![]() |
Aşûre Günü Ve Orucu
Aşûre Günü ve Orucu
16 Aralık 2010 Perşembe günü Aşure günüdür. Çarşamba-Perşembe veya Perşembe-Cuma günleri olmalk üzere iki gün aşure orucu tutmayı ihmal etmeyelim. Aşure Günü Aşure, on manasına gelen "aşr" kelimesinden alınmıştır. Hicrî senenin birinci ayı olan Muharrem ayının onuncu gününe Aşure günü denilmiştir. Muharrem ayının onuna rastlayan aşure gününün fazileti de o günde cereyan ede gelmiş olaylardan kaynaklanmaktadır ki, Cenâb-ı HAKK, bu mübarek günde on peygamberine on büyük ihsanda bulunmuştur. Şöyle ki: Hz. Adem'in (a.s) tövbesi bu gün kabul edilmiştir. Hz. Nûh'un (a.s) gemisi bu günde, Cudî dağının üzerine, karaya oturmuştur. Hz. İbrahim (a.s) bu günde dünyaya gelmiştir. Hz. Yakub'un (a.s) gözleri aşure günü tekrar görmeye başladı. Hz. Yunus (a.s) balığın karnından bugün kurtulmuştur. Hz. Yusuf (A.S.) kuyudan aşure günü çıkarılmıştır. Cenab-ı HAKK, Musa'ya (a.s) aşure gününde mucize ihsan etmiş, denizi yararak Firavun ve askerlerini sulara boğmuştur. Hz. Davud'un (a.s) tövbesi bu gün kabul buyrulmuştur. Hz. İsa (a.s) aşure günü doğmuş ve o günde de göklere kaldırılmıştır. Hz. Peygamber (s.a.v) Efendimiz'in tasavvur edilebilen gelmiş geçmiş bütün günahları aşure gününde afv edilmiştir. Ayrıca, Hz. İdris'in (a.s) göklere kaldırılışının, Hz. Eyyüb'ün (a.s) hastalıktan kurtuluşunun ve Hz. Süleyman'a (a.s) saltanatının ihsan edilişinin de aşure gününde vaki olduğu rivayet edilmektedir. [1] Aşure Günü Orucu Muharrem ayının onuncu günü olan Aşûre günüyle beraber ya ondan bir gün evvel ya da ondan bir gün sonra (yani Muharrem'in 9 ve 10 veya 10 ve 11) olmak üzere iki gün oruç tutulur ki sünnettir. [2] Büyük mükâfatı vardır. Ebû Katade'den (r.a.) rivayete göre Hz. Peygamber (s.a.v) Efendimiz: "Aşûre günü orucunun, önceki yılın günahlarına kefaret ola-cağını ALLAH Teâlâ'nın rahmeti'nden umarım"[3] buyurmuşlardır. Hz. Aişe (r.anha)şöyle demiştir; Cahiliyyet devrinde Kureyş aşure günü oruç tutardı. Hicretten evvel Resûlullah'ta (s.a.v) aşure orucu tutardı. Medine-i Münevvere'ye geldiği zaman da âdeti üzere bu orucu tuttu ve sahabelere de bu orucu tutmalarını emretti. İkinci sene Ramazan orucu farz kılınınca aşure günü orucunu terk etti. Artık isteyen bu orucu tuttu, dileyen de onu terk etti. [4] Kureyş'in aşure günü oruç tutmaları Hz. İbrahim (a.s) ve Hz. İsmail (a.s) gibi eski peygamberlerin şeriatlerinden kendilerine gelen haberlerden dolayı olsa gerektir. Kureyş, aşure gününü o günde Kabe'nin örtüsünü örtmek suretiyle tazim ediyorlardı. Abdullah b. Abbas (r.a) şöyle demiştir: Hz.Peygamber (s.a.v) Efendimiz; Medine-i münevvereye geldiğinde Yahudilerin aşûre günü oruç tuttuklarını gördü de: "Bu ne orucudur?" diye sordu. Yahudiler: - Bu gün, iyi bir gündür. Bu gün, ALLAH Teâlâ'nın İsrail oğullarını düşmanlarından kurtardığı bir gündür. Hz. Musa (a.s) bu ilâhî lütfe bir şükür olarak bu gün oruç tutmuştur, dediler. Resûlullah (s.a.v): “Biz Hz. Musa'ya (a.s) sizden daha fazla müstahakız, buyurdu da, Mekke-i mükerremedeki gibi o günü oruç tuttu ve sahabelere de bu orucu tutmalarını emir buyurdu...” [5] Tabii ki, bir önceki hadis-i şerifte de belirtildiği gibi Ramazan orucu farz kılınınca bu emir muhayyerliğe dönüşmüştür. Burada şu önemli hususu da belirtelim ki: Hz. Peygamber (s.a.v) Efendimiz, peygamberliğinin ilk zamanlarında vahiy gelmeyen hususlarda ehl-i kitaba muvafakat etmeyi severdi. Bu, bilhassa putperestlere muhalefet eden hususlarda böyleydi. Ne zaman ki Mekke-i Mükerreme fetih edildi, İslâm, her yerde şöhret ve üstünlük elde etti, bütün konularda derhal ehl-i kitaba muhalefeti ilan etmiştir. Mesela: Abdullah b. Abbas'tan (r.a) rivayete göre Hz. Peygamber (s.a.v) Efendimize: Aşûre gününe Yahudi ve Hıristiyanların da tazim ettikleri ve o günde oruç tuttukları hatırlatıldığında, Hz. Peygamber (s.a.v) Efendimiz: “Gelecek seneye İNŞAALLAH dokuzuncu gün oruç tutarız” buyurmuşlardır.Fakat gelecek sene gelmeden Hz. Peygamber (s.a.v) Efendimiz vefat etmişlerdir.” [6] Yine Abdullah b. Abbas'tan (r.a) rivayete göre Hz. Peygamber (s.a.v) Efendimiz: “Aşure günü oruç tutunuz ve o hususta Yahudilere muhalefet edin. Binaenaleyh aşureden bir gün önce veya bir gün sonra da oruç tutun, buyurmuşlardır.” [7] Bu bakımdan sadece aşure günü oruç tutmak mekruhtur. [8] Yine dinimiz İslâmiyet; güneş doğarken, zevalde (tam tepede) iken ve batarken, ateşe karşı namaz kılmayı yasaklamıştır. Bunun sebebi de, güneşe tapan ve ateşe tapınan milletlere benzemememizi temin etmektir. [9] Bakınız, dinimiz ibadet hususlarında bile gayrimüslimlere benzemeye müsaade etmemektedir. Peki onlara şahsî, ev veya iş hayatımızda benzemeye hiç müsaade eder mi? Elbette etmez. Dinimiz; kâfirlere, münafıklara, batıl din ve ideoloji mensuplarına muhalefet etmeyi emretmiş ve onlara benzemeyi kesin bir şekilde haram kılmıştır. Çünkü dış görünüş itibarıyla onlara benzemek, neticede ahlakî değerlerde, kötü ve çirkin işlerde ve hatta inançta onlara benzemeye sebep olur. Gerçekten giyimde, sözde, davranışta ve işlerdeki benzeşmeler kalplere tesir ederek onlara karşı sevgi ve saygı meydana getirir. Kısacası gayrimüslimlere benzemenin haram olduğunda icma vardır. [10] Aşûre günü, ziyafet hazırlamak, aile halkını sevindirmek, sene boyunca bereketlere vesile olur. Ebû Saidi'l-Hudrî'den (r.a) rivayete göre Hz. Peygamber (s.a.v) Efendimiz: "Aşûre günü, aile efradına yeme-içmesini bol yapan kimseye, Cenâb-ı Hak sene boyunca rızkını genişletip bollaştırır,"[11] buyurmuşlardır. Süfyan-ı Sevri der ki: Biz bunu denedik ve öyle bulduk. Münavi: O günde Hz. Nûh Aleyhisselâm'ın ve yanındakilerin, Tufan'dan kurtulmuş olarak ilk defa karaya indiklerini, selamet ve bereket içinde, ailelerinin geçimliklerini hazırlamakla emr olunduklarını, böylece bu günün geçim vazifelerinde bir genişlik ve bolluk günü olduğunu, bu bolluğa her sene katılmanın bir sünnet kılındığını, selef-i salihinden naklen belirtir. O gün-deki bolluk ve bereketin tecrübeyle sabit olduğunu birçokları söylemiştir. Hz. Cabir (r.a) bunlardan biridir. İbn-i Uyeyne: "Biz bunu elli veya altmış yıl denedik" diyerek te'yid etmiştir. [12] Aşure Tatlısı Aşure günü, bir de aşûre isimli bir tatlı pişirilir. Menşei şöyle rivayet edilir: Hz. Nuh'un (a.s) gemisi, aşure günü Cudi dağının tepesine oturunca, gemidekiler tufandan kurtuluş gününü kutlamak istemişler ve geminin ambarında arta kalan erzakı karıştırıp bir yemek pişirmişler. İşte aşure pişirme âdeti buradan kalmıştır. |
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.