![]() |
Kudüs, Gazze Ve Biz
Akşamın alaca karanlığı, kızıl deniz’in parıltılı sularına çökmüş ve morumsu, hüzünlü bir manzara meydana getirmişti.
Akabe sahilinde durmuş, ısrarlı bakışlarla karşı kıyıları gözlüyorum. Filistin topraklarında ışıklar birer ikişer yanmaya başlıyor. Bakışlarım, kıyı boyunca aydınlanmış şehrin üzerinde efkarla dolaşıp duruyor. Duygularım karma karışık nazar ettiğim nokta elimi uzatsam ulaşacak kadar yakın, ama bir o kadar da ulaşılmaz, benim için. Mahsun, biraz da mahçup gülümsüyorum karşı sahile. Orası, öylece boynu bükük duran o mekan; kanayan yara Filistin’di demek.. Suskunluğumu fark eden arkadaş, “hayırdır ne oldu?” diye soruyor. “Hiç” diyorum iç çekerek, “hiçbir şey, sadece düşünüyordum.” Gülüyor ve “Sen bunu her zaman yapıyorsun zaten” diyor. O an karşı kıyıdan buraya, Ürdün topraklarında bulunan bu şirin yerleşim birimine hatta bu ülkenin dört bir yanına, zorla sürgün edilmiş mazlum Filistin halkına mı, yoksa yanımdaki umursamaz Arap arkadaşa mı daha çok üzülmem gerektiğini kestiremedim açıkçası. İçim hiç olmadığı kadar çok acıyor, canım fena halde yanıyordu. Zira karşılaştığım coğrafi manzara karşısında sadece şaşırmamış aynı zamanda çok üzülmüştüm. Çünkü, tıpkı İstanbul boğazı gibi uzanıp giden Kızıl denizin etrafında halenenen ülkelere ve bulundukları pozisyona hayretle bakakalıyorum. Sahilinden tüm kızıl denizi ve çevresini görebildiğim Ürdün, hemen yanı başında denizin oval kısmında bulunan, gönlümün kanatlanıp uçtuğu Kabe’mizin bulunduğu ve Efendimizin mekanı Suudi Arabistan toprakları.. Yanı başında Mısır ve onun hemen bitişiğinde ise zorla Filistinlileri boşaltarak kurulduğu bilinen İsrail devleti, az ilerisinde ise Kudüs.! Hüngür hüngür ağlamamak için kendimi zor tutuyorum. Böyle bir şey nasıl olabilirdi? Dört bir yandan Müslüman ülkelerin sınırları ile iç içe olan Filistin toprakları buna rağmen nasıl olurda esir edilebilirdi. Yarım asrı aşkın bir süredir yerlerinden yurtlarından çıkarılan, sürgün edilen mazlum halk, bin bir çeşit zulme maruz kalırken, bu komşular hep birlikte ve sadece üfürseler, rüzgarları bile zulmü yok edebilirlerdi oysaki.. Mantığım ve duygularım bu durumu bir türlü kabul edemiyordu. Kudüs, tüm İslam’ın kutsalı iken, üstelik yalnızca biz, uzağında olanlar değil, yanı başında bulunanların dahi, öylece durup onun esaretine seyirci kalmamızın geçerli nasıl bir mazereti olabilirdi ki?! İbretle ve hayretle Akabe sahilindeki kocaman burna kondurulmuş saraya bakıyorum. Çıkıntısı ile hemen karşısında bulunan ve – zulüm ile kurulmuş olan -İsrail’e sadece bir bakış mesafesinde bulunan saraya bakarken, hiçbir şey olmamış gibi sefahatine devam eden Kral’ı düşünüyor ve çok acıyorum. İsrail’in uyguladığı ambargolardan dolayı tecrit edilen, aç susuz bir halde silahların gölgesinde yaşamaya mecbur bırakılmış ve dahası tüm İslam aleminin kutsalı olan Kudüs’ü savunmaya çabalayan Filistin halkına kapılarını sımsıkı kapatan sınır komşu Mısır., Onları kaderleri ile baş başa bırakan Mısırlı idarecilerin akibetlerini merak etmekteyim açıkçası. Bütün Müslümanların her yıl topraklarında “Lebbeyk “ diye haykırdığı, Efendimizin zulmü ve haksızlığı ortadan kaldırmak için bizzat üzerinde cihat ettiği o mübarek topraklara doğru çeviriyorum bakışlarımı. Suudi Arabistan’ın, hemen yakınlarındaki bu kutsal bölgede yaşanmakta olan drama ve zulme sessizce, seyirci kalışına bir kez daha hayret ediyor ve içimden kendime olduğu kadar onlara da hayıflanarak, hatta acıyarak “zavallılar” diyorum Kudüs’ü Siyonistlerin emellerinden korumak sadece Filistinlilerin görevimidir. Bizim adımıza, bizim kutsalımız için bu kadar büyük acılara maruz kalan, uğradıkları zulüm ile baş başa bırakılan Filistinliler ile Ümmet olarak kıyamet günü nasıl bir hesaplaşmaya duçar olacağımızı tahmin etmek bile istemiyorum Amerikanın, İslam ülkelerini işgal etmesi, kan dökerek “terörizmi durduracağını” iddia etmesi, bu gün artık inandırıcılığını kaybetmiştir. Asıl terörün -Filistin’den başlamak üzere tüm Ortadoğu’da, alenen - Siyonist güçler ve Amerikan iş birliği ile- işlendiği su götürmez bir hakikattir elbette. Ancak tüm bunlar yaşanırken, asıl mühim olan şey bütün dünyanın, karşı karşıya kaldığı son derece mühim olan sınavıdır. Zalim, zulmünü olanca vahşeti ile devam ettirirken, mazlumun yanında yer almayan ve kişisel çıkarları buna müsaade etmeyen modern dünya ve elbette ki biz Müslümanlar.!. Böylelikle İnsanlık sınavında “sıfırın altında sıfır” puan hanemize işlenmiş oldu bile. Şu an Gazze’de sıkışıp kalan, giriş ve çıkışlar İsrail askerleri tarafından engellendiği için, açlığa, hastalığa ve ölüme terk edilen Filistinlilerin ahı gök kubbeyi inletiyordur kuşkusuz.. Küçücük sabilerin, imkansızlıklar yüzünden heba oluşu, o masum yavrucakların göz yaşları nasıl ve hangi gerekçe ile kabullenilebilir ki. Ağlayan bebeklerin, Çaresiz Anne Babaların semaya yükselen feryatlarının, bir gün hepimizin başından aşağı yağacak olan bir ateş topuna dönüşmesinden korkmaktayım doğrusu. Öyle ya!. Allah (c.c) zalim mi ki, güçsüzlere zulmetsin? (Haşa) Tüm yapıp ededurduklarımız kendi elimizledir. Bu durumda zavallı olanlar, mazlum Filistin halkı değil, sözüm ona “biz modern ve sınıf atlamış” Müslümanlarız. Vah bize.! Vah biz modern dünyanın insanlarına.! Ne yazık ki, sözün hükmünün bittiği yerdeyiz. Ve “İnsanlık” imtihanını kaybetmekteyiz. |
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.