ForumSinsi - 2006 Yılından Beri

ForumSinsi - 2006 Yılından Beri (http://forumsinsi.com/index.php)
-   İslami Genel Konular (http://forumsinsi.com/forumdisplay.php?f=324)
-   -   Hz Yusufun Kıssası (http://forumsinsi.com/showthread.php?t=645392)

Prof. Dr. Sinsi 09-01-2012 04:57 PM

Hz Yusufun Kıssası
 
Hz Yusuf Peygamberin Kıssası

Yusuf Peygamberin Kıssası


Hazreti Yakup, on iki oğlundan en küçüğü olan Yusuf aleyhisselâmı

ileride kendisine peygamberlik rütbesi verileceğini bildiği ve onda bu

sebeple üstün meziyetler gördüğü için daha çok seviyor ve ayrı bir alâka

gösteriyordu.


Bir gün Yusuf aleyhisselâm babasına dedi ki:


Ey babacığım, ben rüyada on bir yıldız ile Güneş'i ve Ay'ı gördüm.


Gördüm onları ki, bana secde ediyorlar!


Yakub aleyhisselâm ise şöyle dedi:


Yavrum! Rüyanı kardeşlerine anlatma, sonra sana bir tuzak kurarlar.

Çünkü Şeytan insana belli bir düşmandır. Ve işte böyle rüyada gördüğün

gibi o yüksek ve parlak Semâ varlıklarının sana secde etmeleri misâline

benzer eşsiz bir seçiş ile Rabbin seni derleyip toplayıp ayırarak halkın

en şereflilerinin en yüksek makamında bulunan zatların üstünde parlak bir

makama getirecek. Yani rüya, istikbalin bir misâlini görmektir. O misâl

âleminde o büyük büyük yüksek cisimlerin sana secde eder halde görünmesi

temsil ve teşbih yoluyla şuna delâlet eder ki, ileride Rabbin sana

Peygamberlik verecek ve büyük büyük insanları senin emrinde kılacak,

onları sana boyun eğdirecek. Ve sana kişide meydana gelen ve meydana geliş

cihetiyle alâkası gizli bulunan sözlerin hadisedeki meallerini tâyin

etmek, rüya tabir eylemek veya vahiy ve ilâhî işaretlerin kolay

anlaşılmayan inceliklerini anlamak veyahut onlardan ileride varacağı

hakikati anlamak ilminden şanlı bir hisse verecek ve binaenaleyh sen de

benim bu söylediklerimin hak olduğuna muttali olacaksın ve kesbî ilimle

değil vehbî ilimle böyle tâbirler tefsirler yapıp şan alacaksın. Hem sana

hem Yakub Oğullarına nimetini tamamlayacak ki, daha önce iki atan ibrahim

ve Ishak'a tamamladığı gibi. Rabbin seni böylece peygamberliğe muvaffak

kılmış Dünya ve Ahiret'te tam bir şeref ve şana mazhar kılmıştır. Şüphe

yok ki Rabbin bir Alîm'-dir, bir Hakîm'dir. Her şeyi bilir, olmuşu da

bilir, olacağı da bilir ve yaptığını ilim ve hikmetle yapar. Onun için

kimin seçilmeye lâyık olduğunu da bilir.


İşte rüyanın kısaca tevili bu idi. Tafsilâtlı olarak tevili ise

ileride meydana gelecek hâdiselerdi.


Hazreti Yusuf'un ana ve baba kardeşi olan bir kardeşi vardı ki, ismi

Bünyamin idi. Diğer on kardeşi ise yalnız baba bir kardeşleri idi. Bu on

kardeş de kendileri ile ana ve baba bir kardeş olmayan Hazreti Yusuf ile

Bünyamin'i kendilerinden adetâ kardeş saymayarak «Yusuf ve biraderi» diye

tâbir ederek onlardan bahsederlerdi.


Yusuf aleyhisselâmın üvey kardeşleri bir gün toplanıp dediler ki:


Yusuf ve biraderi babamıza bizden daha sevgili, biz ise birbirimizi

çok iyi tutan bir kuvvetiz. Doğrusu babamız, belli ki yanılıyor. Yusuf'u

öldürün yahut bir yere atın ki, babanızın yüzü size kalsın ve ondan sonra

iyi bir kavim olasınız.


İçlerinden bir söz sahibi:

Yusuf'u öldürmeyin de bir kuyu dibinde bırakın ki, kafilenin biri

onu bir buluntu olarak bulup alsın. Eğer yapacaksanız böyle yapın! dedi.


Bu teklifi uygun gören kardeşler, Yakub aleyhisselâm'a vardılar ve:


Ey bizim pederimiz! Sen neden Yusuf hakkında bize inanmıyor, onu

bize güvenmiyorsunuz? Cidden biz onun için ricacıyız ki, yarın onu bizimle

beraber gönder, gezsin, oynasın. Şüphesiz biz onu gözetiriz. Kendisine bir

şey olmaz! dediler.


Yakub aleyhisselâm:


Beni, onu götürmeniz her halde mahzun eder. Korkarım ki onu kurt yer

de haberiniz olmaz! diye endişesini anlattı. Onlar:


Allah'a yemin olsun ki, biz birbirimize bağlı bir kuvvet iken, onu

kurt yerse, böyle bir şey oluverse, biz o durumda çok hüsran çekeriz, diye

cevap verdiler ve Yusuf aleyhisselâmı beraberlerinde götürmeye babalarını

razı ettiler.


Bunun üzerine vaktâ ki, onu götürdüler ve kuyunun dibine koymaya karar

verdiler. Fakat âlemlerin sahibi Allahü Teâlâ, Yusuf aleyhisselâma şöyle

vahyetti:


Yemîn olsun ki, sen onlara hiç farkında değiller iken, bu işlerini

haber vereceksin!


Böylece kardeşleri Yusuf aleyhisselâmı kuyunun dibine bıraktılar ve

yatsı vakti ağlayarak babaları Yakup aleyhisselâm'ın yanına geldiler,

dediler ki:


Ey pederimiz, biz gittik yarış ediyorduk, Yusuf'u eşyamızın yanında

bırakmıştık. Bir de baktık ki, onu kurt yemiş. Şimdi biz doğru da söylesek

sen bize inanmazsın. Bir de Yusuf aleyhisselâmın gömleğinin üzerinde yalan

bir kan getirmişlerdi.


Yakub aleyhisselâm:


Yok, dedi. Nefisleriniz sizleri aldatmış ve bir işe sevketmiş. Artık

bir sabr-ı cemil ve Allah'dır ancak yardımına sığınılacak, sizin bu

söylediklerinize karşı, diye söyledi.


Yusuf aleyhisselâm bu halde kuyu içerisinde beklerken, öteden bir

kafile gelmiş, kuyuya sucularını göndermişlerdi. Sucu geldi, kovasını

kuyunun içine saldı:


A... Müjde, bu bir oğlan! diye bağırdı.


Kafile Yusuf aleyhisselâmı tuttular, ticaret için gizlediler. Sonunda

değersiz bir bahâ ile onu bir kaç dirheme sattılar. Hakkında rağbetsiz

davranıyorlardı. Onu satın alan kimse ise Mısır Azizi


Yani veziri İtfir idi. Kendisinin zürriyeti olmayıp zevcesi Züleyha

ise bakire bulunuyordu. Itfır, Yusuf aleyhisselâmı zevcesine getirip:


Buna güzel bak! Umulur ki, bize faydası olacaktır. Yahut evlât

ediniriz kendisini, diye söyledi.


Yusuf aleyhisselâm kemal çağına erdiği zaman Allahü Teâlâ kendisine

hikmet ve peygamberlik ilmi bahşetti. O, öyle erişti, derken hanesinde

bulunduğu hanım onun nefsinden murad almak istedi ve kapıları kilitleyip:


Haydi seninim! dedi.


Yusuf aleyhisselâm ise bu teklif karşısında:


Allah'a sığınırım! Doğrusu o benim efendim, bana güzel baktı. Allah

korusun o iyiliğe karşı böyle şey mi olur? Doğrusu zalimler felah bulmaz.

Döşeğe hainlik etmek, iyiliğe karşı kötülük, ihsana nankörlük zulümdür.

Senin dediğini yaparsak ikimiz de felah bulmayız.


Yusuf aleyhisselâmın efendisinin hanımı Züleyha ise cidden ona

niyetini kurmuş, ona tamamen gönlünü vermiş, bütün gayretiyle ona

kavuşmaya azmetmişti. Yusuf aleyhisselâm da ona kasdedip gitmişti amma

Râbbinin âyetini görmeseydi. Hazreti Yusuf hanımın arzusuna muvafakat

etmedi amma bu onun erkeklik his ve kuvvetinin eksikliği gibi tabiatından

bir noksanlık olduğundan dolayı değil, Rabbinin delilini yani bu işin

haram olduğunu, çirkinliğini bütün hakikatiyle o anda bile müşahede

ediyordu da kaçınıyordu. Yoksa bu helâl olsa idi, o da ona azmetmiş

gitmişti.


Vuslat olmayınca ikisi bir kapıya koştular, Züleyha Yusuf

aleyhisselâmın gömleğini arkasından yırttı. Kapının yanında Züleyha'nın

beyine rastgeldiler ve Züleyha hemen:


Senin ehline fenalık yapmak isteyenin cezası zindana konulmaktan,

veya elîm bir azâbdan başka nedir? diye suçu Yusuf aleyhisselâmın üzerine

atmaya kalkıştı.


Hazreti Yusuf bu itham karşısında:


O kendisi, benim nefsimden arzu almak istedi, diye bunu reddetti.


Hâdisenin böyle gelişmesinden sonra kimin suçlu olup olmadığı

araştırılmaya başlanınca, Züleyha'nın yakınlarından bir şahid de şöyle

şahidlik etti:


Eğer Yusuf'un gömleği önden yırtılmış ise, Züleyha doğru söylüyor da

Yusuf yalancılardandır. Yok eğer gömlek arkadan yırtılmış ise, Züleyha

yalan söylemiş de Yusuf doğrulardandır, dedi.


Zira odadan önce Yusuf aleyhisselâm kaçmak istemiş, Züleyha ise onun

gömleğini arkadan tutarak çekiştirmiş ve çıkmasını önlemek istemiş idi. Bu

çekişme sırasında da gömlek yırtılmıştı.


Aziz baktı ki Yusuf aleyhisselâmın gömleği arkasından yırtılmış:


Anlaşıldı, dedi. O, siz kadınların hilenizden, her halde sizin

hileniz çok büyük. Yusuf, sakın bundan hiç bahsetme, sen de kadın,

günahına istiğfar et. Cidden sen büyük günahkârlardan oldun! diye söyledi.



Fakat şehirde bir takım kadınlar da:


Aziz'in karısı, delikanlısının nefsinden murad istiyormuş, ona

aşkından yüreğinin zarı çatlamış, kadın besbelli çıldırmış diye konuşmaya

başladılar.


Züleyha kadınların bu gizliden gizliye yaptıkları dedikodularını

işittiği zaman, onlara dâvetçi gönderdi ve kendileri için dayalı döşeli

bir sofra hazırladı. Kadınların her birinin eline de birer bıçak verdi.

Beri taraftan da Yusuf aleyhisselâm'a:


Çık karşılarına! dedi.


Kadınlar Yusuf aleyhisselâmı o güzelik içerisinde görür görmez çok

büyüttüler, ona hayran hayran bakacağız diye ellerini doğradılar ve:


Hâşâ, dediler. Allah için bu bir insan değil, apaçık bir güzel

Melek!


Bunun üzerine Züleyha:


İşte bu gördüğünüz, hakkında beni kötülediğinizdir. Yemîn ederim ki,

ben bunun nefsinden murad istedim de o temiz bir fikirle bundan kaçındı.

Yine yemîn ederim ki, eğer emrimi yerine getirmezse mutlak zindana

atılacak ve mutlak, muhakkak zelillerden olacaktır! dedi.


Bu durum karşısında Yusuf aleyhisselâm:


Ey Rabbim! Zindan bana bunların davet ettikleri işten daha sevimli,

eğer sen benden bu kadınların tuzaklarını uzaklaştırmazsan, ben onların

sevdasına düşerim ve cahillerden olurum, diye niyaz etti.


Bunun üzerine Allahü Teâlâ duasını kabul buyurdu da, o kadınların

tuzaklarını bertaraf etti. Hakikat o, öyle işitici, öyle bilicidir.


Sonra bu kadar delilleri gördükleri halde, Aziz ve "adamlarına şu

görüş galip geldi:


Her halükarda Yusuf'u bir müddet zindana atsınlar!


Yusuf aleyhisselâm ile beraber zindana iki delikanlı daha girmişti.

Birisi:


Ben kendimi rüyada görüyorum ki, şarap sıkıyorum, dedi.


Diğeri de:


Ben rüyada kendimi görüyorum ki, başımın üzerinde ekmek götürüyorum,

onu da kuşlar yiyor, dedi ve bize bunların tâbirini haber ver! Çünkü biz

seni mahsûllerden olarak görüyoruz, diye söylediler.


Hazreti Yusuf dedi ki:


Size rızıklanacağınız bir yiyecek gelecek de, her hâlde o gelmezden

önce ben size bunun tâbirini haber vermiş bulunurum. Bu, bana Rabbimin

öğrettiklerindendir. Çünkü ben, Allah'a inanmayan ve hep âhireti inkâr

edenlerden ibaret bulunan bir kavmin milletini bıraktım. Atalarım İbrahim

ve İshak ve Yakub'un milletine uydum. Bizim Allah'a hiç bir şeyi ortak

koşmamız olmaz. Bu bize ve insanlara Allah'ın bir fazlıdır. Lâkin

insanların ekserisi şükretmezler.


Ey benim, zindan arkadaşlarım, değişik bir çek ilâhlar mı hayırlıdır,

yoksa hepsine galip ve kahhar olan bir Allah mı? Sizin Allah'dan başka

taptıklarınız bir takım kuru isimlerden ibarettir ki, onları siz ve

atalarınız takmışınızdır. Yoksa, Allah, onlara öyle bir saltanat

indirmemiştir. Hüküm ancak Allah'ındır. O, size kendisinden başkasına

tapmamanızı emretti. Doğru ve sabit din budur. Lâkin insanların çoğu

bilmezler.


Ey benim zindan arkadaşlarım! Gelelim rüyanıza: Biriniz efendisine

yine şarap sunacak, diğeri de asılacak, kuşlar başından yiyecek, işte

fetvasını istediğiniz emir hâllölundu.


Bir de bunlardan, kurtulacağını zannettiğine, Efendinin yanında beni

an,- diye söyledi. O kimseye de Şeytan, efendisine söylemeyi unutturdu da

Yusuf aleyhisselâm senelerce zindanda kaldı.


Fakat Allahü Teâlâ kurtuluşunu murad ettiği zaman da bakın nasıl bir

sebep yarattı:


Bir gün hükümdar:


Ben rüyada görüyorum ki, yedi semiz inek, bunları yedi zayıf yiyor

ve yedi yeşil başaklı, diğer yeri de kuru. Ey efendiler, siz rüya tâbir

ediyorsanız, bana rüyamı halledin! dedi.


Toplanan heyet dediler ki:


Rüya dediğin demet demet hayâllerdir. Biz ise hayâllerin tevilini

bilmiyoruz!


Bu sırada Yusuf aleyhisselâmın zindanda rüyasını tâbir ettiği kurtulan

kimse, nice zaman geçtikten sonra Hazreti Yusuf'u hatırladı da:


Ben, size onun tevilini haber veririm, beni gönderin! dedi. Sonra

zindanda Yusuf aleyhisselâma gelerek:


Yusuf! Ey Sıddik! Bize şunu hallet: Yedi semiz inek, bunları yedi

zayıf yiyor ve yedi yedi başaklı, diğer yedi de kuru. Ümit ederim ki, o

insanlara cevab ile dönerim, gerektir ki, senin de kadrini bilirler, dedi.



Hazreti Yusuf cevaben dedi ki:


Yedi sene mutad olduğu üzere mahsul ekeceksiniz, biçtiklerinizi

başağında bırakınız, biraz yiyeceğinizden başka tabi. Sonra onun

arkasından yedi kurak sene gelecek, önce biriktirdiklerinizi yiyip

götürecek, biraz saklayacağınızdan başka tabi. Sonra onun arkasından bir

yıl gelecek ki, halk onda sıkıntıdan kurtulacak, sıkıp sağacak!


Yusuf aleyhisselâmın bu tâbirini duyan hükümdar: — Getirin bana onu!

dedi.


Bunun üzerine zindandan çıkarmak için kendisine adam gelince, Hazreti

Yusuf:


Haydi, efendine dön de sor ona: O ellerini doğrayan kadınların

maksadları neymiş? Şüphe yok ki, Rabbim onların hilelerini bilicidir,

dedi.


Melik de o kadınlara:


Derdiniz ne idi ki, o vakit Yusuf'un nefsinden murad almaya

kalktınız? dedi. Onlar:


Hâşâ, dediler. Allah için biz onun aleyhinde bir fenalık bilmiyoruz.



Azizin karısı Züleyha da:


Şimdi hak ortaya çıktı. Onun nefsinden ben murad almak istedim. O

ise şüphesiz doğrulardandır. Bu işte şunun için ki, bilsin, hakikaten ben,

ona gıyabında hıyanet etmedim ve hakikaten Allah hainlerin hilecini

muvaffakiyete erdirmez, dedi.


Yusuf Aleyhisselâm buyurdu:


Ben, nefsimi temize çıkarmıyorum. Çünkü nefis cidden kötülüğü

emreden bir kumandandır. Ancak Rabbimin rahmetiyle muamele ettiği

müstesna. Çünkü Rabbimin mağfiret ve rahmeti çok büyüktür! dedi.


Hak böyle açığa iyice çıktıktan sonra hükümdar da:


Getirin onu bana ki, kendime hass kılayım, kendim için tahsis

edeyim! dedi.


Bunun üzerine vaktâ ki Yusuf aleyhisselâm ile konuştu ve:


Sen bu gün, nezdimizde cidden bir mevki sahibisin, eminsin! dedi.


Hazreti Yusuf da:


Beni arz hazineleri üzerine memur tâyin et. Çünkü ben iyi korur, iyi

bilirim, dedi.


İşte bu şekilde Hazreti Yusuf Allahü Teâlâ'nın lütfuyla Mısır'da makam

tutup, şanlı bir emniyetle hazinelerin başına geçmiş oluyordu.


Bir de Yusuf aleyhisselâmın kardeşleri çıkageldiler ve yanına

girdiler. Hazreti Yusuf derhal onları tanıdı. Onlar ise kendisini

tanımıyorlardı. Hazreti Yusuf'un kardeşleri de onun daha önce hükümdara

haber verdiği kıtlık seneleri zuhur ettiği zaman zahire için her taraftan

gelip müracaat edenler gibi ona müracaat etmişlerdi, işte görüşme bu

esnada olmuştu. Hazreti Yusuf kardeşlerini bütün hazırlıklarıyla teçhiz

etti ve tam uğurlayacağı sırada:


Bana, sizin babanızdan olan bir kardeşi getirin. Görüyorsunuz ya

ben, ölçeği tam ölçüyorum ve ben misafirperverlerin en faydalısıyım. Eğer

onu bana getirmezseniz, artık benim yanımda size bir kile zahire yok ve

bana yaklaşmayın, dedi.


Hazreti Yusuf'un istediği Bünyamin idi ve onlar da bundan söz

edildiğini anlamışlardı.


Onlar da cevaben dediler ki:


Her halde onun için babasından izin almaya çalışacağız, babası

bırakmak istemez ama her hâlde biz onu yanından almaya muvaffak oluruz.


Hazreti Yusuf kendi uşaklarına da:


Onların sermayelerini de yüklerinin içine koyuverin. Belki

ailelerine döndükleri zaman bu ayrıca yapılan ihsanı anlarlar da yine

gelirler, dedi. -


Bu şekilde Hazreti Yusuf'un kardeşleri babaları Yakub aleyhisselâm'a

döndüler ve:


Ey pederimiz! Bizden ölçek menedildi. Bu defa kardeşimiz Bünyamin'i

bizimle beraber gönder ki ölçüp alalım. Her halde biz onu muhafaza ederiz,

dediler.


Hazreti Yakub:


Hiç ben onu size inanır, güvenir miyim? Bundan önce onun kardeşi

Yusuf'u emânet ettiğim gibi artık size güvenir miyim? O zaman «koruruz»

demiştiniz, hani ne oldu? Ancak en hayırlı muhafız Allah'-dır ve en büyük

rahmet sahibidir, dedi.


Derken Hazreti Yakub'un oğulları yüklerini açtılar, baktılar ki

sermayeleri de kendilerine iade edilmiş! Bunun üzerine:


Ey pederimiz! Daha ne isteriz? İşte sermayemiz de bize geri

verilmiş. Yine ailemize erzak getiririz, kardeşimiz Bünyamin'i de muhafaza

eder, hem onun için de bir deve yükü fazla alırız ki bu az bir şey

dediler.


Yakub aleyhisselâm:


Onu, asla sizinle beraber göndermem. Tâ ki Allah'dan bana bir mîsak

veresiniz, Allah'a yemîn edesiniz. Onu her halû karda bana getireceksiniz.

Her taraftan çevrilip çaresiz kalsanız dahi, dedi.


Onlar da Allah'dan mîsaklarını verip onun üzerine yemîn ettiler.

Hazreti Yakub:


Allah söylediklerimize karşı vekil! dedi ve devamla, ey yavrularım!

Bir kapıdan girmeyin de ayrı ayrı kapılardan girin. Bununla beraber ne

yapsam, sizden hiç bir şeyde Allah'ın takdir ettiğini defedemem. Hüküm

ancak Allah'ındır. Ben O'na tevekkül ettim. O'nun için bütün tevekkül

sahipleri Allah'a tevekkül etmelidir, diye söyledi.


Hazreti Yakub'un evlâtları babalarının emrettiği yerden Mısır'a

girdiler. Oradan şehre girmeleri onlardan Allah'ın takdirlerinden hiç bir

şeyi defetmiyordu. Ancak Hazreti Yakub'un nefsindeki bir haceti kaza

etmişti. Yani sadece onun düşündüğü bir tedbir yerine gelmişti. Yoksa

ileride onların başına gelecek olanlardan hiç birine mâni olmamıştı.


Kardeşleri, Yusuf aleyhisselâmın huzuruna girdikleri zaman:


İşte emrettiğin biraderimizi, getirdik! diye Bünyamin'i takdim

ettiler. O da:


İyi ettiniz, isabet eylediniz, onu nezdimde bulacaksınız! dedi,

kendilerine ikram etti.


Sonra onlara bir ziyafet verdi ve ikişer ikişer sofraya oturttu.

Bünyamin ise tek kaldı. Tek kalınca da:


Şimdi kardeşim Yusuf sağ olsaydı o da beni beraberinde oturturdu,

dedi ve ağladı.


Yusuf aleyhisselâm da:


Biraderiniz tek kaldı, dedi ve onu yanına alıp kendi sofrasına

oturttu.


Sonra yine her ikisine ayrı ayrı birer yatak odası tahsis etti.


Bunun ikincisi yok, binaenaleyh bu da benim yanımda olsun, diyerek

kendi odasına götürdü, koklaya koklaya yanında yatırdı.


Sabah oldu. Yusuf aleyhisselâm Bünyamin'e evlâdı olup olmadığını

sordu, o da:


On oğlum var, hepsinin isimlerini kaybolan kardeşim Yusuf'un

isminden müştak olarak koydum, diye cevap verdi. Bunun üzerine Hazreti

Yusuf:


O kaybolan kardeşine karşılık olarak ben kardeşin olsam hoşuna gider

mi? dedi. Bünyamin de:


— Senin gibi bir kardeşi kim bulabilir? Amma ne çare ki sen Yakub ve

Rahil'den doğmuş değilsin! diye içini çekti.


O zaman Hazreti Yusuf ağladı, kalkıp kardeşinin boynuna sarıldı ve

kendinin hakikî hüviyetini tanıttı da:


Ben, ben cidden senin o kaybolan kardeşinim. Bu itibarla artık

aldırma kardeşlerinin geçmişte yaptıklarına ve bu defa da benim

adamlarımın yapması kararlaştırılan muameleye gücenme, mahzun olma ve bu

anlattıklarımı kimseye sezdirme, duymamış gibi ol, diye tenbih etti ve

macerayı anlattı.


Hazreti Yusuf daha sonra kardeşlerini bütün hazırlıkları ile donattığı

vakit, su kabını kardeşi Bünyamin'in yükü içerisine koydu. Sonra da

adamlarından birisi bağırdı.


Ey kervan! Siz her hal de hırsızlık etmişsiniz.


Bunun üzerine Hazreti Yusuf'un kardeşleri bu çağıranlara dönüp:


Ne arıyorsunuz siz? dediler.


Onlar da:


Hükümdarın su kabını, ölçeğini arıyoruz. Onu getirene bir deve yükü

bahşiş var ve ben onun verileceğine dair kefilim, diye biri cevap veriyor.



Fakat onlar:


Allah'a yemîn olsun ki, size muhakkak malûmdur ki biz arzda fesad

çıkarmak için gelmedik, hırsız da değiliz! dediler. Hazreti Yusuf'un

adamları:


Şimdi yalancı çıkarsanız cezası nedir? diye sordular. Onlar da:


Cezası, kimin yükünde çıkarsa işte, o onun cezasıdır. Biz nankörlere

böyle ceza veririz, dediler.


Bunun üzerine Bünyamin'in yükünden önce diğer kardeşlerinin yükleri

aranmaya başlandı, sonra Hazreti Yusuf o kaybı Bünyamin'in yükü

içerisinden çıkardı.


İşte Hazreti Allah, Yusuf aleyhisselâm için böyle bir tedbir

yapmıştı. Hükümdarın ceza kanununda Yusuf aleyhisselâm kardeşini ancak bu

şekilde bir yolla atabilmesi mümkündü.


Bünyamin'in kardeşleri, kaybın onun yükünde çıkması üzerine:


Eğer o çalmış bulunuyorsa, bundan evvel onun kardeşi —Yusuf da

çalmıştı, dediler.


Bundan kastettikleri ise şu idi ki, Yusuf aleyhisselâmın anasının

babası bir puta tutkunmuş, Hazreti Yusuf çocukken anasının emriyle o putu

gizlice almış ve kırmış idi.


Hazreti Yusuf bu ithamdan acılık hissetmedi değil, fakat içinde

gizledi, sabretti ve onların kusurlarına bakmadı da kendi kendine:


Siz fena bir mevkîdesiniz. Bu düştüğünüz durumdan dolayı mahcub

oldunuz. Bu bakımdan böyle bir anda hiddetle ağzınızdan kaçırdığınız bu

lâfınıza tahammül gerekir, isnad ettiğiniz vasıfları da Allah bilicidir.

Ben ve kardeşim Bünyamin biliyoruz, Allahü Teâlâ da biliyor ki, hakikat

sizin dediğiniz gibi değil, bizden hırsızlık sâdır olmamıştır. O halde

sizin asılsız sözünüzden niçin alınayım? diye söylendi.


Bünyamin'in kardeşleri hiddeti ve şaşkınlığı bir an bırakıp şefaat ve

rica yoluna dökülerek ellerinden aldırdıkları kardeşlerini kurtarmak için

kendilerini fedaya razı olarak:


Ey şanlı Aziz! dediler, emîn ol ki bunun büyük bir ihtiyar babası

var, onun için yerine birimizi al. Çünkü biz seni ihsan sahiplerinden

görüyoruz.


Fakat:


Allah saklasın; eşyamızı yanında bulduğumuz kimseden başkasını

alıkoymamızdan. Çünkü öyle yaparsak biz, haddi aşanlardan oluruz! cevabını

aldılar ve çaresiz kaldılar.


Ümitlerini kesince, fısıldayarak çekildiler ve büyükleri dedi ki: —

Babanızın aleyhinizde Allah üzerine mîsak, yemîn almış olduğunu, bundan

önce Yusuf hakkında işlediğiniz suçu bilmiyor musunuz? Artık ben buradan

ayrılmam, tâ babam bana izin verinceye veya Allâhü Teâlâ hakkımda bir

hüküm tâyin edinceye kadar ki, o hüküm sahiplerinin en hayırlısıdır. Siz

dönün babanıza deyin ki:


Ey bizim babamız! İnan oğlun Bünyamin hırsızlık etti. Biz ancak

bildiğimize şahidlik ediyoruz. Yoksa gaybın hafızları değiliz. Hem

bulunduğumuz şehre, sor, hem içinde geldiğimiz kervana. Emîn ol ki, biz

cidden doğru söylüyoruz.


Bünyamin'in kardeşleri gelip babaları Yakub aleyhisselâma

kararlaştırdıkları şekilde söylediler amma hazreti Yakub:


Yok, size nefsiniz bir iş yaptırmış. Artık, sabr-ı cemil yakındır

ki, Allah bana hepsini bir getire. Hakikat bu ki, O, bilici ve

hükmedicidir, dedi ve onlardan yüz çevirip:


Ey kederim Yusuf! diye gamlanmaya başladı ve gözlerine ak düşüp

cihanı görmez oldu.


Artık üzüntüsünden yutkunuyor, yutkunuyordu. Bu durumu görenler:.


Allah'a yemîn olsun ki, hâlâ Yusuf'u anıp duruyorsun! Nihayet gamdan

eriyeceksin veya helak olanlara karışacaksın, dediler. Hazreti Yakub:


Ben, dedi, dolgunluğumu, hüznümü ancak Allâhü Teâlâ'ya şikâyet

ederim ve Allah'dan sizin bilemiyeceğiniz şeyler bilirim. Ey oğullarım

haydi gidiniz de, Yusuf ile kardeşinden bir haber almak için bütün

hislerinizle çalışınız, araştırınız. Allah'ın darlıkları aşacak, sıkılmış

sinelere nefes aldırıp ferahlık verecek lütuf ve rahmetinden ümitsizliğe

kapılmayın.


Bunun üzerine Hazreti Yusuf'un huzuruna geldiler ve :


Ey şanlı Vezir! Bize ve ailemize güçlük bulaştı, pek mühim olmayan

bir sermaye ile geldik, yine bize tam ölçü ver ve bize tasadduk buyur.

Çünkü Allah, tasadduk edenlere mükâfatını verir, dediler.


Hazreti Yusuf kardeşlerinin halinde kemâle doğru bir değişiklik ve

uyanış hissetmiş ve artık onlara kendisini tanıtma zamanının geldiğini

anlamıştı. Binaenaleyh onlara:


Siz, biliyor musunuz? Cahilliğiniz zamanında Yusuf'a ve kardeşine ne

yaptınız? diye sordu.


Bu beklenmedik tanıtma karşısında hayrete düşen kardeşleri :


A, a, sen, sen Yusuf musun? dediler. Hazreti Yusuf :


Ben, Yusuf'um, bu da kardeşim. Allah bize lütfuyla nimetler ihsan

buyurdu. Hakikat bu ki, her kim Allah'dan korkar ve sabrederse her halde

Allah, muhsinlerin ecrini zayi etmez! dedi.


Kardeşleri :


Allah'a yemîn olsun ki, Allah seni bize üstün kıldı. Biz doğrusu

büyük suç işlemiş idik, dediler. Hazreti Yusuf :


Size karşı bugün bir tekdir yoktur. Allah, sizi mağfireti De

bağışlar. O, erhamürrahimîn'dir. Şimdi siz benim şu gömleğimi götürün de

babamın yüzüne bırakın, gözü açılır ve bütün taallukâünızla toplanıp gelin

bana, diyerek onlara karşı kendi hakkını da afvetmiş oluyordu.


Yakub Oğullarının kafilesi Mısır'dan ayrılıp Kenan iline doğru yola

çıktığı zaman Hazreti Yakub :


Ben cidden Yusuf'un kokusunu duyuyorum, inanın bana. Beni bunak

yerine koymasaydınız, bana bunaklık isnad etmeseydiniz. Yusuf'a olan

hasretimi ve hüznümü mânâsız bulmayıp takdir etseydiniz, bu sözüme

inanırdınız! diye haber verdi.


Fakat o gafil insanlar :


Allah'a yemîn olsun ki, sen cidden o eski şaşkınlığında devam

ediyorsun! diyerek hâlâ «Yusuf!» diye sayıklamasını kınadılar. Ancak ne

zaman ki hakikaten kervan gelip müjdeci Yusuf aleyhisselâmın gömleğini

babasının yüzüne bırakıverdi, hemen Hazreti Ya-kub'un gözleri açılıverdi

de:


Ben size, Allah'dan sizin bilemeyeceklerinizi bilirim, demedim mi?

Şimdi anladınız mı Allah, ne büyük ve Peygamberlik ne hakikattir! dedi.


O vakit gelmiş olan oğulları hepsi birden:

Ey bizim babamız, bizim günahlarımız için mağfiret talebiyle dua

ediver. Biz hakikaten suçlu idik. Şimdi ise çok pişman olduk! dediler. .


Bununla beraber Yakub aleyhisselâm hemen dua edivermedi de : — Yakında

sizin için Rabbime dua ederim. Şüphe yok ki, O'dur, O, ancak mağfiret

edici ve rahmet edici, dedi.


Hazreti Yakub bu suretle kendi afvını işaret etmekle beraber Allah'dan

istiğfarını seher vakti veya Cuma gecesi gibi bir kabul vaktini gözettiği

için ve daha doğrusu Hazreti Yusuf'la onları helâllaştırıncaya veya onun

afvını anlayıncaya kadar tehir etmişti. Çünkü mazlumun afn mağfiretin

şartıdır.


Yakub aleyhisselâm ve hanedanı; Hazreti Yusuf'un istediği gibi Mısır'a

hareket edip yanına vardılar. Hazreti' Yusuf ve hükümdar yanlarında dört

bin asker ve devlet adamı ve bütün Mısır ahalisi ile onları karşılamaya

çıkmışlardı. Hazreti Yakub karşıdan Yehuda'ya dayanarak yürüyordu.

Karşılamaya gelen ahaliye ve atlıların ihtişam ve kalabalığına karşıdan

bakıp : — Ey Yehuda, şu gelen Mısır'ın Firavunu mu? diye sordu, O da:


Hayır, oğlun! diye cevap verdi.


Yaklaştıklarında Hazreti Yusuf'tan evvel Yakub aleyhisselâm selâm

verdi de:


Selâm sana, ey hüzünleri gideren! dedi.


Hazreti Yusuf ebeveynini kucakladı, boyunlarına sarılıp bağrına

basarak hususî yerinde istirahat ettirdi. Bu karşılayış yerinde oluyordu.

Daha sonra:înşaallah, hepiniz emniyet içerisinde Mısır'a giriniz, dedi. Böylece


Mısır'a girdiler ve annesiyle babasını kendisinin bir taht gibi olan


yüksek köşkünün üzerine çıkıp izzet ve ikramda bulundu. Hazreti Yusuf için

anne, babası ve kardeşleri Allah'a şükrolması için secdeye kapandılar,

işte o zaman Yusuf aleyhisselâm:


Ey babacığım, işte bu önceden gördüğüm ve senin tâbirini yaptığın


rüyamın tevili! Onu Rabbim hakikaten hak kıldı, Bana lütuf ve ihsan

eyledi. Çünkü beni zindandan kurtardı ve sizi sahadan getirdi. Benimle

kardeşlerimin arasını Şeytan dürtüştürdükten sonra böyle öldü. Yani

benimle kardeşlerim arasında geçen ve kaale alınmaması lâzım gelen macera

ne benden ne de onlardan değil, aramızı bozmak için Şeytanın dürtmesinden

kandırmasından idi. Fakat kardeşlerin arasına Şeytanın sokulması ne büyük

bir belâ idi. Eğer Allah'ın ihsanı yetişmese idi, ne fenalıklar olmazdı.

Binaenaleyh böyle bir belâdan sonra Rabbimin bu ihsanları ne büyük

ihsandır. Hakikaten Rabbim dilediği emir için tedbiri ne güzel, ne hoş, ne

incedir. Hakikaten O, ancak O'dur hikmet ve ilim sahibi.


Ey Rabbim, sen bana mülkten bir nasib verdin ve hadiselerin tevilinden

bana bir ilim öğrettin. Gökleri ve yeri yaratan Rabbim! Benim dünya ve

âhirette velîm sensin, beni müslim olarak al ve beni salihler zümresine

ilhak buyur!


Hazreti Yusuf babasının elinden tutup hazineleri gezdirmiş, altın,

gümüş, cevherler, elbise, silâh vesaire hazinelerini dolaştıktan sonra

yazı yazılacak kırtasiye hazinesine vardıkları zaman, Hazreti Yakub : — Ey

oğlum, bunlar dururken şu sekiz merhalelik mesafeden bana bir mektub

yazmadın ha! Bu ne ilişiksizlik? demiş. Hazreti Yusuf da:


Bana Cebrail öyle emretti! diye cevap vermiş. Babası:


Peki iyi amma neye sormadın, sen ona benden daha üstünsün? demiş ve

böylece tekrar sual etmişti. Bunun üzerine Hazreti Cebrail:


Sen, korkarım ki Yusuf'u kurt yer, dediğinden dolayı Allahü Teâlâ

bana öyle emretti ve «Benden korksa idin» buyurdu, diye cevap verdi.


Hazreti Yakub oğlu Hazreti Yusuf ile beraber yirmi dört sene yaşamış,

sonra vefat etmiş ve Şam tarafında babası îshak aleyhisselâmın yanına

defnolunmasım vasiyet etmiş, Hazreti Yusuf da bizzat kendisi gidip

babasını oraya defnedip geri dönmüş, sonra da Mısır'da yirmi üç sene daha

yaşamıştı.











Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.