![]() |
Sevgi,Sezgi Ve İlim
Diğer canlılardan insanı ayıran en önemli unsur ondaki esrarlı, ele avuca gelmez, keşfedici ve yapıcı özelliğidir. Ona bu özelliği veren de, kendi varlığını, kainatı ve kainattaki yerini sorgulamasıdır. Bu sorgulamayı da belli disiplinlere kavuşmuş ilimlerle yapmaktadır. Aslında ilimleri birbirinden ayırmak mümkün değildir; hepsi de insandaki merak unsurunun tatminine yöneliktir. Ancak araştırma yapılacak konunun sınırlarının belirlenmesi, kolay öğrenilebilmesi için farklı disiplinlere ayrılmışlardır. Bu disiplinlerin imkan ölçüsünde insanın bütün sorularına cevap verebilmesi için de melekelerinin tamamına açık olmaları gerekmektedir.
Birkaç yüzyıldan beri ilmi gelişme Batı aleminin tekeline girmiştir. Batı'da ilim kiliseye, yani maneviyata sırt dönerek geliştiğinden, günümüzde insanlığın ortak malı haline dönüşen ilimler sadece aklın mahsulüdürler. Halbuki insanda merak unsurunu akıldan başka sevgi ve sezgi gibi tatmin edecek melekeler de vardır. Bu melekelerin bize kazandıracağı, insanlığı zenginleştireceği hususlar birimlerle ifade edilmediği için Batı'nın modern ilim anlayışının perspektifinde yer almamışlardır. Bu da insanlığı besleyen en önemli damarı zaafa uğratmıştır. Günümüzde Batı dünyasında bir Goethe, Beethoven, bir Pascal'ın yetişmemesi de bu damarın zaafa uğramasında aranmalıdır. Modern ilimlerin sınırları son yüzyıllarda birçok bilgin tarafından belirgin bir şekilde çizilmiştir. Galileo, Kepler, Descartes'in zamanlarından beri gelişen ilmi araştırma metotlarıyla maddi dünyamızla ilgili hususlarda, ölçülebilen ve tartılabilen konularda pek çok şeyi ispatlama imkanına kavuşmuş bulunuyoruz. Ama yegane kaynağı akıl olduğu için bu metotlar insanın iç dünyasına, varlık cevherine, her an bize kendini duyuran kainattaki ulvi sırra gözlerini kapamak zorunda kalmışlardır. Bu eksiklik, Batı medeniyetinde idrakini ve şahsiyetini bulan Schröndiger'i "Tabiat ve Yunanlılar" adlı eserinde şöyle demek zorunda bırakmıştır: "İlim gerçekten kalbimize yakın olan, bizi derinden alakadar eden her şeye karşı müthiş bir sessizlik içindedir... Yaratıcı ve edebiyat, iyi ve kötü, güzel ve çirkin hakkında hiçbir şey bilmiyoruz. İlim bazen bu sahalara ait sorulara cevap vermeye kalkıyor; fakat verdiği cevaplar çok defa ciddiye alınmayacak kadar aptalca şeyler oluyor." Mevcut ilimlerin kurduğu dünyada insani bir hassasiyet yok. Ne çare ki insan, insani bir hassasiyeti bulunmayan dünyada yaşamak zorundadır. Bu dünyaya ayak uydurabilmek için de insan, duygularından, yaradılış cevherine ait sorulardan arınmak zorunda kalıyor. Bir başka söyleyişle, şahsiyetini unutabildikçe, bu dünyaya ayak uydurabiliyor. Bugünkü ilimlere "modern"den ziyade "birimlerin ilmi" demek daha yerinde olur. Maddenin mahiyetinden çok, geçirebileceği safhalar, daha nasıl yarayışlı hale gelebileceği bizi ilgilendiriyor. Ameli fayda, merak unsurumuzun yerini almış bulunuyor. Bunun için de, yüzyılımızdaki Batı'nın ilmi gelişmesini, geçen yüzyıllarla mukayese ettiğimizde yavaşladığını görüyoruz. Karl Popper, çağdaş fiziğin, içinde bulunduğu uyku halini, "Bir metafizik araştırma programının yokluğu"na bağlamakla, aynı noktaya işaret ediyor. Fakat "modern" denilen ilimler ortaya bir medeniyet çıkarmışlardır. Tabiata karşı insanın mücadelesine yardımcı olan bu medeniyet maddenin kombinezonlarına dayanmaktadır. Maddenin kombineze edilmesinde muharrik unsur akıl olduğuna göre, ortaya çıkan medeniyetin en belirgin özelliğinin hodgamlık olması tabiidir. Çünkü akıl, menfaatlerimizi bize duyurur, yürek ise başkalarını bize düşündürür. Yüreğimizi insanlığın medeniyetine katamadığımız sürece dünyada daha ne facialar işlenecektir. Mehmed NİYAZİ |
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.