli miktarda savas ganimeti elde ettiler. Degerli esya ile dolu ikiyüz elli araba, galip gelen Osmanlilar'in eline geçmisti. Bu da gerçekten büyük bir ganimet idi. Müslümanlarin, Avrupa'daki varliklarinin devam edip etmemesi bakimindan bir dönüm noktasi olan Varna savasindan sonra, zaferi müjdelemek üzere belli basli sehirlerin kadilarina ve Islâm hükümdarlarina fetihnâmeler gönderildi. Sultan Murad, bu savasta esir alinan düsman askerlerinden bir kismini ve nasil demirden adamlari yendigini daha iyi anlatabilmek için Macar asilzâdelerinin giydigi zirhlarla donatilmis yirmi bes esiri, Misir Sultani Melik Zahir Çakmak'a gönderdi. II. Murad, bozulmasin diye bal içinde muhafaza edilen kralin basini zaferinin bir nisanesi olarak Bursa valisi Cebe Ali'ye göndermisti. Bursa halki, kalabalik bir topluluk halinde bu zafer nisanesini karsilamaya çikar. Nilüfer suyunda yikanan bu bas, bir mizrak ucunda sokaklarda dolastirildi. Böylece, daha önceki savaslarda meydana gelen maglubiyetler yüzünden moralleri bozulmus olan halka moral verilmeye çalisilir. Murad Bey, savasi müteakip Edirne'ye dönünce vezirlerinin de istegi üzerine bir müddet daha orada kalir. Zira tehlike henüz tam anlamiyla ortadan kalkmis degildi. Bir müddet sonra tehlikenin tamamen kalktigini gören Murad Bey, oglunun mevkiini sarsmamak için, yaninda Sarabdar Hamza Bey ile Iskender Pasa oldugu halde Manisa'ya çekilir. Manisa'daki ikameti müddetince kendisine Saruhan, Aydin ve Mentese sancaklarinin geliri tahsis olunur. Âdeta, tahttan ikinci bir feragat anlamina gelebilecek bu fedakârliga ragmen Murad Bey'in, Varna galibi olarak büyük bir söhret kazandigi anlasilmaktadir. |
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.