![]() |
C...İle Baslayan Deyimler Ve Aciklamasi
Cadı kazanı : Fesadın ve dedikodunun çok olduğu. herkesin birbirine düştüğü. türlü düşmanlıkların kaynaştığı. hile ve düzenlerin kurulduğu yer."Mahalle bir anda cadı kazanı gibi kaynamaya başladı." Caka satmak : Çalım satmak. gösteriş yapmak."Caka satmayı bırak da işine bak." Cambul cumbul : Pek sulu. suyu bol (yemek için)."Yemek cambul cumbuldu ama lezzetli olmuştu." Cana can katmak : insanda yaşama sevincini artırmak; insana neşe. heves ve iç gücü vermek."Ah o cana can katan yaylaya bir daha çıkabilsem." Can alacak yer (nokta) : Bir şeyin en önemli yeri. en temelli noktası."Meselenin can alıcı noktasına bir türlü ulaşamadık." Cana minnet (bilmek) : ihtiyacı olduğu halde arayıp da bulamadığı şeylerden saymak."Yalnızca su mu ? Canıma minnet. çabuk ver." Can atmak : Herhangi bir şeye sahip olmayı. ya da herhangi bir şeye erişmeyi çok istemek."Top oynamaya can atıyordu." Can borcunu ödemek : Ölmek."Beni korkutamazsın. bir can borcum var. onu da öder kurtulurum." Cana yakın : Sevimli. sokulgan. insana pek sıcak davranan."Ne cana yakın bir insanmış meğer." Can baş üstüne : istenilen. arzu edilen şeyin büyük bir memnunlukla yapılacağını anlatır."Can baş üstüne efendim. kasabaya varınca onu hemen göreceğim." Can çekişmek : Ölmek üzere bulunmak."Yanına vardığımızda hayvan can çekişiyordu." Can damarı : Bir şeyin en önemli noktası. en mühim unsuru; bir şeyin yaşaması için en önemli araç."Babam evin can damarıdır." Can damarına basmak : Bir işin en önemli noktası üzerinde durmak. ya da bir şeyin en duyarlı noktasını açığa çıkarmak."Adamın en sonunda can damarına bastılar. zararı da kendileri gördüler." Can dayanmamak : Bir acı. üzüntü. sıkıntı ve istek karşısında direnme gücü kalmamak; dayanıklılığı yitirmek."Yıllarca uğraşıp didinip yaptığı ev bir anda kül oldu. buna can mı dayanırdı ? " Can düşmanı : Öldürmeyi bile düşünen. aşırı kin ve düşmanlık besleyen. dost olmayan."Can düşmanları etrafında cirit atıyorlardı." Can evi : 1. Yürek. 2. En duyarlı bölge."Onları can evlerinden vurmaya yemin etti." Can evinden vurmak : En etkileyici. en can alıcı yönden saldırmak; bir daha yaşama imkanı kalmayacak şekilde vurmak."Onları can evinden vurmalıyız ki bir daha bellerini doğrultamasınlar." Can havli ile : Ölüm korkusundan kaynaklanan güçlü bir tepkiyle (bir eylem yapmak)."Silah sesini duyunca can havli ile yerinden fırladı." Canı burnuna gelmek : Bir şey yaparken çok zorluk çekmek. bunalmak."Kömürü taşıdım ama canım da burnuma geldi." Canı (gönlü) çekmek : Bir şeyi istemek. istek duymak. çok arzulamak."Şimdi o yeşil eriklerden olsa da yesek. öyle de canım çekti ki." Canı çıkmak : 1. Ölmek. 2. Çok yorulmak. 3. Çok yıpranmak."Onu razı edinceye kadar canım çıktı." Canı gitmek : Önem ve değer verdiği. beğendiği bir şeye zarar gelecek diye çok korkmak. kaygılanmak."Araba çizilecek diye canı gidiyor." Canına değmek : 1. Çok hoşlanmak. yararına yapılan işten ötürü çok sevinmek. 2. Ruhu şad olmak."Büyükannenin canına değsin. ikramın bizi oldukça sevindirdi" Canına kıymak : 1. intihar etmek. kendini öldürmek. 2. Acımadan öldürmek. 3. Kendini yoracak. yıpratacak kadar iş görmek."Komşunun kızı canına kıymış." Canına okumak : 1. Bir kimseye büyük bir zarar vermek. kötülük etmek. 2. iyi bir şeyi kötü hale getirmek. heder etmek. harcamak."Yeni aldığım oyuncağın canına okudu bir günde." Canına tak demek : Sabrı kalmamak. bir sıkıntıya dayanamaz duruma gelmek."Canıma tak dedi artık. ya yaptıklarına son verirsin ya da burayı terkedersin!" Canına yandığım (yandığımın) : Kimi zaman sevgi ve hayranlık. kimi zaman da kızgınlık ve öfke gibi duyguları anlatmak için kullanılır."Canına yandığımın adamı. bizi saatlerce bekletti bu soğukta." Canına yetmek : Bezmek. bıkmak. bir zorluğa dayanamayacak duruma gelmek."Canıma yetti artık bu işi yapmayacağım." Canından bezmek : Çektiği sıkıntılar yüzünden içinde olduğu hayatı artık istemeyecek bir duruma gelmek."Ne yapayım böyle hayatı. beni canımdan bezdirdi!" Canını almak : Öldürmek."Allah canını alsın da kurtulalım senden!" Canını bağışlamak : Öldürebileceği bir kişiyi öldürmekten vazgeçmek."Ona kıyamadı ve canını bağışladı." Canını dişine takmak : Büyük sıkıntıları. tehlikeleri göze alarak bir işi başarmaya çalışmak."Canını dişine takıp koca kayayı parçalamaya devam etti." Canını sokakta bulmak : Sağlığını koruması. kendini yıpratmaması ve tedbir alması gerektiğini anlatmak için kullanılır."Biraz soluk almama izin ver. Ben canımı sokakta bulmadım." Canının içine sokacağı gelmek : Birine karşı büyük ölçüde sevgi duymak. birinden çok hoşlanmak."Öyle ki o yavrucağı canımın içine sokacağım geliyor!" Canını vermek : 1. Hiçbir şey esirgememek. 2. Bir şey uğrunda en değerli varlığını feda etmeye. hatta ölmeye hazır olmak. 3. Bir şeye aşırı ölçüde düşkün olmak."Vatan uğruna kim can vermez ki ? " Canını yakmak : 1. Fiziki acı vermek. 2. Bir kimseyi zarara ya da sıkıntıya sokmak; üzmek. kaygılandırmak."Lütfen canını yakma çocuğun." Canı tatlı : Acıya. üzüntüye ve sıkıntıya katlanmayan."Öyle de canı tatlı ki ne zaman bir şey taşınacak olsa bir bahane bulup ortadan kayboluyor." Canı tez : Sabırsız. beklemeye tahammülü olmayan. ivecen."Bekle de gör. ne canı tez adamsın sen öyle!" Canı yanmak : 1. Fiziki bir acı duymak. 2. Bir işte zarar görmek. manevi bir üzüntü duymak."Canını yakmadan ver o elindekini bana!" Can kalmamak : Gücü. kuvveti kesilmek; bitkin bir duruma düşmek."Daha fazla yürüyemeyeceğim. can kalmadı bende. siz gidedurun." Can kaygısına düşmek : Her şeyi bırakıp. içine düştüğü tehlikeden varlığını kurtarma ve koruma çabasında olmak."Ortalık birbirine girip silahlar patlamaya başlayınca can kaygısına düştü zavallı kadın." Can kulağıyla dinlemek : Kendini vererek. büyük bir dikkatle dinlemek."Babasının söylediklerini can kulağıyla dinlemeye başladı." Canla başla : Seve seve. her türlü zorluğa göğüs gererek. var gücüyle. hiçbir fedakarlıktan kaçınmayarak."Hepsi canla başla çalıştı." Canlı cenaze : Çok zayıf. güçsüz. zayıflıktan kemikleri çıkmış kimse."Adam canlı cenaze gibiydi." Canlı yayın : Kişilerin ses ve davranışlarını o anda ve doğrudan doğruya veren radyo ve televizyon yayını."Parti temsilcileri bu akşam televizyonda canlı yayında tartışacaklar." Can pazarı : Herkesin kendi canının kaygusuna düştüğü ve kendi canını kurtarmaya çalıştığı tehlikeli bir durum. yer."Ortalık toz dumandı; haykırışlar. inlemeler ortalığı çınlatıyordu; insanlar can pazarının tam ortasındaydılar." Can sağlığı : Esenlik. kişinin sağlıklı olması."Ne demeli canım kardeşim. inan bundan ötesi can sağlığı." Can sıkıntısı : Yapılacak iş ve bir şeyle oyalanma imkanı bulamamaktan duyulan tedirginlik. içine düşülen bunalım."Bütün gün evde oturuyor. can sıkıntısından ne yapacağımı bilemiyordum." Can vermek : 1. Ölmek. 2. Ruha güç vermek. yaşar duruma getirmek. 3. Bir şeyi çok ister olmak."Adam bir kurşunda can verdi." Can yakmak : 1. Üzmek. acı vermek. 2. Zulmetmek. eziyet etmek. 3. Bir kimseyi büyük zarar ve ziyana sokmak."Şu hareketlerinle canımı yakıyorsun." Can yoldaşı : Yalnızlıktan kurtulmak için birlikte yaşanılan kimse."Her insanın bir can yoldaşına ihtiyacı vardır." Cart curt etmek : Göz dağı vermek ya da övünmek amacıyla abartılı konuşmak."Karşımda cart curt edip durma." Cart kaba kağıt : Yüksekten atan. yapamayacağı şeyleri yapar gibi konuşan. çalım satan kimselere karşı söylenen küçümseme ünlemi. Cebi delik : Parasız. cebinde para tutmasını bilmeyen."Daha ne kadar cebi delik dolaşacaksın." Cebini doldurmak : Karşılaştığı fırsatları değerlendirerek bol para kazanmak."Cebini doldurmaktan başka bir düşüncesi yok adamın." Cehennem azabı : 1. Çok büyük sıkıntı. eziyet. 2. iman etmeyenlerin. kafirlerin. günahkarların cehennemde çekecekleri ceza."Allah bizi cehennem azabından korusun." Cehennem olmak : Defolup gitmek."Çabuk cehennem ol yanımdan." Cemaziyülevvelini bilmek : Bir kimsenin herkesçe bilinmeyen. geçmişteki kötü bir yönünü veya kötü durumunu bilmek."Sakın güvenme ona. ben onun cemaziyülevvelini bilirim." Cendereye sokmak : Çok sıkıştırmak. manevi baskı altına almak."Adamı cendereye almayı iyi beceriyorsun." Cevabı yapıştırmak : Karşısındakinin. beklemediği. ters. güç duruma düşürücü bir cevap vermek."Öyle bir cevap yapıştırdı ki hasmı donakaldı." Ciğeri beş para etmemek : Değersiz. kendisine güvenilmez. korkak. aşağılık (bir kimse olmak)."Bırak. ondan söz etme bana. ciğeri beş para etmez adamlarla işim yok." Ciğerimin köşesi : 1. Çok sevdiğim. 2. Sevgili evladım."O. hala benim ciğerimin köşesidir." Ciğerini okumak : Karşısındakinin gizli düşüncelerini bilmek. aklından geçenleri anlamak."Bizimi düşünüyormuş ? Ben onun ciğerini okurum; o kendinden başkasını düşünmez." Ciğerini sökmek : Bir kimseyi büyük ölçüde zarar ve ziyana uğratmak."Söyle ona. beni oraya getirtmesin. gelirsem ciğerini sökerim onun." Cin çarpmışa dönmek : Neye uğradığını anlayamayacak kadar kötü duruma düşmek."Bir tokatta cin çarpmışa döndürdü adamı." Cin fikirli : Zeki. çok kurnaz. her zaman kendi çıkarını kollayan. çok anlayışlı."Endişelenmeyin; o cin fikirli. o işin de üstesinden gelecektir." Cinler cirit (top) oynamak : Bir yerin ıssız. ürküntü verir olduğunu anlatmak için kullanılır. Cinleri başına toplamak : Öfkelenmek. kızmak. çok sinirlenmek."Zorla cinleri başıma topladınız." |
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.