ForumSinsi - 2006 Yılından Beri

ForumSinsi - 2006 Yılından Beri (http://forumsinsi.com/index.php)
-   Psikoloji / Sosyoloji / Felsefe (http://forumsinsi.com/forumdisplay.php?f=595)
-   -   » Felsefe (http://forumsinsi.com/showthread.php?t=71796)

Şengül Şirin 04-24-2009 12:05 AM

» Felsefe
 
» Felsefe



Dü?ünbilim veya felsefe, sözcük kökeni olarak Yunanca seviyorum, pe?inden ko?uyorum, aryyorum anlamyna gelen "phileo" ve bilgi, bilgelik anlamyna gelen "sophia" sözcüklerinden türeyen terimin i?aret etti?i entelektüel faaliyet ve disiplin. Buna göre, felsefe Yunanlylar için, ‘bilgelik sevgisi’ ya da ‘hikmet arayy?y’ anlamyna gelmi?tir. Ba?langyçtaki bu özgün anlama göre, her türden bilimsel ara?tyrmacyya filozof ady verilmi?tir.
Felsefe, varlyk, bilgi, gerçek, adalet, güzellik, do?ruluk, akyl ve dil gibi konularla ilgili genel ve temel sorunlarla ilgili yapylan çaly?malardyr.
Felsefenin konulary
Filozoflar genellikle varolu? veya varlyk, ahlak veya iyilik, bilgi, gerçek ve güzellik konularyyla ilgilenmi?lerdir. Tarihsel olarak birçok filozof dini inançlara veya bilime de e?ilmi?tir. Filozoflar genellikle bilimin dy?ynda kalan bu kavramlarla ilgili kritik sorular sorarlar. Felsefe nedir sorusunun cevabynyn aranmasy da bir felsefi u?ra?tyr. Filozoflar genellikle ?u sorularyn cevaplaryny ararlar:
Gerçek nedir? Bir ifadeyi nasyl veya niye do?ru veya yanly? olarak tanymlaryz? Nasyl karar veririz?
Bilgi mümkün müdür Bildi?imizi nasyl biliriz? Do?ru bilginin kökeni ve synyrlary ?
Ahlaken do?ru veya yanly? hareketler (veya de?erler, veya kurumlar) arasynda bir fark var mydyr? Hangi hareketler do?rudur, hangileri yanly?tyr? De?erler mutlak my, izafi midir? Yani nasyl ya?amak gerekir? Ahlakyn kayna?y nedir ?
Gerçeklik nedir ve neler gerçek olarak nitelendirilebilir? Gerçek olan ?eylerin do?asy nedir? Bazy ?eyler algymyzdan ba?ymsyz olarak var olabilir mi? Zaman ve mekanyn do?asy nedir? Dü?ünme ve dü?üncenin do?asy nedir? Birey olmak ne demektir?
Güzel nedir? Güzel ?eylerin farky nedir? Sanat nedir?
Din kavramynyn kökeni nedir ? Tanry insanlaryn korkularyndan kaynaklanan bir varsayym mydyr ? Tanry var mydyr ?
Varlyk, zaman ve mekan arasynda ne tür bir ba? vardyr? Esasen bu kavramlar arasynda herhangi bir ba? var mydyr?
Antik Yunan felsefesinde, yukarydaki sorulardan ilk be?i syrasyyla, analitik veya mantyksal, epistemoloji, etik, metafizik ve estetik olarak adlandyrylyrdy. Bunlaryn dy?ynda da konular vardy ve bu tanymlamalary ilk kez kullanan Aristo ayny zamanda politika, modern fizik, jeoloji, biyoloji, meteoroloji ve astronomi'yi de felsefenin konulary arasyna almy?tyr. Yunanlylar Sokrates'in etkisiyle bir Analiz gelene?i geli?tirmi?ler ve konuyu daha iyi anlamak için parçalaryna ayyrmy?lardyr.
Di?er gelenekler bu tip tanymlar kullanmamy? veya ayny temalary ön plana çykartmamy?tyr. Hint felsefesi Baty felsefesi ile benzerlikler ta?ysa da, binlerce yyldyr felsefe ile ilgilenmi? olsalarda Japonca, Korece ve Çince'de felsefe kelimesi 19.yy'a kadar yoktu. Özellikle Çinli filozoflaryn Yunanlylara göre farkly bir synyflandyrmasy vardy. Tanymlamalary da genel özelliklere de?il ço?unlukla metaforikti ve ayny anda birkaç konuya ilintiliydi [1]. Ancak baty felsefesinde de konular arasynda kesin synyrlar yoktur ve 19.yy'a kadar baty filozoflarynyn çaly?amalarynda konusal bir ayrym yapylmamy?tyr. Gerçek felsefe Rönesans sonrasy Alman Ydealizmi sonrasynda doruk noktasyna ula?my?tyr.
AMAÇ VE YÖNTEM
Felsefi dü?ünce insanyn evreni içinde kendi varly?yny merak etmesiyle ve bu konuda sorular sormasyyla ba?lar. Felsefe için merak etmek ve soru sormak yeterli de?ildir. Sorulara sistemli bir açyklama getirmek de önemlidir. Ayny zamanda getirilecek olan açyklamanyn sistemli veya sistemsiz olmasy gerekti?i de felsefenin bir sorusudur. Felsefi dü?ünü? syradan dü?ünü?ten tamamen farklydyr onun ayyrt edici özelli?i kavramsal ve soyut olma çabasydyr. Felsefi dü?üncenin yöntemleri insana hemen her konuda akyl yürütebilmesi için gerekli temelleri sa?lar. Felsefe ele?tirel bir dü?ünü? biçimidir. Felsefi dü?ünce önceden kazanylmy? bilgiler üzerine bir dü?üncedir.
Felsefe di?er disiplenlerden sorgulama yöntemiyle ayrylyr. Filozoflar, ilginç, harika veya ?a?yrtycy bulduklary bir konudaki ?üpheleriyle ilgili anla?ylyr örnekler verebilmek için, genellikle sorularyny problemler veya bilmeceler olarak çerçevelendirirler. Bu sorular genellikle bir inanca ait varsayymlarla veya insanlaryn karar vermek için kullandyklary yöntemlerle ilgilidir.
Filozoflar problemleri mantyksal bir ?ekilde ortaya koyarlar. Tarihsel olarak geleneksel manty?yn kyyaslaryny, Frege ve Russell'dan itibaren de sembolik mantyk kullanyr ve daha sonra kritik okuma ve fikir yürütmelerle bir sonuca do?ru ilerlerler. Sokrat gibi, tarty?mayla, veya di?erlerinin ileri sürdükleri fikirlere cevap vererek, veya dikkatli ki?isel dü?ünmeyle cevap ararlar. Filozoflar bu yöntemlerin birbirine göre üstünlükleirini tarty?a gelmi?ler, örne?in felsefi "çözümlerin" nesnel, kesin yani gerçeklik hakkynda bilgi veren mi; yoksa konu?tu?umuz dilin manty?yna açyklyk kazandyran veya hatta ki?isel terapi mi oldu?unu sorgulamy?lardyr.
Dil filozofun en önemli aracydyr. Analitik felsefede felsefi yöntemle ilgili tarty?malar felsefe ve dille ilgiliydi. Kyta Avrupa'sy felsefesinde de benzer kaygylar vardyr. -felsefe, yani felsefenin felsefesi, felsefi problemlerin, felsefi çözümlerin ve problemden çözüme gidi?teki yöntemlerin do?asyny ara?tyryr. Bu tarty?malar ayny zamanda dil ve yorum üzerine yapylan tarty?malarla da ilgilidir.Yani felsefe dü?ünce ve mantyk bilimi olup her ?ey hakkynda birçok ?ey bilme sanatydyr

FELSEFE GELENEKLERY;
Bir çok toplum felsefî sorunlary ara?tyrmy? ve bir felsefe gelene?i yaratmy?tyr. Avrupa-Amerikan akademik çevrelerinde "felsefe" terimi genellikle sadece Baty Avrupa medeniyetinin olu?turdu?u felsefe gelene?i olan Baty Felsefesi yerine kullanylyr. Bunun co?rafi olarak kar?ysynda yer alan Do?u Felsefesi çok farkly bir yapyya sahiptir.
Do?u ve Orta Do?u felsefe gelenekleri Baty filozoflaryny etkilemi?lerdir. Rus, Yahudi, Yslam ve yakyn zamanda Latin Amerika felsefe gelenekleri Baty felsefesine katky sa?lamy? ve ondan ayry olarak varlyklaryny sürdürmü?lerdir.
Baty akademik filozoflaryny iki gelene?e ayyrmak mümkündür. "Baty felsefesi" tanymy geçen yüzyyl içinde syklykla bu iki gelenekten birinden di?erine do?ru a?yrlyk kazanmy?tyr. Ynsanly?yn gelece?i için karamsar sonuçlara ula?ma e?ilimindedir
Felsefenin Disiplinleri(konu veya kategori felsefede disiplin ismini alyr)

Deontoloji
Devlet Felsefesi
Epistemoloji
Estetik
Etik
HermeneuetiK
Hukuk Felsefesi
Metafizik
Ontoloji
Siyaset Felsefesi
Teoloji
Insan
Felsefe Akymlary
Bilinemezcilik
Diyalektik (Eyti?imselcilik)
Faydacylyk (Yararcylyk)
Ydealizm
Materyalizm(Maddecilik)
Modernizm
Olu?turmacylyk
Postmodernizm
Pozitivizm (Olguculuk)
Fenomenoloji
Varolu?çuluk
Yapysalcylyk

Şengül Şirin 04-24-2009 01:10 PM

Cevap : » Felsefe
 
Felsefe Nedir?

Aristoteles'in ünlü yapıtı "Metafizik", "bütün insanlar doğal olarak bilmek isterler" cümlesiyle başlar. Yine Aristoteles'e göre, insanların duyularını kullanmaktan; örneğin görmekten, işitmekten duydukları zevk bunun en net kanıtıdır. Gerçekten de insanı insan yapan en önemli özelliklerden biri onun kendisini çevreleyen dünyayı, içinde yaşadığı toplumu, geçmişini ve bütün yanları ile bizzat kendisini tanımak ve bilmek istemesidir.

Şimdi bilgi, bilen varlıkla (felsefe dilinde özne veya süje ile) bilinmesi istenen veya bilinen varlık (felsefe dilinde nesne veya obje) arasındaki bir ilişkidir. Bu ilişkide bilinenin mi, yoksa bilenin mi ağır bastığı; bilginin imkânı veya imkânsızlığı, kaynağı, alanı, kapsamı, sınırları vb. türünden sorular felsefenin bilgi teorisi veya epistemoloji diye adlandırılan dalının özel konusunu oluşturur. (Bu konu, site içerisindeki diğer yazılarda geniş kapsamlı olarak ele alınmıştır.)

Felsefe de esas olarak bir tür bilgidir; ama özel bir tür bilgidir. Felsefenin ne tür bir bilgi olduğunu, felsefi bilginin özelliklerinin neler olduğunu anlamak için diğer belli başlı bilgi türlerinden söz etmek gerekir. Bu konuda ele alınacak bilgi türleri ise gündelik bilgi ve bilimsel bilgidir.

Şengül Şirin 04-24-2009 01:11 PM

Cevap : » Felsefe
 
Gündelik Bilgi ve Sağduyu Bilgisi

Bunların en yaygın olanı ve hepimizin az çok bilgisine sahip olduğumuz bilgi türü; gündelik bilgi, sağduyu bilgisi veya eski deyimle "amiyane" bilgidir. Gündelik bilgi, adından da anlaşılacağı gibi insanların gündelik hayatlarında ve en sıradan deneyleri sonucunda elde etmiş oldukları "sıradan bilgidir." Bu bilginin kaynağı, bütün insanların temelde aynı biyolojik yapıya ve benzer toplumsal koşullara sahip olmalarıdır. Mesela ister dahi, ister en sıradan insan olsun herkes yağmurun ıslattığını, ateşin yaktığını bilir; kırmızıyı kırmızı, sıcak şeyleri sıcak şeyler olarak adlandırır. Yine insan böyle bir bilgi sayesindedir ki yiyeceğin açlığı gidereceğini, ilkbaharın arkasından da yazın geleceğini bilir. Bu tür bir bilgi, bilinçli bir araştırma yöntemi sonucunda elde edilmiş olmayıp ister istemez, farkında olmaksızın kazanılır ve yapısı itibariyle de sistemsizdir. O yalnızca yaşama, duyularını kullanma, en ilkel türden deney sonucu ortaya çıkmıştır ve herhangi bilinçli bir yönteme dayanmaz.

Bilinçli yöntemler kullanarak gündelik bilgiyi veya sağduyu bilgisini aşan iki bilgi örneği ise bilimsel bilgi ve felsefi bilgiden söz edilebilir.


Felsefi Bilgi Nedir?

Felsefi bilgiyi belirtmek diğerlerinden zordur. Hatta felsefenin en önemli probleminin bizzat felsefenin kendisinin ne olduğu problemi olduğunu söylemek bile mümkündür. Felsefi bilgiyi veya felsefeyi anlamaya çalışırken yapılması gereken en doğru şey tarih boyunca kendilerine filozof denilen kişilerin yaptıkları işin kendisine bakmak olacaktır. Böyle bir bakış açısından konuya bakıldığında ise filozofların farklı zamanlarda, farklı kültürlerde, farklı amaçlar ve farklı işlevlere farklı somut felsefeler ürettikleri görülmektedir. Bununla birlikte bu farklı zamanlarda yaşayan ve farklı amaçlarla farklı felsefeler üreten insanların yaptıkları işin kendisinde bazı ortak özellikler olduğu da gözlemlenmektedir.

Kant felsefeyi "kendisini akla dayanan nedenlerle meşru veya haklı çıkarmak iddiasında bir zihinsel etkinlik biçimi" olarak tanımlamıştır. Kanaatimizce bu tavır felsefeyi felsefe yapan ve bütün felsefi düşünme örneklerinde ortak olan bir noktayı gayet güzel bir biçimde ortaya koymaktadır. Burada "akla dayanan nedenler"den insanın her türlü deneyini, gözlemini, bunlara dayalı her türlü akıl yürütmesini ve sezgisini içine alan geniş bir nedenler grubunu anlamak gerekir. "Haklı çıkarmak veya meşrulaştırmak" iddiasından ise "herhangi bir önermeyi, bu önermeyi ileri sürmeyi mümkün kılan kanıt, temel veya gerçeklerle ortaya koyma"yı anlamak gerekir.

Şengül Şirin 04-24-2009 01:12 PM

Cevap : » Felsefe
 
Felsefi Düşüncenin Özellikleri Nelerdir?

Felsefi düşünce eleştirel bir düşüncedir; yani kendisine veri olarak ele aldığı her türlü malzemeyi aklın eleştiri süzgecinden geçirir. Bu malzeme a) doğrudan doğruya kendisine yöneldiği varlık alanı tarafından kendisine sağlanabileceği gibi b) bundan daha sık rastlandığı üzere bu varlık alanları ile ilgili olarak başka entelektüel etkinlikler tarafından sağlanan malzeme olabilir. Örneğin felsefeci, doğrudan doğruya doğa, tarih, toplum üzerinde eleştirel bir bakış açısıyla düşünebileceği gibi kendi deneyleri, çeşitli bilimler tarafından bu varlık alanlarıyla ilgili olarak kendisine sağlanan veri malzeme üzerine de düşünebilir. Bu son özelliği ile felsefenin bilginin bilgisi veya refleksif bir düşünce faaliyeti olduğu söylenir. Refleksiyon, kendi üzerine dönme anlamına gelir. Burada zihin kendi üzerine dönerek sahip olduğu bilgiler üzerinde düşünür. Gerek empirik hayatın kendisi, gerek herhangi bir sanatın icrası veya bilimler bize bir dizi bilgi verirler. Felsefe, esas itibariyle işte bu bilgiler üzerinde düşünmek, onların temelini ve değerini yoklamak, soruşturmak faaliyetidir.

Felsefi düşüncenin bir diğer özelliği, bilimsel düşünce ile ortak olarak paylaştığı kavram ve soyutlamalar kullanması ve bunların yardımıyla ilkeler ve yasalar ortaya atmasıdır. Bunu da felsefenin genelleyici veya ortak sonuçlara varmak isteyici özelliği olarak adlandırabiliriz.


Felsefenin Analitik ve Sentetik İşlevi

Felsefi düşüncenin bir diğer özelliği, onun çözümleyici (analitik) ve kurucu (sentetik) işlevidir.

Felsefi düşüncenin analitik işlevi denilince kastedilen, yukarıda da kısmen işaret ettiğimiz gibi filozofun kendisinin de içinde bulunduğu ve bir parçasını teşkil ettiği dünyayı anlamak ve kavramak için kendisine sunulan her türlü bilgi, deney, algı ve sezgi sonuçlarından oluşan malzemeyi kendi bilgi, deney, algı ve sezgi yeteneklerine göre yeniden düşünmesi, analiz etmesi, aydınlığa kavuşturması işlevidir; ancak filozof yalnızca bununla yetinmez, dünyayı parçalanmış ve parçalarına ayrılmış bir halde bırakmaz; buna paralel olan bir diğer düşünme fiili ile bu üzerinde düşünülmüş, çözümlenmiş ve aydınlığa kavuşturulmuş malzemeden veya verilerden hareketle dünyayı yeniden inşa eder, kurar, bir birlik ve bütünlüğe kavuşturur. Buna felsefenin sentetik veya sistemleştirici işlevi adı verilir.

Böylece sofistler, Hume, Viyana çevresine ait bazı filozofların felsefesi daha ziyade analitik denebilecek işlevi alanında temayüz etmelerine karşılık Platon, Aristoteles, İbn-i Sina, Hegel gibi filozoflar kendi paylarına dünyayı, bütün parçalarıyla uyumlu bir bütünlük arz eden bir yapı olarak yeniden kuran sistemci filozoflar olarak kabul edilebilirler.

Şengül Şirin 04-24-2009 01:13 PM

Cevap : » Felsefe
 
Felsefe ve Değerler; Bilgelik Sevgisi Olarak Felsefe

Felsefi düşüncenin bilimden farklı olan en önemli başka bir özelliği bilimin yalnızca olgularla ilgilenmesine karşılık felsefenin olguların yanında aynı zamanda değerler, anlamlar ve idealler ve erekler diye adlandırılan bir varlık türünü veya bunları içine alan bir varlık alanını kendisine konu etmesidir.

Felsefe değiminin kök anlamında işaret edildiği gibi felsefe bilgisinin (Yunanca episteme) veya bilgeliğin (Yunanca sophia) kendisi, ona sahip olma iddiası değil bilginin; ama bundan daha çok daha özel olarak bilgeliğin (Arapçası hikmet) sevgisidir.

Bilgelik veya hikmet bilgiden farklı çok daha iddialı ve çok daha zengin bir kavramdır. Bilgelik en basit anlamıyla insan hayatının anlamı ve değerine ilişkin derin bilgidir. Bilgelik, Sokrates'in, uğruna ölümü göze aldığı bilgidir.



Değerler Felsefesi

Buradan felsefenin bilimin ele almadığı iyi veya kötü, güzel veya çirkin gibi değerleri ele alan ve genel olarak "değerler felsefesi" veya "axiology" adıyla adlandırılan disiplininin kaynağı ve varlık gerekçesi ortaya çıkmaktadır.

Bilindiği gibi bu iki kavram çiftinden birincisi "ahlâk felsefesi"nin (etik), diğeri ise "sanat felsefesi"nin (estetik) özel ilgi alanıdır. Hatta Aristoteles'in haklı uyarısına uygun olarak birey planında, siyasal rejim planında "iyi veya kötü"yü yani iyi veya kötü yönetimi ele alan felsefe disiplini "siyaset felsefesi" olarak adlandırabiliriz.

Yine bilim felsefesi ve din felsefesini de değerler felsefesi disiplini içinde sayabiliriz.

Şengül Şirin 04-24-2009 01:14 PM

Cevap : » Felsefe
 
Felsefenin Belli Başlı Disiplinleri

Sitemizde ele alacağımız belli başlı felsefe disiplinlerini ve bunların özel ilgi alanları ve problemlerini de burada saymış olacağız.

Bunlar sırasıyla; bilgi teorisi veya bilgi felsefesi, bilim felsefesi, varlık felsefesi veya ontoloji, sonra sırasıyla birer değer felsefesi disiplini olarak ele alınması gereken ahlâk felsefesi, siyaset felsefesi, sanat felsefesi veya estetik ve sonuç olarak da din felsefesi disiplinleri veya dallarıdır.

Bu arada yukarıda sayılan disiplinlerden başka disiplinlerin, örneğin hukuk felsefesi, dil felsefesi, toplum felsefesi gibi disiplinlerin de felsefenin belli başlı disiplinleri içinde yer aldığını belirtelim.



Felsefe-Bilim İlişkisi

Felsefe bilimle çeşitli ortak özellikler paylaşır:

a) Her ikisi de genel olarak akıl adına konuşurlar ve kendilerini akla dayanan gerçeklerle haklı kılmaya çalışırlar,

b) Her ikisi de kavram ve soyutlamalar kullanarak ilke ve yasalara varmak isterler, genellemeler yaparlar.

Öte yandan onlar arasındaki farklılıkları da şu genel başlıklar altında toplamak mümkündür:

1) Bilimin kavram ve soyutlamaları felsefeninkilere göre daha az geneldir ve özel alanları konu alır,

2) Felsefenin hem olguları hem de değerleri ele almasına karşılık bilim ancak olgularla veya ancak bir olgu olarak değerlerle ilgilenir (insan bilimleri veya sosyal bilimler); değerler, anlamlar, idealler, erekler böyle olmaları bakımından bilimin konusu olmazlar. Daha basit bir değişle bilim ele aldığı konular üzerinde iyi, kötü, doğru, yanlış, haklı, haksız vb. türünden değer hükümleri veremez, onlara erekler, idealler, anlamlar yükleyemez,

3)
Bilimin önermelerinin doğrulanabilmelerine (tahkik edilme, verification) karşılık felsefenin önermeleri dar anlamda doğrulanamazlar. Bilime dayanarak hesaplamalar yapıp öndeyilerde (prediction) bulunma imkânına sahip olmamıza karşılık felsefede böyle bir şey söz konusu değildir,

4) Bilimsel araştırma ve buluşlar yapma yöntem ve usullerin belli ve öğretilebilir olmalarına karşılık felsefenin filozof tarafından bile üzerinde uzlaşılan belli ve standart bir araştırma, düşünme yöntemi belli değildir. Değim yerindeyse her filozofun kendine has bir felsefe yapma yöntemi vardır. Bu durum Kant'ın "felsefe değil, felsefe yapmak öğrenilebilir" yönündeki ünlü sözünün doğru olmakla birlikte felsefe yapmayı öğrenmenin, bilim yapmayı öğrenmekten çok daha zor olduğu konusunda bizi uyarmalıdır,

5) Bilime dayanarak bilimin uygulaması olan teknolojiler yaratabilmesine karşılık felsefede yine böyle bir imkân mevcut değildir. Felsefe bir düşünme (nazar, theoria) ve eylemdir (amel, praksis), bir yapma, meydana getirme (sanat, tekhne) değildir. Dolayısıyla ondan bilimden olduğu gibi bir tekniğin, teknolojinin, sanatın, sanayinin çıkması mümkün değildir.

Sonuç olarak felsefe bilim değildir ve felsefede bilimde olduğundan daha büyük ölçüde "yaratıcı zeka"ya, bilgi birikimine, seziş ve duyuşlara ihtiyaç olduğundan söz edilebilir.

Şengül Şirin 04-24-2009 01:14 PM

Cevap : » Felsefe
 
Felsefenin Yararı Nedir?

Felsefenin yararı veya gerekliliği onun toplumsal-kültürel işlevi ve felsefenin tarihsel gelişimi ile ilgili olarak birkaç şey söylemek gerekir. Mongolfier kardeşler icat etmiş oldukları balonla ilk uçuşlarını yapmak istedikleri sırada gösteriyi izlemek için meydanda toplanan seyirciler arasından biri yanında bulunan tonton tavırlı, yaşlı, saygıdeğer bir baya dönerek biraz saf bir tavırla şu soruyu sorar: "İyi de bu ne işe yarıyor bayım?" Sözü edilen yaşlı bay - ki o sıralarda Fransa'yı ziyaret etmekte olan ünlü Amerikalı bilgin ve siyaset adamı Benjamin Franklin'dir - aynı ölçüde hoşgölürü bir şekilde gülümseyerek şu cevabı verir: "Yeni doğmuş bir bebek ne işe yarar bayım?"

Kanımızca bu cevap, felsefenin ve aslında daha genel olarak diğer temel kültürel etkinliklerin son tahlilde ne işe yaradıkları sorusuna verilebilecek en güzel ve en anlamlı cevaptır. Konuya bir işe yaramak açısından baktığımızda en çok işe yaradığı düşünülen bazı etkinliklerimizin bir işe yaramadığını da görebiliriz. Örneğin bilim bile çoğu kez bir işe yaramaz.

Felsefe; insanı insan yapan ve bir hiç olmaktan kurtaran araştırma ruhunun, anlamlandırma, yorumlama ve değerlendirme etkinliğinin, önemli sorular sorma ve onlara ciddi olarak cevaplar arama özelliğinin, erdemli olma ve mutlu yaşama talebinin, kısacası bilgeliğe ulaşma özleminin en hakiki ifadesidir.

Şengül Şirin 04-24-2009 01:16 PM

Cevap : » Felsefe
 
MERKEZÎ FELSEFİ AKIMLARIM




Bilgi Felsefesi Nedir?

(Epistemoloji Nedir?)


Tarihsel Bakış


Bilgi edinme, bilme ve öğrenme insanın en temel güdülerinden ve onu diğer canlılardan ayıran en temel özelliklerindendir. Bu güdüler, insanın ortaya çıkmasından itibaren her yerde ve her zamanda insanın aktivitelerini temelden etkilemiştir. Yani bilgi edinmenin, dolayısıyla da bilginin tarihi, insanlık tarihi kadar eskidir.

Felsefenin ilk ortaya çıktığı dönemlerde (M.Ö. 7. yüz yıl; Yunan düşüncesi) insanlar ilgilerini bilginin öznesine değil, nesnesine yoğunlaştırmışlardır. Bu da demektir ki felsefenin ilk dönemlerinde insanlar "bilen özne" ile değil de "bilginin konusu olan nesne" ile ilgilenmişlerdir.

Miletos Okulu'nun kurucusu olan Thales, her şeyin arkhesinin, yani ana maddesinin "su" olduğunu söylemiştir. Aynı şekilde Anaksimandros, her şeyin arkhesinin sonsuz ve sınırsız olan "aperion", Anaksimenes ise "hava" olduğunu söylemişlerdir.

İşte bunlar, nesne üzerine yoğunlaşan ve yorum yapan düşünce insanlarıdır.

Herakleitos, Parmenides, Demokritos ve Anaksagoras gibi ilk dönem Yunan filozofları bilginin imkanı, kaynağı, sınırları ve ölçütlerine ilişkin ilk soruları, şüpheleri ve tartışmaları ortaya çıkarmışlardır.

Sonuç olarak "bilgi" konusunun, felsefî düşüncenin gündemine gelmesi; sofistler, Sokrates ve onu takip eden Platon ve Aristoteles gibi büyük filozofların döneminde olmuştur.

Bilgi felsefesinin tarihsel gelişimine biraz göz gezdirdikten sonra, şimdi bilgi felsefesinin içeriğine değinilebilecektir.



Bilim Felsefesi Nedir?
Bilim felsefesi genel anlamda; bilimin ne olduğu, bilimsel düşüncenin yapısı, bilimsel yöntemlerin işlevselliği, bilimsel sonuçların özellikleri, bilimin değeri ve bunlar gibi bilim hakkında sorulabilecek sorulara cevap arayan felsefi yaklaşımın adıdır. Yani bilim felsefesi, bilimin üstüne düşünmektir.

Felsefenin ilk çağında felsefeye katkı sağlayan düşünürler, o dönemin felsefi düşünsel yapısını, bizim şimdiki zamanda anladığımız bilimsel düşünsel yapıya benzer nitelikte görmekteydiler. Yani onlar felsefeyi, doğanın bilgisine ulaşabilmeye yarayan bir araç olarak kabul etmekteydiler. Mesela Demokritos, yaklaşık iki bin beş yüz yıl önce günümüzdeki atom anlayışının ilk düşünsel yapısını ortaya koymuştur. Bu bağlamda, var olan bir şeyin sonsuza kadar bölünemeyeceğini; çünkü sonsuza kadar bölünen bir şeyin en son kertede herhangi bir büyüklük meydana getiremeyeceğini belirterek bu bölünmenin bir yerde durması gerektiğini vurgulamış ve bölünen şeyin en son kertede artık bölünemez bir halinin mevcut bulunması gerektiğini belirtmiştir. Demokritos'un bu tanımı da şimdiki kaynaklarda bahsedilen atom parçacığına yaklaşık bir anlam taşımaktadır.

Felsefe, ilk çağ boyunca bizim bugün bilimden anladığımız şeyden daha farklı biçimde anlaşılmamıştır. Sonuç olarak Aristoteles, bugün bağımsız bilimler olarak tanımlanan fizik, matematik ve astronomi gibi bilimleri sadece felsefenin birer dalı olarak görmüş ve tanımlamıştır. Hatta Newton, bilimsel görüşlerini kaleme aldığı kitabına, "Doğa Felsefesinin Matematik İlkeleri" ismini vermiştir. Yani Newton bile felsefe ile bilimi ayırmamıştır. Felsefe ile bilim arasındaki ciddi ayrım, 19. yüzyılda kesin olarak yapılmaya başlanmıştır. Günümüzde ise felsefe ile bilim arasındaki ilişki, bu iki alan birbirinden ayrı birer alan olarak ele alınarak araştırılmaya devam etmektedir.

Bilimin felsefenin bir konusu olması ve hatta bu konunun belirli bir zaman içinde felsefenin bir alt disiplini olması söz konusudur. Tarihsel bir açıklama olarak bilimin felsefenin içinden doğup geliştiği genel bir şekilde belirtilmektedir. Daha sonra bilimin bir bilinç formu olarak ayrılmasından sonra da bilim felsefe ilişkisi süregelmiştir. Bilim, felsefeden ayrılarak kendi içinde birçok alt dala bölünmüştür. Bu bağlamda her bilim dalı, varlığın farklı bir yanını kendisine inceleme konusu yapmış ve farklı bilim dalları ortaya çıkmıştır. Bu bağlamda örneğin fizik cansız nesnelerin ve astronomi de göksel olayların doğasını inceleyen aynı birer bilimsel alt dal olarak kabul görmüştür. Aynı şekilde yine 19. yüzyılda, sosyal bilimler olarak adlandırdığımız sosyoloji, psikoloji, tarih ve ekonomi de kendilerine özel birer varlık alanını bilimsel anlamda kabul ederek felsefeden kopmuştur. Bilim felsefesi özellikle bu ayrımın sonrasında felsefenin bilim üzerine düşünmesinin bir sonucu olarak doğmuştur.

Bilim kendi başına kendi anlamını bilemez, böyle bir bilme çabasına yöneldiği anda bilimin bilimini yapmaya çalışmış olur. Bu anlamda bilim felsefesi, bilimin yerini, anlamını ve kuramsal konumunu belirlemek üzere yürütülen felsefe içi çalışmaların bütünlüğüdür. Bilimin felsefeden ayrışmasından sonra felsefenin bilim üzerine düşünmesi bilim felsefesinin içeriğini oluşturmaktadır. Özetle bilim felsefesi, bilimsel düşünce ve yöntemlerin mantıksal ya da kuramsal bir çözümlemesini vermeye çalışır.

Bilimlerin felsefeden ayrılmaları, sadece konu ve inceleme alanlarındaki ayrılıklar olarak gerçekleşmemiştir. Bu durumda, bilim ile felsefe arasındaki temel ayrım, konudan çok yöntem farklılaşması olarak karşımıza çıkmaktadır. Örneğin felsefenin yöntemi tutarlı ve sistemli bir düşünme ise, bilimin yöntemi gözlem yapma, varsayımda bulunma ve bu varsayımı doğrulama şeklindedir.

Sonuç olarak bilim felsefesi; bilimin ne olduğunu, bilimsel kuramların özgül yapısını, bilimsel bilginin epistemolojik statüsünü, bilimsel yöntemlerin anlamlarını, bilimsel bilginin nesnesini, bilimin gelişiminin anlamını ve en genel anlamda bütün bilimin konumu, gelişimi ve iç yapısını değerlendiren, bunu kuramsal düzlemde ortaya koymaya çalışan felsefi disiplindir.

Şengül Şirin 04-24-2009 01:17 PM

Cevap : » Felsefe
 
Varlık Felsefesi (Ontoloji) Nedir?

Felsefi anlamda var olan şey, ağaç ve ateş gibi canlı veya cansız bir madde de olabilir, düşünme ve sezme gibi ruhsal bir şey de... Aynı şekilde varlık, inanç gibi manevi bir şey de olabilir. Kısacası felsefe için varlık; fiziksel, zihinsel veya ruhsal olarak kabul görebilir.

İşte bu varlık alanlarının barındırdığı varlıkların en temel ve kendilerine özgü yanlarını soruşturan inceleme ve düşünme biçimine, varlık felsefesi veya ontoloji denilmektedir. Yani varlık felsefesi veya ontoloji; en genel anlamda var olan şeyleri, varlıkların temellerini ve varlıklar arasındaki esas bağları sorgulayan felsefe dalıdır.

İsminden de anlaşılacağı üzere varlık felsefesinin konusu, varlıktır. Varlık felsefesi bu bağlamda; varlık var mıdır, varlık varsa bu nasıl oluş biçimi nasıldır, varlık yalnızca fiziksel olarak mı vardır, maddi varlığın dışında tinsel varlıklar da var mıdır ve varlığın nitelikleri nelerdir gibi sorulara cevap aramaktadır? Felsefe bu sorgulamalarla, varlığı ve var olanla ilişkili olayları, bir bütün olarak açıklamaya çalışır. Bu çalışmanın ulaşmak istediği sonuç, tüm varlık dünyasını yöneten ilkeleri bulmak ve açıklamaktır.





Ahlak Felsefesi Nedir?
Ahlak, Arapçadan Türkçeye geçen ve Türkçede; bir toplum içinde kişilerin uymak zorunda oldukları davranış biçimleri ve kuralları anlamına gelen bir kavramdır. Genel anlamda ahlak ise toplum içinde oluşan geleneklerin, değerlerin ve kuralların oluşturduğu; herhangi bir bireyin, herhangi bir grubun ya da bütün toplumun doğru veya yanlış, iyi veya kötü davranışlarını belirleyen, yönlendiren ve şekillendiren sistemsel yapıya verilen addır.

Ahlak, tek bir yapıya bağlı kalmak zorunda değildir. Bu bağlamda; iş ve aile ortamında, siyaset arenasında ve hatta yaşamın bütün alanlarında ahlaktan söz edilebilir. İşte ahlak felsefesi, ahlaktan söz edilebilecek bütün alanlarda, ahlakı açıklamaya ve değerlendirmeye çalışan felsefi soruşturma dalıdır.

Ahlak felsefesi, insan yaşantısındaki değerler, kurallar, yargılar ve temel düşüncelerle ilgilenir. Yani ahlak felsefesi en genel anlamıyla, insan yaşantısının ahlaki boyutunu ele alır ve değerlendirir; insan davranışlarını ve bu davranışların doğru mu, yanlış mı; iyi mi, kötü mü olduğu sorularına cevaplar arar.

Ahlak Felsefesinin Konusu

1. Ahlak felsefesi, insan eylemlerini ve bu eylemlerin dayandığı ilkeleri konu alan felsefi disiplindir.

2. Ahlak felsefesi; ahlak alanında hakim olan ilkeleri, "iyi"nin ve "kötü"nün ne olduğunu, ahlaklılığın ne anlama geldiğini sorgular.

3. Ahlak felsefesi, ahlak hayatı üzerinde sistemli bir biçimde düşünme ve soruşturmadır.

4. Her bilgi dalının kendine özgü kavramları ve özel terimleri vardır. Ahlak felsefesinin de "iyi", "kötü", "özgürlük", "erdem", "sorumluluk", "vicdan", "ahlak yasası", "ahlaki karar", "ahlaki eylem" gibi kendine özgü kavramları vardır.

Şengül Şirin 04-24-2009 01:20 PM

Cevap : » Felsefe
 
GENEL FELSEFİ YAKLAŞIMLAR
,


Analitik Felsefe Akımı
Nedir?

Analitik felsefe akımı, 1900'lü yılların geleneksel düşünce sistemlerini eleştirerek kurulan ve felsefesini bu yönde geliştiren bir felsefe okuludur.

Bu akım, analitik felsefe dışında; Analiz, Oxford Felsefesi ve Cambridge Analiz Okulu gibi adlarla da anılmaktadır.

Analitik Felsefe Akımının Kurucuları ve Üyeleri

Analitik felsefenin kurucuları Cambridge filozofları G.E.Moore ve Bertrand Russell'dir. Bu filozoflar; Gottlob Frege, Ludwig Wittgenstein, Rudolf Carnap, Kurt Gödel, Karl Popper, Hans Reichenbach, Herbert Feigl, Otto Neurath ve Carl Hempel gibi isimlerden etkilenmişlerdir.

Russell ve Moore'u İngiltere'de C. D. Broad, L. Stebbing, Gilbert Ryle, A. J. Ayer, R. B. Braithwaite, Paul Grice, John Wisdom, R. M. Hare, J. L. Austin, P. F. Strawson, William Kneale, G. E. M. Anscombe ve Peter Geach; Amerika'da ise Max Black, Ernest Nagel, C. L. Stevenson, Norman Malcolm, W. V. Quine, Wilfrid Sellars ve Nelson Goodman Avustralya'da A. N. Prior, John Passmore ve J. J. C. Smart takip etmişlerdir.

Analitik Felsefe Anlayışı

Analitik felsefe Hegel kökenli "Mutlak Gerçeklik" kavramı ve idealist sentezine karşı bir reaksiyonu temsil eder. İdealist felsefede; gerçeğin görünüşlerden büsbütün bağımsız olduğu ve felsefenin de bu bağımsız alanla ilgilendiği kabul edilmekteydi. Analitik felsefede ise felsefenin işlevinin duyularımızdan bağımsız olduğu varsayılan veya inanılan alanla ilgili spekülasyon yapmak değil, bilgi dediğimiz şeyin hangi anlamda bir bilgi olduğunu lingüistik araştırmalarla analiz etmek ve felsefeden entelektüel kargaşa veya yanlış anlama gelen ve hatta yanlış sorulan soruları ayıklamak olduğunu kabul edilmektedir.

Analitik Felsefe Hakkında Ek Bilgiler

Analitik felsefe pozitivizmin 20. yüzyılda çağdaş bir görünüm almış şeklidir. Neo-pozitivizm ya da mantıkçı pozitivizm olarak da bilinen bu anlayışa göre felsefenin asıl uğraş alanı dildir.

Bu yaklaşıma göre felsefe; varlık, değer ve tanrı üstüne doğruluğu test edilemeyen öğretiler öne sürmemelidir. Felsefenin görevi dildeki kavramları çözümlemektir. Bu felsefe anlayışına göre bilime dayanan bilgi doğru bilgidir. Bir bilginin doğru olup olmadığını anlamak için de bilginin analizi gerekir. Bu amaçla bilimin kullandığı önermelerin kuruluşu ve yapısı incelenir. Bu da dil analizidir.

Analitik felsefeye göre felsefede ortaya çıkan sorunlardan birisi bulanık mantıksal çıkarımlar; diğeri değişik anlamları olan sözcüklerin bir birine karıştırılmasıdır. Bu nedenlerden kaynaklanan sorunları çözmek için de bulanık mantıksal çıkarımlar yerine açık-seçik mantıksal çıkarımlar oluşturmak ve tek anlamlı sözcüklerden oluşan yapay bir dil sistemini kurmak gerekir.

Bu akımın başlıca temsilcileri; Ludwig Witgenstein, Moritz Schlick, Rudolf Carnap ve Hans Reichenbach’tır.

Şengül Şirin 04-24-2009 01:21 PM

Cevap : » Felsefe
 
Akademia Nedir?

- Kavramlar ve Tanımlar

Akademia, bir terim olarak milattan önce 387 yılında Platon tarafından bir felsefe okulunun ismi olarak kullanılmıştır. Bu terim, günümüzdeki "üniversite" kavramını oluşturan bileşenlerden birisi olan "akademi" terimine öncülük ve işaret etmektedir.

Akademia bir okul olarak ise Platon tarafından kurulan ve girişinde "Matematiksel olanı kavramamış olan, buraya girmesin! (Ageometretos medeis eisito!)" yazısı bulunan felsefe okuludur. Okulun girişinde bulunan bu metin, Akademia'nın matematiksel ve akılcı bir düşünceyle temellendirildiğine işaret etmektedir.

- Akademia Felsefesi, Akademia'nın Düşünsel Düzlemi


Platon, öğretmeni olan Sokrates'in izinden giderek batı felsefesini bugün bile şekillendirmekte olan önemli bir felsefe ekolünün kurucusu olmuştur. Bu ekol, aynı zamanda felsefe tarihinin en önde gelen okullarından birisi olan Akademia Okulu'nun ekolüdür.

Akademia ekolü, kuruluş döneminde materyalist düşünceye yönelmiştir. Daha sonraları, Arkesilaos ile birlikte okulun düşünsel yönü de "kuşkuculuk"a doğru kaymıştır. Bu dönemden sonra "Kuşkucu Akademia"nın en önemli düşünürleri olarak Arkesilaos ve Karneades ön plana çıkmışlardır.

- Akademia'nın Tarihsel Çerçevesi

Atina'nın kuzeybatısında, bahçeler içinde bir beden eğitimi okulunu satın alan Platon burada Akademia ismini vereceği okulunu kurmuştur. Platon aynı zamanda kendi felsefe yaşantısının en önemli dönemlerini de bu okulda geçirmiştir. Platon'un en önemli eserlerini hayata geçirdiği Akademia Okulu, daha sonraları Platon'un ardılları olan Arkesilaos, Karneades ve Larissalı Philton gibi filozoflar tarafından da yaşatılmış ve Platon felsefesini bütün düşünce dünyasına yaymıştır.

Akademia, yüksek düzeyli kapsayıcı etkisini batı felsefe dünyası üzerinde bugün bile bütün canlılığı ve güncelliğiyle hissettirmektedir.

Platon'a göre onun Akademia'da yetiştirdiği insanlar ileride Yunan şehirlerinde siyasi liderlik yapacak ve politika düzeleceklerdir.

Akademia Okulu düşünce dünyasında çok uzun bir sürece büyük bir önem arz etmiştir. Platon'un ölümünden sonra ise okul gerçek etkinliğini yitirmeye başlamıştır. Platon'dan sonra okulun liderliğini yürüten Speussippos, Ksenokrates, Krates gibi isimler Platonun felsefesine ek bir şeyler katamamışlardır. Daha sonraları, Arkesilaos'la birlikte okulun "Yeni Akademia" diye bilinen ikinci dönemi başlamıştır. Arkesilaos, doğruyu bilmenin olanaksız olduğunu söyleyerek Platon'un görüşleri ile taban tabana zıtlaşmış ve ona karşıt bir görüş ortaya çıkarmıştır.

Akademia, aynı zamanda "Akademos" olarak da bilinmektedir.

Bugün kullandığımız ''akademi'' terimi Akademia'dan gelen bilim ve sanat topluluklarını ifade etmektedir.

Şengül Şirin 04-24-2009 01:22 PM

Cevap : » Felsefe
 
Deneycilik Nedir?

John Locke, klasik bir deneyci filozof örneğidir. Locke, bilginin özelliği ve kaynağına ilişkin "İnsan Zihni Üzerine Bir Deneme" adlı kitabında zihni "üzerinde hiçbir yazı bulunmayan, hiçbir tasarıma sahip olmayan beyaz bir kağıt"a benzetmiştir. Peki zihin, bu tasarımları ve düşünceleri nasıl elde etmektedir? Locke, bu soruya "deneyden gelir" diyerek cevap vermektedir.

Locke, zihni deney öncesinde içinde hiçbir şey bulunmayan boş bir levhaya (tabula rasa) benzetir. Ona göre bilginin bütün kaynağı deneyde, gözlemde ve duyuların kullanımıyla zihne gelen verilerde bulunmaktadır. Başka bir deyişle Locke için "insan zihninde doğuştan gelen hiçbir bilgi mevcut değildir" ve her bilginin kaynağı ve aracı, deneydir. Felsefe terminolojisinde, kaynağı deney olan bilgilere "a posteriori bilgiler" denilmektedir. Yani Locke'a göre bütün bilgiler, "a posteriori"dir.

İşte deneycilik, bilginin kaynağını ve sınırlarını tamamen deneye ve deneyime indirgeyen, hiçbir bilginin insan zihninde doğuştan var olmadığını kabul eden felsefi düşünce sistemidir.




Devlet Felsefesi Nedir?

Siyaset felsefesinin bir dalını meydana getiren ve toplumsal yaşamla devletin doğuşunu, doğasını ve anlamını araştıran, insanlarla insanların içinde yer aldıkları siyasi örgütlenmeler arasındaki ilişkileri inceleyen felsefe dalıdır.

Devlet felsefesi tarihinde, devlet şu şekillerde anlaşılmıştır:


1. Doğal bir kurum veya organizma olarak. Bu yaklaşımın klasik temsilcisi Platon'dur. O, devleti büyük ölçekli bir insan ya da organizma, bireyin bir devamı olarak görür ve bu durumun bir sonucu olarak da, sırasıyla akıl, can ve iştihadan oluşan üç parçalı ruh anlayışını aynen devlete yansıtır. Buna göre, o devletin temelini insan doğasında bulmaktadır.

2. Devletin, yönetimde bulunanlardan ayrı olan, fakat yöneticilerin karar ve ehliyetleriyle gelişmesine katkıda bulundukları bir kurumlar ve hizmetler sistemi olduğunu dile getiren Aristotelesçi devlet anlayışı. Bu çerçeve içinde, Aristoteles'te, devletin asıl amacı, yurttaşların maddi bakımdan refaha ulaşmaları, ama daha çok ahlaki bakımdan gelişmeleri ve olgunlaşmalarıdır. Devlet, bu amaç için vardır. Yani, ona göre, devlet yönetimleri kendi başlarına iyi ya da kötü değildir, ancak söz konusu amacı gerçekleştirebilmesine göre, iyi ya da kötü devlet vardır.

3. Yapma bir varlık ve araç olarak devlet. Klasik temsilciğini Rousseau, Hobbes ve Locke'un yaptığı bu anlayışa göre, insan mutlak bir özgürlük durumu içinde var olamaz. Mutlak bir özgürlük durumunda, insanı dışarıdan belirleyen ve sınırlayan hiçbir güç olamayacağından, her insan neyin iyi olduğuna kendisi karar verir ve kendi çıkarlarını hayata geçirmeye çalışır. Bu ise, tam bir çıkar çatışmasına, hatta insanlar arasında bir savaşa yol açar. Fakat böyle bir durum, tüm insanlara zarar vereceğinden, insanlar bir araya gelerek, aralarında bir sözleşme yaparlar. İnsanlar toplum sözleşmesi adı verilen bir uzlaşma ve anlaşmaya dayanarak, ortak iradelerini temsil edecek bir gücü, kendileri için hakem ve yönetici olarak tayin ederler. Buradan da anlaşılacağı gibi, söz konusu anlayışta devletin doğal bir temeli yoktur. Bu yaklaşımda devlet, insanları birbirlerine karşı koruyacak ve kendilerini geliştirmelerine imkan verecek bir araç olarak ortaya çıkar.

4. Devleti, kendi irade, ehliyet, yeteneği, ve amaçları olup, bir üniversiteye benzetilebilecek cisimleşmiş bir kişi, dünyadaki ilahi düşünce, milli bir ruh olarak gören Hegelci devlet anlayışı. Devletin içeriğini milli ruhun meydana getirdiğini öne süren Hegel'e göre, milli ruh, din, hukuk, bilim, sanat, sanayi gibi türlü özel alanlara ayrılır.

5. Devletin, devleti kontrol edenlerin, gücü elinde bulunduranların çıkar ve tercihlerinden hareketle politikalar üreten bir tür yönetim makinesi olduğunu, toplumdaki egemen sınıfın çıkarlarına hizmet ettiğini dile getiren Marksist devlet görüşü. Söz konusu anlayışa göre, devlet sınıflara bölünmüş olan topluma sıkı sıkıya bağlıdır. Bu çerçeve içinde devlet, sosyal mücadeleyi, sınıf savaşını yavaşlatan, ona engel olan, ekonomik bakımdan üstün durumda olan, üretim araçlarına sahip bulunan sınıfın baskı aracıdır.

Şengül Şirin 04-24-2009 01:22 PM

Cevap : » Felsefe
 
Dil Felsefesi Akımı Nedir?

Dil felsefesi, dilin varlık-yapısı ve bu varlık-yapısının başka varlık-alanıyla olan ilgisini, dilin hayatla ve sübjektif-sferle olan bağlarını ve dilin insan için taşıdığı anlamlar üzerine araştırmalar yapan felsefe dalıdır.

Yüz yıllık bir geçmişi vardır ama dil eski çağlardan beri filozofların ilgisinin çeken bir konu olmuştur. Yunan dünyasında adlarla adlandırılan nesneler arasındaki ilişki önemli tartışma konularında biridir(1). Felsefe tarihinin dille ilgili en eski tartışması olan bu tartışmada bir taraf, bu ikisi arasındaki ilişkinin doğal olduğunu, adların adlandırdıkları şeylerin özünü yansıttıklarını, bunu da adlandırdıkları şeyleri sesler aracılığıyla taklit ederek yaptıklarını ileri sürer. Felsefe tarihinde Pythagoras'a kadar geri götürülen bu doğalcı görüşe karşılık, Demokristos'a kadar götürülen karşı görüş uylaşımcılık, bu ilişkinin uylaşımsal olduğunu, adların nesnelere rastgele verdiklerini ileri sürer. Platon'un Kratylos(2) diyalogunda ayrıntılı bir biçimde işlediği bu tartışmanın arkasında, aslında, Eskiçağlardan bugüne sürekli sorulan bir soru vardır: Dil ile dünya arasındaki ilişki nedir? Aristoteles ile Ortaçağ filozoflarının düşünmenin yapısını, Aydınlanma dönemi filozoflarının bilginin kaynağını ve bilme yetisinin sınırlarını araştırırken değişik biçimlerde sordukları soru bundan başka bir soru değildir aslında(3).

Ne var ki, Eskiçağdan 20. yüzyılın başlarına dek, Frege ile Russell'ınkiler içinde olmak üzere, yapılan bütün araştırmalar, doğrudan doğruya dilin yapısını anlamak için yapılmış araştırmalar değildir. Dolayısıyla onları dil felsefesi araştırmaları görmek görmek yanlış olur. Doğrudan doğruya dilin kendisinin bir sorun olarak görülmesi Frege ile Russel'ın çalışmalarının, felsefenin dili konu edinen ayrı bir alanı olarak dil felsefesinin doğuşu ise Ludwig Wittgenstein'ın ilk dönem çalışmalarının bir sonucudur.

Dil felsefesinin yüz yıllık kısa tarihinde yanıtı aranan iki ana soru vardır. Bu iki ana soru filozofların dil felsefesi tarihi içinde ele aldıkları iki ana soru olma ötesinde, dil felsefesinin iki ana sorusudur. Bryran Magee'nin bakışıyla(4), dil kullanıldığında karşımıza çıkan iki uçtan, yani üzerine konuşulan dünyayı gösteren 'özne' ucundan çıkan iki ana sorudur bunlar. Tarihsel olarak bakıldığında başlangıçta(5) ele alınıp yanıtı verilmeye çalışılan soru 'nesne' ucundan çıkar ve felsefe tarihinin o eski bildik sorusunu sorar: Dil ile dünya arasındaki ilişki nedir? Ancak bu sorunun yanıtını arayanlar bununla yetinmezler, bir de ikisi arasında kurdukları (ya da götürdükleri) ilişkiden bir anlam kuramı türetirler. Frege ile Russel, ilk dönem çalışmalarıyla Wittgenstein, başta Carnap olmak üzere mantıkçı pozitivistler, günümüzde Willard van Orman Quine ile Donald Davidson bu çizgide ürün veren kişilerdir(6).

Dil kullanımında 'özne' ucundan soruya gelince, bu 50'li yıllarda sorulmaya başlayan, dilsel davranışın nasıl bir davranış olduğu sorusudur(7). Dilin kullanım yönüne dikkat çekmesi ve dili bir insan davranışı olarak incelemenin öneminin vurgulaması bakımından ikinci dönemindeki Wittgenstein ile de ilişkilendirilebilecek bu çizgi, dil ile dünya arasındaki ilişkinin ne olduğu sorusunun yanıtını aradıkları bu sorunun bir parçası olarak görür ve dilin dünyasıyla ilişkisini, dilse davranışı yöneten kurallarının belirlediğini ileri sürer. Bu çizginin önemli bir özelliği de dilsel davranışı yöneten kuralları ortaya çıkarmaya yönelik araştırmayı, anlam sorunun çözümüm olarak görmesidir. John L. Austin ile John R. Searle bu çizgide yer alan kişilerdir.

KAYNAKLAR

1. Bu, Eskiçağda yalnız Yunanlı filozların değil, Hintli dilbilimcilerin de önemli tartışma konusundan birdir. Eski hint dünyasındaki bu tartışmanın kısa bir özeti için bkz., Johannes Bronkhorst, 'Language, İndian Theories of' Edward craif (yay.), Rouledge Encyclopedia of Philosophy (Londra- New York: Rotledge, 1998), VIII. cilt, s 379-384

2. Diyalogun iki ayrı çevirisi vardır: Suat Y. Baydur çevirisi (Eflatun, Kratylos. İstanbul: Maarif Matbası, 1944) ile Teoman Aktüel çevirisi (platon, Diyaloglar 1. İatanbul: Remzi Kitabevi, 1982; 189-260)

3. Eskiçağdan 19 yüzyılın sonuna kadar felsefe tarihindeki bütün bu gelişmelerin ayrıntılarına toplu bir bakış için özellikle bkz., Norman Kretzmann, 'Sementics, History of', Paul Edwards (yay.), The Encylopedia of Philosophy, (New York: Macmillan Comapany and Free Press, 1967), VII. cilt, s 358-406. Ayrıca bkz., Christopher Shields, 'Language, Ancient Philosophy of'; Zoltan Gendler Szabo, 'Language, Medieval Theories of', Edward Craig (yay), Routledge Encyclopedia of Philosophy (Lodra-Nwe York: Routledge, 1998), VII. cilt, s 356-361;371-379:389-404.

4. Bkz., B Magee, Yeni Düşün Adamları, s 289.

5. Frege'yi başlangıç alırsak 19. yüzyılın sonunda, Wittgeinstein'ı başlangıç alırsak 20'li yılların başında.

6. Türkiye'de de Teo Grünberg Anlam Kavramı Üzerine bir Deneme(Ankara Üniversitesi DTCF Yayınları, 1970= başlıklı yapıtıyla bu çizgide yer almaktadır.

7. Dili bir kavrayış olarak alıp çözümlemek ne ilk kez 50;lerde yapılan bir şeydir, ne de yalnızca felsefecilerin yaptığı bir şeydir.Söz gelişi 30'lu yıllarda dilbilimci Leonard Bloomfield,, 50'li yılardaruhbilimcicharles Osgood da bunu yapar. 40'lı yıllarda da felsefeci Charles Morris ile C. L. Stewanson'un yaptığıda budur.Ancak 50'li yılarındaki sözü edilen çözümlemelerle bütün bu anılan kişilerde karşımıza çıkan çözümlemeler arasında önemli bir fark vardır. İlk sözü edilen çözümlemelerde dil herhangi bir davranış olarak değil, kendine özgü yapısı olan bir davranış olarak alınırken, ikinicilerde dilsel davranış ruhbilimin o bilinen klasik davranış modeline indirgenerek uygulanaran ve tepki kavramlarıyla açıklanmaya çalışılmaktadır. Bkz, William P. Alston, The Philosophy of Language (Englewood Cliff, N. J.: Prentice Hall, 1965), s 25-31; Arda Denkel, Anlamın kökenleri (İstanbul: Metis Yayınları, 1984), II. Bölüm.


Şengül Şirin 04-24-2009 01:23 PM

Cevap : » Felsefe
 
Doğa Felsefesi Nedir?

Doğa felsefesi, felsefe tarihinde ilk çağ Yunan felsefesinin başlangıcında merkezi tema olarak doğanın ele alındığı felsefe yönelimidir, daha sonra çeşitli biçimlerde sürmüş, yeni nitelikler kazanmış ve yeniden değerlendirilmiştir.

Doğa Felsefesinin Ana Problemleri

Var olanların nedenin ne olduğunun araştırılması ve bu yönelimle doğanın düşüncenin temel meselesi olarak düşünülmeye başlanması doğa felsefesinin çerçevesini oluşturmuştur. Din ve mitolojinin dışına çıkarak var olanların ve nedenlerinin araştırılmasını başlatan Thales olmuştur.

Thales bu anlamda felsefenin babası sayılmakta ve onunla başlayan felsefi düşünce de doğa felsefesi ya da varlık felsefesi olarak değerlendirilmektedir. Thales'i Anaximandros, Anaximenes gibi isimler izlemiştir. Farklı şekillerde içeriklendirmiş olmakla birlikte, doğa filozofları, genel bir yaklaşım biçimini benimsemişlerdir; bu yaklaşım biçimi de, doğayı incelediklerinde karşılarına çıkan çokluk ve onun temelinde olduğunu ve ondan kaynaklandığını düşündükleri temel kaynak (arkhe) düşüncesinden kaynaklanmıştır. Doğa felsefesinin bu anlamda temel prensibi, dış dünyadaki varlıkların kendisinden doğup geldiği ilk maddenin bulunması ya da belirlenmesidir.

Thales için ana madde sudur; belirli bir maddedir. Anaksimandros bunu sonsuz olan ile değiştirir, çünkü su nitelik ve nicelik bakımından sınırlıdır; her şeyin kedisinden çıkıp geldiği kaynak sonsuz olmalıdır ona göre. Bu belirsiz ve soyut varlık ilkesini apeiron olarak belirtir. Onun öğrencisi olan Anaksimenes'te, arkhenin birlik ve sonsuzluk niteliğine sahip olması gerektiğini öne sürer; ancak buradan itibaren hocasında ayrılarak daha çok Thales'e yakın bir düşünce geliştirir. O da Thales gibi ana maddeyi belirli bir madde olarak değerlendirir; ona göre arkhe havadır. Hava hem somut belirli bir varlıktır, hem de soyut sınırlanamaz bir varlıktır. Hayatın ve ruhun temel maddesidir hava.

Böylece belirli tarzda bir maddecilik anlayışı da belirginleşmeye başlar. Daha sonra bu giderek soyut düşüncelere doğru evrilecektir.

Pisagorcularda örneğin ana madde ya da varlığın temeli sayı olarak belirtilecektir. Elea Okulu'nda Bir Olan diye adlandırılan tek ve değişmez ilke öne çıkacaktır. Empedokles bu iki yöndeki gelişmeleri birleştirmeye çalışan bir ana ilke arayışında olmuştur. O temel öğelerden ya da elementlerden bahseder ve ona göre bunlar hava,toprak, su ve ateş olarak belirtilirler. Bu dört element evrenin yapısının unsurlarıdır.Onların birleşmeleri ya da dağılmalarından diğer her şey meydana gelir. Anaksagoras düzenleyici bir ilke düşüncesini de işin içine katarak oluşun temel ilkesini nous olarak belirtir.

Farklı Doğa Felsefesi Okulları

Sokrates öncesi felsefe içinde doğa felsefesi çok önemli bir yer tutar; ilk doğa filozoflarından sonra doğa felsefesinin felsefi problemini sürdüren başka okullar da meydana gelmiştir.Bunları şöyle belirtmek mümkün;

Milet Okulu: Thales, Anaksimandros, Anaksimenes.
Pisagorculuk: Pisagor
Elea Okulu: Parmanides, Zenon
Efes Okulu: Heraklitos
Atomculuk: Demokritos
Çoğulculuk Okulu: Empedokles, Anaksagoras

Bu okulların tamamı birbirinden farklı ve temelde zıt görüşlerden hareket etmiş ve birbirleriyle tartışma halinde olmuşlardır. Ancak temelde varlık problemi merkezi bir konu olarak hepsinde sürdürülmüştür. Örneğin Milet okulu temel maddenin ne olduğuna bir cevap ararken, Pisagorcular form üzerine ağırlık vermişler; Heraklitos ve Elea okulu değişim problemi ekseninde yoğunlaşmış; Çoğulcular ve Atomcular ise çokluk ve maddesellik eksenin de temel varlık ya da varlığın temeli sorununa cevaplar vermeye girişmişlerdir. Doğanın ve evrenin, bu temelde varlığın ve yaşamın temelinin açıklanması girişimi ortaya konulmuştur.

Modern Doğa Felsefesi

Ortaçağ'ın sonundan itibaren Rönesans'la birlikte hem felsefe alanında yeni bir canlanma meydana gelmeye başlamış, hem de bilimler de önemli gelişmeler kaydedilmiştir. Bu dönemde doğa bilimleriyle doğa felsefesini birbirinden ayırmak olanaklı görünmemektedir. Kopernikus ile birlikte yeni bir dünya ve evren kavrayışı ortaya çıkmış, bunun devamında doğa felsefesi yerini giderek doğa bilimleri denilen alana bırakmaya başlamıştır. Böylece doğa ve evrene ilişkin felsefi yaklaşımların, soyut arkhe arayışının yerini somut bilgiler, gözlem ve deney merkezli açıklamalar almaya yönelir. Bu süreçte özellikle ortaçağdaki doğa felsefesi anlayışıyla bir hesaplaşmaya girildiği ve doğa bilimlerinin bu hesaplaşmanın sonucunda geliştiği söylenebilir. Her alanda olduğu gibi bilimin gelişmesi, özelliklede bu gelişmenin felsefenin içinden gelerek meydana gelmesi, felsefe ile bilim arasındaki ayrımın nasıl konulacağı sorununu gündeme getirmiş, doğa felsefesi ile doğa bilimleri arasındaki ayrım konusunda bu özellikle belirgin bir sorun olarak ortaya çıkmıştır. Francis Bacon, Kepler, Laplace gibi bilgin düşünürler bu sürecin önemli isimleri olmuşlardır. Doğa felsefesi bu süreçte bir tür felsefi materyalizm biçimine de bürünmüştür.

Doğa Felsefesi ve Doğa Bilimi

Doğa felsefesi ve doğa bilimi 17. yüzyıla gelinceye kadar birbirinden ayrılan alanlar değildir; hatta bu alanlar arasında açık ayrımlar yapma konusunda süregiden sorunlar söz konusudur. Çoğu zaman ve çoğu yerde doğa felsefecisi aynı zamanda fizik ya da diğer doğal bilim alanlarıyla da ilgilenen hatta onlar üzerinde otoriteye sahip olan bir kişiydi. 17. yüzyıldan itibaren felsefe ve bilim alanları birbirinden ayrışmaya ve bilimler kendi alanlarında daha da özerkleşmeye başlamasıyla doğa felsefesiyle doğa bilimlerinin ayrışması sorunu da gündeme geldi. Bu bir anlamda iki farklı bilgi türü arasında yapılması beklenen bir ayrımdı; ancak yinede bu ayrım her zaman açık seçik değildir. Modern doğa biliminin aldığı biçim ve geldiği bilgi düzeyi, belirli bir tarihsel dönemde bu ayrımı koşullandırmıştır. Özellikle Galileo ve Newton ile bu gelişmenin ortaya çıktığı saptanabilir; belirli bir yöntemle bir anlamda bilim empirikleşiyor, gözlem ve deney önemli bir nitelikle öne çıkıyordu. Felsefe ise spekülatif bir görünüme bürünüyordu bu gelişmeler karşısında. Bu eksende giderek bir ayrışma meydana gelmiş olsa da felsefe düzeyinde doğa bilimi ile doğa felsefesini ayrıştırmanın açık ve kesin bir şekilde görünebildiğini söylemek zordur.


Şengül Şirin 04-24-2009 01:23 PM

Cevap : » Felsefe
 
Eleştirel Teori Nedir?

Frankfurt okulu tarafından geliştirilip kullanılan ve okulun genel yaklaşımını ifade eden adlandırmadır.Eleştirel teori, bu bağlamda, hem teorik araçların eleştirel bir edinimini hem de teorinin kullanımının eleştirelliğini belirtir.

Theodor Adorno, Max Horkheimer, Herbert Marcuse, Walter Benjamin ve Jürgen Habermas’ın çalışmaları, toplamda "eleştirel bir toplum kuramını geliştirmeye" yöneliktir. Aralarındaki sıralanabilecek fikir ayrımlarına rağmen okulun genel teorik eğilimi ve çalışmaları böyle bir başlıkta toplanabilir. Horkheimer, Adorno ve Habermas, rasyonalizmin ve dolayısıyla aklın bir eleştirisini yaparlar. Aklın araçsallaştırılmasına karşı bir dizi önemli eleştiriler geliştirirler. Aynı şekilde bilginin olanaklılık koşullarına yönelik felsefi ilgiyi sürdürerek bu noktada açılımlar yaparlar. Bu düşünürlerin Hegelci bir felsefi eğilimi sürdürdükleri söylenebilir. Oradan özgül tarihsel biçimler üzerine bir vurguyla Marksizm içinde Hegelci-Marksizim olarak bilinen teorinin eleştirel bir yeniden kuruluşunu yapmışlardır. Ancak her bağlamda, okulun Marksizmle ilişkisinin özgül bir nitelik taşıdığı belirtilmelidir.

Frankfurt okulu, bir yandan teorinin eleştirel edinimini yaparken, bir yandan da bununla birlikte, tüm toplumsal pratiklerin değerlendirilmesinde eleştirel bir perspektif kullanmaya yönelirler. Bu, bir anlamda, ideoloji eleştirisi içeren bir perspektiftir; iktidar ilişkilerini gizleyen ve meşrulaştıran ve dolayısıyla gerçekliğin sistematik biçimde tahrif edilmiş yorumları olan ideolojinin eleştirisini içeren bir perspektif. Okul üyeleri, toplumsal çıkarların, çatışma ve çelişkilerin düşüncede nasıl ifade edildiği ve bunların tahakküm sistemlerinde nasıl yeniden üretildiği üzerinde durmuşlardır. Bunu yaparken de, tahakkümün kökleri konusunda aydınlatıcı olacaklarını ve dolayısıyla da ideolojiyi geriletmede yol alacaklarını ummuşlardır.

Eleştirel teori, en çok Adorno tarafından vurgulandığı görülen, düşüncenin kendi içine kapanma eğilime karşı sürekli bir dikkat etme kaygısı olarak da tanımlanabilir en genel anlamda.

Eleştirel teorinin, genel bir eğilim olarak Alman felsefe geleneğinin temel kategorilerini muhafaza ettiği söylenebilir (akıl, hakikat, güzellik vs.). Ancak bunların hepsi başka bir içerik ve kullanım niteliğe bürünürler. Frankfurt okulunun geliştirdiği eleştiri ve ulaştığı sonuçların çoğunluğu bir dönüm noktası olmuş ve 20. yüzyıl düşünce tarihinde kendinden sonrasını önemli ölçüde etkilemiştir. Okulun Modernite'ye ait kavram ve kategorilere getirdiği eleştiri, bugünkü post-modern düşüncenin bir anlamda köklerini oluşturan açılımlarla doludur. Habermas, başka bir bağlamda "eleştirel teori"yi post-modernitenin dışında tanımlamaya çalışır ancak, eleştirel teorinin içerimlerine bakıldığında post-modern düşüncenin pek çok yönde Frankfurt okuluna uzandığı görülür.

Eleştirel teorinin, kapalı düşünme biçimlerini açmayı ve eleştirel yaklaşımın önünde engel olan geleneksel yaklaşım tarzlarını yıkmayı hedeflediği için, geleneksel felsefi kategorileri kullanmakla beraber, bunları yeniden formüle ederek dolaşıma soktuğu ya da başka bir düzlemde birçok teorik kategoriyi sorunsallaştırdığı belirtilmelidir. Teorinin oluşturucuları, tarihi ya da tarihselliği, bir şekilde felsefe ve toplum eleştirisinin merkezine koyarlar. Bu her şeyden önce, her tür bilginin tarihsel olarak koşullandığı iddiasını içerir. Ancak, "eleştirel teori" varsayımı bir yandan da, hakikatin, özgül toplumsal koşullardan bağımsız olarak değerlendirebileceğini ileri sürer zorunlu olarak. Horkheimer ve Adorno ve aynı zamanda Habermas, özerk bir eleştiri noktasının olanaklılığını savunmuşlardır ve zaten „eleştirel teoriye“ alan açabilmek için bu kaçınılmazdır.

Eleştirel kuramcıların çoğu, geçmişin ya da günümüzün önemli felsefeci ve toplum teorisyenleriyle eleştirel bir diyalog yoluna girmiştir. Kant, Hegel, Marx, Weber, Lukacs, Freud’un çalışmalarıyla özel olarak ilgilenmişlerdir. Bunları eleştirel bir okumayla yeniden kullanıma sokarlar. Habermas son dönem buna dil felsefesini ve hatta bilim felsefesini de dahil eder. Eleştirel teorinin post-modernizme uzanabilen yanlarına müdahale ederek ideoloji eleştirisi anlayışını korumaya çalışır.


Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.