![]() |
Batıl İnançlar
Ayna kırılması niçin uğursuzluk getirir?
Göllerde veya su birikintilerinde, kendi aksini gören ilkel insan şaşırmış, bunun kendisinin ruhu olduğunu sanmış, suyu bulandırıp görüntüsünün kaybolmasına neden olanları da düşman bilmiştir. İlk aynalar; Mısırlılar zamanında, pirinç, bronz, gümüş ve altından yapılmıştı ve kırılmaları mümkün değildi. Bu devirde de bu parlak yüzeylerden yansıyan görüntünün o insanın ruhunun bir yansıması olduğuna inanılıyordu. Cam kapların yapılmaya başlanılmasından sonra da, içindeki sudan yansıyan görüntünün ruhun bir yansıması olduğu inancı devam etti ama camlar kırılabiliyordu ve o zaman da içinde bulunan ruhun bir parçası vücudu terk ediyordu. Birinci yüzyılda Romalılar bu uğursuzluğun süresini 7 yıla çıkardılar. Romalılar hayatın her 7 senede bir kendini yenilediğine inanıyorlardı. Camın kırılması sonucu ruh ve dolayısıyla insanın sağlığı tahrip olduğundan, vücudun kendini yenileyerek, sağlığına kavuşması için yedi yıl geçmesi gerekiyordu. Bu batıl inanç, 15. yüzyılda İtalya'da, kolay kırılabilir ve pahalı ilk aynaların yapılması ile birlikte iyice gelişti ve ekonomik boyut kazandı. Aynayı taşıyanlar, evlerde aynaları temizleyen hizmetkarlar, aynaları kırmaları halinde, yedi yıl boyunca, ölümden daha beter felaketlerle karşılaşabilecekleri hususunda uyarılıyorlardı. 13 sayısı niçin uğursuzdur? 13 sayısının uğursuz olduğuna dair inanç bir çeşit korku hastalığı olarak kabul edilmiş olup adı 'triskaidekaphobia'dır. Bu inancın kökleri mitolojik tanrıların yaşadığına inanılan çağlara, İskandinavya topraklarına kadar gider. Işık ve güzellik tanrısı Balder'in verdiği ziyafete 12 kişi davetli iken, yalanların ve hilelerin tanrısı Loki, davetli olmadığı halde, zorla 13. kişi olarak katılmak ister. Çıkan tartışmada Loki Balder'i öldürür. İskandinavya'dan Avrupa'nın güneyine kadar yayılan bu mit, Hıristiyan din adamları tarafından Hz. İsa'nın son yemeğine uyarlanır. Bu uyarlamada Balder'in yerini Hz. İsa, Loki'nin yerini de Judas alır. Bu yemekten 24 saat sonra Hz. İsa çarmıha gerilerek öldürüldüğü için Hıristiyanlarda akşam yemeğinde 13 kişi bir araya gelirse bunlardan birinin başına bir felaket geleceğine inanılır. 13 sayısının uğursuzluğuna duyulan inancın kökeninde bir yıl içinde ayın 13 kez dolunay olarak gözükmesinin yattığını söyleyenler de vardır. ** Bu bilgiler Tamer Korugan'ın "Lüzumsuz Bilgiler Ansiklopedisi-1" isimli kitabından derlenmiştir. Nazar değmesi nasıl oluyor? Nazar inancının ardındaki güç, bakışın ruhla bütünleşmesidir. Nazar değmesi ile ilgili olarak en çok kabul gören görüş, gözdeki yansımadır. Eski insanlar sudan, aynadan yansıyan görüntülerinin kendi ruhları olduğuna inanıyorlardı. Karşılarındaki insanın gözleri içinde kendi küçük görüntülerini görünce tehlikede olduklarını, ruhlarının karşısındakinin gözleri içinde hapsolduğunu sanıyorlardı. Bu korkunun dünya çapında genel bir inanca dönüşmesinin, şimdi Irak'ın bulunduğu topraklarda yaşamış eski Sümerlerden kaynaklandığı sanılıyor. Sümerlerin inançlarına göre bazı insanlar bakarak suları kurutabilir ve bu nedenle ölüme sebep olabilirlerdi. Sonradan bu inanç, bir bakışla yaşayan şeyleri de kurutabilme yönünde gelişti. Doğu Akdeniz ve Ege kıyılarında bu inanca, sayılarının daha az olması sebebiyle, mavi gözlü insanların daha fazla nazarlarının değdiği inancı da ilave edilmiştir. Bu nedenle buralarda nazarı geri itmek veya ayna gibi yansıtmak için mavi göz şeklinde camdan yapılan nazarlıklar, nazarın değebileceği düşünülen her yere takılmaktadır. Kara kedi geçmesi niçin uğursuzluk getirir? Milattan önce 3000'li yıllarda, eski Mısırlılar zamanında kediler kutsal bir canlı olarak görülüyordu. Hatta siyah dişi kediler tanrıça olarak kabul ediliyordu. Kedileri hastalık ve ölümden korumak için kanunlar bile yapılmıştı. Kedilerden, özellikle siyah kedilerden nefret, Hıristiyanlığın kendinden önceki kültürleri ve onların sembol kabul ettiği şeyleri yok etme güdüsü ile Ortaçağda, İngiltere'de başladı. Bağımsız, bildiğini yapan, "inatçı" ve "sinsi" karakteri, sayılarının da şehirlerde aşırı artması ile birleşince, kediler gözden düştü. O yıllarda evinde kedi besleyenler yalnız yaşayan fakir ve yaşlı kadınlardı. Yine o yıllar büyücü ve cadı inancının tüm Avrupa'da histeriye dönüştüğü yıllardı. Siyah kedi besleyen bu kadınların kara büyü yaptıklarına ve siyah kedilerin geceleri şeytana dönüştüklerine dair korku dolu halk hikâyeleri üretildi. Cadı konusu bir paranoyaya dönüşünce birçok zavallı kadın kedisi ile birlikte yakıldı. Fransa'da kral 13. Louis bu uygulamayı yasaklayana kadar her ay binlerce kedi yakıldı. Merdivenin altından geçmek neden uğursuzluk sayılır? Duvara dayanan bir merdiven, duvar ile arasında bir üçgen oluşturur. Bu, bir çok kültürde tanrıların kutsal üçgeni olarak bilinir. Örneğin piramitlerin kenarlarının üçgen olması da bu inanca dayanır. Bir üçgenin içinden geçmek de, bir kutsal yere meydan okumak anlamına gelebilir. Eski Mısırlılar için zaten merdivenin kendisi iyi şansın sembolü idi. Merdiven olmasaydı, Güneş Tanrısı Osiris'i karanlıkların ruhundaki hapis hayatından kurtarmak mümkün olamayacaktı. Ayrıca merdiven, tanrıların katına tırmanmak için de şekilsel bir semboldü. Asırlar sonra Hıristiyanlık bu inancı da Hz. İsa'nın ölüm şekline adapte etti. Çarmıha dayalı merdiven kötülüğün, hıyanetin ve ölümün sembolü oldu. İnsanlar, merdivenin altından geçmekle bütün bu kötü geleceklerle karşılaşabileceklerine inandırıldılar. 17. yüzyılda İngiltere ve Fransa'da suçlular darağacına götürülmeden önce bir merdivenin altından geçiriliyorlardı. Değişik kültürler bu uğursuzluğa karşı bazı panzehirler geliştirdiler. Mesela Romalıların panzehiri yumruktu. O kişiler orta yani en uzun parmaklarını gerip diğer parmaklarını yumruk gibi yaparlar ve geçtikten sonra merdivene doğru sallarlardı.] Çok eski zamanlarda meşe ağacının, yüksekliği ve sağlamlığı nedeniyle, bazı güçlere sahip olduğuna inanılıyordu. Tahtaya vurma inancı dünyanın apayrı iki yerinde birbirinden bağımsız olarak gelişti. Önce milattan önce 2000'li yıllarda Kuzey Amerika yerlilerinde, sonra da Ege'de Helen uygarlığında. Her iki kültür de meşe ağacına çok sık yıldırım düştüğünü gözlemlemişti. Amerika yerlileri meşenin, Tanrının yıldırımla yeryüzüne inip üzerinde oturduğu yer olduğuna, Helenler ise Yıldırım Tanrısı olduğuna inanmışlardı. Kuzey Amerika yerlileri, bu ağacın köküne vurarak, ileride başlarına gelebilecek tehlikelere ve şansızlıklara karşı Tanrı ile temasa geçtiklerine inanıyorlar ve ondan kendilerini korumasını istiyorlardı. Ortaçağda ise Hıristiyan din adamları bu inancı kendi devirlerine taşıdılar. Onlara göre bu inanışın temelinde Hz. İsa'nın tahta bir çarmıhta öldürülmesi yatıyordu. Hatta Avrupa'nın her katedralinde orijinal tahta haçın küçük bir parçasının bulunduğuna inanılıyordu. Bu tahtaya vurmak ise "Tanrım dua ve isteklerimi gerçekleştir" anlamına geliyordu. |
Cevap : Batıl İnançlar
KAMBUR: Erkek kamburun sırtına dokunmak uğur getirir. Kambur kadınsa, dokunmak uğursuzluktur.
TIRNAK: Gece tırnak kesmek şeytanı çağırır. AYAK: Yataktan sağ tarafa basarak inmek günün iyi geçmesini sağlar. Mekandan sağ ayakla çıkmak da aynı inançtır. GÖKKUŞAĞi: İnsanın içini rahatlatır. Bakmak kötülüklerden korur. Ancak elle işaret etmek uğursuzluk sayılır. AY: Ay çıktığında görünce değerli bir maden veya taşa bakılırsa refah ve zenginlik getirir. SARIMSAK: Vampirlere birebir çare olduğu için yüzyıllarca evlerin duvarına asılmıştır. Nazardan saklar. Mutluluk getirir. TÜKÜRÜK: Üç kez arka arkaya tükürmek nazarı kovar. TUZ: Masaya tuz dökülürse, uğursuzluk sayılır. Hemen omuz üzerinden üç kez arkaya doğru dökülürse tılsım bozulur. PİRİNÇ: Uzakdoğu'da refahın, mutluluğun simgesidir. Bunun için yeni evlilerin üzerine piriç tanesi atılır. ZEYTİN DALI: Evlere aşılırsa barışı, berraklığı, temizliği simgeler. 4 YAPRAKLI YONCA: Çok zor bulunur. Hıristiyan aleminde kutsal bir yaprak olarak anılır. Kurutup defter arasında saklamak ömür boyu şans getirir. İrlandalılara göre vatanı kem gözlerden korur. AMBER: Büyüye ve uğursuzluğa karşı kullanılır. TAVŞAN AYAĞI: Geçmişte özellikle tavşan ayağı taşımanın şans getirdiğine inanılırdı. Sonraları bu sevimli hayvanlara kıyılması şanssızlık getirebilir. YARASA: Ortaçağda gece yarasının çarptığı kişinin yedi zamanda vampirin tecavüzüne uğrayacağına inanılırdı. FİL: Evde yedi adet biblo fil bulundurmak refaha ve şansa kapıyı açmaktadır. BAYKUŞ: Gece baykuş sesi duymak, kötüye sinyaldir. Ses sol taraftan geliyorsa, daha kötüye işarettir. Damda öterse evden cenaze çıkacak yakıştırması yapılır. Tatarlarda öten baykuş beyazsa uğur sayılır. BOYNUZ: Nazara karşı birebirdir. Ancak erkeğin aşk maceralarında düş kırıklığı ve başarısızlığına karşı kullanılır. KARASİNEK: Öğleden sonra veya akşamüstü vızlarsa, tez haber demektir. Sabahları duyulan ses beklenen haberi geciktirir. KEDİ: Cadı ve şeytanı simgeleyen kara kedi Ortaçağ'ın en uğursuz batıl inancı sayılırdı.Kara kedi önünüzden geçerse tam yedi yıl bir uğursuzluk süreci başlar. KIRMIZI BİBER: Aşırı acı olduğundan kötü ruhları kovar. Ucu sivri olanlar şans kovalar kem gözleri yakalar. KÖPEKBALIĞI DİŞİ: Boyuna takılırsa, en büyük şans çekicidir. SIPA: Özellikle Güney İtalya'da mafyaya karşı bir koruyucu sayılır. Her köy evinde mutlak bulunur. UĞUR BÖCEĞİ: Üzerine konarsa yıl boyu uğur sayılır. Adı üzerinde. Ancak hiçbir zaman öldürmek ve ezmemek gerekir. O zaman uğursuzluğa dönüşür. ÖRÜMCEK: Sabah sabah örümcek görmek tüm günün kötü geçeceğinin habercisidir. UÇAN KARTAL: Başarıyı ve zaferi müjdeler. AYNA: Ayna kırmak yedi yıl belaya eşdeğerdir. Bekarsanız yedi yıl evlenememekle karşı karşıya kalabilirsiniz. ŞAPKA: Şapkayı yatağın üzerine koymak ölümü simgeler. Bunun nedeni ortaçağda ölen askerlerin miğferlerinin mezar üzerine konması ve doktorarın şapkalarını hasta yatağının üzerine bırakmasın*dan kaynaklanmaktadır. ŞEMSİYE: Evlerde, kapalı yerlerde gerekmediği için açmak şanssızlık getirir. ÇİVİ: Yolda paslanmış bir çivi bulmak ve bunu alıp saklamak şans getirir. AYAKKABI: Sabahları yanlış ayağa yanlış ayakkabı giymek bütün gününün ters geçeceğine işaret. BIÇAK: Ucu sivri bir şey armağan etmek, karşı tarafa şanssızlık getirir. Bunun için özellikle bıçak armağan ederken karşılığında sembolik bir para almak uğursuzluğu kovar. Ayrıca bıçağı doğrudan başkasının eline vermek kavgayı simgeler. MERDİVEN: Altından geçmek uğursuzluk sayılır. Geçmek zorunda kalınırsa seksek atlayarak geçilir. Altında elle boynuz işareti yapılarak uğursuzuktan kurtulunur. NAL: Dünyamızda en tanınmış uğurdur. Batıl inanca karşı olanları bile etkiler. İngiliz atasözüne göre fırtınaya, şimşek çakmasına, yangına karşı nazara karşı, büyüye karşı ilaç gibidir. Dikkat, satın alınmaz. Bulunması gerekir. TAHTAYA VURMAK: Tahtaya üç kez vurmak nazarı karşılamak, engellemektir. Üç kez kulak memesini çekmek de "başa gelmesin, nazardan saklasın" anlamını taşır. TERLİK: Terliğin tekinin ters dönmesi uğursuzluk sayılır. Hemen düzeltmek veya diğerini de ters çevirmek gerekir. YAKUT: Mutluluğun simgesidir. Şans zenginidir. Rengini kaybetmemesi gerekir. YÜZÜK: Genç kızlara armağan etmek bekar ve evde kalması tehlikesini yaşatır. Hiçbir şekilde hediye edilemez. Serçe parmakta taşımak büyüyü uzaklaştırır. Orta parmakta taşımak çağırır. MUSKA: Nazara ve kem gözlere karşı "hoca" yazar. ÇATLAK: Duvar çatlağı olumsuz bir haberi simgeler. Taş çatlağı şans getirir. Mercan çatlağı evliliğin simgesidir. SÜPÜRGE: Süpürgeyi süpürürken birisinin ayağına değdirmek o kişinin kısmetini kapatır. NAZAR BONCUĞU: Ülkemizde nazara karşı bir simgedir. Kem gözlere karşı birebirdir. Batıda yeni yeni öğreniliyor. MAKAS: Elde ikiye bölünürse aşkta hüsrandır. Elden ele verirlerse kavgayı simgeler. MENDİL: Armağan etmek kötü şans getirebilir. Karşılığında bir madeni para almak gerekir. Ayrılığı çabuklaştûir. MANTAR TIPA: Özellikle şampanya patlatırken, tıpanın isabet ettiği bekar kişi için evlilik habercisidir. DÜĞME: Ceketin düğmesini yanlış iliklemek şanssızlık. Birisine doğru iliklemek uğursuzluk sayılır. İĞNE: Bir şey dikerken kırılırsa şans getirir. Hediye etmek kavga nedeni sayılır. BUKET: Anglosaksonların inancına göre gelinin arkasını dönerek attığı buketi kapan kız en kısa zamanda koca bulur. |
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.