ForumSinsi - 2006 Yılından Beri

ForumSinsi - 2006 Yılından Beri (http://forumsinsi.com/index.php)
-   İslami Yazılar & Hikayeler (http://forumsinsi.com/forumdisplay.php?f=320)
-   -   Danimarkalı Genç Kız.. (http://forumsinsi.com/showthread.php?t=62484)

meLankoLik_asaLet 01-11-2009 05:03 PM

Danimarkalı Genç Kız..
 
http://img519.imageshack.us/img519/4043/tubavd9.jpg

Herkes gibi o da sarı saçlı, mavi gözlüydü, hem de fidan gibiydi. On üç yaşında iken babası evi terk etmişti. Boşanma lafına alışkın olduğundan fazla sarsılmadı. Annesi işsizlik ücreti alır, kendisi de okula devam ederdi.

On sekiz yaşma gelince İzmirli bir Türk'le evlendi. Buna "Evlenmek" de denmez ya... Çünkü İzmirli, Danimarka'da kalmak için bu yolu seçmişti. Charlotte de, evet kızın ismi Charlotte idi, o da tatlı sözlere kanmış. Kendine bir YAR bulduğunu sanmıştı.

Atlattığı kalb krizinden eser yoktu anıma şimdi teşhisi konamayan bir hastalığa yakalanmıştı, kemikleri kolayca kırılıyordu.

Böylece ayrılma, pardon boşanma mazereti de ortaya çıktı.

Charlotte bir ameliyattan ötekine koşarken annesi de Öldü. Artık dünya başına yıkılmıştı, İsa'dan, Tanrı'dan söz edilmesini istemiyor, iradesinin dışında kendisini felakete atan kadere isyan ediyordu. Kiliseyi manasız buluyor, çan seslerini gürültü sayıyordu. Zaten İzmirli de İslamiyet adına ona birşey vermemişti.

Her ameliyattan sonra küçücük evinde yalnız yaşar, "Bu son!" derdi. Bahçedeki çimenlere, çiçeklere bakar, koşuşan çocuklar, dolaşan insanlara imrenir di.

Bir gün kapısını Nurgül çaldı. Charlotte az-çok Türkçe, öbürü de o kadar Danimarkaca biliyordu; konuştular, anlaştılar.

Nurgül'e göre komşusu çok cana yakın, sevimli bir kızdı. Asıl sebep ise Nurgül'ün şuurlu bir müslüman olmasıydı. Ayrıca şefkat kaynağıydı. Bir yandan "İslamiyet adına ona birşeyler verebilir miyim?" diye çırpinirken, öte yandan yapayalnız bir hanıma can yoldaşı olmak istiyordu.

Günler böyle geçerken, bir gün telefon çaldı, Charlotte:

- Nurgül artık yaşama gücüm kalmadı, evdeki ilaçların hepsini içtim, elveda!

Nurgül beyninden vurulmuştu, bağırıyor: "Charlotte, Charlotte!" Ses yok, telefon kapanmıştı.

Hemen polisi aradı: "Lütfen, acele edin, arkadaşım intihar ediyor, adres..."

Belki üç dakika sonra siren sesleri duyuldu. Kapıyı çaldılar çıt yok, kırıp içeri girdiler; melek gibi genç bir kız, derin bir uykuya dalmıştı. Hemen sedyeye koyup, cankurtarana taşıdılar.

Ertesi gün Nurgül hastaneye koştu: "Acaba?.."

Onun ölüm haberiyle karşılaşmak istemiyordu. Başka ne yapabilirdi? Korkak adımlarla hemşireye yaklaştı. Çekingen bir ifade ile:

- Charlotte?..

- Ooo Charlotte mu, çok iyi, çok iyi...

Alay mı ediyordu?

- Ciddi misin?

- Elbette.

Beraberce bir odadan içeri girdiler, Nurgül ağlıyordu. Charlotte yalvarırcasına:

- Sen benim anam mısın, bacım mısın? Neden bana sahip çıkıyorsun?

Nurgül gözyaşlarını sildi:

- Sana nasıl yardımcı olabilirim?

Aynı ses tonuyla:

- Hiçbir şeye ihtiyacım yok, sadece konuşan birisine... Yalnızlik zor, susmak zor, yanımda birisi olsa... Neden beni kurtardın? Ne güzel uçup gitmiştim...

Bu sefer Charlotte gözlerini siliyordu.

- Her gün geleceğim, belki yarın hastahaneden çıkarsın, hep beraber olacağız.

Yarınlar birbirini kovaladı, kontroller, kontroller ve nihayet acı teşhis kondu:

Kan kanseri.

Hayret, Charlotte birdenbire canlandı:

- Artık çok yaşamam! Öleceğine seviniyordu.

Nurgül irkildi: "Ölümü bu kadar Özlemek, hayattan bu kadar nefret etmek..."

- Nurgül çok daldın, yoksa... Evet, yoksa öleceğime üzülüyor musun?

- Ölüm, dünya şehrinden ahiret yurduna göçmektir. Dünyayı yaratan Allah, ahireti de yaratmıştır. Bizi dünyaya getiren Allah, ahirete de götürür...

Gözlerini lambaya dikmiş sayıklar gibi konuşuyordu.

- Anlat Nurgül anlat, lütfen devam et, ben senin inandığın Allah'a inanıyorum, ne olur anlat.

Artık o andan itibaren Charlotte Tuba oldu. Tuba'nın manasını öğrenince çok sevindi: "Bari ahiretim cennet olsun..."

Eskiden sohbetler havadan, sudandı, şimdi bu hastahane odası medreseye dönmüştü: Kitaplar, dergiler...

Hastahane personeli bir Türk'le, bir Danimarkalınin bu derece samimiyetine gıpta edip, memnun oluyordu, bütün kapılar Nurgül'e açılmıştı.

Tuba'nın dilinden Allah kelimesi düşmüyordu:

- Allah, Allah...

Neş'e dolu gözleriyle arkadaşına baktı:

- Nurgül, biliyor musun, artık ölümden korkmuyorum. İn tiharı hiç mi, hiç düşünmüyorum. İçimde tarifi mümkün olmayan bir rahatlık var. Hani Besmele'de öğrettin ya, işte ben Rahman ve Rahim olan Allah'ı seviyorum. O'nun adil olduğuna inanıyorum. İnanıyorum ki, çektiklerim için beni mükafatlandıracak. Kötülüklerin, hastalıkların olmadığı bir aleme gidiyorum Nurgül. Sana uzun ömürler dilerim amma, her halde, seni orada da özleyeceğim.

Onların ağlamaları bile eğlenceleriydi.

Tuba'nın günleri kelime-i şehadet getirmekle, Allah'ı zikretmekle geçiriyordu.

Vefat ettiğinde sarı bir gül demeti gibi yatağindaydı. Etajerin üzerinde bir mektup vardı: "Lütfen, cenazemi İslam Kültür Merkezine teslim ediniz, beni müslüman mezarlığına gömsünler, elhamdülillah, Tuba (Charlotte)" Nurgül arkadaşına baktı baktı:

- Ya Rab, topraktan bu güzel cesedi nasıl yarattın, ve bu güzel vücudu nasıl toprak yapacaksın? Sen Kudret sahibisin herşeye gücün yeter! Charlotte müslümandı Ya Rab, şehadet ederim. Onu cennetine koy.



Hekimoglu Ismail ...


Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.