![]() |
Gelisimle İlgili Temel Kavramlar
Gelisimle Ilgili Temel Kavramlar Yas (age) kavrami, gelisim psikolojisini psikolojinin diger alanlarindan ayiran temel kavramdir. Yas zaman ile esanlamli bir kavramdir ve kendi basina hiçbir seyin nedeni degildir. Yas kavraminin yarattigi karisikliklar nedeniyle kimi gelisim psikologlari evre (stage) kavramini kullanmayi yeglerler. Bir bagimsiz degisken olarak "evre", "yas"tan daha kullanislidir. Günümüzde evre kavrami gelisim psikologlarinca iki anlamda kullanilmaktadir. "Güçlü" anlamda evre kavrami süreksizligi dile getirir. Örnegin, çocugun hareket gelisimi emekleme, ayaga kalkma, yürüme, kosma biçimindedir. Bu evrelerden herbiri digerinden niteliksel olarak farklidir. Bu anlamda evreler her zaman belirli bir zaman araliginda ortaya çikmak durumundadirlar; gelisen birey bir evreyi atlayamaz, evreleri bir baska zaman araliginda yasayamaz. Evre kavraminin bu güçlü anlami Piaget'in bilissel gelisim kuraminda ve Kohlberg'in ahlak gelisimi kuraminda ortaya çikar. Evre kavraminin "zayif" anlami da vardir ve yas, çevre, ilgiler, etkinlikler konusunda bilgi verir. Bütün bu kullanimlarda kavram anlam degisikligi olmadan geçer. Örnegin çocugun "dis çikarma evresinde", "ilkokul evresinde", "anal evrede" oldugu söylenebilir. Freud'un psikoaaaaüel gelisim kuraminda ve Erikson'un psikososyal gelisim kuraminda bu anlamdaki evre kavrami kullanilir (Ph. G. Zimbardo, 1979). Kullanimdaki bu farkliliga karsin, evre kuramlarinin tümü evrelerin temel özellikleri üzerinde birlesirler. Kuramsal olarak evrelerin su özellikleri tasidigi kabul edilmektedir: 1) Evreler genel sorunlari betimlerler. Bir evre o evreye özgü genel özellikleri ve sorunlari vurgular. 2) Evreler davranistaki nitelik farkliliklarini dile getirirler. Bir evredeki davranisin kendine özgü nitelikleri vardir. 3) Evreler degismez bir ardisiklik gösterirler. Bir evre digerini degismez bir sira içinde izler. 4) Evreler bütün kültürler için evrenseldir. Kültürler arasindaki farkliliklara karsin, bütün kültürler ayni yasam sorunlariyla basa çikmaya çalistiklari için gelisim evreleri bütün kültürlerde aynidir (W.C. Crain, 1986). Ilerde de görülecegi gibi, gelisim kuramlarinin çogu evre kuramlaridir. Ancak evre kuramlarinin hepsi evre kavraminin gerektirdigi özelliklere sahip degildir. John Flavell'e (1985) göre, tam bir evre kuramindaki her gelisim evresi su ögeleri tasir: Yapilar (yeteneklerin, becerilerin ya da güdülerin tutarli bir örüntüsü); niteliksel degisimler (önceki evreyle karsilastirildiginda yetenekler, beceriler ya da güdüler arasinda açik bir farklilik); ani olus (evrenin tipik yeteneklerinde, becerilerinde, güdülerinde eszamanli bir degisim); birliktelik (bütün degisimlerin asagi yukari ayni hizla gelismesi). Çok az evre kurami bütün bu ölçütlere tam olarak uyabilmektedir. Örnegin, bir evrenin nerede bittigi, digerinin nerede basladigi konusunda çok az görüs birligi vardir. Bu tür sorunlar nedeniyle günümüzde evre kavrami daha az sinirlayici bir biçimde kullanilmaktadir. Özel bir alandaki bellibasli yasam evrelerinin betimlenmesinde hala evre kavrami yeg tutulmaktadir. Evre kuramiyla yakindan iliskili kavramlardan biri de kritik dönemler (critical periods) kavramidir. Kritik dönemler, yasam süresinde, sürekli ve geri dönülmez sonuçlari olabilen elverisli ve elverissiz durumlarla ilgili zamanlardir. Kimi gelisimciler "duyarli dönem" (sensitive period) terimini kritik dönem terimine yeg tutarlar. Duyarli dönem kavrami, kritik dönem kavramina göre, zaman boyutunda daha fazla esneklik ve geri dönüslülük içerir. Kritik ya da duyarli dönem anlayisi özellikle ünlü etolog Konrad Lorenz'in çalismalarindan sonra yayginlik kazanmistir. Bu anlayis psikanalitik açiklamalarda da önemli bir yer tutar. "Çocukluk nevrozu olmadan yetiskinlik nevrozu olmaz" formülü bu anlayisin anlatimidir. Bununla birlikte, kimi gelisimciler yasamin ilk yillarinin bu denli önemli sayilisini reddederler. Evre kavraminin sagladigi kuramsal kolayliklar açik olmakla birlikte, yas kavramindan vazgeçilemeyecegi de ortadadir. Su halde, yasin gelisimsel anlamini incelemekten kaçinilamaz. Yas sadece biyolojik, kronolojik bir kavram degildir, ayni zamanda psikolojik, toplumsal bir gerçekliktir. Bireyin kendini kaç yasinda "hissettigi"ne iliskin yasanti herkesçe bilinir. Bir insan 16'sinda kendini yetiskin gibi hisseder, öyle davranir ve çevresi de onu öyle algilar; bir digeri ise 30'unda hala yüksek ögrenimini sürdürmektedir ve ögrenimini bitirmeden kendini tam bir yetiskin gibi hissetmeyebilir. Özellikle yetiskinlik psikolojisinde yaslanma sürecinin incelenmesi, farkli yas bölüklerindeki insanlarin farkliliklarinin incelenmesi önem tasir. Ayrica, bireyin yasam döngüsü belirli bir tarih içine yerlestiginden, bireysel zaman ile tarihsel zaman arasindaki etkilesim de önemlidir. Çünkü bireyin örnegin 20 yasini 1995'te ya da 1935'te yasamasi farkli anlamlar tasir. Öte yandan, gelisim arastirmasi açisindan da, farkli insanlar arasindaki yas farkliliklari (bireyin ve ana babasinin) ile, bireyin kendisinin yas farkliligi (simdiki hali ve 30 yil sonrasi) farkli etkenlerin dikkate alinmasini gerektirir. Her birey asagi yukari ayni zamanda dogmus insanlar grubu demek olan bölük (cohort) içinde yer alir. Amerika Birlesik Devletleri'nde 1930'lardaki büyük ekonomik bunalimin gençler üzerindeki etkisinin olumlu ya da olumsuz olmasi gencin ait oldugu bölüge baglidir. Bu etkinin o tarihlerde ergenlik çaginda olan çocuklar üzerinde olumlu, okul öncesi çagda olanlar üzerinde ise olumsuz oldugu belirtilmektedir. Yas, basitçe bakildiginda, bireyin dogumundan itibaren dünyanin günes çevresindeki dönüslerinin sayisidir sadece. Ancak, yasla gelen degisimler, farkli yaslardaki insanlar arasindaki farkliliklar, yaslanma süreci vb. önemli konulardir. Yasa iliskin bu degisimlerin çogu -özellikle yetiskinler için- bireyin içinde yasadigi toplum tarafindan belirlenir. Ancak, hangi toplum içinde olursa olsun biyolojik degisimler de önemlidir. yasam çizgisi (life line) vardir. Bu yasam çizgisi insanin yasam döngüsünün (life cycle) sematik bir tasarimidir ve insan yasammin tüm süresinin (life span) ilerleyen ve sirasal yönlerini vurgular. Bu çizgide belirli yaslar, yasa bagli özel degisimler için isaretlenmistir. Biyolojik büyümenin rolü, gebelikten doguma, dogumdan erinlige, erinlikten orta yasa vb. ilerledikçe önemini yitirmektedir. Su halde biyolojik degiskenlerin disinda hangi etkenlerin yasam çizgisindeki olaylarin önemini belirledigi sorulabilir. Örnegin, 6 yas, çocugun okula girisini ve uzun bir resmi egitimden geçisini göstcrdigi için anlamlidir. 12 yas, erinligin baslangicini, çocuklugun sona erisini ve gençlik kültürüne katilmayi gösterdigi için önemlidir. 18 yas, birçok toplumda oy kullanma, sürücü belgesi alma, üniversiteye girme, evden ayrilma, ise girme, evlenme gibi önemli toplumsal ve hukuksal anlamlar tasir ve yetiskinlikten pay almayi simgeler. 30 yas -özellikle kitle iletisim araçlarinca- orta yasin ve artik inise geçisin baslangici olarak görülür; oysa dönüm noktasi olarak agirlikli sonuçlari olmayan bir yastir, gene de yetiskinligin birtakim hareketli olaylari bu yas dolaylarinda yasanir. Yetiskinler diger yas dönemlerinden niteliksel olarak farkli bir orta yas kavramina sahiptirler. Ergenlikten sonraki on yillarda yasa bagli degisimlerin az olmasina karsin, orta yaslilikta menopoz ve emeklilik gibi iki olay yasa bagli olarak gerçeklesmektedir. Ileri yaslarda esin ya da arkadaslarin ölümü, bireyin kendi ölümünden önce geçtigi dönüm noktalaridir. Arastirmalar ölümün de önemli bir gelisim olayi oldugunu ortaya koymaktadir. Ölüme yakinlik yaslilikta kronolojik yastan çok daha önemli bir zaman ölçütü olmaktadir. Ölüm kaçinilmazlik kazandikça, psikolojik degisimlere yol açmaktadir. Bireyin yasam döngüsü boyunca gelisimi yasa bagli degisimin kaynaklarindan sadece biridir. Yasam çizgisi ile çakisan "tarihsel zaman" da bireyin yasam döngüsü içinde ilerlemesini etkileyen yasa bagli bir diger boyuttur. Söz gelimi, yirmi yil önce üniversite ögrencisi olan bir gencin ana babasi büyük olasilikla Birinci Dünya Savasi sonlarinda ve büyük ekonomik bunalimin ilk yillarinda dogmustur. O insanlar uluslararasi dayanismayi ögrenmisler, ama ekonomik güvenliklerinin ve maddi varliklarinin kendi denetimleri disinda birden bire yok olabilecegini de görmüslerdir. Ekonomik bunalim yillarinda okula giden o insanlar ilk toplumsal deneyimlerini, ilerdeki tutum ve degerlerini etkileyen maddi sikintilar içinde yasamislardir. Belki Ikinci Dünya Savasi'ni yasamislar, hatta içinde bizzat yer almislardir. 1940'larda doganlar ise yalniz ekonomik büyümeyi ve orta sinifin gelismesini degil, ayni zamanda hiç eksilmeyen nükleer savas tehdidini de yasamislardir. Son zamanlarda çevre kirlenmesi ve nüfus patlamasi gibi diger yok olma tehditlerini de yasamaya baslamislardir. Bugünün dünyasi, yalniz teknolojik gelismeyi degil, dünyanin küçülmesini ve uzaya gidilmesini de yasamaktadir. Bilgisayarlarla yasama zorunlulugunun getirdigi sorunlari da eklemek gerek! Bu tür tarihsel-kültürel olaylarin bireylerin tutum, deger ve dünya görüslerini büyük ölçüde etkiledigi bilinmektedir. Bu gelismeler insanlari farkli yaslarda farkli biçimlerde etkiler. Ancak tarihsel olaylarin kusaklar üzerindeki etkisi yasa bagli olmanin yaninda toplumsal kesimlere de baglidir. Örnegin A.B.D'de 1950'lerde uzay programlarinin önem kazanmasi o yillarda meslek seçiminin esiginde bulunan gençleri daha fazla etkilemis, çogunu fen ve mühendislik dallarina yöneltmis, sonuçta bu alanda isgücü fazlasi olusmasina yol açmistir. Bireysel yasam döngüsü ile tarihsel zaman çizgisi etkilesiminin ilginç bir örnegi de "kusaklararasi çatisma" olgusudur. Bu çatismanin gençlerle anababalarinin kusagi arasindaki deger, tutum ve yasam biçimi farkliligindan olustugu kabul edilirse, iki farkli yorum getirilebilir: Gelisimsel ve tarihsel. Gelisimsel olarak kusaklar arasindaki bu farklilik gençlerin ve anababalarinin yasam döngüsündeki farkli evrelerden kaynaklanmaktadir. Erikson'a göre genç insan "Ben kimim? Toplumla nasil bir iliski kurabilirim?" gibi kimlik sorunlariyla ugrasirken, kendi deger ve tutumlarini olusturabilmek için toplumun degerlerini irdeledigi ve anababa degerlerini kismen reddettigi bir evreden geçer. Anababalar ise, dünyada sürekliliklerini saglayan isaretler birakabilme istegiyle, ekonomik ve duygusal bir kararlilik saglayarak, toplumun degerlerini aktarmaya çabaladiklari bir gelisim evresindedirler. Iki ayri evredeki insanlarin çatismasi bir tür insanlik durumudur ve bu nedenle insanlik tarihi kadar eskidir. Kusaklar arasindaki bu çatisma kusaklar boyunca ortaya çikan toplumsal degisimin mekanizmasi da olabilir. Özellikle, yaslilarin gelisen daha karmasik ve yeni toplumsal yapiya gençleri hazirlayamadiklari hizli toplumsal degisim dönemlerinde bu böyledir. Toplumsal gelisimin hizi arttikça birbirini izleyen kusaklar arasindaki yeniden uyum saglama süreci de o ölçüde önem kazanmaktadir. Günümüzde gençlik döneminin uzamasi gençlere, kisisel özgürlük, ekonomik güvenlik, entelektüel arastirma açilarindan, toplumu ve toplumsal degerleri sorgulamaya zaman ve olanak saglamaktadir. Yine bu dönemin uzamasi gençlerin kendi aralarinda bir çevre yaratip yasli kusakla daha az iliski kurmalarina olanak vermektedir. Böylece gençler arasinda paylasilan tutum ve degerler artmakta, geleneksel kusaklararasi etkilesimin yerine yasitlararasi etkilesim geçmektedir. "Gençlik kültürü" olgusu da buradan dogmaktadir. Gençlik dönemiyle çakisan bu tarihsel etkenler -çocuklukla yetiskinlik arasindaki sürenin uzamasi, anababalarin gençligine oranla daha maddi varlik içinde yasayan gençlik, genç nüfusun savas sonrasinda artmasi- kusaklar çatismasini derinlestiren nedenler olmustur. Su halde, gelisim olgusunu, gelisim döneminin çakistigi tarihsel dönemi dikkate almadan tam olarak anlayamayiz. Ama ayni zamanda, kusaklar çatismasini tam olarak anlayabilmek için gelisimsel (yas) etkenleri tarihsel etkenlerden ayirabilmemiz gerekmektedir. Margaret Mead, kusaklar çatismasi konusunda gelisimsel etkenlerin yerine tarihsel degisimlere agirlik verdigi bir açiklama getirmistir. Mead, savas sonrasi insanlarin içinde yasadiklari dönemin olumsuz niteliklerini özellikle vurgulamaktadir. Mead'a göre, "kültürel süreksizlik" yasam döngüsünde ilerledikçe, 1980'lerde 41 yasindakiler 55 ve daha yukari yasta olanlari anlayamaz hale geleceklerdir ve bu böyle sürüp gidecektir. Sadece tarihsel etkenlere dayanarak kuruldugu için abartilan bu sav, kusak çatismasinin gençlerle yaslilar arasinda sonsuza dek var olacagi dogrultusundaki gelisimsel savla çelismektedir. Kusaklar çatismasina iliskin bu örnek, yas farkliliklarinin anlasilmasinin ve yorumlanmasinin çok zor olabilecegi gerçegini ortaya koymaktadir. Bu nedenle, yas farkliliklari üzerindeki arastirmalarin, gelisimsel (yas) ve tarihsel (zaman) etkenlerin etkilesimini dikkate almasi gerekmektedir. Gelisimsel sav ile kültürel süreksizlik savi arasindaki çeliski ancak amprik arastirmalarla giderilebilecektir. Ideal bir arastirma yöntembilimi, insanlari bu kusaklar farkinin her iki tarafinda da belirli bir süre izleyebilmelidir (D. C. Kimmel, 1974). 4. Gelisim Psikolojisinde Yöntemler Gelisim psikolojisi, dogumdan ölüme uzanan yasam süresinde fiziksel, zihinsel, duygusal ve toplumsal islevlerde ortaya çikan bütün degisimleri arastirir. Gelisim arastirmalarinda çesitli arastirma stratejilerinden, yaklasimlarindan, desenlerinden ya da yöntemlerinden söz edilebilir ve bunlar çesitli biçimlerde siniflanabilir. Asagida, herhangi bir siniflama yapmadan, gelisim psikolojisinde siklikla kullanilan bazi yöntemler açiklanmaktadir. Deneysel yöntein (experimental method), deneysel varsayimlari neden-sonuç iliskisinin belirlenmis oldugu kontrollü bir durum içinde sinamaktan ibarettir. Iliskisel yöntem (correlational method), iki ya da daha fazla etken arasindaki iliskiyi saptamakla ugrasir. Bu yaklasimda hiçbir sey arastirmaci tarafindan degistirilmez, durum oldugu gibi ölçülür, denekler ayni kosullar altinda gözlemlenir, degiskenler arasindaki iliski genellikle "korelasyon katsayisi" ile bulunur. Örnek olay yöntemi (case study method), tek bir denegin ayrintili biçimde incelenmesi yöntemidir. "Klinik örnek olay incelemesi" bu yöntemin daha derinligine bir yoludur. "Tek denekli deneysel arastirma", deneysel yöntem ile örnek olay yönteminin tek bir bireyin incelenmesinde birlesmesidir. Bu üç yöntemden herbirinin güçlü ve zayif yanlari vardir; ancak bilim adamlarinin yegledikleri yöntem deneysel yöntemdir, çünkü arastirmaciya neden-sonuç iliskilerini arayabilecegi kontrollü bir durum saglar. Bu kontrollerin olmadigi iliskisel arastirma ise sadece degiskenler arasindaki iliskiyi ortaya çikarabilir, ama neden-sonuç baglantisini veremez. Gene de iliskisel yöntem, üzerinde oynanamayan kosullarn arastirilmasinda ve dogal çevredeki özelliklerin ölçülmesinde çok önemlidir. Hem deneysel hem de iliskisel yöntemler, bulgularin daha genis evrene genellenebilecegi temsil edici örneklemler kullanirlar. Oysa örnek olay yöntemi bir tek denekle ilgili oldugu için genellestirme yapamaz; kosullar diger yöntemlere uygun olmadigi zaman örnek olay yöntemi kullanilabilir. Bununla birlikte, Piaget ve Freud'un kullandigi biçimiyle örnek olay yöntemi önemli kuramlara yol açmistir (R.M. Liebert ve R.W.-Nelson, 1981). Kullanilan yönteme bakilmaksizin pek çok gelisim arastirmasi kesitsel, boylamsal ya da sirasal bir desen örgütleyebilir. Kesitsel desen (cross-seetional design), farkli yas gruplarini seçer ve karsilastirir. Bu yaklasimda genellikle her denek için bir tek gözlem vardir. Gelisim degisiklikleri farkli yaslardan deneklerin incelenmesiyle belirlenir. Bu yöntemin en büyük avantaji ayni yastakilere bir seferde test verilebilmesidir; en büyük sorunu da, gruplarin sadece yasa göre degil, dogum yilina göre de farklilasabilmesi gerçegini dikkate almamasidir. Dogum yili farkliliklari toplumsal kosullara, egitim uygulamalarina, siyasal atmosfere ve basariyi etkileyen diger degiskenlere iliskin farkliliklarla bagintili olabilir. Farkli zamanlarda dogan bireyler farkli dogum bölüklerine (birth cohorts) mensupturlar. Kesitsel yöntemin sorunu, yas ile dogum bölügünü birbirine karistirmasidir; yas gruplari burada farkli dogum bölüklerinden seçilmektedirler. Boylamsal desen (longitudinal design), ayni dogum bölügünden olan bireylerin tekrar tekrar test edilmesi yaklasimidir. Boylamsal arastirmada ayni denekler degisik yaslarda birkaç kez gözlemlenir, zaman içindeki davranis degisikligi ya da kararliligi kaydedilir. Bu tür arastirmanin avantaji yas degisikliklerinin dogum bölügü farkliliklariyla karistirilmamasidir; sadece bir bölükten olanlar tümüyle test edilirler. Gene de, en önemli sorun, eger ele alinan dönem çok genisse, arastirmanin olanaksiz ölçüde çok zaman gerektirmesidir. Bir baska sorun, eger bölük farkliliklari varsa bunlarin ortaya çikarilamamasidir. Çünkü sadece bir bölük test edilmektedir, sonuçlarin genellenebilirligi kuskuludur. Örnegin, ciddi bir ekonomik çöküntü döneminde büyümüs olan bir bölük sadece bu zamana özgü belirli tutumlari yansitabilir; daha önceki ya da sonraki bölükler için tipik olani vermez. Sirasal desen (sequential design), pek çok farkli dogum bölüklerinin tekrar tekrar test edilmesi yaklasimidir. Böylece sirasal arastirmalar kesitsel yöntemin temel sorununu (yasin bölükle karistirilmasi sorununu), her yas düzeyinde birden fazla bölügü ele alarak çözerler; boylamsal yöntemin genellestirme sorununu da ayni yoldan çözerler (Ph-G. Zimbardo, 1979). Boylamsal ve kesitsel yöntemler insan gelisimi konusunda gözlem yapma ve veri toplamanin temel yollaridir. Arastirmaci, verileri iliskisel (correlational) ya da etkensel (factorial) tekniklerle elden geçirerek, niceliksel olarak degerlendirilmis degiskenler arasinda varolan anlamli iliskileri kesfedebilir. |
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.