ForumSinsi - 2006 Yılından Beri

ForumSinsi - 2006 Yılından Beri (http://forumsinsi.com/index.php)
-   Serbest Forum (http://forumsinsi.com/forumdisplay.php?f=151)
-   -   ...ve Tanrı Kadını Yarattı (http://forumsinsi.com/showthread.php?t=66431)

Şengül Şirin 03-09-2009 02:51 PM

...ve Tanrı Kadını Yarattı
 
http://91.93.103.35/haber/090309-121515-173972-C.jpg
Bizim entelektüel hayatımızda, ‘İslám’da kadın’, yeterince yazılıp çizildi ama ‘Hıristiyanlıkta kadın’ biraz ihmal edildi gibi. Dünya Kadınlar Günü münasebetiyle bu eksiği gidermek isterim. Öyle ya, ‘iyi Hıristiyanlık’ta kadının yeri kim bilir ne kadar mümtazdır! Erkeğe ne kadar eşittir...

ASIRLAR, asırlar önce... Genç kız hakkında dedikodu çıkmış. ‘Zırt pırt sokağa çıkıyor; hanım hanımcık evinde oturmuyor’, demişler. Kızın babası da şehrin ileri gelenlerine bir mektup kaleme alıp kızını savunmuş: ‘Kızım sık sık sokağa çıkıyor ama hamama gitmek için çıkıyor. Temizlik imandandır, değil mi? Üstelik sokağa çıktığı zaman halayıkları da yanında oluyor ve çarşafını, peçesini sıkı sıkı örtüyor.’

Bu mektubu yıllar önce okumuştum. Şu anda önümde değil ama ‘temizlik imandandır’ dáhil, aşağı yukarı böyleydi. Bir İngiliz tarihçinin gayet ciddî makalesindeydi. Mektup şehir arşivinden günümüze kadar gelmiş. Nerede? Hangi çağda?

Keşke burada bir duraklayabilsem de bir anket yapsam. Yer ve zaman üzerine tahminlerinizi alabilsem. Mümkün olmadığı için açıklayayım: Şehir İstanbul, zaman Bizans dönemi... Yani Ortodoks Doğu Roma.

‘İslámiyet’te Kadın’ veya yeni tabirle ‘İslám’da Kadın’ başlıklı yazı ve kitap sayısı her halde büyük kütüphanelerde raf dolduracak kadardır. (Biz eskiden ‘İslámiyet’ derdik. Şimdi Batılılaştık, ‘İslam’ diyoruz.) Bu kitaplar iki cinstir? Biraz eskiye giderseniz, kadın lehine olanlarla aleyhine olanlar sayıca bir biriyle yarışabilir. Kadının şeytan olduğunu da, melek olduğunu da okuyabilirsiniz. Yeni zamanlara doğru, artık Batı’nın baskısı altında, aslında bizde kadının çok mümtaz bir yeri olduğunu anlatan özür dileme yazıları, ‘apologia’lar bulursunuz.

Bugünlerde kötü Müslümanlığa savaş açmış (George W. Bush’un tabiriyle ‘Haçlı Seferi’ açmış) Batı da bu konuya odaklanmış durumda.

Afrika ve Asya’ya, Irak’a getirildiği gibi demokrasi getirme yolunda ilk hedeflerden biri kadınların erkeklere eşitliğini sağlamak. Afganistan’dan İran’a, kötü Müslümanlığı yenmenin ana stratejilerinden biri bu.

İncil tefsirinde kadın

Bizim entelektüel hayatımızda, ‘İslám’da kadın’, yeterince yazılıp çizildi ama ‘Hıristiyanlıkta kadın’ biraz ihmal edildi gibi geliyor. Dünya Kadınlar Günü münasebetiyle bu eksiği gidermek isterim. Öyle ya, ‘iyi Hıristiyanlık’ta kadının yeri kim bilir ne kadar mümtazdır! Erkeğe ne kadar eşittir...

Ahtı-ı Atik’ten başlayalım. Yaratılış (Genesis) 3:16 kadına şöyle emrediyor: ‘Senin iraden, erkeğine tabi olacak ve erkeğin senin üzerinde hákim olacak’.

Ahtı-ı Cedit (İncil) ile devam edelim: ‘Ne bir kadının öğretmesine ne de erkeğin üzerinde otorite kazanmasına tahammül edebilirim’ (1 Timothy 2:12)

Protestanlığın, köktendinci Katolikliğe karşı ılımlı bir hareket olduğunu sanan aydınlarımıza, 1579’da İskoçya’da öldüğü bilinen Protestan hareketin liderlerinden John Knox’un kitabının başlığını ithaf edeyim: ‘Kadınların canavarca hákimiyetlerine karşı borunun üflenmesi’. Buradaki boru, sur cinsinden, bir bitiş, mahvoluş borusudur. Kitap baştanbaşa, kadınların yönetiminin dinen mekruh olduğunu ispat için kaleme alınmıştır. Yukarıda, İncil’den aldığımız ayeti de Knox, şu tefsirle okuyucuya sunar: ‘Ruhül Kudüs, Aziz Pavlus’un ağzından şöyle buyurmamış mıydı?’ Ve ayeti nakleder...

Protestanlar bu fikirde de Katolikler ne diyor bu işe? Katoliklik için daha da gerilere, kilise babalarına kadar gidebiliriz. Bugün Cezayir’in Anaba şehrinin eski ismi olan Hippo Regis’li Aziz Augustine, bizi aydınlatıyor: Saint Augustine: ‘Kadın nasıl olur da Tanrı’nın sureti olabilir?

Görüyoruz ki kadın, erkeğe tabi. Ne öğretmeye, ne şahitlik yapmaya ne hákimliğe yetkisi var. Bir imparatorluğu yönetmeye ve taşımaya ise daha da az...’ diyor.

Aziz Augustine Katolik Kilisesinin ve Hıristiyanlığın köşe taşlarından biridir; Hippo Şehri de birden fazla konsüle ev sahipliği yapan bir merkezdir; bizim İznik gibi ama Batı Roma devrinde. (Aurelius Augustinus Hipponensis, doğumu 330, ölümü 430) Tanrı’nın sureti olmamak, Hıristiyanlıkta insan olmamaya yakındır. Çünkü Tanrı insanı kendi suretinde yaratmıştır. Bu suret de son derece somuttur. Tanrı’nın iki eli, iki bacağı vardır, beyazdır...

Bu özellikleri taşımayan bir yaratık Tanrı’nın suretinde değildir ve dolayısıyla ruhu yoktur. Afrika’dan Amerika’ya siyah köle yükleyenlerin hamulesi de aslında insan değildi. Aziz Augustine’e göre kadın da öyledir. Nasıl Tanrı’nın sureti olabilir? Nasıl insan olabilir?

İslam feminen bir din mi?

Hıristiyanlığa çok yüklendik. Hıristiyanlık dışında durum nedir? Eminim yapının bu derece vahim olmadığı yerler de vardı. Ama kadının insandan sayılmadığı ülkeler çoğunlukta gibidir. Bir Hint destanı, ‘Bir kadının, bir çocuğun veya bir kumarbazın hükmettiği ülke, taştan bir sal gibi batmaya mahkûmdur’ diyor. Bizim ‘İslám’da Kadın’ kitaplarının kadın düşmanı tipinde de, kulaktan kulağa söylenenlerde de yukarıda anlattığım zihniyeti bulmak mümkündür. Batı ve Hıristiyan cemiyeti Augustine’in, Knox’un toplumları değildir artık.

Bugün gerçekten, hem de dinî gerekçelerle, kadını ikinci sınıf insanlığa ittiren ülkelerin ve cemaatlerin başında maalesef Müslümanlar geliyor.

Bunların tutumlarını İslámiyet’e dayandırmaları aslında mümkün değil. Tekrar tekrar kadınlara ve erkeklere birlikte hitap eden, birini ötekine ne yetki ne de sorumlulukta üstün tutmayan bir din bizimki. Ama insanların alabildikleri ancak kapları kadardır.

Üstümüzdeki çarpık yorumların, asılsız rivayetlerin yükünden bir silkinin ve Kuran’ın geldiği asırlarda dünyanın kadına bakışını bir inceleyin, sonra da Kuran’a bakın. Mucizeyi görürsünüz... Erkeklerin evlenebilecekleri kadın sayısını sınırlayıp tek evliliği kuvvetle tavsiye eden ilk din. Öncekilerdeki recim cezasından bahsetmeyen ilk din... Sonra da bugüne bakın.

Çok evliliğin devam ettiği tek din! Recmi uygulayan tek din! Ve Aziz Augustine’in, Knox’un çocukları bugün bizi ‘medenileştirecek’; kadınlarımızı kurtaracak.

Dinler tüm insanlar içindir

‘Bunları Müslümanlığa dayandırmak mümkün değildir ama...’, dedim. Bir başka gerçeği göz ardı ettim. Skolástik zihniyetin hákimiyetinde bütün münakaşalar otoriteye dayandırılır. Başka bir yol yoktur.

O ‘Müslüman ülkeler’e bakın kadınların neden seçemeyecekleri, seçilemeyecekleri, niçin otomobil kullanamayacakları hep dinin gereğidir. Yerseniz... Bu ülkelerden birinde bir toplantıda Pakistanlı bir arkadaşım soruyordu, ‘Kadınların yönettiği ülkeler batmaya mahkûmdur diyorsunuz da birkaç milyonluk İsrail yüz milyonlarca Arabı nasıl yeniyor?’. O sırada İsrail’in başında Golda Meier Hanım vardı.

Yukarıda verdiğim ‘Hıristiyanlıkta Kadın’ örneklerinin hemen tamamı, kadın yöneticilere muhalefet için kaleme alınmıştır. Knox’un derdi, İngiltere ve İskoçya tahtındaki Katolik Kraliçeleri yerinden etmekti. Bilgilerin çoğunu borçlu olduğum Michael Cook, Knox’un kitabı için ‘on altıncı asrın en büyük halkla ilişkiler feláketi’ diyor. Çünkü Kadınların Canavarca Hákimiyeti yayınlandıktan birkaç yıl sonra Katolik Mary Tudor öldü ve tahtı Protestan Elizabeth’e bıraktı!

Aslolan hep iktidardır. İsterseniz Kraliçe yerine falan Kral’ın iktidar mücadelesi olsun isterseniz, başka hiçbir şey üzerinde iktidar kuramayan erkeklerin evlerindeki fizik açıdan güçsüzler üzerinde iktidarı olsun. Bu iktidar arzusunu dine dayandırmak ne kadar da caziptir! Fakat inanın Türkiye’de bu çok zor bir iş. Çünkü bizde-aslında-evin hákimi kadındır. Göçebemizde de köylümüzde de, köklü şehirlimizde de öyledir. Sosyologların Türkiye’deki saha araştırmalarında ev yönetiminin bir kadınlar konseyinin elinde olduğunu, gelinin eve gelir gelmez bu konseyin koruması altına alındığını ve erkeğe biraz da yaramaz çocuk muamelesi yapıldığını gösteriyor. Bu çizgi belki yeni şehirlilerimizde kırılmıştır-daha birçok değerin kayboluşu gibi. Ama bu bir nesil kültürü işidir ve ilk yirmi- yirmi beş yılda taşlar yeniden yerine oturur. Gerçek bir yeni burjuva hikáyesi şöyle: İmam efendiye semt halkından yığınla soru gelmektedir. ‘Karım şöyle yapıyor, doğru mu?’ ‘Karım falan işi yapabilir mi?’ Bir, on, on beş... Sonunda İmam patlamış: ‘Yahu bu din sadece sizin karılarınız için mi indi? Sizin hiç mi sorumluğunuz yok?’ Cevap veren olmamış. Samimî bir cevap şöyle gelirdi, ‘Ama hoca efendi, biz sizden destek alıp bu talimatlarla evdeki iktidarımızı pekiştirmek arzusundayız.’

Modern cinsiyetçilik

Taşlar oturmasına oturur da eski yerine değil. Heraklit’in dediği gibi aynı suda iki kez yıkanılmaz veya Mevlána’nın buyurduğu gibi, ‘dünküler dünde kaldı cancağızım’.

Burada son birkaç ayda bizde de popülerleşen, ‘Gölge CIA’ STRATFOR’un kurucusu ve başkanı George Friedman’ın tespitlerine dikkat çekmek isterim. (Bu üçüncü Friedman. İktisatçı Milton değil, gazeteci Tom da değil.) Friedman şöyle diyor, ‘18. asrın başında Fransa’da bir kadının on çocuğunun olması Tanrı’nın lütfuydu. 19. asrın başında, eh olabilir bir şeydi, 20. asrın başında ise bir feláketti.’

Çok çocuğun, tarım toplumunda bir kuvvet olduğu bol bol yazılıp çizilmiştir. On çocuğun zaten beşi, altısı, erkenden ölürdü... 17. asırda ömür beklentisi de 40 yıl civarında olduğuna göre, kadının ömrü çocuk doğurmak ve çocuk büyütmekle geçiyordu. Endüstri devrinde, şehir hayatında evlenme geç yaşlara uzadı. Yirminci asırda ömür beklentisi, antibiyotikler ve tıbbın nihayet işe yarar hále gelmesiyle hızla yükseldi ve gelişmiş ülkelerde ömür beklentisi 80 yıla dayandı.

Şimdi bir kadının ortalama iki çocuğu oluyor. Friedman, bunların okula başlayana kadar, yani annelerinin bakımı altında geçirdikleri süreyi ortalama sekiz yıl olarak veriyor. (İki çocuğun arası ortalama üç yıl. İkinci beş yaşına geldiğinde anne rahatlamaya başlar. Üç, artı beş, eşittir sekiz.) 17. asırda ömrünün yüzde yüzünü çocuklarına hasretmek zorunda kalan kadının bugün çocuğuna bağlı zamanı ömrünün yüzde onu civarındadır. Yirmi birinci asrın kadını ömrünün yüzde doksanında okuyabilir, çalışabilir, kazanabilir. Bu iş de burada biter. Kadın artık fikri hür, vicdanı hür ve cebi hür bir insandır. Artık Allah’ın halifesi olmaya en az erkek kadar yakındır.

Friedman, bu değişimin ‘gelişmekte olan’ ülkelerde yeni başladığını, kadınların yeni gücü karşısında muhafazakár çevrelerin, ‘bu, bize Batı’nın musallat ettiği bir ahlák çöküntüsü’ diye tepki verdiklerini ve bu tepkinin güçlü olduğunu söylüyor. Anlaşılıyor ki bu da bir nesil kültürü işi ve bizim dünyamız da bir yirmi- yirmi beş yıl içinde bugünküne hiç ama hiçbenzemeyecek.

*Prof. Dr. Gazi Üniversitesi Öğretim Üyesi

yesimciwciw 03-09-2009 02:54 PM

Cevap : ...ve Tanrı Kadını Yarattı
 
Güzel bir konu emeğine sağlık sevgili Şengül :)


Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.