![]() |
Karne Kimin Karnesi
İdaredeki arkadaşlar telefonu bana bağlayınca, öfkeli babayı sakinleştirmek bana düştü. “Bu nasıl bir karne hocam?” diye söze başladı baba. Öfkesinin sesine yansıdığını söylememe gerek yok. Oğlunun karnesindeki zayıfları sıralarken “Bu çocuk aptal galiba hocam?” cümlesini de sık sık tekrarlıyordu. “Hem okula gidiyor, hem dershaneye gidiyor yinede karnesinde beş tane biri var.” Telefonda oğluna söylemediğini bırakmamıştı baba. Büyük ihtimalle oğlu o anda kanepede sinmiş ve anne babasından yediği fırçalar yüzünden korku içindeydi. Ne dediysem sakinleşmeyen babaya mutlaka oğluyla beraber yanıma gelmesini ve ikinci dönem zayıflarını kurtarmak için şimdiden plan yapmamız gerektiğini söyledim. Telefonu kapatmadan önce oğlu hakkında danışman öğretmenlerinden bilgi almak için oğlunun adını soyadını sordum. Söyledi bende not aldım. Kaçıncı sınıfta olduğunu sorduğumda bir an durakladı. Sonra elimde ki kalemi düşüren cümleyi duydum; “Hanıııım hanım! Bizim oğlan kaçıncı sınıftaydı? Yediye mi gidiyordu?” Söylenecek pek söz kalmamıştı. Yinede içimde kalmasın diye “Abi siz yazılı sonuçlarını almak için hiç okula gitmemiş miydiniz ki karneye bu kadar şaşırdınız” diye sordum. Oğlunun karnesindeki zayıflara köpüren baba “Hanııım hanım! Sen hiç okula gidip çocuğun notlarını sormamış mıydın?” deyince, söyleyecek söz bulamadım. Karne oğlunun değil kendi karnesiydi aslında. Aklıma Hababam Sınıfı'ndaki o meşhur sahne geldi. Hani Mahmut Hoca anne babaları sınıfa toplar ve karneleri onlara verirken, “Bu karneler çocuklarınızın değil sizin karnelerinizdir. Onun için size teslim etmek istedim!” der. İkinci yarıyıl başladı. Anne babalar çocuklarının karnelerini düzeltmeden önce kendilerini düzeltmeleri gerektiğini anlamak zorundalar. O karneler sadece çocukların karnesi değil. Çocuklar anne babalarının sözlerini değil ayak izlerini takip ederler. Alıntıdır |
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.